Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURtYET 2 MART 2001 CUMA
O L A Y L A K Vljj ( j O R l J Ş L J E R [email protected]
••
Ozalizmin ve IMFnin ÇöküşüDr. AİCV COŞKUN Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi
S
onbeşyüda. 1994,1999,
Kasım 2000, Şubat 2001
gibi peş peşe büyük eko-
nomikbunahmlaryaşıyo-
ruz. Oysa bunlardan sa-
dece birisi bile toplum
yaşamında büyük yıkımlar getirmeye
yeteriidir. Dikkat edileceği gibi buna-
lımlann aralık sıklıklan da artnuştır.
özellikle son yaşadığımız bunalım,
kimi yazarlarcaadeta bir peygamber
gibi karşılanan Ozal ekonomi felsefe-
sinin ve IMF'ye dayalı ekonomik mo-
dellerin baüşı ve çöküşünü simgelemiş-
tir.
Özal ekonomisinin en önemli ay-
nm noktalanndan birisi finans sek-
törüne önem vermesidir. 1980'den
sonra üretim ve sanayi üvey evlat ola-
rak görülmüş, finans ise korunup kol-
lanılan bir sektör konumuna yüksel-
tilmiştir.
Finans sektörüne öncelik verilmesi
ülkemizde yolsuzluklan körükledi,
açıkgözler banka sahibi oldular. Dev-
let tarafindan bilinçsizce desteklenen
faiz ve borçlanma politikalan nede-
niyle devlet eliyle zengin oldular. Son-
ra da özelleştirme kanalıyla aldıklan
bankalann içini boşaltıp zaranyla bir-
likte devlete geri verdiler.
2000 yılı sonunda 10 bankanın bat-
tığı unutulmamalıdır. Bunlann devlet
Hazinesi'ne getirdiği yükün 50-60
milyar dolar olduğu hesaplanmıştır.
Sadece bu banka olayı bile bir ülkede
siyasal iktidann degişimini, bu ko-
nuyla yakmdan uzaktan üişkili olan tüm
siyasal liderlerin politikadan kenara itil-
mesini gerektirir. (1) Bu büyük kara
deliği yine bu zavallı halk ödeyecek-
tir.
Ozalizmin sonucu olan devletin iç
borçlanma politikası, üretken olma-
yan, kısır ve verimsiz bir "finans-ka-
pital" sektörü yaratmıştır.
Ülkenin gönenç ve kalkınmasının
üretimle sağlanacağı gerçeği hep unut-
turuldu.
Vahşi liberal ekonomi politikalannın
uygulanmasıyla devlet bütçesinin par-
çalanması, denetimsiz fon yönetimine
yönelinmesi, Maliye Bakanlığı'nın da
bölünerek Hazine'nin Maliye'den alın-
ması aynı dönemde uygulamaya konul-
muştur.
Maliye Bakanlığı'ndan ve bütçeden
kopanlan fonlar, denetimden kaçışı
olanakh kılnıışh. Zaten arnaç da buy-
du. Bu politikanın tanımını yineleye-
lim; denetim mekaıüzmalannın (dü-
zenek) alabildiğince daraltvlması, bu-
na karşın yolsuzluk alanlannın alabil-
diğince genişlemesi.
Bu nedenle Özal, yüzü aşkın fon ya-
ratmış ve bunlan devlet bütçesinin iç
denetimi ile Sayıştay denetiminin dı-
şınataşımıştır. Denetimin kısıtlanma-
sı, yolsuzluk ve hırsızlık alanmın ge-
nişletilmesının saglanması bu politika-
nın en belirgin niteliğidir.
Bunun sonunda ne oldu? Banker
skandallan, kamu bankalaruıdan özel
kişüere ve bankalara siyasal destek ve
kayırmalarla büyük krediler açılması,
yüz milyar dolarlan aşan ve son aylar-
da birbölümü açığa çıkan "BeyazEner-
ji, Bafina, Akrep vs. güri" yolsuzluk ve
hırsızhklar...
2000'liyıllara giderken siyasal yoz-
laşma, toplumsal yozlaşmaya doğru
yöneliyordu.
Bilindiği gibi Türkaye'nin dış öde-
meler dengesi, ekonomi ve uluslarara-
sı ilişkUerdebir sorun olarak sürekli or-
taya çıkar. Özellikle döviz darboğazı
sorun olmaya başlayınca IMF 'ye gidi-
lir. Türkiye IMF'ye bu nedenle de 17
kezbaşvurmuştur. 17. mektup IMF'ye
verilen en son mektuptur.
IMF'ye verilen niyet mektuplan bir
veya iki sayfayı geçmez. Ama son ola-
rak IMF'ye verilen 17. mektup ise bir
niyet mektubu değil, bir program ni-
teliğindeydi.Yapılacakherişteker-te-
ker bu mektuba yazılmış ve üstlenil-
mişti. 17. mektup uzun olmakla kalma-
mış, hükümet IMF'ye ekniyetmektup-
lan da vermiştir. Bunlar
• Mart 2000, Haaran 2000, Arahk
2000 ve Ocak 2001'de 4 adet ek mek-
tup,ayncayapsalrefonnönceiflderiek
mektubu, parasal konularda yüküm-
lölükler getiren gizB mektup.
17. niyetmektubuve 6 adet ek mek-
tup 100 sayfayı aşıyordu. Bunlar eko-
nomik ve mali yapının düzene sokul-
ması (restorasyonu) için konulann IMF
ile son derece aynntılı olarak ele alın-
dığının en açık kanıüdır.
Pekiyi, tüm aynntdar saptanmışken,
her mektup adeta IMF tarafindan ya-
zümışken, IMF heyeti de düzenli ve sü-
rekli olarak gelip bu programın uygu-
lamalannı sıkı bir biçimde denetler-
ken neden bir anda bunalım patlak ver-
di?
ÂslbatanlMF
Asıl batan ve çöken, IMF programı-
nı ciddi bir bağhhkla (sadakat) uygu-
layan bürokratlar ve hükümet değil,
IMF'nin kendisidir. IMF bütün dünya-
da ciddi bir güven bunalımı geçiriyor.
Ama, medyadaki kimi yazarlar
IMF'ye kusur kondurmamak için çok
titiz davranıyorlar. IMF onlar için do-
kunulamaz bir tabu niteliğinde, sankı
buolanbitendenIMF'ninbiçhaberiyok
bütün kabahat iki tane bürokrata çıka-
nldı.
Neoktn?
Pekiyi ne oldu da bunalım bir anda
patladı. Şubat ayı başlannda enflas-
yon düşüyor diye adeta zafer sarhoşu
olmamış mıydık? Oysa, bir yıldır bir
yandan enflasyonla savaşılîyor, öte
yandan "sabit kur" politikası özenle
uygulanıyordu.
Enflasyonu aşağıya çekmek için sa-
bit kur politikası uygulanan bir ekono-
mide büyüme hızina da dikkatle bak-
mak, özen göstermek gerekir. Oysa
geçen yıl büyüme hızı yüzde 7'lerde
oluşmuştur. Bir yanda sabit kur, öte
yanda yüksek büyüme hızı doğal ola-
rak ithalatı özendırir. Geçen yıl Tür-
kiye "dışatan cenneti" haline geldi ve
dışalım patladı. Sonunda, son on yılın
en büyük döviz açığı verildi. îhraca-
un ithalatı karşılama makası açılmış-
tı. Bir yıl önce sabit kur çap
kasını bize dayatan ve onayla
ve onun ünlü Başkan YardnncısiJ
ky Fischer, son aylarda "sabit I
pası" politikasımn zararlannd
dalgah kurun yararlanndan söz etme- -
ye başladı. Oysa bunlar karşrt politi-
kalardır. Bize sabit kurpolitikasını da-
yatanlar, şimdi bu politikanın sakınca-
lanndan söz ediyorlar, IMF şimdi ken-
di politikasından çark ediyordu.
Bu son bunalım, IMF'nin Türkiye'de
uyguladığı ve uygulatnğı politikanın he-
zimete uğradığının en güzel gösterge-
sidir. Ekonomi büiminin tarihine ge-
çecektir. Kimi, tarafsız yabancı gözlem-
ci (Reuthers, Wall St. Journal Was-
hington Post gibi) yapuklan yorumlar-
la "Türkry
ı
e'nİD>aşadığı ekonomikkri-
zin asfanda LMF kavnakh okhığu" nok-
tasmda birleştiler.
IMF bütün dünyada büyük bir güven
hunalımına uğramıştır.
Bu derece aymazlık ıçinde yönetilen
ekonominin, sadece bürokratlann çe-
kilmesiyle onarılacağmı düşünmek
safukolur. Sorumluluk bürokratlarda
değil, asıl sorumluluk siyasal iktidar-
dadır.
Bu bunalımdan çıkış yolu, ulusal
çözüm yoludur. Kendi çıkarlanmızı
ön plana alan ulusal ekonomik çözüm
planızaman geçirümeden hazırlanma-
h ve uygulanmahdır.
Bkz: (l)BatıkBankalarve Siyasal So-
rumluluk
(A. Coşkun, Cumhuriyet 14 Kasım
2000)
Tahta Çanaklı Son Aylar...
Prof. Dr. Necdet ADABAĞDTCF Dekanı
U
go FoscoJo, ünlü poemi
Gömütkr'de herinsa-
nm ölfirken ışığı ara-
dığmıyaznuştı. Uyku-
dan uyanan her insan
da ışığı arar. Şairler ge-
ceyi ölüme benzetmişlerdir. Gece her
zaman ölümü çağnştırmıştır. Başım
yasbğa koyan insanın ertesi güne sağ
çıkabüeceğini kimseler düşünemez.ln-
sanın sabah kalktığında duyduğu coş-
ku, birkez daha ölümün işareti olan uy-
kudan sapasağlam kalkmış olmasına
dayahdırbıryerde. Karanlıkyatakoda-
suun bir yerinden içeri dalan bir td ışı-
ğı ararken gerçekte yaşadığının aynmı-
na varmak ıster. Özellikle karariuktan
sıynup bir pencereden dışan baktığın-
da ışıklar içinde gördüğü manzaranın
gerçekhği ölmediğine birkez daha işa-
ret ettiği gibi, yeni bir güne, bir başka
deyişle, yaşama yeniden başladığma
Uişkin ipuçlan verir. Yaşamın gereği-
nin yenne getirilmesinin önkoşulu ola-
rak da çahşmayı ve üretmeyi öngörmek-
tedir. Ureticen ve çahşan insan kol iş-
çisi ya da fıkir işçisi olabilir. Önemli
olan toplumun kalkınmasına katkıda
bulunmuş olmasıdır. Toplum bilinci ve
toplum sorumluluğu taşıyan her insan
için bu savımız geçerhdir. Sabahın ışı-
ğı bu açıdan çok önem taşır. Işık, gö-
zünü ışığa açmasını beceren ya da aç-
mak olanagını bulan herkesi aydınla-
ûr. tçinin akı ya da karasıyla. Ak insan-
lan düşleyerek işe başlamak istersiniz
ama, gazete sayfalannı kara insanlann
doldurduğunu görürsünüz. Gününüze
beyaz sayfalar acmak yerine kara say-
falar açmak zorunda kalarak girersi-
niz. Her şeye karşın yaşamış olduğu-
muzun aynmına giderek daha çok va-
rarak sevinir, yeniden yaşama başla-
mak için heveslenirsiniz.
Tıpkı lahtaÇaiMİdar'dakj yaşh(ih-
tiyar) gibi. Huzurevine gitmek ıste-
meyen, ayak sürteri ve artık yabancı-
laştığı evinin soğuk duvarlanna ve aı-
le bireylerinin sevecenlikten uzak dav-
ranışlanna ve özellikle gelininin ışken-
celerine karşın kendisi gibi yaşh bir ar-
kadaşıyla oynadığı satranç partilenn-
de umar ve avuntu bulmaya çauşırken
yaşama direncini akıllıca kullanarak
dünya yüzündekı günlerini elden gel-
dığınce uzatmak istemektedır. Yalnız-
lıktan korktuğunu sanr aralannda an-
latmak isterken huzurevinin küf ve ru-
tubet kokan duvarlan arasında geçire-
ceği sıradan ve tekdüze günlerinin za-
manından önce yaşamına son verece-
ğıne çevresindekı ınsanlan inandırmak
çabası içine girer. Duygusal yanlanna
seslenırken, gözlerindeki yaşlarla çev-
resindekı]eri acındıracağına inanan yaş-
hnın tavnnda herhangi bir ıki>'üzlulük
yoktur. Içtenliklidir ağlarken. Kork-
maktadırbaşına geleceklerden. Bu ne-
denle yalvarmaktadır. Yaşh kişinin dav-
ranışı insanlara bencil bir davranış gi-
bi gözükebüir. Yalnız kendisini düşü-
nen ve etrafina verdiğı rahatsızlığı gör-
mezden gelen yaşh ve kaprisli bir uı-
sanın davranışı gibi değerlendirilebüır.
Titreyen ellerinin işlevsizliği karşısın-
da tahtaçanaklarla yemek yemeye zor-
lanan yaşh kişi, tüm olumsuzluklara
karşın evinde kalmaya razıdır. Ne ki hu-
zurevinin ydunu tutmak zorunda ka-
hr.
Üginç değil mi, Ankara DevletTiyat-
rosu'nda aynı günlerde iki ayn sahne-
de birbirine benzer iki oyun oynanı-
yor Biri TahtaÇanaidar, öbürü Son Ay-
lar. tçerikte benzer, dramatık kurguda
farkhhklar içeren iki oyun. Tahta Ça-
nakbr'da olay örgüsü kılgısal bir düz-
lemde devinir ve gelişırken anlatımın
daha yahn ve belki daha çarpıcı ve ür-
pertici ohnasına yol açar. Geün ve bü-
yükbaba arasındakı tartışma ya da iki
kardeş arasındakı parasal hesaplaşma
ve yine kan-koca arasmdaki kopmaya
başlayan sevgı bağınuı aruk su yüzü-
ne çıkan işlevsizliğinin yarattğı drama-
tık ortam insanın irkihnesine neden
olurken, Son Ayhr'da kuramsal düzlem-
de gelişen anlanm daha düşündürücü-
dür.
Tiyatro koltuğuna gömülerek oyu-
nu derinhğine izlemek zorunda kalan
izleyici, tiyatro salonunda dirsek dirse-
ğe oturduğu insanlarla yakaladığı o sı-
cak havadan çıkar çıkrnaz yalnız başı-
na kalacağını, sokaklarda kimsenin yü-
züne bakmayacağını düşünerek yerin-
den kalkmak istemez. Tahta Çanak-
br'dakı arbedenin ve tatsızlıklann ye-
rini, kimi çatlamalara karşın sevecen-
lik üzerine oturtulmuş ve sessiz sessiz
gelişen olay örgüsündeki dingınlık alır.
Kan-koca arasındakı geçmişe dayalı
arumsatmalar, baba-oğul arasındakı
baba açısından eğlenceye, oğul açısın-
dan işkenceye dayalı iletişim sevgiyle
yoğrulmuştur. Baba düşüncesinin ge-
risinde huzurevine gitmek istemez ama,
çocuklanmn erincini ve mutluluğunu
öne çıkardığı için gideceğini söyler.
Baba özgecildir. iki ayn riplemeylc kar-
şı karşıyayız. TahtaÇanaklar'daki yıl-
gın ve olumsuz tiplemeye karşın Son
Aylar'daki yaşh yürekli, konuşkan ve
olumlu bir tiptır. Tahta Çanaklar'da
yaşh dedeyi savunan ve dedesinin tah-
ta çanakta çorba içmesini içine sindi-
remeyen torununa karşın, tahta çanak-
ta çorba içmek zorunda kalan yaşhnın
yerinde bu kez işi o aşamaya getirme-
den, son aylarda içeceği çorbayı tahta
çanaklarda içmek istemeyen ve evini bı-
rakıp giden bir yaşh adaîn vardır. Ama
yalrîızlığıyla boğuşacak tüm süahlan-
nı kuşanmış olarak evinden çıkar. Yaş-
h adarn beraberinde çok sevdiği Bach'ı
götürmektedir. Yahıız Bach değil bir-
hkte götürdüğü. Torunlannın kendisi-
ne armağan ettiği Vakvak Amca'nın
çizgı romanlannı da, bir başka deyiş-
le, düş düm^snu ve fotoğraf atbömöy-
le birttkte amlannı da götürmektedir
yanında. Ama yahıızhğının içinde en
büyük dayanağı, yaşadığına işaret ola-
rak gördüğü. huzurevinin penceresin-
densüzülen ve fesleğen çıçeğini ısıtan
ışıktır. Tahta Çanakiardakı yaşh kişi-
nin huzurevindeki yaşamını bürniyoruz,
çünkü oyun bize söylemiyor ama, Son
Aybr'daki yaşh kişıninkini aynntılı bi-
hyoruz. Yaşam üzerine aynntılı psiko-
lojik bir irdeleme ve derinliğine bir iç
hesaplaşmadır. Büyük bir olasılıkla
Tahta Çanaklar'daki ihtiyar da mutla-
ka böyle bir hesaplaşma içine girmiş-
tir. Tüm insanlann elleri ve ayaklan
tutarken yapüklanyla, yaşlıhklannda yüz
yüze gehnek için başvurduklan bir he-
saplaşmadır bu ve tüm insanlar için ka-
çınümazdır. Hcrkes yapacaknrbunu. Ne
ki, önemli olan içımizin akıyla bu he-
saplaşmayı yapmak ve mutlu öhnektir.
INTERNET
INTERNET
Bilgisayarıruz ofısinize tıkılmış olabilir, peki ya siz? F.ğer tnobil inter-
necli yeni Ericsson R380'iniz varsa, hayır! Biz ona Smartphone diyoruz.
Dokunmatik ekranına özel kalemiyle hafîfçe bir dokunun ve bakın
neler göreceksiniz... E-maul, WAP, ajanda, hepsi karşınızda. £1 yazısını
bile anlayabiliyor R380. Aa, unutmadan! O aynı zamanda bir cep
telefonu. Yani dışanda olacağınızı bildirmek için her zaman el alnnda!
ERİCSSONSMARTPHONEnm.fricsMii.can.tr/r3n
Enaum MUstm Htzmetlm: (0-212) 47i 77 77
PENCERE
Şşşşıt... -
Bir şeyler oluyor... :'
Yadaolacak... . .
Nereden biliyorum?..
Ş harfinden!..
Dün bir gariban -işsiz güçsüz takımından değil,
memur da gariban oldu- dedi ki:
- Şok oldum abi!..
Neden?..
- CottarelH abimiz "Enflasyonu düşüreceğim"
diye gelmişti, adamı çok sevmiştik...
- Ne olmuş Cottarelli'ye?..
- Gidiyormuş..
- Giderse ne olur?..
- Sen ne diyorsun abi, adam "Bu Türkiye iflâh
olmaz" deyip gidiyor.
- Peki, sen ne yapıyorsun?..
- Hiiiç abi!.. Ne yapacağım? Akşam televizyon-
da şov seyredeceğim...
Hayatımız iki sözcük arasında salıncak kurmuş,
kolan vuruyor, ikisi de Türkçe değil:
Şov..
VeşokL
•
Yine şok olduk..
Canımıza okundu, son devalüasyon etini cebi-
mize soktu, paramızın yansına yakınını şavulladı;
yankesiciliğin bu türlüsü ancak "resmen" yapıla-
bilir.
Yapanlarda utanma yok!..
Istrfa diye bir şey yok; "çekilmek" diye bir söz-
cük sözlüklerden silindi; ne seçim yenilgisine uğ-
rayan lider partisinin başından çekiliyor, ne ülkeyi
batıran lider yönetimin başından çekiliyor; birtakım
yıvışık kişiler koltuklanna yapışmışlan yüzsüzlü-
ğün bini bir para...
Koltukta oturanlar çekilmez oldular, ama, çekil-
miyorlar; koltukta şov yapıyorlar..
Ş dilimizin ilginç harflerinden biridir, dahaçok yan-
sımalı sözcüklere yaktşın
Şakır şakır..
Şıpırşıpır. , ' ,
Şıkır şıkır..
Ştşşiş..
Şıp şıp..
Şapşap..
Türkçede Ş'yi sevenler şok ve şov gibi yabancı
iki sözcüğü de bağırlanna bastılar; ikisini de tepe
tepe kullanıyoruz; şok oluyoruz, medyamızda
şok'tan geçilmiyor; şok demeç, şok haber, şok bo-
şanma, şok kazal.. Uysa da uymasa da her şeyin
başına bir şok sözcüğü getirip başlıklara tırman-
dırryoruz; yerli yersiz ne diyoruz:
-Şok oldum!..
"Eşekten düşmüş karpuza döndûm" diyecek
değiliz ya, Frenkçesini kullanıyoruz.
•
Bektaşi'ye sormuşlar. ^
- Bumun ne yanda?..
Bizimki ensesini göstermiş.
- Ulan, tam tersini gösteriyorsun.
Bektaşi istifini bozmamış:
- Erenler, demiş, bir şeyin tersini bilmezsen doğ-
rusunu öğrenemezsin...
Biz hepimiz şok otduk, bizi şapa oturtanter ise
hâlâ şov yapıyorlar.
Ancak bu iş şovla geçiştirilecek gibi değil; şok
sözcüğünün başındaki Ş'yi Türk alfabesinin ikinci
harfiyle değiştirirseniz, halimizi tam tamına dile
getirecek sözcüğü bulursunuz. •«
CUMHURİYET MAHALLESİ
SAKİNLERİNE
DUYURU
Cumhuriyet gazetesinin bir sosyal daya-
nışma projesi olarak Cumhuriyet okurlan ve
dostlan arasında organize edilen; Istanbul -
Silivri - Çanta Belediyesi sınırian içindeki
"Cumhuriyet Mahaltesi" arsalannda "tophı
bir organizasyonla" inşaat aşamasına geçi-
lecektir. Bunun en güvenilir ve en doğru yön-
temle gerçekleşmesi için de tarafımızdan sür-
dürülen hazırlıklar tamamlanmak üzeredir...
Ancak, bu hazırlık sürecinde bazı arsa sa-
hipleri kendi ilişkileri ve olanaklanyla "birey-
sel" olarak inşaatlanna başlamtş olup, bu in-
şaatlan yapanfirmalararasındaki AS YAPI-AKS
İNŞAATın diğer arsa sahiplerine de mektup
göndererek "ilişki kurmak istediği" saptan-
mıştır.
Cumhuriyet'in, Cumhuriyet Mahallesi or-
ganizasyonun ve Yapım-C'nin bilgisi ve ona-
yı drşında gönderilen bu mektupla inşaat ha-
arlıklanmızın "hiç bir ügisi olmachğıir, bu ko-
nuda Yapım-C'den ve Cumhuriyeften arsa
sahiplerine resmen yapdacak duyuru ve çağ-
nlann dışındaki bu tür ilişkilerden sorumlu ol-
madığımızı, inşaatian biriikte ve dayanışma
içinde yapörmak isteyen dosttanrrttzm bunayö-
nelik toplu ihale hazırlığımızın sonuçlanması-
nı beklemelerini önemle duyunjr, olası mağ-
duriyetlere karşı Cumhuriyet MahaHesi sakin-
lerinin bilgisine sunanz.
Saygılanmızla,
Yapım-C
ANKARA 10. ASIİYE HUKUK
MAHKEMESJ'NDEN
EsasNo: 2000/501
Davacı Ayşe Yavuz tarafindan davalı Arifi (Anf) Yavuz
aleyhine açüan boşanma davasında davalının adresinin
tespit edilememesi üzerine kendısine TY 31. maddesı ge-
reğince dava dilekçesi ile dunışma gününün iknen tebli-
ğine karar verildi^nden, davalı Anf Yavuz'uıı 4.4.2001
günü saat 09.40'ta Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi
duruşma salonunda bızzat bazır bulunması ve^^ kendisi-
ni bir vekil ile temsil ettınnesi, aksi halde KUMK'nin
213. maddesı uyannca davaya yokluğunda de">'am edilip
karar venleceğı tebligat yerine kaım olmak üzst adı ge-
çene ilanen tebliğ olunur. 13.2.2001 Basın. 11 "26