Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28 MART 2001 ÇARŞAK
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Türkiyeli'
Prof. Dr. Kemal ÖZMEN Hacettepe ür&
• • dül almış kimi yaban-
O
cı fihnieri Türkiye'de
pazarlayan bir kuru-
luşun son iki haftadır
gazetelerde bir ilanı
yayımlanıyor, ilanın
ilk cümlesi şöyle başlıyor: "Sinema
sanatmın en değerh* ürünlerini Tür-
kfyeiisinemaseyirrisinin en seçkinke-
simi ile buluşturduk." Doğrusu bu-
güne kadar. "Türldydiyazar'', "Tür-
krnefiprotesttürkücü", "Türkiyefisa-
natçı", "Türldyefi aydın" türünden
"ayrHna" nitelemeleri duymuştukda,
"Turidyefi sinema seyircisi"ni, hem
de "en seçkin kesimi''nı hiç duyma-
mıştık! Ilgili kuruluşun -belli ki "gu-
rur"la- kültürümüze kazandırdığı
bu yeni ve "seçkin" "seyirri" kate-
gorisinden "üan"la daolsahaberdar
olduğumuz için mutluyuz.'
Belleğim beniyanıltmıyorsa, "Tiir-
kJyeB" nitelemesi basınımızda ilk
kez, 1974 Kıbns Banş Harekâtı'nı
Paris'te protesto eden bir grup aşın
sol eğilimli Türk gencinin yayımla-
dığı bır bildiri metniyle gündeme
gelmiş; rahmetli IVadirNadide Cum-
huriyet'tekı başyazısında bu kulla-
nımı eleştiren bir yazı yayımlamış-
tı. Aradan geçen çeyrek yüzyıl için-
de bu sözcük, özellikie seksenli yıl-
lann ortasından itibaren daha çok
"Kürt JdmHğr baglamında «etnik
farkhhk"ı ya da "altldınlik''i "uhı-
sal kimlik" ya da "öst kinüik" kar-
şısında öne çıkarmakamacıyla "Pre-
sident ÖzaP'la başlayan arabesk
^trajtsformasyon" sürecinde tt
de-
mokratikbîrtalep" olarak kullanıl-
dı; hâlâ da, küresel sömürü önünde
en büyük "engd" olarakduran "utas-
devtet" modelini öcü gibi gören bir
grup "postmodern" ya da "alafran-
ga demokraf tarafindan "Suriye-
H", "IsveçB", "Amerikalı'' der gibi
bilinçli bir "«ynmahk" temelinde
kullanıhnakta.
Mustafa Kemal ve arkadaşlan,bir
"uJusöstü" topluluk olan Osmanlı
Imparatorluğu'nun içerdiği geniş et-
nik doku içindeyeralan veyirmi al-
tı farklı etnik kökene ait topluluğun
oluşturduğu Anadolu halkı'nı, hiç
birbıçimde etnikaynmcılığı öne çı-
karmadantarihselnedenlerle "Türk
ulusu" ortak paydasmda birleştire-
rek 1923'te Türkiye Cumhuriyeti
"ulus-devfefini kuruyor; devletin
"ortak dfl"i olarak da, yine tümüy-
le tarihsel vetoplumbilimsel (sosyo-
lojik) nedenlerden dolayı "Türk-
çe"yi benimsiyor; etnik kökenleri
ne olursa olsun, Türkiye Cumhuri-
yeti "uius-devieti"ne vatandaşhkba-
ğryla bağlanmış olan herkesi vatan-
daşlık boyutunu öne çıkararak
"Turk" nitelemesiyle adlandınyor-
du. Binlerce yıldan bu yana, Anado-
lu topraklannda bir arada, "zaman
zaman patbk veren tüm ekonomik
ve sryasaT çıkar çatışmalanna kar-
şm-, halklann kardeşüği temelinde
ortak bir yazgıyı, benzeşik kûltürel
değerleripaylaşan halklar. etnikgrup-
lar "uius" olabilmenin, "ulus birli-
ği" kurabilmenin altkoşullannı, ge-
rekJerini yedi binyılltkgörkemli bir
kültür bireşimi içinde taşıyorlardı
zaten.
Öyle olmasaydı, Cumhuriyet ile
birlikte, bukadarkısa birsürede, bu
kadarfarklı etnik ve dinsel topluluk
nasıl uJuslaşabilirdi? Dünyada,buka-
dar kısa süre içinde bir "ulus-devfct*
çatısı altında, ortak kûltürel değer-
lerde birleşebilmiş bir başka halk
var mıdır? Ulusçuhık ilkesi, böyle-
ce kökende asla ırfcçıhk ve din te-
meDerine davanmayan ve ortak bir
tarih, kültür, dil ve gelenek potasın-
daortakbiryazgryısiyasal bffindpay-
laşan grupiann özgür iradeleriyle
ohısturduğurıakeşiüiğinedayabtop-
hunsaJbirbütüniük,çoğulcu birkül-
tür bireşimiydi.Genç Cumhuriyet'in
ilk yıllanndanbaşlayarak ulusal bir-
lik ve bütünlügu pekiştirmek, ulus
büincinı keskinleştirmek amacıyla
"ortak kuniik" olarak Tûrk "üst
kimfikr
'inın her alanda vurgulanma-
sı kadarakla uygun bir şey olamaz-
dı. "Ne muthı Türk ofcuıa", "Türk
ırkmdangeJene". "Türkkamtaşjya-
na" değil, "Türkûmdiyene'' nitele-
mesi, bu bağlamda Anadolu'daki
yerleşikhalklarla yaklaşıkbin yıldır
olağanüstü bir kültür bireşimi sağ-
lamış olan siyasal Türk otoritesiyle
özdeşleşmiş ve tarih boyunca tüm
Avrupa'da ve dünyada Türk olarak
adlandınlmış birkavram"ı işaretedi-
yordu. Aradan geçen yetmiş yedi yıl
içinde,etnikgruplara, yani "altkim-
Kk"Iere ait zengin kûltürel özellik-
lerin "foödoriköğe" olmaktan çıka-
- • „ • • < • • *
nlıp "ulusalkâttür" baglamında iş-
lenmesi, geliştirilmesi konusunda
siyasal otoritenin yeterli iradeyi, ça-
bayı göstermediğini teslim etmek
gerekir. Ancak bu alandaki yetersiz
çabalara gösterilen tepkilerde, "aft
knnMkn
in, "ortakkinılik'' olan "Türk
üst kHnliğPnın üstüne çıkartılması
ya da "Türkiyeli'' etiketi altuıdared-
dedilmesi ulusal bütünlügü hedef
alan etnik bölücülüğe çanak tutmak
değil de nedir?
Yeryüzünde yüzbinlerce "altkim-
fik" varken, sadece yüz doksan do-
layında ulusal devlet olması "Tör-
kh'eli" hemşerilenmize hiç bir şey
anlatmıyor olsa gerek.
Kendilerini vatandaşbk anlanun-
da "Türk" olarak nitelemekten uta-
nan ya da bundan özenle kaçuıan
"Türkfyefi*' dostlanmızın yetmiş ye-
di yıldır bir ulus-devletin özgür va-
tandaşlan ohnalanna ragmen anla-
madıklan. anlamak istemedikleri
şey, "Türküın'' derken bu sözün de-
mokrasi rejimi içinde zorunlu ola-
rak etnik birgrubu ya da ırkı çağnş-
tırmadığıdır.
Aynca eğer ille de Türk sözcüğü-
nü demokratik rejim içinde bile ki-
mi faşizan gruplann yaptığı gibi ırk
anlamında algılıyor ve "alt kjm-
Kk"Ierini böylesine öne çıkanp,tt
öst
JdmKk''lerini reddederek kendileri-
ne "Türkiyefi'' diyorlarsa, o zaman
asıl kendileri ulusal devlet içinde et-
nik temele dayalı "ırkçılık'', aynm-
cılık yapmış olmuyorlar mı?
Gelelim, "Türidyeü sinema se>1r-
da"ne... Burada, "TürksinemasevTr-
dsi" denilse sadece "Türk u\am
n&
mensup "anema seyirdsi" mi anla-
şılacak? Kaldı ki, bugüne kadar ki-
min a
Tûrkırkı''ndan olduğunu sap-
tayacak bira
safhk"-"gHyri safhk"
ölçütü de henüz bulunamadı. Kim-
dirpeki bu "Türkiyeli''ler, "Türid-
yeK sinema seyiraleri?'' Herhalde,
Abazalar, Arnavutlar, Boşnaklar,
Gürcüler,Çerkesler, Lazlar, Zazalar,
Süryaniler, Rumlar, Yahudiler,Erme-
niler, Kürtler... Onlann da "En seç-
kinkesimT... Türkiye'yi tanımayan
biryabancı sanacak ki. tüm bu etnik
topluluklarve "Tûrkırkı''ndanolan-
larayngruplarhalınde federal bir sis-
tem içinde yaşıyorlar! Mantık te-
meldeçarpık oluncasöylenecek faz-
la bir şey kalnuyor. Saym I^k Kan-
su'nun Ankara Kulisi yazılanndan
birindegeçenbirsözle noktalayahm
yazımızı: "Fransız Yüksek Mahke-
mesi'nin(Anayasa Mahkemesı)ver-
diğibirkararvar: Yahudilere, Yahu-
di okhıklaniçinhiç birhaktanmmaz.
Ama FransEvatandaşıokJuklaniçin
bütün baklar tanımrT "TürkiyeH''
dostlanmızınu
farkiınk'1
lannı kültü-
rel "attkünlik" baglamında (dıl, ya-
şambiçimi, inanç, gelenek, sanat,ya-
zın, felsefe, vb.) geliştirme konu-
sundagösterecekleri her çabayı des-
tekleriz; yeter kı, temel bireysel ve
yurttaşlık haklan konusunda (öz-
gürlükler, iş, eğitim, sağlık, seçme,
seçilme, vb.) yetmiş yedi yıldır hiç
bir aynmcılığa tabi tutulmadıkJan
Türkiye Cumhuriyeti'nin özgür ve
yasalar önünde eşit vatandaşlan ol-
dukiannın farkında olsunlar...
ARADA BİR
Av. KENAN COŞAR
Fakip'ce Bir Anı...
Felsefe öğretmenliğimin ilk yıllanndaytm. 12 Mart
sonrası.. 1974 yılının Şubat ayı olsa genek. 12 Mart
darbesinin yarattığı baskj veşıddetin variığını, olanca
ağırlığıyla sürdürdüğü bir dönem... TÖB-DER Şube
Başkanı olarak katıldığım bir toplantı için
Demirtepe'deki Güneypark Gazinosu'nun salonuxla,
toplantının açılışını bekliyoruz. Herkesin yüreği kıpır
kıpır. Biran önce, o "an"ın gelmesini bekliyorberkes.
Vebeklenen "an'geliyor!.. Kısabirsüreönce, Milli
Eğıtım Bakanlığı'na ilk kez atanmtş olan Mustafa
Üstündağ'ın, salona girdiği duyuruluyor.
Bu duyuruyla, bütün salon ayakta, Mustafa
Üstündağ'ıalkışlanyla selamlıyorlar. Üstündağkürsüye
çıktığındadakendisine çok yakışan lacıvert elbesıleri
içinde, alnına dökülen saçlannın titreşimine uygun
coşkusuyla, salondakileri yeni bilinç ve duygu
denızlerinin enginliğine, usta bir kaptan gibi taşıyor.
Üstündağ'ın, "Bakan olarakatandığımda, ABD'de
eğitim gördüğümü söylediler, ama Köy Enstitûsû
mezunu olduğumu söylemediler" diyerek Köy
Enstitüleri'ni sahiplendiğinde de salonun coşkusu,
görülmeye ve ızJenmeye değer...
Bır yanda, Köy Enstitüleri'nden ve öğretmen
okullanndan geten; öğretmen olmayı veöylekalmayı,
yaşammın özverili bir uğraşı olarak algılayan ve her
türiü baskıya karşı direnerek bugüne gelmiş olan
öğretmenler... öbüryanda, kendi içlerinden çıkan ve
Köy Enstitülü olmayı onurların en yücesi olarak,
tarihın tanıklığında, karanlığa karşı haykıran bir Milli
Eğitim Bakanı...
Böyles»nec»şkulu birortamdan, buortammyarattğı
beyecan fırtınasından etkilenmemek düşünülebilir
mi?.. Bu heyecan fırtınası, Mustafa Üstündağ'ı
mikrofon önünden alınıp, koltuğuna oturtuncaya
kadar da eksiksiz olarak sürdü...
Bugün de saygıyla anmak istediğim Üstündağ'ın
bu konuşmasından sonrasıra başka konuşmacılara
gelmişti. Toplantıyı büyük bir başarıyla yürüten
öğretmen Süleyman Üstün, ustabirsunuşla, salonda
Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın (TOS) Genel
Başkanı Fakir Baykurt'un da olduğunu duyurunca,
salondaki coşku fırtınasının bir kasırgaya
dönüştüğünü, belleğimin bütün canlılığıyla bugün
gibi anımsıyorum. Duygunun ve coşkunun, umut
ptnltılanna koşan kasırgası...
Salonu dolduranlar bütünüyle ayakta... Var
güçteriyle, yüreklerindekicoşkuyuVedırencialkışlanna
yansıtıyorlar.. Ama dınmiyor, dinmiyor, dinmiyor
alkışlar!.. Ismail Hakkı Tonguç'un "Canlandınlacak
Köyû" canlanmış ve tarih Önünde ayağa kalkmış
sanki...
Bu kez mikrofonda Fakir Baykurtl.. Sahneye
yansryan ışıklar, Fakir Baykurt'un yüzünü aydınlatıyor;
aydınlık yüzüyle FakirBaykurt dasalonu ve ülkemizin
üzerinden bir türiü gitmeyen 12 Mart karanlığını..
önce biröğretmen, sonra birsanatçı oluşun inceliği,
içtenliği ve duyarijöıyla söyledikleri salondakileri
büyülüyor sanki... Öylesine etkili, öylesine bilinç ve
duygu yüklü...
Salondaçılgıncasüren alkışlann, Fakir Baykurt'un
yüreğindeki yansıması da gecikmiyor...
Aydınlık yüzünü aydınlatan ışıklar altında, Fakjr
Baykurt'un gözlerinden yağmur damlaları gibi
gözyaşlan akıyor!.. Yıllann süzgecinden, damıtılarak
akan... Öncelikleöğretmenleradına, çekilen aalann
dışavurumuydu bu gözyaşlan... Çılgınca alkışlanyla
desteklerıni sunanlar da Fakir Baykurt'un örgüt
arkadaşları.. Örgütlerini ve genel başkanlannı
sahipleniyor olmalarının bilinciyle; dirençlerini,
umutlarını inanılmaz bir coşkuyla ve sıcaklıkla
sunuyorlar, Ankara'nın soğuk bir kış gününde...
Artık saJonda yalnızFakirBaykurt var!.. Salonda-
kilerle bütünleşen; gözyaşlarıyla salondakilerin
yûreğini yıkayan; onlann coşkusuna ve içtenliğine
gözyaşlanyla katılan bir FakirBaykurt!..
Duyguyla coşkunun; bilinçle kararlılığın ve
dayanışmanın, birbirlerini bu kadar güzel bezediği;
bu kadar özenle birbirini beslediği ve desteklediği
başka bir buluşmayı anımsamıyorum... Ama her
zaman belleğimdecanlı tuttuğum, herzamanbüyük
birsaygıyia anımsadığım birbüyük buluşmanın tanığı
olmanın mutluluğunu yaşıyorum.
ölüme karşı direnirken de "Benden Cumhuriyet'e
selamsöyieyin"diyen vesanatının gücuyle, sınırlanmız
ötesinde de gerçekleştırdıği başka evrensel
buluşmalannölümsüz kişisi FakirBaykurt'u, "FakJr'ce
bir anı ve saygıyla, bir kez daha, anıyorum.
Hazine Topraklanna Kıymayınız
Prof. Dr. Ruşen KELEŞ
ğaçkesen ba|keser' atasö-
zü, insan-doga ilişkilerine
egemen olması gereken
etik değerlerimizi yansıtan
, güzel özdeyişlerden biri-
dir. Butür sözler, herkese, henüz ilkoku! öğ-
rencisi iken, doğal değerlere, güzelliklere,
insan haklanna, ulusa ve insanlığa karşı
saygılı birer yurttaş olarak yetişmeleri için
öğretilir. Özellikie gelecegin yöneticileri
için bunlan özümsemiş olmanın önemi bü-
yüktür. Ağaç kesenJerin, benzeri değerleri
yok edenlerin. cinayet işlemiş kişi durumu-
na düşeceğıni anlatan bu bilgece sözler, top-
lumumuzdadoğaya verüen önemin bir gös-
tergesidir.
Nasıl ağaç doğanın birparçası ise toprak
da öyledir. Üstelik, toprak, Şevkrt Sûrey-
ya'nın, Toprak Ana'da kullandığı sözcük-
le, canlı yaşamının kaynağı, anasıdır. Top-
raktan türemiş olan insan, yaşamını toprak-
sız sürdüremez. Toprağı, başka doğal kay-
naklara oranla daha da değerli kılan özelli-
ği, çoğaltılamaz, yeniden üretilemez ohna-
sıdır. Bir milimetre kalmlığındaki toprak
tabakasının olusabilmesi için bile on binler-
ce yılın geçmesi gerekiyorsa, o kaynağı çok
aJallıcakullanmak için başka birneden ara-
maya gerek yoktur.
AJdoLeopoid'un ToprakEtiği olarak ad-
landırdığı davranış kurallan, insanlann top-
rak üzerinde yalruzca çıkarlan olduğunu
bihnekle yetinilemeyeceğini, ona karşı ki-
mi ödevleri de olduğunu vurgulayan bir
dünyagörüşünden esinlenmiştir. lskandinav-
yalı felsefeci ArneNaessde, çevrecilerin ba-
kış açısuu derinleştiren, ufkunu açan Derin
Ekoloji adlı çalışmasıyla, çevreciliğin salt
insan yaşamını korumanın ötesinde, bitki-
leri, hayvanîan ve çevre-dizgenin (ekosis-
temin) canlı ve cansız tüm öğelerini koru-
manın da insanlar için birgörev olduğunun
altuıı çizmiştir. Çoğaltılamayan her doğal
kaynak gibi, üzerinde yaşadığırruz toprak-
ta da, bugünkü kuşaklar kadar gelecekte
doğacak olanlann dahaklan vardır. Bunok-
ta, toprak karşısındaki sorumluluğumuzun
çoğu kez göz ardı edilen tüzel ve etik bo-
yutudur.
Yetkililerin basına verdiklen demeçler-
den öğreniyoruz ki, Hazine topraklannm
sahşı yeniden hükümetın gündemindedir.
Can çekişen hastayı diriltmek için aranan
kanbulunmuştur: Kamusal topraklann özel-
leştirihnesi sonucunda. birdüzine ilimizde,
11 milyar metrekare toprak satışa çıkacak
ve sağlanacak 29 trilyon lira ile iç kaynak
gereksinmesi karşılanacaktır.
Bırakınız kentbilim, kentleşme ve plan-
lama uzmanlannı, aklı başında hiç kımse-
ye, kamu topraklannı elden çıkarmanın hak-
lılığı ve doğruluğu anlatılamaz. Karşıhğın-
da elde edilecek gehr ne denli büyük olur-
sa olsun, toprağını satışa çıkaran bir devle-
ti yönetenleri tarih bağışlamaz. ÜJkemizde,
bireylerin toprak üzenndeki hak ve çıkar-
lanyla toplumun bu doğal kaynak üzerin-
deki hak ve çıkarlan arasındaki denge yüz
yıldan beri sürekli olarak toplum aleyhine
bozuhnaktadır. Venmli tanm topraklannm
kentsel amaçlar için yağmalanması yetmi-
yormuş gibi; şimdi de, elde ne kalmışsa
bozdurulmak,parayaçevrilmek isteniyor. If-
las etmiş bir tüccann son çırpmışlanna ta-
nık oluyorgibiyiz. Ekonomininhastalıkh ya-
pısı düzeltilemezse, yeniden iç kaynaklara
gereksinme duyulduğunda, acaba satılacak
toprak nereden bulunacaktır?
1980'lerde dekimi siyasetçiler, Arapşeyh-
lerine, Boğaz görünümlü villalar yapabil-
sinler diye, biravuç dövizkarşılığında top-
rak satın alma izni verdiler. Toplumu açık-
ça zarara sokan bu yolu açanlannyanlış he-
saplan Bağdat'tan dönmüş; Anayasa Mah-
kemesi buyanlış gidişi durdurmuştur(Esas:
1986/18; karar: 1986/24; 9Kasım 1986). 15
yıl kadarönce de, Özal'ın cin fikirli baİcan-
lanndan biri, kamu topraklannm gecekon-
du sahiplerine satılmasını önermiş ve buna
gerekçe olarak da, devletin zaten bu toprak-
lara sahip çıkamadığmı öne sürmüştü. Bu-
gün, Hazine topraklannı boş tutmanın sa-
vurganJık olduğu görüşfi de bu gerekçele-
re eklenmış görünüyor.
Erbakan-Çiflerhükümetı debu çeidci çö-
züme bel bağlamaktan geri kalmamıştı. Hü-
kümettoprak satışını gündemine almış, ama
gördüğü tepki karşısında girişim sonuçsuz
kalmıştı.
Birsüreden beri de. hükümet, Endüstri Böl-
geleri Kanun Tasansı ile ülkenin toprakla-
nnı, neredeyse hiçbir kurala bağlı olmaya-
cak biçimde, yabancı ortakJıklara ve ulus-
lararası sermayeye sunmayı öngören yan-
lış birdüzenlemeyi yürürlüğe sokma hazır-
lığı içindedir. Bütün bu çabalar, Hazine top-
raklannın sıstemli olarak özelleştirilmesi-
ni amaçlıyor. Hiçbirtoplum yaranyla, sağ-
lıklı birkentsel gelişmenin amaçlanyla bağ-
daştırmaya olanak yoktur. Özellikie büyük
kentlerde yapılması gereken, şimdi yapıl-
mak istenenin tam tersidir. Kentsel toprak
düzeltiminin yöntemi, özelleştirme değil, ka-
mulaşönna, ulusallaştırmadır.
Bihndiği gibi, 1995 yılında 4070 sayılı ya-
sa ile Hazine'ye ait tanm topraklannm sa-
tışına olanak tanınmıştır.Anlaşılıyor ki, bu
yasa rantavcılannın açlığuu^dermeye yet-
memiştir! •, j ? s-*
PENCERE . • > • :
Cottarelli ile Derviş...
CottareJli'ye ne oldu?..
Ortalıkta görünmüyor.
Italyan yakışıktısıydı, bıçkın bir hali vardı, de
çizgilerie biçimlenmiş yüzü, muzip bakışlan, gö
terişli olmayan şıklığı, sakin duruşuyla hayatırrm
bir parçasına dönüşmüştü.
Alışmıştık:
Cottarelli gtttL „„ ' ' u^
Cottarelli geldi..
•
Nasıl oldu da birden toz olup uçtu, iyi saatte o
sunlara kanştı?..
Çantasında 36 aylık, yani 3yıllık birprogram vaı
dı, Türkiye'nin bu süredeyapacaklan madde mad
de yazılmıştı, IMF herşeyi inceden inceye düşün
müştü. Hükümetimizedüşen neydi?.. Eloğlunun ha
zıriadığı programda yazılı olanları yapmak...
Cottarelli uygulamalan izleyip denetliyor, başın
sallıyordu:
- fyi..
Peki, ne oldu da birdenbire Cottarelli toz oldu?.
IMF'nin programında rru birbozukluk vardı, bizim-
kiler mi kusur ettiler?..
Sonuç:
Fiyasko!.. ^T
. < -
•
IMF'nin görevlisi ortalıktan kayboluncabu kezbir
Dünya Bankası görevlisi ortaya çıktı.
Ama, bu kez bir Türk bulduk:
Kemal Derviş!..
Ekonomi, deyim yerindeyse bombok olmuştu,
Amerikan Dolan patlamıştı, kimse ne yapacağını
bilmiyordu, Cottarelli'nin işi brtmişti, IMF görevlisi
ftalyan canımıza okumuştu, bu kez Dünya Banka-
sı görevlisi bir Türk geldi.
Efendi haliyle, sıcak gülümsemesiyle, zeki göz-
leriyle ilgi çekiyor, halkın sevgisini topluyordu.
Medya Cottarelli'yi unuttu..
Acımasızdır bu medya, vefa duygusu yoktur,
kimleri unutmadı ki?..
Bu kez gelsin Kemal Derviş.. lf ;
•
Gitsin Kemal Derviş..
Gazeteler artık KemaJ Derviş'le dolup taşıyor,
yan baktı, oturdu kalktı, konuştuğu kişinin kolunu
tuttu, yemek kuyruğuna girdi, sabahın köründe
toplantı yaptı; üstelik gidip Amerika'dan bize pa-
ra bulacak...
Peki Cottarelli para bulamıyor muydu?..
IMF'den bir Italyanın bulamadığı parayı, Dünya
Bankası'ndan bir Türk mü bulacak?..
Herkeste bir umut!.. f, „
Umut fakirin ekmeği.. _* .-,«,,
Ye Mehmet ye!.. ^ ,.
• ' • ' ' '
Birisidediki:
- Hiçbirşeye yanmıyorum, amabirşeye yanıyo-
rum, bu Derviş Türk...
- Ne olmuş?.. ;
.
- Yani bizden.. r
. }
-Nedemek o?.. :. '• *
Anlattı: ••• -
Köylü eline baltayı almış, agacı kesiyor, ağaç da
sürekli baltaya bakıp yakınıyormuş:
Ulan hiçbirşeye yanmıyorum, sapın bizden, onp
yarifyorum... ,
Hiç ofmazsa Cottarelli bizden'değildi canırrL.
İLAN
T.C. *
ANKARA ASIİYE 31. HUKUK
MAJHKEMESİ'NDEN
Esas No: 2000/280
Davacı ömer Bılgın tarafindan davalı Fatma Bil-
gin aleyhine açılan boşanrna davasının yapılan yar-
gılamasında verilen ara karan uyannca davalı Fatma
Bilgin adına çıkan tebligat bila ikmal dönmüş, dava-
lının adresi tespit edilememiş, dava dilekçesı ile du-
ruşma gün ve saatinın ılanen tebliğine karar verilmiş
olup, dava ile ilgilı ibraz etmek istediği tüm belgele-
rini ve delıllenni duruşmanın bırakıldığı 11/4/1999
günü saat.kadar mahkemeye göndermeniz, gelme-
diğiniz, kendinize bir vekil tayin etmediginiz takdir-
de 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 28. 29 ve
HUMK'nun 213 ve 377 maddeleri uyannca yargıla-
manın yoklugunuzda yapılacağı ve hükiim verilece-
ği, dava dilekçesi ve duruşma günü tebliği yerine ge-
çerli olmak üzere ilan olunur. 15.3.2001
Basm: 15559
Sayın Kemal Derviş'e
Dr. Yonca ÂVASAntalya
S
ayın Bakarum,
14 Mart günü
televizyonda
yayımlananba-
sın toplantınızın sonJa-
nna yetişebildim. He-
men arkasından çeşitli
televizyon kanallannda
kocaman kocaman uz-
manlar otunıp ekonomi
konuştular; sizi eleştir-
diler, çözüm var mı, yok
mu tartıştılar: Lüddite,
döviz,tahvfl, borsa,gece-
ükrepolar,vadeühesap-
lar derken sunucu, söy-
leşinin tam ortasmda
"Reklanılar" dedi.
SayınBakammbenbir
doktorum; 657'ye tabi
birsağhkocağ] doktoru-
yum, bir de oğlum var.
Şimdi butenmlerden an-
lamıyorumdiyememSa-
ynı Bakan, çünkü oku-
yan yazan, anlamayaça-
İışanbir insanım; ancak
yine de anlayamadığım
• v^yamtlannı bulamadı-
ğım sorular var.
TelevizyonJarda konu-
sgn uzmanlara, öğretim
üyelerinebakıyorum, sö-
zünü ettikleri para piya-
salan; yani borsa, dö-
viz.. sonuçtapara ilepa-
ra kazanma yollan, pa-
ra ile para kazanması
sekteye uğrarruş insanla-
nn sorunlan, ama unu-
tulan bir şey yok mu Sa-
yın Bakanım, sözü edi-
len ve para ile para ka-
zanan bu insanlar bizim
yerimizde olsalar ne ya-
parlar? Çok büyük İca-
yıplardan söz ediliyor.
demek ki, bu insanlann
kazancı da o kadar bü-
yükmüş bir zamanlar.
Ben sade bir manük-
la bakıyorum, yanlış
isem lütfen söyleyiniz:
Bence ülke ekonomile-
ri de ev ekonomileri gi-
bidir. Ya gelirini arttua-
caksm; ya da masrafinı
kısacaksın. Ancak mas-
rafkısarken tüm aile fert-
Ierine eşit davranacak-
sın.
Oğlumun Hayat Bil-
gisi derslerinde (ilkokul
iki) geçen bir konu var:
Gereksinimlerimiz var-
dır ve ailemiz öncelikle
onlan sağlamak içinyü-
kümlüdür.
Aynca gereksinim dı-
şı isteklerimiz vardy, ai-
lemiz yapabilirse onla-
rı sağlamak için çaba
harcar. Şimdi ÜJkemizde
bazı çocukJannızm; si-
zi ve devleti babamız
olarak görürsek ya da
gereksinimleri düşüne-
cek; geliri paylaştıracak
bir orun olarak kabul
edersek; bazı çocukla-
nn temel gereksinimJe-
ri karşılanmazken, bazı
çocuklarlüksleri,keyif-
leri ellerinden gitti gi-
decek diye kıyameti ko-
panyor. Şimdiye kadar
bizim vergilerimizya da
kesintilerimiz ile devlet-
ten borç (kredi)alan kaç
işadamımız acaba size
gelip bu defa da biz si-
ze borç verelim dedi?
Bilmem farkında mısınız
Saym Bakanım; aslında
Türkiye'de çoook para
var. îşçilerini, çahşanla-
nnı işten atan kaç işve-
ren kendi sofrasındaki
lüks, dışardan alınma be-
sin maddelerini azalttı
ya da eşinin, çocuklan-
nın yadakendisinin mar-
kalı kıyafetlere verdiği
parayı kıstı. Gazetelerde
okuduğumuz ve keyif-
lerine harcadıklan para-
lar kaç işçinin aylığına
bedel elbette. büiyorsu-
nuz... Bankalanda anJa-
mıyorum. Tamam ban-
kalan ahn, mudilerinya-
tınmiannı garanti altına
aluı, yani yinebizimpa-
ramız ile bizi koruyun,
ama Sayın Bakarum, bu
bankalann sahipleri ken-
di yaşam düzeylerini
hangi hakla ve de hangi
yüzle en ufak bir lüks
kaybını bile kabul etme-
den ve de ellerindenalın-
madan sürdürebiliyor;
ben bunu anJayamıyo-
rum... Nasılsa devlet be-
ni kurtanr diye banka
kurmak; hiçbir güvence
yatırmadan,garanti gös-
termeden bukadarkolay
mı ohnalıydı?..
Ne dersiniz Sayın Ba-
kannn?
Bu sorulan size sor-
dum; size sordum, çün-
kü hiçbir şey bekleme-
den kendi gemilerini
kendi elleriyleyakan ce-
surinsanlara saygı duya-
nm...
Prof. Dr. ÇETİN YETKİN'İN YÖNETtMÜVDE
Yeniden
MÜDAFAA-1 HUKUK DERGİSf
, - 30 MART 2001 SA VISI ÇIKTI
\\ AÇIICLIYORUZ:
;. ' Neden "Ye nid e n" Müdafaa-i Hukuk?
"1 ••*
A R Ş l V ' d e n
v
• , , M O O N T A R t K A T I
. ' - ' ' ' . ve ' ^
Hikmet ÇETİNKAYA: Fethullah - Moon - Baykal '
Ergun POYRAZ: Moon Tarikatı ve Bir Garip O>un -h
Dr. A. Alper AKÇAM, kardeşi Taner Akçam'ı yanıtbyor: '.""•
"Soykınmcılar 'Soykırun Yasası' Yapamazlar"
VuraJ SAVAŞ'ın gözüyle ATATÜRK
Metin AYDOĞAN: Mali Bunalımlar ve Keraal Demş Olayı i.
Mastafa AYDOĞAN: Köy Enstıtüienıun (Capatılışı
Prof. Dr. Aydın AYBAY: ' Halaskâr''
Mehmet BAŞARAN: "Trakya'nın Şah Danıan Kesiüyor"
Prof. Dr. Ömer DEMİRCAİV: "Yabanpıdıl-Hazıriık", Neye Haztfhk
9
Prof. Dr. Cîb»n DURA: Güocel Ekonomik Sorunlar • Ötekj Amenka - Tüıfciye llettışkjler
AB DÜNDAR: Köy Enstıtülennden Imam-Hatıplere
Mustaf» /ZBERK: Sömürgede Ne Var, Ne Yok?
Prof. Dr. EROL MANİSALl: Tek Çıkış Yolu Ulusai Bıriikteiik
Hösnû MERDANOĞLU: Alatürkçü Düşünce Yönünden Ulusal Egemenhgm Öbenıi
ve AB ÜyeJıgi
Özcaa NEVRES: Taruncı Türkjye"m Bemm
Prof. Dr. Rıfat OKÇABOL: Bilimsel ve Halkçı Egıtımden Dıncı. Seçkin ve Tesluuyefçı
Eğıtıtne
Sevgj ÖZEL: "Türk Dü Kunımu da SoyuJmuş"
Özgâr ÖZTÜRK: Sözde Ennenı Soykırunı Yasası Üzenne Bırkaç Not
Prof. Dr. Çetin YETKtN: ABD ve AB'ain Gerçek Amacı, Afır Aksak Demokrasimze de
Son Vennektır - Daha Çoook Çerkez Ethem Var!
***
Çtegüeriyle: _? , .
Hikmet AKSOY - Ercan BAYSAL - Halis DOKGÖZ -'•>"*
Snnder ERDOĞAN - Mastafa İZBEJRK
BÜRO- Kışla Mahallesı, 34 Sokak, Demırhan İş Merkezı, No 4/İ4 - ANTALTA
Tel: 0 242 244 50 29 - 0 242 248 25 60 Faks 0 242 441 31 46
E-posta: mudafaıtibukuk'a superonlİDe.coaı