Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 EKİM 2001 ÇARŞAMBA
8 DtZİ
Mollalarla derebeyleri
domuztopu olunca:
Afganistan:
Gözfemler,
Izlenimler
Afganistan'ı bugüne ta-
şıyan u
dün"ünde belirleyi-
, ci etkenleri sayarak bu ya-
zı dizisini noktalamaya ça-
lışıyoruz. tlk etken olarak
"Afganistan'ın kendisini"
* göstermiş coğrafyasının el-
. verişsizliğini, geri kalmış-
lık çemberinin kahnlığını
-ana etkenlerden biri olarak
not etmiştik.
Ama Afganistan'ın bu-
gününü hazırlayan "dünü"
üstünde en beiirieyid etken
hiç kuşkusuz feodal yapı-
dır. Kimileri hiç uluslaşa-
mamış. kimileri uluslaşma
sûrecinin ilk basamaklannda kalmış
bir etnik mozaik tümüyle aşiret düze-
nine dayanıyor ve onlan bağlayan
ideolojik çimento da dinden ibaret.
Bu durumda Afganistan'ın gerçek
siyasal erk, aşiret reısleri ve mollala-
nn elinde. Aşiret reisleri su kaynak-
lan ve çok sınırlı da olsa ekilebilir
alanlar başta olmak üzere ülkenin
ekonomik gücünü ellerinde tutuyor-
-lar, mollalar ise düzenin tamamlayı-
"cı halkası olarak ideolojik çimento-
-nun, dinin iplerini ellerinde bulundu-
.ruyorlar.
1973'te Cumhuriyet'in ilanı ve ar-
-dından 1976'da bir darbe ile iktidan
eline alan Afganistan Halk Partisi'nin
r
giriştiği reformlar doğrudan bu fe-
-odal yapıyı hedefliyordu.
Ancak Afganistan Halk Partisi'nin
iktidan, uluslaşamamış, eğitimsiz
Afgan halkının desteğinden çok, eği-
tim görmüş "subavlaria Afgan aydın-
lannın koaİisyomT'ndan ibaretti. Re-
"formlar halkın isteği ve coşkun des-
•teği ile değil, çoğu kez "halka rağ-
men" gerçekJeştirilmekteydi.
• Nitekimdostçatartıştığımız, Afga-
nistan Su tşleri Bakanlığında (yada
1
müsteşarlığı) bakan yardımcısı yetki-
leri taşıyan bir Peştu yönerici, bu yar-
-gıyı dolaylı olarak doğruladı. Gulam
Hazret'in sevimli Azerice çevirisi ile
şöylededi:
- Gançiçek (kızamık) hestalıgına
gftrşı şifaiı iğneyi baoranda bebeler de
ağlar emme sıhhatine de gavuşur»
-Kara pflcûn koalisyonu
" Eğıtim reformu, ki kız çocuklar
•içinde zorunlu eğitim de getirmek-
teydi, mollalan domuz topu gibi ke-
netlemiş; su reformu ise aşıret reisle-
rini duraksamaksızın direnişe, ardın-
" dan da silahlı başkaldınya yöneltmiş-
ti.
Bu ortaçağ kalıntısı ıkı kara gücün
koalisyonu Afgan Devrünini daha be-
'bekken, emeklemesine fırsat bile kal-
madan boğdu.
" Daha sonra uluslararası üne kavu-
-şacak ve ABD Başkanı Ronald Re-
"agan tarafından "Amerika Birieşik
DevJederinin kurucu başkanlanyla
eşdeğer bir manevi değer"e layık gö-
;
rülecek Mücahit liderler (Hikmetyar,
Rabbam, Şeyh Maksut, Molla Hkazi
vb.) aynı zamanda büyük ve güçlü
aşiretlerin başındaki derebeyleri ya
da "ulema" denen sınıfın başını çe-
ken mollalardı.
Emirle sosyalizm
Ancak sorunu tek başuıa aşiret re-
isleri ve mollalar koalisyonu ile açık-
lamak da yeterli değil.
?. Afganistan Halk Partisi'nin, Tarra-
ki'yi devirerek işbaşma gelen yeni li-
deri, dar kafalı bir asker, ancak ateş-
(li bir sosyalizm yandaşı olan Hafizul-
bh Amin' in katkısı da gözardı edile-
flıez.
-, Amin, yer yer Stalinist yöntemler
kullanarak Tarraki yandaşlannı tasfı-
<»ye edip ve Tarraki döneminin görece
jlımlı reform politikalan terkededip
gçsuz bucaksız bir aşiretler ülkesin-
-de "proletaryadiktatörluğü'' kurma-
ya yöneldi. Bu dar kafalı asker, emir
.yererek, emre uymayanlan askeri
.güçle sindirerek sosyalizm kurucu-
Juğu aşamasına geçilebileceğine
.inanmıştı. tnanmakla kalmadı uygu-
lamaya da geçri.
Tarraki döneminde halkın kısıtsız
kullanımına açılan, aşiret reislerinin
mülkiyeti ilga edılen akarsu ve su
kaynaklannın sahipliğini yeniden de-
ğiştirip bir "devlet mülkryetTne dö-
nüştürûrken söylediği şu söz ûnlü-
dûr:
- O demokratik reformlar dönemiy-
di Şimdi sosyalizmi kuruyonız.
Bunun pratik anlamı su kaynakla-
nnın ancak hükümete sadık kesimle-
rin kullanımına açılması, devlet kay-
naklannın, hükümete sadık Peştu aşi-
retlerin elebaşılannca yağmalanma-
sı idı.
Hafızullah Amin'üı bu akla da,
Marksizme de aykın "sosyatizm ku-
ruculuğu" aşiretlerin ve mollalann
tepkilerini hızlandırdı ve kenetlenip
domuz topu gibi bir koalisyon kur-
malanna yol açh.
Askeri yöntemler, aşiret reisi-mol-
la koalisyonunu dağıtmaya elverme-
yince Hafızullah Amin yine bir saray
darbesi ile devrildi ve Babrak Kar-
mal geçtı. Ama Karmal'ın önünde ve
elinde Kızılordu'yu yardıma çağır-
maktan öte çare kalmamışu.
Sovyetter'ln Açmazı
O dönemde çok konuşuldu.
Kimileri için Kızılordu, dost ve
kardeş Afgan halkını karşı-devrimci
çetelerin saldınlanndan kurtarmak
üzere, Sovyetler'le Afganistan ara-
sında 1978'de imzalanan, karşılıklı
Askeri Yardımlaşma Antlaşması çer-
çevesinde Afgan Hükümetı tarafın-
dan yardıma çağnlmıştı.
Kimileri ise bu diplomatik açıkla-
malan umursamaksızın Sovyetler
Birliği'nın Afganistan'ı işgal ettiğini
savunmaktaydı.
Bu ateşli tartışma salt ABD ve NA-
TO ile sosyalist sistem arasında de-
ğil, sosyalist hareket içinde de sürü-
yordu. Tabii Türkiye sosyalist hare-
keti içinde de...
Bugünkü gözle baktığımda iki uç-
tan daha faridı bir değerlendirmeden
yanayun. O dönemde sosyalist hare-
ketin jargonu, dünyadaki devrimci
güçlen "Sos\^list sistem-uluslarara-
sı işçi sınıfi hareketi - ulusal kurruluş
bareketieri" olarak üç ayaklı bir ya-
pı üstünde tanırrüıyordu. Afganistan
ise bu üç ayağın hiç birine uymuyor-
du. Bir ulusal kurtuluş savaşından söz
edilemez, olsa olsa bir iç düşman ta-
nımı yapılabilirdi. Bir işçi suufı ha-
reketi ise zaten saçmaydı.
Sovyetler Yemen'de ve Etyopya'da-
ki deneyimin bir kez de Afganistan'da
tekrarlanmasından yana oldular. Ay-
nntıh bir teorik tahlile girmeden, bu
deneyım, çok kabaca "feodaüte aşa-
ma^ıralan, kapitalistleşme aşamasuu
attayarak doğrudan sosyalizm kuru-
cuiuğuna geçmek" diye özetlenebi-
ür. Bu, Afganistan'da, Yemen ve Et-
yopya'da ne kadar başan kazandıysa
o kadar kazandı. Yani çuvalladı ve
yerel despotlar yaratn.
Ama Sovyetler Birliği'nin tercihi
bu yöndeydi. Bu yüzden Hafızullah
Amin'in iktidannı desteklemeseler
bile göz yummuşlardı ve bu yüzden
Babrak Karmal'i iktidara getir(t)miş-
lerdi. Kızılordu ise, çabucak ezilebi-
leceğı sanılan "derebeyi-moUa koalis-
yonu"nun mücahitlerini temizlemek
üzere Afganistan topraklarma gir-
mişti.
ABD faktörü hesaplanmadan atı-
lan bu adımlar salt Afganistan'a de-
ğil, Sovyetler Birliği'ne de pahalıya
patladı. Bir askeri fiyasko yaşadı ar-
dından da onursuz bir "ricat".
ABD devreye glrlnce...
Afganistan'da Mücahit örgütlen-
mesi daha 1978 yazında başlamıştı.
Ama dağınık düzen, her aşiretin ken-
di başının çaresine baktığı, öteki aşi-
retlerle de çekiştiği ve hükümetin
ödün vermesi halinde hemen saf de-
ğiştirebilecek kaypaklıkta bir direniş-
ribu.
O günlerin en ağır topu Hikmet-
yar'dı. Kendisi de bir Peştu olan Hik-
metyar, öteki aşiretlerden atık davra-
narak Pakistan sının yakınlannda üs-
lendi. Hikmetyar'ın buradaki hesabı
açıktı. Afganistan nüfusunun yüzde
59'unu oluşturan Peştu'lann yansı,
hatta kimi kaynaklara göre yansuı-
dan çoğu da Pakistan sınırlan içinde
yaşıyor. Peştunistan diye anılan ve
Hayber Geçidinın iki yakasında uza-
nan topraklarda, Hikmetyar sırtını
kendi ırkdaşlanna dayamıştı.
Afgan mücahitleri denen aşıretler
ve mollar koalisyonuna destek baş-
langıç yıllannda sadece Pakistan'dan
geliyordu. ABD, desteğini dolaylı
olarak, Pakistan üstünden gönderme-
yi yeğlemekteydi.
Ancak Kızılordu'nun Afganistan
topraklanna girmesiyle birlikte
ABD'nin mücahitlere desteği dolay-
lı olmaktan çıktı ve çapı olağanüstü
büyüdü.
Silah donanımı, cephane ve öteki
lojistik desteklerde ABD yer yer ken-
di adamlanyla, yer yer Pa-
kistan güçleriyle Mücahit-
lere yardım yağdırdı. Pa-
kistan sınınnda kalan böl-
gede ise dev boyutlu eği-
tim merkezleri kuruldu.
Sabotaj teknikleri, tank im-
ha silahlarının kullammı,
gerilla savaşı taktikleri üs-
tünde yoğunlaşan bu eği-
tim çabalan 1980'den iti-
baren meyvesini artarak
vermeye başladı. Güçlü
Kızılordu mevzilerine ça-
kılı kaldı ve Mücahitler
ciddi bir silahlı güce dö-
nüştüler. Yine ABD'nin
kışkırthğı bir kampanya ile
çatışmalar "Müslümanlar
ile dinsiz komünisdern
in
savaşı olarak propaganda
edıldı ve Islam ülkelerin-
den (özellüde Güney Ye-
men, Cezayir, Sudan ve
Mısır'dan) Afganistan'a ci-
hat uğruna öhneye ve her
şeyden önce öldürmeye ye-
rninli islam militanlan yı-
ğınağı başladı.
Kızgın savaş ortamında ülkenin
güneyini denetimleri altında tutan
mücahit aşiretlennin eli henüz silah
tutmayan küçük çocuklan içinse Pa-
kistan'da, Pakistan ulemasının da
candan katılımı ile dini eğitim kurs-
lan başladı,. O yıllarda 5-8 yaşlan aa-
smda olan ve çoğunluğu Peştu aşiret-
lerden gelen küçük çocuklar, yülar
sonra ünlü aşiret reislerinin de dize
getirip Afganistan'da iktidan ele ala-
caklardı. Onlara Pakistan'da eğitim
gördüklen sırada Takban (Talebeler,
öğrenciler) adı verümişti.
1995'de ülkenin güneyini, 1996'da
da Kabil'i ele geçirerek ülkenin tü-
münde ikridarlannı kurduklannda
dünya onlan yine bu adla tanıdı: Ta-
lebanL
•••
Bu yazısı dizisi, Afganistan'ın bu-
gününün, 1980'lerdeki dününde giz-
li olduğunu ileri sürdü ve 20 yıl ön-
cesinden kalma anı parçacıklan, iz-
lenim tortulan ile bu yargıyı pekiştir-
meye çalıştı. Becerebildı mi bile-
mem. Ama 20 yıl sonra da olsa ya-
nm kaknış bir yazı dizisinin tamam-
lanması yazar açısından sevindirici.
Hele bunun "bugünkü gözle'' ve
yazann bugünkü yargılanyla yapıl-
ması daha da keyiflendirici...
Bütün bunlarm, Afgan halkının,
yazann haftalarca içlerinde yaşayıp
sevdiği, derin bir yakırüık duyduğu
Afgan halkının başında ölümün göl-
gesinin dolandığı şu günlerde yazıl-
ması ise olsa olsa keder ve öfke
yarahyor.
BİTTİ
AVRUPA'DAN
GURAY OZ
Almanya'da 'Cadı Avı'
Uygarlık denen "şey"\e ilgili bilgimizi, gözden
geç irmenin zamanıdır. Uygariık, eğer insanın bun-
ca yüzyıllık birikimi, acının, öfkenin, bilginin, kede-
rin, şarkının, hikâyenin, elin, emegin, öyle ya da
böyle yaşamanın adı, görünüşü, gövdesi ve aklı
değilse, bundan sonra giderek ilkelleşecek de-
mektir. Çünkü eski deyimle aklıselim ortadan çe-
kilmişe benziyor.
Henüz kim olduklannı tam olarak bilemediğimiz
birtakım teröristler dünya devi ABD'nin simge bi-
nalanna saldırdılar. Kimin saldırdığına dair elimiz-
de hâlâ sağlam bilgiler yok. Ama tarihin gördüğü
en yoğun savaş hazırlığı devam ediyor ve belki siz
bu yazıyı okuduğunuzda hazırlık, savaşa dönüş-
müş olacak. Bu savaş hazırlığı, hâlâ at üstünde ge-
zen, dağ kovuklannda yaşayan doğanın çocukla-
n için, uygarlığın uğramadığı vadilerin, yaylalann
her şeye çok çabuk inanan sakinleri için bir kader
olabilir mi? Afgan halkı çabuk inanıyor. Şahı de-
virdiler, sosyalizm kurduklannı sandılar, çok geç-
medi, fanatizmin koyusuna kapıldılar, ABD yetiş-
tirmesi, Pakistan egitimli şeriatçı Taleban'a teslim
oldular. Oysa ne güzel insanlardır Mezar-ı Şerif'in,
Kâbil'in, Hindukuş dağlannın, cesaretin çalaka-
lem yapılmış bir resme benzeyen kahramanlan.
• • •
Teröryalnızca ABD'yi mi vurdu? Irlanda, Ispan-
ya hâlâ sokaklann alev alev yandığı, çocuklann
okula yalnız başlanna, oynaya oynaya, neşe için-
de gidemedikleri ülkeler değil mi? Dünyanın daha
pek çok yerinde eğer kökenine inemezsek anla-
makta güçlük çekeceğimiz, nedenlerini keşfetsek
bile akan kandan içimizin yanacağı yerleryok mu?
Akan kan içimizi yakabilir.
Ama iki yüzlülük midemizi bulandınyor. Diyelim
ki New York'un gökdelenlerini Usame bin Ladin
vurdu; diyelim ki Bin Ladin, Taleban'ın hatııiı ko-
nuğudur. Peki, şeriatın gölgesinde kavrulan Afgan
halkının suçu ne?
Bu öfke bize yabancı gelmiyor. Bu öfke, kendi-
ni çok güçlü sandığı bir anda otoritesi sarsılmış
egemen darbecinin "balyoz harekâtı'na benziyor.
Kuşkusuz, bu kez karşımızdaki balyozcu, küresel
dünyanın ner şeye gücü yeten, ama fena halde ca-
nı yanmış balyozcusudur.
Bizi kuşkulandıran aslında bu öfke de değil.
Bizi kuşkulandıran ve galiba parçalan yerli yeri-
ne koyunca inanılması güç, ama inanılması gere-
ken bir büyük küresel stratejinin içine düştüğü-
müzdür. Birsure sonra, sis çöktükten, duman da-
ğıldıktan ve iş işten geçtikten sonra daha kolay an-
laşılabilecek olan bu stratejinin şaşırtıcı büyüklü-
ğü, belki de bizi öfkelendirecektir.
• • •
Bu stratejide Avrupa'ya düşen rol figüranlıktır.
Şu sıralarda Avrupa, bu figüranlıktan hem mem-
nun, hem de sonuçları bakımından huzursuzdur.
özellikle Almanya, ABD iddialannda büyük yer tu-
tan "terörû yıllarca beslemiş ülke" olduğu yönün-
deki iddianın diyetini ödemeye çabalıyor. Bu diye-
ti sosyal demokrat- yeşil koalisyonunun ödemek
"zorunda kalması" tarihin hikâyeierinin başka bir
ironisidir.
• • *
Işte bu nedenle biz, yani Almanya'da yaşayan
yabancılar, şimdi bir sürek avının yüzüne fener tu-
tulunca olduğu yerde büzülmeye mahkûm keklik-
leri gibi hissediyoruz kendimizi. Biz artık bir av sa-
yılınz.
Biz artık bir av sayılınz, çünkü bilgisayarlar ken-
dilerine soaılan belli sorulara kaçınılmaz cevaplar
vermek zorunda: "Yabancı mı? evet; genç mi;
evet; Müslüman mı, evet." Ondan sonra artık biz
terörist olmadığımızı kanıtlamak için uğraşmakla
yükümlü olacağız. Buna "Rasterfahndung", çevir-
mek zor ama "dinlenen, 'teröristi' aramak" adını
verdiler.
Daha doğru bir adlandırma "cadı avı" olabilirdi.
Besbelli cadı avı sürecek. Zaten ruhlanndaki o
eski yabancı düşmanlığı, külleri henüz soğumamış
olanlar için "cadı avı", ruhun uygun bir gölgelikte
dinlenmesi gibi bir şeydir. Ama sonra tarih ve o-
nun hikâyeleri birbirini izler, ortalık sakinleşir ve
geriye uygun gölge değil, bir utanç kalır. İnsanın
"Her şey çok açıktı, ama nasıl oldu da ben o kü-
resel histeriye kapıldım" diyeceği bir utanç kalır.
Kalmaz mı?
Şu Beııitıı KGB Ajaıılığuıı...(5)
Moskova'nın göbeğinde parasız pulsuz kal-
mışım ve otelden kapı dışan edflmek üzereyim.
Tek şansım, Ivan'ı buhnak. 1975-1977 arasında
TASS muhabiri olarak Ankara'da çalışan ve
Moskova'ya döndüğünü bildiğim Ivan'ı.
Son bir çaba ile oteldeki resepsiyon görevli-
sinden bana yardım etmesini ve İASS Ajan-
sı'nın telefon numarasmı bulmasını rica ettim.
Kadm, benden kurtamıası için tek umudun bu
olduğunu sezdi. Hemen telefona sanîdı. Numa-
rayı buldu. Çevirdi. Bir iki kelıme konuştu ve te-
lefonu bana uzatü.
Can havliyle olsa gerek, îngilizcem sular sel-
ler gibi akıyor. Anlatüm, TASS Santralı'ndaki
adam sözümü kesmeden dinledi. Sonra mükem-
mel bir özet yaptı:
- Moskova'dasuıc, çok zer dsrunıdasıniz ve
TASSta çabşan tvan'ı anyorsniHiz!
- Evet Aynen öyle.
-GüzeLSizeyardHnetmekbenHnödevinLA-
-Amane?_
-Ama TASS nıerkezmdeenaz8000 Idşiçahşır
ve etmıde en azmdan 2 bin 500 tvan var. Hangi-
sini isterdiniz?
Buyrun bakalım. Adam haklı. Ha TASS Ajan-
sı'nda Ivan anyorsun, ha Anadoîu Ajansı'nda
Mehmet
Pes etmedim. Çünkü pes edemem. Edersem
yandım.
- Ama dedim. Bu Ivan, Od üç yıl önce Anka-
ra'daçahşanlvaiL-
Adamgüldü:
- Şimdi tvaıüar200'eindL_
Pes eden namertlir. Kabalığı göze aldan;
- Bu Ivan'm saçian biraz şey^ Yaai perok gi-
BL.
Adamdan bir sevinç na-
rası yükseldi;
- BingoL Şunu baştan
söylesenize™ Telefonun
başmda kaim, iazm Ivan,
siziarayacak
Aradı da. Biraz geç ara-
dıamaaradı.
O arada Roket Otel'in
resepsiyonundaki "dfiş-
mannn"ın yüzünde güller
açıyor. Yalakyalak gülüp,
"Gördûnüz mü? Rus-
ya'da her şeyçözölûr" de-
meye başladı.
"tvan'm peruk gibi saç-
larmı anunsamasaydım
nah çözülürdü" dıyeme-
dim tabii. Ben de sınttım.
Moskova'da kışın ak-
şam erken, çok erken iner.
fvan karanlık bastıktan
sonra geldi. Sanlıp öpecegim adamı ama, buz gi-
bi bir Rus'tur.
- Sisi bekktmek yaptnn. Ösürlcr düiyonım.
Hava soğulc Benün arabam da dizdleişliyor. Ya-
ni ahmdan ateşler yalolıyor da ondan sonrasın-
daçakşryor»
Valizimi arabaya yûkledik, yola çıkök. Mos-
kova'nın yeni açılan ünhl Kosmos Oteli'ne gir-
dik. Otele "TASS Ajana'nm konuğudur'1
den-
di. Odarrun anahtannı aldım. Ivan. telefonda bi-
rileriyle konuştuktan sonra cüzdanına davrandı
ve bana 100 Ruble toka etti:
- TASSAjana'nın bir meslckdaşladaj'anışma-
sıdır. Bunu sise borç ola-
tince, Ankara TASS kor-
respowkntine(nıuhabiri-
ne)öden»ek>Taparsmız_
Hey gidi ölümlü dün-
ya, sonunda Ruslardan
para da aldım ışte. Ajan
dechğin bedava çalışmaz
ya...
100RubieRusya'da(o
zamanlar) çok iyi paray-
dı. Hemen hemen ortala-
ma işçi ücreti kadar... Eh
otel de bedava. Salı gü-
nüne kadar beyler gibi
yaşadım. Kendine ziya-
fetler çektim. Şoştako-
viç"in ve Borodin'in çok
sevdiğimplaklanndan al-
dım. îvan her gün telefon
edip bir sorunum olup ol-
madığıru sordu.
Salı günü havaalanma gittiğimde cebimde hâ-
lâ 60 Ruble kahnıştı. Rusya'dan aynlanlar pasa-
port kontrolünden önce kalan Rublelerini verip
bozdurduklan yabancı para cinsinden döviz alır-
lar. Dışan Ruble çıkarmak yasaktır.
Ama bu kural daha önce resmen para bozdu-
ran ve elinde makbuzu olan yabancılar için ge-
çerli.
Olsun. Arsızlığı ele ahnışım bir kere. Üstelûc
borç yiyen kesesinden yer. Rubleleri ben ödeye-
ceğim ve o zamanlar bir Ruble eşit bir Dolar sa-
yılıyor. Vezneye yaklaşıp 60 Rubleyi uzattım.
Veznedeki kadın hiçbirşey söylemeden, makbuz
filan da sormadan Rubleleri alm 60 Dolar uzat-
tı. KGB'nin çok iyi çalıştığı, ajanıru kolladığı
böylece bir kez daha karutlanmış oldu.
Havaalanındakifreeshop'tankonyak ve votka
aldım. Kalan 35 dolanmla da 1980 Moskova
Olimpiyatlan için maskot seçilen ayı bebekler-
den en kocamanını aldım. Henüz iki buçuk ay-
lık oğlumdan büyük birayı bebekti ve oğlana ba-
basından bir armağandı. Oğlan koca herif oldu,
maskot ayı, hâlâ olanca sevimliliğiyle odasında
durur.
Akşam saatlerinde Istanbul Atatürk Hava li-
manına ındim.
KGB ajanlığımın öyküsü burada biter.
Istanbul 'daki konsolosluğun, Aeroflat biieiiy-
le ilgili olarak bilgi vermek üzere Moskova'ya
biryazı yazdığını tahmin ediyorum. Benim Tür-
kiye'ye dönüşümden günler sonra, 31 Ocak
1980 tarihinde, "^Sovyetikar Birfiği Komûnfet
Partisi Merkez Komitesi Dairekri'nin dnrumu
incelemekveröportajlar hazniamak uzere Afga-
nistan'a giden Poihika gazetesi (Türkiye) Yazöş-
leriMûdfirâ A. Engin'in İstanbul-Moskova-Ka-
bü ve dönüş masraflannın karşıtanmasL." diye
yazan çok giafi belgenm öyküsü bu olsa gerek.
Başka bir açıklaması var ise, onu ben bihni-
yorum. Bildiğinı, KGB'nin *ajaaı'>
nı Afganis-
tan'da yapayalnız, Moskova'da beş parasız bırak-
tığından ibaret
Ajan avcılan yine de o "çok gtzfi" belge ile
ajanhğımm kanıtlandığını ileri sürebilirler. Bir
de Ivan'dan para aldığınu ve ünlü Kosmos Ote-
li'nde bedavadan yiyip içip yan geldiğimi bü-
seîerdi, acaba neler derlerdi?..
—