16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA +CUMHURİYET 30 KASIM 2001 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus» cumhuriyet.com.tr • • •• Oğretim Uyeleri ve Yabancılaşma...Prof. Dr. Mine ANĞ KÜÇÜKER Istanbul Tıp Fakültesi Öğretim Cyesi D ünyaya ve yaşama te- lıkli olanlar eğitim ve medyadır. Ülke- mel bakış açısı "da- mizdeki adı saklı özelieştirme ile hay- ha çok para kazan- li uzun yıllardır ele geçirilmiş olan ilk mak* olan ve bu ne- ve ortaöğrenim kurumlanndan sonra denle insanlan, tü- sıraünıversitelerehanidirgelrniştı. Son ketmeve, hem de her yülarda kendi üniversitelerını açma mel bakış açısı "da- ha çok para kazan- mak* olan ve bu ne- denle insanlan, tü- ketmeye, hem de her şeyi ve hızla tüketmeye koşullandıran, her tür tüketimi en "insani" değer ola- rak sunan "yeni dünya düzeni" kendi- sini var kılabilmek ıçın "birey ohna"ya en büyük önemi veriyor görüntüsü al- tında aslında "bireyci" olmayı empo- ze etmekte ve buna koşut olarak "re- kabeti" insan başansının temel koşu- Ju olarak öne çıkarmakta ve böylece insamn kendisine, insana ve topluma "yabancılaşmasına*" neden olmakta- dir. "Ben" ve "rekabet" gıbı kavramla- n insanın doğası ile açıklayan felsefi söylemleriyle, yeni dünyadüzenınin mi- marlannın ve yandaşlannın, kapita- lizmin geçmişteki açıkça acımasız yön- temlerüıden çok farklı olarak daha yu- muşak, daha aldatıcı yumuşaklıkta söylemler ve yöntemlerle daha kısa sürede daha çok sayıda insanı kandı- rabildikJerini ıyi görmüş olduklan an- laşdıyor. Bu düzen, bu nedenle "birey" ol- muş insanlan ve "eleştirel akh" aslın- da istemez. Bu nedenle bu düzende erk'i elinde tutanlann sahip olmak is- tedikleri egemenlik alanlanndan önce- firsatını yaratan-yakalayan egemen sı- nıf, aslında çok daha önceleri bu amaç uğruna kollan sıvamıştı ve planlı bir biçimde devlet üniversitelerine el at- mıştı. Üniversitelerde egemen sınıfın egemenliğini kurmak için iki yol izlen- di: 1) Devlet ünıversıteleri yaklaşık 20 yıllık bir sürede bilerek, ısteyerek ve programlı bir biçimde YÖK-Doğra- macıeliyle tümüyle çökertildi; böyle- ce özel üniversitelerin varhğına hak- hlık kazandınldı (Hep aynı söz: Dev- let yapamıyor, öyleyse bırakınız yap- sınlar). 2) Üniversitelerin sorunlanna çözüm (!) olmak üzere "üniversite-sa- nayi işbiıüği*' gibi adlarla geçerli kı- knan çarpıtümış ilişkıler ağında bazı devlet üniversitelerinde gerçekleştiri- len gizli ve kısmi özelleştirmelerle üni- versite sermayeye bağımlı duruma ge- tirildi. (Üniversite-sanayi işbirliği, ol- ması gereken bir birlikteliktır; ancak bu birliktelik tek yanh bir bağımhlığa dönüştüğünde artüc üniversite -öğretim üyeleri ve tüm araştırmacılanyla- özerk bilim üreten ve bilim aktaran bir ku- rum olmaktan çıkar.) Oysa üniversite, üniversite olabilmek için devlet eririn- den olduğu kadarbeürli toplumsal güç odaklannın da egemenliğinden, her türlü "güç"ten bağımsız olmakzorun- dadır. Bilimsel ve yönetsel özerkliğin olmazsa olmaz koşulu budur. Böyle- ce, bir önceki satu-larda değinildiği üzere özerkliğini her anlamda yitiren devlet üniversıtelerinın ve zaten hiçbır zaman özerk olmamış ve olmayacak olan özel üniversitelerin de yeni dün- ya düzeninin egemenlik alanına dahil olmalan, kendisine, birbirine ve top- luma yabancılaşmış öğretim üyesi kim- liğinin öne çıkmasıyla sonuçlandı. Kar- maşık bir olguymuş gibı gözüken so- runlarla dolu bu süreç, ashnda ülkemiz- de tüm olup bitenlere bakıldığında ve sistemin bütünüyle birlikte ele alına- rak sorgulandığında, neden-sonuç iliş- kisi bağlamında son derece yalın ve açıktır. Öğretim üyelerinin bunu açık- ça görmek, üzerinde düşünmek, bunu göstermek ve süreci tersine çevirmek için çaba harcamak sorumluluklandır. Çünkü, öğretim üyesi olmak hem eği- timci, hem araşnrmacı kimliğini ken- disinde bütünleştirmektir ve görevle- ri bilimsel bilgi üretmek, bu bilgiyi aktarmak, öğrencileri eğitmek, dola- yısıyla ülkenin geleceğinde belirleyi- ci olmak olan öğretim üyeleri için bıl- mek, bu kimliğin en önemli temel da- yanağı olup öğretim üyesine bu kim- İik büyük bir sorumluluk yükler (tüm "bflen" insanlara yüklediği gibi). Bil- gi üretmek, bilgiyi aktarmak ve öğ- rencileri eğitmek görevlerini yerine getirirken ve bildikleriyle toplumu ay- dınlanrken bildiklerini çarpıtmamak, hiçbir amaç ugruna saptırmamak, sak- lamamak, hiçbir güce angaje olma- mak, kendisini ve dolayısıyla bilgisi- ni bağımlı kılmamak ve bu bağımsız- hğın temel koşul olduğunu bilmek bu sorumluluğun gereğidır. Ülke ve dün- ya sorunlanna kayıtsız kalmamak, ın- san ve emekten yana olmak, dolaysız ve ilkeli tutum sahibi olabilmek, tekba- şına da kalsa ilkelerinden ödün verme- mek; statü, unvan, şöhret, güç sahibi olmak gibi ilkel dürtüler ve hırslar uğ- runa kendini hiçbir yere, hıç kimseye tabi kılmamak da bu sorumluluğun gereğidir. Öğretim üyesi, eleştirel akh her şey- den çok önemser. Nesnel olmayı, duy- guyla akhn birbirini dışlamayan ve ter- sine güçlendiren bağını kurar ve yaşa- ma geçirir. Her tür tavnnda bilgı ve nes- nellikten güç alır. Ülkemizde üniver- sitelerin sorunlanna ülkemiz gerçek- leri ışığında çözümler getirmek, yani demokratik ve özerk -gerçekten her tür erkten özerk- üniversitenin yapılan- ması için yasal düzenlemeler şartnr. An- cak, iki nokta unutulmamalıdır. Öğre- tim üyelerinin bu yapılanmada yasa- lardan daha çok belirleyici olacaklan ve bu yasal düzenlemelerin ancak sis- temin bütünü içinde gerçek kılınabi- leceği ve dolayısıyla ülkemizin sos- yoekonomik yapılanması ile birebir koşut olacağı. Öğretim üyelen belirleyici olacak- T ürkiye'nin kurtuluşu ken- di elindedir. Avrupa'nın hemen her devletinde Türkler yaşamaktadır. Kendi yurttaşlanmız Ankara'daki ikti- dara güvenemedikleri için bir boşluğa düşmüşlerdir. PKK, Is- lamcı geçınenlerin etkisi altın- dadır. Kurtuluş için IMFnin Dün- ya Bankasf nın, markın, dolaruı ipine sanlınması Ankara'nuı, ruhsal kabızhğı yüzündendir. Batı'nın değerleri değil, kendi değerlenmız öne çıktığında so- runun çoğu çözülür. 12Martve 12EylülABDdar- belerinden sonra Avrupa'ya çık- mak zorunda kalan sıvil toplum örgütü önde gelenlen, ABD'yi değil, Türkiye'yi şikâyet ettiler. Zaten güçlü Türkiye istemeyen 1950'den Sonra îktidar Olanlar yabanıl (vahşi) kapitalist Baü- lılar bu şıkâyetleri kendılerini güçlü kılacak şekilde tavır hazır- ladılar. Avrupa'dakı yurttaşlan- mız bu sayede kendi vatanlan- na düşman duruma düşürüldü. 28 Şubat 1997 tarihine kadar süreç devam etti. Batı'nın sah- te yüzü 28 Şubat ve 11 Eylül ABD kulelerinın havaya uçma- sı ile değıştı. Avrupa devletlen- nin haklılığımızı kabul etmesi ye- terli değildir. Avrupa'da yaşa- yan kendi yurttaşlanmız da Tür- kiye'yi savunabilmelidir. 20 mil- yonJuk banknotlarla mı, açlık sınınnda yaşayanlarla mı, Su- Seyfettin ÖZYERAltınoluk surluk türü çetelerle mi, yapa- nın yanına kâr kaldığı adaletle mi, Meclıs'e kadar uzanan bir dı- zi yolsuzlukla mı? Türkiye bitmiş bir ülke değil- dir. 1946'dan, asıl 14 Mayıs 1950'den sonra iktidar olanlar bitmiştir. Çok partili döneme geçiş, emperyalizmin güdümü- negirdiğimiztarihtir. 1946, çok partili döneme geçiş değil, tek partiden tek partiye geçışnr. Ata- rürk'ün devrimci partisinden emperyalist güdümlü partilere geçiştir. Siz seçmen listelerinde 20-25 parti adına bakıp "çok partivar" sanmayın. Ancak bir ikisinin farklı söylemi vardır. Onlan da "dinsiz imansjz" suç- laması yaptınız mı dışlarsınız biter. Adı ne olursa olsun ne ka- dar parti varsa Baösever partı- lerdir. DP, AP, CHP (nerde eskı CHP), MSP, DSP, ANAP, DYP, MHP bunlann hepsi aynı kurvar- da koşan partilerdir. Tercihleri açık, liberal denen altta kalanın canı çıksın, dünya kapitahzminin önünde secdeye duranlarnasd çok parti ohırlar? Olsa olsa aralanndaki fark "Ben daha i>i secde ederim^dır. Bun- lann ortak ideolojisi Bush ve Ladin'in yeridir. Oysa Türki- ye'nin çıkan ikisinden de yana değildir. BunlarCumhuriyet'in emaneti akıl ve büim yerine em- peryahzme teslim olmuşlardır. Meclis'ten yaşamsal değerdeki yasalarçıkmazken 15 günde 15 yasa, Batı istedi diye çıkıyor. Emperyalizm onlann peygam- beri ohnasa tahkime oy verirler miydi?! Aklın önüne geçmiş uy- garlıklann kör inançlannı ko- yarsan, Ladin'in arkadaşı olur- sun. Iktidardaki, muhalefettekı Meclis partilerinin gaflet ve da- lalet içinde olduklannı gösteren belge 20 milyonluk banknotlar- dır. Ucuz ekmek kuyruklandır. Bunlarciğerci dükkânının önü- ne dizilmiş IMF 'den gelecek ye- ni dilimleri beklemekle vakit geçiriyorlar. Halktan öylesine kopuklar. tır, çünkü: Nesnel tavır nedirbilmeyen, her olayı, olguyu kışiselleştiren, "ah- bap-çavTiş Uişkileri T 'nin sürdürülme- sınde bir sakınca görmeyen, hatta ya- rar uman ve bunu bir davranış biçimi haline getiren, kendisine "ayncahk" ta- nınmasını reddetmediği gibi bunu olumlayan ve doğal bulan, ayncalıklı oknanın peşınde koşan, sisteme zarar vermek ve başkalannahaksızlık etmiş olmak pahasına her türlü kişisel iliş- kiyi kurmayı ve sürdürmeyi başanya giden yolun anahtan olarak gören öğ- retim üyelerinin azımsanmayacak sa- yıda olduğu ve kabul gördüğü, yadır- ganmadığı bir sosyal toplulukta hiçbir yasa ve kural kalıcı oknayacaktrr. Pek az yöneticinın yönetnğı topluluğun her bireyine eşit mesafede olmayı becere- bildiği bir toplumda hiçbir yasa çö- züm olmayacaktır. Bunlar ülkemizde her kurumda ve her tür ilişkide belir- leyici olan ve Osmanlfdan bu yana kurumsallaşmanın önünde en büyük en- gel olan bıze özgü yerleşik davTanış bi- çimleri değil mı? Başanlannın ya da genel olarak tüm yapıp etmelerinin ne pahasına ve neye rağmen olduğunu hiç önemsemeyen öğretim üyelen, top- lumsal ilerlemenin önündeki en bü- yük engel ve tehlikedir. Bu yasal düzenlemeler ancak siste- min bütünü içinde gerçek kılınabıle- cektir: Bir başka deyişle ülkemizde tüm kurunı \ç kuruhışlamia uhısaL ba- ğımsız demokratik bir sosnal hukuk devleti yapdanmasına gidilmeksizin j üniversitelerinıiz için de kurtuluş uzaktır; çünkü hiçbirtophımda, sos\^l dü- zen kurumlannın tümüy- leçökmüşken herhangi bir kurunıunda doğru ^e işle- \en bir yapılanmanın ger- çekkştirihnesioianağıyok- tur. Öğretim üyeleri işte bu nedenle, üniversite için verdıkleri, verecekleri sa- vaşunda sistemin kendisi- ne karşı obnak durumun- dadn-lar. Günümüz Türki- yesi'nde ve dünyasında nesnellik, erdem, bağım- sız kişilik, akıl, ilkel dür- tülere gem vurabılmek gi- bi değerler ve davranışlar için venlecek mücadele her zaman olduğundan ve her şeyden çok anlamlı olacaktn". PENCERE Ben Sana Mecburum... Çocuk -çocuk dediğim tohuma kaçmış delikan- lı- elinde Türk bayrağıyla şıkır şıkır oynuyor: "En büyük biziz, Bizden büyük yok!.." Önce bir futbol kulübüne ya da milli takıma kı- yak çekiyor sandım, ama öyle bir hali yoktu; ben yaklaşınca durdu, aramızda konuşma başladı... Sordum: - Neden büyüğüz?.. - Abi, dünyada bir taneyiz... - Niçin?.. - Her şeyi bize soruyorlar, Afganistan'dan Kıb- ns'a kadar biz destur vermeden hiçbir şey olmu- yor!.. Gece gündüz kapımızı aşındırıyorlar... - Anlamadım?.. - Nasıl anlamazsın be abi!.. Biz evet demeden Kıbrıs'ı Avrupa Birliği'ne alabilirter mi?.. Anahtar bizde!.. Aslan gibi askerimiz Ada'da!.. - Sonra?.. - Sonrası daha da bitirim!.. Biz evet demeden koskoca Avrupa ordusunu kuramıyor, herifler ka- pımızda, bizden ruhsat istiyorlar... - Bak, bu hiç aklıma gelmemişti!.. - Avrupa neden ordu kurmak istiyor abi?.. Kim- lesavaşacak?.. Çin'lemi, Hindistan'lamı?.. Rus- ya ile mi?.. Kendi içinde mi?.. Yoksa Müslüman- larla mı?.. - Bilmem? - Takma kafanı!.. Ruhsat için bizim ayağımıza geliyor ya, sen ona bak!.. - Ya Kıbns ne olacak?.. - Avrupa alırsa, yansını alır abi, biz dışarda Ada içerde, adamayedirmezler!.. - Yaekonomi?.. - Eloglu vermek zorunda abi!.. Vermesin de gö- reyim!.. AJnını kanşlarım!.. Bak 10 milyar dolar daha geliyor, üç yıl daha kekâ!.. Ondan sonrası Allah kerim!.. - Sonuç ne?.. - Eloğlu bize mecbur abi!.. Hepsi de şaşkın ör- dek!.. Bizi ne içleyebiliyorlar, ne dışlayabiliyor- lar!.. - Yapma!.. - Abi, bunlar dünyayı ne hale getirdiler, görmü- yor musun!.. Insanhğı rezil ettiler, böyle giderse kendileri de rezil rüsva olacaklar; onun telaşına düşmüşler!.. Nereye el atsalar, yüzlerine gözleri- ne bulaştınyorlar; umarlan yok!.. Bizim kapımızı da bundan aşındınyorlar... -Allah Allah!.. • Çocukla konuşunca kafam kanştı, hiç böyle düşünmemiştim, bayağı rahatladım. Ben uzak- laşırken o yine dans etmeye başlamıştı bile... En büyük biziz, Bizden büyük yok!.. Aria'dan kısa mesajla futbol testi "Kimondef" İ İ arıa ...iyi olan kazansın. Büyük ödül 55 milyar! Aria'dan 15 soruluk, kısa mesajla futbol testi. Adı "Kim Önde?" Ne yapıyorsun? "SORU" diye yazıyorsun. 9595'e gönderiyorsun. İlk soru geliyor... Cevabı seçip, geri gönderiyorsun. Her doğru cevabınla puan kazanıyorsun, 55 milyara yaklaşıyorsun. Cevabı bilemezsen baştan başlayıp puan toplamaya devam ediyorsun. Başka? Her hafta haftanın en hızlısına Ericsson T39, haftanın en yüksek puan toplayanlarına Ericsson R380. Daha başka? 10 hafta sonunda 1 kişi 55 Milyar, 5 kişi Ericsson cep telefonları ve kulüp kombine maç biletleri ayrıca 555 kişi sûrpriz hediyeler kazanıyor. Sen zaten hazırsın. Hadi hemen başla. Aria "Kim Onde?" Yanşma Şartnamesi ile ilgili detaylı bilgiyi www.aria.com.tr adresinde ve Aria Satış Noktaları'ndan alacağınız "Kim önde?" broşüründe butabilirsiniz. AriaMerkez 444 1 555 www.aria.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle