Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2001 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus « cumhuriyet.com.tr
Cumhuriyetin Görkemli Yıllan
Cevdet KAZANCI Eğmmci,
Y
û 1933 Adana Erkek
ÖğretmenOkuluöğ-
rencisiyım. Cumhun-
yetin onuncu yılını
kutlama haztrlıklan
tüm yurdu ve bu ara-
da güzelim Çukurova'yı da kapsamış.
Genç bir devletin onurlu yurttaşlan
olarak bizler, uçsuz bucaksız kıvanç-
larla doluyuz. Ortaklaşa bir duygu se-
li hepimizi kavıamış. Zaman o zaman!
"Gümrü" Antlaşması'nın sonuçla-
n üzerine Tûrkiye'ye gelerek yerleşen
Batumkökenli ailemiz ise o dönemler-
de Bursa'da. Yâz tatili sonunda Ada-
na'ya hareket etmeden önce babam be-
ni karşısına almış konuşuyor: "Ben,
Batum'dan İstanbul'a öğrenim için geJ-
dim ve tam on yedi yıl kaldım. Osman-
hhükümdanIL Abdülbamit >ükseköğ-
renimde başan sağlayan birkaç arka-
Haşımla birlikte bizi saraya çağırarak
'bilimsel paye nişanı' oJarak ehyie lo-
bç kuşandırdL Bundan gunır duydum.
Ama ben sürekii "meşveretçı" (danış-
maa)w)hıbeıuıi]sedinLBuynıklaı1a de-
ğil haİkm bağnndan çıkan tereiiüerle
yönetilmeyi istedim. Fransız ihtUabniıı
etkisine kapıldım. Gazi Paşa, düşünce-
lerimi gerçekleştirdi. Kurtuluş Sava-
şı'na Kafkasya'dan verdiğimiz destek
takdir edildi ve İsmet Paşa'nın direkti-
fiyle bu ülkenin yurttaşı oldum. Kesin
bircumhuriyetçiyim. Sen de genç cum-
huriyete sıkıca bağh olL" Bana bu söz-
leri söyleyen babamı saygı ve onayla-
yarak dinliyordum. Bir zamanlar Gür-
cistan Islam Topluluğu lıderi olan ve
devrin deyımiyle "Dersiam-Müder-
Eski Kumla Belediye Başkam
ris" unvanJan taşıyan Osman Nuri
Bey'in öğreti ve yönlendirmeleri beni
esasında cumhuriyetçi yetiştinnişti.
1933 yılı sonbahannda, okulumuzca dü-
zenJenecek şeniiklerde ve Adana'daki
kutlamalarda yer almaya giderken ku-
laklanmda babamın sözleri yankılanı-
yordu: "Cumhuriyetisevecekvedaima
konıyacakan!-"
Onuncu yıl, Cumhuriyet'ın eski bir
deyimle, "rüştünü ispat" ettiği de\Te-
dir. Asya-Afrika halklannın emperya-
lizme tutsak edildiğı bir başeğiş, 19
Mayıs 1919 tarihinde Anadolu'nun
bağnndan yükselen bir başkaldınşa
dönüşmüştür. Yüzyıllann ötesine ya-
yılrruş; siyasal, sosyoekonomik ve kül-
türel boyutlu bir alçalış, cumhuriyet
süreciyle birlikte; yüksek birkimliğe,
ulusal bir devinime ve parlak bir onur-
sal tutkuya kısa zamanda ulaştınlmış-
tır. îşte bu koşullarda, kulluğu redde-
den bir yurttaşlık bilinciyle. ben de
genç bir öğretmen adayı olarak 29 Ekim
1933 günü arkadaşlarımla birlikte gu-
rurlu bir seslenişle "Onuncu Yü Mar-
şTnı söylüyordum!..
Cumhurbaşkanı Atatürk'ü ilk kez
Adana gannda gördüm. 1935 yıbydı,
okulca tren hattı boyunca dizildik. Ben
raylann hemen yanında ve ön sıraday-
dım. Tren geldi Bir rastlantı olarak da
cumhurbaşkarunın özel vagonu tam
karşımda durdu. Atatürk pencereye
çıktı. Aramızda, yanm metrelik bir
uzaklık ya var ya da yoktu. Tüm dik-
katimle gözlerine bakma çabasınday-
dım. Çünkü halk arasında bir söylenti
dolaşıyordu: "Gazf ninbirgözüanza-
hdır." Söylentınin doğruluk veya yan-
lışlığını saptamaya çalışıyordum. Bir
angözlerimizkarşılaştı. Gözlerimıkı-
sa bir süre sonra kırpıştırarak indirdi-
ğimi bugûn bile anımsıyorum. Hiç de
"anza" yoktu. Kışihğinden emin ve
egemen bakışlannın son derece etkısi
altında kalmıştım... Gardan aynldık.
Sûratle CHP kongresınin olduğu bi-
naya doğru arkadaşlarla birlikte yürü-
dük. Atatürk ve yanındakiler binaya
doğru yaklaşmaya başladılar. 0 de\Tin
tanımıyla "mutadzevat" olarak adlan-
dınlan yakuı dostlan çevresinde yürü-
yorlardı. Hepsinin elleri de bellerinde-
ki silahlanna yapışıktüar. Hem TBMM
üyesi ve hem de en önemlisi, yaşam yaz-
gilannı Atatürk ile özdeşleştirmiş ki-
şilerdi. Bu duruma hiç şaşırmadık.
Çünkü cumhurbaşkanının birkaç kez
önemli suikastlara hedefkılındığını bi-
liyorduk. Ciddi bir konıma altındaydı.
Ankara-Adana demiryolunun asken
birliklerin denetimı altında olduğunu
bile duymuştuk. Acıdırkı; cumhuriye-
ti kuran, halkına ancak yararlı bu- yol
göstericilik için özgörev yüklenen Ata-
türk'ün korunmaya gereksınımı var-
dı... CHP Genel Başkam Kemal Ata-
türk'ünAdana konuşması tümüyle zih-
nimdedir. Ulusal bir dinamızmın yur-
du kavradığı bir dönem yaşanryor ve
cumhuriyetin her alandakı başanlan
Atatürk tarafindan dile getiriliyordu.
Dinledıklerimiz, hep birer gerçekti-
"Ulusal egemenlik. ûlkeler arası eşit
inşkikr, banş saygısı, kamu iktisadi te-
şekkülkrinin \a> gmlaştınlmasu teme-
Ü kültüre dayan bir dev let anlayışj, hu-
rafe ve safsatalardan aynk çağcıl birgö-
rüşveyurttaşı olunmaktan onurduyu-
lan ülkedeki abiunlar" bırer birer an-
latılıyordu. "'Cumhuriyet rejimi etra-
finda şekülenmiş laik- halkçı ulusalcı,
devrimci ve sosyal devleti öngören bir
yönetimaniayışın
kuvvetle vurgulanı-
yordu. Kısacası; Kemalıst aydınlanma
devrimı tüm hatlanyla ve çok belırgın
şekılde kamuoyunun bilgilerine taze-
lenerek sunuluyordu. Konuşmayı. al-
kışlarla karşıladık.
İsmet Paşa'nın Adana zıyaretım de
iyı anımsanm. Başbakan sıfatıyla ağır
bir sorumluluk ıçındeydi. Yüzyıllara da-
yalı sorunlan çözmeye çalışan hükü-
met, Lozan Antlaşmasrnın yapıcısı
eliyle üstün başanlara ımza atıyordu.
Başbakan ve CHP genel başkanvekılı
İnönü geldiğinde yine önlerdev dım
Tûrkiye'ye geldiğımızde. dışışlen ba-
kanı sıfatıyla Ankara'da kabul ettığı
babamı onurlandıran. görevler öneren
ve bızı bu ülkenin yurttaşlığına hızla
kazandıran İsmet Paşa'ya aılece özel
bir sevgi ve saygımız vardı. Şımdı baş-
bakan olarak okulca karşıladığımız
înönü'nün değeri, gözümde gerçekten
başkaydı. Başbakan, etrafını çevrele-
yerek sıkı koruma önlemlen alanlara
o kendisıne özgü ses tonuyla çıkışıyor
ve alabıldığıne bağınyordu' "Etrafim-
dan çekUin, halkı yajuma bırakın!" O
gün çeşitli açılışlar ıçın Adana "yı do-
laşan başbakanı Adana Erkek Oğret-
men Okulu öğrencıleri, başta ben ol-
mak üzere hiç yahıız b^akmadık. Sü-
rekli "tezahüratia" rejimın ıkıncı ada-
mınm yamnda >er aldık.
Hatay sorununun gergın bir ulusla-
rarası ılışkıye dönmesı ve faşıst İtal-
ya'run Türkiye'nın güneyıne yönelik
tahrikleri üzerine cumhurbaşkanı Ata-
türk. yıne Adana'ya geldi. Yaşamuıın
son yıhydı. Asken bir geçıt resmı. ağır-
lıklı olarak hazırlanmıştı. İzcılerve öğ-
rencıler de geçıtte yerlenm ahnışlardı.
Dosta düşmana karşı bir gövde göste-
risi söz konusuydu. Atatürk saatlerce
sürengösteriyı ızledı. Caddenin karşı-
sına geçerek ayncalıklı törene bakı-
yordum Cumhurbaşkanı sapsan bir
\oizle ve bir elı ceketının içinde olarak
hep ayakta durdu. Bir yandan geçit res-
mıne katılanlan selamlıyor sonra sağı-
na dönerek asken ve sıvil mülkı er-
kânla konuşuyor. daha sonra da solun-
dakı "müdavi hekün" Dr. Abravaya
Marmarah'yı dınlıyordu. Bu tören onu
son görüşümdü. Cumhunyet güçleni-
yor. kurucusu ıse eriyordu...
10 Kasım 1938 günü Istanbul'daye-
dek subay talımgâhındaydık. Saat do-
kuzu aşınca. talım komutu birden de-
ğiştı: "Süngü tak, süngü çıkar!_" Da-
kıkalarca ajııı hareketı yaptık. Önce
anlam veremedık. Bir süre sonra gön-
derdekı bayrak \anya uımce durumu
kavTadık "EbediŞePöhnüştü. Cena-
zesine katıldım. Tam on bir saat sonra
Dolmabahçe"dekı katafalkın yanına gi-
rebıldım. Katafalkın bır yamnda Baş-
bakan CeJaJBavar. generallerle birlik-
te duruyordu. Bayar ve Orgeneral Fah-
rettin Altay'ın büjiik bır üzüntü için-
de ağladıklanna tanık oldum. Çok et-
kilendım .
Sonuç: Cumhunyetin görkemli yıl-
lan ayrı bır tanh sayfasıdır. Benım
gençlığım o sayfanın başlarında ve ya-
şamsal olarak yer alır O ne coşkulu, o
ne onurlu ve güven dolu yıllardı!.. Şu
anda ıç burukluğu ile anımsadığım bu-
dur .
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Bizim Sokrates'imiz!..
"O mübalağa bilinç, sezgisini de yanı-
na katarak sorar, sordurvr ve araladığı
kapının ışığmda çözümleri bir bir beliıie-
meye başlarproblemlerin. Işığa kapı aç-
mak onun yazgısıdır."
Bu sözleri ünlü ressam Rasin, Melih
Cevdet Anday ıçın söylemıştı... Şair, ya-
zar, denemeci, düşünür bır ustayı ancak
bu sozcüklerle anlatmak, tanıtmak gere-
kır. Hele son yorumu da unatmadan:
"Çünkü o bu ülkenin yaşayan Sokra-
tes'idir."
Şımdi o Büyükada'da yaşıyor. Şaırler
yaşlanmaz. Ölmezler de. Sokrates öldü
mü? Sizler, bizler çekip gideriz, onlar ka-
lıriar! Anday'ın yaşı yok! Şiırier yaşlanmaz
kı! Hep içımizde, yanımızda... Rasın usta
bir sanatçı, en güzel yorumuyla çözum-
lemiş...
Şu gunlerde yeni bir kitabı çıktı: "Çok
Sesli Bir Toplum" (Adam Yayınları) An-
day için, bırey ve toplum bir bütundür. Iç
ıçedir. Ruh ve maddegibı... Zaman dedi-
ğımız "şey" de kişıye göredir. Var mıdır, yok
mudur. Anday "Zamanın olup olmaması
beni ilgılendırmiyor" der naklı olarak...
Bu yeni kitabında bırbirinden güzel, il-
ginç, her zaman okunacak - ışte zamanın
varlıgı! Yazılar var. Hemen hepsı Cumhu-
nyef'teçıkrnış1993yılınınsonunakadar..
Ne yazık kı, o tarihten sonra yazısı yok ga-
zetede!.. Neden yok? Yaşlılık mı, hastalık
mı, bıkkınlık mı? Belki hepsı, belkı değıl...
Bireksiklik duyuyoruz, biryalnızlık... Alış-
mışız her cuma günü ıkinci sayfada onu
okumaya. Ama yok. Şımdılik bu "Çok
Seslı Bir Toplum"dak\ yazılarla yetine-
lim... Bakarsın yenerzamanı, hem ıçınde
hem dışında olduğumuz Tanpınar zama-
nını, yeniden başlar şiirlerini, yazılarını var
etmeye...
Kitabın adını taşıyan yazısında bir top-
lumda çoksesliliğin ne anlama getdığını yaz-
mış: "Demokraside 'çokseslilik'fen bızde
genellikle 'her kafadan bır ses' çıkması an-
laşılıyor. Söylemeye gerek varmı bilmem,
herkafadan birses çıkması hiç de demok-
rasianlamına gelmez. Çoksesli toplum de-
ğişik görüşlehn, düşüncelenn, önerilerin
ortaya atılabildıği bir toplumdur. Bunlar
birbinne taban tabana karşı olabılir, da-
hası, olmalıdır. Oysa bizim özgüriük için-
deki toplumumuzda yaşanan hava hiç de
öyle değil, siyasal yaşamımızda ileri sü-
rülen görüşler düşünceler, öneriler... Üç
aşağı beşyukan birbırinın benzen. öyley-
se nedir bu kavgalar, tartışmalar?"
Bu, çok yanlış anlaşılan bir şeydır! Ga-
zetelerimize bakın, hepsmde sayısız kö-
şe yazarı, makale yazan var. Bakıyorsu-
nuz birbirine zrt düşünceler ılerı sürüyor-
lar. Kimi Atatürk devrimlerinı yok sayıyor,
kimi devletçıliği zararlı, kımı yararlı bulu-
yor, kimi Batılı olmayı, kimi tam tersini sa-
vunuyor... Harta aynı sayfada yazılan çı-
kan yazarlann yuzde yuz farklı görüşler ıle-
ri sürdüklerini görüyorsunuz. Okur hangi-
sıne inanacağını şaşırıyor! Düşünmek zor
iştir! Yorucudur, zaman alıcıdır. Bizler, ha-
zırlop görüşlere bağlanmayı severız. Ne-
resı doğru neresı yanlış demeden! Bizde-
ki çokseslilik, bır karmaşadır. Bır orkest-
ra bütunü, ahengı değildır Herkes kendi
görüşünü savunur. Birgazetenin belirli bir
kışılıği, nıteliği olmalıdır. Eskiden öyleydi,
ama şımdı kafalan kanştırmak geçerli ol-
du. Bu konuda son sözü Anday'a bırak-
mak ısterim, bakın nasıl yorumluyor:
"Biz yüz eli yıldır bir uygartık değiştir-
me süreciyaşıyoruz. Aydınlanma'yı, sa-
nayileşmeyibaşarmış biryeni uygarlığı be-
nimsemek istiyoruz. Bunun da bir müzi-
ği var, bizim uygahık müziğimiz... Herkes
kendi müziğini çalıp söylemekle yetine-
mez. Uluslan birieştiren uygariık müziği-
dir. Kim hangi çeşit müziği beğenirse be-
ğensin sorunun temeli budur."
Bu, bir tanesi kitapta yer alan, hemen
hepsi 1992-93 yılında yayımlanmış yazı-
lann... Hangi bırinı anmalı? Rasin'in dedi-
ği doğru, o bizim Sokrates'imiz. Ama yal-
nız Sokrates mi? Şair olarak, en başta
şair olarak, zamanını aşmış, aşacak bir ın-
sanımız...
Ölümsüz Devrimci...
MahmutYAĞMUR
Bilimsel yapıtlar, dil-
lerden düşmeyen anılar,
öyküler, şıu-ler. tanığım-
dır Mustafa Kemal Ata-
türk, insanüstü bir insan-
dL Beyni, yüreği olağa-
nüstü üretkendi. Diişünce-
>i eyleme, dûşü gerçeğe
dönüştüren bir bilgeydi.
Katran karası gecelerde,
azgm dalgalarla boğuşan
gemilere yol gösteren bir
deniz feneriydi. Toplum-
sal saynlıklara en doğru
tanıyı koyan, en etkili çöz-
geyi (çareyi) bulan bir sa-
ğuıdı. Yurtsal, insansal,
yaşamsal zorunluluklar-
dan kaynaklanmayan sa-
vaşlan kıya (cinayet) sa-
yan, uzlaşıyı dövüşe, se\
r
-
giyi öfkeye, dostluğu düş-
manlığa yeğleyen bir as-
kerdi. Kişisel çıkannı dü-
şünmeyen, aydınlık gün-
lere yol döşeyen, özveri-
li bir yıırtseverdi. Özsüz
tohumlan çimlendiren,
kuru dallan özsuyla diril-
ten bir çiftçiydi. Us yüriit-
meyi, esemeli (mantıklı)
düşünmeyi, kördüğümle-
ri çözmeyi, ağ örmeyi, ba-
lık tutmayı.. öğreten bir
eğitmendi. Çevreni (uf-
ku) geniş, özgüvenli, di-
rençli, köktenci, gözüpek
bir de\Tİmciydi. Kısa sü-
rede, masal bahadırlannı
kıskandıracak işler başar-
dı. Örneğin, kanı çekil-
miş, umudunu yitirmiş,
Müziği Progra
; f/erP.
4
fjf
Eğitimci
yaşamdan bezmiş Ana-
dolu halkıru örgütledi. Cı-
lız ve dağınık gızil güçle-
rini birleştırdi. Bu yeter-
siz güce dayanarak Türk
Ulusal Kurtuluş savaşı'nı
başlattı. Ustaca yönettiği
ve yönlendirdiğı savaşı,
görkemli bir utkuyla so-
nuçlandırdı. Ören yenne
dönmüş, ıssız ve çorak
topraklann üstünde, çağ-
cıl Türkiye Cumhurij'e-
ti'ni kurdu. Müslümanla-
rın önderi (halifesi), ha-
kan, buyurgan (diktatör)
olmasını öneren dalka-
\nklan, "EgemenlikkavTt-
sız koşulsuz ulusundur"
diye payladı.
Mustafa Kemal Ata-
türk, Türkiye Cumhuri-
yeti'ni kunınca işini hiç
tavsatmadı. Biricik yapı-
tuu sonsuza değin ayak-
ta tutacak düşüncelerine
işlerlik kazandırdı. Acun-
da yankı uyandıran, çığır
açan, tutsak toplumlara
esin kaynağı olan atılım-
laruıı kazandırdı. Durak-
lamadan, soy sop aynca-
lıklannı ortadan kaldırdı.
Din tecimenlerinin ege-
menliğini yıktı. Bilimi,
inancı, özgürlüğü, insan
onunınu.. zindandan kur-
tardı. Kulu yurttaş, uyru-
ğu ulus yaptı. Budunsal
(etnik) kökenleri, anadil-
leri, dinsel inançlan, ağıt-
lan, oyunlan, türküleri..
ayn olan topluluklan. la-
iklik ilkesiyle birbirlenne
kaynaştırdı.
Mustafa Kemal Ata-
türk, doğrucu bir önder-
di. Betimleme. inandır-
ma. coşturma yetisi eşsiz-
dı. Sağduyusuna, özveri-
sine, özse\isine. algılama
gücüne.. güvendiği hal-
kına, yoksulluğun en acı-
masız bir düşman oldu-
ğunu anlattı. Yoksulluğun
kökü kurutulmazsa, as-
kersel utkulann bir yarar
sağlamayacağım, ulusal
bağımsızlığın korunama-
yacağım, çarpıcı tümce-
lerle vurgulandı. Hemen
ardından, yoksulluğa sa-
vaş açtı. Bu savaşı, "LTu-
sal Kalkınma Savaşı" di-
ye adlandırdı.
Ökeler ökesi (dahisi).
titiz gözlemci, değerbılir
ak sakallı Tarih tanığım-
dır. Ulusal Kalkınma Sa-
vaşı'nı da Mustafa Kemal
Atatürk yönetti ve yön-
lendirdi. Savaşa katılan
köylülenn, işçilerin, Ku-
vayı Milliyeci ustalann
alın terleriyle, tansıklar
(mucızeler) yaratıldı. Ör-
neğin. ank ökÜ2İerin çek-
tiği karasabanlarla, ayn-
kotu sarmış tarlalar akta-
nldı. Ot bitmeyen bozkır-
lara, ucu aşınmış, ayaklı-
ğı kırümış bellerîe çukur-
lar açıldı. Aktanlan tar-
lalara tohumlar ekıldı.
Açılan çukurlara fıdanlar
dikıldı. Herdeyirgi süre-
minde (hasat mevsimın-
de), ambarlar, çuvallar,
sepetler. dolusu ürün dev -
şirildi.
Kazma, kürek ve klis-
külerle, sert kayalaroyul-
du. Ulu dağlann böğür-
lerideşildi. Uçurumlann.
ırmaklann, çaylann.. üs-
tüne köprüler kuruldu.
Anadolu'ya binlerce ki-
lometre uzunluğunda de-
miryolu döşendi. Yurdun
her bölgesine, üretime dö-
nük birkaç fabrika yapıl-
dı. Toprak ananın giz do-
lu bağnnda tonlarca töz
(cevher) çıkanldı. Kamu-
nun iyeliğinde olan fabn-
kalarda, Sıvas'ın demin,
Artvin'in bakın, Yozgat'ın
kurşunu, Elazığ'ın kro-
mu, Bolu'nun tomruğu.
Adana'nın pamuğu, Kon-
ya'nın buğdayı, Amas-
ya'nın pancan, Izmirin
üzümü, Bıtlis'in rütünü..
işlendi. Kısacası, halkın
gereksinme duyduğu
araçlar, gereçler, giyecek-
ler, yiyecekler.. yurtiçin-
de üretildı. Türk Lirasrrun
değeri durmadan yüksel-
di. De\let Hazinesi, altm-
ladolup taştı. Askersel ut-
kular. tutumsal utkularla
taçlandınldı.
Kasım ayındayız. Mus-
tafa Kemal Atatürk'ün yü-
ce katına çıkacağım. Öze-
tini aşağıya yazdığım ya-
zanağı (raporu) görüşüne
sunacağım. Vereceği buy-
ruğu. aydınlara hemen
ulaştıracağım.
u
Başlattığınız aöhmlar
durduruldu. Devrimkri-
nizsergene kaJdınldı. tlke-
leriniz \ ozlaştınldL Derin
bir çukura gömdüğünüz
gericilik hortladı. Boyun-
duruk altından kurtardı-
gınızTûrkçeye, daha ağır
bir btnundunık vuruldu.
Altınla doldurduğunuz
Hazine,düşsel dışsatmı ve
dışabm (nnnlamla soyul-
du. Bankalar horrumian-
dL Kamu nıalları yağma-
landt İç \ e dış borçlar bo-
yumuzu aşü. Usründe res-
min olan Türk IJrası pul
oldu. tşsiz, aşsız insanlân-
oıız çoğaldı.« Liusça, zor
durumda^TZ."
Yazanağı okuyunca,
OttimsüzDevrimci'nin öf-
kesi kabardı. Ma\
r
i gözle-
rinde şimşeklerçaktı. In-
ce, uzun bacaklannın üs-
tünde yaylanarak ayağa
kalktı. Genel yazmaruna,
aşağıdaki tarihsel buyru-
ğunu yazdırdı:
"Ey Türk A\dını! Ay-
mazfak u\ kusundan uyun.
Edilgenlikten kurtul Us
pusatmı kuşan. O>alama-
dan sa> aşım alanına koş!
Seni, Kocatepe'de bek-
hŞorunı. İmza: Mustafa
Kemal Atatürk."
PENCERE
Anadolu'nun
Yunduğu Sulap...
Anadolu'ya Müslümanlık Arabistan çöllerinden
değil OrtaÂsya bozkırlanndan geldi, öncüleri Türk-
men babalarıdır. Asya'da doğa ile haşır neşir idiler
Türkmenler, şamanizmle Islamı bir güzel yuğurdu-
lar, felsefesini salt Aristo'nun mantığında deâil,
Heraklit'in ırmağında da yudular. Baba Erenlerîs-
tanbul'da Bizans varken Çanakkale Boğazı'nı ge-
çip Balkanlar'a adımını atmıştı, Avrupalı oluyordu.
Türkmen babaları Tann'yı tepelerinde korkutu-
cu bir güç gibi görmediler, gönüllerindeki sevgiy-
le yücelterek özdeşleştiler.
•
Anadolu'da laikliğin neden benimsendiğini baş-
ka nasıl anlatmalı?..
Laikliğin, anavatanı Avrupa'da sanayı devriminin
ürünü olduğu bilinir; fabrikayla ortaya çıkan burju-
va sınıfı kilisenin dinci ideolojisini yıkmak zorunday-
dı, yoksa ne devleti ele geçirebılirdi, ne de kulluğa
ters düşen insan haklanm gündeme getirebilirdi...
Pekı endüstrı devnminden uzakta yaşayan birta-
rım toplumunda Mustafa Kemal laıklik devrimini
nasıl gündeme getirebıldi?.. Nasıl hayata aşılaya-
bildi?.. 21 'inci yüzyıla gırerken bir buçuk milyar
nüfuslu Islam dünyasında tek laik Müslüman coğ-
rafya olan Anadolu'daki gizem ne?..
•
Mevlana Celalettin-i Rumî'nın öğrencıleri ara-
sında Süryanos adlı bır Rum varmış; açık sözlü bu
genç uluorta ve ileri geri konuşurken yakalanıp
Konya Kadısı'nın önüne çıkarılmış...
Kadı sorgulamaya başlamış:
- Sen Mevlana'ya Tanrı diyormuşsun, doğru
mu?..
Süryanos:
- Yalan, demiş, ben Mevlana'ya Tanrı demedim,
'Tann'yı yaratandır' dedim; Tanrı benim, ama bu-
nu yıllardır bilmiyordum, Tanrı olduğumu bana
Mevlana öğretti.
Konya Kadısı gencin akıldan sakat olduğuna
hukmedip salıvermış...
Süryanos gelip yargılamayı Mevlana'ya anlattı-
ğı zaman Celalettin-i Rumfnın tepkisi:
- Kadı'ya deseydin ki yazıklar olsun sana, eğer
sen de Tanrı olamadıysan...
Enel-Hak felsefesinin Anadolu toprağında nasıl
tohumlandığını bilmeyen kişi, Türkiye'de yaşanan
Islamın zenginliğinden yoksun kalır.
•
Islam tarihinde unutulamayan trajedi Kerbelâ'da
tuzağa düşürülen Hazreti Hüseyin'in öyküsüdür;
bu olay üzerine sürekii ağıt yakılır.
Bir gün Baba Erenler mahallenin imamına sorar:
- Imam Efendi, Hazreti Hüseyin kimdi?..
Imam:
- Hazreti Hüseyin, Allah'ın 'sevgili kulu' olan
Peygamber Efendimizin torunuydu.
Bektaşi hınzırlaşır:
- öyleydi de Allah 'sevgili kulu'nun torununu
Kerbelâ da Yezid ordusunun kılıcından neden kur-
tarmadı?..
Imam zora düştüğünden der ki:
- Bu soruda bir gâvurtuk var, sen git bunu kili-
senin papazına sor!..
Camı ile kilise yan yana!.. Papaz hem imamın,
hem Bektaşi'nın dostudur. Baba Erenler papazın
yanına vanp imama sorduğu soruyu yineler.
Papaz Efendi öfkelenır:
- Hıhhh!.. 'Sevgili kulu Muhammet'/n torununu
kurtaracakmış!.. Sevgili oğlu Isa'y/ çarmıha gerer-
lerken kılını kıpırdatmayan, sevgili kulu için hiç
zahmete girer mı ?..
•
Anadolu cami, havra, kilise vecemevi harmanın-
da yüzyıllar boyu yaşamasını bıldı; 'Ulusal Kurtu-
luş Savaşı'nda halıfe düşmanla işbiriiği yaptığı za-
man, laikliğin eşref saatı gelmişti. Çok partili rejim-
de irticanın dışardan ve içerden körüklenmesi bu
yazgıyı değiştiremedi.
Bundan sonra hiç değıştiremeyecek!..
Turkıye Gazetecılef Cemıyetı'nın yayınladığı guniük
Bizim Cazete
Ulke sorunlanna ılışkın raporlanyla, araştırmalanyla,
köşe yazılanyla, tarafsız habertenyle srvtl toplumlann gazetesi.
Düzenlı okumak ıçın abone olun. Td: 0^12.51108 75