15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 OCAK 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 1 V U 1 _ J 1 U l \ [email protected] 15 Neş'e Erçetin Atakan, Şehir Tiyatrolan'nda 'Sabaha Az Kala' adlı müzikli oyunu sahneliyor Hepimizokadaruzağızki...HAStBE EREN/ORKUN YEŞtM Orada ışıl ışıl sokaklar / Orada sımsıcak yuvalar / Anne, babalı ço- cuklar, sıcak kucaklar / Tatlı rüyalar, beyaz örtülü masalar / Mis gibi ko- kan mutfaklar, aç kalmayanlar / Ço- cuklar evden uzaksa, açsa, yalmzsa /Islak sokaklarda karanhğa koşarlar Bu şarkı sözleri Istanbul Şehir Ti- yatrolan'nda sahnelenen "Sabaha Az Kala" adlı müzikli oyuna ait. ''Saba- ha Az Kala" sokak çocuklannı ve so- kakta yaşayan insanlan konu alan, on- lann sorunlannı, yaşam tarzlanru, bir- birleriyle olan ilişkilerini, dış dûnya- ya bakış açılannı, dış dünyanın onla- rabakış açısını anlatan çoİc güncel bir oyun. Oyunun yazan ve yönetmenı Neş'e Erçetin Atakan'la "Sabaha Az Kala" ve bu oyunda bazı önemli rol- leri başanyla üstlenen çocuk ve genç oyuncuiann eğitim gördükleri "Ço- cuk-Genç Eğitim Birimi" üzerine ko- nuştuk. - Sokak çocuklanyla Ugili bir oyun yazmaya ve sahnelemeye nasd karar verdmiz? NEŞ'E ERÇETtN ATAKAN - Da- ha önce yine "Çocuk-Genç Eğitim Bi- rimi" öğrencileri ile sahneye koydu- ğum ve Mustafa KemalAtatürk' ün ço- cuklarla olan öykülennden yola çıka- rak çocuğa "ûlkemizin geteceğr ola- rak verdiği önemi anlatan "Atatürkve Çocuk" isimli çocuk oyununda çok desteğini gördüğüm hocam Prof. Dr. Tûrkan Saylan, oyunu izledikten son- ra, "Neş'e, ülkemiz için giderek büyü- yen bir sorun van. Bu sorunu insanla- nmıza anlatmamız gerekiyor. Lütfen sokak çocuklannı anlatan bir proje hazuiaym" dedı. Tıyatro bu anlatım için çok kuvvetli bir araç, projenin başlaması böyle oldu. 'Etkflendik, dehşete kapıkük" - Oyunu yazarken Umut Evleri'nde yaşayan çocuklarla yapnğnuz röpor- tajlardan nasü yararianduuz? ATAKAN - Ûmut Evleri'ndeki so- kak çocuklan ile tanıştıktan sonra ya- şama bakış açım değışti. Sonra orıla- ra yardımcı olan kişiler, belirli günler- de dönüşümlü ğelen gönûllü anneler, tedavilerini üstlenen hastaneler, dok- torlar, hemşireler ile tanıştım. Umut ALslında şu an için sokak çocuklannın geleceği belirsizliklerle dolu. Henüz alınan önlemler yeterli değil, onlann yaşama tam anlamıyla geri dönüştürülmeleri için kaçtıklan aileleri ile hiçbir sosyal çalışma yapılmıyor devlet tarafindan. Güzel girişimler var ama ne kadar yeterli olabilir... Oyunda da bunu görebilirsiniz, pek umut vermiyor hiçbir şey... Çocuklan Derneği Başkanı YusufKul- ca'nın çok yardımını gördüm. Bir bu- çuk yıl boyunca "Umut Ev"de yaşa- yan. yaşamaya çalışan umut çocuklar- la yakın dostluklar kurduk. Hatta on- larla takım oluşturup maçlar yapacak kadar yakınlaştık. Her gidişimiz bu destluğumuzu daha pekıştırdi. Gide- rek onlann yaşamlanna girdik, ya- şamlannın gerçeğini öğrendikçe da- ha çok etkilendik, dehşete kapıldık. Tekstin yazımı bu aşamada başladı. Orada tanıştığım kişiler, artık oyunu- muzun kahramanlan olarak belırme- ye, replikleriyle yaşamaya başlamış- tı. Oyunun yazımı sırasında sokak ço- cuklannın anlattığı yaşamöykülerini -isimlerini değiştırerek- aynen koru- maya. böylece onlann bana aktardık- lan gerçeklere sadık olmaya çalıştım. Tekstı oluştururken oyunun doğal ola- rak bir kurgusunun olmasına; tiyatro estetiğinden uzaklaşmamasına, za- man zaman renkli stilize tablolar içer- mesine özen gösterdim. 'Kendi ahlaki dûzenleri var' - Bu çocuklarla madde kuDanmadık- lan, kannlanmn tok olduğu zaman- larda konuştunuz. Başka ortanüarda, mekânlarda gözlemleme olanağuuz oMu mu? OJdnysa, ciddi farklar var nnydı? ATAKAN-Çok faddjjoendijeriiçin de farklı... Birörnekle anlatayım: Oyu- numuz, üç kez yangın geçirmiş Beyoğ- lu'nun arka sokaklannda bulunan yı- kık, dökük, terk edılmış bir hamam- da geçıyor. Bu hamamı görmeye Yu- suf Kulca ile gittik. Yanında Bakır- köy Umut Ev'de yaşayan, artık yardım- cısı statüsünde büyük yaşta eski sokak çocuklan vardı. Hamamı önce onlar kontrol ettiler, sonra bize, "Getebihr- siniz" dediler. Içerde yaşayan kişiler- den kendilen de çekiniyorlardı... Her şeyden önce bizim yaşadığımız top- lumun ahlak kurallan onlar için çok geçerli değil. Onlann zaten kendi ah- laki dûzenleri var. Ikincısi, tiner kul- landıklan zaman ne yaptıklannın tam bılıncınde değıller. Bir de, belkı işin en korkuncu, çok korkuyorlar, zaten bu nedenle kalabalık gruplar halınde 6 Oyunla evrensellik yakalandı' - Oyunun damşmanı ola- rak nasd bir çalışma yûrfit- tûnûz? YUSUF KULCA - Neş'e Hanımı sokakta yaşayan ço- cuk ve gençlenn kaldığı me- kânlara, sokak aralanna gö- türdük. Çocuklar başlann- dan geçen olumlu-olumsuz anılan, halen sokakta yaşa- yanlar şu anda çektikleri sı- kmtılan anlattılar. Biz de bir şeyler anlattık. Toplum so- kakta yaşayan çocukların drammı bilmiyor. Bu oyun kanahyla bir şeyler aktan- labilirdi. Birinci perde çıkıp beni izlemeye çağudıklann- da eleşürilerimi bütün çıplak- hğıyla ilettim. Oyunun yaza- n özeleştiriye açıktı. Ardın- dan ufak tefek değişiklikler, eklemeler, çıkarmalar yapıl- dı ve oyun oturdu. Oyunun evrenselliği çok önemliydi. Dünyada sokakta yaşayan çocuklann buna benzer so- runlan var. Tehlikeyle iç içe- ler, şansa ve tesadüfe yaşı- yorlar, gelecekle ilgili bir beklentileri yok, hayalleri yok, bugünü yaşayıp bugün doyuyorlar. EvrenseÛiğin ya- kalandığını düşünüyorum. - Oyunun ne gibi bir işlevi olacağını düşünüyorsunuz? KULCA - Öncelıkle çok eğitici birrolü var. Seyirci ha- berdar olmadığı birçok şeyi öğreniyor. Oyunun 15 Ocak'taki galasını Devlet Bakanı Hasan Genüci'nin Umut Çocuklan Derneği Başkanı, Pedagog, oyunun damşmanı Yusuf Kulca. onurlandırmasını bekliyo- ruz. Bakandan oyunu Türki- ye'nin çeşitli yerlerine turne- ye çıkarması gibi bir bek- lentimiz var. Bu çok önem- li bir adım olacaktır. Milli Eğitim'le konuşup öğrenci- lerin mutlaka bu oyunu sey- retmelenru sağlamak lazım. Çünkü toplumu bilinçlen- dirme dûzeyini çoculdardan başlayarak arttırmak gere- kir. Bu oyuna ne kadar çok seyirci gelirse, ne kadar çok gündemde kalırsa oyunun gûcünûn o kadarçok artaca- ğına ınanıyorum. Herkesin kendi sorumluluğu var bu konuda. 'SabahaAzKala'yı izleyip çıkan herkes "Ben nadvardHnaobbifirinrdi- ye soruyor. Bu bence ama- cına ulaşüğının bir göster- gesi. Bireysel olarak yardım etmek isteyenler için adres- lerderneğimiz veyabu işler- le uğraşan kuruluşlar. Bu oyun doğru adreslerin bulunmasifia yardımcı olabi- lir. Oyunun yazan telif hak- lannı derneğe bağışlıyor. Bir hesap numarası açılmış du- rumda. Bu hesapta toplana- cak parayla derneğe bir mi- dibüs almak için kaynak ohışturmaya çahşıyoruz. Çok kalabalık bir grup var. Sine- ma, tiyatro, konser biletleri bağışı oluyor. Ama ulaşım- da çektiğimiz güçlük çok so- run oluyor. Bu tarz sanatsal etkinliklere çocuklann kaö- labilmesini, hatta Tûrkiye içi gezileri organize etmemizi kolaylaştiracak bu araç. dolaşıyorlar. Sokaklarda onlan bekle- yen o kadar çok tehlike var ki... Cin- sel tacizde bulunanlar, sadist insanlar, organ mafyası. Evet, son zamanlarda organ mafyası bu çocuklann organla- nndan faydalanmaya başlamış ne ya- zık ki. Bizden korktuklan için de ken- dilerini konımak için saldırganlaşı- yorlar. Ne yapacaklan belli obnuyor. Oyunda bu saldırganlık, ne yapacağı- nı kestirememe duygusunun bedensel dili üzerinde çok durduk, çahştık. - Hem oyunu yazdmız hem de ol- dukça kalabalık bir kadroyla bu oyu- nu sahnekdiniz. Rejiyi yaparken en çok hangi aşamada zoriandınız? ATAKAN - Kendi öğrencilerimle nasıl çalışmam gerektiğini aşağı yu- kan biliyordum. Oyunda rol alan bü- yük oyuncular açısından da çok şans- hyım, o denli güzel, samimi ve yetkin oyun çıkardılarki çalışma sırasında... Beni reji aşamasında zorlayan, bu ka- dar trajediyi -üstelik çok ama çok ger- çek- seyircinin dayanma eşiğini zor- lamadan sui sırta nasıl birleştirebili- rim düşüncesi ve sahne üzerinde inan- duıcı karakterleri, onlann dilini oluş- tunna çabalanmdı. Hepimiz o kadar uzağız ki bu yaşantıdan... 'Çocuklar umut doludur' -Oyunun adı "SabahaAz Kala",ay- nca koronunsöyiediğiparçada "umu- da_ yarma az kaldı_ r< sözleri geçiyor. Bu bağlamda oyundaki söykminiz- den söz eder misiniz? ATAKAN-Bunlar iki anlam taşıyor. Birincisi yaşadığımız düzlemde... Ço- cuklar öğlen saat bir, ıkiye kadar uyu- yorlar, sonra ekmek, zeytin, komşu bakkallann atmayıp onlara verdikle- ri küflü peynir ve muhakkak çay ile kahvaltı ediyorlar. Daha sonra grup- lar halinde dağıhyorlar. Kaldıklan ye- re ancak sabaha karşı, beş ile altı ara- sında dönüyorlar. Birbirleriyle bulu- şuyorlar, sayım yapılıyor, hep birlik- te öğle vaktine kadar uyuyorlar. tkin- cisi, daha duygusal düzlemde. Aslın- da şu an için sokak çocuklannın ge- leceği belirsizliklerle dolu. Henüz alı- nan önlemler yeterli değil, onlann ya- şama tam anlamıyla geri dönüştürül- meleri için kaçtıklan aileleri ile hiç- bir sosyal çalışma yapılmıyor devlet tarafindan. Güzel girişimler var ama ne kadar yeterli olabilir... Oyunda da bunu görebilirsiniz, pek umut vermi- yor hiçbir şey... En azından oyunun is- minde, birinci sahne sonunda söyle- dikleri şarkıda, öyle birkaç yerinde anlık da olsa bir umutlan olsun iste- dim. Daha çocuk onlar, çocuk her za- man umut doludur... Büyüdükçe umu- dumuzu yitirmeye başlanz. -"UmutÇocuklanDerneği''Başka- nı Yusuf Kulca oyuna danışmanhk yapmış. Birtikte nasıl bir çahşrna yû- rüttünüz? ATAKAN - Başta bize Umut Evle- ri'nin kapılannı, sonra sırlannı açtı. So- kak çocuklannı anlatan seminerler verdi. Onlan ilgilendiren çevre sorun- lan, koruyan sivil toplum örgütleri ve resmi kuruluşlarla ilgili bilgilendirdi bizleri. Bizi çok etkileyen slaytlargös- terdi, yaşam şekillerini, hareket tarz- lannı bir daha anlattı. Oyuncuiann sorulannı cevaplandırdı, oyunda inan- dıncı bulduğu, bulmadığı noktalar üzerinde durdu. Genel prova sırasında Umut Evle- ri'nde yaşayan eski sokak çocuklan gel- diler. O gün bizim için en heyecanlı günlerden biriydi. Oyunun sonrasın- da çok duygulu anlar yaşadık hep bir- likte. Rus Devlet Akademisi Opera ve Bale Tiyatrosu, Çaykovski'nin 'Fındıkkıran' balesiyle Istanbul'da 'Aşhn galipgeleceğinisöykyen birdiişün öykiisü' BURCUGÜNÜŞEN Çaykovski'nin 'Fındıkkıran bale- si, Rus Devlet Akademisi Opera ve Bale Tiyatrosu baş baleti Vadim Pi- sarev'in performansıyla 18-21 Ocak tarihleri arasında Mydonose Show- land'de sergilenecek. Yetmış beş ba- lerin ve balet, elli kişilik senfoni or- kestrası ve seksen kişilik çocuk dans- çıdan oluşan büyük kadronun kore- ografısi Evgenia Khassianova'ya ait. Ökkez 1892'de St. PetersburgMar- yinski Tiyatrosu'nda sahnelendiğin- den beri tüm zamanlann en sevilen balesi haline gelen 'Fındıkkıran'ın öyküsü, 1816'da E.JA. Hoflman ta- rafindan yazılır. 1847'de Alexander Dumas bu öyküyü yeniden yazar. Öykü, küçük bir kız olan Clara'nın, bir Noel günü vaftiz babasınm ken- disine armağan ettiği Fındıkkıran'a nasıl hayat verdığını anlatır. Sanat yönetmenliğini de üstlenen Vadim Pisarev, gösterinin duygular üzerine kurulu olduğunu belirtiyor. "Çaykovski'nhı bu klasik balesinin dünyada büyük bir öneme sahip ol- duğunu düşünüyorum. Fındıkkıran, bir düşün öyküsüdur. Ve aşlan galip geleceğini söyler bize. Yeni binyıJa gi- rerken Fuıdıkkıran'ın bu açıdan özel bir önemi olduğunu düşünüyorum. Posrmodernizm ve avangardizmin egemenolduğu günümüzde sevgrvi aş- la, insani varoluşu yitirme noktasm- dayız. Fındıkkıran'la bu değerlerege- ri dönmeyi amaçlıjoruz." Koreografıde geleneksel, klasik bir yöntem izlediklerini söyleyen Pisa- rev, klasik niteliği olduğu gibi koru- makla birlikte bazı çağdaş öğeler de kullandıklannı belirtiyor. Anastasia Rabinka ve Gitla Kershentseva, gös- ten için özel kostümler ve yeru bır de- kor hazırlamışlar. "Çocuklar veaynı zamandayetişkinler için bir rüyayıger- çekleştirdik. Ama sonuçta tam anla- tnnla klasik bir yonım sunacagız." Teknik üstünlüğüyle tüm Rusya'da ve Avrupa'da heyecan yaratan Vadim Pisarev, Kiev Akademisi'nde ünlü dans hocası Dinisienko tarafindan eğitildi. Uluslararası alanda pek çok ödülün sahibi olan Pisarev, 1985'te Jackson/Mississıppi'deki Uluslara- rası Bale Yanşması'nda birinci oldu, 1986'da Paris ve Helsinki'de aldığı ödüllerin ardından 1990'da 'YıhnEr- kekDansçısı' seçildi. Bu, Bolşoy ba- lesi ile birlikte dünyanın pek çok ken- tinde sahne alan Pisarev'in Türki- ye'ye ilk gelişi değil. 10 yıl önce Ya- pı Kredi FestivaU için geldiğı Türki- ye'de üç yapıt sahneleyen sanatçı, ba- lenin tüm yaşamını kapladığını söy- lüyor. "Ahmış yedi ülke gezdim. Bir- çok kültür, ülke gördüğüm için içsel bir zenginliğe sahip olduğumu söyle- yebilirim." Vadim Pisarev, dünyada postmoder- nizm, neoklasizm, modern dans gi- bi pek çok tarzın olduğunu, ama ka- lıcı olanın klasik bale olduğunu söy- lüyor. "Çünkü klasik bale bu akım- lann hepsinden daha zordur. Zaman herşeyigösterecektir. Yeni bimıidaJa- ponya, İtaK-a. ABD klasikbalegörmek istiyor. Biz. Rusya'da geleneksel kla- sik bale okuluna çok önenı veriyonız. Her şe\i çok koiay\itirebikligimiz bir dönemde klasikleri korumamız ge- rektiğini düşünüyorum." Türkıye'den sonra Çin'e gidecek olan Pisarev ve ekibi, orada Fındık- kıran, Kuğu Gdlü, Don Kişot ve Ro- meo ve Jülyet'i sahneleyecek. Vadim Pisarev, "Çocuklar ve yerişkinler için bir rfiyayı t İ t i k Tam anhmıyta lAtdkhirynnmı şnnnraıgıy" ffiynr KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Haldun Taner Okurken Bu pazar, Kuşbakışı'nda yine Kültür Bakanlığımız- dan, Devlet Tıyatromuzdan, genel müdürümüzden, başrejisönümüzden, tiyatro sanatından filan söz et- meyeceğim. Isteyen gider bir Kent Oyunculan, birOr- taoyuncular, bir Dostlar Tiyatrosu, bır Ali Poyrazoğ- kı, bir Zuhal Olcay - Haluk Bilginer oyunu seyre- der, canı iyi tiyatro seyretmek istiyorsa. Yok daha de- ğişik, boyutlan başka bir oyun demeti seyretmek is- terseniz ya bizim Devlet Tiyatroları sahnelerinde su- nulan Refik Erduran, Tuncer Cücenoğlu, Recep Bilginer, Dinçer Sümer gibi ustaların oyunlarına gi- deceksiniz ya da ne bileyim mesela Moskova'ya ka- dargidip üç dört Refik Erduran, birTuncer Cücenoğ- lu oyunu seyredeceksiniz. Bu pazar canım tiyatrodan söz açmak istemiyor ama bu portatif daktiloya her zaman söz geçiremiyorum. Ben diyorum bayram haftası, o anlıyor mangal tahtası. Hemen hiç seyretmiyorum televizyon. Boş zama- nımın neredeyse tamamı televizyon önünde geçiyor ama "fe/ewzyon" seyretmiyorum. Televizyon seyre- dince üzülüyorum, canım sıkılıyor. Bu denli önemli- değerii bir icadın, ülkemizde böylesine kötü kullanıl- dığını görmek üzüyor beni. Televizyon bilinçli, iyiye kullanılsa bu toplumu iyiye dogru tepetaklak etmek mümkün olurdu. tyi televizyon, iyi tiyatroyu / iyi sine- mayı besler, destekler, mümkün kılar. Bizde böyle ol- madı. Tam tersi oldu. Televizyon bayağılaştıkça ba- yağılaştı. Sayın büyüklerimiz ise yıllardan beri baş- kentimizde, Sevgili Haldun Taner'in deyişiyle birçe- şit Muzikayı Hümayun yenne koyduklan Devlet Tiyat- rosu'nun temsilleriyle yetındiler. Devlet Tiyatrosu'nun hakkını yemeyelim, kuruluşundan günümüze kadar olağanüstü işlerkotarmış, birbirinden pınltılı, sağlam tiyatro oyunlan sunmuş birtiyatrodur, tiyatroydu Dev- let Tiyatrosu. Siz bakmayın şimdı Sakıp Sabancı'nın da yardımıyla bu hallere düştüğüne. Eskıden vallahi iyi bir tiyatroydu Devlet Tiyatrosu! Biz milletçe "özerklik!" kavramına pek aşina deği- liz. Kimse devletin karşısına çıkıp "Arkadaş, sen ba- na şu kadarpara vereceksin ve ben bunu tiyatro, si- nema, bilim, televizyon, neyse ne, işim için canımın istediği gibi kullanacağım ve sen işin sonucu hariç hiçbir konuda ses çıkarmayacaksın" diyemiyor. Her- kes el pençe divan, süklüm püklüm, para veren dev- letin karşısında. Oysa yüz yedi kere yazdım çizdim: Devlet (ömeğin tiyatroya, "Devlet Tiyatrosu'na" da) ofanca gücüyle parasal yardım yapmalı ve tiyatronun teatral ışlerine kanşmamalıdır. Teatral olmayan işle- rine de kanşmamalıdır. Devlet Tiyatrosu devletten parayı alıp kendini yönetmelidir. Oysa.. görüyoruz ki bu yalnızca çocukça bır fantezidir 2001 yılında mem- leketimizde. Parayı veren düdüğü çalmakta, parayı alansa düdük sesine göre halay çekmektedir. Yöne- tici öbekten hiç kimse, sanatın onlann üstünde bir var- lık olduğunu kabul etmez. Çeyrek yüzyıl önce Hal- dun Taner'in bir yazısından küçük bir alıntı yapalım, bakın ne demiş ustamız: "Tıyatromuzu engelleyen ti- yatro dışı tutumlann yanı sıra, tiyatronun içinden de tiyatroyu köstekleyen çarpıkanlayışlareksik değil. Ti- yatroyu saydırmak için, tiyatroculann kişjliği, ağıriığı olması gerekirken bizde bazı tiyatro adamlannın her iktidann dümen suyunda gidip hoş görünmeye ça- lıştıklan ya da biraz daha yatınmcı iseler mevcutpar- tilerden birine yanaştklan teessüfle görülüyor. (...) 77- yatromuz eski ve yeni Türkyazariannı oynamakla da yükümlüdür. Çünkü bir ülkenin insan ve toplum so- runlannı en iyi o ülkenin yazarianyansıtır. Ama buya- zartann seçilişı de önyargılara, dostluklara, düşman- lıklara göre ayarlanmamalıdır. O zaman sayıca zaten az olan eldekı güçler danltılmış, uzaklaştınlmış ve dolayısıyla sayılan azaltılmış olur." Böyle yazmış Haldun Taner 1976 yılmda Bense ken- di halinde bir oyun yazarı olarak dargın ve uzak de- ğilim hiç kimseye. Önümüzdekı yıl Nâzım Hikmet yı- lı. Ben onu düşünüyorum bugünlerde. Bakalım kaç MHP'li daha Nâzım'dan dizeler okuyacak? Doku- zuncunun bu konudaki kıymetli fikırierini de merak ediyorum. Aklım ve yüreğım ikide bir tiyatroya doğ- ru kayıyorsa, bu yalnızca eski ve derin bir alışkanlık- tan, tutkudan ötürüdür. Ben biraz fanatik bir tiyatro tutkunuyum, kötü oyunlan bile seyreder, hoş taraf- lannı aklımda icat ederim. Şimdiki yönetim beni ti- yatro sanatından ne yaparsa yapsın soğutamaz. Ne demişti Haldun Taner "Teatro dediğin nedirki, ikika- las birhevestir! Buradakiheves, ikikalastan da önem- lidir. Kalassız hevesle tiyatro olurda, hevessiz kalas- larla hiçbir yere vanlamaz. Bu hevesi, devlet, ilgisiz- liği ile dışardan, tiyatrocular da ihtiraslan ile içerden baltalariarsa, tiyatro nasıl gelişir?" Tiyatromuzun yirmi birinci yüzyıldaki durumu bü- tün yöneticilerimize armağan olsun. Ben en iyisi gi- dip bir Haldun Taner oyunu okuyayım şimdi... Caz sanatçısı Les Bnov/vn öldü • Kültür Servisi - Cazın efsanevı orkestralanndan Les Brown Band of Renovvn'un kurucusu Les Brown, ABD'de 88 yaşında akciğer kanserinden öldü. 1912'de Pennsylvanıa'da doğan Brown, profesyonel müzik yaşamına 14 yaşında The Royal Serenades'le başladı. Ardından, trombon çalan fınncı babasının da desteğıyle Ithaca Conservatory of Music'e kaydoldu. Saksofon ve klarnete ağırlık verdiği okulun orkestrasında flüt de çaldı. 1927"de, 'The Rainbow Men' grubunu kuran Brown, daha sonra Duke Üniversıtesi'ne geçerek The Duke Blue Devils adlı gruba katıldı. Popüler müziğe katkılanndan dolayı Guinness Rekorlar Kitabı'na gıren sanatçı, 5 yıl öncesine kadar orkestrasıyla yılda 60'a yakın konser veriyordu. Bir süre Doris Day'in solist olarak yer aldığı Brown'ın orkestrası, Day'in seslendırdığı 'Sentimental Journey' adlı şarkıyla büyük başan kazanmıştı. btanbul Fılm Festivali için Türk filmleninin başvuruları başladı • Kültür Servisi - Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafindan 14-29 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek olan 20. Uluslararası tstanbul Film Festivali'nin ulusal yanşma jürisi belirlendi. Jürinin başkanhğını Hale Soygazi yapacak. Duygu Sağıroğlu, Izzet Günay ve Prof. Dr. Deniz Derman'ın içinde bulunduğu jürinin bu yılki yabancı üyesi Tokyo Film Festivali Direktörü Michio Morioka olacak. Ulusal yanşmaya katılmak isteyen Türk filmlerinin 1 Şubat 2001 tarihine kadar festival merkezine başvTirmalan gerekiyor Yanşma yönetmeliği ve baş\Tiru formlan festival merkezi ya da SESAM'dan temin edilebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle