Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
—16 HAZİRAN 2001 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
IŞIK KANSU
Ahmet Altan, çok satan "Isyan Gunlerınde
Aşk" romanının piyasaya sürülmesinin ardından
bir sav ortaya attı. Bu sava göre, 31 Mart ayak-
lanması bir "askeri ayaklanma" olmasına karşın
şimdiye değin topluma "irtica ayaklanması" ola-
rak afgılatıimıştı ve resmi tarih, resmi tarihçiler ara-
cılığıyla halka yıllardır "yalan" söyleniyordu!
Ahmet Altan, Hürriyet gazetesinin 10 Haziran
tarihli pazar ekinde "Böyle olmadığını söyleyen
tarıhçi varsa çıksın" başlıklı söyleşıde Doğan
Hızlan'ın sorularını yanıtlarken şunları söylüyor:
"Bizim yakın tarihimiz ne yazık ki, karanlık bir
tarih. Özellikle karanlık tutulmuş bir tarih. Tüm
önemli noktaları saklanmış. Bütün devletlerde
kan ve yalan vardır. Ama, bizim tarihimizde yalan
oranının çok yüksek olduğunu düşünüyorum.
Çünkü, bence bugünü biz geçmişteki biryalanın
iizerine inşa ediyoruz. Türkiye'deki iktidaryapısı
geçmişteki yalanlann üzerine inşa edildiği için
bizde tarih çok ciddi bir tabudur.
... Resmi tarih, bir ülkede okullarda okutulan
tarih demektir. Bütün devletlerin çocuklanna okut-
tuklan tarihlerinde çarpıtmalar, kendileriniyiıcelt-
meye yönelik yaklaşımlar vardır.
...Biz 31 Mart'ı bir irtica ayaklanması olarak bi-
liyoruz. Bize öyle bir öğretildi ki, bir mürteci takı-
mı silahlandı ve sokağa döküldü. Ama gerçek bu
değil. 31 Mart biraskeriayaklanma. Evet, dinimo-
tiflerle ayaklanmışlar, ama ayaklananlar asker.
Ama tarih bunu bizden saklıyor."
Içlerinde Ahmet Altan'ın da yer aldığı bir gru-
bun "Resmiideoloji, resmi tarih yaratıldı" öiye ağız-
larınasakızettikleriCumhuriyet'inilkyıllannadö-
nelim. Açalım, Türk Tarih Tetkik Cemiyeti tara-
fından yazılmış, 1933 'te basılarak okullarda oku-
tulan "7ârih"kitabını. Kitapta, Mustafa Kemal'in
o dönemde, Ittihat ve Terakki'ye yakın isimlerin
kendisine yönelik eleştirilerine karşın "ordunun
siyasete kanşmaması" gerektiğine ilişkın sözle-
rine yer verildikten sonra, 31 Mart olayının bir "ge-
rici asker ayaklanması" olduğu şöyle dile getiri-
liyor: "Askerin siyasetten aynlmasmın gerçek lü-
zumuna karşı olanlar, bunda isabetsizliklerinigör-
mek içın çok beklemediler. Gerçekten, Istan-
bul'da meşrutiyet muhafızı diye, meşrutiyet tim-
Tarih saklandı da, siz mi buldunuz?sali Meclisi Mebusan
etrafında bırakılan, hat-
ta Rumelilikıtalar, hür-
riyetperverleri Istan-
bul'da boğazlamaya
başladılar. Istanbul'da
kanlı bir facia oldu. 31
Mart Olayı denilen bu
kanlı olay üzerine Se-
lanik'te bazı zabitler
arasında bir duyariılık
başladı."
Daha yakın bir tari-
he göz atalım. Ahmet
Altan'ın lise yıllarında,
yani 1960'lann ortala-
nnda Use 3'lerde oku-
tulan "Tarih" kitabının
169. sayfasında aynı
olay şöyle işleniyor:
"Meşrutiyetin ilanıhalk
arasında çok iyi karşı-
landı. Fakatbirmüddet
sonra bazı mutaassıp
kimselerin teşvikiyle Abdülhamid'e bağlı olan 'as-
kerier' 37 Mart'ta (13 Nisan 1909) Istanbul'da
büyük bir isyan çıkardılar."
Neymiş? Okullarda yıllardır okutulan tarih ki-
taplannda bile, 31 Mart'ın gerici bir "askeri ayak-
lanma" olduğu zaten yazılıymış. Gelelim, araş-
tırmacılar ve bilim insanlan tarafından hazırlan-
mış "tarih" ve "anı" kitaplanna.
Orneğin, daha önce Ulus'ta tefrika edilmiş,
yıllar sonra Bilgi Yayınevi tarafından basılan ve
Sabahattin Selek'in yayıma hazıriadığı "Ismet
Inönü-Hatıralar" kitabının 50 ve 51. sayfalannı çe-
virelim. Bölümün adı "31 Mart İrtica Olayı", alt
başlık "Ordu Tekrar Politikaya Kanştırıldı". Inö-
nü, 31 Mart'ı şöyle anlatıyor: "Edirne'debirgün,
Istanbul'da pek feci bir 'askeri ayaklanmanın'
başladığını işittik. Yeni rejimin emniyet kuvveti
olarak3. Ordu'dan, yaniBatı Rumeli'nden Istan-
bul'a getirilmiş olan avcı
taburiannın çavuşlan, as-
kerieriharekete geçirmiş-
ler, Padişah ve şeriat için
ayaklanma tertip etmiş-
lerdi. 31 Mart irticaı diye
tarihe geçmiş olan bu
olay, 13 Nisan 1909'da
cereyan ediyordu... Edir-
ne'ye gelen parça parça
havadislerde, ayaklanan
askerler arasında şeriat
istemek manası ile tahri-
bat yapan birçok adam-
lardan bahsolunuyor, sa-
ray etrafında vaziyetin
meçhul olduğu söyleni-
yordu. "
Bir başka kaynak... Do-
ğan Avcıoğlu'nun "31
Mart'ta Yabancı Parmağı"
adlı çalışmaa: "31 Martir-
tica olayının düzenlenme-
sinde Ingiltere'nin ön
planda rol oynadığını göstermek için olayın yer-
li tertipçilerinin kimliklerine göz atmak dahiyeter-
lidir. Taşkışla'da başlayan 'askeri ayaklanmanın'
lideri Hamdi Çavuş'fur Abdülhamit 7n hatıratın-
dan öğrenmekteyiz ki, bu Hamdi Çavuş'u bulan
ve besleyen Ingilizcı Kamil Paşa 'nın Ingilizcioğ-
lu Kamil Paşazade Sart Paşa ile Ingılizlerin ada-
mı Ismail Kemal'dir..."
Prof. Dr. Sina Akşin, "Türkiye'nin Yakın Tari-
hi" adlı kitabında, olayı şöyle değeriendirir:
"O gün sabahında çok erken saatlerinde Tak-
sim civannda bulunan Taşkışla'daki 4. Avcı Ta-
buru Hamdi Çavuş ve diğer çavuş ve onbaşıla-
nn komutasındaki erier, subaylannı tutukladıktan
sonra, başka kışlalan da ayaklandırdılar... Ayak-
lanma 'Şeriat isteriz!' sloganıyla yapılmıştı."
Tevfik Çavdar, "Türkiye'nin Demokrasi Tarihi"
(Imge Yayınları) adlı kitabında da 31 Mart'ı uzun
uzun anlatırken, "37 Mart olayı, Istanbul'a geti-
rilmiş olan Avcı taburiarındaki askerlerin ayak-
lanmasıyla başladı" tumcesine yer verir.
Enver Behnan Şapolyo da, 1971 baskısı Türk
Gazeteciliği Tarihi" adlı kitabında olaya şöyle ba-
kar:
"Derviş Vahdeti adında birisi de 'Volkan' ga-
zetesini neşrederek şeriatçılan tahrik ediyordu. Bu
gazeteyihimaye eden Ingilizlerdi. Selanik'ten gel-
miş olan 'Avcı taburları' isyan ettiler. Softalarda
'Şeriat isteriz!' diye ellerinde yeşil bayraklaria so-
kağa döküldüler."
Gazeteci Ecvet Güresin'in "37 Mart Isyanı" ad-
lı kitabında ise 31 Mart'ın nasıl kışkırtıldığı, kim-
lerin işin içinde olduğu, isyanın bazı asker ve su-
baylann da desteği ile Anadolu'ya (örneğin, Er-
zincan'a, Erzurum'a) nasıl yayılmak istendiği vb.
irdeleniyor ve o gün şöyle betimleniyor:
'Rumitarihle 30 Mart'ı 31'ebağlayangece, meş-
rutiyet bekçisiavcı taburlan ayaklandılar, subay-
lann bir kısmını ağaçlara bağladıktan, bir kısmı-
nı hapsettikten sonra fırladılar..."
Neymiş? Birçok tarih araştırması ve anılarda
31 Mart'ın gerici bir "askeri ayaklanma" olduğu
açık seçik dile getirilmiş!
Bütün bu ömekleri çoğaltmak olası iken; 11 Ha-
ziran tarihli Radikal gazetesinde "Sezgilerimizle
de olsa, yakın tarihimizin birçok yalanı içinde ba-
nndırdığını biliyoruz" ifadesiyle, gazeteciliği "sez-
gilen"y\e yaptığını itiraf eden Neşe Düzelin "Siz-
ce Altan'ın kitabının açtığı tartışmadan önce bu
toplum 31 Mart Olayı'nı bütün ayrıntılânyla ay-
dınlık bir şekilde biliyor muydu" sorusu üzerine
"Bilmiyordu. Çünkü bunun ne anlama geldiği
üzerine bir tartışma yapılmadı Türkiye 'de" yargı-
sına varabilen, tarihçileri neredeyse tümüyje "ya-
lancı"lıkla suçlama noktasına gelen ODTU Tarih
Bölümü Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Aykut Kan-
su'ya "Insaf!" demek gerekiyor.
Tıpkı, "37 Mart'ın askeri ayaklanma olmadığı-
nı söyleyen tarihçi varsa çıksın" gibi bir iddia ile
ortaya atılan Ahmet Altan'a, Tarih kitaplan ve ta-
rihçiler öyle yazıyor zaten. Siz yeni öğrendiyse-
niz, bu ayıp hemalde suçlamaya kalkıştığınız ta-
rihçilerin değil" deneceği gibi.
ISSIZ ODA YAZILARI
VEDAT ÖZDEMİROĞLU
Yaşın küçiikse paran da küçülür!
Yann ÖSS günü... Türkiye ça-
pında milyonlarca insanın kalbi
heyecanla atacakyann... Sına-
va girenlerin içeride; çocukları-
nı, kardeşlerini, öğrencilerini bek-
leyenlerin dışarıda... Sınava ka-
tılacak olan herkese başanlar
dilerim.... Fakat kazananların
azınlıkta olacağı bugünden bel-
liyken, olumsuz sonuçlara da
hazırolmakgerek... Kazanmak
gibi kaybetmek de yepyeni bir
başlangıç olabilir... Hayat pes
edip küsenlerie, yıkılıp yılgınla-
şanlarla değil; her zaman bu-
lunduğu noktayı kavrayıp ileri-
si için 'bugünden daha iyi' olma
yollarını araştıranlarla dostluk
kurar... Gençlerin, "Bu sınav
dünyanın sonu değil" cümlesin-
den hoşlanmadıklannı ve "yılla-
nmız, sabahlara kadar bu sına-
va çalışarak geçti, nasıl dünya-
nın sonu değil" şeklinde tepki
gösterdiklerini, iki yıldır katıldı-
ğım Final Dershaneleri söyleşi-
lerinden gayet iyi biliyorum...
Ama ne diyelim?. "Kazanamaz-
sanız dünyanın sonu gelir!" mi
diyelim?.. Elbette dünyanın so-
nu gelmeyecek... Herkesin ko-
şullanna göre daha iyiye ulaş-
ma çabası sürecek... Sonu gel-
mesi gereken, umutsuzluk!..
Ben üniversite sınavına gire-
li 15 yıl oluyor... O zaman iki ba-
samaklıydı sınav... Ikinci basa-
mağa, bir yaz günü Adana'da
girmiştim... Havanın bunaltıcı
ve sıcak olmasını beklerken, ak-
sine serin, ince yağmurlu bir ha-
vayla karşılaşmıştık sınav gü-
nü... Aynı şekilde, dün başla-
yan serin nava, şiddetli yağmur
dışında, umanm yarın da de-
vam eder, sonılarla birlikte birde
aşın sıcakla boğuşmazsınız!
Sınav sorularını komikleştire-
rtk yazdığım VÖSYM serisi yü-
zünden, bir sürü soru kalıbryla
tekrar karşılaşıyorum yıllar son-
ra... Havuz problemleri kadar
yaygın değiller... Bunlardan bi-
rini sizinle paylaşalım: Bazı prob-
lemlerde "birbaba" yaş\an de-
ğişik çocuklanna "yaşlan ile oran-
tılı" harçlık ödüyor... Örneğin,
10 yaşındaki çocuğuna 5 milyon
lira verirken 7 yaşındaki çocu-
ğun harçlığı 3.5 milyon lirada
kalıyor... Niye?.. 7 yaşındaki ço-
cuğa meşrubat daha mı ucuz?..
Daha doğrusu, ne daha ucuz?..
Yaşla orantılı harçlık vermek ba-
banın aklına nereden gelmiş?..
Çocuklar o parayı, hayattaki gün
sayılarına bölüp, her gün o ka-
dar zam isteseler haksızlar mı?..
Aynca, "hiçbiri" şıkkına da me-
safeliyim... Hiçbiri, tamam.. Ama
doğrusu ne?.. Diğer dört şıkkın
yanlış olduğunu bilmek, bize ne
kazandırır?.. Neyse, tekrar ba-
şanlar!..
Üç kadının üç cümlesi!
Gündem irili-ufakh, önemli-
önerrsiz bir sürü konu başlığıy-
la dokjp taşarken bazı demeç-
ler dikkat çekiyor.
Builardan birincisi, FP mil-
letvekili Nazlı llıcak'ın. başba-
kanlı^ı sırasında Mesut Yıl-
rtıaz'a söylemiş olduğu "Sizin
yağcnız olmak istiyorum!" cüm-
lesi. lıcak bu cümleyi sarfeder-
ken 'olayyerinde' başka gaze-
teciler de var. Yani, bir iftira fa-
lan değil. Bir gazeteci, gazete-
cider de öte, eski bir patroni-
çe, br başbakana niçin yağcı ol-
mak ster? Başka bir ilişki biçi-
mini teceremediğinden mi? Ni-
çin? Bu cümleyi söyleyerek,
kendvebenzeri 'yakın ilişki se-
ver' jazetecilerle güya dalga
geçrrek mi istemiştir? Kendin-
ce bi espri mi yapmıştır? Bel-
ki de bizim "Gerçekten yağcı
ve ydaka olsa, böyle açıkça,
herkesin içinde bu şekilde ko-
nuşnazdı" diye düşünmenizi
bekli'ordur. Ama llıcak'ın 'oto-
rite' smgesi şahıslarta yıllar yı-
lı kuduğu ilişki biçimleri, bu
sözlein hiç de 'espri' olmadı-
ğını çösteriyor. Nasıl ki, kadın
dövnek onursuzluksa ve "Ben
kadırdöverim arkadaş!" diyen
hanzılar, 'açık o/ma'imajıyla bu
suçtin kurtulamıyorlarsa, llı-
cak'n sözleri de bir 'bilinçaltı
.itirafı Bu, onuntarzı!
Ikici demeç, manken Ayşe
Hatti Önal'dan. Önal, "Savaş
zamnında Almanya'yı Avru-
pa "nt en büyük gücü haline ge-
ir&niiüer'e hayranım, Hitler'in
zekâına âşığım!" demiş. Bu
sczlre tepki göstermek için
Mustfi cemaatine art olmak ge-
re^rr/or. Klişeleri kırmak, ta-
bula yıkmak, 'sözde' alterna-
tif gninmek moda. O yüzden,
herkes ne diyorsa, tam tersini
söyleyeceksin ki, ilginç biri ol!
Belki o zaman sadece güzelli-
ği yüzünden ilgi gören bir süs be-
beği olmaktan kurtulursun! Hit-
ler, yoketmekten başka hiçbir
şey hedeflememiş bir faşist in-
sanlık düşmanı mı örneğin, sen
çıkıp "Ama aynızamanda çok da
zekiydi" diye ortayafıria ki, "Vay
be, güzel olduğu kadaralterna-
tif düşünce üretebilecek zekâ-
ya da sahipmiş" diyelim. Önal'ın
çok zeki bulduğu Hitler'in lider-
liği biraz daha sürseydi, Yahu-
diler ve komünistterden sonra SJ-
ra mankenlere bile gelebilirdi.
Ne saçma değil mi sayın önal,
mankenler niye katledilsin ki?
Fakat diğerlerinin katledilme-
sinde de bir saçmalık yok muy-
du? O katliamlann teorisyeni ve
başlıca sebebi, zekâsına hayran-
lık duyduğunuz Adolf Hitler*dir.
Size tavsiyem, güzelliğiniz geç-
meden, yani gündemden düş-
meden önce Marmaris'e, res-
sam Evren'e bir uğrayın da,
portrenizi çizip sizi ölümsüzleş-
tirsin!
Son cümle, şarkıcı Sertab
Erener'den. "Entelektüelinsan-
lar, uğraşı alanlan fazla olduğu
için noımalden daha azseksya-
pıyoriar" demiş Erener. Kuşku-
suz bu konuyu bilimsel açıdan
yorumlayacak çok uzman var-
dır, ayrıca Sertab Erener gibi işi-
ne yoğun emek veren bir sa-
natçı laf olsun diye kanuşmaz,
ama ben de bir soru sormak is-
tiyorum: Bir Perulu dostum ol-
sa ve bana sadece gökte dolu-
nay olduğu zaman sevişmek is-
tediğini söylese, benim "Peru-
lularsadece dolunayda sevişmek
isterier" diye genelleme yap-
mam doğru olur mu?L
HAYVANLAR İSMAİL CÜLGEÇ igulgecuı yahoo.com
KtM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak& turk.net
ÇÎZGİLlK KÂMtL MASARÂCl
HARBİ SEMİH POROY semUıporoy(â yahoo.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 16 Haziran
EZ4N
E BU&ÜN, ATmilRK 2AMAN/AIDAH 6BÇİ
(J932") TÜKKÇe OİOUNAN EZAN, YEAJİOEN AKAP-
ÇA OLDU. Şİe AV ÖNCE YAPlLAN GEKIEL SEÇ'M-
LE/ZLE ttTİ&AIZA G£LEN PEAAOKR4T PAtZTİ, HÜ-
leÜMETJU KUKUU/ŞUAOJ HA2ieAN &4f/MM 7A-
MAMLAMIŞT7. B*$BA**M AONAfJ MEMPEISES VE AH-
kADAÇLARI E2ANIN AOAPÇA OKUNMASI t(ÛMU-
SUNPA HfÇ ZAM4N KAYSE7MEMİŞLEIZ,S66S SAYI-
U YASAYt MECLÎSTEfJ GEÇlt?tolŞl£IZC>İ. ATATli&t;
ZAMAKIINM, CAMİ IÇİNDS OKUHAN OaAlAZIN
DA İ İ İ
Z IKTt'DAe.1, SERİYE DÖNÜŞ
, HAUC/H, ANLAMADIĞI S/JS PİCLE
/BAPETİ SÜeDÜ/SMES/M Y£eL£Mfçrf/S..
GORUS
EMİN GÜRSES
ABD-AB Hesaplaşması
ABD'nin eski Dışişleri Bakanı Dr. H. Kissinger,
Fransa'nın öncülüğünü yaptığı "Dış Politika Konusun-
da Bağımsız BatıAvrupa Koordinasyonu"nun NATO'yu
ve dolayısıyla ABD'yi dışlayan girişimini başarısız kıl-
mak için 1973-74'te "Avrupa Yılı" önerisinı ortaya at-
mıştı. Bu çıkışıyla ABD'yi bu oluşuma dahil etmeye
çabalıyordu. Kissinger, ayrıca Avrupalı müttefikleri-
ne askeri koruma karşılığı ABD'ye ekonomik işbirli-
ği borçlu olduklarını da hatırlatmaktaydı.
Avrupa'daki bazı müttefikleri, NATO aracılığıyla
sağladığı güvenlik karşılığı VVashington'a verilen eşit-
ler arasında birinci olma ayrıcalığının sürdürülmesi-
ne artık gerek olmadığı karanna vardılar. Uzun süre-
dir devam eden bu süreç AB'nin kendi askeri gücü-
nü oluşturma karan almasıyla önemli bir aşamaya gel-
di. Washington yönetimi uzun bir dönem ciddiye al-
madığı Avrupa'daki eski müttefiklerini ABD'nin Av-
rupa'dan dışlanmaması için ikna etmek amacıyla W.
Bush'u Avrupa'ya gönderdi.
Ekim 1998 tarihli "Yeni Yüzyılda UlusalGüvenlikStra-
tejisi" adlı raporda Avrupa'nın güvenliğinin ABD'nin
güvenliği açısından hayati önemde olduğu, NATO'nun
ABD'nin Avrupa'daki variığının temeli olduğu, kriz-
lere karşılık verebilmek ve bölgesel istikrara katkı
sağlayabilmek için transatlantik ilişkinin sürdürülme-
si ve ABD'nin NATO'daki liderliğinin korunması ge-
rektiği ifade edilmekteydi. Nisan 1999'daki VVashing-
ton Deklarasyonu'nda da ortak kolektif savunmanın
NATO'nun esas amacı olduğu vurgulanmaktaydı.
W. Bush, Avrupa'daki ilk durağı Madrid'de Ispan-
ya Başbakanı Aznar'la yaptığı basın toplantısında "MA-
TO'nun daha fazla zayıflatılmadığından emin olmalı-
yız" diyordu. NATO'nun gerekliliği konusunda "be-
lirsizlikten doğan tehditler"e gönderme yapan Bush
(serseri devletler dediği Kuzey Kore, Irak gibi devlet-
ler konusunda AB üyeleri aynı düşünmüyor), ittifakın
güçlendirilmesi ve Rusya ve Ukrayna'nın genişleme
sürecine dahil edilmesi gerektiğini belirtiyordu Brük-
sel'deki NATO toplantısında.
Dünyada 257 bin 800 askeri personeli bulunan
ABD, 69 bin 200'ü Almanya'da olmak üzere Avrupa'da
117 bin 600 askeri personel bulunduruyor. 2000 yılı
askeri bütçesi 268 milyar dolar olan ABD'nin askeri
alana yüksek oranda kaynak ayırması dünya ticare-
tinde rekabet etmesini zorlaştırıyor. Bu amaçla AB ul-
kelerinin AGSP adı altında bir Avrupa ordusu kura-
rak askeri harcamalarını arttırmalarına olumlu bakı-
yor, fakat kontrolden çıkmamaları şartıyla. Avrupa,
ABD'den askeri olarak bağımsız olmak istiyorsa her
yıl 150 milyar dolar civannda fazladan bütçe ayırma-
sı gerekiyor. Bu da VVashington açısından AB kay-
naklarının ticaret dışı verimsiz alanlara aktarılması
ve silah ticaretinin artması açısından yararlı. Alman-
ya'nın ekonomik gücünü zamanla siyasi ve askeri ala-
na kaydıracağı inancı ise devam ediyor Pentagon'da.
Göteborg'daki basın toplantısında Avrupa Komis-
yonu Başkanı Prodi'nin "Aramızda önemligönjş ay-
nlıklan var" demesine karşın Bush, Avrupa'da içe ka-
panma ve korumacılık yönünde bir gelişme olmasın-
dan endişe ettiğini belirtirken, NATO'nun ve AB'nin
genişlemesi dileğinde bulundu. Genişleyen bir NA-
TO ve AB'de, ABD'yi Avrupa güvenlik sisteminden
dışlayıcı karar alınmasının zoriaşacağı hesap ediliyor.
Atlantik bölgesinde kollarsıvandı. ABD'yi ürkütme-
mek ve halen NATO'yla bağlan bulunduğunu göster-
mek isteyen AB'nin NATO imkântanndan yararfanma
talebi 60 bin kişilik gücün ileride önemli bir Avrupa
ordusuna dönüşeceği gerçeğini gizleyemiyor. Bu
arada Almanya, tefeci emperyalizmin yerii-yabancı
tahsilatçılarının Türkiye'de işlerini yapmakta pek zor-
lanmadıklannı görünce Ankara'yı AGSP'nin önünü tı-
kamaması konusunda uyarıyor. Bazı köşe yazarian
ve akademisyenlerimizin batıdan tehdit gelmediği
konusundadiretmelerine karşın Ismail Cem'in de be-
lirttiği gibi AB ordusunun Kıbns ve Ege'deki duruma
müdahale etmesini engellemek için gerekli koşullar
sağlanmadan AGSP'ye evet denemez. Ankara'nın bu
tutumu, anlaşmazlık ortamında AB'den taviz kopa-
rılabilir düşüncesiyle ABD'nin de işine gelmektedir.
Ingiliz Liberal Partisi'nin Lordlar Kamarası'ndaki
savunma ile ilgili sözcüsü Prof. Wallace'nin belirtti-
ği gibi AB, ABD'den değişen dünyada dengeli bir or-
taklık ilişkisi kurmak istiyor. VVashington, bunun ge-
leceğini kesin olarak göremediği için NATO'nun ye-
niden yapılandırılması ya da Füze Kalkanı sistemiy-
le müttefiklerini yanında tutmaya çalışıyor. Müttefik-
lerinin Füze Kalkanı'na karşı çıkmasına rağmen bu-
nu yaparsa dünyada silahlanma yanşı artacak ve Av-
rupalı müttefikleri artan bu yanşta taraf belirlemek zo-
runda kalabileceklerdir. Bu da ABD'nin hesaplarına
uygundur. Emperyalist merkezler silahsız hesaplaş-
mayı öğrenmeye çalışıyorlar.
E-mail: emingurses(n yahoo.com
Fax: 0212 513 85 95
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4SOLDANSAĞA:
1/ Stres, iltihap
ve alerji gibi
durumlarda vü-
cutta açığa çı-
kan organik
madde. 2/ Bir 4
topluluğu oluş-
turan bireyler-
den her biri... "
İslam hukukun- 7
da evliliğin so- n
na ermesi. 3/
Yüzgeçlerinde 9
zehirlı dikenler
bulunan, etı lezzetlı bir
balık... Bir bağlaç. 4/
Özümleme işini yapan 2
yapraklann üst yüzün- 3
deki dokunun adı. 5/ 4
Siirt'inbirüçesi... Yü-
reğin gevşeyip kasıl-
masından ileri gelen kı-
mıldanışı. 6/Birpamuk
cinsi...Parola. 7/lstenç
yıtimi...Birsayı.8/Bir ^
nota... Bir kimsenin ya da topluluğun başkalannda
bıraktığı izlenim. 9/ Yemişlerinyenilenbölümü... "Il-
h a n — " : Şairimiz.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Islam hukukunda kocası tarafından kesin biçimde
boşanan kadının, eski kocasıyla yeniden evlenmesini
olanaklı kılmak için başka bir erkekle evlenip boşan-
ması... Ingıltere'de çok sevilen bir cins bira. 2/ Isteni-
len nitelikleri taşıyan... Fas'ın başkenti. 3/ Japonya'da
harakiri sözcüğü bayağı sayıldığı için, bunun yerine
kullanılan sözcük. 4/ Sibirya'nın doğu kıyısı açılda-
nnda bir ada. 5/ Halka bıçımınde mercan kayahğı...
"Misket limonu" da denilen küçük bir limon cinsi. 6/
Tasavvufta, Allah'tan özge olan her şey... Avrupa Bir-
liği'nınkısayazılışı. 7/Vilayet... Kenarsüsü... Tırnak
boyası. 8/ 20 Ekim 1827'de Osmanlı donanmasınınye-
nilgısıyle sonuçlanan deniz savaşı. 9/ Sır saklayan,
ağzı sıkı... îlave.