15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 MART 2001 ÇARŞAK OLAYLAR VE GÖRÜŞLER [email protected] Türkiyeli' Prof. Dr. Kemal ÖZMEN Hacettepe ür& • • dül almış kimi yaban- O cı fihnieri Türkiye'de pazarlayan bir kuru- luşun son iki haftadır gazetelerde bir ilanı yayımlanıyor, ilanın ilk cümlesi şöyle başlıyor: "Sinema sanatmın en değerh* ürünlerini Tür- kfyeiisinemaseyirrisinin en seçkinke- simi ile buluşturduk." Doğrusu bu- güne kadar. "Türldydiyazar'', "Tür- krnefiprotesttürkücü", "Türkiyefisa- natçı", "Türldyefi aydın" türünden "ayrHna" nitelemeleri duymuştukda, "Turidyefi sinema seyircisi"ni, hem de "en seçkin kesimi''nı hiç duyma- mıştık! Ilgili kuruluşun -belli ki "gu- rur"la- kültürümüze kazandırdığı bu yeni ve "seçkin" "seyirri" kate- gorisinden "üan"la daolsahaberdar olduğumuz için mutluyuz.' Belleğim beniyanıltmıyorsa, "Tiir- kJyeB" nitelemesi basınımızda ilk kez, 1974 Kıbns Banş Harekâtı'nı Paris'te protesto eden bir grup aşın sol eğilimli Türk gencinin yayımla- dığı bır bildiri metniyle gündeme gelmiş; rahmetli IVadirNadide Cum- huriyet'tekı başyazısında bu kulla- nımı eleştiren bir yazı yayımlamış- tı. Aradan geçen çeyrek yüzyıl için- de bu sözcük, özellikie seksenli yıl- lann ortasından itibaren daha çok "Kürt JdmHğr baglamında «etnik farkhhk"ı ya da "altldınlik''i "uhı- sal kimlik" ya da "öst kinüik" kar- şısında öne çıkarmakamacıyla "Pre- sident ÖzaP'la başlayan arabesk ^trajtsformasyon" sürecinde tt de- mokratikbîrtalep" olarak kullanıl- dı; hâlâ da, küresel sömürü önünde en büyük "engd" olarakduran "utas- devtet" modelini öcü gibi gören bir grup "postmodern" ya da "alafran- ga demokraf tarafindan "Suriye- H", "IsveçB", "Amerikalı'' der gibi bilinçli bir "«ynmahk" temelinde kullanıhnakta. Mustafa Kemal ve arkadaşlan,bir "uJusöstü" topluluk olan Osmanlı Imparatorluğu'nun içerdiği geniş et- nik doku içindeyeralan veyirmi al- tı farklı etnik kökene ait topluluğun oluşturduğu Anadolu halkı'nı, hiç birbıçimde etnikaynmcılığı öne çı- karmadantarihselnedenlerle "Türk ulusu" ortak paydasmda birleştire- rek 1923'te Türkiye Cumhuriyeti "ulus-devfefini kuruyor; devletin "ortak dfl"i olarak da, yine tümüy- le tarihsel vetoplumbilimsel (sosyo- lojik) nedenlerden dolayı "Türk- çe"yi benimsiyor; etnik kökenleri ne olursa olsun, Türkiye Cumhuri- yeti "uius-devieti"ne vatandaşhkba- ğryla bağlanmış olan herkesi vatan- daşlık boyutunu öne çıkararak "Turk" nitelemesiyle adlandınyor- du. Binlerce yıldan bu yana, Anado- lu topraklannda bir arada, "zaman zaman patbk veren tüm ekonomik ve sryasaT çıkar çatışmalanna kar- şm-, halklann kardeşüği temelinde ortak bir yazgıyı, benzeşik kûltürel değerleripaylaşan halklar. etnikgrup- lar "uius" olabilmenin, "ulus birli- ği" kurabilmenin altkoşullannı, ge- rekJerini yedi binyılltkgörkemli bir kültür bireşimi içinde taşıyorlardı zaten. Öyle olmasaydı, Cumhuriyet ile birlikte, bukadarkısa birsürede, bu kadarfarklı etnik ve dinsel topluluk nasıl uJuslaşabilirdi? Dünyada,buka- dar kısa süre içinde bir "ulus-devfct* çatısı altında, ortak kûltürel değer- lerde birleşebilmiş bir başka halk var mıdır? Ulusçuhık ilkesi, böyle- ce kökende asla ırfcçıhk ve din te- meDerine davanmayan ve ortak bir tarih, kültür, dil ve gelenek potasın- daortakbiryazgryısiyasal bffindpay- laşan grupiann özgür iradeleriyle ohısturduğurıakeşiüiğinedayabtop- hunsaJbirbütüniük,çoğulcu birkül- tür bireşimiydi.Genç Cumhuriyet'in ilk yıllanndanbaşlayarak ulusal bir- lik ve bütünlügu pekiştirmek, ulus büincinı keskinleştirmek amacıyla "ortak kuniik" olarak Tûrk "üst kimfikr 'inın her alanda vurgulanma- sı kadarakla uygun bir şey olamaz- dı. "Ne muthı Türk ofcuıa", "Türk ırkmdangeJene". "Türkkamtaşjya- na" değil, "Türkûmdiyene'' nitele- mesi, bu bağlamda Anadolu'daki yerleşikhalklarla yaklaşıkbin yıldır olağanüstü bir kültür bireşimi sağ- lamış olan siyasal Türk otoritesiyle özdeşleşmiş ve tarih boyunca tüm Avrupa'da ve dünyada Türk olarak adlandınlmış birkavram"ı işaretedi- yordu. Aradan geçen yetmiş yedi yıl içinde,etnikgruplara, yani "altkim- Kk"Iere ait zengin kûltürel özellik- lerin "foödoriköğe" olmaktan çıka- - • „ • • < • • * nlıp "ulusalkâttür" baglamında iş- lenmesi, geliştirilmesi konusunda siyasal otoritenin yeterli iradeyi, ça- bayı göstermediğini teslim etmek gerekir. Ancak bu alandaki yetersiz çabalara gösterilen tepkilerde, "aft knnMkn in, "ortakkinılik'' olan "Türk üst kHnliğPnın üstüne çıkartılması ya da "Türkiyeli'' etiketi altuıdared- dedilmesi ulusal bütünlügü hedef alan etnik bölücülüğe çanak tutmak değil de nedir? Yeryüzünde yüzbinlerce "altkim- fik" varken, sadece yüz doksan do- layında ulusal devlet olması "Tör- kh'eli" hemşerilenmize hiç bir şey anlatmıyor olsa gerek. Kendilerini vatandaşbk anlanun- da "Türk" olarak nitelemekten uta- nan ya da bundan özenle kaçuıan "Türkfyefi*' dostlanmızın yetmiş ye- di yıldır bir ulus-devletin özgür va- tandaşlan ohnalanna ragmen anla- madıklan. anlamak istemedikleri şey, "Türküın'' derken bu sözün de- mokrasi rejimi içinde zorunlu ola- rak etnik birgrubu ya da ırkı çağnş- tırmadığıdır. Aynca eğer ille de Türk sözcüğü- nü demokratik rejim içinde bile ki- mi faşizan gruplann yaptığı gibi ırk anlamında algılıyor ve "alt kjm- Kk"Ierini böylesine öne çıkanp,tt öst JdmKk''lerini reddederek kendileri- ne "Türkiyefi'' diyorlarsa, o zaman asıl kendileri ulusal devlet içinde et- nik temele dayalı "ırkçılık'', aynm- cılık yapmış olmuyorlar mı? Gelelim, "Türidyeü sinema se>1r- da"ne... Burada, "TürksinemasevTr- dsi" denilse sadece "Türk u\am n& mensup "anema seyirdsi" mi anla- şılacak? Kaldı ki, bugüne kadar ki- min a Tûrkırkı''ndan olduğunu sap- tayacak bira safhk"-"gHyri safhk" ölçütü de henüz bulunamadı. Kim- dirpeki bu "Türkiyeli''ler, "Türid- yeK sinema seyiraleri?'' Herhalde, Abazalar, Arnavutlar, Boşnaklar, Gürcüler,Çerkesler, Lazlar, Zazalar, Süryaniler, Rumlar, Yahudiler,Erme- niler, Kürtler... Onlann da "En seç- kinkesimT... Türkiye'yi tanımayan biryabancı sanacak ki. tüm bu etnik topluluklarve "Tûrkırkı''ndanolan- larayngruplarhalınde federal bir sis- tem içinde yaşıyorlar! Mantık te- meldeçarpık oluncasöylenecek faz- la bir şey kalnuyor. Saym I^k Kan- su'nun Ankara Kulisi yazılanndan birindegeçenbirsözle noktalayahm yazımızı: "Fransız Yüksek Mahke- mesi'nin(Anayasa Mahkemesı)ver- diğibirkararvar: Yahudilere, Yahu- di okhıklaniçinhiç birhaktanmmaz. Ama FransEvatandaşıokJuklaniçin bütün baklar tanımrT "TürkiyeH'' dostlanmızınu farkiınk'1 lannı kültü- rel "attkünlik" baglamında (dıl, ya- şambiçimi, inanç, gelenek, sanat,ya- zın, felsefe, vb.) geliştirme konu- sundagösterecekleri her çabayı des- tekleriz; yeter kı, temel bireysel ve yurttaşlık haklan konusunda (öz- gürlükler, iş, eğitim, sağlık, seçme, seçilme, vb.) yetmiş yedi yıldır hiç bir aynmcılığa tabi tutulmadıkJan Türkiye Cumhuriyeti'nin özgür ve yasalar önünde eşit vatandaşlan ol- dukiannın farkında olsunlar... ARADA BİR Av. KENAN COŞAR Fakip'ce Bir Anı... Felsefe öğretmenliğimin ilk yıllanndaytm. 12 Mart sonrası.. 1974 yılının Şubat ayı olsa genek. 12 Mart darbesinin yarattığı baskj veşıddetin variığını, olanca ağırlığıyla sürdürdüğü bir dönem... TÖB-DER Şube Başkanı olarak katıldığım bir toplantı için Demirtepe'deki Güneypark Gazinosu'nun salonuxla, toplantının açılışını bekliyoruz. Herkesin yüreği kıpır kıpır. Biran önce, o "an"ın gelmesini bekliyorberkes. Vebeklenen "an'geliyor!.. Kısabirsüreönce, Milli Eğıtım Bakanlığı'na ilk kez atanmtş olan Mustafa Üstündağ'ın, salona girdiği duyuruluyor. Bu duyuruyla, bütün salon ayakta, Mustafa Üstündağ'ıalkışlanyla selamlıyorlar. Üstündağkürsüye çıktığındadakendisine çok yakışan lacıvert elbesıleri içinde, alnına dökülen saçlannın titreşimine uygun coşkusuyla, salondakileri yeni bilinç ve duygu denızlerinin enginliğine, usta bir kaptan gibi taşıyor. Üstündağ'ın, "Bakan olarakatandığımda, ABD'de eğitim gördüğümü söylediler, ama Köy Enstitûsû mezunu olduğumu söylemediler" diyerek Köy Enstitüleri'ni sahiplendiğinde de salonun coşkusu, görülmeye ve ızJenmeye değer... Bır yanda, Köy Enstitüleri'nden ve öğretmen okullanndan geten; öğretmen olmayı veöylekalmayı, yaşammın özverili bir uğraşı olarak algılayan ve her türiü baskıya karşı direnerek bugüne gelmiş olan öğretmenler... öbüryanda, kendi içlerinden çıkan ve Köy Enstitülü olmayı onurların en yücesi olarak, tarihın tanıklığında, karanlığa karşı haykıran bir Milli Eğitim Bakanı... Böyles»nec»şkulu birortamdan, buortammyarattğı beyecan fırtınasından etkilenmemek düşünülebilir mi?.. Bu heyecan fırtınası, Mustafa Üstündağ'ı mikrofon önünden alınıp, koltuğuna oturtuncaya kadar da eksiksiz olarak sürdü... Bugün de saygıyla anmak istediğim Üstündağ'ın bu konuşmasından sonrasıra başka konuşmacılara gelmişti. Toplantıyı büyük bir başarıyla yürüten öğretmen Süleyman Üstün, ustabirsunuşla, salonda Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın (TOS) Genel Başkanı Fakir Baykurt'un da olduğunu duyurunca, salondaki coşku fırtınasının bir kasırgaya dönüştüğünü, belleğimin bütün canlılığıyla bugün gibi anımsıyorum. Duygunun ve coşkunun, umut ptnltılanna koşan kasırgası... Salonu dolduranlar bütünüyle ayakta... Var güçteriyle, yüreklerindekicoşkuyuVedırencialkışlanna yansıtıyorlar.. Ama dınmiyor, dinmiyor, dinmiyor alkışlar!.. Ismail Hakkı Tonguç'un "Canlandınlacak Köyû" canlanmış ve tarih Önünde ayağa kalkmış sanki... Bu kez mikrofonda Fakir Baykurtl.. Sahneye yansryan ışıklar, Fakir Baykurt'un yüzünü aydınlatıyor; aydınlık yüzüyle FakirBaykurt dasalonu ve ülkemizin üzerinden bir türiü gitmeyen 12 Mart karanlığını.. önce biröğretmen, sonra birsanatçı oluşun inceliği, içtenliği ve duyarijöıyla söyledikleri salondakileri büyülüyor sanki... Öylesine etkili, öylesine bilinç ve duygu yüklü... Salondaçılgıncasüren alkışlann, Fakir Baykurt'un yüreğindeki yansıması da gecikmiyor... Aydınlık yüzünü aydınlatan ışıklar altında, Fakjr Baykurt'un gözlerinden yağmur damlaları gibi gözyaşlan akıyor!.. Yıllann süzgecinden, damıtılarak akan... Öncelikleöğretmenleradına, çekilen aalann dışavurumuydu bu gözyaşlan... Çılgınca alkışlanyla desteklerıni sunanlar da Fakir Baykurt'un örgüt arkadaşları.. Örgütlerini ve genel başkanlannı sahipleniyor olmalarının bilinciyle; dirençlerini, umutlarını inanılmaz bir coşkuyla ve sıcaklıkla sunuyorlar, Ankara'nın soğuk bir kış gününde... Artık saJonda yalnızFakirBaykurt var!.. Salonda- kilerle bütünleşen; gözyaşlarıyla salondakilerin yûreğini yıkayan; onlann coşkusuna ve içtenliğine gözyaşlanyla katılan bir FakirBaykurt!.. Duyguyla coşkunun; bilinçle kararlılığın ve dayanışmanın, birbirlerini bu kadar güzel bezediği; bu kadar özenle birbirini beslediği ve desteklediği başka bir buluşmayı anımsamıyorum... Ama her zaman belleğimdecanlı tuttuğum, herzamanbüyük birsaygıyia anımsadığım birbüyük buluşmanın tanığı olmanın mutluluğunu yaşıyorum. ölüme karşı direnirken de "Benden Cumhuriyet'e selamsöyieyin"diyen vesanatının gücuyle, sınırlanmız ötesinde de gerçekleştırdıği başka evrensel buluşmalannölümsüz kişisi FakirBaykurt'u, "FakJr'ce bir anı ve saygıyla, bir kez daha, anıyorum. Hazine Topraklanna Kıymayınız Prof. Dr. Ruşen KELEŞ ğaçkesen ba|keser' atasö- zü, insan-doga ilişkilerine egemen olması gereken etik değerlerimizi yansıtan , güzel özdeyişlerden biri- dir. Butür sözler, herkese, henüz ilkoku! öğ- rencisi iken, doğal değerlere, güzelliklere, insan haklanna, ulusa ve insanlığa karşı saygılı birer yurttaş olarak yetişmeleri için öğretilir. Özellikie gelecegin yöneticileri için bunlan özümsemiş olmanın önemi bü- yüktür. Ağaç kesenJerin, benzeri değerleri yok edenlerin. cinayet işlemiş kişi durumu- na düşeceğıni anlatan bu bilgece sözler, top- lumumuzdadoğaya verüen önemin bir gös- tergesidir. Nasıl ağaç doğanın birparçası ise toprak da öyledir. Üstelik, toprak, Şevkrt Sûrey- ya'nın, Toprak Ana'da kullandığı sözcük- le, canlı yaşamının kaynağı, anasıdır. Top- raktan türemiş olan insan, yaşamını toprak- sız sürdüremez. Toprağı, başka doğal kay- naklara oranla daha da değerli kılan özelli- ği, çoğaltılamaz, yeniden üretilemez ohna- sıdır. Bir milimetre kalmlığındaki toprak tabakasının olusabilmesi için bile on binler- ce yılın geçmesi gerekiyorsa, o kaynağı çok aJallıcakullanmak için başka birneden ara- maya gerek yoktur. AJdoLeopoid'un ToprakEtiği olarak ad- landırdığı davranış kurallan, insanlann top- rak üzerinde yalruzca çıkarlan olduğunu bihnekle yetinilemeyeceğini, ona karşı ki- mi ödevleri de olduğunu vurgulayan bir dünyagörüşünden esinlenmiştir. lskandinav- yalı felsefeci ArneNaessde, çevrecilerin ba- kış açısuu derinleştiren, ufkunu açan Derin Ekoloji adlı çalışmasıyla, çevreciliğin salt insan yaşamını korumanın ötesinde, bitki- leri, hayvanîan ve çevre-dizgenin (ekosis- temin) canlı ve cansız tüm öğelerini koru- manın da insanlar için birgörev olduğunun altuıı çizmiştir. Çoğaltılamayan her doğal kaynak gibi, üzerinde yaşadığırruz toprak- ta da, bugünkü kuşaklar kadar gelecekte doğacak olanlann dahaklan vardır. Bunok- ta, toprak karşısındaki sorumluluğumuzun çoğu kez göz ardı edilen tüzel ve etik bo- yutudur. Yetkililerin basına verdiklen demeçler- den öğreniyoruz ki, Hazine topraklannm sahşı yeniden hükümetın gündemindedir. Can çekişen hastayı diriltmek için aranan kanbulunmuştur: Kamusal topraklann özel- leştirihnesi sonucunda. birdüzine ilimizde, 11 milyar metrekare toprak satışa çıkacak ve sağlanacak 29 trilyon lira ile iç kaynak gereksinmesi karşılanacaktır. Bırakınız kentbilim, kentleşme ve plan- lama uzmanlannı, aklı başında hiç kımse- ye, kamu topraklannı elden çıkarmanın hak- lılığı ve doğruluğu anlatılamaz. Karşıhğın- da elde edilecek gehr ne denli büyük olur- sa olsun, toprağını satışa çıkaran bir devle- ti yönetenleri tarih bağışlamaz. ÜJkemizde, bireylerin toprak üzenndeki hak ve çıkar- lanyla toplumun bu doğal kaynak üzerin- deki hak ve çıkarlan arasındaki denge yüz yıldan beri sürekli olarak toplum aleyhine bozuhnaktadır. Venmli tanm topraklannm kentsel amaçlar için yağmalanması yetmi- yormuş gibi; şimdi de, elde ne kalmışsa bozdurulmak,parayaçevrilmek isteniyor. If- las etmiş bir tüccann son çırpmışlanna ta- nık oluyorgibiyiz. Ekonomininhastalıkh ya- pısı düzeltilemezse, yeniden iç kaynaklara gereksinme duyulduğunda, acaba satılacak toprak nereden bulunacaktır? 1980'lerde dekimi siyasetçiler, Arapşeyh- lerine, Boğaz görünümlü villalar yapabil- sinler diye, biravuç dövizkarşılığında top- rak satın alma izni verdiler. Toplumu açık- ça zarara sokan bu yolu açanlannyanlış he- saplan Bağdat'tan dönmüş; Anayasa Mah- kemesi buyanlış gidişi durdurmuştur(Esas: 1986/18; karar: 1986/24; 9Kasım 1986). 15 yıl kadarönce de, Özal'ın cin fikirli baİcan- lanndan biri, kamu topraklannm gecekon- du sahiplerine satılmasını önermiş ve buna gerekçe olarak da, devletin zaten bu toprak- lara sahip çıkamadığmı öne sürmüştü. Bu- gün, Hazine topraklannı boş tutmanın sa- vurganJık olduğu görüşfi de bu gerekçele- re eklenmış görünüyor. Erbakan-Çiflerhükümetı debu çeidci çö- züme bel bağlamaktan geri kalmamıştı. Hü- kümettoprak satışını gündemine almış, ama gördüğü tepki karşısında girişim sonuçsuz kalmıştı. Birsüreden beri de. hükümet, Endüstri Böl- geleri Kanun Tasansı ile ülkenin toprakla- nnı, neredeyse hiçbir kurala bağlı olmaya- cak biçimde, yabancı ortakJıklara ve ulus- lararası sermayeye sunmayı öngören yan- lış birdüzenlemeyi yürürlüğe sokma hazır- lığı içindedir. Bütün bu çabalar, Hazine top- raklannın sıstemli olarak özelleştirilmesi- ni amaçlıyor. Hiçbirtoplum yaranyla, sağ- lıklı birkentsel gelişmenin amaçlanyla bağ- daştırmaya olanak yoktur. Özellikie büyük kentlerde yapılması gereken, şimdi yapıl- mak istenenin tam tersidir. Kentsel toprak düzeltiminin yöntemi, özelleştirme değil, ka- mulaşönna, ulusallaştırmadır. Bihndiği gibi, 1995 yılında 4070 sayılı ya- sa ile Hazine'ye ait tanm topraklannm sa- tışına olanak tanınmıştır.Anlaşılıyor ki, bu yasa rantavcılannın açlığuu^dermeye yet- memiştir! •, j ? s-* PENCERE . • > • : Cottarelli ile Derviş... CottareJli'ye ne oldu?.. Ortalıkta görünmüyor. Italyan yakışıktısıydı, bıçkın bir hali vardı, de çizgilerie biçimlenmiş yüzü, muzip bakışlan, gö terişli olmayan şıklığı, sakin duruşuyla hayatırrm bir parçasına dönüşmüştü. Alışmıştık: Cottarelli gtttL „„ ' ' u^ Cottarelli geldi.. • Nasıl oldu da birden toz olup uçtu, iyi saatte o sunlara kanştı?.. Çantasında 36 aylık, yani 3yıllık birprogram vaı dı, Türkiye'nin bu süredeyapacaklan madde mad de yazılmıştı, IMF herşeyi inceden inceye düşün müştü. Hükümetimizedüşen neydi?.. Eloğlunun ha zıriadığı programda yazılı olanları yapmak... Cottarelli uygulamalan izleyip denetliyor, başın sallıyordu: - fyi.. Peki, ne oldu da birdenbire Cottarelli toz oldu?. IMF'nin programında rru birbozukluk vardı, bizim- kiler mi kusur ettiler?.. Sonuç: Fiyasko!.. ^T . < - • IMF'nin görevlisi ortalıktan kayboluncabu kezbir Dünya Bankası görevlisi ortaya çıktı. Ama, bu kez bir Türk bulduk: Kemal Derviş!.. Ekonomi, deyim yerindeyse bombok olmuştu, Amerikan Dolan patlamıştı, kimse ne yapacağını bilmiyordu, Cottarelli'nin işi brtmişti, IMF görevlisi ftalyan canımıza okumuştu, bu kez Dünya Banka- sı görevlisi bir Türk geldi. Efendi haliyle, sıcak gülümsemesiyle, zeki göz- leriyle ilgi çekiyor, halkın sevgisini topluyordu. Medya Cottarelli'yi unuttu.. Acımasızdır bu medya, vefa duygusu yoktur, kimleri unutmadı ki?.. Bu kez gelsin Kemal Derviş.. lf ; • Gitsin Kemal Derviş.. Gazeteler artık KemaJ Derviş'le dolup taşıyor, yan baktı, oturdu kalktı, konuştuğu kişinin kolunu tuttu, yemek kuyruğuna girdi, sabahın köründe toplantı yaptı; üstelik gidip Amerika'dan bize pa- ra bulacak... Peki Cottarelli para bulamıyor muydu?.. IMF'den bir Italyanın bulamadığı parayı, Dünya Bankası'ndan bir Türk mü bulacak?.. Herkeste bir umut!.. f, „ Umut fakirin ekmeği.. _* .-,«,, Ye Mehmet ye!.. ^ ,. • ' • ' ' ' Birisidediki: - Hiçbirşeye yanmıyorum, amabirşeye yanıyo- rum, bu Derviş Türk... - Ne olmuş?.. ; . - Yani bizden.. r . } -Nedemek o?.. :. '• * Anlattı: ••• - Köylü eline baltayı almış, agacı kesiyor, ağaç da sürekli baltaya bakıp yakınıyormuş: Ulan hiçbirşeye yanmıyorum, sapın bizden, onp yarifyorum... , Hiç ofmazsa Cottarelli bizden'değildi canırrL. İLAN T.C. * ANKARA ASIİYE 31. HUKUK MAJHKEMESİ'NDEN Esas No: 2000/280 Davacı ömer Bılgın tarafindan davalı Fatma Bil- gin aleyhine açılan boşanrna davasının yapılan yar- gılamasında verilen ara karan uyannca davalı Fatma Bilgin adına çıkan tebligat bila ikmal dönmüş, dava- lının adresi tespit edilememiş, dava dilekçesı ile du- ruşma gün ve saatinın ılanen tebliğine karar verilmiş olup, dava ile ilgilı ibraz etmek istediği tüm belgele- rini ve delıllenni duruşmanın bırakıldığı 11/4/1999 günü saat.kadar mahkemeye göndermeniz, gelme- diğiniz, kendinize bir vekil tayin etmediginiz takdir- de 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 28. 29 ve HUMK'nun 213 ve 377 maddeleri uyannca yargıla- manın yoklugunuzda yapılacağı ve hükiim verilece- ği, dava dilekçesi ve duruşma günü tebliği yerine ge- çerli olmak üzere ilan olunur. 15.3.2001 Basm: 15559 Sayın Kemal Derviş'e Dr. Yonca ÂVASAntalya S ayın Bakarum, 14 Mart günü televizyonda yayımlananba- sın toplantınızın sonJa- nna yetişebildim. He- men arkasından çeşitli televizyon kanallannda kocaman kocaman uz- manlar otunıp ekonomi konuştular; sizi eleştir- diler, çözüm var mı, yok mu tartıştılar: Lüddite, döviz,tahvfl, borsa,gece- ükrepolar,vadeühesap- lar derken sunucu, söy- leşinin tam ortasmda "Reklanılar" dedi. SayınBakammbenbir doktorum; 657'ye tabi birsağhkocağ] doktoru- yum, bir de oğlum var. Şimdi butenmlerden an- lamıyorumdiyememSa- ynı Bakan, çünkü oku- yan yazan, anlamayaça- İışanbir insanım; ancak yine de anlayamadığım • v^yamtlannı bulamadı- ğım sorular var. TelevizyonJarda konu- sgn uzmanlara, öğretim üyelerinebakıyorum, sö- zünü ettikleri para piya- salan; yani borsa, dö- viz.. sonuçtapara ilepa- ra kazanma yollan, pa- ra ile para kazanması sekteye uğrarruş insanla- nn sorunlan, ama unu- tulan bir şey yok mu Sa- yın Bakanım, sözü edi- len ve para ile para ka- zanan bu insanlar bizim yerimizde olsalar ne ya- parlar? Çok büyük İca- yıplardan söz ediliyor. demek ki, bu insanlann kazancı da o kadar bü- yükmüş bir zamanlar. Ben sade bir manük- la bakıyorum, yanlış isem lütfen söyleyiniz: Bence ülke ekonomile- ri de ev ekonomileri gi- bidir. Ya gelirini arttua- caksm; ya da masrafinı kısacaksın. Ancak mas- rafkısarken tüm aile fert- Ierine eşit davranacak- sın. Oğlumun Hayat Bil- gisi derslerinde (ilkokul iki) geçen bir konu var: Gereksinimlerimiz var- dır ve ailemiz öncelikle onlan sağlamak içinyü- kümlüdür. Aynca gereksinim dı- şı isteklerimiz vardy, ai- lemiz yapabilirse onla- rı sağlamak için çaba harcar. Şimdi ÜJkemizde bazı çocukJannızm; si- zi ve devleti babamız olarak görürsek ya da gereksinimleri düşüne- cek; geliri paylaştıracak bir orun olarak kabul edersek; bazı çocukla- nn temel gereksinimJe- ri karşılanmazken, bazı çocuklarlüksleri,keyif- leri ellerinden gitti gi- decek diye kıyameti ko- panyor. Şimdiye kadar bizim vergilerimizya da kesintilerimiz ile devlet- ten borç (kredi)alan kaç işadamımız acaba size gelip bu defa da biz si- ze borç verelim dedi? Bilmem farkında mısınız Saym Bakanım; aslında Türkiye'de çoook para var. îşçilerini, çahşanla- nnı işten atan kaç işve- ren kendi sofrasındaki lüks, dışardan alınma be- sin maddelerini azalttı ya da eşinin, çocuklan- nın yadakendisinin mar- kalı kıyafetlere verdiği parayı kıstı. Gazetelerde okuduğumuz ve keyif- lerine harcadıklan para- lar kaç işçinin aylığına bedel elbette. büiyorsu- nuz... Bankalanda anJa- mıyorum. Tamam ban- kalan ahn, mudilerinya- tınmiannı garanti altına aluı, yani yinebizimpa- ramız ile bizi koruyun, ama Sayın Bakarum, bu bankalann sahipleri ken- di yaşam düzeylerini hangi hakla ve de hangi yüzle en ufak bir lüks kaybını bile kabul etme- den ve de ellerindenalın- madan sürdürebiliyor; ben bunu anJayamıyo- rum... Nasılsa devlet be- ni kurtanr diye banka kurmak; hiçbir güvence yatırmadan,garanti gös- termeden bukadarkolay mı ohnalıydı?.. Ne dersiniz Sayın Ba- kannn? Bu sorulan size sor- dum; size sordum, çün- kü hiçbir şey bekleme- den kendi gemilerini kendi elleriyleyakan ce- surinsanlara saygı duya- nm... Prof. Dr. ÇETİN YETKİN'İN YÖNETtMÜVDE Yeniden MÜDAFAA-1 HUKUK DERGİSf , - 30 MART 2001 SA VISI ÇIKTI \\ AÇIICLIYORUZ: ;. ' Neden "Ye nid e n" Müdafaa-i Hukuk? "1 ••* A R Ş l V ' d e n v • , , M O O N T A R t K A T I . ' - ' ' ' . ve ' ^ Hikmet ÇETİNKAYA: Fethullah - Moon - Baykal ' Ergun POYRAZ: Moon Tarikatı ve Bir Garip O>un -h Dr. A. Alper AKÇAM, kardeşi Taner Akçam'ı yanıtbyor: '.""• "Soykınmcılar 'Soykırun Yasası' Yapamazlar" VuraJ SAVAŞ'ın gözüyle ATATÜRK Metin AYDOĞAN: Mali Bunalımlar ve Keraal Demş Olayı i. Mastafa AYDOĞAN: Köy Enstıtüienıun (Capatılışı Prof. Dr. Aydın AYBAY: ' Halaskâr'' Mehmet BAŞARAN: "Trakya'nın Şah Danıan Kesiüyor" Prof. Dr. Ömer DEMİRCAİV: "Yabanpıdıl-Hazıriık", Neye Haztfhk 9 Prof. Dr. Cîb»n DURA: Güocel Ekonomik Sorunlar • Ötekj Amenka - Tüıfciye llettışkjler AB DÜNDAR: Köy Enstıtülennden Imam-Hatıplere Mustaf» /ZBERK: Sömürgede Ne Var, Ne Yok? Prof. Dr. EROL MANİSALl: Tek Çıkış Yolu Ulusai Bıriikteiik Hösnû MERDANOĞLU: Alatürkçü Düşünce Yönünden Ulusal Egemenhgm Öbenıi ve AB ÜyeJıgi Özcaa NEVRES: Taruncı Türkjye"m Bemm Prof. Dr. Rıfat OKÇABOL: Bilimsel ve Halkçı Egıtımden Dıncı. Seçkin ve Tesluuyefçı Eğıtıtne Sevgj ÖZEL: "Türk Dü Kunımu da SoyuJmuş" Özgâr ÖZTÜRK: Sözde Ennenı Soykırunı Yasası Üzenne Bırkaç Not Prof. Dr. Çetin YETKtN: ABD ve AB'ain Gerçek Amacı, Afır Aksak Demokrasimze de Son Vennektır - Daha Çoook Çerkez Ethem Var! *** Çtegüeriyle: _? , . Hikmet AKSOY - Ercan BAYSAL - Halis DOKGÖZ -'•>"* Snnder ERDOĞAN - Mastafa İZBEJRK BÜRO- Kışla Mahallesı, 34 Sokak, Demırhan İş Merkezı, No 4/İ4 - ANTALTA Tel: 0 242 244 50 29 - 0 242 248 25 60 Faks 0 242 441 31 46 E-posta: mudafaıtibukuk'a superonlİDe.coaı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle