17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 TEMMUZ 2001 CUMARTE! O L A Y L A R V E G O R L J Ş L E R [email protected] Anayasa Mahkemesi'nin Karan: Elveda 1991! Prof. Dr. Erdener YURTCAN 4 616 sayıh "23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlardan dolayı şartla sahvermeye, dava ve ce- zalann ertdenmcsine da- ir K a n u n " 22 Aralık 2000 tarihinde yürürlüğe girdi ve uygulanmaya başlandı. Başlığından da anlaşılacağı üze- re, bu Yasa üç kavram içermektedir. Bir yandan şartla salıverme konusun- da bazı iyileştirmeler içermektedir. Bunlar, bu Yasa'nın kapsamındaki suçlan işlemiş olup cezalannı çek- mekte olan kişilerin daha kısa süre- lerde tahliye edilmelerini öngörmek- tedir. Öte yandan Yasa'da yargılaması süren olaylarla ilgili olarak yargıla- malann ertelenmesi düzenlenmek- tedir. Aynca haklannda hüküm ke- sinleşmiş, fakat infazlan yapılmamış mahkûmlar için de infaz erteleme- si getirilmiştir. Yasa'nın bu yapılanması içinde ön plana çıkan bir husus şudur: 4616 sayıh Yasa suçlan iki bölümde ele almaktadır. Birinci bölümdeki suç- lar için yukarıda sıralanan sonuçlar yasada düzenlenmiştir. Ancak önem- li olan, bu Yasa birçok suçu istisna etmiş, bu suçlar için Yasa'daki hu- kuki sonuçlann uygulanmaması ter- cihi yapılmıştır. Yasa yürürlüğe girdikten sonra. istisna edilen suçlarla ilgili düzen- lemelerin anayasanm kanun önün- de eşitlik ve hukuk devleti ilkeleri- ne aykırı olduğu düşünülmüş, Türk anayasal yargı sistemi içinde, mah- kemelere yapılan itirazlarla, Ana- yasa Mahkemesi'nin (AYM) konu- yu değerlendirmesi için, mahkeme- ler dosyalannı AYM'ye göndermiş- lerdir. AYM 18 Temmuz günü karannı açıklamıştır. Bu karar ilk bakışta, belirli bazı suçlann 4616 sayıh Ya- sa kapsamına alınması sonucunu içermektedir. Bir başka anlatımla, AYM, bu suçlann Yasa'dan istisna edilmesini anayasaya aykın saymış- tır ve bu hükümleri iptal etmiştir. Bunun yanı sıra AYM, bazı hü- kümlerle ilgili olarak da iptal kara- n vermiş ve kararın, Resmi Gazete'de yayımlandıktan 6 ay sonra uygulan- masını belirtmiştir. AYM'nin karan ele alındığında, ba- zı noktalar üzerinde durmakta fay- da vardır: Ilkin, AYM tehdit, me- murluk görevini kötüye kullanma, ce- zaevlerinden fırar; tedbirsizlikle yan- gına, deniz kazasına ya da genel bir tehlikeye neden olma suçlan için 4616 sayıh Yasa'nın uygulanması olanağını yaratmıştır. Her ne kadar AYM henüz gerekçeli karannı açık- lamış olmasa dahi, bu hükümler için anayasaya aykınhğı kabul etmiş ol- makla. yasakoyucunun anayasaya aykın davrandığı sonucunu belirtmiş- tir. AYM bunu yaparken, çok büyük say ıda istisna edilmiş suç grubu için aynı sonucu kabul etmemiştir. Bu sonuç bence hukuka uygun değildir. Belirtmem gerekir ki. gerekçesi açık- lanmamış olsa da AYM bazı suçla- n kapsama alırken, yasakoyucunun anayasanm eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine aykınhk temeline daya- narak bu sonuca varmıştır. Bu durumda sorulacak soru şu- dur: AYM öbür suçlar için aynı so- nucu neden kabul etmemiştir? AYM'nin bu soruya gerekçesinde cevap verirken zorlanacağı kanısını taşıdığımı ifade etmeliyim. Bu ko- nuda dikkate ahnacak noktalar şun- lardır: AYM, 1991 yıhnda 3713 sayıh Yasa için söz konusu olan aynı tar- tışmada, temel ve radikal birçözüm öngörmüştür. AYM'nin söylediği il- ke şuydu: Suçlar ve cezalar arasın- da farklar olabilir, fakat infaz söz konusu olunca, böyle bir aynm ya- pılamaz. AYM, yeni karan ile bu temeli reddetmiştir. Oysa, 4616 sayıh Ya- sa'da çok ağır suçlar için iyileştiri- ler kabul edilmişken, çok daha ha- fif suçlar için bunlar saf dışı edilmiş- tir. Bunun hukuk ilkelerine dayanan bir açıklaması yoktur. Örneklemek gerekirse, tek kişi ka- çakçıhk yaparsa, Yasa'dan faydala- mr; iki kişi yaparsa yararlanamaz, Emniyeti suiistimal, kişinin, birbaş- kasmın mahna ya da parasına iha- netidir. Bunun basit anlatımı, bu. emanete ihanettir. Bu ıhaneti sıradan kişi yaparsa, Yasa'dan yararlanır; bir memur yaparsa, bunun adı zimmet olur ve yararlanabilmesi söz konu- su olmaz. Bu düşünceme kimse kar- şı çıkıp da bu suçlann TCK'nin de- ğişik yerlerinde düzenlendiğini söy- lemesin. Bu konuda önemli olan, iş- lenen fiilin niteliğidir. Aynca AYM, emniyeti suiistimali bağışlarken, onun komşusu dolandıncıhğı neden saf dışı bırakmıştır, bu nasıl açıkla- nabilir? Bence açıklanamaz. Bu ör- nekleri kolaylıkla çoğaltmak müm- kündür. Ancak söylenmesi gereken şudur: AYM karan ile anayasanm eşitlik ve hukuk devleti ilkeleri ze- delenmiştir. En azından belirtmek gerekir ki, 4616 sayıh Yasa'da çok ağır suçlar, örneğin kasten adam öl- dürme ve gasp vb. kapsama alınır- ken, çok daha hafif suçlar dışta tu- tulmuştur. Bu çelişkiyi AYM gide- rebilirdi, fakat kararla bu sonuç el- de edilemedi. AYM karannda, yürürlüğü ertele- nen iptal hükümleri üzerinde de kı- saca durmakta fayda vardır: Yasada, ilke olarak on yıldan çok hürriyeti bağlayıcı cezayı gerekti- ren suçlar için on yıllık indirim ön- görülmüştür. AYM, Yasa'nın bu hük- münü iptal etmiştir, fakat uygula- masını 6 ay ertelemiştir. Bu durum- da ne olacaktır? Yasakoyucu bu sü- re içinde yeni bir düzenleme yapa- cak, herhalde bu süreyi yukan çeke- cektir. Aksine bir düzenleme yapı- lamaz.. çünkü Yasa uygulanmış, ki- şiler on yıllık indirimden faydalan- mışlardır. Kötü bir ihtimal de, yeni düzenleme yapılmazsa, bu durum- da on yıllık indirim maddesi iptal edil- diğine göre, kişiler on yıldan uzun süreli yargılama ve infazlarda, tüm süre için 4616 sayıh Yasa'dan ya- rarlanacaklardır. Çünkü AYM diğer suçlarla ilgili olarak verdiği iptal ka- rarlannda tüm süreyle yararlanma so- nucunu yaratmıştır. AYM, Yasa'nın bir başka madde- sini de iptal etmiştir. Kamuoyunda çok tartışılan bu hüküm, daha önce şartla sahverme ya da aftan yararla- nan kişilerin 4616 sayıh Yasa'dan yararlanmasını engellemekteydi. lp- tal edilen ve uygulanması ertelenen bu hüküm, yasakoyucu tarafından yeniden düzenlenmelidir. Bu düzen- leme yapıhrken, birden fazla Yargı- tay karanna konu olan bu soruna da açıklık getirmek gerekecektir. Bu yapılmazsa, engel kalkmış olacak- tır. Bir başka nokta şudur: Türk ce- za infaz sisteminde, şartla sahverme süresi hesaplanırken. mahkûmiyet süresinin yansı hesaplanmakta, ka- lan süre için de her ay 6 günlük bir indirim daha uygulanmaktadır. 4616 sayıh Yasa'da bu 6 günlük indirimin uygulanması yasaklanmıştı. AYM bu hükmü iptal etmiştir. Ye™ dü- zenleme bu noktayı da aydınlatma- hdır. Sonuç olarak, AYM adil olmayan, eşitlik ilkesini zedeleyen hükümler içeren 4616 sayıh Yasa'nın bu hü- kümlerini iptal etmemiş. bu Yasa'nın yarattığı hukuk karmaşasını ortadan kaldınnamıştır. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Siyaseti Bilmek mi? Mesut Yılmaz, Kemal Derviş için "Siyaseti bilmiyor" demiş. Siyaset bilmek? Size sorsam nedir diye, bir tanım yapabilir misiniz? Ben herzaman sözlüklere bakarım: Siyaset, yani siyasa neymiş, ne değil- miş? "Yurt ve devlet işlerini düzenlemek, yürûtmek için tutulan ölçülü yol, her- hangi bir işte tutulan yol, uygulanan ilke, yöntem." Kemal Derviş devlet ve yurt sorun- lannda tutulacak ölçülü yolu bilmiyor mu? Bunca yıl öğrenim görmüş bir ki- şi de siyaset nedir bilmezse, acaba kim bilir? Bir de, halkın bildiği, tanıdığı siyaset ve siyasetçi var, adı üstünde politika- cı! Halkın oyunu, şu ya da bu yoldan ele geçirerek işbaşına gelip halka, halk çıkanna karşı ne yapmak gerekiyorsa onu gerçekleştiren kişi!.. Bir arkadaşıma "siyasi" adını tak- mışlardı okulda! Zekiydi, bilgiliydi, her şeyi becerlcek, kısa sürede ün kaza- nacak bir insan olacağı sanılırdı. Bir- çok tşe girdi çıkn, gazetecilikten bilmem neye kadar? Hiç de umulduğu gibi ba- şarılı olamadı. Ne politikada ne de iş alanında... Derviş'i "siyaseti bilmemekle" suç- layan Mesut Yılmaz, acaba gerçek an- lamda siyasetin ne olduğunu bilmek- te midir? Daha doğrusu öğrenmiş mi- dir? Bakmayın Siyasal çıkışlı olduğu- na, o ayn bir şey. Ama sözlüğün tanı- mına uygun bir siyaset adamı sayabi- lir misiniz onu? Son on yılda işbaşına gelenleri, hatta daha öncekileri!.. Cumhuriyetimizin kurucu kadrosun- da yer alanlar siyaseti biliyorlar mıydı? Şimdikiler gibi üstün öğrenimlerden geçmemişlerdi. Çoğunlukla asker kö- kenli idiler. Ama onlar yurtsevertik ne- dir, halka yararlı olmak nedir, biliyortar- dı. En iyi anlamda "siyasetçi" idiler, "siyasetçi" olmaya kalkmadan, buna gerek görmeden!.. Geçenlerde bir arkadaş tek parti dö- neminin başbakan ve bakanlarından sözederken "Onlar" dedi, "kendiev- lehni, ailelehni nasılyönetiyoriarsa üi- ke sorunlannı da öyle çözümlüyoriar- dı". Nice savaşlardan yoksullaşarak çıkan bir ülkeyi çok daha başanyla yö- netiyorlardı. Mesut Bey'in belirtmek istediği an- lamda siyasetçi değildiler, ama yurtse- verdiler, halkseverdiler. Derviş Bey, siyaset bilmiyormuş! Hiç de öyle değil! O, hepsinden daha üs- tün bir siyaset adamı! Para gücünü elinde tutma başansını, para kaynak- lanna sırtını dayamasını bilen bir insan siyasetin en incesini bilir, ama belli et- mez! Bilmez görünüp her şeyi kendi is- teğine göre çözümler... Çok konuşmakla siyasetçi olunmaz, ancak aldatmacı, kandırmacı birdema- gog olunur. Konfüçyüs bakın ne de- miş: "Üstün insan konuşmadan önce eyleme geçer, sonra eylemine göre konuşur." Bizimkiler hep konuşuriar, hep söylev çekerler, ama eylem, yararlı ça- ba, yok öyle şey! Kötü siyasetçiliğin kaçınılmaz koşu- lubu! Yaşanan Bımalım, îç ve Dış Dinamikler... Dr. Vakur KAYADOR • • lkemiz, 2001 U Şubatı'nda or- taya çıkan bu- nalım nede- niyle büyük sıkıntılar yaşarken bütün ekonomik, siyasal ve sos- yal dengeler altüst oldu; şu anda da olası yeni bu- nalımlann yaşanması teh- likesi bir karabasan gibi üzerimizde dolaşıyor. Bu bunalımın nedeni 10-15 milyar dolarlık döviz re- zervinin dışan kaçmasıy- dı. Ashnda bu miktarda dövizin elden çıkması du- nımunda her şeyin allak bullak olması, bunalımın kendisi kadar kaygı verici değil miydi?.. Çünkü bu bunalım, ülke içi dengeler dışında, dış politikada da yaşamsal sorunlarla kar- şılaşabileceğimizi göste- riyor. Yunanistan, Avrupa Birliği üyeliginden güç ala- rak Kıbns'ta ülkemizi sı- kıştırmaya çahşırken Ku- zey Irak'ta -ABD'nin des- teğiyle- çekirdek Kürt dev- letinin kuruluşu neredey- se tamamlanıyor. Bu ara- da yurtiçinde, dış kaynak- lı çeşitli senaryolar hazır- lanabiliyor. Türkiye, Re- cep Tayyip Erdoğan'la ılımh lslamın merkez sa- ğa yerleştirilmesi çabala- nna tanık oluyor. Merkez sol ise sol düşünceyle hiç- bir ilgisi olmayan Kemal Derviş'e razı edihneye ça- TEŞEKKUR EDIYORUM... Hayat; öyle sanıldığı gibi uzun uzun yazılan bir posta adresi değil. tam aksine posta kutusu numarasından ıbaret bir kısalıkta... Hastanedeki protokol numaram 459728. Adım B-4 sen isindeki 4524. Daha da kısası. kısaca 24... "Hasta solunum veya kalp durması varsa 8888'i hemen arayınız". Bu mavi kod. 24'e uygulanmadan hastaneden çıktım. Şımdi çok iyiyim. Inadına daha iyi olacağım. Çünkû dostlanmın sesini hastalandığımda tek tek duydum. Sesleriniz unutulmaz güzellikteki şiir gibiydi. Bana gönderdiğiniz yazılannızla, mesajlan sevinçle.ve tek tek okudum. Zarifçe ellerinizi uzattınız. Sevgilerinizle uzaklıkları kısalttınız... Çiçekleriniz geldi. Koklayamadım ama gözlerımle dokundum. Dostlanm yanı başımda durdular... Onlara tek tek baktım ve bakışlanndaki dostluklanna hayran kaldım. Sabahlan beni sevinçle ve gülümseyerek uyandırdılar. Akşamlan uğradılar ve hayala dair ne varsa benimle paylaştılar. Nefesim yeniden canlandı Canıma can kattılar ve ben de kalktım... Seslerinize, yazılannıza, mesajlannıza, bakışlannıza, gülümsemenize, cümlelerinize, çiçeklerinize, kahkahalannıza. esprilerinize. ellerinize, yüreğinize, akluuza. sevginize, dostluğunuza. gücünüze. kısaca hayata dair güzelliklerinizin hepsine teşekkür ediyorum... Hepinize yürek dolusu sevgilerimi, dostluğumu ve saygılarımı sunuyorum... FİKRET İLKİZ TEŞEKKUR Acil müdahaleyi büyük bir incelik ve beceriyle gerçekleştirerek insan sevgisi ile yoğrulmuş hekimlik bilgileriyle beni yaşama döndüren yüreği ve gülümsemesi güzel insan, Dr. AYŞE FİDAN AYKUT'a en içten sevgi ve şükranlanmı sunuyorum. B-4 Servisi'nin Başhemşiresi HAVVA AYDOĞAN ile Hemşire KEZBAN KALYONCU, Hemşire NURİYE ÇtFTÇİ, Hemşire ZÜBEYDE ŞtMŞİR, Hemşire SEMA TANBERK'in nefesime yaşam veren ilgi ve yakınlıklannı, dostlukla sunduklan mesleki becerilerini, birkaç söz, birkaç cümleden ibaret de olsa seslerini ve bakışlanm unutmayacağım. Amerikan Hastanesi ve Acil Servisi ile B-4 Servisi'yle tüm çalışanlanna, aynca hastalığım sırasında yakın ilgilerini esirgemeyen başta Kardiyolog Dr. SİNAN ÖZBAYRAKÇI olmak üzere Uzman Dr. NADİYE KAHRA>IAN, Uzman Dr. FÜSUN DEĞİRMENCİOĞLU, Radyolog Dr. CENGİZ BAYBEK, Radyolog Dr. İRFAN ÇELEBİ, Radyolog Dr. ÇETİN ÖNER ve hastabakıcılar ÖZCAN GÜNEŞ, ŞABAN CtVAN, ŞABAN KORUCU'ya içten teşekkürlerimi sunanm. Ani rahatsızlığım sırasında ilk teşhisi koyan Dr. MEHMET ALİ KUTSAL Radyolog Dr. DENİZ CEZAYİRLİ ile Med Amerikan Poliklinigi ve Kardiyoloji Bölümü çalışanlannın tümüne aynca teşekkür ediyorum. Saygılanmla Av. FİKRET İLKİZ lışılıyor. Kemal Derviş'in yurtdışından kredi bulabi- lecek, uluslararası fınans kuruluşlanna söz geçire- bilecek tek insan olduğu iletileri kamuoyuna doğ- rudan ya da dolaylı, sürek- li aktanhyor. Bütün bu yaşananlar iç ve dış dinamiklerin çok sert çatışmasından başka bir şey değil ashnda. İç di- namikler denildiğinde -en genel biçimiyle- ülkenin asker ve sivil bürokrasisi- ni anlamak gerekiyor. Dış dinamikler ise ABD gibi dünya devi ile AB gibi çok iyi bildiğimiz siyasal bir- liklerle IMF, Dünya Ban- kası gibi finans kuruluş- larından ve buna benzer pek çok yapıdan oluşuyor. İç ve dış dinamikler kav- ramlannın ayn birbaşlık al- tında aynca incelenmesin- de yarar var. İşte bu dış di- namikler, 12 Eylül 1980'den bu yana ekono- mik ve siyasal taleplerini Türkiye'ye büyük ölçüde kabul ettirebilmişlerdi. Hatta ülkemiz, dış dina- miklerin belirleyiciliğin- de 12 Eylül 1980'egelir- ken, iç dinamiklerin buna direnç göstermediği, da- hası, bunu onayladığı an- laşılıyordu. Yoksa 11 Ey- lül 1980 günü kan deni- zinde boğulan bir ülkede ertesi sabah bir düğmeye basılmış gibi güvenliğin sağlanması nasıl açıklana- bilirdı?.. 12 Eylül askeri yöneti- minde ve onun sivil süre- ği olan Ozal hükümetleri döneminde hayata geçiri- len 24 Ocak kararlan; Tür- kiye'nin serbest pazar eko- nomisine geçişinin ifade- siydi. Ancak bu geçiş es- nasında Türkiye üretim sü- reçlerini ve kanallannı tı- kıyor, ithalatı ikame teme- line dayalı sanayileşme po- litikalanna son veriyor, en önemlisi yüksek teknolo- ji üretiminden kesinlikle uzak duruyordu. Siyasal alanda ülke Türk-lslam sentezi politikalanna tes- lim edilirken sol hareke- tin tasfiyesi için elden ge- len her şey yapılıyordu. Bunun doğal sonucu ola- rak siyasal lslamın iktida- ra yürüyeceği ortam hazır- lanıyordu. Aynı zaman di- liminde PKK aynlıkçı ha- reketiyle yurdumuzun par- çalanması mücadelesi yü- rütülüyordu. 1990'lannbaşındaDo- ğu Avrupa ülkelerinde re- el sosyalizmin çökmesiy- le birlikte projelerini daha rahat uygulayacaklarını dü- şünen yeni dünya düzeni egemenleri; çevre ülkele- ri ucuz hammadde deposu ve pazar konumunda tut- maya yönelik her zaman- ki ekonomik beklentileri- ne Türkiye iç dinamikleri- nin kanşmadığını gördüler. Ancak ülkenin siyasal Is- lama teslim edilmesi ve aynlıkçı örgüt tarafından bölünmesi talepleri karşı- sında hiç ummadıklan bir tepkiyle karşılaştılar. Tür- kiye'nin çok özel bir yapı- sı olduğunu bir türlü anla- yamayan Baülılar, 1990'la- nn sonunda bu iki hareke- tin de ciddi biçimde geri- lediğine tanık oldular. Iç dinamiklerin özellikle as- keri kanadı 12 Eylül 1980'deki çizgisinden çok uzaklardaydı ve bu konu- larda en ufak bir ödün ver- mek niyetinde değildi. Aslında Batılılann eko- nomik alandaki en önem- li istekleri de tam olarak karşılanmamıştı. 1999 se- çimlerine kadar, başta Tur- gut Ö2al olmak üzere, mer- kez sağın hiçbir lideri, en can yabcı politikalan, on binlerce insanı işinden ede- cek stratejik özelleştirme- Ieri bir türlü yapamamış- h. Bu politikalan uygula- manın ne tür bir bedeli ol- duğu Latin Amerika ülke- lerinde açıkça görülmüş, bu ülke yönetimlerinin tü- münün siyasal yaşamlan sona eraıişti. Türkiye'de de böylesi bir ateşten göm- leği giyebihnek, ancak si- yasal geleceği olmayan kadrolarla mümkündü. Gö- rüldüğü kadanyla sistemin egemenleri, DSP ve ANAP'ı bir dönemlik ik- tidar karşıhğı siyasal gele- ceklerini feda edebilecek en uygun partiler olarak değerlendiraıişlerdi. Oca- lan'ın baygın halde Türk güvenlik birimlerine tes- lim edilmesi, bu iktidann gerçekleşme sürecinin baş- langıcı kabul edilebilirdi. Dış dinamiklerin bu arnıa- ğanı -belki de- Türkiye'ye bugünkü iktidar modelini getirmiştı. Nisan 1999 seçimleri sonrası, başta IMF olmak üzere dış dinamikler, yeni hükümete dileklerini sıra- lamaya, hatta dayatmaya başlamışlardı. Özellikle yaşanan bunalımın ardın- dan hazırlanan program çok radikal değişiklikler içermekteydi. Gelinen nok- ta itibanyla IMF ve Dün- ya Bankası'nın beklenti- leri, teknokrat bakışıyla ve güncel düzeyde ele alın- dığında, zorunlu ve man- tıklı görünmekteydi. Ay- nca Türkiye bütçesinin to- parlanması, özellikle ban- kacılık sektöründeki soy- gun düzeninin önlenmesi, enflasyonun düşürülmesi konusunda içtendiler. Çün- kü dışa bağımlı çarpık ül- ke ekonomisi her yıl 5-6 milyar dolar arasında açık verdiğinden, borçlann tah- sil edilebilmesi için bu dü- zenlemelergerekliydi. Ger- çi aynı politikalann uygu- landığı Latin Amerika ül- kelerinde dış borçlar ola- ğanüstü boyutlarda artmış, yoksulluk ve gelir dağılı- mı dengesizliği çok yüksek boyutlara ulaşmıştı, ama bu durum dış dinamiklerin isteklerini ve politikalan- nı değiştinniyordu. Konuya daha makro dü- zeyde ve siyasal açıdan ba- kıldığında, bu kuruluşla- nn yaklaşımlanmn hiç de iyi niyetli olmadığı ve eko- nomik kalkınmanın en te- mel gerçekleriyle bağdaş- madığı anlaşılıyordu. Tü- ketim toplumu olmaktan uzaklaşıp üretimi arttırma- ya, teknoloji geliştirmeye yönelik uyanlarda bulun- muyorlardı. Ülkenin altın değerindeki bormadenle- rinin işletilmesini, altın ve petrol arama çahşmalannın -bedeli ne kadar yüksek olursa olsun- en yüksek teknolojiyle hızlandınlma- sını istemiyorlardı. Tam tersine, merkez ülkelerin çevre ülkeleri çevre konu- munda tutmak için belirle- dikleri klasik politikalan uyguluyor; başta elektrik işletmesi, telekomünikas- yon kurumlan ve en önem- İi madenlerinden başlaya- rak temel üretim tesisleri- ni önce özelleştirip sonra denetim altına alma çaba- lannı sürdürüyorlardı... Ül- ke sanayiini bitirmek, ka- ba saba maliyet hesabıyla -hatta parmak hesabıyla- sosyal faturasının ne ola- cağını göz önüne almadan tanmı yok etme politikala- nnı dayatıyorlardı. Uygulanan bu baskılar, yakın gelecekte iç dina- miklerin en değer verdik- leri konularda da büyük sorunlar yaratacağa ben- ziyor. Ortadoğu-Balkan- lar-K.afkaslar üçgeninin merkezinde olan bir ülke- de yaşamanın bedeli ağu-- dır. Ülke ekonomisinin or- ta ve uzun vadede -IMF ve Dünya Bankası reçeteleri- nin dışında yöntemlerle- düzeltilmesi zorunluluğu- nu, Türkiye iç dinamikle- ri artık görmelidir. Bu olumsuz koşullann yanı sıra, sağlıksız ekonomik yapının değiştirilmesinin olanaksızhğı, dış dinamik- lerin ülke içi yandaşlan ta- rafindan sürekli vurgulanı- yor. Oysa Türkiye iç dina- mikleri; insandan, emekten ve Türkiye'den yana güç- lerle dayanışma içinde bu- nu pekâlâ başarabilir. Türkiye, kendine özgü potansiyeli olan ve çok şey- ler yapabilecek bir ülkedir... Gücünü büyük ölçüde ken- di iç dinamiklerinden alan bu potansiyeli aynca tarüş- mak gerekir... PENCERE Türkiye Cumhuriyeti Kendine Gelecek. Benliğimde uç veren bir ikilem var; geçen gü bir tanıdık sordu: - Nedir bu ülkenin rezilliği?.. Dayanamayıp dedim ki: - Yıllardan beri yazmadık mı?.. Şimdi yazdıkk nmız bir bir doğrulanıyor. Sonra utandım, çünkü benim yetiştigim Babıâli'c övünmek ayıptı; medyada kendini satmak doğ. sayılıyor. Ne var ki içimdeki ikilem de beni düşündürüyc kırk yıldan beri yazdıklanmıza karşın bugün Türk ye düze çıksaydı, biz yalancı çıkmış olacaktık. Yalancı çıkmayı isterdim. • Ancak tüm toplumu saran derin umutsuzluk karamsarlığın, çok uzun sayılmayacak birsüre< aşılacağına da inanıyorum. Geçmiş bu inancıma destek veren kanıtlarla c lu; bir kez 1923 Devrimi'nin insanlık tarihinde önerr li biryeri olduğunu düşünüyorum. Hıristiyanlık dür yasından sonra "Aydınlanma Devrimi" ilk kez fc Islam ütkesinde gerçekleşti, Anadolu'da laik b Cumhuriyet kuruldu. Türkiye bu işi başardı; hem de Birinci Dünya & vaşı cehenneminde Osmanlı Imparatorluğu yıkılı ken antiemperyalist Kurtuluş Savaşı'yla yepyeni b devletin temellerini atarak... O yıllarda dünya sömürge imparatorluklann elindeydi. Birinci Dünya Savaşı'nda bu harita yı tıldı; 1917'de Sovyetler'in kurulması tarihin en ça pıcı olaylanndan birisini oluşturur. • Ikinci Dünya Savaşı, dünya tarihinde yine büyü bir dönemeçtir. Türkiye Cumhuriyeti'ni Birinci Dünya Savaşı si recinde Mustafa Kemal Atatürk kurmuştu; Ikir ci Dünya Savaşı'nda ülkenin başında Ismet Paş vardı; savaşa girmeden bu kaniı dönemeci aşabi dik; dünyada büyük bir saygınlık kazandık; am< çok partili rejimle birlikte karşıdevrim sürecine d kapılar açılmış oldu. Yine de bütün -gelgitlerine karşın- Türkiye S< ğuk Savaş döneminde variığını korumasını bildi. 1991 'de Sovyetleryıkıldı, 'SoğukSavaş'noktı landı, 'TekKutuplu Dünya' kuruldu, teknolojik de\ rim kapitalizmin gücünü pekiştirdi, Sovyetler'in y kılmasıyla Batı'da solun gerilemesi süreci başlac dincilik ve etnikçilik ortalığı sardı, sanayileşemem Islam âleminde irticanın yükselmesi kaçınılmazc Türkiye Ortadoğu'da bu anaforun ortasına düştü. Hazırlıksızdık... • Etnikçilik.. Dincilik.. 199O'lı yıllara damgasını vuran bu iki etken 2000 yıllarda gerileme sürecine girmiştir. Güneydoğu'd etnikçi savaşı körükleyen dış güçler, Türk'ıye'd 'Ordu 'nun ne demek olduğunu anladılar; Başbî kanlık koltuğuna dek yükselen 'irtica' askerte bi likte püskürtüldü, şimdi bölünüyor... Etnikçilik ve dincilik savaşımi, demokrasi deği dir; Batı bu ikisine karşı savaşımla demokratik de\ letini kurmuştur. Türkiye'de demokrasi, tarihin tersine yürüye bir savaşımla mı kurulacaktır?.. • Bizde yanm yüzyıllık çok partili rejimle karşıdev rim yaşandı. Demokrasi bu yüzden gerçekleşemedi. Bugünkü dünyada insanlık ortak bir hukuk ve o tak bir ekonomi arayışı içindedir; Türkiye artılan^ la ve eksileriyle bu sürece hazırdır. Türkiye'nin yazgısı IMF programının başansı y da başansızlığıyla özdeş değil; bugünkü rezil ve s< fıl görüntü kimseyi aldatmasın!.. Atatürk'ün kuı duğu Türkiye Cumhuriyeti sağlam temeller üstür de duruyor; Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti'ni var oluşunu sürdürecek yapının harcını karmışt Ikinci Dünya Savaşı'nı ve Soğuk Savaş'ı aşan Tüı kiye Cumhuriyeti küreselleşme sürecini göğüslt yebilecek ve koşullanna ayak uydurabilecek bi tün güçleri yapısında banndırıyor. Genç bir toplumuz; bizi aşağılamak, sömürme ve yok etmek isteyenlere karşı duracak birikimk rimiz yok edilemedi. Yeter ki Aydınlık güçler birieşsinler!.. Alınterinin onuru, DİSK'in ve T. Maden-iş'in unutulma Genel Başkanı KEMAL TÜRKLER katlediltşinin 21. yılınds saygıyla anıyoaız. TÜRKİYE DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONI BİRLEŞİK METAL-İŞ SENDİKASI KEMAL TÜRKLER EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKR Not: 22 Temmuz 2001 Pazar güni saat 11.00'de Topkapı'daki mezaı baştnda anma töreni ve saat 13.00'd Petrol-iş İstanbul Şubesi'nde söyle; yapılacaktır. DİSK VE MADEN-İŞ CENEL BAŞKANI KEMAL TÜRKLER'İ katledilişinin 21. yıldönümünde saygı ve sevgi ile anıyoruz. AİLESİ 22 Temmuz Pazar günü saat 11.00'de mezan baştnda anılacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle