23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
*29 NİSAN 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA Â U MX kultur@cumhuriyetcom.tr 15 5 Marziyeh Meshkini, sansürün, yerli filmlerin gelişmesini sağladığım belirtiyor Sinema bir pencere ve ayna j BURCUGtNÜŞEN I 20. Uluslararası Istanbul Film Fes- tivali'nde bu yıl Iranlı yönetmen Marziyeta Meshldni'nin "Kadm Oi- duğum Gün" adlı filmi "Dünya Si- nemasının Genç Yıldıztan" bölü- münde gösterildi. 30 yaşındaki Meshkini, Iran'da bir sınema okul- lan (Makhmalbaf Film Evi) da olan Makhmalbaf ailesinin bir üyesi. Iranlı yönetmen Muhsin Makhmal- | baf ın eşi olan Marzıyeh Meshkini, ilk uzunmetrajh filmi "KadınOldu- i- ğumGûn"de, ıstekleri toplumun de- ğer yargılanyla çatışan üç kadının öyküsünü alegorik bir dille anlatı- yor. - - FUminizde, bisiklete büunek için eşinin kendisini boşamasmı ve aitesi tarafindan reddedilmeyi göze alan 1 bir kadm görüyoruz. Siz bir kadın yönetmenolarakengeUemeleriekar- şılaşıyor musunuz? MARZIYEHMESHKİNİ- Tüm dünyada kadın olmak zorbir ış. Ör- neğin Türkiye'de, Fransa'da, • n Iran'da... Örneğin eğer iyi bir anne olmak isteseydim, iyi biryönetmen r olamazdım. Ikisinden birini seç- mek zorundasmız. Kadın olmak, eski inançlar yüzünden değil, top- lum ve kadını insan olarak görme- yen, onu cinsel obje olarak gören anlayıştan dolayı zor. örneğin, ben fihni çekerken tüm ekip erkekler- den oluşuyordu ve hiçbiri bana inanmıyordu. Her sabah önce oto- rite kurrnak zorunda kalıyor, sonra çalışrnaya başhyordum. Bu çok zor. Tüm dünyada önemli ve büyük iş- ler erkeklere ait. tranh sinemacı şair gibidir - Filminizin sürrealist bir vanı var. r Neden böyle bir tarzı yeğtediniz? MESHMNI - Filmim üç bölüm- den oluşuyor. Ilk bölüm çocukluk- la, ikincisi gençlikle ve üçüncüsü de yaşlılıkla ilgili. Ilk bölümde bizi öz- c gürlüğümüzden alıkoyan, ilk sınırla- malanmızı getiren kurallan göster- meye çahştım. Ilk bölümdekı karak- terin adı Havva'ydı. Bir şey denedi- ği için cennetten atılan kadın. Bu, şu anlama geliyor: Eğer bir şey seç- mek istiyorsanız, bir şey yapmaya karar verdiyseniz o cenneti terk et- r melisiniz. Ikinci karakter ise Ahu'y- du. Tüm yasaklardan kaçan güzel birhayvan. YasakJardan kaçıyor, öz- gürlüğe ulaşmak istiyor, sınırlarla savaşıyor. Üçüncü bölümdeki, yaşlı kadın. Özgürlüğünü çocukluğunda, seçımlerini ise gençliğınde yıtırmiş. inema bizim diğer ülkelere, diğer kültûrlere açılmamızı sağlayan bir penceredir. Pencereyi açtığımızda herkes bizim kültürümüzü, inançlanmızı, geleneklerimizi, isteklerimizi ve düşlerimizi tanır. Bir ayna olarak da sinemayı, ülkemin insanlannın karşısına koyduğumda onlar kendilerini değiştirebilirler, güzelliklerini arttırabilirler ve yüzlerini temizleyebilirler. Sinema birbiriyle konuşmak gibidir. Bu bazen benimle ulusum arasında olur, bazen de Iranlılarla diğer uluslar arasında. Adı Hura. Hura, güzel gözleri olan, sadece güzellıge sahip ama cinselli- ği olmayan yaşlı kadın anlamına ge- liyor. Şunu anlatmak istıyorum; öz- gürlüğünüz, seçim yapma şansınız olmadığında ancak belirlı nesneler seçebilirsiniz. Filmde bunu sürre- alist bir ortamda yansıttım. Tüm is- tediği nesneleri aldıktan sonra par- maklannda bir ip kalmıştı ve bunun ne olduğunu unutmuştu. Bu her şey olabilir. Film, Avrupa ülkelerinde gösteril- diğinde onlar bunun özgürlük gibi bir şey olduğunu söylediler. Ama belki çocukluğu, gençliği ya da ge- çip gitmiş tüm bir yaşamı olabilir. Bir şey anyor ama bulamıyor. Ken- disi de ne aradığını bihniyor, her şe- yi birbirine kanştınyor. Bazen ken- disine âşık olan bir adamdan, bazen de tavuklanndan söz ediyor. Bazen geç kaldığını söylüyor. Çünkü her şeye ulaşmak için çok geç kalmış. - tran'da sansür nedeniyie aşk ve einseüiği yansıtan fîlmler çekmek mümkün değiL Bu duygulan ifade edebibnek için başka yollar buluyor olmalısııuz... MESHKİNİ- Sansür altında do- MESHKİNİ - Hayatımız işimiz- laylı ve artistik bir yol bularak düş le iç içe geçmiş durumda. Bazen ye- gücünüzle birçok şey söyleyebilir- mek yerken sinemadan söz ediyo- siniz. Şiirdeki gibi. Iranlı sinema- ruz. Ama bu, evde sadece sinema- cı, politik bir şey söylemek istedi- dan bahsedildiği anlamına gelmiyor. ğinde de bunu başka bır şey söyle- Sinema bizim ortak aşkırmz ve bu yerek yapar. sayede birbirimizi daha iyi tanıma —-* a *-*= - Pekıhiçbaşka btrulkevegidip da- -IronikolaraksansürünIransine- ha özgür bir ortamda film çekmeyi masuun geüşmesinde bir katkısı ol- düşûndünüz mü? duğunusöylevebihrmiyiz? MESHKİNİ- Dünyanın her ye- MESHKBNI - Sansürün sinema- rindekı yönetmenlerin kendi kültür- mızda bir rolü olmuştur. Devrim sı- lerine daha yakın olduğunu düşünü- rasındasinemalardahertürlüyaban- yorum. Onlann ülkelerinde onlar cı filmin gösterimi yasaklandı. Bu kadar iyi film çekebileceğime inan- da yerli filmlerin gelişmesini sagla- mıyorum. dı. Şu anda yılda 70 film yapılıyor 7^ -r-î z~s lran'da.Budayüksekbir^ı.Bu 'Sanat sonsuza dek yaşaür' açıdan sansürün olumlu bir yanı da - Sinema anlayışnuz nedir? Kendi oldu tabi. Ama sizi baskı altında tu- kühürûnüzü, ülkenizi yansıtmak tuyor. Bugün kendilerini satmak zo-' mı? runda kalan kadmlarla ilgili bir fihn MESHKİNİ- Elbette. Sinemanm izledim. Eğer onlar kadar özgür ol- iki rolü olduğunu düşünüyorum. Bi- saydım, belki bu kötü durumla ilgi- rincisi bir "pencere" olarak sinema, li çok gerçekçi bir film çekerdim. ikincisi ise "ayna" olarak sinema. - Ailenizde neredeyse herkes sine- Sinema bizim diğer ülkelere, diğer macL Evde sürekli sinema mı konu- kültûrlere açıhnamızı sağlayan bir şuhıyor? penceredir. Pencereyi açtığımızda herkes bizim kültürümüzü, inançla- nmızı, geleneklerimizi, isteklerimi- zi ve düşlerimizi tanır. Bir ayna ola- rak da sinemayı, ülkemin insanlan- nın karşısına koyduğumda onlar kendilerini değiştirebilirler, güzel- liklerini arttırabilirler ve yüzlerini temizleyebilirler. Sinema birbiriyle konuşmak gibidir. Bu bazen benim ile ulusum arasında olur, bazen de Iranlılarla diğer uluslar arasında. - Sinemaya nasıl Ogi duydunuz? MESHKİNİ- Birşeylersöyleme gereksinimim vardı. Belki sinema- da başanlı ohnayabilirdim ve o za- man bir şeyler söyleyebilmek için başka bir şey seçerdim. Halı doku- yabilirdim, resim yapabHirdinif.': Kendimden bir şeyler yaratmak is- tiyordum. Ben burada yokken beni filmimle hatırlayabilırsiniz, ne dü- şündüğümü bilebilirsiniz. Ama eğer hiçbir şey yapmazsam, sizin zihni- nizde biryerim yoktur. Belki bu ben- cilce bir şey ama bence insanlar son- suza dek yaşamak isterler. Sanatın da bizi insanlann yüreklerinde, zi- hinlerinde ve düşlerinde sonsuza dek yaşatacağına inanıyorum. M'Piyanonun Einstein'ı' Dimitris Sgouros Ankara ve Istanbul'da konserler veriyor üzik aıüatalamaz, yaşamak gerek NENAÇALİDİS Kimi müzik otoritelerinegöre 'piyanonun dâhiçocuğu' Dimitris Sgouros. Rotrospovic'in 'doğanın mucizesi' olarak tanımladığı, Cladio Abbado'nun 100 yüda bir dünyaya gelebile- rceğini belirrtiğı Sgouros içın Arttaur Rubins- tein. "ÖlmedenönceSgouros'u dinleyebihnem için beni yaşatan Tann'ya teşekkür ediyorum. Sgouros, kendim de dahil obnak üzere, dinle- miş olduklannun en iyisi" diyor. Dün başlayan 18. Uluslararası Ankara Mü- zik Festivali'nin açılış konserinde yer alan sa- natçı yann da bır resital sunacak. 2 ve 4 Ma- yıs'ta da Istanbul'da konserler verecek. 1982 yılında henüz 12 yaşındayken Carne- gie Hall'da Rahmaninof un en zor parçalann- dan biri olan 3 No'lu konçertosunu çaldığın- da New York Times,'Mr. Mozart, Mr. Iizst, Mr. Sgouros'a merhabadeyin'başlığmı atmış- ü. Fazıl Say ile iyi dost olduğunu belirten Di- mıtri Sgouros, Say ile birlikte bir projede yer almayı çok istiyor. Sgouros'la Istanbul'un ta- rihle bugünün iç içe olduğu Beyoğlu'nda, mü- zik, Istanbul ve yaşamının en önemli parçası ,9Oİan annesinden söz ettik. -Alü yaşındaki defaa bir çocukpiyanosunun bışına geçtiğinde neler hisseder? DİMrrRIS SGOUROS - Insan piyano çal- nuya başlarken onu sadece bir enstrüman gi- -bıgöriir. Zamanla inandığım ve müzik uğru- "mönemli şeyleryaprıklannı düşündüğüm in- sanların duygularuıı bu enstrümanla ifade et- tKye başladım. 18.-19. yüzyılın büyük kom- pczitörleri demek gerektiği halde ben onlara cMa anlam katmak için, yazarlanna, müzik- lcve bu enstrümanla hizmet ediyorum. Duy- gılanmı bu yolla anlatıyorum. •Sizi 13 yaşında gazete manşetierine taşıyan Rıhmaninov'un vaşamınızdaki yeri nedir? SGOUROS - Müzik yaşamım ve uluslara- rw kariyerimde önemli bir rolü var. Brahms, i»Bethoven veya birbaşka kompozitörün yaşa- [•Trıında daha az rol oynadığını söyleyemem. y^Zmanla başka müzisyenlerin eserlerini de "çjldım. Berlın Filarmoni Orkestrası ile Lond- ra ve Carnegie Hall'de bu konçertoyu çalmış- tnn. Aynca 13 yaşındayken bu eserle ilk kaset çalışmamı gerçekleştirdim. - Eserlerinize nasıl bir yorum katryorsunuz? SGOUROS - Bunun için ben bir şey söyle- yemem. Herkesin kendine göre farklı yönleri olduğunu düşünüyorum. Beni de farklı kılan bir şeyler var. Bu işe başladığım ilk günden bu yana hep daha iyisıni yapmak için çahştım. Kendimi hiçbir zaman diğer insanlardan fark- lı hıssetmedim. Müzik kelimelerle ifade edil- mez, onu yaşamak gerek. - Adınıza düzenlenen festhaller sia pek çok sanatçıdan farklı kılıyor™ SGOUROS - Hamburg, Singapur ve Ljubl- jana'da 1998 yılında adıma festivaller yapıl- mıştı. Bu gurur verici, aynı zamanda yorucu bir şeydi. Günlük repertuvarlar düzenlemem gerekiyordu. Ljubljana'da bu- hafta boyunca 5 farklı konçerto çaldım. Hamburg'da 3 gece içinde birbirinden tamamen farklı, Singa- pur'da ise 12'şer romantik, klasik ve 20. yüz- yıla aıt konçertoyu 6 gecede çaldım, bu zorbir şey. Sadece repertuvar değil, çalışma tempo- su ve yorgunluk da var. Çok duygusal ve gu- rur verici bir şeydi. Bu çahşmalara Special Gala da denilebilir. Singapur'da festival düzen- leyen kişinin birtrafık kazasuıda öhnesi, Ham- burg'da ekonomik, Ljubljana'da da savaş ne- deniyie iptal edildi. - Bn-piyanist olarak vannak istediğiniz nok- ta nedir? SGOUROS - Belki sıkıcı olacak ama, mü- ziğe hiç durmadan hizmet etmek istiyorum. Operaya karşı. özellikle Italyan, Fransız ve Al- man operasına büyük bir tutkum var. Opera- dan söz ederken Leyla Gencer'ı atlamak ol- maz. Onun hayranıyım. Çok büyük ve felsefi açıdan önemli bir insan, harika bir ses, onun- la tanışmak istiyorum. Daha sonraki yıllarda orkestra şefliği yapmayı düşünüyorum. Zaten bir Prag konserimde de bunu gerçekleştirmiş- tim. - Her sanatçınm kariyerine yön veren ldşiler vardır. Sizin yaşamınızda kimler yer aldı? SGOUROS- Öncelıkle annem ve aılem. Ay- 'M u- .xr.#üzığenıç durmadan hizmet etmek istiyorum. Operaya büyük bir tutkum var. Leyla Gencer'in hayranıyım. Çok büyük ve felsefi açıdan önemli bir insan, harika bir ses, onunla tanışmak istiyorum. Cem Mansur ve Fazıl Say ile çok iyi dostluğumuz var. Daha sonraki yıllarda orkestra şefliği yapmayı düşünüyorum.' nı zamanda menajerliğimi de yapıyor. Bunun yanı sıra öğretmenim Maria Peda\wrgu veAn- kara Konservatuvan'nda 1950-1960 yıllan arasında müdürlük yapmış olan Max Halle- ger'in müziğe adım atmam ve doğru eğitim al- mamda büyük katkılan oldu. Cem Mansur'la çok iyi birdostluğumuz var, aynca Oxford Or- kestrası'nda beraber Beethoven'm 4. ve 5. konçertosunu çalmıştık. - tstanbul'a dahaöncedegehnistiniz. Buşeh- rin sizde bıraknğı izler neler? SGOUROS- Muhteşem bir şehir. Ömrümün geri kalan kısmını bu şehirde geçirebilirim. Özellikle Güllüoğlu baklavasını ve Bebek'teki dondurmacıyı çok seviyorum. Yaşamımın bü- yük birbölümü otellerde geçiyor, konserler için özel kryaferler giymem gerekıyor, açıkçası bü- tün bunlardan sıkıldun. Bir arkadaşım beni Is- tanbul'da Türk mutfağının yer aldığı yerlere götürdü. Mesela dönerli pilav, kebaplan çok seviyorum. Yunan mutfağını hatırlatıyor bana. Her iki toplumun da birbirinden bir şeyler al- dığını düşünüyorum. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Her Şey Akar' Ama... Lacan Sıdar DUPUP Cumhuriyet gazetesinin en sevdiğim taraflann- dan biri, belki birincisi karikatüristleridir. Şimdi bü- yük usta Turhan'ın da katılmasıyla gazetemizde her gün birkaç çizgi başeseri çıkar oldu. Tan Oral en- festir, bir çizgi filozofudur bence. Ismail Gülgeç bir başka âlemdir, Kamil Masaracı bır başka... Semih Poroy kalemıni bir mikroskop gibi kullanır, olmadık ayrıntıdan yola çıkıp bir dünyayı serer önünüze. Po- litik karikatürtın olağanüstü ömeklennı Musa Kart ile Zafer Temoçin'in usta kalemlerinde görürüz. Bu ustalann her biri için ayn bir yazı yazmak, çizgileri üstüne kendimce düşünmek isterim ama.. bu Kuş- bakışı'nın niyeti başka! Yukandakj listede bir eksik gördünüz mü? Hem karikatürist hem de oyun yazan olarak yıllardır de- rin bir hayranlıkla izlediğim Behiç Ak'ı sona sakla- dım. Behiç'in çizdikleri bende hep, hemen oturup "oyun yazmak" isteğı doğurur. Kışkırtıcı, sakin, us- tura keskınliğinde, hedef aldıklannı sınirlendiren, a- ma onlann çarkına kolunu kaptırmayan incecik bir mizahtır onunki. Bu ustalığını olduğu gibi ödüllü oyunlanna da taşır, unutulmaz işler kotanr. Aylarca önce gazetemizde çıkan bir karikatürünü kesip saklamışım yine. Beyaz bir boşlukta ellerinde kadeh iki "tanıdık" adam konuşuyoriar. Hepsı bu. Konuştuklanna geçmeden önce adamlara bakıyo- rum. Biri şarap içiyor olabilir, dığen vıskı ya da rakı. Şarap içenı kel ama ensesındekı saçlan uzatmış, bir bukle görunuyor yalnızca, bır de ince bir bıyık. Vis- ki ya da rakı içeni saçlı, favorili, bir de keçi sakalı var. Bize mekânla ilgili hiçbir ipucu vermiyor Behiç Ak. Karikatür insanlannın sohbeti ise şöyle: - Biz Erzincanlı deprem görmüş DEKONSTRÜK- TlVİST bir aileden geliyoruz. - Ben ise Sıvas'ın bir köyünde dogdum. Babam MlNlMAÜSTbirçobandı. . , . . ••• ' '" Yeni yönetimiyle gerçekten postmodem bir pop- moda dergisine dönüşen Milliyet Sanat'ın 15 Nisan sayısını okurken aklıma geldi Behiç Ak'ın bu muh- teşem karikatürü. Ayşegül Sönmez'in röportajını okurken.^ Şener Özmen, Dıyarbakır'da resım ogretmeni ol- duğu lisede oğrencılere çağdaş sanatı öğretiyor- muş. Yazı da yazıyor anladığım kadanyla. "Plastik Anlatı" diyor bunlara. Plastik anlatı ne demek, so- rusunu şöyle yanrtlıyor: "Plastik anlatı, benim ken- di çalışmalanmdan sonra ortaya çıkan bir anlatı tü- rû." fyi. Say?n özmen, temel probleminın dil oldu- ğunu fark etmiş.. çünkü çatal dilliymiş. Çatal dillilik yoksunluk yaratmaz, zenginlık getırır dedikten son- ra ekliyor, "Ama bilinci de yarar." Diyarbakır karpuzu gibi ikiye yanlmış bir bilince sahip olduğunu söylüyor resim öğretmenimiz. "Ben Istanbul'da yaşayamam.. ölürüm. Bir foku ya da pengueni yaşadığı doğal ortamdan alıp hayvanat bahçesine kapatmak demek bu." Diyarbakır'da fok ya da penguen var mıdır bilmiyorum ama.. pek ho- şuma gitti bu yank bilincin anlatımı. Gerisini Istan- bul Hayvanat Bahçesi'nin postmodern foklan, pen- guenleri yanıtlasınlar. Sayın özmen Istanbul'u "mer- kez", Diyarbakır'ı "perifen" olarak görüyor ve şu en- fes gözlemi kotanyor "Herakleitos'un birsözü var; 'Her şey akar'. Şu an her şey merkeze akıyor." Heraklit'in böyle bir sözü olduğunu bilmiyordum, öğrendiğim iyi oldu ama, "Sanatta dürûstlük bek- lerim ve isterim. Kendine ve başkalanna yalan söy- lememelisin" diyenresimöğretmenımizin "Ama bu- gün erdemlerdeğişti. Reel çağdaş sanat ortamının içinde olmak sanatçı için yeterll olabiliyor" deyişini yadırgadım. Hıristiyanlıktaki baba-oğul-kutsal ruh üçlemesini; küratör, sanatçı ve sanat nesnesiyle öz- deşleştirmesini ise son derece haklı buldum! Yaz- dıklannda saydam yılanlar-bok böceklen gibi irnge- ler varmış. "Bunlan Lacan'la, dolayısıyla dille ilişki- lendirmeli. Benim işime Lacan daha fazla yarar" di- yor Sayın özmen. Onümüzdeki Kuşbakışı'nda La- can'dan söz açacağız ve ülkemizdeki yan etkilerin- den.. ama bu yazıyı bu röportajdan bir iki alıntıyla bitirelim. Resim derslerinde çocuklara ne öğretiyor- sunuz sorusuna da enfes bir yanıt veriyor genç ho- camız: "Çocuklar sanatçı olduğumu biliyor. Sanat- çı olduğuma inanıyoriar. Dinliyorlar. Bu sadece bir ders." Işte bu noktada sevgili okur, Lacan sular duruyor, ben de "reel çağdaş sanat ortamının içinde bulun- mayı yeterli gören" bir yazar bozuntusu olarak ye- rime dönüyorum. Haftaya Lacan'a bakanz. BUGUN • CEMAL REŞİT REY'de saat 20.00'de Rus Ulusal Balesi & Bolşoy Solistkri'nin göstensi yer alacak. (232 98 30) M TÂRIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR ' MERKEZt'nde saat 19.00'da 'Duvariann Arkasmda Beyoğhı' başlıklı dia göstensi ve söyleşi izlenebilir. (293 12 70) • MUAMMER KARACA TtYATROSU'nda saat 20.00'de 'Dûnya Dans Günü' kapsanunda dans gösterileri yer alacak. (513 85 95) ISTANBUL FİLM FESTİVALİ NDE BUGUN • BEYOĞLUEMEK'te saat 10.30'da Ay!, saat 13.30'da ve 19.00'da Ekmek ve LaJeier, saat 16.00'da Akıl Defteri, saat 21.30'da Geceyansma Doğru adlı fihnler gösterilecek. (293 84 39) • BEYOGLU ATLAS'ta saat 10.30'da Denizin SesiniYeğkrim,saat 13.30'da ve 19.00'da Pereira Diyor Id, saat 16.00'da ve 21.30'da Döğûn adlı fihnler izlenebilir. (252 85 76) • BEYOĞLU SİNEPOP'ta saat 10.30'da Usherler'inEvi, 13.30'da Temmuzda. 16.00'da En İyi Türk Filmi, saat 19.00'da Mutlu Son, saat 21.30'da ise ALTIN LALE'Yt KAZANAN FtLM gösterilecek. (25111 76) • BEYOĞLU BEYOĞLU'nda saat 10.30'da 175. Madde, saat 13.30 ve 19.00'da Prova, saat 16.00 ve 21.30'da Ölü ya da Diri adlı filmler yer alacak. (251 32 40) • KADIKÖY REXX'te saat 10.30'da Daha İyi» Can Sağbğı, saat 13.30'da Himalaya. saat 16.00'da Paramparça 'Aşklar ve Köpekkr', saat 19.00'da Kutla Bir Pazar, saat 21.30'da Kadınlann Mekanizması adlı filmler gösterilecek. (336 01 12)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle