Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 MAY1S 2001 ÇARŞAMBl
14 kultur@cumhuriyet.com.tr
Vassilis Douros, 12 yaşındaki Hristos'un öyküsüyle insanlığm yaşadığını vurguluyor
Yeteneğm öniine geçflemezNENAÇALİDtS
'Sönen Işık' Yunanlı yönetmen
Vassilis Douros'un ilk uzun metraj-
lı çalışması. Gözden ırak bir Ege
adasmda geçen, gerçek bir yaşa-
möyküsü. 12 yaşındaki Hristos'un
hayalleri, kemanı ve yakalandığı
amansız bir hastalık üzerine kurulu
bir yaşam. Yaşamın bütün zorlukla-
nna rağmen Tann'nın bile yetene-
ğin önüne geçemeyeceği bir başan-
nın hikâyesi.
- Altm Lale'ye de aday olan ilk
uzun metrajU çahşmanızı nasıl ger-
çekleştirdiniz?
VASSÎLİS DOUROS - Şu ana ka-
dar kısa metrajlı fılmlere ağırlık ver-
dim. En son çahşmam 1998 yılında
Drama Film Festivali'nde ödüllen-
dirildi. Televizyon ve belgesel ala-
nında pek çok çalışma yaptım. Uzun
metrajlı film yapmak her zaman için
ıstediğim bir şeydi. Fakat maddi ola-
naklar kısıtlı olunca hemen fılm çe-
kilemiyor. Yunan Sinema Derneği
belli bir bütçe ayırabiliyor, geri ka-
lan parayı sponsorlarla karşılamaya
çalışıyoruz. 'Sönen Işık' adlı çalış-
mamı şimdilik Italya, Moskova,
Washington, Israil'deki yanşmala-
ra yolladım.
- Fılrnininn kahramaru, 12 yaşm-
daki Hristos farkb bir çocuk-
DOUROS-Hristos gerçekten Ati-
na'da yaşayan bir çocuk. Annesi ile
beraber sokak sokak dolaşıp keman
çalıyor. Filmin hikâyesi gerçek. Ben
sadece yer ve mekâna renk katmak
için bazı değişiklikler yaptım. Film
kahramanım, 1999 yıluıda Yunanis-
tan Kûltür Bakanlığı'nın açtığı bir
keman yanşmasında birinci olmuş-
tu ve filmde de belirttiğim gibi her
an kör olma tehlıkesi ile karşı kar-
şıya olan biri. Tedavisi olmayan bir
hastalık.
- Onunla nasıl tanıştuuz?
DOUROS - Yarışmayı kazandı-
ğında bir gazeteye şöyle bir demeç
vermişti: "Ben müziğimin içinden
görüyorum." Bu söz beni çok etki-
ledi. Gidip onu annesiyle çalıştığı
yerlerde buldum.
- Yan düş yan gerçek olan Ghni-
nizde mekân ve şartiar, yaşamm bi-
raz da zorluklannı belirtmek için
özelükle secilmiş~-
DOUROS - Fılm, Rodos'un kar-
H,.ristos gerçekten Atina'da yaşayan bir
çocuk. Annesi ile beraber sokak sokak
dolaşıp keman çalıyor. Her an kör olma
tehlikesi ile karşı karşıya olan biri.
Tedavisi olmayan bir hastalık. Bu fîlmde,
yeteneğe Tann'nın bile karşı
koyamayacağını belirtmek istedim.
Amacım, yaşamuı zorluklan,
olanaksızlıklan içinde başanlı
olunabileceğini göstermekti.
şısındaki küçük bir ada olan Hal-
ki'de çekildi. Uzak. küçük ve este-
tik açıdan güzel bir ada. 250 kişilik
bir nüfusa sahip bir yerleşim yeri.
Amacım, yaşamın zorluklannı, ola-
naksızlıklan içinde başanlı olunabi-
leceğini göstermekti. Bunun yanı sı-
ra anne ve babasının ayn olmasını
özelükle seçtim. lnsani öğeleri, ya-
şamın saflığını ve yeteneğe Tan-
n'nın dahi karşı koyamayacağını
anlatmak istedim.
- Anadohı motifleri ve yaşh fener
bekçisL.
DOUROS - Yaşh fener bekçisi
bir Küçük Asya göçmeni. Benim
inancıma göre, kültür Anadolu'dan
çıktı, Batı'dan değil. Hristos'a yar-
dım eden yaşh göçmenle unutul-
maya yüz tutmuş geleneği sembo-
lize ediyor. Daha açık söylemem
gerekirse küreselleşmeye karşı in-
sanlığın hâlâ yaşadığını sembolize
ediyor. Yaşh adamın çocuğa kema-
nıru hediye etmesi, ğeleneklerin bir
kuşaktan diğerine geçmesi gerek-
tiğini ve yaşamlanmızı başka top-
lumlar üzerine endekslemeye ça-
lışsak da özümüzden asla kopma-
mamız gerektiğini gösteriyor. Ge-
lenekler gerektiği gibi korunmaz-
sa, küreselleşme sayesinde yok
olup gidecek.
- Filminiz insanlara mesajlar da
veriyor_
DOUROS - Yaradıhş üzenne ku-
rulu bir fihn. Doğanın her şartta
canhlannı korumasız bırakmadığı-
nı behrtiyorum. Hastalıklan yüzün-
den haksızlığa uğratıldığını düşün-
düğümüz kişilere Tann müthiş bir
yetenek verebiliyor. Kahramanım,
müzikle, insanlarla ve doğanın ses-
leriyle iletişim kurup onlann müzi-
ğini kemanına yansıtıyor. Insanlann
yaradıhş ve yeteneklerinin hiçbir
zaman hiç kirnse tarafından engel-
lenemeyeceğini vurgulamak iste-
dim. Insanlann yüreklerine doku-
nan bir çalışma olduğunu düşünü-
yorum.
-Fllminizinkahramanıikgöruşü-
yor musunuz?
DOUROS - Hristos bu yıl 13 ya-
şına girdı, ortaokula devam ediyor.
Derslerinin yoğunluğu nedeniyle
sık sık sokaklara çıkıp keman çala-
mıyor. Onunla görüşüyoruz, çok iyi
bir çocuk ve onu tanıdığım için de
mutluyum.
- Yeni çahşmalannız var mı?
DOUROS - îkinci uzun metrajlı
filmimin çekimlerine aralık aymda
başlamayı düşünüyorum. Gerçek
bir hikâye üzerine çalışıyorum. Çe-
kimler Girit adasının yakınlannda,
bir başka küçük adada gerçekleşe-
cek. Hikâye, tek öğrencisi olan bir
okulda geçiyor. Adaya gelen öğret-
menle çocuğun annesi arasında ge-
çen aşk ilişkisinin yanı sıra aşkına
rağmen onunla gitmeyi göze alama-
yan bir kadmın ve çocuğun hikâye-
si. Bir de AcıBal isimh bir erotik hi-
kâyem var. Bir ressam ve heykeltı-
raşın öyküsü olacak.
- Anadolu'ya olan tutkunuzu fö-
minize deyansrtr»orsunuz. İçinde ts-
tanbul ya da Küçük Asya olan bir
projeye imza atmayı dûşünûr mü-
sûnüz?
DOUROS-lstanbul'a ilk gelişim;
etkileyici bir şehir. Şaşırdığım bir
nokta var. Neden biz Yunan yönet-
menler bu şehri daha önce keşfede-
medik? Ismini vermek istemediğim
bir kitap var, şu an Yunanistan'da
satıhyor. Kitabın yansını Istan-
bul'da, dığer yansını da Yunanis-
tan'da çekmeyi düşünüyorum. Ati-
na'ya gittiğimde ilk işim kitabın ya-
yın haklannı almak olacak. Bu pro-
jeyle ikı toplumun daha da yakınla-
şacağını düşünüyorum.
RoyalFestival
HaU50.yılmı
kuüuyor
KüMr Servisi - 3 Mayıs
1951 'de Londra'da kurulan
Royal Festival Hafl, 50. yı-
hnı 3 Mayıs Perşembe gü-
nü düzenlenen bir galayla
kutladı.
Galaya Galler Prensi
Charles da katıldı. Kutla-
malan, İngiltere'nin klasik
ve geleneksel müziklerüün
yanı sıra modern müzik tür-
îerini de kapsayan bir mü-
zik haftası takip edecek. H-
gar, Purcell, Anıe ve Vaug-
han YVilliams'ın eserlerinin
toplu haldeperfonne edile-
ceği bu yılki kutlamalarda
orkestra şefliğini Sir Adri-
an Boutt ve Sir Makofan
Sargent yapacak.
Gala, Filarmoni Orkest-
rası'ndan Royal Festival
Hall'e, yıldönümü hediye-
si niteliği taşıyan bir perfor-
mansla açıldı.
Filarmoni Orkestrası,
performansı Valery Gergiev
şefliğinde, soprano Angela
Gbeorgiou, bariton Dmitri
Hvorostovsky ve piyanist
Murray Perahia'nm yer al-
dığı bir kadroyla gerçekleş-
tirdi.
lngütere'de, inşası 2.
Dünya Savaşı'ndan sonra
bitırilen ve savaşta zarar
görmeyen tek tarihi yapı
olarak kayıtlara geçen Ro-
yal Festival Hall'ün ana bi-
nası 20 ayda inşa edilmiş ve
2 milyon pound'a mal ol-
muş.
Bu ydki yıldönümü kut-
lamalan, ilk konserin 3 Ma-
yıs 1951 'de verildiği Royal
Festival Hall'ün eski ve ye-
ni halinin dev resimlerinin
yanı sıra salonda perfor-
mans sergileyen 10 bin sa-
natçının listelerinin de bu-
lunduğu bir sergiye ev sa-
hipliği yapıyor.
Kumpanya Tiyatrosu 10. yılında genç oyuncu Aslı Mertan'ın oyununu sahneliyor
Ayşegül^ün yolculuğuna katdın• "Şimdi, nereye kadar uzanır?
Gözümü kapatıp hayal ettiğim
zaman, bir tek anın içinde
pek çok anı yaşayabilirim.
Oyunu da şimdinin içersine
sıkışmış birçok hayat olarak
düşünüyorum. Önemli olan
Ayşegül'ün 'gitme hali' içinde
olması. Hiçbir yere, hiçbir şey
olarak gitmese de gözlerini
kapadığı zaman bile
biı yerlere gidiyor."
MELTEMKERRAR
"A* AyşegüL Bir,iki, üç, dokuz,yir-
mi yedi,otuzalü, sonra yinebir, ild, üç,
dört yaşında. Nereye giderse gjtsin,
gerçekliğevaramryor. Kanada'nınyot-
lannı özlüyorum şimdi. Tepe tepe öz-
lüyorum. Nokta nokta ö(z)lüyorum.
Öylesine öztûyonun ki midem buru-
luyor. Olsa olsa aşk bu dersin. Ama
sevgilisini bö>1e özkmez insan. BeUd
deözler. Benim hiç sevgüim ofanadı, ta-
kmblanmoklu. Hastahkgibi\diler,ge-
cip ghtiler. Ben de gittim. Tam zama-
nuıda. Belki de daha erken. Şimdi bu-
radaydun, şimdi yoktum. Bangkok,
Zürih, Londra, Peru, Akçakoca, Yal-
ta, Beyoğlu, Kanada. Bir vardun, bir
yoktum."
Okumayı yeni yeni sökmüş ilkokul
çocuklannın en yakın arkadaşıdır Ay-
şegül. Her kitapta başka maceralar
bekler, onu da bizi de. Ayşegül Okul-
da, Ayşegül Tatilde, Ayşegül Kayak-
ta, Ayşegül Çiftlikte, Ayşegül Hasta,
Ayşegül Gülüyor, Ayşegül Ağlıyor...
Hecelenerek okunan kısa çocuk cüm-
lelerinde noktalar, virgüller aşarakdi-
yar diyar dolaşır hep Ayşegül. Bu kez
Kanada'dasevgili küçük kız. Belki bi-
raz büyümüş, küçük çocuk hafizası
sözcüklere sığmaz ohnuş, ama yolla-
n tükenmemiş. Dağlar, tepeler, deniz-
ler aşmış Kanada yollanndan seslen-
mekte bu kez bize Ayşegül.
On yılı geride bırakan Kumpanya
Sahnesi, yeni oyunu 'Ayşegül Kana-
da'da' ile ortak belleğin en popüler
ikonlanndan biriyle yolculuğa çıkan-
yor bizi. Ash Mertan'ın yazıp yönet-
'Ayşegül Kanada'da' her cuma ve cumartesi Kumpanya Sahnesi'nde.
tiğî oyunda Aslı Mertan ve Bflgi Arat
rol alıyor. Oyun her cuma ve cumar-
tesi saat 20.30'da Kumpanya Sahne-
si'nde.
Mertan, ilk oyunuyla mesaj kaygı-
sı taşımayan bir tiyatro dilini tercih
etmiş. Açık kapılan olan, izleyicinin
kendi yolunu bulabileceği, yahnzca
kendisine ait bir oyun yaratmak isti-
yor.
Onun için en önemli unsur, her iz-
leyicinin yamızca kendisine ait, çok
özel çağnştmlan keşfedebileceği bir
oyun oluşturmak.*Oyununismi,klişe-
leşmiş çağnşunlan olan ild özel isim-
den oluşmor. Ayşegül, çoğumuzun ta-
nıdığı bir çocuk hikâyeleri kahrama-
nı. Knımda isf hildiğimi?j^^n^a. Fa-
kat böylesine sn-adan ve popüler olan
bu isünler, belki de yalnızca bu sebep-
ten ötürü, her insanuı duyar duymaz
onlara apayn ve çok özel anlanüar
yüklemesîne izin verebüiy orlar."
Oyun, Ayşegül kitaplarının başı so-
nu belli, içinde karakterlerin, belli za-
manlarda, belli şekillerde gelişen
olaylann anlatıldığı içeriğinden çok
uzak bir yapıda. Mertan, ortak bellek-
ten özel belleğe giden yolda "açık* bir
dil oluşturmak ve bunu tiyatro sahne-
sine taşımak amacında.
tki oyuncu bembeyaz sahnede,
bembeyaz giysiler içinde, tıpkı oku-
ma bayrammda şiir okumaya çıkmış
kurdeleli öğrenciler gibi mikrofon
önünde anlatıyorlar, hikâyelerini.
Çarşaflar, yorganlar, kahkahalar, ay-
nlıklar, hiç söyknmemiş sevgiler,
dondurmalar, uçaklar, plajlar... Hiç-
bir hikâye tam değil. Ortalıkta uçuşan
kelimeler, incecik bir tülün arkasın-
dan gördüğümüz beyazlığın içinde,
kesip yapıştırarak okumayı öğrendi-
ğimiz okuma fişlerindeki gibi rastge-
le bir araya gelip anlamh anlamsız
cümleler oluşturuyor.
Beyazlık, oyun dilinin oluşmasında
etkin bir rol oynuyor. "Benim için
önemliolanoyununyaratuğı çağnşun-
lar.Oyunun kendiyapısı içinde her şe-
yi çok fazla anlamlandn*maması, be-
yazhklabirtiktebiraçıktıkoluşruruvor
ve her insanın girebileceği detikler ya-
ratryor. O deHldere girebflir ve bam-
başka yerlere kendi kendinize çıkabi-
lirsüüz."
Eski yeni cümleler, kelimeler, hece-
ler duyuyoruz birer birer. Kimi zaman
yan yana, kimi zaman üstüste geliyor
cümleler.
Bazen hatırlanıyor, bazense çoktan
unutuhnuş bir anı geri getirme çaba-
sındalar. Derin boşluk içindeki sahne
çoğu zaman sessizlik içinde ama, Ay-
şegül'ünkilere pek benzemese de yol-
culuk hiç bitmiyor. Mertan için de çı-
kıj noktası bu yolculuk fıkri ohnuş.
*OnemB olan Ayşegül'ün 'gitme hali'
içinde ohnasL Hiçbir yere, hiçbir şey
olarak gitmese de gözlerini kapadığı
zaman bile bir yerlere gidiyor. GözJe-
rimizi kapamasak bile dalar gideriz
aslında. orada bile bir yolculuk var.
Ben oyunda Ayşegül'ün kim ve Kana-
da'nm neresi olduğunun cevabuu ver-
miyonnn. Yahnzca bir yolculuğa çıkt-
hyor. Buyolculuğa bizimle birükte çık-
maya haar olan seyirci, kendi cevap-
lannı kendisi bulabiür."
Tanıdık tanımadık her yerden kart-
postallar gönderiyor adı olmayan 'sev-
güi'lerine Ayşegül. Isimler, yerler,
mekânlar, gülüşler, sevinçler. dün, bu-
gün, şimdi.. Hiçbirini hatırlamıyoruz.
aslında hiçbirinin de önemi yok; çün-
kü her yer bembeyaz! "Şimdi nereye
kadar uzanır? Gözümü kapaöp hayal
ettiğim zaman, bir tek anın içinde pek
çok anı yaşabüirim. Oyunu da şimdi-
nin içersine sıkışmış birçok hayat ola-
rak düşünüyorum."
DEFNE GÖLGESt
TURGAY FtŞEKÇt
Kerkük
Geçen hafta hastaydım. Grip otmuşum, üç gün
evde yattım.
3 Mayıs Perşembe günüTFTT1 'in "Nane Umoa
Kabuğu" adlı sabah programını da bu nedenle iz-
leme olanağı buldum.
Programın teması Kerkük'tü. Iki usta sanatçı
Kerküklü Abdurrahman Kızılay ile Urfalı Mehmet
Özbek'ten bol bol Kerküktürküleri dinledim. "Ysz
günü temmuzda I Sen terte ben sileyim" diyebı-
lecek yürek genişliğine ulaşmak kolay değil. Ker-
küklü, bunu söyleyebilmiş. Birhanım, program sı-
rasında Kerkük Dolması adlı, kanşık sebzelerin iç-
le doldurulmasjndan oluşan bir yemek yaptı. Stüd-
yodaki izleyiciler de çoğunlukla Kerkük göçmen-
leriydi.
Arada birgöçmenliğin zorluklanndan, gidip gel-
menin olanaksızlığından söz edildi.
Özelükle 1991 Körfez Savaşı'ndan sonra çok
sayıda Türkmen buralardan ülkemize göç etti.
Kendi ülkeleriyle bağlan kesildi.
Nüfusunun çoğunluğu Türkmen olan Kerkük,
Misak-ı Milli (Ûlusal Ant) sınırlan içinde bulunu-
yordu.
Lozan Antlaşması sırastnda Türkiye ile Ingittere
arasında çekişme konusu oldu. Sorunun çözümü
Milletler Cemiyeti'ne bırakıldı. Milletler Cemiye-
ti'nin Ingiltere yandaşı karan ardından 1926 Anka-
raAntlaşması'yla Kerkük'ün de içinde olduğu Mu-
sul eyaleti Ingiliz egemenliğindeki Irak'a bırakıldı.
Böylelikle bu yörede yaşayan bugün de sayıla-
n iki buçuk milyon dolayında kabul edilen Türk-
menlerin Türkiye ile bağlan koptu.
Yalnız Kerküklülerin mi?
Koca bir imparatortuk yıkılırken Balkanlar'dan
Ortadoğu'ya, Kafkaslar'dan Kınm'a, Girit'e dek
geniş bir coğrafyada kendi insanından ve kültü-
ründen izler bıraktı.
Kendimden biliyorum, babam Üsküp doğumlu,
annem Bursa. Annemin babası Köstence'den gel-
miş, annesi Ahıska'dan.
Bu yalnız bizim sorunumuz mu? " '
Yunanlıya sorsanız o da size Trabzon'dan Is-
kenderiye'ye dek koca bir geçmiş sıralar.
Almanlar Volga kıyılanna dek yayılan soydaşla-
ra sahip.
Nasıl çözümlenecek bütün bu sorunlar?
Tarih bize gösteriyor ki, toplumlann ya da ulus-
lann ideal sınırlanna ulaşabilme olanağı yoktur.
Çünkü sizin için önem taşıyan bir coğratya, türiü
nedenlerie başka uluslar için de aynı önemi taşı-
yabilir. Kerkük'te Türtanenlerin yanı sıra Araplar,
Kürtler, Ermeniler ve Yahudiler de var. Onlann da
türlü istemleri olacağı açık.
Bu noktada toplumlar için temel erek, ideal sı-
nırlar değil, ideal hak ve özgürlüklere ulaşmak ol-
malıdır.
Ülkeler arasındaki gelişmişlik farklan ortadan
kalkar, haklar ve özgüıiükler eşitlenirse o zaman
sınırlann da pek bir önemi kalmaz.
Insanlann karnı tok olacak, yaşamı, eğitimi, sağ-
lıgı devlet güvencestnde olacak, bir deözgür ola-
cak, dilediğini yapabilecek.
Bugün on beş farklı ulusun biritğini oluşturan
Avrupa Topluluğu bunu yapmaya çalışıyor. Böyle
olunca Belçika'nın bir sınır köyünde yaşayan Al-
man azınlığın Almanya'da yaşamak ya da kendi
bölgesinin de Alman sınırlan içine alınması gibi bir
isteği olmuyor. Çünkü iki tarafîa da aynı haklar, ay-
nı özgüriükler, aynı yaşam düzeyi. Sınırlarda ne
kontrol ne engelleme. Bin trene, bin arabana iste-
diğin yere git; istediğin insanlarla göniş, bayram-
laş, istediğin gibi yaşa. Atlantik kıyılanndan Al-
manya'nın doğu sınınna dek durum bu.
Dansı, sorunlu öteki halklann ve coğrafyalann
baştna.
KarikatüPist Lüttî Küçük öMü
• MARMARİS (AA) - Akciğer kanseri
tedavisi gören karikatürist Lütfi Küçük,
Marmaris'te vefat etti. Evinde, önceki gün öğle
saatlerinde vefat eden 56 yaşındaki karikatürist,
8 aydır tedavi görüyordu. Marmaris, Antalya ve
Kuşadası'nda binlerce turistin portre
karikatürünü çizen. uluslararası karikatür
yanşmalannda dereceleri olan Lütfi Küçük
dün Marmaris'te toprağa verildi.
Tartıin en az biHnen yüzydı
B Kültür Servisi - Homer Kitabevi. tarihçi
Michael Grant'in 'Roma'dan Bizans'a' adlı
kitabmı Zühre llkgelen'in çevirisiyle
yayımladı. Grant, tarihin en az ve en eksik
bilinen yüzyıllanndan beşinci yüzyılı, rahatça
anlaşılabilecek bir üslupla yeniden
canlandmrken Roma'nın çöküşünün yam sıra
göz ardı edilen diğer konulan da inceliyor.
Bugünkü tstanbul'un hava kirliliği \e
karmaşasıyla aşınmış kent görüntüsünün
ardında, geçmişteki ruhu bulabilecefiniz
önemli bir kitap!
K Ü L T Ü R İ Ç t Z t K
K Â M l L M A S A R A C I