29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11NİSAN 2001 ÇARŞAMBA O L A Y L A K YJlı (yOKLJSLJlJK [email protected] ü Küreselleşme... M. İskender ÖSEURANO ük oevlet adamı eiBâl Atatürk, Onuncu Yıl Söyle- ,vfnde, "Türk ulu- sunu çağdaş uygar- hk dûzeyinin üstüne çıkaraeağız" demişti. O gûnlerin çağdaş uygarlığı, yabanıl (vahşi) bir kapitalizmle acıma nedir bilmeyen bir emperyalizmin egemenliği al- tındaydı. Bilim ve teknolojide ol- dukça ilerleyen insanlık, törebüim ba- kımından çok gerilerde kalmıştı. "İnsanhk ideaünin âşık ve mümtaz siması" Atatürk, bu nedenle Ba- tı'nın iyi yanlannı benimsemiş, kö- tü ve çirkin yanlannı atmaya çalış- mıştır. "Budünyanınyenibaştandü- zenlenmesi" gereğinden söz etmiş, Türk toplumunu çağdaş uygarlık dü- zeyinin üstüne çıkarmak istemiştir. Bunun içindir ki "Baü'vakarşınBa- tıcı" sayılmıştır. "Bilimlerin ve sanadann getişmesi insanlığın ahlakını gerfletmiş ve boz- muştıır." Bu çarpıcı tümce, J. J. Ro- usseau'nun "BdimierveSaııadarÜze- rine Söylev" adlı yapıtında yazılıdır. Çağ 18. yüzyıldır. Kuşkusuz Rousse- au, dünyanın türlü çirkinliklerini, ya- banılhklannı gördüğü için varmıştır bu sonuca. Bugün bile bu yargmın doğruluğunu onaylayan bilim adam- lan vardır. Çünkü teknoloji dev adım- lanyla ilerlemiş, törebilim ona yeti- şememiş. erişememiş, gerilerde kal- mıştır. Dünyanın her yanında ateş, savaş, gözyaşı ve kan vardır. Böyle- sine bir dünyada insanın insan oldu- ğunu söylemek olanaksızdır. Insan- lann insanları, uluslann uluslan bo- ğazlaması durdurulamamıştır, dur- durulamamaktadır. Sömürü düzeni- ne bir türlü son verilememiştir, veri- lememektedir. Bilindiği gibi insan, doğası gereği bencil bir varfak, sömürgen bir yara- ük'tır. Önce doğayı sömürmüş, taş- lardan, topraklardan, ağaçlardan ba- nnaklaryapmıştır. Rüzgârdan yelde- Hukukçu ğirmenleri, çağlayanlardan su değir- menleri yaparak buğdayını öğütmüş- tür. Hayvanlann etinden, sütünden, yününden, derisinden yararlannuştır. Bitkilerden çeşitli giysiler elde et- miştir. Böylesine sömürgen biryara- tığın soydaşını sömürmeye kalkışma- ması olanaksızdır. Bu nedenle insan, sonunda soydaşını da sömürmüştür. Kölelik düzeni bu sömürüden doğ- muştur. Emperyalizm daha sonra çık- mıştır ortaya. Teknolojinin ilerleme- siyle okyanuslan aşan insan, gelişme- miş olan güçsüz ve mutsuz ülkeleri sömürmeye başlamıştır. Önceleri toplann ve tüfeklerin kor- kurucu gücüyle başlayan sömürü dü- zeni, daha sonra parasal güç kullana- rak sürdürmüştür egemenliğini. Gü- nümüzde az gelişmiş ya da gelişmek- te olan ülkelere yardım amacıyla yak- laşmakta, büyük bir insanseverlikle yardun elini uzatmakta, ama sonun- da o ülkeleri sömürmeye başlamak- tadır. Teknoloji; kültür ve uygarlığın üriinüdür. Ama uygarlık, yalnız tek- noloji değildir ve olmamalıdır. Olur- sa yozlaşır ve uygarlık olmaktan çı- kar. tşte böylesi erdem ve ahlaktan yoksun bir uygarlık, insanın insan ol- masım engellemiştir ve engellemek- tedir. Mustafa Kemal, insanın bu yö- nünü, uluslann bu yanını gerçekçi bi- çimde saptadığı içindir ki, ona göre politikalar belirlemiştir. Bir yandan "kayıtgzşartsızuhısalegeıneniik'' di- yerek cumhuriyet ve demokrasinin yolunu açmaya çalışırken öte yandan u tam bağunsahk" söylemiyle, ülke- nin siyasal, sosyal, özellikle tutum- sal (ekonomik) bağımsızlığını sağla- mak ve korumak istemiştir. Tüm ya- bancı şirketleri kamulaştirmış, kapi- tülasyonlara ve Kamu Borçlan Kunı- mu'na (Düyun-u Umumiye) son ve- rerek tam anlamıyla bağımsız bir Tür- kiye yaratmıştır. Bu topraklar üstûn- de, Idmseved açmadaa yaşayabüece- ğimizi, ülkenin gelir kaynatdaruıın bunun için yeteıü oiduğuno söytemiş- tir. Düııyanın her türlü bffim ve tek- noiojisİDden yanuianacağmızı, ama asd tetnefi kendi içimizde aramamız gerektiğini VTirgulanuşör. ömeğin Merkez Bankası kurulacak- tır. Almanya'dan dünya çapında iki uz- man çağnlmıştır. Her iki uzman da o günün koşullannda böyle bir girişi- me onay vermemiştir. Buna karşın ülkenin gerçeklerini göz önünde tu- tan Atatürk bankayı kurmuş, hisse senetlerini öteki bankalara, memur- lara ve halka satmış, böylece dev bir kuruluş ortaya çıkmıştır. Gûnümü- zün deviet adamlan gibi dış etkenie- rin tutsağı oknamışar. Osmanlı'nın baOş nedenlerini çok iyi bildiği için, cumhuriyeti Barı emperyalizminin pençesinden kurtarmaya çalışmış ve kurtarmıştır. Atatürk'e göre " Deviet iktisadi bir kuruluştur. Ragımgyfagın temeJieko- nomidir_Ekonomi, süngüden de kuv- vetfidir''. Sorunlanmızın tümü ken- di iç dinamiğimiz ve sosyo-ekono- mik gücümüzle çözülebilir. Deviet ekonomiye kanşacak, ama kışisel öz- gürlüklere dokunmayacaktır. Bu "sos- yal piyasa ekoaomisine dayalı karma ekonomi" modelidir. Sosyal bir dev- iet ve "çaiışanlarm cumhurryeti''ni kurmak isteyen bir önderin topluma ve dünyaya bakış biçimidir. Ilımlı bir devletçilik ve enilasyonsuz para po- litikasıdır. tsmet tnönü'nün diliyle söyleyecek olursak, "Hükümet oia- rakyıMa iki kez ödeme yapamaya- cakdurumadüştüğütnüzoiurdu.Gi- deı; konuşurdum. Birkaç mflyonluk emisyonun bizi * • • / , • türk'ün ekonomi politıkasuıı anlat- maya, sanınm bu rakamlar yeter de artarbile. Atatürk'ün ekonomi politikası dış borçlanmaya kapalı değildir. Ancak alınacak borçlar, "ogünekadarBab- ı Ali'nin yapüğı biçünde (ödemeye mecburdeğOnûşîz gflM) amaçsız luu-- â iffriığımwı "V"-- -.-: ' >v -#*, nay» çabşırdıın. bir defa büeevet de- dirtemedim." Bağımsızhk savaşında bile para basmayı düşünmemiştir. Ancak ra- hatsızlandığı 1938 yılında hükümet karşılıksız para basmış, bir daha da bunun önüne geçilememiştir. 1924- 1938 arası 15 bütçeden I3'ü denktir. Üç bütçede gelir fazlalığı sağlanmış- tır. Yalnız 1924 bütçesi yüzde 8 açık- la sonuçlanmıştır. 1921 'de sterlın 605 kuruş, 1938'de 616 kuruştur. Ata- tehHkeye atmamaİHÜr''. Borçlar, ül- kenin bayındırlığı, halkın geür kay- naklannın arttınlması için harcanma- lıdır. Atatürk'e göre kamu bankalan ve KÎT'ler, tüccar anlayışıyla yöne- tilecektir. Bunlann özelleştirilmesi de düşünülebilir. Ancak geniş halk kitielerine saûlması öngörülmüştür. Bu satışlardan elde edilecek kaynaklar- la yeni yatınmlar yapılacaktır. Bu- gün olduğu gibi uluslararası kredi ku- ruluşlanrun borç ve faizlerini ödeye- bilmek için yabancı sermayeye peş- keş çekilmeyecektir. Bu yazmın sınırlan Atatürk'ün eko- nomi politıkasını tüm aynntılanyla anlatmaya yetmez. Şu kadannı söy- leyelim ki, uzun yıllardan beri Ata- türk'ün eğitim politikasından aynlma- mız yetmiyormuş gibi, onun ekono- mi politikasını da bir yana attığımız için bugün sıkmtılar içinde kıvran- maktayız. Atatürk'ten sonraki deviet adamla- nmız, önlerinde Atatürk modeli gibi başanlı bir model varken, ne yazık ki kendilerini yabancı modellerin rüzgâr- lanna kapurmışlardır. Ban'nın iki yü- zünü görememişler, değerlendireme- mişlerdir. Türkiye'nin gerçeklerine bağlı kalacaklanna, "ÇağdaşDüyun- u Umumiye'' olan IMF'nin reçetele- rini körü körüne uygulamaya koy- muşlardır. Anadolu'yu M Kfiçûk Amerika" yapma söylemiyle başlayan emperya- lizme böylesine boyun eğiş, sonun- da deviet topraklannı bile satışa çı- karma aşamasına ulaşmıştır. Küreselleşme, globalleşme çağı- mızın ortaya çıkardığı bir olgudur, bir gerçektir. Bunu yadsımak olanak- sızdır. Teknolojinin ilerlemesi, küre- selleşmeyi yaratmıştır. Ne var ki kü- reselleşme, törel ve insancıl değer- lerle zenginleştirilmelidir. Tersi du- rumda uygarlığın güzel yüzünü gö- remeyiz kolay kolay. Hep çirkin yü- zü çıkar karşımıza. Dünya değişiyormuş, dünya küçü- lüyormuş. Dünya küreselleşiyor ve globalleşiyormuş. Bu yargılar doğ- rudur. 20. Yüzyılın başmda Okya- nus'u 15-20 günde geçebilen insa- noğlu, bugün üç-beş saatte aşmakta- dır bu uzaklığı. lletişim araçlannın ge- lişmesi dünyayı küçültmüştür. Küçü- len dünya karşısmda deviet de küçül- meli, ekonomiden elini çekmeli ve girişimcilik yapmamalıymış. "Piy»- salann gizli gücü, uhısiararası topİu- hığun iradesi'' olarak nitelenen Yeni Dünya Düzeni, her şeye egemen ol- malıymış. Para politikası birmerkez- den yönetilmeliymiş. Bu merkez de Dünya Bankası ve (IMF) Uluslarara- sı Para Fonu'ymuş. Günümüzde ulus deviet bitmiş, tükenmiş ve tarihe ka- nşmışmış. Işte bunlar yanlıştır. ön- celikle böylesine bir küreselleşme- nin hızınaerişebilmek için devletin kü- çülmesi değil, büyümesi gerektir. Ay- nı zamanda insancıl bir dünya isteni- yorsa, devlete sosyal görevler de ve- rilmelidir. Sosyal alanda hizmet ve- rebimıesi, insanın tinsel ve özdeksel gereksinimlerini karşılayabilmesi için deviet güçsüz değil, güçlü olmalıdır. Günümüzün en önemli sorunu, in- sanı insan yapma sorunudur. Sömü- rü düzenini ortadan kaldırma, zengi- ni daha zengin, yoksulu daha yoksul yapmama sorunudur. Gezegenimizi silahlardan anndırma, dünya yüzün- de aç insan, mutsuz insan bırakma- ma sorunudur. Asıl küreselleşme bu- dur, bu olmalıdır. Buna Atatnrkçü küreselleşme de dıyebiliriz. Çünkü Atatürk böyie bir dünyayı amaçla- mtşdr. Çağdaş uygartak dûzeyinin üs- tüne çüona istemi, böylesine insanal birdünyaöztemindenbaşka birşey de- ğildir. Ve bu özkm gerçekleşınediği sfirece, insanın insan otması olanak- ARADA BtR Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Şankı4a r nn ÖvünçGünü 11 Nisan'lar Şanlıurfa'nın kuruluş yıldönümleri- dir. 81 yıl önce, 11 Nisan 1920'de Urfalı Kuvayı Mil- liyeciler Fransız işgal kuvvetlerini yenilgiye uğrata- rak şehri terk etmek zorunda bırakmışlardır. Bu, hiç kuşkusuz onuaına, özgürlüğüne her şeyden çok değer veren bir milletin en zor koşullarda verdiği bağımsızlık savaşının en şanlı sayfalanndan biridir. Bu zafer Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nin açılı- şından 12 gün önce kazanılmıştır. Bu güzel kent önce 1919 Martı'nda Ingiliz piyadeleri tarafından işgal edilmiş, daha sonra iki taraf arasındaki an- laşma ile ve ekim sonunda Fransızlar, 300 kişilik birlikle Urfa'ya girmişler ve ilk iş olarak ilin jandar- ma komutanını tutuklayarak Adana'ya gondermiş- lerdir. Onuriu Urfa halkı hiç gecikmeden ve işgalin hemen ardından direniş eylemlerine başlamış ve bir Kuvayı Milliyeörgütlenmesi kararlaştınlmıştır. Bu örgütlemede başrolü oynayan kişi, ortaokul sınrf ar- kadaşım Bozkurt Ursavaş'ın babası Ali Saip Bey'dir. Zaferden sonra bu nedenle ona Ursavaş soyadı verilmiştir. Ali Saip Bey kentin ileri gelenle- ri ve aşiret reisîeri ile görüşerek bu direnişin örgüt- lenmesini sağlamıştır. Binbaşı Ihsan ve Binbaşı ll- yas beyler. Hıriusi Bey, Beledlye Başkanı Hacı Mus- tafa Bey, Hacı Imam Efendi, Bedriağazade Ha- lil Efendi'nin öncülüğunde Urfalılar, 9 Şubat'tan 9 Nisan'â kadar 2 ay boyunca süregelen çatışma- larda kentlerinin özgürfüğünü yiğitçe savundular. Kendi güç ve iradeleri ile görkemli bir bağımsızlık ve yurtseverlik savaşı vererek zafere ulaştlar. 11 Nisan 1920'de güzel Urfa'mız işgal kuvvetlerinden temizlendi. Cumhuriyetin kuruluşundan beri 11 Ni- san'lar, Şanlıurfa'da her yıl tarif edilmez bir coşku ile ve çeşftli etnik kökenden gelen Urfalılann ve de çok sayıda binicilerinin eğer kullanmadığı safkan arapatının katılımı ile trampet ve borazanlann eş- liğinde ızlenmeye değer görkemli bir biçimde kut- lanır. Çocukluk yıllannda yaşadığım ve paylaştığım bu coşkuyu kolay kolay sözcüklere dökemem. Ur- fa halkı umanm bu yıl da, bu, kanı ile canı ile 81 yıl önce kazandığı zaferi hak ettiği bir övünçle ve o gûnlerin isimli isimsiz kahramanlannı sevgi ve min- netle anarak yeniden kutlayacaktır. Öğretim Birliği ve Karşıdevrimci Gelişmeler-2 ECumhuriyet kîtap kulübü Tadilat nedeniyle kapalıyız. Taksim Seıgi Salonu: Istiklal cad. Zambak Sok. 4/1 Beyoğlu Prof. Dr. Mahmut ADEM Ankam B u başlıktaki geçen yazmu (3 Mart 2001) devrimci atılunın Önünün nasıl kesildiğini "ge- tecek VBzanda" diye bitirmiş- tim. Şimdi bu karşıdevrimi gö- relim. Çok partili demokratik düzene geçil- mesiyle, Cumhuriyet ilk 27 yılındaki dev- rimci atılımlardan ödünler verihneye baş- lanmıştır. Bunlar çok öz olarak şunlardır: - 1946 yılmda Hasan Âti Yücd'in Milli Eğitim Bakanhğı'ndan alınarak yerine, Köy Enstitülerine karşı olduğu bilinen Reşat Şemseddin Sirer'in atanması ile, Köy Ens- titüleri fıilen kapatıldı (yasal kaparılması: 1954). 1949 yılmda ortaokul mezunlan için 10 ay süreli imam-harip kurslan açıhmşnr. Yi- ne aynı yıl bir genelge ile ilkokullarda "prog- ram dışı" din dersi okutulması benimsen- miştir. Ve Ankara Üniversitesi'nde bir lla- hiyat Fakültesi kurumıuştur. - 1950 yılmda başlayan Demokrat Parti hükümetlerinin de hoşgörü ve desteği ile kar- şıdevrimci girişimler ivme kazanmıştır. Hat- ta Başbakan Menderes, partisinin Meclis grubunda "Siz isterseniz hflafeti büe getire- bthrsiniz 7 ' demıştır. -1932 yılmdan beri Türkçe okunan ezan, 17 Haziran 1950 tarihinden itibaren Arap- ça okunmaya başlanmışnr. - 4 Kasım 1950 tarihli bir genelge ile, din dersleri ilkokul progranuna alınmıştır. -1951 yılmda Köy Enstitülerinde karma eğitime son verilmiş, kız öğrenciler iki ens- titüde toplanmıştrr. Bu dönemde şeriat gericiliği ve din sömü- rücülügü hortlamaya başlamıştır. Atatürk'ün yontulannı kırma eylemleri hızla yayılmış, hatta Mareşal Fevzi Çakmak'uı cenaze tö- reni, gerici gösterüere dönüşmüştür. Bu ge- lişmeler üzerine eğitimcı tsmayfl Hakkı Bal- taaoğhı, "Softa Başkaldn-nuş" başlıklı bir yazı yayınlamıştır. Bu yazı şöyle başlıyor: "Softa başkaknrmış, ortalığa saldırryor! Türk inküabaıa sakhnyor, softa Kemalist- lere saJdmyor. Softa Mustafa Kemal'e saJ- dmyor!" Ve yazı şöyle sonlamyor: "Softa em,şiş,patla!Yalnızuhı Atatürk'e, Türk ulusunun kutsaDaşmış hatmüarma dil uzatma, inküap tarihine karşı köpek gibi uluma! DinlUerin ankbğı, dinazlerin açık- hğı vaıtfar. Sende ne bu ankfak, ne bu açık- hk yoktur. Sende yalnız ikiyüzlümk, ansflik vardır. Ey halk dûşmanı, hürhık düşmanı softa! Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Hâlâyüzün kızarmadıvsa albaşnu,git Anıt- kabirin taşlarma çarpa çarpaparçala!" (1). Bu gelişmeler üzerine TBMM, 29 Mart 1951 tanhjnde tt Atatürk'ünHatırasına Kar- şı tşlenen Suçlar" hakkında 5816 sayılı ya- sayı kabul etmiştir. Bu yasa uyannca yapı- lan yargılamalar, gerici gösterilere yol aç- mıştır. - 1951 yılmda 474 halkevi ve 4360 hal- kodası kapaülmıştu-. - 13 Ağustos 1951 tarihinde "aydm din adamı'' yetiştırmek amacıyla ilkokula da- yalı 7 ilde 7 Imam-Hatip okulu açımııştır. -13 Ağustos 1956 tarihinde din dersinin ortaokullarda seçmeli olarak okurulmasına başlanmışnr. -10 Haziran 1959 tarihinde Imam-Hatip okulu mezunlanna yükseköğrenim olana- ğı sağlamak için Yüksek lslam Enstıtüleri açılmıştır. -10 Ağustos 1965 tarihinde Milli Eğitim Bakanhgı Din Eğitimi Müdürlüğü kuruhnuş- tur. - 1971 yılmda kapatüan Imam-Hatip li- sesi ortaokul kısmı, 1974 yılmda yeniden açıhmşnr. Laik eğitimin dinselleştirilmesi konusun- da en büyük ödün, sözde "Atatürkçü" 12 Eylül askeri yönetimince verihniştir. Bun- lann başhcalan şunlardır: - İDc ve ortaöğretimde Din Kültürü ve Ah- lak Bilgisi, anayasal olarak zorunlu bir ders kabul edilmiştir. Hangi demokratik ülke anayasasmda bir dersin zorunlu olduğu ya- zılıdır? -1983 yılmda Milli Eğitim Temel Yasa- sı 'nın yükseköğretime giriş maddesi değiş- tirilerek, İmam-Hatip lisesi mezunlannm tüm yükseköğretim programlanna girişi sağlanmıştır. - Yine bu dönemde 2547 sayılı Yükseköğ- retim Yasası kabul edilerek, üniversiteler- de şeriatçı kadrolaşmaya yeşil ışık yakılmış, tt türban''daYÖKdöneminde(1981-2001) Türkiye'nin en önemli sorunu durumuna getirilmiştir. Van'daki Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fa- kültesi Dekanının öncülüğunde gerçeİdeş- tirilen "türban zincirinde'', Malatya'daki l *türban" konusunda devlete karşı başkal- dında, üniversitelerdeki şeriatçı kadrolaş- manın etkisi ohnadığını kim savlayabilir? Üniversitelerde 20 yıldır yaşanan şeriat- çı kadrolaşmada ve "tûrban'' sonmunda; Imam-Hatip lisesi mezunlanmn, tüm yük- seköğretim programlanna girişlerinin sağ- lanmasımn hiç etkisi yok mu? Bugün "tür- ban'' sorunu diğer liselerden gelenlerle gö- rüşülerek belli ölçüde çözümlenirken, tmam- Hatip çıkışlı öğrencileri ikna etmek hemen hiç olanaklı değildir. Bu gözlem, Marmara Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi'ndeki geliş- melerle doğrulanmadı mı? Sonraki gelişmeler öz olarak şöyle: 1995 yılında yapılan genel seçirrüerin- den RP, birinci parti olarak çıktı ve TBMM'deki ilk grup toplantısını dua ile açtı. Dahasonra Erbakan 54. hükümetin baş- kanı oldu. Başbakan ilk resmi yurtdışı ge- zisıni îran'a yaptı. Orada Iran yönetiminin, PKK'yi sınırlannda banndırmadıklanna ilışkin açıklamalanna güvendigini belirtti ve MÎT'i başansızlıkla suçladı. 5 Ekim 1996 tarihinde Said-i Nursi'nin ölüm yıldönümü nedeniyle Kocatepe Ca- mii'nde okutulan mevlit çıkışında Acz- mendiler Atatürk ve Cumhuriyet aleyhine, Hizbullah ve şeriat lehine gösteriler yap- tılar. Başbakan Erbakan'm 7 Ekim 1996 tari- hinde resmi ziyarette bulunduğu Libya'da, Kaddafi "Bağımsız Kürdistan" istedi. 10 Kasmı 1996 tarihinde Kayseri Büyük- şehir Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, a lnancumza saygı duyulmadığı bir dönem- de, içim kan ağiayarak bugünkü törenJere ka&knm" dedi. 2 Şubat 1997 tarihinde RP'li Sincan Be- lediye Başkanı Bekir Yıkbz'm Iran'ın An- kara Büyükelçisinin de katılumyla düzen- lediğı "kudüs gecesi", tam bir şeriatçı baş- kaldınya dönüştü. Sonra 28 Şubat süreci başladı. 54. hükü- met istifa etti. Ancak 28 Şubat sürecinden yeterince ders almamış olacaklar ki, 18 Ni- san 1999 tarihinde yapılan Milletvekili se- çimlerinden sonra, FP'li Amerikan vatan- daşı, Istanbul milletvekih olarak türbanlı Merve Kavakçı'yı TBMM genel kuruluna getirdiler. Başbakan'm dediği gibi, bu dev- lete karşı bir başkaldınydı. 1950'lerde Atatürk yontulannm kınlma- sı olaylarmı, "Softa başkaldırmış!'' olarak nitelendiren İsmayil Hakkı Baltacıoğlu, sağ olsaydı, bugünkü antilaik girişimlere ne der- di? Şeriatçılar Başkaldırmış! Öyleyse şeriatçılann devlete başkaldır- masmm nedenlerinin başmda, Öğretim Bir- liği Yasası'm uygulamamak gehniyor mu? Bu, bir Anayasayı ihlal suçu oluşturmuyor mu? (1) Bu alıntı, Müdafaa-i Hukuk Dergisi, 30 Ekim 2000, sayı 27'den alınmıştır. DİKİIİASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1994/52 / Karar No: 1997/164 Davacı Dikili Mal Müdürlüğü tarafından davab Hürya Yorulmazer aleyhine Dikili ilçesi, Bademh köyü, 1417 parsel sayılı taşınmazla ilgi- ii olarak açılan kal davasının yapılan yargüaması sonucunda 3.7.1997 ta- rihli kararla davamn reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyız iste- mı üzerine, Yargıtay 1. H.D.'nin 14.02.2001 tarihli karan ile mahallinde keşif yapılarak binanın yapım tarihinin kesin olarak saptanması, tanık diolerunesi ve bundan sonra hüküm kurulması nedenleri ile bozularak mahkememıze gönderilmiş olup işbu bozma karan davalı Hürya Yorul- mazer'e üanen teblığ olunur. 13.03.2001 Basın: 18743 BAK1RKÖY 4ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2001/170 / Karar No: 2001/232 Trabzon Demekpazan üçesi, Günebakan köyü, cilt: 30, hane: 43'te nûfusa kayıtlı bulunan Mehmet oğlu, llve'den olma 15.3.1331 doğum- Iu Ahmet Hamdi Özmen'ın vesayet altına alınmasma, kendisine aynı yerde nüfiısa kayıtlı oğlu 22.4.1941 doğumlu Dursun özdemir'in MK'nin 355. maddesi gereğıncevasi olarak tayinine 5.4.2001 tanhinde karar verilmiş olup, ilgililere ilanen tebliğ olunur. 5.4.2001 Basın: 18643 PENCERE Kriz GoztePi EHraz AçO mı?.. Kimi safoş soruyor - Ate oldu bize?.. Ne mi oldu?.. Uzun yıllann birikimi kattana katlana geldi; so- nunda patiamaya dönüştü. 12 Eylül marifetiyle geçerli kılınan 'özalizm'in uzun süre katıksız uygulanması hastalıklı attyapı- yı oluşturdu. Birdenbire olmadı bu iş.. Uzun süre gerekti. Turgut Özal cin gibrydi. Ülke ekonomisine 1979'da el koydu, 1991 "de ölü- müne dek yönetimde ağırlığını duyurdu. Doğan Avcıodlu, Özal'a ad takmıştı: "Ekonominin Çan!.." Pek ünlü "24 Ocak kararlan" ile 1980 yılının ba- şında özal, Türkiye'nin uzun sürede canına oku- yacak kurallannı koyuyordu; ama, bunlann uygu- lanması için "12 Eylül mûdahalesi"ne gerek var- dı... Neydi özal'ın programı?.. • Sürekli zam-sürekli devalüasyon.. • Parasalcılık.. • Depolitizasyon.. • Tûketimi körûklemek.. • Paradan para kazanmanın avantacılığını top- lumabenimsetmek.. • Ûretime boş vermek.. • Dolarizasyon.. • özal yaman adamdı.. "Anayasa bir kez delinmekle bir şey olmaz" di- yecek kadar pervasızdı; programını yürütmek için askeri güce gereksinmesi vardı; Kenan Evren'le işbirliği yaptı; 12 Eylül, siyasal partileri kapatmıştı; özal "cWrense<7ü/ba/)çes/"ndesaltanat]nı 1987'ye dek sürdürdü; o yıl keyfine göre koşullannı sapta- dığı bir seçim yaptı; zora gelince cumhurbaşkan- lığına atladı; Amerika'dan "özal'ın prensleri" adı verilen takımını getirdi; bu prenslerin çoğu deviet yetkilerini kullanarak kirli işlerçevirdiler; dolarizas- yon başanlı meyvelerini verdi, Türk Urası pul oldu... Özal pervasızdı, devletin başındayken anaya- sayı delip oğluyla birtikte özel televizyon kuracak kadar devleti hiçe sayıyordu; ektiği tohumlar ze- hirli ürünleri verdiler; bugünkü yapının temellerini özal attı... Depolitizasyon halkı siyasetten dışlamaktı; bu- gün halk ne politikacıya inanıyor.. Ne de partilere güveniyor.. Kolay para kazanmak, köşeyi dönmek, devleti hortumlamak, kirli işler çevirmek, deviet yaşamın- da yirmi yıldan beri başattır; özal'ın tonumlannı ek- tiği dünya görüşü bugün köküne kadar geçerli- dir... Yapısallaşmıştıri.. • SonuçtaTürkiye yirmi yıldan bu yana günden gü- ne bozuldu.. Kirlendi.. Kokuştu.. Çürüdü.. Ekonomi sanallaştı; üretime dayanan ekonomi- den kopuşun bedelini ödeyecegiz. Bu bedel ne t)ir- kaç ayda ne de birkaç yılda ödenebilir; hiç kimse durup dururken yıllann olumsuz birikiminin kısa sürede siiinebilecegini sanmasınL Ancak yaşadığımız kriz gözlerimizi biraz açmış- sa, kurtuluşun ilk şimşeği çakmış demektir... Peki, çaktı mı o şimşek?.. AÇIK MEKTUP 'İnsan beyni var oldukça cözüm vardır' Tutuklu ve hükümlüler... Kimileri öldü, kimileri ölüm döşeğindelef, kimileri ölmeseler de sakat kalacaklar Yaşadıklan sürece aileleri, yakınlan onlan "yan ölü" taşıyacaktar. Birey ölümü seçebilir, ölümü insanca yaşamanın koşulu olarak görebilir; deviet ise asla! Çünkü deviet bireyin yaşamının güvencesi olarak vardır ve kutsal olan deviet değil, yaşamın ta kendisidir. Ölümün önüne geçilebilir. Tutuklu ve hükümlülerin gün boyunca, tecrite yol açmayacak biçimde, makul sayıda bir arada yaşamalannı, ortak mekânlardan yararlanmalannı sağlayarak; hiçbir önkoşula, "tretman"a, "uyum'a, "eğrtim"e, vb bağlamaksızın, biriikte spor, kültür, rekreasyon faaliyetlerinde bulunabilmeyi "hak" kabul ederek; yani, tutuklu ve hükümlülerin maddi-manevi varlıklannı geliştirebilmelerine yönelik, insancıl ve demokratik infaz anlayışını benimseyerek; yani, Terörle Mücadele Yasası'nın 16. maddesini kaldıımayı, gerekli mekânsal değişiklikleri yapmayı, toplumun demokratik örgütlenmesine ağır darbe vuran 3'lü Protokol'ü yürürlükten kaldıımayı vaat ederek, Ve vaatleri gerçekleştirme güvencesini vererek Ölümün önüne geçilebilin KUTSAL OLAN _ _ _ DEVLET DEĞİL, YAŞAMIN TA KENDİSİDİR. Av. Sadık Erdoğan Ankara Barosu Başkanı Av. Yücel Sayman Istanbul Barosu Başkanı Av. Noyan özkan Izmir Barosu Başkanı Muayene, Teşlıis, Tedavf TÜRK KALP \AKFI 19 Mayıs Cad. No: 8 Şişli/Jstanbul Td: (212) 212 07 07 (pbx) Faks: (212) 212 68 35 Intemet WtpV/www.tkv.ofg.tr e-maN: [email protected] [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle