17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 MAYIS 2001 ÇABŞAMBA 14 kultur(gcumhuriyet.com.tr Tavianiler'in yansı Vittorio kurayı kazanıp Istanbul'a geldi, Paolo ise Roma'da kaldı Sinema bugünün diCUMHURCANBAZOĞLU "Şu anda ben burada yanm bir yönetmenim; diğer yanm Paolo, Ro- ma "da son fUminıiz Dirifiş'in monta- jını yapmakla meşguL tstanbul'a kim gidecek diye kura çektik, ben kazandım ve buradayım." Sinema tanhinin en önemli 'kar- deş yönetmenler'inden olan Taviani- ler'in ağabeyi Vîttorio, başyapıtlan 'Babam ve Ustam'ın gösterimine katılmak ve Yaşam Boyu Başarı ödülü'nü almak için geldiği Istan- bul'da, kalabalık gazeteci grubuyla yapacağı basın toplantısı öncesi bi- ze neden yalnız olduğunu böyle açıkhyordu. Sonra da bir buçuk saat boyunca yorulmadan her soruya aynntılı ya- nıtlar vererek görkemli kariyerleri- nin bır özetini çıkardı Vittorio Tavi- ani. Işte toplantıda söyledikJerinden ve bize özel anlattıklanndan birkaç not. - Neden Toktoy'un Dirilişini tele- vizyona yapmayı tercih ettiniz? \TTTORIO TAVIANI - Sinema- da böyle uzun öykülen anlatmak zor olduğu için bu kez televızyonu seçtik. Tolstoy gibi büyük bir yaza- nn büyük bir öyküsünü sinemaya uyarlarken kısaltıp, kesip biçmeye gönlümüz razı olmadı. Bu yapıtı se- çerken dikkat ettiğimiz nokta, anlat- tıkları arasında bugüne taşınması gereken çok nokta olması ve direni- şin değişik şekillerde bugün de de- vam edebıleceğini göstermekti. - Sinemanızda politik temalann ağır basmasını nasıl açıkfayorsunuz? TAVTANI- Asıl hedefimiz politik olaylan anlatmak ya da politik sine- ma yapmak değildi; ama yaşantı- mız hep politik yanı güçlü insanla- nn arasında geçti. Dolayısıyla yaşa- yan öykülerin peşinden giderken is- ter istemez politik temalar ağır bas- tı. Kahramanımız dönemiyle ilgili durup düşünürken ortaya politik bir tavır çıkıyordu. Bu nedenle şiirsel dünyamızı ıddıa edildiği gibi yalnız 'devrim smemaa' diye adlandırmak doğru olmaz bizce. - Babanızın küçûk bir kasabada faşiznıe karşı cesurca karşı çıknuş bir avukat ohnasının payı nedir bu politik duruşta? TAVTANI - Babam faşizmı asla kabul etmemış bir avukattı. Zor dö- nemler yaşadı; bu da bize örnek ol- du. O curnhuriyetçiydi; biz Mark- sizmi keşfettik sonra. Daha farklı bir yola girdik, ama bize yolu o ay- dınlattı öncelikle. Geçmişin formül- lerine takıh kalmak yerine her za- man daha iyiyi aramak gerektiğini öğretmişti. Bir kablle glblylz' - Ailelerinizin rolü nedir bu üre- timde? TAVTANI - Biz bir kabile gibi ça- lışıyoruz. Eşim Carta Italyanca öğ- retmenidir, ama sinema dersleri ve- nr, filmlerde redaksiyon yapar. Pa- olo'nun eşi kostümcüdür; kayınbi- raderim dekorla ilgilenir. Oğlum filmlere müzikler yazar, ama hep S inema bugünün dilidir bizce. Orta sınıftan bir avukatın çocuklanydık. Zordu film yapmak; bin bir hayalle Roma'ya giderken 'On yıl deneyeceğiz, başaramazsak son paramızla bir silah alıp intihar edeceğiz' diye ant içmiştik. Sonra içimize bir şüphe düştü; ya arda kalan vazgeçerse... Gerçekti bu; çünkü sinemasız yaşamdan hiç zevk almıyorduk. "Baba sizin için yapmayacağun" der. - Gelelim 'Babam ve Ustam'a... Nedir bu fılmi başyaprt haline geti- rensır? TAVTANI - Sardunya'da babası- nın dayatmasıyla 20 yaşına kadar koyunlann arasında yaşamış ve ade- ta dilsiz hale gelmiş çoban Gavi- no'nun haberini okuduk gazetede. Bu çoban yıllar sonra dilbilimci ol- muştu. Onun yaşamını anlatan kita- bı okuduk ve kendi şiirsel dünya- mızla birleştirip filmi çektik. Bir insanın kabuğunu kınp nasıl topluma kanştığını, sessizliğini yendiğüıi, farklı gerçekleri keşfetti- ğini anlattık. Müziği de onun top- raklanndan değil, Strauss'tan seç- tik. Bunun da anlamı, farklı yerler- de. farklı insanlann da olduğunu sembolleştirmekti. Filmi dünyanın çeşitli yerlerinde gösterdiğimizde bu derece ilgi görmesınin nedeni anlaşıldı; seyirciler Gavino'nun başkalannın arasına kanşma isteği- ni çok benimsiyorlardı. New York'a götürürken Paolo'yla biraz endişeliydik. Gökdelenler ara- sında büyümüş gençleri nasıl ilgi- lendirebilirdi ki bir çobanın öykü- sü? Ancak gençler çok sevdiler fil- mi; konuştuğumuzda şunlan söyle- diler: "Gavino kulübesinde, biz de apartmanlarda yalnmz. Gavinoyal- niThgmı yeniyor, umanz biz de yen- meyi başannz." - Gavino'nun babası oğlunun ba- şansını nasıl değeriendirdi sonra? TAYTANI-Gavino'nun babasuun evine gitmiştik. Masada hep beraber konuşurken Gavino'nun başansı hakkında ne düşündüğünü sorduk ona. "Benim söykdiklerimi yapıp toprağı eken diğer çocuklanm başa- nh, Gavino değil" diye yanıtladı. Üsteledik; oğlunun bilim adamı ol- duğunu, türlü zorluklardan sonra büyük başanlar kazandıgını söyle- dik. Ihtiyar âdam şöyle bir baktı ve "Onun yapüklan Tann'nın ona ar- mağamdır; yoksa o başanh filan de- gfl" dedi. - HoDywood karşısında Avrupah- lann şansını nasıl görüyorsunuz? TAVIANI - Sam Shepard'ın bir yapıtında güzel bir espri vardır; ora- da birisi şöyle der: "ıtarvanlar çok iyi film yapmayı bilir, biz de çok iyi filmi satmayı." Sanat bizdedir, onlarda da büyük bir görsel endüstri vardır. Dünyanın birçok yerine gidiyorum ve her yer- de Hollywood'un yüzde 85'lik bir payının olduğunu görüyorum. Bu sinema için vahim bir durum. Ge- çen gece Martin Scorsese ile ye- mekteydik; o da ikinci sınıf Ame- rikan filmlerinin bu egemenliğinin çok kötü bir şey olduğunu söyleyip tehlikeye dikkat çekti. - Yeni kuşak İtalyan sinemacılan nasıl değerlendiriyorsunuz? TAVIANI - Italyan sineması önemli isimler yetiştirdi; ilk kuşak- ta büyük Rossellini, Visconti; sonra Pasolini, Scola, Olmi, biz, Ferreri ve diğerleri vardı. Ardmdan sessiz- lik dönemi başladı. Ancak Italyan sinemasmm kökleri çok sağlam ve bazen az meyve vermesi kesinükle ağacın kuruduğu anlamına gelme- meli. Örneğin, bu yıl gençler ilginç yapıtlar üretti. , Çabşıp, uzlaşıyoriız - tki kardeş biıükte sinema yapmak zor obnuyor mu? TAVIANI-Çahşma yöntemimiz şöyle; Paolo'yla her sabah evimızin yakınındaki parka gidiyoruz. Orada sinemadan politikaya, felsefeye, en basit konuya kadar her şeyden konuşuyoruz. 'Neler çekebüiriz' diye karar veriyoruz. Eve gelip masada karşılıkiı oturuyoruz ve birlikte yazıyoruz öyküyü. Sete gelirken her şey kafamızda çok berrak. Sahnelen bölüşüp çekiyoruz. Tabii bazen çatışma doğuyor, ama bir yaratıcı yalnızken de kendıyle çatışma halinde olabüır. Gidin yaratıcılann yazdıklarına bakrn; her karaladığı satır kendi içinde bir tartışmadır. Paolo'yla aramızda tartışarak çıkıyor her şey. Ben A diyorum, Paolo da B; sonunda C'de buluşuyoruz. Eğer C ikimizi de tatmin etmezse bırakıyoruz o projeyi. Çok sevdiğimız Nanni Moretti en iyi filmlerinden birini yaptı. Ayn- ca köylülerin mafyaya karşı verdik- leri mücadeleyi, amacı kalmamış gençliği anlatan ilginç filmler çık- tı. 'Yûz Adnn', örneğin çok güzel bir film. Bunlann hepsi geleneği ileriye taşıma adına umut verici ya- pıtlar. Tiyatro yapmayacağız' - Ük göz ağruuz tiyatroya dönme- yi planhyor musunuz? TAVIANI-Tiyatroyu çok seviyo- ruz. Avrupa'run her yanından tek- lifler geliyor, ama kabul etmiyoruz; çünkü artık düşüncelerimizi, duy- gulanmızı sinemayla anlatmaya çok alıştık. Sinemamızda tiyatro- nun geniş etkisinın olduğuna inanı- nz, ama seçimimiz artık bu yol... Savaş sonrası yıllarda Pisa'ydık. Bir salonun önünden geçerken dı- şan çıkan insanlarm, "Ginneyin girmeym, çok kötü film" dediğini duyduk. Girdik ve daha ilk sahne- lerde adeta şok geçirdik. Rosselli- ni'nin 'Paisa'sıydı film. Anlatılan- lar, bizim faşizmle ilgili bizzat ya- şadığunız dramdı. "Sinema vaşa- dıklanmızı bu denü iyi ve berrak gösterebih'yorsa, fark ettirebilryorsa o /aman galiba yaşannn da kendi- s " dedikbirbirimize. Edebiyatı, müziği de seviyorduk, ama bizlere bu olanağı onun kadar hiçbiri veremedi. Sinema bugünün dilidir bizce. Biz orta sınıftan bir avukatın çocuklanydık. Zordu film yapmak; bin bir hayalle Roma'ya giderken "On yıl deneyeceğiz, ba- şaramazsak son paramızla bir silah ahp intihar edeceğiz" diye ant iç- miştik. Sonra ıçımıze bir şüphe düş- tü; ya arda kalan vazgeçerse... Ger- çekti bu; çünkü sınemasız yaşam- dan hiç zevk almıyorduk. Berlin Film Festivali'nden iki ödülle dönen 'Intimacy' Ingiltere'de sansürden kurtuldu Bu çıplakhğuı 'mahremiyet'i yok! Patrice Chereau'nun 'Intimacy' adh filmi açık sahneleriyle muhafazar kesimden tepki akfa. KiUtür Servisi - Son derece cesur cinsel içe- rikli sahneler içeren ve HanifKureishi'nin 'In- timacy' (Mahremiyet) ve 'Night Iight' (Gece Işığı) adh iki kitabından sinemaya uyarlanan 'Intimacy' adh lngiliz yapımı film bu ay viz- yona gırecek. Film, şimdiye kadar oral seks sahnelerinin sansüre ugramadığı ilk film olma özelliğini taşıyor. Kureishi, 'Intimacy'yi 'şoke edici' olarak tanımladı. "Yakalanması gereken esas nokta, seksin bağunsızca yaşanmasmm ne kadar zor olduğu, korkulduğu ve zevklerimi- zin ne kadar müstehcen olabileceğidir" Ingiltere'de Filmleri tnceleme Komisyonu - BBFC tarafından konulan '18 yaşından küçük izle>icilerin izlemesi sakıncahdu-' ibaresiyle vizyona girecek olan film hard porno tarzı açık sahnelerin yanı sıra cinsel içerikli konuşma ve sohbetleri de içeriyor. Berlin Film FestivaB'nde, 'en iyi fihn' ve 'en iyi kadm oyuncu' (Kerry Fci) dallannda 'Altm Ayı' ödülleri kazanan 'Intlmacy'nin yönetme- ni Patrice Cbereau. Evli bir kadının her hafta buluştuğu âşığıyla yaşadığı ve cinselliğin sı- nırlannı zorladığı ilişkisinin konu edildiği filmde Kerry Fox ve Mark Rylance rol alıyor. Komisyon, fılme sansür uygulamadıklan için muhafazakâr kesimlerden tepki aldı.Ulu- sal Izleyiciler ve Dinleyiciler Cemiyeti sözcü- sü filmi "hiçbir mahremiyet içenneyen bir mahremiyet'' sözleriyle eleştirirken cemiyetin başkanı JohnMiltonVVTıatmore, 'sadecel8ya- şuıdan küçük izleyiciJerin izlemesi sakıncah- dn"' ibaresinin yeterli olmadığını savundu: "Baa olaylar bu derece açık gösterildiğinde te- sir aranda kalabilecek birçok genç insan var. Artistik duygular ve kaygüarla bu filmi yapan- lan suçlamryorum. Ama yayunlanmasına izin verenlerin tophunu dikkate ahnalan gereld- yor." BBFC'nin sözcüsü Sue Clark, fihne sansür koymamalannın gerekçesinı şöyle açıkladı: " Filmde daha önce hiçbir fihnde sansüre uğra- maktan kurtulamayan bir oral seks sahnesi y- er ahyor. Bazı insanlar iyi tanıdıklan oyuncu- laruı bö>1esi sahnelerde yer ahnasmı yadırga- yabiar, ama bizim filmi komisyondan geçirme- mizin nedeni 'şiddet icermemesi'. Hiçbir bas- krya maruz kalmadan cinselliği eşit kanlımla yaşayan iki insanın öyküsü anlaühyor ve bu da bizim kuraDanmıza aykm değiL" Londra yayın haklannı üstlenen Jonathan Rutter, filmi 'cınlçmlak' olarak nitelendirdi. "FUmdeki çift, mahremiyet ile UgUenmrvor- is- tedikleri sadece seks yapmak. Bu seksi tüm çm- lakhğrvla anlatan ilk fihn." Filmin dağıtımcısı- Pathe'nin başkanı Anna Butkr da eleştirileri önemsemiyor: "Budddivezekiceyapümışbir fihn. Çok açık cinsel iüşki sahnelenvar, ama ke- shüikle sömürü değiL Bir ilişkinin genel çerçe- vesinin gerçekçi boyutlanyla çizildiği bir film." DEFNE GÖLGESİ TUBGAY FİŞEKCİ Aylardır yayımlanmasını heyecanla beklediğim Mehmet H. Doğan'ın Yüzyılın Türk Şiiri (1900- 2000) adlı seçkisini göremeden ilanını gördüm: "Türk şiirinin yaşayan en önemli eleştirmeninden vazgeçilmez bir başvuru kaynağı" denmiş. Buradaki "en" nitelemesine takılıp kaldım. Türk- çe Sözlük'te "en" için "başına geldiğisıfatlann en üstün derecede olduğunu gösterir" denmiş. Yani bir yargı veriyorsunuz "en " sözcüğünü kul- lanmakla. Tanıtım ereğiyle bile yapılmış olsa "en önemli eleştinmen" demekle bir kesin yargı belirt- miş oluyorsunuz. Oysa kesinlik nesnel sonuçlar için verilebilir: "Dünyanın atmosfehne en çok karbondioksit ga- zı salan ûlke ABD'dir" denildiği zaman bilimsel bir kesinliktir bunu söyleten. Ardından da hangi ülke yılda kaç ton gaz bırakıyor, sayılan sıralarsınız. Kimse de bu yargıya karşı çıkamaz. Tanıtımı yapılan şiir antolojisi için böyle bir yar- gının yaran var mı? Şiirle ilgilenen herkes, Mehmet H. Doğan'ın bu alana verdiği emeği hem bilir hem de önemser. O- nun böyle bir sunuma gereksinimi yok ki! O zaman neyi anlatmaya çalışıyorsunuz? . , • • • * ' Aynı kaygıya Sayın Emre Kongar'ın gazetemiz- de 22 Mart günü yayımlanan "Medya Notu" kö- şesinin başlığını gördüğümde de kapılmtştım. "W- zontele Bugüne Dek Çekilmiş En İyi Tün\ Filmi". Buradaki "eniyi" nitelemesinideyadtrgamıştım. Ünlü bilim adamımız bu yargısını şöyle gerekçe- lendirmişti: "Ben neredeyse kırk yıldır meraklı biramatöril- gisiyle, ama 'sanat sosyolojisi' dersleri de vermiş bir toplumbilim öğretmeni olarak Türk Sinema- sını' yakından izliyorum. Pek çokjüride görev yaptım, bu nedenle gör- düğüm filmleri karşılaştırmalı olarak değeriendir- me alışkanlığını da edindim. Bu çerçevede rahatlıkla söyleyebilirim ki 'Vızon- tele bugüne dek çevrilmiş en iyi Türk filmidir." Bu yargı da bütün öteki "en"li yargılar gibi öz- nel bir görüş açıklıyor. En azından böyle bir yargı verilecekse, sinema- mızın öteki ünlü yaprtlannı anmak, onlarta kıyas- ladıktan sonra böyle bir sonuca ulaşmak gerek- mez mi? Metin Erksan'ın Susuz Yaz'ından başlayarak Yılmaz Güney'in Umut, Sünı, Düşman ve Yb/'u, Nesli Çölgeçen'in Züğürt Ağa's\, Yavuz Tur- gul'un Muhsin Be/\ ve Eşkıya'st için söylenecek bir şey yok mu, Vızontele'ye "Bugüne Dek Çekil- miş En İyi Türk Filmi" demeden önce? Hâlâ sürdürüyoriar mı bilmem, Ingittere'de ya- yımlanan ünlü Sight and Sound" adlı sinema der- gisi, her on yılda bir dünyanın önde gelen sinema eteştirmenleri arasında soruşturmalar düzenler, si- nema tanhinin en iyi on filmini belirlemelerini ister- di. Kımi zaman Potemkin Zırhlısı en iyi filmler ıçin- de birinci olmuştur, kimi zaman Yurttaş Kane. , Ne önemi var bunlann? Iz bırakacak bir iş yapabilmişseniz şu dünyada, "en iyi" olmasanız da olur. Yeter ki kalıcı, insanlı- ğa yararlı bir çalışma bırakabilin ardınızda. 1 Benhn Kmk ŞehPim' : • Kühür Servisi - Sibel Bilgin ve , Floor Kooij tarafmdan çekilen belgesel 1 film 'Benim Kınk Şehrim' bugün saat f 15.00'te îzmit Süleyman Demirel Kültür Merkezi'nde ve saat 20.00'de de , Değirmendere Açık Hava Tiyatrosu'nda ı gösterilecek. Depremden sonra » bölgedekı aılelenn yaşama yeniden ' sanlışlanmn öyküsünü anlatan fihn, ; aynca 3 Mayıs'ta saat 20.00'de i Değirmendere Yüzbaşılar'da, 4 Mayıs'ta : saat 18.00'de Gölcük Kongre Sarayı'nda, 5 ' Mayıs'ta saat 20.00'de Gölcük Şehir Meydanı'nda, 6 Mayıs'ta saat 20.00'de Gölcük Şirinevler Prefabrike Mahallesi'nde gösterilecek. Freuıfun tablosu satddı • CANBERRA (AFP) - Avustralya Ulusal Galerisi, lngiliz ressam Lucian Freud'un nü tablosunu 3.75 milyon dolara satm aldı. Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud'un 78 yaşındaki torunu Lucian Freud, yatakta yatan çıplak bir çift ve çiftin çıplak hizmetçilerini resmettiği 'Cezanne'dan Sonra' adını taşıyan tabloyu geçen yıl yapmıştı. Tablo, Cezanne'ın 'L'Apres-midi a Naples' (Napoli'de Geceyansı) adlı resmine göndermede bulunuyor. Cezanne'ın bu yapıtı da Avustralya Ulusal Galerisi tarafından 1985'te bir milyon dolara satın alınmıştı. K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I * c?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle