Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 EKİM 2001 PAZAR
12 PAZAR KONUGU
Yıldız Teknik Üniversitesi Rektör Danışmanı Prof. Dr. Sümer Giirel üniversiteleri değerlendirdi:
ÖYÖK çökme aşamasında
'Bilimsel
araştırma
yapılmalı'
- Türk insanı, aile içi eğitim nedeniyle
devlete hep baba gözüyle bakıp her
şeyi ondan beklemedi mi? Buna
üniversite hocalan da dahil değil mi?
Bu nedenle Türk insanı acaba
yurttaşlık bilincini çok mu geç
yakaladı?
- Bu, ilkesel olarak çok doğnı. Ama
burada benim şöyle bir argûmanım var.
Üniversitenin tanımım demin yaptık. O
üniversite eli sopalı devlet babayla
halkın arasında bir entelektüel kurum
olarak sizin tarif ettiğiniz işlevi
yüklenemedi.
Biz niye halkı evrimsel bir demokrasiye
doğru kışkırtmadık? Ben silahh
kışkırtmadan fîlan söz etmiyorum. Bİ2
halkı niye eğitmedik? Halka
vatandaşlık haklarını aynntısıyla
öğretebilseydik bu olmazdı. Tabii ki bu
silahla olmayacaktı. oy tehdidiyle
olacaktı. Batı bunu yapmıyor mu?
Batı'da katılımcıhk öyle ki, en ufak bir
şey olunca halk hemen sokaklara
çıkıyor, hakkını anyor; sonuç da alıyor.
"Bunu yapmazsan bir daha sefer
benden oy alamazsm" diyor. Bizim
halk, bu hakkını kullanmayı öğrendiği
zaman Tûrkiye'de pek çok şey degişir.
Işte üniversitenin vebali, dediğim bir
nokta da bu. Hatta bu bağlamda
bilimsel araştırma da yapılması lazım.
Ama bunu yapan arkadaşlardan çoğu
hapse giriyor. Bir örnek Isnutii Beşikçi
bir örnek Yalçuı Küçûk.
Hapse atılıyorlar çünkü doğrulan
söylüyorlar. Ben üniversite olarak
Yalçm Küçük'ü hapse attırmamalıyım.
Onun yol ve yordamlannı bulmahyım.
Prof. Bfilent Tanör'e şimdi olağanüstü
güzel bir dayanışma gösteriliyor. Bu
ucuz kahramanlık değil.
Çok değerli bir bilim adamına ciddi bir
yanlış yapıldı. Bizim verdiğimiz
dayanışma belki sembolik. Ama onu
kurtardığımızda biz bilimi
kurtaracağız. Artık üniversite bu
rehavetten de kendini kurtarmahdır.
'Hiyerarşinin
tepesi aşağıyı
etkiliyor'
- ABD 'nin çizdiği konjonktüre uygıut
olarak 40 yıla yakın bir zaman
bölgemizde dikkat çekici olaylar oldıu
Sovyetier Birliği 'nin de iştahmm
kabarmasıyla 196O'lı yıllarda Kuzey-
Güney Yemen bölündü. 1979'da Sovyet
ordulan Afganistan 'a girerken öbür
yandan aynı yıl İran 'da Humeyni tslam
thtUaü'niyaptu 1980'de Tûrkiye'de
yeniden ihtilal oldu. 1989'da Sovyet
ordulan Afganistan 'dan çıktu Aynı yıl
Berlin Duvan yıkıldu 1992'de Smyeüer
Birliği dağüdu Dünya tek kutuplu oldu.
Tûrkiye'de 1980 ıhtilaliyle YÖK
kuruldu. Bütün bu olaylann sizce
birbiriyle bağlantısı yok mu?
- Bağlantıh olmaz olur mu? Yeşit Kuşak
projesinin parçalan. Hacettepe
Üniversitesi'nden bir dostum bana
şunlart söyledi:
"Başlangıçta Doğramaci'ya çok muhteris
bir insan olarak baktım. Sonra bu işin
icinde kasıt olduğunu düşündüm.
Unhersite içinde bir kuşak baltalarsan
yüzyıl toparlayamazsın. Devleti yıkmanm
Ujpnç yolianndan birisi de beyni ortadan
kaknrmakür."
Düşündüm ve ona hak verdim. YÖK
kuşağmdan yetişen gençler, bugün 50-55
yaşında. Yani içlerinde dekanlar var,
rektörler var. Bunlar hiyerarşinin
tepesinde olduklan için aşağryı müthiş
etkiliyorlar. O zaman da YÖK kafasında
olmayan üniversite hocalannın durumu
olağanüstü güçleşiyor. Neredeyse
azınlıkta kaldık. Ama yine güçleniyoruz.
Çünkü YÖK çökme aşamasındadır.
Kurtuluşu yoktur. Belki ismi aynı
kalabilir, ama anlayışı, işleyişi
tamamıyla değişecektir. Ben bu konuda
çok umutluyum. Ben mevcut krizle
YÖK'ün üniversitelerde yarattığı facia
arasında birebir ilişki görüyorum.
LEYLA TÂVSANOGLU ^arın
üniversiteler açıhyor. Yine hamasi nutuklar atüacak, yine üniversitelerin erdemlerinden söz edilecek, nasıl iyi
* araşhrmalar yapıldığı, dünya üniversiteleriyle ne biçim rekabet ettiğimiz ballandıra ballandıra anlatılacak. 1980 ıhtilaliyle
birlikte kurulan YÖK'ün üniversitelerin özerkliğine, bilimin, düşüncenin özgürlüğüne ne biçim zararlar verdiğinden söz edilmeyecek. Belki azınlıkta kalan
birkaç ses, eleştiri yükseltecek. Sonra da düzen, onlarca yıldır olduğu gibi yolunda yürüyecek. Yine üniversitelerde tek tip insan yetiştirmeye devam
edeceğiz. Katılımcılıktan, demokrasiden söz
etmeyeceğiz. Üniversite öğretim üyelerini
PORTRE / Prof. Dr. SÜMER GÜREL
Yüksek öğrenimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mimarlık
FakültesVnde tamamladu 1958'de aynıfakülteye asistan olarak
girdi Rotterdam 'da Bouwcentrum 'da planlama diploması aldu
1964-71 arasında ODTÜMimarlıkFakültesiŞehir ve Bölge
Planlama Bölümü 'nde öğretim üyesi oldu. Uzun yıllar
yurtdışında görev yaptu Daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi
(MSÜ) Bölge Planlama Ana Bilim Dalı Başkanhğı 'nı yürüttü.
2000yılında emekli oldu. Şimdi MSÜ Mimarlık Fakültesi'nde
yüksek lisans ders programını yönetiyor. Aynı zamanda Yıldız
Teknik Üniversitesi'nde rektör danışmanlığıyapıyor.
- Türkiye 'de üniversiteler açıhyor. Sizin, ülkemizde üniversi-
te olmadığt gibi birgörüşünüz var. Bu görüşünüz nereden kay-
naklanıyor?
- Dilerseniz soruyu iki kademeli olarak ele alahm. Yanı, Tûr-
kiye'de üniversite hiç mı olmadı? Gıderek mı bozuldu, yozlaştı?
Dürüstçe bir eleştiri yapmak gerekirse Tûrkiye'de bir zamanlar
üniversite olduğunu söylemem lazım. Geçmiş zaman fiili kullan-
dığımıza göre de biraz geçmişe gıtmekte yarar var. Mustafa Ke-
mal Atatürk 1933'te yaptığı üniversite reformuyla Darül Fü-
nûn'u üniversiteye dönüştürrnüştü. Biliyorsunuz, 1933, HMer'in
Almanya'da iktidara geldiği yıldır. O günlerde dünyada Nazi et-
kisinden kaçılabilecek bir sürü ülke vardı. Ama Almanya'dakı bi-
lim adamlannın pek çoğu, Yahudı olsun ya da olmasın, genç Tür-
kiye Cumhuriyeti'ni seçtiler. Bu, doğrusu müthiş gurur vencı bir
olaydır.
- Yani genç Türkiye Cumhuriyeti bu insanlara ciddi bir gü-
ven mi verdi?
- Evet. Bırakın Osmanlı'nın 500 yıl süren Yahudilenn ıstırabı-
na son vermesıni, Türkiye Cumhuriyeti de Yahudılerı kurtardı.
- Sizce Almanya 'da bugün böyle birgelişme olsa, bu insanlar
bugünkü Türkiye'ye ve üniversiteierinegüvenip de buraya sığı-
nırlar mı?
- Bilemiyorum. Isterseniz konuşmamızın sonundan bunun ce-
vabı çıksın. 1933 üniversite reformu Tûrkiye'de ilk ve sondur, ba-
na göre... Saym Doğnunacı, Cumhuriyet okuyorsa bu söze ahna-
caktır. Ama ben burada sadece doğrulan, dürüstçe söylemeye ça-
hşıyorum. Kamuoyuna ıkinci üniversite reformu olarak sunulan
YÖK, üniversite reformu değildir. Reformun üniversitenin özün-
de bir şeyler yapıp yapmadığı önemlidir. 1933'ten sonra Türki-
ye'ye sığuıan bu bilim adamlan, araştırmacıydılar ve Batı man-
talitesiyle yetişmişlerdi.
- tsterseniz burada üniversitenin bir tanımım yapalım...
- Üniversite, bilimsel bilgiyi
araştırma yoluyla üreten eğitim
kurumudur. Birbaşka deyişle, ilk
bakışta çelişki gibi de görünse,
üniversite eğitim kurumu değil-
dir. Üniversite araştırma yoluyla
bilgi üretir, bu bilgiyi toplumun
yararma sunar; zaten yaranna
sunduğu toplum kesimı de öğ-
rencilerdir. Giderek de bütün in-
sanhğın yaranna sunar.
Çozülme oldu
1
- Peki, Tûrkiye'de bu tarife
uyan üniversite var mı?
- Acaba dünyada var mı, gibi
bir soru sorsak bu tanım idealini
tarif ediyor. Yok, tabii. Sadece bi-
limsel araştırma yapan üniversi-
te yok. Ama bilimsel araştırma-
yı yeterli ve gerekli dozda yapan-
lar var. Bunlann Batı'da örnekle-
ri bulunuyor. Ama ne yazık ki
bizde hiç örneği kalmadı.
- Peki, Tûrkiye'de üniversite
olgusunun geçirdiği evrim, siyasalevrimden soyutlanabilir mi?
- Bu üniversiteler de uzaydan buraya düşmediler ki. Doğal ola-
rak siyasal evrime paralel olarak evrime uğradılar. Atatürk son-
rası dönemde, ne yazık ki pek çok kurumsal yapıda olduğu gibi,
üniversite ortamında da pek çok çözülmeler, yıpranmalar başla-
mıştu-. Bakın, Atatürk döneminde Köy Enstitüleri açılmıştır.
Amacı, Anadolu aydınlanmasını sağlamaktı. Bunlar, cumhuriye-
timizin eğitime dayalı temel kurgusudur. Yani bunlar, aydm ye-
tiştirme kurumlandu-.
Bir başka deyişle, köy imamının karşısına köy öğretmeni çık-
mıştır. Burada manevi değerleri pejoratif anlamda kullanmıyo-
rum. tnanca da ihtiyacımız var. Ama sadece dinle de yaşam ya
da devlet yönetilemez. Köy Enstitüleri'nin kuruluşu gerçek üni-
versitelere çok iyi adaylar hazırlama potansiyeline sahiptı. Çün-
kü böylece gençlerin dünya görüşlen gelişiyordu. O günün ko-
şullanna göre bu kurumlar teknolojiyi getiriyordu. Köy Enstitü-
leri köyde ağahk kurumuna karşı sorular sormaya başladığı ıçin
baltalanmışlardır.
- Tûrkiye'de kişi basına eğitimyüının 3.6'da kalması bilinçli
bir eğitim politikasının sonucu mu?
- Korkanm öyle. Bugün için bihnçli mı? Bunu söylemek abar-
tı olur. Ben burada dürüst, nesnel konuşmaya çalışıyorum. Ama
o günkü eğitim politikası bilinçliydi. Bütün Anadolu ağalan o dö-
nemde bizzat parlamentoya girerek kendi köylerini Ankara'ya ta-
şıdılar. Bunlar Köy Enstitüleri'nin komünist yuvalan olduklan
deklarasyonuyla bu kurumlann kapatılmasına yol açmışlardır. O-
lay bu kadar net.
Böyle bir baltalama çok iyi giden bir okuma-yazma grafiğıni
birdenbire düşürmüştür. Bunun ardından ordumuz Anadolu 'nun
ücra köşelerinden gelen gençleri eğitmek için okullar kunnuştur.
Bu bir hamleydi, bu da yan yolda kaldı.
Demokrat Parti ikridan, "demokrasi'' adı altında partisine isim
olarak seçtiği kavrama daha yaraşır bir dunıma gelmek zorunda
kalacaktı. Çünkü tabanı eğitilmiş olacaktı. Taban. demokrasi ıçın
baskı yapacaktı.
- Yani taban, hükümete dayatmacı mı olacaktı?
- Evet. Bugün sivil toplum kuruluşlanmızın (STK) kannca ka-
derince yapmaya çalıştıklannı o zaman taban kendiliğinden ya-
pacaktı. Türkiye bu treni kaçırmıştır. Demokrat Partı ıktıdan
ABD güdümüne giren makro seçimler ve tercihler yapmıştır.
Bugün Amerikanofil kuşak ya da gruplardan söz ediyorsak to-
humu orada atılmıştır. Ben, "Kendi yağnnızia kavrolaüm" gibi
romantik. hamasi laflara çok fazla rağbet etmiyorum. Dünyada
hıçbır ülke kendı yağıyla kavrulamıyor. Mutlaka ılişkıler kurul-
malı. Ama bu ılişkıler bağımlılığa dönüşmemeli.
- Şu anda Türkiye teslimiyet içinde mi?
- Kesinlikle öyle. Bırakın devletleri, IMF'ye teslim olduk, gıt-
ti. Bunun da üniversitelere yansıması var.
Yani 1956'da ODTÜ'nün Ankara'da kuruluşu rastlantı rrudu"?
Bir Amerikan modeli empoze edihniştir. Oysa, genye dönüp bak-
tığınızda elımizde pek çok modeller olduğunu da görüyoruz.
Ankara Üniversitesi (AÜ), İstanbul Üniversitesi (IÜ) ve istan-
bul Teknik Üniversitesi'ne (tTÜ) Alman hocalar geldığuıde, bu
üniversiteler, kendı bünyelerinde yeni yetişen kuşak sayesinde,
tüm Batı ülkelen tarafmdan kendi üniversiteleriyle eşdeğer ka-
bul edihnişlerdir. Bundan daha büyük bir gurur payı olabilir mi?
O dönemde Türk üniversiteleri bilimsel araştırmalan gelişti-
rerek bilim adamlannı dünyaya kabul ettınyordu. Bugün böyle
bir şey kalmadı. Bu, çok hazındır. Bızım kapasitemiz vardı. Ka-
nıtlanmıştır.
Kampus mantığı
Almanlann modeliyle tTÜ'yü kurduk. Fransızlardan Ecole des
Beaux Arts'ı ahp Sanayii Nefise Okulu'nu Güzel Sanatlar Aka-
demisi'ne çevirdık. Dünyanın pek çok ülkesinde benzer modeli
gördüm. Ama bizimki kadar gelişmiş ve sonuç alanı çok azdır.
ODTÜ'nün kuruluşu, Hacettepe'nın onu izleyişi, biraz daha
sonra Boğazıçi'nın üniversiteye dönüşümü acaba rastlantı mıdır?
- Bu noktada kafamı epeydir kurcalayan bir soruyu sormak
istiyorum. 1971'de Tûrkiye'deki bütün özel yüksekokullar ve
üniversiteler, çıkanlan biryasayla kapatıldu Ama Robert Yük-
sek Okulu bu yasa kapsamına alınmadı. Daha sonra da zaten
Boğaziçî Üniversitesi adını aldu Acaba bu sizce neden yapıldı?
- Sorunuzun gerisindeki o çok zekice ironiyi yakalayabiliyo-
rum. Yani siz, acaba o okul Amerikan kökenli olduğu için mi kay-
nldı diye sormak istiyorsunuz. Gelin, ona o kadar şüpheci bak-
mayahm.
-Neden?
- Misyon okullan Osmanlı döneminden beri var olduklan için
buna da göz yumulmuş olabilir. Misyon okullan lise düzeyınde
Anadolu'da misyonerlik yapmışlardır. tlguıçtir, Robert Kolej için
bu gözlem çok daha munistır. Belki de sadece Istanbul'da oldu-
ğu için...
Kuşkusuz, bu Amerikan ağırlıklı okullann kuruluşu kurgunun
bir parçasıdır. ODTÜ'nün kuruluş tarifi çok netrir. BM'den çı-
kan net mesaj şudur:
ODTÜ'nün, başta iskân olmak üzere bütün kentsel sorunlarla
uğraşacak kurum oknası gerekir. Bunun yeri Ankara olsun. Bey-
rut'ta Amerikan Üniversitesi "nı denedik. Kahire'yi denedik. Ye-
terince başanlı olamadık. Türklerin potansiyeli daha yüksek.
Bu işin beyni de Chartes Abrams adlı çok zekı bir kişidir. Hu-
kukçu kökenlidir, fakat konut uzmanıdır.
ODTÜ kuruldu ve ortaya bir kampus mantığı çıktı. Doğrusu
bunun artılan çok var. Hiç yok değil. Benim ocağım olan İTÜ'nün
bana göre katı teknik havasını, Amenkan kampusu, insani bilim-
Ier ekleyerek yumuşatmıştır. Bu çok önemlidir.
Bünyeye uymayan yönetim anlayışı
- Amerikanofil döneme girilmesinin üniversitenin b'züyle il-
gisi var mı?
- Var. Ortaya, bünyeye uymayan bir yönetim anlayışı çıktı. Ba-
kın, 1933 reformundan o döneme gelininceye kadar Türkiye'de
üniversiteler özerkti. Yani, bu kurumlar hem mali, hem idari,
hem akademik açıdan sonuna kadar özerktiler. Bu üniversiteler-
de her türlü akademik araştırma yapılabiliyor ve kamuoyuna ya-
yılabiliyordu. Rektör, hiçbir şekılde bu araştırmalara müdahale
etmezdi. Biz o kadar önemli bir dönemden geçtik. Amerikan mo-
deliyle birlikte karşımıza "müte\eUi hejeti" dıye bir kavram çık-
tı. Mütevelli heyetle birlikte pıyasa mekanizması ve siyaset, üni-
versitenin ıçine girdi. O zaman burada özerklikten söz edebilir
misiniz?
Ele aldığımız herhangi bir araştırma konusu, sizin tavnnız si-
sürünme sımrında yaşayacak kadar ücretlere
mahkûm edeceğiz. Sonra da onlardan
bilimsellik, araştırma, dünyaya daha açık olmayı
bekleyeceğiz. İyi de, kendileri dünyaya kapalı, at
gözlüğü takmış, içlerindeki beyin uyuşmuş bu
yönetici kafalarıyla mı? Kendileri acz içindeyken
bilim adamlannı nasıl yönlendirecekler, onlara
nasıl ivme kazandıracaklar? Üniversitelerimize
ve hocalanmıza reva gördüğümüz bu
haksızlıkları nasıl düzelteceğiz? Ya da kim,
kimler düzeltme yoluna gidecekler? Dünya
âleme karşı hiç mi utanmıyoruz? Bütün bu
noktaları Prof. Dr. Sümer Gürel le konuşurken
içim "cız " ediyordu.
yasal ıktidann ya da piyasa mekanizmasının işine gelmiyorsa
bunlar oylandığı anda sizin önerilennız otomatikman düşer. Mü-
tevelli heyet kurumu, Amenkan ortamında, çok değişık bir de-
mokrasi anlayışı içinde mükemmel işliyor olabilir. Amenka'da
sanayı-ünıversıte ışbırliği olağanüstüdür. Keşke biz de öyle bir
çaba ıçıne girip bunu kendı bıçımımızde gelıştırebilseydik.
Bu mütevelli heyet anlayışı ülke çapında, özel yüksekokul aç-
ma eğilimine kadar yayıldı.
Türkiye'nin hep şöyle bir açmazı var:
Liseden mezun ettiğimiz çocuklan biz üniversitede ememiyo-
ruz. Son 30-40 yıllık rakam yüzde 10 ile 15 arasında oynuyor. Bu
çocuklann yüzde 85'i umarsız biçimde sokaklarda İcalıyor. Bu
çocuklar potansiyel tehlikedir.
Bu olayı gören orta büyüklükteki sermayedarlar özel yük-
sekokullar açtılar. Bunlar neyse ki tasfiyeye uğradılar. Bunlar
düpedüz istismar kurumlanydı. Devletın kaynaklannı. çocukla-
n kötüye kullandılar.
-1962 Anayasası üniversitelere neter getirdi?
- 1962 Anayasası'na bağlı olarak üniversitelerde düşünce öz-
gürlüğü, dolayısıyla özerklik geri geldi. Ama doğrusu ilk dö-
nemdeki gibi olduğunu söylemekte tereddütlüyüm. Bu dönem
sonlara doğru yozlaşn ve 1970'li yıllara geldık. 1971 'de siyasal
konjonktür olağanüstü tatsız boyutlara turoandı. Bunu hepımız
yaşadık.
Bütün Türkiye gibi üniveristelerimiz kamplara bölündü.
- Olay kasıtlt olarak mı üniversitelerde başlaaldı?
- Ne yazık ki evet. Bir tarafta din ıstısman nıtelikli sağ ile öbür
yanda Marksist uçlarda bir soL, üniversıtelen kamplara böldü. X}..'
dönemde Türkiye genelınde günde 25 genç ölüyordu.
1980 asken darbesine, ne yazık ki büyük oranda üniversitele-
rin kendi vebali olarak çanak tutmuş ve zemin hazırlanmışftr. Yok-
sa, askeri darbe ıçin kesinlikle bir neden yoktu.
Orada da Silahh Kuvvetler'in
durumunu objektıf olarak eleştire-
lim. Türk Sılahlı Kuvvetleri çok
zorunlu olmadıkça müdahale et-
memiştir. Ben antimilıtarist bir in-
sanım.
Militanst zihnıyetin ünıversitey-
le hiçbir şekılde bağdaşmayan bir
tavn vardır. O tavır, kendı içinde
tutarlı olabilir. 1980'lenn başmda
kalkıp dendi kı:
"Biz ordu mensuplan, nasıl Tür-
kryenin mahrumiyet bölgelerinde
hizmet yapıyorsak hocalanmız da
bu hizmeti yapsınlar."
1980 döneml
- Ondan sonra zaten rotasyon
sistemine geçilmedi mi?
- Evet. Ve 1980 döneminde Prof.
thsan Doğramacf nın şahsında da
bu zihniyete yatkın insan bulundu.
Kenan Evren-thsan Doğramacı
ıkılisı bu konuda olağanüstü bir an-
laşma ıçmdeydiler. Askeri zihni-
yet resmen üniversiteye taşınmıştır.
Öbür taraftan oy potansiyelini fena halde gıcıklayan popülist
söylemler ortaya çıktı. "Çocuklanmız açıkta kabyor. 100 çocu-
ğun 85'i sokakta. Biz Anadolu sathında, her tarafta üniversite
açarsak bu çocuklann bü>ük çoğnnluğu kurtulur". dendı.
- İyi de bu çocuklann kurtulusunu sağlama yöntemi bu mu
olmaüydı?
- Bu vesileyle Vakıf Üniversiteierine zemin hazırlandı. Taşra
üniversiteleriyle birükte facia yaşanmaya başlandı. Üniversite
hocası saygı bekhyor. Halkın üniversite hocasma saygısı yıpra-
nırsa devlet mekanizması yıpranır. Biz üniversite olarak devlet
cihazının beyniysek o zaman ona saygı göstermek lazım. Ama
Adana konuşmasında Sayın Evren, "Yerden bayrağı kakürmaya
kalksam, hocalanmıza, öbür ucundan rutun, desem, kaç para ve-
recksin diye soracaklar neredeyse" gibi bir hakaret yöneltti bize.
Bu, bence Türk üniversitesine yapılabilecek en büyük tecavüz-
dür.
Bizim onurumuzla oynanmıştu'. Biz bayrağımıza bu kadar say-
gısız olabilir miyız? Bunu ben cehaletle biJe tanımlamıyorum. Bu,
başka bir patoloji. Buradan YÖK'ün getirdiği rotasyon. ya da
mecburi hizmet olayuıa gelirsek bence aynı zihniyettir.
Ciddi hiçbir plan da yapıhnadan Anadolu Üniversıteleri açıl-
maya başlandı. Ben plancıyun. Bana, "KaradenizTeknikÜnrver-
shesi'nin dibinde Erzurum Atatürk Cniversitesi açryoruz" diye
sordular mı? Bir bölge üniversitesi belli bir alan içindeki bölge-
ye hizmet eder. Ama bizde, işin idealist. plana dayalı eğitimi va-
tan sathuıa yayma olmadığı, sadece oy potansiyelinin yüksek ol-
duğu bölgelere odaklandığı ortaya çıktı.
Daha sonra liberal anlayış, Özalizm başladı. Ne yazık ki etik
yozlaşma, yer yer de olsa, üniversiteye de sıçradı. Ahlaki, sosyal
değerlenmiz fena halde hırpalandı. "Benim memurnm işini bi-
Br'', "lûr şişeyi dön köşeyi" sloganlan aldı yüriidü. Bunlar Tür-
kiye için çok ciddi veballerdir.
- Peki, bütün bu gelişmelerde üniversitenin hiç mi vebaliyok?
- Var. 1950-60 arası üniversiteler üzennde cıddı baskılar var-
dı. Sonra 1960-70 döneminde bir rehavet yaşadık. Bu savunula-
bilir bir neden olabilir mi? Bence hayır. Bizim, üniversiteler ola-
rak çok ciddi vebalimız var. 1960-70 döneminde önemli bir öz-
gürlük ortamı yaşadık. Ama biz onu kullanmadık. Daha doğru-
su onu bilimsel araştırma bağlamında yeterince kullanmadık. Ya-
ni üniversite, başına gelenleri adeta hak etmiştir.