Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8MAYIS2001SAU
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
TİYATRO DÜNYASINDAN DİKMEN GÜRÜN
Oyuncuhık bîr mucizedirGeride bırakmak üzere olduğıımuz tiyatro
mevsiminde AliPoyrazoğhı ve tiyatrosu, "Ko-
bay"la pek çok ödûl aldı. Sanatçı, oyundaki
usta yorumuyla bir kez daha akıllara takıldı.
Tiyatroyu, Poyrazoğlu, oyuncu ile seyirci ara-
sında çakan parlak bir kıvılcım olarak tanım-
lıyor... Ne hoş ki bu kıvılcun tiyatro sahnesi-
ne adımını attığı 196O'lı yıllardan beri sürek-
li çakıyor. Oyunculuk sanatı için, "Thespisten
bu yana 2000 yıkbr sûren bir yanş" diyor. Bu,
sanatçının önce kendisiyle, sonra meslektaş-
lanyla girdiği zor bir yanş. "Oyunculuk bir
mudzenin içine dûşmektir bence" diye ekli-
yor Poyrazoğla "tnsan bu mudzenin içinde var
olabilmek için mücadele etmek zorundadır.
Bu mücadeleyi oyunculuğu gerçekten bir tnu-
cize olarakgörebüenJer kazanır.Herakşam fark-
h bir seyirciyle baş başa kalmak da mudzenin
önemli bir parçasıdır. Bugûne kadar tiyatro-
mın hemen her daiında dddiişleryaptnn. Ama,
asıl mudzenin sahne üstûnde gerçekleştigine,
er meydanuun sahne olduğuna inanıyorum.
Çûnkü, sanatçının bürüneceğj karakteri dö-
keceği heykeli her akşam yenidenyaratma mu-
dzesi ancak tiyatro sahnesinde yaşanabilir."
Sevgi ve duygu yüklü olduğu kadar gerçek ve
yalınbirbakış...
Ekonomik kriz ve tiyatro
Ali Poyrazoğlu şu sıralarda çok heyecanh..
çûnkü Izmir Belediye Başkanı Ahmet Pirişti-
na, Metin Deniz'in mimari katkılanyla Kül-
tûr Park'ta yaptırdığı iki tiyatro binasından
birini genç tiyatroculara tahsis etmiş. Poyra-
zoğlu da bu olumlu girişimi ve gençleri des-
teklemek amacıyla burada bir Gençlik Tiyat-
rosu kurma karan alıyor. Proje hemen yaşa-
ma geçiriliyor; sanatçı bir tiyatro okulu açı-
yor ve bir ayağı Izmir'de bir ayağı Istanbul'da,
sürdürülen yoğun atelye çalışmalan sonucun-
da bu genç ve dinamik ekip Çehov'un eserle-
rinden oluşturulan bir kolajla seyirciyle bulu-
şuyor. Poyrazoğlu gençlerle çahşmaktan tat alan
bir sanatçı. Onlara bir şeyler öğretırken onlar-
dan bir şeyler öğrendığinı ve de kendisini bir
'Eleştiri demek,
sevgi demektir.
Eleştirinin
temelinde sevgi
yatmalıdır.
Sevginin
girmediği
eleştirilerle
karşı karşıya
kalındığı
dıırumlarda ise
kesinlikle cevap
verilmesi
gerektiğini
düşünüyorum.'
laboratuvar çalışmasının içinde bulduğunu
söylüyor ve ekliyor, "Üç haftadır ükhm ük-
hmoynuvonız.ÇocııkIarmhicbiriyıklızoyun-
cu değil, ama oyun doiuyor. Onûmûzdeki yüa
çok gûzel projelerim var Gençlik Tiyatrosu
idn."
Bu noktada biraz da tiyatrolanmızın içinde
bulunduğu ekonomik krize değiniyoruz. Ali
Poyrazoğlu bu krizin tüm tiyatrolan kapsadı-
ğı görüşünde değil. "Türkrye'nin yaşamakta
olduğu kriz, ûlkenin kendini içine düşürdüğü
açmazlardan doğmuş bir krizdir. Yapısal bir
değişiklik olursa bu krizi aşacağmuzı düşünü-
yoruz. Tiyatroda da aynı şey söz konusu. Her
tiyatro hem kendi açısından hem genelde Tûrk
tiyatrosu açısından şunu sorgulamah; tiyatro
krizi bugünün ekonomik kriziyle mi ortaya
çıkü, yoksa daha önce de kriz vardı da bu du-
rum ekonomik krizle daha mı derinJeşti?"
Ozal dönemıyle birlikte başlayan depoliti-
zasyon sürecinin artık devrini kapatmış oldu-
ğunu konuşuyoruz. "Seyirdmiz, gençlerimiz
dünya meseleİeriyle, sanatia, sanattafarkh ba-
laşlaria Ugüi hak geldiler. Görüyorsun, Tiyat-
ro FestivalTne çağmhğm oyunlara yer bulun-
muyor, bu oyunlan çaür çaür tarttşryor seyir-
cL Daha fariasınt, daha farkhsmı görmek isti-
yor_ Dünya kûçüldü arok. Birçok şeyi takip
eden insanlar farkh sorular sormaya başladt-
lar yaşamla Ugili, sanatla ilgfli. Bu sûreci anla-
yamayan ve kaçıran tiyatrolann dünyaya, ül-
keye ve sanata yeniden bakmalan gerekir di-
ye düşünüyorum. Ben, bunuyapryorum ve çok
iyi netice ahyorum."
Eleştiri ve düzey
Güzel şeylerden söz ediyoruz Ali Poyrazoğ-
lu ile. Yıllar öncesine gidiyoruz, bugüne dö-
nüyoruz. Bu akış içinde söz ödüllere, eleştiri-
ye uzanıyor. "Dünyanm her yerindeödüBer,en
parlak olanlar arasmda bir yanşür. Dünyanm
her ülkesinde bu böyk sürüyorve sürecek Çok
zor aşamalardan geçen bir ülkede ben ve mes-
lektaşlanm büyük özveriyle bir sanat dahnı
ayakta tutma savaşı veriyonız. Hepimizm çok
iyi bildiği ohımsuz koşullara karşnı bu ülkede
yıHanhr tiyatro yapmayı sürdüren, tiyatronun
bir ucundan tutan herkes ve seyircimiz ashnda
birer ödül hak ediyor. Hani poİitikacılann sık-
ça kullandıklan bir 'talihsizbeyan' lafi vardn*.
Son günlerde,Afrfe Tiyatro ÖdüDeri üstüne bir
iki köşe yazaruun yazdüdannı da ben işte böy-
le talihsiz beyanlar olarak değeriendiriyorum.
Ödül alanlar için 'dandik' demenin veya jüri-
yi karalamanın utanç verici olduğunu düşünü-
yorum. Kaldı ki. kamuoyunun bizlere dandik
gözüyle bakmadığuu çok iyi bitiyoruz. Bizlerin
iki günde beurmiş medya starlan obnadığum-
n da çok iyi bihnek gerekir. Eleştiriye açık bir
meslek)-apıyt>ım.Yaptktanmıabeğenendeolur
beğenmeyen de. Ödüller için de aynı şey söz ko-
nusudur. Sonuçlara kaülan da ohır_ kanhnayan
da. Ama, basmdaki baa insanlann çok aşağt-
larda bir yerlerden bir taruşma başlatma çaba-
lannı çok yanhş ve anlamstz buluyorum. Bu
kadar aşağdardan başlayan hiçbir konunun üs-
tündekoouşubmaz. Eleştiri demek,sevgi demek-
tir. Eleştirinin temelinde sevgi yatmalıdır. Sev-
ginin girmediği eleştirilerle karşı karşıya kalın-
dığı durumlarda ise kesinlikle cevap verümesi
gerektiğini düşünüyorum."
Bu zevkli sohbet için teşekkürler Ali Poyra-
zoğlu.
Karşı Sanat Çalışmalan'ndaki sergi, bu coğrafyaya ait gerçeklikler üzerine kurulu
erli Malı'ndan Yurttan Sesler'e• Sergi farklı
açılardan okumaya
müsait kavramsal
bir altyapı
banndınyor. Bu
coğrafyaya ait
pastiche kaçan,
zaman ve bağlamı
yitirilmiş,
paradoksal
görünüşler deyer
alıyor.
LEVENTÇALJKOĞLU ~
Karşı Sanat Çalışmala-
n'nda bir grup sanatçının
gerçekleştirdiği "Yurttan
Sesfcr" adlı sergi, farklı açı-
lardan okumaya müsait kav-
ramsal bir altyapı banndı-
nyor Örneğin lrfanÖnür-
men" in bir mekân düzenle-
mesine dönüşen çalışması,
bizi Sosyal Sigortalar Ku-
rumu veya tapu kadastro
dairelerinde her şeyin iç içe
girdiği Kafkaesk düzene,
kaybolan evrakın yerini sa-
dece evrakı dosyalayan me-
murun bulabileceği Türk
işi bir çahşma anlayışına
götürüyor.
Kamu dairelerinin bu-
gün dahi devam eden dos-
ya takip yöntemleri, geriye
muatıfbekletilen arşiv mal-
zemesinin bilinmezliğe doğ-
ru yolculuğu. üzerinde "yangmda
Uk kurtanlacak" ibaresi bulunan,
ama kurtanlmama olasılığı yüksek
çelik bir dolap, (zaten kimin umu-
runda!) pek çok gereksiz malzeme-
nin üzerinde gelişigüzel durduğu
DMO yapımı bir masa ve hemen al-
tmda kışın memurun üşüyen ayak-
lannı ısıtan bir elektrikli sobanın yer
aldığı düzenleme tam anlamıyla yur-
dumun devlet dairelerindeki tuhaf,
şekilsiz işleyişi hatırlatıyor.
Dosyalama sistemiyle beraber da-
irenin duvarlarını süsleyen linç ve çe-
vik kuvvetin copladığı vatandaşlara
ait resimler ise fişlenen bireyin bü-
rokratik çarkın içerisinde nasıl kay-
bolabileceğini, sesini duyurmak için
dosyalara başvursa büe belki de hiç-
bir zaman bu dosyalara ulaşamaya-
cağını ima ediyor. Zaten sırtında nu-
marası yazılı ve fıhristte bu numara-
lara karşılık gelen dosyalan bulmak
Neriman Fblat 'Sanşınlar' (Üstte), Irfan Önürmen 'Gecenin Şarlası' (Üstte sağda), Gül çin Aksoy 'Süaşık' (Ahta sağda)
mümkün değil. 198/01 500 ya da
98/32 501 gibi gelişigüzel (memu-
rumuzun matematiksel dehası) sayı-
larla künyelenen bu dosyalar, sergi es-
nasında da izleyicinin rahatlıkla bu-
lamayacağı, hatta ararken sinirlene-
bileceği kadar doğal(!) yerleştirilmiş.
Dosyalann içinde gazete parçala-
n, boya, kumaş, karton vb. malze-
meyle gerçekleştirilen kolajlar da
tam anlamıyla 1980 sonrasında Tür-
kiye'nin geçirdiği kültürel evrimi
özetliyor. Ozal sermayeciliği, çete-
ler, Papatyalar, renkli gece yaşamı,
Şamdan, Galaxy türündeki eklerin
sosyete sayfalan, gazetelerin pro-
mosyon amacıyla verdikleri, çocuk-
lan aptallaştırmaya yönelik kâğıt-
tan oyunlar, yasaklanan, tabu sayı-
lan erotik dergiler. açıkçası kendi-
sine ait bir işleyişi olan yurdumun
rüm hengâmesi, karmakanşıklığı,
değer yargılan bir araya getiriliyor,
Irfan'ın bu düzenlenişinde.
Buna karşılık alfabemizdeki sesli
harflerden hareketle Türklerin kahra-
manlıklannı okuyan
u
Extramücade-
le"nin grafik işleri, yurdumun "ülkü-
selleştirilen" seslerini Cumhuriyet
idealizmine yönelterek tarihsel ola-
rak izleyiciyi biraz daha geçmişe ve
şimdiye çekiyor. Güneş dil teorisin-
den Türkçülüğün esaslanna, sanayi,
ekonomi ve askeri alanlardaki göğüs
kabartıcı ve göz yaşartıcı faaliyetle-
rimizden fiyaskoyla sonuçlanan giri-
şimlere kadar bir Cumhuriyet eleşti-
risini görünür kılıyor bu işler. 21 Şu-
bat 1923 'te lzmir'de Kâzun Karabe-
kir Paşa'nm başkanlığı altında topla-
nan "MilH tktisat Kongresi''nde, Pa-
şa'nın "Latin Harflerini Kabul Ede-
meyiz'' başlığı altındakı konuşması,
yere çakılan "Türk Uçağı'', Türklük
üzerine kopanlan efsaneler, Bizans-
lılann ruhuna korku salan Tarkan...
Kısacası bize ait karakteristik pek
çok imge özenle kitsch çerçeveler
içerisinde sergileniyor.
Bu iki ironik ve meseleyi karşrt açı-
lardan okuyan bakışın yanında An-
tonio Cosentino'nun, "Bütün Müs-
hlm Sevenlere'' armağan ettiği tam
kadro futbol takımı "hatıra^jortre''
çalışması ise yurdumun seslerine
daha içeriden, sıcak, sevecen ve nos-
taljik bir iyimserükle yaklaşıyor. En-
telektüel ve aydınlann burun kıvı-
rarak baktıklan, yozlaşan değerlerin
suçlusu olarak itham ettıkleri arabesk
müziğin taçsız kralı, Cosentino'nun
boya çahşmasında bir futbol takı-
mının kaptanı pozisyonunda. Bu-
nunla beraber, Antonio'nun içi boş
iki naylon torbaya ait resimleri ise
onun tuvali tek başına kaplayan "Ay-
gaz" çalışmalanndaki yerel imge
tercihinin bir devamı olarak görüle-
bilir. Öte yandan, Istanbul sokakla-
nnda gerçek sanşm bayan avına çı-
kan Neriman Polat'ın fotoğraflan
ise sonradan boyama bir sahtecüiğe,
görünüşün ardındakine, ger-
çek olana ılişkın sokak ara-
sı bir tespitte bulunmakla
kalmıyor, karayağız Türk
erkeğinin sanşm kadınlara
olan zaafmı da ortaya seri-
yor. (Neriman'm kendisi-
nin de esmer olduğu düşü-
nüldüğünde bu avın sınır-
lan daha da genişleyebiür!)
Sergide bu coğrafyaya ait
pastiche kaçan, zaman ve
bağlamı yitirilmiş, para-
doksal görünüşler de yer
alıyor. Gül Dgaz'ın Kilyos
sahilinde çektiği, kilomet-
relerce devam eden plajın
bir kenanna iliştirilmiş can-
kurtaran gözetleme kulesi-
nin üzerine asıh "Butik" ta-
belası, yurdum insanının he-
deflerini, kapitalci mantığı-
nı, dengesizliğini, insam al-
lak bullak eden ölçü ve ta-
nımlannı akla getiriyor.
Aynca bu sahil şeridini
bir kondisyonlu kürekle
aşma fıkriyle butiğe doğ-
ru kürek çeken bir adarrun
yer aldığı video çahşma da
sıraladığımız fıkirleri bir kez
daha doğruluyor. Benzer şe-
kilde Gülçin Aksoy'un sa-
nat camiasında adı geçen
(buna kendi sergi arkadaşla-
n da dahil) sanatçılan aynı
anda konuşturduğu ve dola-
yısıyla hiçbirisinin sesini net
olarak işitmediğimiz video
çekimi ise yine bu toprak-
lara ait vizyon kesişmeleri-
ni, benmerkezciliği, vurdumduy-
mazlığı, çok bilmişliği hatırlatıyor
Nur Koçak'ın, resimlerindeki hiper-
gerçeklik meselesini sorunsallaştı-
ran köylü çocuklanna ait fotoğraf-
lar, Nancy Atakan'ın tstanbul tak-
sicilerinin günlük yaşantısmı yansı-
tan fotoğraflan, Maria Sezer'in gö-
çerliliği hatırlatan, çeşitli nedenler-
le (mübadele vb.) yolları aynlan
dostlann isimlerini yazdığı düzen-
lemesi ve Raziye Kubat'm boya ça-
lışmalan farklı açılardan bu mem-
leketin çoksesliliğine işaret ediyor.
Sergideki pek çok işin galeri içe-
risinde uygun noktayı bulamadığı-
m, bazı yapıtlann konsepti neredey-
se ıskaladığını, yapıtlar arası geçiş-
lerde herhangi konseptüel bir bü-
tünlük kurulamadığmı ve hatta ge-
çen yılki Yerli Malı sergisi ile kı-
yasladığımızda Yurttan Sesler'in
enerjisini doğru noktaya yönlendi-
remediğini söylemek mümkün.
Y4ZIODASI
SELİM İLERİ
AlayveAcıd)
Gecede yayımlandığında Hallaç'ı okumamış-
tım. Leyla Erbil'i tanımıyordum. Hallaç 1960ta ya-
yımlanmış. Leyla Erbil, Gecede için sekiz yıl ge-
reksinmiş.
Çevremdeki kişiler 'azyayımlayan' yazariann ti-
tizlikleri üzerinde pek durmazlardı. Yazann değe-
ri, bazan da çok sayıdaki eseriyle ölçülürdü.
Gecede beni büyüledi. Özellikle, kitaba ad ve-
ren öyküyü birçok kez okudum. Hele o yıllarda ki-
mi satırlannı ezbere bilirdim. Leyla Erbil'in öyle ez-
bere bildiğim, belleğimde yıllarca koruduğum tüm-
celeri, söz dizimleri vardır.
İşin aslı aranırsa "Gecede" öyküsünü tam çö-
zemiyordum. Kişiler vardı; kişilerin var olduklan za-
man ve mekân tek miydi, birlik gösteriyor muydu,
kestiremiyordum. Fakat öykünün atmosferi için-
de dolanıp dururdum.
öyküye derin anlam katan bulanıklık, yansıtıl-
mtş bohem çevrenin birdenbire 'sahicilik' kazan-
masını sağlıyordu. Bunu o zaman düşünmüş ola-
mam. O zaman söze dökemeksizin hissetmiştim.
Leyla Erbil'in öykülediği çevrelere girip çıkıyor-
dum, o pas rengini, pas tadını "Gecede*Vi oku-
duktan sonra birdenbire ayırt ettim. Leyla Erbil, ge-
riye kalanı, 'tortu'yu yazabilmişti.
Tortuyu yazmak sanıldığınca kolay degildir. Baş-
tan sona düzen içinde anlatmanın, yazmanın yol-
lan ve yöntemleri vardır. Ama tortu hem sonsuz
duyuş ve izlenimi gereksinir hem de yazıya geçer-
ken, bunlann belli bir teknik içinde kullanılmasını
kesinlikle reddeder.
Leyla Erbil'in her öyküsünde tek ve biricik, bir
daha kullanılamayacak bir teknik söz konusudur.
Öte yandan, bu öyküler arasında, şaşırtıcı ya-
kınlıklar, akrabalıklarsöz konusudur. Edebiyatımı-
zın benzersiz başkaldın öyküsü diyebileceğim "Va-
pur" dışta tutulursa, Erbil'in bütün öykülerinde ki-
şiler birer çifte ahlak temsilcisidir. Yalnız öykü kah-
ramanı 'vapur' bildiği yolda gider. ötekiler, her an,
çifte ahlakın buyurganlığında sayısız kişilik değiş-
mesine uğrarlar. Kimileri bilincindedir bu soysuz-
laşmanın, acı çekerier; kimileri de, soysuzlaşma-
lannı, düzenle uyuşmalannın bir gereği sayariar.
Gecede'den sonra Leyla Erbil'le dost olduk. Us-
ta bir yazann genç bir yazar adayına armağanıy-
dı bu dostluk. Hallaç'taki çok sevdiğim "Incik Bon-
cuk" hikâyesinde olduğu gibi, çat kapı giderdim
Leyla Hanım'a. Levent'te bir evdi. O akşamüzer-
leri bana harikulade gelirdi.
Şimdi yanlış hatırtamryorsam, Leyla Erbil o sı-
ralar Tennessee VVilliams'tan bir oyun çeviriyor-
du, Yeryûzü Cenneti. Tuhaf Bir Kadın'm kaleme
getirilmesi de o günlere rastlar.
Tuhaf Bir Kadın'ı çok merak ediyordum. Leyla
Hanım bir akşam bana kitapta Mustafa Suphi'yi
de yazdığını söyledi, kaynaklanndan söz açtı. Eve
döner dönmez "Mustafa Suphi" adlı bir öykü çır-
pıştırdım; yayımlandı yayımlanacak Pastırma Ya-
z/'nın başına koydum. Gençlik heyecanıydı; çok
çirkin bir şey yaptığımın bilincinde değildim.
Böylece Leyla Erbil'in dostluğunu uzun yrilaryi-
tirdim. Tuhaf Bir Kadın yayımlandığında artık çjö-
rüşmüyorduk. Yayınevi kaprisleriyle boğuşarak
okura sunulabilmiş Tuhaf Bir Kadın'ı göz kamaş-
tınci bulmuştum. Amaduygulanmı söyleyebilmek
için geç kalmıştım, o güzel, ince akşamüzerteri ge-
ride kalmıştı...
Bu roman Leyla Erbil'in keskin alaycılığını büs-
bütün billuriaştınr. Kadın mıdır tuhaf olan, yaşam,
düzen, dünya rmdır yoksa? Ülkülerimiz, bilgi ve bi-
rikimlerimiz, tasaıiadığımız yeni dünya, ikide bir-
de içinde debelendiğimiz korkunç burjuva ahla-
kına toslar, her defasında sadece bir umut olarak
kalır. Leyla Erbil hem 'tuhafkadın 'ı yerden yere ça-
Iryor hem de hepimizi 'tuhaf kılan her şeye alay-
la, sövgüyle bakıyordu. Elbette kaskatı bir acının
eşliğinde.
Takvimde tz Bırakan:
"O düğün gecesi, ablasının ilk kez biryabancı
adamın koynuna gireceğini ilan etmesi demek
olan o toplantı, çocukluğunda sıksık utanarak dü-
şündüğû bir şeydi. Onlar ayıp bir şey yapacakla-
n o akşam, bu yûzden herkesten kaçmalan, sak-
lanmalan gerekirken, biryığın insan toplamışlar,
üstelik anne ve babalannın gözleri önünde gülüp
eğleniyorlardı." Leyla Erbil, Hallaç CBaySuret"),
CanYay., 1988.
Morristen fetanbul ProjesT
• Kültür Servisi - tstanbul Bilgi Üniversitesi
Müzik Bölümü bünyesinde oluşturulan 'Butch
Morris/lstanbul Projesi', bugün Babylon'da bir
konser verecek. 'Butch Morris/lstanbul
Projesi', Istanbul Bilgi Üniversitesi Müzik
Bölümü öğrencilerinin 2000-2001 ders yılı
boyunca sürdürdükleri bir çahşma. Proje, beş
konser ve bir CD hazırlığıru kapsıyor.
Butch Morris, caz, new music, doğaçlama ve
modern müziğin önde gelen yenilikçilerinden
biri. 1970'lerin ortalannda New York'ta her
gece 'Enerji Orkestrası'yla sahneye çıkması,
conduction teorisi için ilham kaynağı oldu.
Conduction, bir müzik topluluğunun
doğaçlama yoluyla müziği yaratması olarak
adlandınlıyor. Bugün, saat 21.30'da Babylon'da
yapılacak konserde, Kompozisyon Bölümü
öğrencilerinin bestelerini, tstanbul Bilgi
Üniversitesi Müzik Bölümü'nün öğrencileri,
Butch Morris'in conduction tekniğiyle
yorumlayacaklar. Mayıs sonunda stüdyo
kaydına başlanacak olan aynı çalışmanın CD'si,
haziran ayı sonlarma doğru Bilgi Üniversitesi
Yayınlan'ndan çıkacak.
Yer,9ök,deniz
• Kümır Servisi - National Geographic
Society, Türkiye'de yayın hayatına başlamasuu
kutlamak amacıyla 16 Mayıs'a dek Yıldız
Istabl-ı Amire Manej Binası'nda sürecek olan
bir sergiye ev sahipliği yapıyor. "National
Geographic Büyük Keşifler" adını taşıyan
sergide, National Geograpic Society'nin fon
sağladığı keşif ve araştırmalardan örnekler
bulunuyor. 1890'dan günümüze macera ve
keşif ruhunu yansıtan fotoğraflar ve birbirinden
ilginç keşif öyküleriyle kurgulanan sergi,
okyanusun derinliklerinden farklı toplumlara,
dinozor fosillerinden ilk renkli hava
fotoğraflanna dek uzanan geniş yelpazeli bir
yapı sunuyor.