23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 MART 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA ROPORTAJ YahuMerindörtbüyükpeygamberindenbiriolan Yeşu,Kurun'daadıgeçmemesinekarşınMüüümnkr arasında Yuşaolarakanıkyor Yuşa Peygamber'e ait oMuğuna inamlaD mezar, inanılmaz boyutta; uzunluğu 17, genişliği 4 metre_. ÇevTesindeki parmaklık ve tel örgülere karşın mezarm üstü dilekiçm atdmış kesmeşeker ve para dolu~ 'VaadedilenTopraldar'ınpeygamberi revratı Şerif (Yeşu: Bab l/l-2)"VevaJdoIduki, Rabbin kulu Musa'nm ölümünden sonra Rab, Musa'nm hizmetçisi Nun oğhı Yeşu'ya söyleyip dedi: Ku- lum Musa öldü ve şimdi kalk, sen ve bütün kavm, onlara, İsrailoğuDan- na, vermekte olduğum diyara bu Er- den'den geçin." Tevratı Şerif (Yeşu: Bab 24/ 28- 30) "Ve Yeşu kavmi, herkesi kendi mirasma gönderdL Ve vaki oldu ld, bu şeylerden sonra, Rabbin kulu Nun oğlu Yeşu yüzonyaşmda olarak öldü. Ve onu Efraim dağlığında, Ga- aş dağuunşimalinde olan Timnat-se- rah'da, kendi mirasuun sının içine gömdüler." Yeşu'nun muclzelerl Yeşu, dört büyük Yahudi peygam- berinden biridir. Musa'nın Mı- sır'dan çıkardığı Israiloğullannı Ken'an iline götürmüş ve Şam'a ka- dar ilerleyerek kavmini "Vaadedi- len Topraklar"a kavuşturmuştur. 'TevrâVın altıncı kitabı Yeşü'nun- dur. Tevrat'a göre birçok mucizeler göstermiş; Şeria nehrini ayaklan ıs- lanmadan geçmiş, Gabaon savaşın- da günü uzatmış, Eriha surlannı ba- kışlanylayıkmıştır. Rab, melekleri- nı kullanmadan Musa gibi Yeşu'ya da buyruklannı iletmiştir. Mısır'dan çıktıktan sonra çölde 40 yıl kaldık- lan için sünneti unutan Israiloğulla- nnı Rab'bin buyruğu üzerine taştan bıçaklarla sünnet eden de Yeşu'dur. ICuranıkerim'de adı geçmemesi- ne karşın Kehf suresinde "Musa'nm adamı" olarak anılan kişiyi Müslü- manlar daha sonra Yeşu olarak yo- rumlamış ve Yeşu'ya Yuşa adını vermiştir. Ne ki Ömer Rıza DoğnıL 1947 yı- lında tamamladığı Kuranıkerim'in Tercüme ve Tefsiri'nde "Bazüanna göre bu zattan murat, Nun oğlu Vu- şa'dır. Fakat Kuran bunun kim oldu- ğunu tasrih etmiyor" demıştır. Hay- rullah Örs de "Musa ve Yahudffik" kitabında Yeşu'nun "gaMp"1 anlamı- na geldiğini ve epik şarkılardan ta- rih düzenleyen ozanlann bu sözcü- ğû özel isim haline getirebilmiş ola- cağından söz ederek Tevrat'ta sözü edilen olaylan Milattan Önce 1200 yıllanna tarihlendirmiştir. O sıra tarih, ilkçağın ünlü destanı Ilyada'ya konu olacak Truva sava- şının eşiğinde ya da içindedir... Anadolu'da Hitit imparatorluğu çö- küşte, Istanbul ise henûz tarih sah- nesinde değildir. Hatta Istanbul, mitolojiye yeterin- ce konu olmarruştır da... Belki, tannlann tannsı çapkın Ze- us"un hamile bıraktığı Argos Kralı'- nın kızı İo, Zeus'un karısı Hera ta- rafından inek haline sokulmuş ve kıtadan kıtaya atlarken adını verece- ği tnek Geçidi'nden, yani Bospo- ros'tan geçmiş ve hatta Haliç kıyı- sında kızı Keroessa'yı doğurmuş olabilir ama.. bir su perisinin büyü- teceği Keroessa, henüz Denizler Tanrısı Poseidon'la sevişip oğlu Byzas'ı doğurmamıştırbile... Çünkü... Argonautlar, Bosporos'tan geçer- ken Bizans yoktur... Azra Erhat'ın Rodoslu Apolloııi- os"tan aktardığına göre Karadeniz kıyısında Kolkhis ülkesindeki altm postun peşine düşen Argonautlar, yelkenli gemiyle Bosporos'u geç- meye çahşmaktadır... Fakat Istan- bul Boğazı'nı geçmek kolay değil- dir.. çünkü Uludağ'dan Karadeniz'e kadar olan bölgede Poseidon'un bir başka oğlu, dev Amykos yaşamak- tadır. Yumruk dövüşünde usta olan dev, her geleni kendisiyle boy öl- çüşmeye zorlamakta ve yendikleri- ni de öldürmektedir. Argonautlar Kalkedon'a, yani Kadı- köy'e geldiğinde gemi- deki kahramanlardan Ze- us'un oğlu Porydeukes, Poseidon'un oğlu dev Amykos'la karşılaşır ve yener. Kaldı ki Argona- utlar Boğaz'daki Çarpı- şan Kayalar'ı yani Symplegadlan aşmak için gerekli ipucunu da Poseidon'un başka bir oğlu, tek gözü kör Phine- us'tan öğrenirler ve böy- lece geride bir dev bıra- kıp Boğaz'ı geçerek yol- lanna devam ederler... Yol, Beykoz'dan Ana- dolu Kavağı'na giden yol.. ve orman içinde bol virajlı bu yol 17 metre uzunluğun- da ve 4 metre genişliğindeki bir me- zaragidiyor... 1988 yılına kadar Beykoz'dan Anadolu Kavağı'na karayolu ile gi- dılmezdı; Kavağa deniz yoluyla ula- şılırdı; çünkü bölge Boğaz Komu- tanlığı'nın askeri bölgesiydi... Bo- ğaz Komutanlığı, karayolunu sivil- lere açtıktan sonra Anadolu Kava- ğı'na varmadan soldaki sapaktan Yuşa tepesine gidilir oldu... Yolla açılan türbe Yuşa tepesinde Osmanlı'dan kal- ma bir mescit, bir mezarlık ve bir de "Hz. Yuşa AJS."nin gömütü vardı ve Devrim Yasalanyla türbeleri Maarif Vekâleti'ne bağlayan Cumhuriyet, Boğaz'ın bir ucunda ve askeri böl- gedeki türbeyi kayda geçirmemişti! Yol açıhnca, türbenin yeniden açıl- masına da yol açıldı... Beykoz Müftülüğü ve önce Re- fahlı sonra Faziletliîstanbul Büyük- şehir Belediye Başkanlığı'nın çaba- lanyla "Hz. Yuşa A.S."nin kabri i- mar, çevresi abad edildi... Böylece Türk-lslam âlemi bir türbeye daha kavuştu... Beykoz Müftülüğü, Yenibos- na'daki bir Volkswagen özel servi- sinden aldığı ilanla bastırdığı bro- şürde her ne kadar, "Yuşa Peygam- ber'in, Beykoz Yuşa tepesinde med- fün bulunduğu Ue ügili inanış,en çok Yahya Efendi'nin manevi kişiliği ile irtibatlandınlarak vaygmlaşmış ve şöhret bulmuştur. fşin aslını ve en doğrusunu bikn yalnız Allah'ür" di- yorsa da içinde 17 metre uzunlu- ğunda ve 4 metre genişliğinde, çev- resi yeşil demir parmakhk ve yeşil tel örgülerle kapatılmış mezar bulu- nan üstü açık türbenin girişine "Hz. Yuşa A.S. Kabri" yazmışlar! Kabri bulan Yahya Efendi, Trab- zonluymuş... Sultan Selim Trab- zon'da vali iken Sultan Süleyman doğduğunda Yahya Efendi'nin an- nesi Süleyman'ı emzirmiş... 40 yıl sonra Yahya Efendi Istanbul'a gel- mış... Sütkardeşı Kanuni Sultan Sü- evrat, Musa 'dan sonraki peygamber Yeşu'nun "Efraim dağlığında, Gaaş dağının şimalinde olan Timnat- serah'da" gömüldüğünü yazıyor, ama 16. yüzyılda İstanbul'da görülen bir rüya üzre Beykoz 'da yaratılan türbede yatırılıyor. kyman da ona biri Beşiktaş'ta kış- lık, öteki Anadolu KavağYnda yaz- lık birer dergâh yaptırmış. Bir gece Yahya Efendi'nin rüyasına bir zat girmiş ve "Ben Yuşa Nebi'yim; me- zanm şuradadır, gel tespit eyle" de- miş. Yahya Efendi gidip bakmış, ko- yunlann otlanna dokunmadığı yer- de Yuşa Nebi'nin mezannı bulmuş. Kanuni Sultan Süleyman da bir tür- be yapılmasmı buyurmuş... Buyruk buyruktur... Türbeyi 16. yüzyılda yapmışlar ama mescidini yapmamışlar; mes- cidini de Beykoz Müftülüğü'nün ki- tabesine göre 1755'te Sadrazam Yirmisekiz Çelebizade Mehmet Sa- itPaşa yaptırmış... 25 Ekim 1755'ten 1 Nisan 1756'ya kadar topu topu beş ay sadrazamlık yapan Çelebizade, belli ki EvliyaÇe- lebi'nin Seyahatnamesı'ni okuma- mış... Bizimgezgin, 1670'lerdehac- ca giderken Hatay, Suriye, Lübnan ve Filistin'i anlattığı Seyahatname- si'nde yazmış... "Yuşa Nebi", Lüb- nan'ın Trablusşam kentinin kuzeyin- de at sırtında yarım saat ilerideki Menbede köyünde gömülüymüş ki butün Trablus Islam âlimleri bu ko- nuda söz ve görüşbirliği içindeymiş... Tevrat'ı defllytlrmek ml? Bu arada Tevrat'ta "Efraim dağ- hğmda, Gaaşri»gmmşimalinde olan Hmnat-serah'da, kendi mirasmın sı- nın içinde" gömüldüğü yazarken Yahudi Peygamberi Yeşu'ya Istan- bul Boğazı'ndabirtepede mezar ya- ratmak dört kutsal kitaptan birini düzeltmek anlamına gelmiyor mu? Üstelik, bugün bile Beykoz Müf- tülüğü'nün Kuran'daki "Ud denizin birleştiğiyer''i Musa'nın geçtiği Kı- zıldeniz'den Istanbul Boğazı'na ta- şıması, yann Israiloğullannuı "Va- adedilen Topraklan"na tstanbul'u da katması halinde ortaya çıkacak siyasi gerginliği kim düzeltecek! Müftü Efendi mi? Yann ola hayır ola... Bugün işin ticaretini yapıyorlar... Beykoz Belediyesi yolun başında bilet kesiyor... Istanbul Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği alanda on beş kadar dükkânda yumurtadan tespihe, yelpazeden türbana, havlu- dan tarikat kasetlerine kadar dünye- vi ve uhrevi her şey satılıyor... Piya- sa her ne kadar Türk-tslam ise de bir yanıyla da global bir pazar: Coca Cola Yuşa Köftecisi ve Pep- si Yuşa Büfe... Özellikle cuma günleri, Yuşa te- pesine büyük bir akın oluyor... Eli- ne kesmeşekeri ve bozuk parayı alan "peygamber mezan"nın başın- da toplanıyor; tel örgü işe yaramı- yor, dilekler yerine gelsin diye du- daklar kımıldarken şekerler ve pa- ralar kabrin üstüne atılıyor... Bağış- lar yapıhyor, adaklar adanıyor... Müftülük "Kabir üzerinepara, şe- ker ve herbangi bir cisim konulma- ması rica olunur" tabelası asmış a- ma, "Lûtfen yerlere sakız, izmarit ve çöp atmayınız" tabelası gibi ha- vada kahyor... Biraz da mescidin alt tarafindaki çay salonu işletmesinin ve girişteki dükkânlann varlığı, ye- şil alana yayılıp ağaçlann altında mangalla piknik yapılmasmı engel- liyor. Yine müftülüğe göre "Yuşa tepesi, medcniyetimizin ve kûltürü- nıüzün önemli bir parçası" olmak- la birlikte "Mesdd içinde yemek, iç- nıek yasaktir" uyansını da yazıp as- mak gerekiyor! Osmanlı'mn kltabesl 17 metre uzunluğunda 4 metre ge- nişliğinde, ortasından dört büyük ağacın yükseldiği mezann dışında- ki mezarlıkta 30 kadar küçük kabir bulunuyor; buraya 1791 'den 1909'a kadar çoğu türbedar ve yakınlannın gömüldüğü anlaşılıyor... Rüyalara bel bağlamış Osman- lı'mn kitabesinde yazıyor: "Hem mureffeh hem mukaddestir bu ker sari bütend/ Bağı cennettir makam- ı Yuşa ibnûn Nun'dur/Zaünı etmis nûbüvvede mübeccel Idbraya/ Kabr- i hazrettir makam-ı Yuşa ibnün Nun'dur." Beykoz'dan Akbaba yoluna girin- ce bu kez 10 metreden uzun başka bir mezarda "UzunevBya" yatıyor... Boğaz'ın ucundaki Istanbul'un eski köylerinden biri, 21. yüzyılda olağanüstü boyuttaki evliya ve pey- gamber mezarlanyla ünleniyor... Yuşa tepesindeki mescidin önün- deki seyirterasından bakınca ağaçla- nn izin verdiği kadanyla görülen Bo- ğaz, ayak altında duruyor; Boğaz binlerce yıldır olduğu gibi Akde- niz'in suyunu Karadeniz'e, Karade- niz'in suyunu Akdeniz'e akıtıyor... Poseidon'un dev oğlu Amykos, Symplegadlann üzerine yatmış, Ar- gonautlann dönüşünü bekliyor! GÖRÜŞ KUNDA DİXİT (*) BHgi, Her Zaman Ngi midir? Yeni teknolojiler sayesinde, günümüzde bilgiler, şimdiye dek hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde bir noktadan başka bir noktaya aktanlabiliyor. Bize de çoğu zaman, miiyonlarca gigabaytın nanosaniye- ler içinde bütün dünyayı nasıl dolaştığını şaşkın şaşkın seyretmek düşüyor. Ancak bu bilginin ka- litesini ve gerçekten bilgi olup olmadığını çok en- der olarak sorguluyoruz. Bilginin ihtiyaç duyuldu- ğu yere en az masrafla iletilmesini sağlamak ön- celikli sorun olarak önümüzde duruyor. Bilgi, an- cak iletlşim süreçlerine katılımı teşvik ettiği ve bi- reylerin ve bilgiyi idare edenlerin amaca dönük ve uzmanca kararlar almalanna olanak tanıdığı nok- tada gerçek bilgiye dönüşüyor. Dünyanın zengin- leri ve fakirieri arasındaki grtgide büyüyen denge- siz ilişki, bilenler ve bilmeyenler arasında ortaya çı- kan uçurumla gözle göriilür bir hal alıyor. Bilgiyi gerçek bilgiye dönüştürmek ve gelişmekte olan ül- kelerin refaha giden yollannın kısalabilmesi için onlara bir şans vermek istiyorsak bu uçurumu mutlaka kapatmamız gerekiyor. Burada asıl sözünü ettiğimiz şey, zengin ülke- lerde artık neredeyse her sınıfta rastladığımız en gelişmiş bilgisayariardan çok, her biri kendi alanı- nın uzmanı, yetişmiş öğretmenler, gerçek bir çatı altında toplanmış sınrflar ve yiyecek sıkıntısı çek- meyen ögrencilerdir. "Bilgi, birkılıç ve bilgelikkal- kanıdır" diyebiliriz rahatlıkla. Bilgi ile elde edilen erk, güney ülkelerinin insanlannın üçte ikisi için belki de şimdiye dek hiç bu kadar önemli olma- mışt. Tetevizyon, telefon ve bilgisayardan oluşan bir sacayağı üzerinde duran bilgi çağı, buralarda yalnızca kablolu televizyon ve uydu yayınlanyla temsil ediliyor. Bilgi teknolojisindeki gelişmelerin mesafeleri kısaltması bekleniyor. Ancak ınsanlan zorla bir araya getirmek de mümkün olmuyor. Çok ileri derecede teknolojik olanaklar, geniş bir yel- < paze oluşturan bir yığın program içinden seçim yapmamızı sağlarken çoğulculuğa karşı dahafaz- la hoşgörü gösterilmesinin garantisini maalesef oluşturamıyor. Bir kılıç olarak bilginin iki ucu var. Bilgi aktanm mekanizmalan gitgide daha az sayı- da insanın kontrolüne giriyor ve yayılan mesajlar artan bir oranla, tek taraflı olarak tüketim kültürü- nün propagandasını yapar hale geliyor. Ve bu kül- tür tek hedef değer olarak sunulduğunda da eko- nomik dengesizliğin korunmasına ve güçlenme- sine yanyor. Bunun da ötesinde gitgide daha çok sayıda insan, bilgi çevresinden dışlanıyor Bir za- manlar sahip olduklan bilgi, ellerinden uçup gidi- yor ve her şeye rağmen elde ettikleri bilgi de uzun süreli olamıyor. Internet, bilginin demokratikleşmesine katkı sağlamak üzere bir şans olarak görülebilir. Bu da yeni bir çağın gerçekten başladığına işaret edebi- lir. Ancak bilgi teknolojisinin başanlı olması için ne yapabiliriz? Bilgi teknolojisinin sınırlannı çizdikten sonradır ki kolay kolay "Bilginin demokratikleşme- s/nc/en°bahsedemiyoruz. En fazlasıyla, elimizden gelenle sınırlıyız. Elimizden gelenlerle de sonuç olarak en azından bir değişim başlatabiliriz. Res-. mi bilginin devlet kontrolünde olduğu ülkelerde' internet, gerçeğin saklı kalmayıp ortaya çıkması- na yardımcı olabilecek tek yolmuş gibi gözüküyor. Dünyanın her yerinde insan haklan eylemcileri ve bastınlan azınlıklar, elektronik posta hareketleri sayesinde birbirleriyle iletişim kurabiliyorlar. Tali- hin cilvesine bakın ki internet üzerinden ortaya çı- kan anarşi, küreselleşmiş bir ağı ve yine küresel- leşmiş bir ekonominin sonuçlarıyla mücadele için ideal bir ortama dönüştürmüştür. Gene de tekno- loji hiçbir zaman çözümün kendisi olamaz. İnter- net çağını destekleyen ekonomik menfaatlar, sa- nayi çağını destekleyen menfaatlara benziyor. Bil- gisayarda karşımıza çıkan ikili sistemden farklı ola- rak burada bize düşen "ya oyadao" arasında se- çim yapmaktan ibaret değil. Bilgi çağı, dünyanın bir bölümü bilgi üreten ve bilgiyi elinde tutan te- kellerce yönetilirken diğer bölümünün bunun dı- şında kaldığı "analog" bir kanşım olarak kendini gösteriyor. Bazılan çığ gibi büyüyen bilginin altın- da ezilirken bazılan da mevcut despctizmi yıkmak üzere bundan mümkün olduğunca yararianacak. Sonuç olarak IT, bir kaplana benziyor: Ya onu ye- nersiniz ya da o sizi yer. Sonuçta belki de nasıl ol- sa sizi yiyecek; ama o güne kadar en azından ona hükmedebilirsiniz. (*) Kalhnma alanında uzmanlaşmış, Nepal'dekiPa- nos Medya Enstitüsü 'nün müdürü ve Himal dergısi- ninyayıncılarından biri. Yazı Almanya 'dayayımlanan Deutschland adlı dergiden alınmıştır. tLAN T.C. SARIYER SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1994/598 Müteveffa Nûzhet Çiçek tarafından Beyoğlu 5. No- terliği'nde 28.8.1991 tarih 32792 yevmiye numarası ile düzenlenen vasiyetnamenin tenfızi için mahkememiz- de açılan davanın yapılan yargılaması sonunda 1994/598 esas, 1994/971 karar sayılı ve 14.11.1994 ta- rihli karan ile vasiyetnamenin tenfizi davalan mahke- memizin görevi dışında olduğundan mahkememizin görevsizliğine, karar kesinleştığinde dosyanm görevli Sanyer Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesı'ne gönde- rilmesine karar verilmişür. Davalılar Leman Çiçek (Zağnos), Fahıman Çiçek (Özuzcan), Ayşe Çiçek'e (Etestegül) karar teblığı yeri- ne kaim olmak ûzere ilanen tebliğ olunur. 21.2.2001 Basın: 13532 İLAN T.C. FATİH 3. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞl'NDEN Dosya No: 2000/28 Davacı Zeki Odabaş tarafından davalı Semra Türkan Odabaş aleyhine ikame olunan boşanma davasının açık dunışması sonunda, Fatih, Habcılar Cad Hatip Sokak No: 22 D: 2 adre- sinde ikamet etmekte iken yapılan zabıta tahkikatına ve ilanen tebligata rağmen bulunamayan davalı Semra Türkan Odabaş hakkında hâkimliğimizin 13.2.2001 ta- rih ve 2000/28 esas, 2001/68 karar sayılı ilamı ile dava- cı Ue davalının boşanmalanna, masraf ve vekâlet ücre- tinin davalıdan tahsiline karar venlmiş olup işbu kara- nn gazete ile ilanı tarihinden ıtibaren bir ay zarfinda temyiz olunmadığı takdirde karann kesinleştirileceği hususu tebligat yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 13.3.2001 Basın: 13588
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle