22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 NİSAN 2001 SALI 14 kultur@cumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL 'Arzu Tramvayı'nın son durağıAmerikalı oyun yazan Tennessee WilKams'ın çağdaş dünya klasikle- ri arasında önemli bir yeri olan ''Ar- zu TramvavT başlıklı oyunu, Anka- ra Devlet Tıyatrosu'nun bu yılki oyunlan arasında yer alıyor. "Arzu Tramvayı"nı dünya düze- yinde panltılı kılan, Vhian Leigh ile Marlon Brando'nun karşılıkh oynadıklan siyah-beyaz Elia Kazan filmidir. Bu tüm zamanlann "Arzu TramvayTndan sonra Jessica Lan- ge'in Blanche"ı, Alec Bakhvin'ın Stanley'i oynadığı yenı Hollywood yapımının da yeterince vurucu ol- madığı görülmektedir. "ArzuTram- vayı" ancak doğru yönetmenın, doğru tiyatro koşullannda. doğru tasanmcı ve teknik ekiple buluştu- ğunda ününü hak edecek bir yapıt. Ankara Devlet Tıyatrosu'nun yapı- mında tüm doğrulann buluşturula- madığı görülüyor. Tasanm ve atmosfer önemli Her şeyden önce doğru tasanm ve doğru atmosfer... Oyun Ameri- ka Birleşik Devletleri'nin yazları alabildığine sıcak güneydoğu böl- gesınde New Orleans'ta geçıyor. Bir zamanlar Fransız asılh beyaz efendılerle zenci kölelerin insanhk dışı bir sömürü düzeni içinde birlik- te var olageldilderi, neden sonra Amerikan Iç Savaşı'yla çehresini değiştiren yörelerden biri. Oyunda ise II. Dünya Savaşı sonrasındayız. New Orleans'ı yüz yıldır artık köle olmayan. ama yine de çoğunlukla sefillik içinde yaşayan zencilerin yanında, Amerikan düşü içinde kendilerine de bir yer açmaya çaba- layan yeni göçmen çocuklan dol- durmuş. Kentin kenar mahallelerin- den bırınde. yoksul. sıradan bir ya- şamda buluşmuşlar. Yaşamı yaşa- nır kılan en büyük değer. sıcakta mayalanan, zenci müziğinin efsun- ladığı cinsel rutku... Yapımda bu armosferi yakalaya- mamışsaruz, geriye yalnızca melod- ramatık dönüşlerle merakınızı ayakta tutan bir kurgu kalır. Anka- ra Devlet Tiyatrosu yapımında, Şi- nasi Sahnesı'ni neredeyse tümüyle kaplayan aydmlık ev dekoru, New Orleans'ın o kenar mahallesindeki • Blanche'la Stanley arasındaki "uzlaşmaz çelişki"nin oluşturduğu kıyasıya çatışmayı bir de oyunun tüm atmosferinde var olan erotik elektriklenmeyle sanp sarmalayın... îkisinden hangisinin "incinebilirliğinin" dibe vurduğunu göreceğiniz son noktaya doğru çıkın yolculuğunuza... sefıl ama ganp biçimde büyülü çev- re özelliklerinı, o çevreyi oluşturan insanlann yaydığı elektnği yok et- miştir. Evin üst pencerelerinden bi- rinde baştan sona saksofon çalan ve nedense oyunun son sahnesinde pencereden sarkarak aşağıda olan biteni izleyen müzisyenin varlığı da yitirileni kazandırmaya yetmemek- tedir. Üst katta oturan komşu kadın Eu- nice'i canlandıran Füsun Akay. oyunun doğal çevresinden kopanl- mışlığının bedelini en ağır ödeyen sanatçı. Rolüne sıkı sıkı sanlan Akay'm duyarlı yorumu. çevredeki yaşamın doğal \e sıcak bir yansı- ması olacağına ve başkişilenn iliş- kilerine ışık tutacağma. oyunun üç ayn noktasında oluşturulmuş üç ay- n kompozisyona ındirgeniyor. Köhneliği, pıslıği ve darmadağı- nıklığı "söz" düzeyinde sık sık vur- gulanan ev içi görüntüsünün, her şe- yin yerli yerinde ve temiz göründü- ğü dekorla çelişki içinde olması da cabası. Blanche'ın oyun metninde- ki dekorla tam bir çelişki yaratan "prenses" giysileri de yapımdaki te- miz yüzlü dekorun önünde bekle- nen teatral etkiyi yapmıyor. Eksende Blanche ve Stanley Oyunun iki eksen kişisi Blanche ve Stanley 'ın karşıt yanlan gibı or- tak yanlan da önemli. Blanche, yö- renin eski Fransız asılh efendileri- nin son kalıntısını sımgeliyor. Ken- di adı gibi Fransızca bir isim taşıyan çiftliği, ailenin son büyüklerini de gömerken elden çıkarmak zorunda kahnış; atalannın düşleyemeyece- ği bir düşüşün acı gerçeğini yaşa- dıktan sonra özel yaşamındaki bir bunalımdan dolayı yaptıklan nede- niyle, yaşadığı kentteki insanlar ta- rafından dışlanmış; Stanley'le ev- lenip eski ortamından uzaklaşan kız kardeşi Stella'ya sığınmak son umudu. "Saray"ın elden gıttiğini bile bile "sarayiı"lığın düşlenne sa- nlmış bir "deü sarajh" deyın ister- seniz. Blanche "farldT... "Farkh" olanı yaşatmayan toplum karşısın- da "güçsüz". Blanche "geçmiş"in Amerikası'nın insanı. Blanche "in- cinebilirliğin'' sıfır noktasında... Stanley ise "farkh" olanın "güç- süz* olacağını genç yaşında öğren- diğı için "tam bir Amerikalı" olma yolunda savaşım veren bir Polonya- lı. Amerikan askeri olmuş, Ameri- kalı bir kızla evlenmiş, Amerikalı bir çocuğu olacak ve Amerika'ya kök salacak. Stanley "geleceğüı" Amenkahsı. Kaba. hoyrat, acıma- sız. Ancak henüz yeterince güçlü değil. Güçlü olduğunu erkeğin fi- ziksel üstünlüğüne, içinde yaşadığı kenar mahalle ortamındakı erkek egemenliğine dayanarak kanıtlama- ya çalışıyor. Ama kansı Stella'nın onu reddetmesi, hele evlerine sığın- maya niyetli baldızı Blanche'ın "hanımefendi'' tavırlan içinde onu aşağılaması, Stanley için olağanüs- tü "tehdjt" unsurlan içeriyor. "Güç- süz" olduğunu fark ettiği anda sal- dmya geçmek zorunda. Kendisi ge- leceğin Amerikalısı olacaksa, geç- mişin Amerikalısını yok etmeli. Yahıızca "gûçlü" kalabilenin yaşa- yabileceği bir dünyadayız. Blanche'la Stanley arasındaki • Üç haftaya yayılan avangard caz ve elektronik altyapının kullanıldığı, yeni caz akımlarının sergileneceği festivale on bine yakın izleyicinin katılımı bekleniyor. Festival bu sene beş ülkeden 40 kadar konuk sanatçı ağırlayacak. Dulcinea Sanat Yapım 'ın düzenlediği New Jazz Line Festival-2 başlıyor Cazın avangard sesleriKültûr Servisi - Dul- cinea Sanat Yapım'ın düzenlediği NewJazz Line Festival-2-. 3-21 Nisan tarihleri arasında Garanti Bankası'nın katkılanyla gerçekleşi- yor. Bu yıl artık bir festi- val havasını taşıyacak organizasyonda, hem etkinliklere katılan me- kân sayısında hem de davet edilen projelerde büyük artış hedefleni- yor. Üç haftaya yayılan, avangard caz ve elekt- ronik altyapının kulla- nıldığı yeni caz akım- larının sergileneceği festivale on bine yakın izleyicinin katılımı bekleniyor. Birçok medya kuruluşunun da desteklediği festival. bu sene, yaklaşık beş ülke- den 40 kadar konuk sa- natçı ağırlayacak. Festival , bugün saat 22.00'de Emek Sine- ması'nda Rkhard Gal- Kano Trio New Muset- te'in konsenyle başla- yacak. Swing ve tango- dan Fransız bistroya, "avangard" cazdan De- bussy'ye ve özellikle Ravel'e uzanan Fransız geleneğini sentezleyen GaDiano'nun en büyük iki özelliği özgünlüğü ve akordeonu kullanış seçimi. Festival. 4 Nisan'da saat 22.30'da Baby- lon'da kuzey Avrupa cazına yakın tarzlanyla dikkati çeken Alman grup Der Rote Bere- kb'in konsenyle süre- cek. Birçok kulüp per- formansı ve efsanevi konserlerin ardmdan ilk albümlerini çıkaran grup, "Lovemetender'' isirnli son albümlerinin ardından, Şubat 2001'de dördüncü al- bümlerini çıkardı ve yaratıcı "avangard" tarzlan ile dinleyicile- rini büyülemeye devam etmekte kararh. 5 Ni- san'da saat 22.30'da yi- ne Babylon'da Avru- pa'nın en önemli caz müzisyenleri arasında yer alan ve ECM Re- cords'un değişmez sa- natçılanndan Louis Sdavis, dörtlüsüyle bir- likte bir konser vere- cek. 8 Nisan'da saat 18.00'deS\vitchoeRe- hent Bölükbaşı, Mah- mut Yalav, Sarp Maden Triokonseri yer alacak. 11 ve 12 Nisan'da Roxy Club'da 22.30'da Fre- deric Galliano, gele- neksel Afrika müziğini caz, house, techno ve dans müziğine uyarla- yarak Orchestre Maqu- isard International eşli- ğinde "FRIKYIWA LTVE" adh bir proje sunacak. Proje, "gele- nekseT ile i4 modern"in buluştuğu bir platform özelliğini de taşıması bakımrndan önemli. 13 ve 14 Nisan'da saat 23.00'te tDıan Erşahin Türk geleneksel motif- lerinden funk müziğine uzanan ezgileriyle Dul- cinea Cafe'de olacak. Sanatçının önceden ha- zırlamış olduğu örnek çalışmalann üstüne do- ğaçlama olarak yerleş- tireceği saksofon tınıla- n oldukça ilgi çekeceğe benziyor. Festival Switch'te 15 Nisan'da saat 18.00'deki Sinan Bökesoy'un "Environ- mento-II* adlı modern müzik dinletisiyle de- vam edecek. Proje, ya- şadığımız çevrenin üzerimizde bıraktığı zi- hinsel etkileri, bunlann bilinçaltımızdaki yan- sımalannı. "computer music" ve elektro- akustik performanslar aracıhğıyla sunan bir modern müzik dinleti- si. 18 ve 19 Nisan'da sa- at 23.00'te Milk'te Ar- km AUen, Mercan Dede live DJ Show yer ala- cak. 20 Nisan'da saat 22.30'da Dulcinea Ca- fe'de ise yine DJ Arkın Allen tüm katıhmcılan coşturacak. Jam Sessi- on DJ Arkm Allen'm ev sahibi olarak festi- val'in konuk sanatçıla- nnı ağırlayacağı gece- de, Coldcut grubunun üyeleri Matt Black ve Jonathan More, Sway- zak'tan David Brownve diğer festival sanatçıla- nnın katılımı ile Dulci- nea'da bir kez daha unutulmaz anlar yaşa- nacak. Festivalin kapanış partisi ise 21 Nisan'da saat 22.30'da Sanayi Si- tesi Stüdyolan'ndager- çekleştirilecek. Elekt- ronik müziğin önde ge- len isimleri Swayzak, Rood Chakra ve Cold- cut canh performans, vokalleri ile geceyi renklendirecek. David Brmvn ve James Tay- lor'dan oluşan Sway- zak, "breakbeat" ve "funk" müziği har- manlıyor. Jonathan More ve Matt Black'ten oluşan Cold- cut ise halen yeni yazı- lrm sistemleri, müzik ve sanat yerleştirmele- ri üzerine çalışıyor. Ro- od Chakra ise, teknolo- jinin sevgiyle buluştu- ğu bir "soul" ziyafeti sunacak. "uzlaşmaz çelişki''nin oluşturduğu kıyasıya çatışmayı bir de oyunun tüm atmosferinde var olan erotik elektriklenmeyle sanp sarmalayın... îkisinden hangisinin "incinebilirli- ğinin'' dibe vurduğunu göreceğiniz son noktaya doğru çıkın yolculuğu- nuza... Ama yapımda öyle olmuyor. Stanley'i oynayan Yavuz Köken, belki de gerekli oyun ortamının oluşturulamaması nedemyle, can- landırdığı karakteri kaba saba bir işçi olarak çizmekle yetinmiş. Ba- ğınyor, sövüyor, başkalannı itip ka- kıyor, ama bütun bu eylemlenn ge- risindeki "kendini konıma" güdü- sü, "incinme korkusu", en kötüsü de hem gerçekten sevdiği kansı Stella hem de avlayıcı çekiciliğine kayıtsız kalamadığı Blanche'la ara- sında olması gereken erotik elekt- riklenme, oyunculuğunun bir tek anına bile yansımıyor. Sıkça yine- lenen öpüşme sahnelerine karşm. Yavuz Köken rolünü içselleştirme- den oynuyor. Sanki yalnızca sözle- n ezberlemiş, bir de sözlere uygun düşecek hareketleri yapıyor. Böylece oyunun ağır yükünü ta- şıma işi, Blanche'ı canlandıran Tü- lay Günal'a düşüyor. Günal tüm bu beklenen etkileri tek başına yaratma gayreti içinde. Tek destek Stella'yı oynayan Mehem F^serol'dan geliyor. iki kardeşin yalnız olduğu sahne- lerde, dekorun engellemesine kar- şın beklenen atmosfer ve duygusal devinim içinde gelişiyor oyun. Ese- rol, Stanley'le olan sahneleri de ero- tık atmosferdeki eksikliğe karşın "kabul edilebüir'' kılıyor. Stanley'le Blanche'ın eşit yük paylaşmasının gerektiğı sahnelerde ise Tülay Günal oyunu sırtlıyor. Tüm duygusal göstergeler doğrul- tusunda dengelenmiş doğru tonla- malarla "söz" doruklara tırmanıyor. Kaçınılmaz olarak oyunun dengesi Blanche'tan yana kayıyor. Tülay Günal zor olanı kolay kılıp hiç yo- rulmamışçasına oyunu sürükleyıp götürürken oyunculuk keyfini de iyiden iyiye çıkanyor. Ama karşı- lıkh bir elektriklenme gerektiren erotik armosferi tek başına yarat- ması olanaksız. Bir de oyunu sırtla- ma sorumluluğunu Blanche karaktenne yansırmadan edemiyor. Bugüne dek izledikleri- mize oranla daha kişi- likli, daha sınirli, daha sert hatlı bir Blanche var karşımızda. Oyuncu eksikliği Blanche'ın tek kurtu- luş umudu olan Mitch'in ana kuzusu bir orta yaşlı erkek olarak gülünçleştirilmesinin nedenini anlamak zor. Mitch, New Orleans ke- nar mahallesinin erkek egemen dünyasının "in- san" özelliği daha öne çıkmış bir bireyi yalnız- ca. Düşünceli, nazik, sa- kıngan ve her şeye kar- şın o dünyanın insanı. Hüsevin Soysalan'ın, oyunun ilk günlerinde çok eleştirilen komik yorumundan gitgide uzaklaştığı anlaşılıyor. Kenar mahalle erkek- Ierinin -kadınlan tü- müyle dışlayan- biralı, şamatah poker partisi gecelerinden birinin iş- lendiği sahnenin, iki ki- şinin kâğıt oynadığı, ne- redeyse sessiz bir tablo- ya dönüştürülüşüne is- yan etmemek ise ola- naksız. Geçen tiyatro döne- minde, Devlet Tiyatro- lan'ndan maaş alan her sanatçı ille de sahnede görünsün diye yapım enflasyonuna yönelip sonra da iflasın eşiğine gelen Devlet Tiyatrola- n'nın bu yılki "Arzu Tramvayı" yapımınm atmosferini ve etkisini perçinleyecek 7-8 oyun- cuya bile kıyamamasını nasıl açıklamalı? Işin ilginç yanı, "Arzu Tramvayı''nın Anka- ra'da ilgi çeken yaprm- lardan olması. Ne de ol- sa bir Williams oyunu. Yorumuna katılmasam da yönetmen Ferdi Mer- ter'in içtenlikle çalıştığı bir oyun. Eksileri artı- larla dengeleyen ise ka- dın oyunculann çabası. YAZI ODASI SELİM tLERİ Akile Hanım Sokağı Halide Edib'in bu romanını, Hayat mecmu- asında tefrika edilirken okumuştum. 1957 yılıy- mış; '58'e de uzanıyor, demek sekiz dokuz yaş- larındayım. O zamanlar evimize her hafta Hayat mecmu- asıgirerdi. Özellikle 'mecmua' diyorum: Biraztu- tucu sayılabilecek Şevket Rado, 'dergi' sözcü- ğüne uzak duruyor, başyazılarını yazdığı dergi de böylece Hayat mecmuası oluyordu. Hayat'ı her hafta edinmek, bir bakıma, kentsoy- lulukla eşanlamlıydı. Ellili yıllann dünyasında NA- TO, dost ABD, Paris modası... Hollyvvood, Ital- yan sineması, Brigitte Bardot... Türk sineması- na pek yer vermeyen Hayat'ta Refik Halid Ka- ray, Halide Edib Adıvar, Yakup Kadri Karaos- manoğlu gibi Türk yazarlarının yeni yapıtlan tef- rika edilirdi zaman zaman. Karlı Dağdaki Ateş'i orada okumuştum, Genç- lik ve Edebiyat Hatıralan'nı da. İlk okumalann derin izleri kalıyor. Akile Hanım Sokağı'nın, dönemi için hayli cesur sayılabilecek "Cıbıl Gız" bölümü benim için öyledir. Cinsellik- le büsbütün tanışmamış olmama karşın, "Cıbıl Gız" sayfalarını tuhaf bir istekle tekrar tekrar oku- duğumu çok açık seçik hatırlryorum. Romanı sonradan, romanlar, kitaplar oburlu- ğum yıllannda ikinci kez okumuştum. Bu okuma- dan belleğimde kalansa, o sıralar büyük kentler- de hemen herkesin çılgıncasına benimsediği 'Amerikanlaşma' modasına Halide Edib'in mesa- feli yaklaşımıydı. 1920'lerden 1950'lere, Halide Edib, Ameri- ka'nın öteki ülkelerin başına ne işler açacağını ilk sezenlerdendi belki de. Laleli'de bir sokağı anla- tırken, Amerikanlaşmanın ulusal kültürümüzü na- sıl silip süpüreceğini satır aralannda söylüyor- du... Derken Akile Hanım Sokağı'nı handiyse unut- tum. Yalnız bir kez, Istanbul'un eğlence hayatını yazmayaçalışırken, bu romandaki "Sallan ve Yu- varlan" bölümü aklıma geldi. Kitabı yeniden sa- tın aldım. Epey işime yaradı o bölüm. Fakat "Cı- bıl G;z"ı bile yeniden okumadım. Ozgür Yayınlan'nın Halide Edib Adıvar/Bütün Eserleri dizisinde roman şimdilerde kimbilir kaçın- cı kez okur karşısına çıkıyor. Daha ilk sayfalannda şaşalayıp kaldım. Roman- cı, son dönem romanlan arasında sayılabilecek bu eserinde, kentsel dokunun ve tarihi mimarinin büyük değişimlerini saptayarak yola koyuluyor. Sinekli Bakkal'ın başlangıcını hatırlayanlar, ora- da nefis bir eski Istanbul sokağı tasvirini de ha- tırlayacaklardır. Bu kez, değişen Laleli karşımıza çıkıyor. Alıntılamadan geçemeyeceğim: "Buradaki evler bugünkü Türkıye'nin, mimari bakımdan eski ve yeni birbirine benzemeyen üs- luplannın bu hulasası gibidir. Çökmeye mahkûm cumbalı, kafesli, yanlan teneke kaplı evcikler, bi- raz daha içinde yaşanabilecek başka ahşap bi- nalar ve bu eski biçim evlerin aralannda, mesela, yüzleri iki metreyi geçmeyen, altı yedi katlı kâgir veya beton Hilton karikatürieri de göze çarpar." Mimariden ınsana, yaşama biçimine, 1950'le- rin 'görece' huzurlu fstanbul'una, büyük kente Anadolu'dan göçlere, kılık kıyafet Batılılaşması- nın yanı başında kara çarşaf sorununa, ulusal kültüre dönüş ve bağlanış temennisine, Akile Ha- nım Sokağı gerçekten önemli bir roman. Handan'ın hummasını, Kalb Ağnsı'nın inceliği- ni, Sinekli Bakkal'ın masalını taşımıyor. Ne var ki, böyle bir amacı da yok. Halide Edib yaşadığı gü- nü, 1950'lerTürkiye'sini anlatmak istemiş. Usta- ca anlatmış. Kendimi birden çocukluğumun La- leli'sinde buldum. Bursalı Nezihe Hala'mız ora- da otururdu. Içim cız etti... Takvimde h Bırakan: "Hiç balkonum olmadı benim/ ah bir balko- num olsaydı benim/ geniş kapısından gecelehl portakal limon ve yasemin kokuları girenl ve bembeyaz hışırtılı yatak çarşaflanm/ hiç olmadı benim... bir gün bile.../ ah neden bir balkonum olmadı benim." Özdemir Ince, Bütün Şiirlerim, "Bir Sürekli llkyaz", Adam Yayınları, 2001. İFSAK fotoğpafçılanı gözüyle • Kültür Servisi - İFSAK üyesi bir grup fotoğrafçının çalışmalanndan oluşan 'Insan Haklan' konulu sergi. 3-11 Nisan tarihleri arasında Zonguldak Sergi Odası'nda açılıyor. Fehmi Içyer, Aclan Uraz, Sevil Üzrek, Engin Kaban. Yusuf Danyerli, Erdal Yazıcı, Tülin Dizdaroğlu. Ibrahim Dizdaroğlu ve Emin Altan'ın çalışmalanndan oluşan sergi, daha önce TÜYAP Tepebaşı binasında yapılan Insan Haklan Haftası içinde Istanbul'da da açıhnıştı. Sergıde 40 siyah-beyaz ve renkli baskı yer alıyor. Türkiye'yi en iyî çizen Avmıpah • ANKARA (AA) - Türkiye adma ilk defa Avrupa çapmda bir karikatür yanşması yapılacak. Avrupa Karikatürcü Kuruluşlan Federasyonu'nun (FECO) düzenlediği Avrupa Karikatür Festivali ve Yanşması. bu yıl 'Deventer Ballı Çöreği ile Türk Kahvesi' adıyla Türkiye teması üzerine gerçekleştirilecek. Festival, Hollanda'da Türklerin en yoğun bulunduğu kent olan Deventer'in ismini taşıyacak. Deventer Belediye Başkanhğı'nın desteğiyle düzenlenen organizasyon, bu kentte yapılan ilk karikatür festivali. Yanşmaya katılacak sanatçılardan eserlerinde. 'Türkiye'nin Avrupa'ya entegrasyonuyla Türkiye ve Avrupa nasıl değişecek' sorusuna yamt vermeleri isteniyor. Konuyu en iyi işleyen karikatüriste '2000 Euro' ödülü verilecek. Yanşmanın ikincisini 1500, üçüncüsünü ise 750 Euro'luk para ödülü bekliyor. Yanşmada, aynca başan ödülü ve FECO ödülü de 500'er Euro olarak belirlendi. Son katıhm tarihi 22 Haziran 2001 olan yanşmada dereceye girenler ödüllerini festivalin açıhş günü olan 22 Aralık'ta alacak. Yanşmanın Türk katılımcılan için başvuru formlan, 'Karikatür Vakfi PK 364 Yenişehir/Ankara' adresinden edinilebilecek. Karikatür Vakn Başkanı Nezıh Danyal, FECO'nun Türkiye'ye yaptığı bu jestten dolayı mutluluk duyduklannı söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle