17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 TEMMUZ 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFi 17 Etektronik posta: denizsoı[email protected] Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Yoksulluk sınırı 684 mityon lira olmuş... "684 milyon lirası olana zengin deniyori" Av tezfceresi Merkez Av Komisyonu karanna göre, Türk vatandaşı olmayan kişiler av tezkeresi alamadığı halde nasıl oluyor da aynı komisyonun bir başka karanyla vatandaşlık hakkı kazanmamış Batı Trakya ~ göçmenlerine /\ tezkere veriliyor? j$jj Henüz vatandaşlık C- hakkı kazanmamış jf Batı Trakya ^ Türklerine av tezkeresi verilmesi için Orman Bakanlığı'nın Dışişleri Bakanlığı'ndan istediği görüşe olumsuz yanıt alınmasına karşın Merkez Av Komisyonu nasıl oluyor da böyle bir uygulamayı başiatabiliyor? Batı Trakyalı göçmenlere böylesi bir olanak tanınırken neden henüz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmamış Kıbrıslı Türklere, Bulgaristanlı Türklere, Türkmenistanlı Türklere, Azerbeycanlı Türklere ve diğeıierine de aynı olanak verilmiyor? Bu ayrıcalık niye? Bilen var mı? K abotaj nedir? Her 1 Temmuz'da sadece kı- yı kesimlerinde bayraklar ve flamalarla do- natılmış teknelerin düdük çalarak k/yı kıyı dolaşması, iskelelerden uzatılan yağlı direk- ler üzerinde gençlerin tırmanma yanşması yapması, denize atılan metal paranın dipten çıkarılması mıdır? Yoksa kabotaj, tüm yurtta, denize kıyısı olsun olma- sın tüm bölgelerde de kutlanması gereken bir bay- ram mıdır? Galiba ikincisi ama Türkiye'de kabotaj, ne yazık ki kıyılarda kutlanıyor ve kutlamalar da yağlı direğe tır- manma yanşlarıyla sınırfı tutuluyor... Uzak yol kaptanı Doç. Dr. Necmettin Akten şöyle diyor: "Kabotaj coşkusu sadece Istanbul'da, Izmit'te, Gemlik'te yani denizle iç içe kentlerimizde ve belde- lerimizde yaşanmamalıdır. Bu coşku Erzincan'da, Ur- fa'da, Diyarbakır'da ve hatta Ankara'da da tıpkı Is- tanbul'da yaşandığı gibi alevlendikçe denizlerdeki Türkiye daha da güçlenecektir. Zaten denizciliği mil- Kabotaj li ülkü olarak görebilmenin temel şartı, Erzincanlıyı is- tanbullu ile aynı deniz ve denizcilik tutkusunda bir- leştirebilmektir." Kabotaj hakkı, 1923'te Izmir'de düzenlenen 1. Ik- tisat Kongresi'nde alınmasına karar verilmiş ve aynı yıl Lozan Antlaşması'yla kazanılmış bir haktır... Kabotaj, genç cumhuriyetin en önemli uluslarara- sı kazanımlarından biridir... Bugün özelleştirme adı al- tında çckertilmiş olsa da deniz ticaret filosunun ve li- manların yoktan var edilmesi kabotaj hakkıyla sağ- lanmıştır... Kabotaj hakkı, bir ülkenin egemenlik alanı içindeki denizlerde balıkçılıktan yolcu ve yük taşımacılığına ka- dar hertürlü denizcilik faaliyetinin o ülke vatandaşla- nna ait olmasıdır. Günümüzün sömürgeleşmeye dö- nüşmüş küresel dünyasına ters düşüyor ama, kara- su/arındaki ticaretinin yabancılara kapalı olmasıdır. Osmanlı bu haktan yoksundu... Kapitülasyonlar nedeniyle başkenti Dersaadet'te bile deniz taşımacılığını Ingilizler, Ruslar, Avusturya- lılar yapıyordu; dümeni yabancılar tutuyordu. Bugün dünya küreselleşse de kabotaj hakkını kullanan 21 ül- ke var. Avrupa'da Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Italya, Ispanya, Yunanistan kabotaj hakkına sahip ülkeler. Avrupa Birliği'nin temel felsefesi tek para birimine kadar ekonomide ortaklık olduğu hal- de, sıra denizlere geldiğinde kabotaj hakkını kullanan AB üyesi ülke/er bu haklarından asla vazgeçmiyor. Unutmayalım ki bugün Türkiye'nin ulusal varlıkla- rını ve kazanımlarını paylaşmakta olan güçler yarın ka- botaj hakkına da göz dikeceklerdir... Yunanistan'dan alamadıklannı Türkiye'den isteyeceklerdir. Kabotaja sahip çıkmanın yolu, bu bilinci Necmet- tin Akten'in söylediği gibi tüm Türkiye'ye yaymaktır. SESSİZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı erdincutkui'i yahoo.com Dervış'e önenler - 5: Özelleştirme KlTle sporu ılan edılsın! BektriK faturalarındaki hileli oyun Vatandaş, Istanbul'un Kadıköy ya- kasında elektrik dağıtan Aktaş'a bir di- lekçe veriyor... Dilekçesinde, Danıştay 10. Dairesi'nin 2000/4718 sayı/ı kara- n ve bu karar doğrultusunda TEDAŞ Genel Müdürlüğü'nün 27 Aralık 2000 tarih ve 3628 sayılı yazısı ile uyulma- sını istediği Elektrik Tarifeleri Yönet- meliği'nin iptal edilen maddeleri ge- reği ve bugüne kadar kesilmiş olan "güç bedeli" ödemelerinin ve kat- ma değer vergisinin hesaplanarak bundan sonraki faturalarından düşül- mesini, bundan böyle güç bedeli adı altında bir kesinti yapılmamasını isti- yor. Aktaş, dilekçeye yanıt veriyor: "Yazınızda yer alan bilgiler, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın 4 Ocak 2001 tarihli yazısı doğru/tusun- da Danıştay kararına istinaden son verilmiş olan uygulamaya ait husus- lardır. Şu anki güç bedelleri 30 Aralık 2000 tarih, 24273 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yay/mlanan 4611 sayılı 2001 Mali Bütçe Kanunu'na istina- den Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan- /lığVnın talimatları doğrultusunda Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ'ye öden- mek üzere alınmaktad/r. Tahsil edile- cek miktar TEDAŞ tarafından belir- lenmektedir." Bakanlık önce yargı karanna uyuyor ve sonra iptal edilen uygulamayı ye- niden başlatıyor, Bunun adına kısaca, yargıya karşı hile deniyor... ÇED KÖŞESI OKTAY EKİNCİ Planlamanın 'Güvencesi' Yayımlandı... Imar planlan "geleceği- miz" demektir... Sadece o kentin ya da bölgenin insan- larmın değil; daha doğma- mış, hatta ne zaman doğa- cakları bile belli olmayan gelecek kuşaklann da "na- sıl yaşayacakJarma" karar veriyorsunuz demektir... Bu iş, hem kolay değil hem de tanımlanamaz düzeyde yüksek bir "sorumluluk" ister... "Toplumun gelece- ğine" yön verirken, üstelik bu kararlannız da "kalıcı" bir yanlış çevre yaratıyor- sa; halka karşı "affedersi- niz, düşünemedim..." di- yebilir misiniz? Bu nedenle, toplumdan "özür diletne hakkına" sa- hip olmayan tek meslek da- h, mimarhk ve şehircilik- tir... ••• Peki, imar planları nasıl "denetlenir"1 ?... Böylesine yaşamsal kararlar, sadece "plancıya". ya da o planla- dava açmaktan" başka şansları pek bulunmuyor... Idari yargının ise bu tür dava konusu yapılmış plan- lar hakkında karar verebil- mek için uyguladıgı tek yön- tem, "bilirkişi inceleme- si"... Yargıçlar bu işin "uzma- nı" olmadıklarından, ko- nuyu "bilenlere" soruyor- lar, ardından "yargılarını" da geneliikle onlann verdi- ği görüşlere göre oluşturu- yorlar... Işte bu nedenle, ülkemiz- de doğrudan geleceğimizle ilgili karar alan "çok önem- li kişiler" arasında -hiç far- kında olunmasa bile- imar ve şehircilik davalanndaki "bi- lirkişiler" de var... Bu çok önemli görev de eğer yanlış yapılırsa, sonucuna "top- İum ve gelecek kuşaklar" katlanıyor... Peki, bilirkişilerimiz, bu büyük sorumluluğun altın- dan nasıl "en az yanlışla" Bu •'ayrıcalıklar", hukuka da uygun olabilir mi? n akıl almaz bir "bilgiçlik" içinde onaylayan "siyaset- ;ilere" bırakılabilir mi? Lygar dünya, bu soruya 'hayır" yanıtınj verdiği için, or yıllarda "katılımcı •lannıayı" geliştiriyor... Ya- i,geleceğe karar verilir- en, o geleceğe "ortak" her esimin katılımı hedefleni- or.. Bu süreçte "bilim", îhırciliğin temel ilkelerini iaılamaya kazandırırken dtmokratik katılım" da ?lîceğin belirlenmesinde m hak ve görüş sahipleri- amı kararlaruı "ortak so- ınlusu" kılıyor... ••• Clkemizde ise böylesi bir aılama anlayışı, son yıllar- ızman çevrelerde tartışı- »cr olsa bile henüz "ya- la-da" yok. Bı nedenle toplum çıka- »ve kentsel-çevresel de- reri gözetmeyen planla- ı ahribatını "durdura- nek" için konuya duyar- </relerin "idari yargıda kalkabilirler?... Bu sorunun yanıtı için de bu yazıyı bana yazdıran bir "armağan" var. Melih Er- soy'un ve H. Çağatay Kes- kinok'un derledikleri. aynı dostlarımızla birlikte Ru- şen Keleş, Belma Tekin- baş, Baykan Günay ve Em- re Madran'ın da birikimle- rini aktardıkları; "Mekân Planlama ve Yargı Deneti- mi" adlı mükemmel kitap... Sadece bilirkişilere değil, imar ve planlamada yanlış yapmamayı önemseyen, bu- nun için "kent-imar ve ko- ruma hukukunun tüm in- celiklerini" bilmesi gere- ken herkese ve hepimize ar- mağan edilmiş bir rehber, bir kaynak kitap... Simdilik. onlara "teşek- kürle" noktalıyorum ve "planlamanın güvencesi" gördüğüm kitabın içeriğini gelecek yazılara bırakıyo- rum... Oekinci(n cumhuriyet.com.tr. HAYVANLAR İSMAÎL GÜLGEÇ igulgec(a yahoo.com u \I 1 ' KÎM KİME DUM DUMA BEUtÇAK behicak'" turk.net ÇİZGİLİK KİMİL MASARACI HARBİ SEMtH POROY semihporoyi'i yahoo.com TARlHTE BUGÜN MVMTAZ4mn.4,\ 1 Temmuz 19Z ?'D£ 8U6ÜN, GAZJMl&mV) /CfAMi. /»J54, gÜYüX ZA - FEBDBN SONÜA İUC X£Z /S7&V&Uİ. 'A 6/rri. /£ ***YIS 19f9'&* SAMSUN'A DOĞBU 1<>LA ÇJKlŞlNPHN gll 8 Y/LPtR ISTANSUL'A GmA£M>Şn. AM4, ÇOK 6İDİP İSTAMBUL'A UĞRAMAMASl PESİÇİK YO~ YOL AÇtYOe, GAZİ'AJIN ÎSVtNBUt. 'A O/tK- SIM OLOU6U £ÖYL£MT1L£f& CfOUÇ/yoePU. &EÜÇİ, ISTANBUL 'OMJ ESKJ YÖNETIM U4NUS/ G/% T&SIM, AMKAGA ILE BUTÜULEÇAAEYE YAHı*ÇMıYOGDU ATM, IÇTEM TUTVMU,BU PUBÜZÛ >XX £TM£Y . SONUHOA, MUST»/^ K&MAL, TRENL£ ÎZMİT'E DE&lfJ GİTTİ, OKADA E-BTUeBUL. BiirvK- SEVS/ söcreeicjE ULAÇTt. HAUCIH CCÇKUSU, PEMİZOB V£ İÜ PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 'Demirhindi' Geçen pazar, istiklal Caddesi'nde, öbek öbek üzerime gelen akşamüstü kalabalığını yararak • Taksim'e doğru yürümeye çalışırken, adımlanmJ kendıliğinden şekerci Ali Muhittin Hacı Bekîr'in,' »o kendine özgü kokusu hiç değişmeyen dükkâ- •' nına yönelmişti... içeri girip arkamdaki kapıyı ka-' patınca, yalnız kalabalıktan değil, mevcutlanna ber ay yenileri eklenen derme çatma kitapçıların, uy-.' duruk kasetçilerin dışarıya yerleştirdikleri yüksel- ticilerden gelen, birbirine kanşarak kulakları tır- malayan korkunç bir uğultuya dönüşen seslerden de kurtuluvermiştim biranda... Bu "eski"dükkâ- nın camlı tezgâhlarının görüntüsü de hiç değış- miyordu. Sade, fıstıklı, fındıklı, güllü lokumlar... Ren- gârenkakideşekerleri... Çikolatalar... • • • Dükkâna adımımı atmamla birlikte benimle göz göze gelmeyeçalışarak ne istediğimi sormaya ha- zırlanan genç satıcının ağzını açmasına fırsat ver- meden, pastaların bulunduğu arka tarafa doğru yürürken "Demitpindi varm/"diyesormuştum. "Var, abi..." Hacı Bekir'de olmayacaktı da nerede ola- caktı "demirhindi"?.. Tezgâhın arkasına geçen satıcının cam kava- noz/u soğutucudan doldurduğu bardağa uzanır- ken, birkaç ay önce Gila Benmayor'un Hürri- yet'te, Istanbul doğumlu tarihçi, gazeteci-/ ya- zar Andrevv Mango ile yaptığı bir röportajı anım- samıştım. "...Kadıköy Meydanı'nda ünlü birşer- betçi vardı..." diyordu Mango, "mutlaka takılırdık oraya... Demirhindi vek/zılokşerbetiiçerdik..."Ün- lü yazarın anılarında kalan, Hacı Bekir'in, Kadı- köy Meydanı'na açılan Muvakkithane Cadde- si'ndeki şubesı olmalıydı... Ama röportajın ilginç yanı, Gila Benmayor gibi "lstanbul'lu"bir yazarın "demirhindi"yi bilmemesiydi. "Kızılcık iyi de, de- mirhindiyiilkkezduyuyorum..."diyeeklemiştial- • tına... Demek ki, Benmayor'un yolu hiç düşme- mişti Hacı Bekir'e... Oysa, anayurdu Afrika o/an, Latince adıyla "ta- marindusindica'nın, görünüşü keçiboynuzunu an- dıran, tadı buruk, kekremsi meyvelerinden yapı- lan "demirhindi şerbeti" de tıpkı lokum gibi, aki- de şekeri gibi Türkiye'nin, 224 uzun yılı geride bı- rakmış bu "en köklü ticari müessesesi"ri\n vaz- geçilmezlerinden biriydi... Adını Arapça'da "hint hurması" anlamınagelen "temrihindi"den almış, dilimize "demirhindi" olarak yerleşmişti... Eskı yıllarda kentin iş/ek meydanlarının "çokişyapan" büfe/erinde ya da pastanelerinde de karşımıza çı- karken, şimdi yalnızca Hacı Bekir'de, yani "asıl yer/nde" bulunabiliyordu... , ••• "Demirhindi" hiç kuşkusuz "olmazsa olmazla- rından değildi hayatımızın... Hiçbir zaman olma- mıştı da... Burunlanmız, kulaklanmız gibi damak- larımızın da aynılaştığı, tekdüzeleştiği yeni "kü- resel hayatımız"da bol kimyasallı renkli gazozlar dururken kim dönüp de bakardı ki demirhindinin yüzüne? Biliyorum. Kimi dostlarım şimdi dudaklarını bü- küp, "sıraş/ mıyahu demirhindinin?" diye düşü- necektir. Öyleya, "buncaönemlisorun" varkenJ.. Ama ben yine de söylemeden, sormadan ede- miyorum... Yaşamımızı güzel kılan nice küçük, küçücük şeyleri de hep böyle "sırası mı?" diye- rek çıkarmadık mı hayatlanmızdan? O tatlar, o ko- kular böyle uçup gitmediler mi? Arnavutköy çi- leğinin Alanya muzunun, Çengelköy hıyarının ko- kusunu, tadını anımsıyor musunuz?.. O "doma- tes" gibi kokan dmmatesleri?.. Bahçelerden ta- şangülkokulannı?.. Bozcaada'nınkütürkütürça- vuş üzümünü?.. Hepsi de o "büyük dünya me- seleleri" adına birer "nostalji" olmadılar mı? "Demirhindinin, bunlarta ne ilgisi var?" deme- yin sakın... Eğero tatları, o kokuları özlemiyorsa- nız, bir ilgisi "yok" tabii... Ama özlüyorsanız... Bir de, kimi "yeniden başlangıç lann ancak küçük kü- çük "geri dönüş"\er\e mümkün olacağını biliyor- sanız... < Faks: 0212 - 723 84 97 : (e-posta: dkavukcuoglu(n tuyap.com) B U L 3 İ A C A SEDATYAŞAYAM 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDA.NSAĞA: 1/ Bugünkü ırmakların dördüncü çağ- dan kalma en 3 eski alüvyon- 4 larına verilen ad. II Itina... b Asker. 3/ 6 Uzakdoğu'da 7 yetişen bazı g ağaçlardan ei- de edilerek ci- ^ la işlerinde kullanj- lan bir tür zamk... Maden. 4/ " — Kı- 2 zı:" Orhan Ke- 3 mal'in romanı... Bir araştırmanın ya da birtartışmariinteme- li olan ana öğe. 5/Kı- sa kepenek... Ham- 1 maddeyi işleyip mal q ürerme. 6/ Kuran'da bir sure... Bir nota. II Elle sürülen küçük çocuk arabası... Yerip çekiştirme. 8/ Bir kimseye çalış- tığı yerce verilen tatil... "— Pelcuysal": Oyun- cumuz. 9/ Çileğe benzer kırmızı meyveleri olan ve yapraklan sepicilikte kullanılan küçük bir ağaç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ağırbaşlı, uslu... Iskambildeki maça rengine verilen bir başka ad. II Yok etme, giderme... Yu- nan rakısı. 3/Arnavutluk'un para birimi... Bilgi- sayar programlama dillerinden biri. 4/ "Memduh — ": Sinema yönetmenimiz... Yelkenli gemiler- de üçgen biçimli yelkenlere verilen ad. 5/ Kuzu sesi... Sarrançtabirtaş. 6/BiranIatımda verilmek istenen öz... Tavlada "üç" sayısı. 7/Babası öl- müş olan çocuk... Iran'da Şiiliğin merkezi olan kent. 8/ Sınır nişanı... Ses kirişlerinin türlü ne- denlerle işleyememesi yüzünden sesin kısılıpyok olnıası. 9/ Balçık... Pide şeklinde ince ekmek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle