15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURtYET 2 MART 2001 CUMA O L A Y L A K Vljj ( j O R l J Ş L J E R [email protected] •• Ozalizmin ve IMFnin ÇöküşüDr. AİCV COŞKUN Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi S onbeşyüda. 1994,1999, Kasım 2000, Şubat 2001 gibi peş peşe büyük eko- nomikbunahmlaryaşıyo- ruz. Oysa bunlardan sa- dece birisi bile toplum yaşamında büyük yıkımlar getirmeye yeteriidir. Dikkat edileceği gibi buna- lımlann aralık sıklıklan da artnuştır. özellikle son yaşadığımız bunalım, kimi yazarlarcaadeta bir peygamber gibi karşılanan Ozal ekonomi felsefe- sinin ve IMF'ye dayalı ekonomik mo- dellerin baüşı ve çöküşünü simgelemiş- tir. Özal ekonomisinin en önemli ay- nm noktalanndan birisi finans sek- törüne önem vermesidir. 1980'den sonra üretim ve sanayi üvey evlat ola- rak görülmüş, finans ise korunup kol- lanılan bir sektör konumuna yüksel- tilmiştir. Finans sektörüne öncelik verilmesi ülkemizde yolsuzluklan körükledi, açıkgözler banka sahibi oldular. Dev- let tarafindan bilinçsizce desteklenen faiz ve borçlanma politikalan nede- niyle devlet eliyle zengin oldular. Son- ra da özelleştirme kanalıyla aldıklan bankalann içini boşaltıp zaranyla bir- likte devlete geri verdiler. 2000 yılı sonunda 10 bankanın bat- tığı unutulmamalıdır. Bunlann devlet Hazinesi'ne getirdiği yükün 50-60 milyar dolar olduğu hesaplanmıştır. Sadece bu banka olayı bile bir ülkede siyasal iktidann degişimini, bu ko- nuyla yakmdan uzaktan üişkili olan tüm siyasal liderlerin politikadan kenara itil- mesini gerektirir. (1) Bu büyük kara deliği yine bu zavallı halk ödeyecek- tir. Ozalizmin sonucu olan devletin iç borçlanma politikası, üretken olma- yan, kısır ve verimsiz bir "finans-ka- pital" sektörü yaratmıştır. Ülkenin gönenç ve kalkınmasının üretimle sağlanacağı gerçeği hep unut- turuldu. Vahşi liberal ekonomi politikalannın uygulanmasıyla devlet bütçesinin par- çalanması, denetimsiz fon yönetimine yönelinmesi, Maliye Bakanlığı'nın da bölünerek Hazine'nin Maliye'den alın- ması aynı dönemde uygulamaya konul- muştur. Maliye Bakanlığı'ndan ve bütçeden kopanlan fonlar, denetimden kaçışı olanakh kılnıışh. Zaten arnaç da buy- du. Bu politikanın tanımını yineleye- lim; denetim mekaıüzmalannın (dü- zenek) alabildiğince daraltvlması, bu- na karşın yolsuzluk alanlannın alabil- diğince genişlemesi. Bu nedenle Özal, yüzü aşkın fon ya- ratmış ve bunlan devlet bütçesinin iç denetimi ile Sayıştay denetiminin dı- şınataşımıştır. Denetimin kısıtlanma- sı, yolsuzluk ve hırsızlık alanmın ge- nişletilmesının saglanması bu politika- nın en belirgin niteliğidir. Bunun sonunda ne oldu? Banker skandallan, kamu bankalaruıdan özel kişüere ve bankalara siyasal destek ve kayırmalarla büyük krediler açılması, yüz milyar dolarlan aşan ve son aylar- da birbölümü açığa çıkan "BeyazEner- ji, Bafina, Akrep vs. güri" yolsuzluk ve hırsızhklar... 2000'liyıllara giderken siyasal yoz- laşma, toplumsal yozlaşmaya doğru yöneliyordu. Bilindiği gibi Türkaye'nin dış öde- meler dengesi, ekonomi ve uluslarara- sı ilişkUerdebir sorun olarak sürekli or- taya çıkar. Özellikle döviz darboğazı sorun olmaya başlayınca IMF 'ye gidi- lir. Türkiye IMF'ye bu nedenle de 17 kezbaşvurmuştur. 17. mektup IMF'ye verilen en son mektuptur. IMF'ye verilen niyet mektuplan bir veya iki sayfayı geçmez. Ama son ola- rak IMF'ye verilen 17. mektup ise bir niyet mektubu değil, bir program ni- teliğindeydi.Yapılacakherişteker-te- ker bu mektuba yazılmış ve üstlenil- mişti. 17. mektup uzun olmakla kalma- mış, hükümet IMF'ye ekniyetmektup- lan da vermiştir. Bunlar • Mart 2000, Haaran 2000, Arahk 2000 ve Ocak 2001'de 4 adet ek mek- tup,ayncayapsalrefonnönceiflderiek mektubu, parasal konularda yüküm- lölükler getiren gizB mektup. 17. niyetmektubuve 6 adet ek mek- tup 100 sayfayı aşıyordu. Bunlar eko- nomik ve mali yapının düzene sokul- ması (restorasyonu) için konulann IMF ile son derece aynntılı olarak ele alın- dığının en açık kanıüdır. Pekiyi, tüm aynntdar saptanmışken, her mektup adeta IMF tarafindan ya- zümışken, IMF heyeti de düzenli ve sü- rekli olarak gelip bu programın uygu- lamalannı sıkı bir biçimde denetler- ken neden bir anda bunalım patlak ver- di? ÂslbatanlMF Asıl batan ve çöken, IMF programı- nı ciddi bir bağhhkla (sadakat) uygu- layan bürokratlar ve hükümet değil, IMF'nin kendisidir. IMF bütün dünya- da ciddi bir güven bunalımı geçiriyor. Ama, medyadaki kimi yazarlar IMF'ye kusur kondurmamak için çok titiz davranıyorlar. IMF onlar için do- kunulamaz bir tabu niteliğinde, sankı buolanbitendenIMF'ninbiçhaberiyok bütün kabahat iki tane bürokrata çıka- nldı. Neoktn? Pekiyi ne oldu da bunalım bir anda patladı. Şubat ayı başlannda enflas- yon düşüyor diye adeta zafer sarhoşu olmamış mıydık? Oysa, bir yıldır bir yandan enflasyonla savaşılîyor, öte yandan "sabit kur" politikası özenle uygulanıyordu. Enflasyonu aşağıya çekmek için sa- bit kur politikası uygulanan bir ekono- mide büyüme hızina da dikkatle bak- mak, özen göstermek gerekir. Oysa geçen yıl büyüme hızı yüzde 7'lerde oluşmuştur. Bir yanda sabit kur, öte yanda yüksek büyüme hızı doğal ola- rak ithalatı özendırir. Geçen yıl Tür- kiye "dışatan cenneti" haline geldi ve dışalım patladı. Sonunda, son on yılın en büyük döviz açığı verildi. îhraca- un ithalatı karşılama makası açılmış- tı. Bir yıl önce sabit kur çap kasını bize dayatan ve onayla ve onun ünlü Başkan YardnncısiJ ky Fischer, son aylarda "sabit I pası" politikasımn zararlannd dalgah kurun yararlanndan söz etme- - ye başladı. Oysa bunlar karşrt politi- kalardır. Bize sabit kurpolitikasını da- yatanlar, şimdi bu politikanın sakınca- lanndan söz ediyorlar, IMF şimdi ken- di politikasından çark ediyordu. Bu son bunalım, IMF'nin Türkiye'de uyguladığı ve uygulatnğı politikanın he- zimete uğradığının en güzel gösterge- sidir. Ekonomi büiminin tarihine ge- çecektir. Kimi, tarafsız yabancı gözlem- ci (Reuthers, Wall St. Journal Was- hington Post gibi) yapuklan yorumlar- la "Türkry ı e'nİD>aşadığı ekonomikkri- zin asfanda LMF kavnakh okhığu" nok- tasmda birleştiler. IMF bütün dünyada büyük bir güven hunalımına uğramıştır. Bu derece aymazlık ıçinde yönetilen ekonominin, sadece bürokratlann çe- kilmesiyle onarılacağmı düşünmek safukolur. Sorumluluk bürokratlarda değil, asıl sorumluluk siyasal iktidar- dadır. Bu bunalımdan çıkış yolu, ulusal çözüm yoludur. Kendi çıkarlanmızı ön plana alan ulusal ekonomik çözüm planızaman geçirümeden hazırlanma- h ve uygulanmahdır. Bkz: (l)BatıkBankalarve Siyasal So- rumluluk (A. Coşkun, Cumhuriyet 14 Kasım 2000) Tahta Çanaklı Son Aylar... Prof. Dr. Necdet ADABAĞDTCF Dekanı U go FoscoJo, ünlü poemi Gömütkr'de herinsa- nm ölfirken ışığı ara- dığmıyaznuştı. Uyku- dan uyanan her insan da ışığı arar. Şairler ge- ceyi ölüme benzetmişlerdir. Gece her zaman ölümü çağnştırmıştır. Başım yasbğa koyan insanın ertesi güne sağ çıkabüeceğini kimseler düşünemez.ln- sanın sabah kalktığında duyduğu coş- ku, birkez daha ölümün işareti olan uy- kudan sapasağlam kalkmış olmasına dayahdırbıryerde. Karanlıkyatakoda- suun bir yerinden içeri dalan bir td ışı- ğı ararken gerçekte yaşadığının aynmı- na varmak ıster. Özellikle karariuktan sıynup bir pencereden dışan baktığın- da ışıklar içinde gördüğü manzaranın gerçekhği ölmediğine birkez daha işa- ret ettiği gibi, yeni bir güne, bir başka deyişle, yaşama yeniden başladığma Uişkin ipuçlan verir. Yaşamın gereği- nin yenne getirilmesinin önkoşulu ola- rak da çahşmayı ve üretmeyi öngörmek- tedir. Ureticen ve çahşan insan kol iş- çisi ya da fıkir işçisi olabilir. Önemli olan toplumun kalkınmasına katkıda bulunmuş olmasıdır. Toplum bilinci ve toplum sorumluluğu taşıyan her insan için bu savımız geçerhdir. Sabahın ışı- ğı bu açıdan çok önem taşır. Işık, gö- zünü ışığa açmasını beceren ya da aç- mak olanagını bulan herkesi aydınla- ûr. tçinin akı ya da karasıyla. Ak insan- lan düşleyerek işe başlamak istersiniz ama, gazete sayfalannı kara insanlann doldurduğunu görürsünüz. Gününüze beyaz sayfalar acmak yerine kara say- falar açmak zorunda kalarak girersi- niz. Her şeye karşın yaşamış olduğu- muzun aynmına giderek daha çok va- rarak sevinir, yeniden yaşama başla- mak için heveslenirsiniz. Tıpkı lahtaÇaiMİdar'dakj yaşh(ih- tiyar) gibi. Huzurevine gitmek ıste- meyen, ayak sürteri ve artık yabancı- laştığı evinin soğuk duvarlanna ve aı- le bireylerinin sevecenlikten uzak dav- ranışlanna ve özellikle gelininin ışken- celerine karşın kendisi gibi yaşh bir ar- kadaşıyla oynadığı satranç partilenn- de umar ve avuntu bulmaya çauşırken yaşama direncini akıllıca kullanarak dünya yüzündekı günlerini elden gel- dığınce uzatmak istemektedır. Yalnız- lıktan korktuğunu sanr aralannda an- latmak isterken huzurevinin küf ve ru- tubet kokan duvarlan arasında geçire- ceği sıradan ve tekdüze günlerinin za- manından önce yaşamına son verece- ğıne çevresindekı ınsanlan inandırmak çabası içine girer. Duygusal yanlanna seslenırken, gözlerindeki yaşlarla çev- resindekı]eri acındıracağına inanan yaş- hnın tavnnda herhangi bir ıki>'üzlulük yoktur. Içtenliklidir ağlarken. Kork- maktadırbaşına geleceklerden. Bu ne- denle yalvarmaktadır. Yaşh kişinin dav- ranışı insanlara bencil bir davranış gi- bi gözükebüir. Yalnız kendisini düşü- nen ve etrafina verdiğı rahatsızlığı gör- mezden gelen yaşh ve kaprisli bir uı- sanın davranışı gibi değerlendirilebüır. Titreyen ellerinin işlevsizliği karşısın- da tahtaçanaklarla yemek yemeye zor- lanan yaşh kişi, tüm olumsuzluklara karşın evinde kalmaya razıdır. Ne ki hu- zurevinin ydunu tutmak zorunda ka- hr. Üginç değil mi, Ankara DevletTiyat- rosu'nda aynı günlerde iki ayn sahne- de birbirine benzer iki oyun oynanı- yor Biri TahtaÇanaidar, öbürü Son Ay- lar. tçerikte benzer, dramatık kurguda farkhhklar içeren iki oyun. Tahta Ça- nakbr'da olay örgüsü kılgısal bir düz- lemde devinir ve gelişırken anlatımın daha yahn ve belki daha çarpıcı ve ür- pertici ohnasına yol açar. Geün ve bü- yükbaba arasındakı tartışma ya da iki kardeş arasındakı parasal hesaplaşma ve yine kan-koca arasmdaki kopmaya başlayan sevgı bağınuı aruk su yüzü- ne çıkan işlevsizliğinin yarattğı drama- tık ortam insanın irkihnesine neden olurken, Son Ayhr'da kuramsal düzlem- de gelişen anlanm daha düşündürücü- dür. Tiyatro koltuğuna gömülerek oyu- nu derinhğine izlemek zorunda kalan izleyici, tiyatro salonunda dirsek dirse- ğe oturduğu insanlarla yakaladığı o sı- cak havadan çıkar çıkrnaz yalnız başı- na kalacağını, sokaklarda kimsenin yü- züne bakmayacağını düşünerek yerin- den kalkmak istemez. Tahta Çanak- br'dakı arbedenin ve tatsızlıklann ye- rini, kimi çatlamalara karşın sevecen- lik üzerine oturtulmuş ve sessiz sessiz gelişen olay örgüsündeki dingınlık alır. Kan-koca arasındakı geçmişe dayalı arumsatmalar, baba-oğul arasındakı baba açısından eğlenceye, oğul açısın- dan işkenceye dayalı iletişim sevgiyle yoğrulmuştur. Baba düşüncesinin ge- risinde huzurevine gitmek istemez ama, çocuklanmn erincini ve mutluluğunu öne çıkardığı için gideceğini söyler. Baba özgecildir. iki ayn riplemeylc kar- şı karşıyayız. TahtaÇanaklar'daki yıl- gın ve olumsuz tiplemeye karşın Son Aylar'daki yaşh yürekli, konuşkan ve olumlu bir tiptır. Tahta Çanaklar'da yaşh dedeyi savunan ve dedesinin tah- ta çanakta çorba içmesini içine sindi- remeyen torununa karşın, tahta çanak- ta çorba içmek zorunda kalan yaşhnın yerinde bu kez işi o aşamaya getirme- den, son aylarda içeceği çorbayı tahta çanaklarda içmek istemeyen ve evini bı- rakıp giden bir yaşh adaîn vardır. Ama yalrîızlığıyla boğuşacak tüm süahlan- nı kuşanmış olarak evinden çıkar. Yaş- h adarn beraberinde çok sevdiği Bach'ı götürmektedir. Yahıız Bach değil bir- hkte götürdüğü. Torunlannın kendisi- ne armağan ettiği Vakvak Amca'nın çizgı romanlannı da, bir başka deyiş- le, düş düm^snu ve fotoğraf atbömöy- le birttkte amlannı da götürmektedir yanında. Ama yahıızhğının içinde en büyük dayanağı, yaşadığına işaret ola- rak gördüğü. huzurevinin penceresin- densüzülen ve fesleğen çıçeğini ısıtan ışıktır. Tahta Çanakiardakı yaşh kişi- nin huzurevindeki yaşamını bürniyoruz, çünkü oyun bize söylemiyor ama, Son Aybr'daki yaşh kişıninkini aynntılı bi- hyoruz. Yaşam üzerine aynntılı psiko- lojik bir irdeleme ve derinliğine bir iç hesaplaşmadır. Büyük bir olasılıkla Tahta Çanaklar'daki ihtiyar da mutla- ka böyle bir hesaplaşma içine girmiş- tir. Tüm insanlann elleri ve ayaklan tutarken yapüklanyla, yaşlıhklannda yüz yüze gehnek için başvurduklan bir he- saplaşmadır bu ve tüm insanlar için ka- çınümazdır. Hcrkes yapacaknrbunu. Ne ki, önemli olan içımizin akıyla bu he- saplaşmayı yapmak ve mutlu öhnektir. INTERNET INTERNET Bilgisayarıruz ofısinize tıkılmış olabilir, peki ya siz? F.ğer tnobil inter- necli yeni Ericsson R380'iniz varsa, hayır! Biz ona Smartphone diyoruz. Dokunmatik ekranına özel kalemiyle hafîfçe bir dokunun ve bakın neler göreceksiniz... E-maul, WAP, ajanda, hepsi karşınızda. £1 yazısını bile anlayabiliyor R380. Aa, unutmadan! O aynı zamanda bir cep telefonu. Yani dışanda olacağınızı bildirmek için her zaman el alnnda! ERİCSSONSMARTPHONEnm.fricsMii.can.tr/r3n Enaum MUstm Htzmetlm: (0-212) 47i 77 77 PENCERE Şşşşıt... - Bir şeyler oluyor... :' Yadaolacak... . . Nereden biliyorum?.. Ş harfinden!.. Dün bir gariban -işsiz güçsüz takımından değil, memur da gariban oldu- dedi ki: - Şok oldum abi!.. Neden?.. - CottarelH abimiz "Enflasyonu düşüreceğim" diye gelmişti, adamı çok sevmiştik... - Ne olmuş Cottarelli'ye?.. - Gidiyormuş.. - Giderse ne olur?.. - Sen ne diyorsun abi, adam "Bu Türkiye iflâh olmaz" deyip gidiyor. - Peki, sen ne yapıyorsun?.. - Hiiiç abi!.. Ne yapacağım? Akşam televizyon- da şov seyredeceğim... Hayatımız iki sözcük arasında salıncak kurmuş, kolan vuruyor, ikisi de Türkçe değil: Şov.. VeşokL • Yine şok olduk.. Canımıza okundu, son devalüasyon etini cebi- mize soktu, paramızın yansına yakınını şavulladı; yankesiciliğin bu türlüsü ancak "resmen" yapıla- bilir. Yapanlarda utanma yok!.. Istrfa diye bir şey yok; "çekilmek" diye bir söz- cük sözlüklerden silindi; ne seçim yenilgisine uğ- rayan lider partisinin başından çekiliyor, ne ülkeyi batıran lider yönetimin başından çekiliyor; birtakım yıvışık kişiler koltuklanna yapışmışlan yüzsüzlü- ğün bini bir para... Koltukta oturanlar çekilmez oldular, ama, çekil- miyorlar; koltukta şov yapıyorlar.. Ş dilimizin ilginç harflerinden biridir, dahaçok yan- sımalı sözcüklere yaktşın Şakır şakır.. Şıpırşıpır. , ' , Şıkır şıkır.. Ştşşiş.. Şıp şıp.. Şapşap.. Türkçede Ş'yi sevenler şok ve şov gibi yabancı iki sözcüğü de bağırlanna bastılar; ikisini de tepe tepe kullanıyoruz; şok oluyoruz, medyamızda şok'tan geçilmiyor; şok demeç, şok haber, şok bo- şanma, şok kazal.. Uysa da uymasa da her şeyin başına bir şok sözcüğü getirip başlıklara tırman- dırryoruz; yerli yersiz ne diyoruz: -Şok oldum!.. "Eşekten düşmüş karpuza döndûm" diyecek değiliz ya, Frenkçesini kullanıyoruz. • Bektaşi'ye sormuşlar. ^ - Bumun ne yanda?.. Bizimki ensesini göstermiş. - Ulan, tam tersini gösteriyorsun. Bektaşi istifini bozmamış: - Erenler, demiş, bir şeyin tersini bilmezsen doğ- rusunu öğrenemezsin... Biz hepimiz şok otduk, bizi şapa oturtanter ise hâlâ şov yapıyorlar. Ancak bu iş şovla geçiştirilecek gibi değil; şok sözcüğünün başındaki Ş'yi Türk alfabesinin ikinci harfiyle değiştirirseniz, halimizi tam tamına dile getirecek sözcüğü bulursunuz. •« CUMHURİYET MAHALLESİ SAKİNLERİNE DUYURU Cumhuriyet gazetesinin bir sosyal daya- nışma projesi olarak Cumhuriyet okurlan ve dostlan arasında organize edilen; Istanbul - Silivri - Çanta Belediyesi sınırian içindeki "Cumhuriyet Mahaltesi" arsalannda "tophı bir organizasyonla" inşaat aşamasına geçi- lecektir. Bunun en güvenilir ve en doğru yön- temle gerçekleşmesi için de tarafımızdan sür- dürülen hazırlıklar tamamlanmak üzeredir... Ancak, bu hazırlık sürecinde bazı arsa sa- hipleri kendi ilişkileri ve olanaklanyla "birey- sel" olarak inşaatlanna başlamtş olup, bu in- şaatlan yapanfirmalararasındaki AS YAPI-AKS İNŞAATın diğer arsa sahiplerine de mektup göndererek "ilişki kurmak istediği" saptan- mıştır. Cumhuriyet'in, Cumhuriyet Mahallesi or- ganizasyonun ve Yapım-C'nin bilgisi ve ona- yı drşında gönderilen bu mektupla inşaat ha- arlıklanmızın "hiç bir ügisi olmachğıir, bu ko- nuda Yapım-C'den ve Cumhuriyeften arsa sahiplerine resmen yapdacak duyuru ve çağ- nlann dışındaki bu tür ilişkilerden sorumlu ol- madığımızı, inşaatian biriikte ve dayanışma içinde yapörmak isteyen dosttanrrttzm bunayö- nelik toplu ihale hazırlığımızın sonuçlanması- nı beklemelerini önemle duyunjr, olası mağ- duriyetlere karşı Cumhuriyet MahaHesi sakin- lerinin bilgisine sunanz. Saygılanmızla, Yapım-C ANKARA 10. ASIİYE HUKUK MAHKEMESJ'NDEN EsasNo: 2000/501 Davacı Ayşe Yavuz tarafindan davalı Arifi (Anf) Yavuz aleyhine açüan boşanma davasında davalının adresinin tespit edilememesi üzerine kendısine TY 31. maddesı ge- reğince dava dilekçesi ile dunışma gününün iknen tebli- ğine karar verildi^nden, davalı Anf Yavuz'uıı 4.4.2001 günü saat 09.40'ta Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi duruşma salonunda bızzat bazır bulunması ve^^ kendisi- ni bir vekil ile temsil ettınnesi, aksi halde KUMK'nin 213. maddesı uyannca davaya yokluğunda de">'am edilip karar venleceğı tebligat yerine kaım olmak üzst adı ge- çene ilanen tebliğ olunur. 13.2.2001 Basın. 11 "26
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle