17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 EYLÜL 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 20. YILINDA 12 EYLUL 12 Eylül 1980 darbesi öncesi Federal Almanya fle biriikte diğer dış ülkeler, Tüıidye'de devam eden kargaşanın ülkede bir sol iktidar çıkaracağuıdan korkuyordu. Almanya 'nınaradığı adarn bulunuyor: Ö OSMANÇUTSAY • Türkiye'de ekonominin ana hatlannı değiştiren 24 Ocak kararlannın açıklanmasından bir hafta sonra sosyal demokrat ağırlıklı bir hükümetin iktidar olduğu Federal Almanya, Ankara'nın girişimini desteklediğini açıkladı. Üstelik bu açıklamayı sosyal demokrat ve sendika kökenli Federal Maliye Bakanı Hans Matthöfer yaptı. resizliğini, dünya sistemi ve Bonn ile birlikte görûyordu. Almanya Başbakanı Helmut Schmidt'ın Türkiye için para toplamak, Suudı- ler ve IMF'yi ikna etmekle görevlendirdiği Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) seçkinle- nnden Wahber Leisler Kiep de bu çıkışsızh- ğın Batılı başkentlerde "açıkça" görüldüğünü geçen yıl yayımladığı arulannda yazdı. Ucretler üzerindeki baskı ve ilerdeki niyet- ler 24 Ocak kararlan'yla ilan edilmiştı. Ama tepkiler vardı. Meclis işlevini yitiriyordu. Kış- la dışında, toplumsal yaşamı düzenleyen hiç- bir siyasi kurum, halkın gözûnde işler değil- di. 12 Eylül kadrolan, bu sayede ışbaşına ge- çer geçmez geniş bir yığınsal destek alabildı. 1973 'lerde Erbakan'lı MSP ile koalisyon yapan Ecevit olsun, 1976- 1977'deki Demiı^-Erbakan-TûriceşTi tt MDB- yetçi Cephe" hükümetleri olsun, döviz bula- rak ekonomiyi yeniden işler hale getirmeye çahşıyordu. 1974'tekiKıbnsharekâtının,pet- rol fıyatlanndaki artışla birleşerek ûlkenin dö- viz sorununu bir çıkmaza yönlendirdiği söy- lenebilir. Kıbns sonrasında ABD'nin gerileyen aske- ri yardımı, sadece bu "istenme>en harekatia" bağlantılı değildi. Washington, dünyanın her yanına yetişemez olmuştu. Eski hegemonyal rehavetine veda etmeye hazırlanıyordu. Bu da, dünya ölçeğindeki para krizi koşullannda, sü- per gücün artan zaaflannı açık ediyordu. Bu, vardı. Ama ondan daha önemlisi, pet- rol fıyatlanndaki sıçrama ile Türkiye ekono- misınin içine düştüğü durumdu. Koşullar ağır- laşıyordu. ABD'nin tek söz sahibi olduğu dö- nemde, onun yörüngesinde, ucuz teknolojiye dayalı bir model kapsamında büyüyen Türki- ye ekonomisi, buna uygun bir tüketim mode- lıne de sahipti. 1980 öncesinde Tür- kiye'nin ithalat faturası birden yükseldi. önce- leri Federal Alman- ya'dan gelen işçi döviz- leri büyük bir açığın he- men ortaya çıkmasını engelledi. 1973-1977 döneminde, Alman- ya'daki Türkiye köken- li insanlar, her an mem- lekete dönme rüyası ile yaşıyorlardı. Bu hava, 70'lerin sonuna doğru değişti. Ancak asıl önemlisi MC hükümet- lerinin durumuydu. "Demird-Erbakan-Fey- zJoğhı-Türkeş" hükü- meti 1975 ve 1976'da Avrupa döviz piyasala- nnda kısa vadeli ve yüksek faizli krediler al- mıştı. Petro-dolarlar nedeniyle bu dönemde Avrupa piyasalannda yeterince fon bulunu- yordu. Türk şirketleri, piyasalann üzerinde fa- izlerle Avrupa bankalanna borçlandılar. Türk hükümeti, bu borçlan geriye dolar olarak öde- me garantisi veriyordu. Şirketler, yüksek faiz- le dışarda borçlanıyor, bu kredileri hükümete TL olarak ödüyordu. Bu döngü, krizin en bü- yük nedenlerinden biri oldu. 1977'de Türkiye, 70 sente muhtaç haldeydi. EkonomlK fcrlz Sistem içinde bir dönüşüm beklentisi gide- rek yayılıyordu. İthalat iyice gerilemiş, dış ödemeler durmuştu. Bu da teknoloji ve ara mallan ithalatının durduğu koşullarda, eko- nominin işleyemediğini gösteriyordu. Ekonomideki kriz, siyasal çatışmalan kö- rüklüyordu. Gerçi 1980 öncesi şiddet, 90'lar- la karşüaştınldığında fazlasıyla abartılı gibi duruyordu, ama, yine de geniş kesimlerin inandığı bir "12 Eylûl öncesi koşuflar" karga- şası gündemdeydi. Solda bir iktidar alterna- tifı bulunmuyor, ama dış merkezler başta ol- mak üzere, içerde ve dışarda, bu kargaşanın beklenmedik bir anda sol bir iktidar çıkarma- sından korkuluyordu. lş çevreleri ve askerler, Demirel'in bir işe yaramadığını, Ecevit'in ça- Dönemin Ahnanya Drçişleri Bakanı Genscher. 24 Ocak lcararları Bütün bu gelişmeleri Turgut Özal da gör- müştü. Bir kasaba kurnazmdan daha "çaph" olduğu söylenemeyecek bu politikacı, özel- likle Bonn'un aradığı adamdı. Ödemeler den- gesindeki bozukluğun giderilmesine ve iç ta- lebin kısılmasına inanması yetiyordu. En bü- yük entelektüel macerası Red Kit okumakla sı- nırh bir politikacının, Kenan Evren ve arkadaş- lan ile aynı şeye inandığı biliniyordu: 12 Ey- lül ıktidan, petrol üre- ten ülkeler ile sanayıleş- miş Batı arasında bir köprüydü. Bu konuda hiçbır kesimin yaruldıgı söylenemez. Ama asıl önemlisi, 12 Eylül'ün iktisadi prog- ramının neden aylar ön- ce ilan edilme gereği duyulduğudur. 24 Ocak kararlan çerçevesinde, "Ozal kafast" bazı tanı- larda bulunmuştu: Da- ha önce Türkiye'de gö- rülmemiş ve yüzde 100'ü aşmış bir enflas- yon vardı. Döviz gelir- leri gerilemiş, karaborsa yaygınlaşmış, üretim düşmüş, işsizlik artmış- tı. Yatınmlar azahyordu, sanayi üretimindeki gerileme ve gelir dağılımındaki kötüleşme, ül- kedeki kargaşanın ana nedenleriydı... Turgut Özal, 24 Ocak 1980 itibanyla, Demirel'in baş- bakanlığında ve yeni yönelim çerçevesinde bu çıkmazlara çözüm bulunacağına inanıyordu. Hedefler listesi de vermişti: Enflasyon gerile- tilecek, döviz gelirleri yükseltilecekti. Mevcut işletmelerde tam üretim kapasıtesine ulaşıla- cak, ihracata yönelinecek, sermaye yatınmla- n arttınlacaktı. Ocretler "denkleştirikcek", ortadan kalk- makta olan orta sınıf desteklenecekti. Ekono- mi, 12 Eylül darbesi üzerinden bir baskı reji- miyle liberalleşmiş olacaktı. Böyle liberal bir iktisadi programın ancak güçlü bir baskı reji- mi, açık faşist bir iktidar üzerinden gerçekleş- tirilebileceğini herkes görmüştü. Ama "şeyle- rin" akışma kimsenin, hiçbir grubun müdaha- le etme kudreti bulunmuyordu. Llberalleşme Türkiye'deki "fthal ikamesi" ağırlıklı ser- best piyasa ekonomisi, faşist çizgileri açık bir askeri rejim eliyle "Kberalkşiyordır. Yapısal dönüşüm, bu oldu. thracatı arttırmak, iç tale- bi daraltmak demekti ve bunun için de deva- lüasyon başta olmak üzere bir dizi reel önlem almak gerekiyordu. Sosyal Demokrat ağırhk- 12 Eylül 1980de SchmidtAbnama başbakanrydL lı bir hükümetin iktidar olduğu Federal Al- manya, bu iktisadi programın ilamndan yak- laşık bir hafta sonra, 2 Şubat 1980'de, bu gi- rişimi yine sosyal demokrat ve üstelik sendi- ka kökenli Federal Maliye Bakanı Hans Matt- höfer'in ağzından desteklediğini bildirdi. Böylece sosyal demokratlann dışardan "açık- ça" desteklediği faşist bir cuntanın temelleri atılmış oldu. Avrupa tarihine bir katkıda bu- lunuluyordu. Belki de o nedenle, 20 yıl sonra. Ankara'da, eskirün "sosyal demokrat" ve "faşist" çızgi- lerini temsil eden ikı politikacının bizzat hü- kümet kurmalan çok anlamsız karşılanmadı. SÜRECEK Almanya hazırlanıyor Bonn 'da durumT ^% Eylül 1980'de Ankara'da siyasi / / iktidar açık bir baskı rejimini -X £* model seçer, Kenan Evren ve arkadaşlan, çahşanlann aleyhıne bir ıktisat politikasını bu kez zorla uygulamak amacıyla sahneye çıkarken Federal Almanya'nın o zamanki başkenti Bonn'da ıpler sosyal demokratlann elindeydi. Sosyal Demokrat Parti (SPD), liberal Hür Demokrat Parti (FDP) ile koalısyona gitnüşti ve hükümetin başı da HetmutSchmidr'tı Schmidt, kelimenin bütün anlamında bir muhafazakârdı. Toplumdaki ilerleme fikrinin karşısına bir frenleyicı olarak çıkıyordu. FDP'li Dışişleri Bakanı Hans- Dicöich Genscher ile birlikte el ele, W10y Brandt'ın bir süre damgasını taşıyan ve 68 olaylanndan da güç alan toplumsal bir reform sürecinin çığınndan çıkmaması için mücadele veriyordu. Uluslararası arenada atılan adımlar, içerde vidalar sıkıştınlarak dengeleniyordu. 68 olaylan sonrasında çalkalanan Alman toplumu, toplumsal eylemler ve reform arayışlan frenlenerek istikrara kavuşuyordu. Avrupa Güvenlik ve Işbirliği Konferansı, 1975 'te atılan adımlan bir başlık altında toplamıştı. Federal Almanya'nın, özellikle Polonya ve Demokratik Almanya üzerinden izlediği yoımuşama politikası, "sflahsızlanma kokuyordu." Doğu ile Batı arasında kapsamlı bir işbiriiği beklentisi vardı. Ama bu hedefler tablosunun, Schmidt Almanyası tarafuıdan tümüyle desteklendiğini gösteren işaretler pek fazla değildi. Helmut Schmidt ile özellikle dış politıkada her konuda anlaştığıru, her fırsatta, yazılı ve sözlü olarak belirten Hans - Dietrich Genscher, böyle bir hedefler tablosuna hiç yakın durmadılar. Bir restorasyon sürecine girildi. Bu süreçte de 1974-1975'teki ekonomik bunalım ve onu izleyen ekonomık durgunluktan destek alındı. Hükümet, reform sürecinin, gerek ekonomiyi, gerekse toplumu sağlıksız bir şişkinliğe kavuşturduğunu düşünüyordu ve bu gelişmenin "havasını alnıava" kararlıydı. Oysa Ahnanya'da, 6O'lı ydlann sonundan itibaren sadece öğrenciler değil, işçiler de hareketlenmiştı. Alman siyasetinin efsanevi ismi, reform sürecinin babası ve Schmidt'in selefı Willy Brandt, ömrünün akşamında ve 80'lerin sonunda, görevinden aynlmasına neden olan gelişmeleri sayarken Federal Ahnanya'nın, 1974'lerde kesinlflde "kökfi dışarda" bir müdahaleyle yüz yüze kaldığını savunmuştu. SPD lideri, derinleşen krizle birlikte, en yakınına sızabilen bir Doğu Almanya casusu gerekçesiyle başbakanlıktan çekildi. Böylece 60'lann sonunda Alman toplumunda yakalanan reform havası, 80'lerin başmda iyice ağırlaşıyordu. Yenilenme değil, devamlılık kazanmıştı. Helmut Schmidt, muhafazakâr eğilimleriyle, bu iş ve yeni dönem için biçilmiş kaftandı. CUMARTESİ \AZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Eylül Düşünceleri 12 Eylül'ün 20. yıldönümüyle ilgili haberlerin en ilginçlerinden biri, kendilerine bu konuda so- ru yönettilen bazı gençlerin 12 Eylül'ü resmi bay- ram, darbe liderini deTürkiye'nin ilk cumhurbaş- kanı sanmalanydı. Bundan çıkanlacak en basit sonuç, bu gençlerin (eğer soruyu soran gazete- ciyle alay etmedilerse) Türkiye Cumhuriyeti ta- rihini de bilmedikleridir. Peki, böyle bir şey ola- bilir mi? Olabilir. Çünkü ders kitaplannda yer alan bilgiler ne olursa olsun, Türkiye'de gençle- rin ülke gerçeğine karşj duyarsızlıkları gözle gö- rülebilecek kadar açık. Toplumsal adaletsizliğin en büyük ölçüierdeyaşandığı, gençlerinın büyük çoğunluğuna hiçbir ışıklı gelecek vaat etmeyen bir ülkede, onlan ülke gerçeklığıne, ülkenin tari- hine, sorunlanna duyarlı ve ilgili kılamazsınız. Doğruyu arayan, doğru bilince sahip ve karşı ko- yan bir azınlık, toplumun bütün kesimleri içinde (ve özellikle de gençler arasında) her zaman ola- caktır. Fakat toplumsal adaletsizlik ve yalan üs- tüne kurulan bir sistem, sonuçta bütün toplum- sal kesimleri büyük çoğunluğuyla yozlaştınr, Inançsız, duyarsız, ilgisiz kılar. ••• Başta darbe lideri olmak üzere 12 Eylülcüle- rin yargı önüne çıkanlmasını isteyen sesler yük- seliyor. Ülkemizin bugünkü koşullannda bu is- tek gerçekleşebilir mi? Hayır. Bir başka yazım- da da söz etmiştim: Marjinal, bu nedenle saygı- ya değer, fakat Türkiye'nin günümüzdeki koşul- lannda gerçekleşmesi olanaksız bir istektir bu. Çünkü, 12 Eylül'ün ideolojisi, anayasasıyla, eko- nomik ve toplumsal hedefleriyle iktidardadır... Kenan Evren bugün de fiilen bir devlet başka- nının prestijine sahiptir. Bunun nedeni onun ki- şisel karizması değil, 12 Eylül ideolojisinin ikti- darda olmasıdır. Bir başka soru: 12 Eylül cunta- sı işlediği suçlardan ötüru yargılanacaksa eğer, Deniz Gezmiş, Hûseyin Inan ve Yusuf Aslan'ı sehpaya gönderen siyasal kadro, başta Demi- rel olmak üzere, bu ve benzer suçlan nedeniy- le neden yargı önüne çıkanlmasın? • • • Kenan Evren bir süre önce "sağlık kontrolü" için başkente geldiğinde, darbeyle iktidardan düşürdüğü, hapsettirdiği, siyaset yapmalarını yasakladığı liderlerce yasal bir eski cumhurbaş- kanı gibi karşılandı. Demirel'in Evren'le ıdeolo- jik yakınlığı konusunda yorum yapmaya gerek yok. Fakat Bülent Ecevit 12 Eylül darbesinin li- deriyle görüşmemek için bir gerekçe bulamaz mıydı? Aklıma bir başka soru geliyor: Kenan Ev- ren herhangi bir nedenle Ankara'ya yine gelse ve şimdiki cumhurbaşkanıyla da görüşmek is- tese, Ahmet Necdet Sezer 12 Eylül darbesinin lideri ve 82 Anayasası'nın mimanyla görüşmeyi kabul eder mi? (Görüşümü söyleyeyim: Bence etmemeli ve etmez. Evren'in de böyle bir istek- te bulunmayacak kadar kurnaz biri olduğu çok açık...) ••• Ecevit olgusu, Türkiye'de sosyal demokrasi- nin ve bununla az çok ilgili olarak da bütün sol hareketin bugünkü dağınık, güçsüz, çok parça- lı görünümünde belirleyici bir etken oldu. Fakat bugün daha iyi görülebiliyor ki, Ecevit artık "so/"da bir siyasetçi değil. Herhangi bir merkez ya da sağ iktidann yapabileceklerini (ve zaten onunla iktidar ortağı olarak yaptıklannı) yapıyor... Eğer öyleyse, DSP milletvekillen kendılerını na- sıl bir siyasal ideolojinin temsilcisi olarak tanım- lıyor? (Bu milletvekillerinin herhangi birinden bu konuda gelebitecek bir yanrtı bu köşede yayım- lamak isterim.) ••• Türkiye kaypak bir zeminde bulunuyor. Kay- paklık, siyasal yönetimdeki, siyasal partilerin ko- numlanndaki çarpıklıktan geliyor. Sosyal de- mokrat hareket yapay biçimde iki büyük parça- ya aynlmış. Bu partilerden parlamento dışında kalanı yeni parçalanmaların sınyallennı verıyor. Pariamentoda ve sağ'la birlikte iktidarda olanı, karizmatik liderin siyasetten aynlmasından son- ra kim bilir kaç parçaya bölünecek? Daha garip olanı, böyte bir ortamda, halk hoşnutsuzluğunun parlamerrto içindekitemsilciliğini köktendıncilik ideolojisiyle bağıntılı bir siyasal hareketin üstle- nir görünmesi... Böyle bir tuhaflıklar ülkesinde, bazı gençlerin 12 Eylül'ü resmi bayram, Kenan Evren'i de Türkiye'nin ilk cumhurbaşkanı san- malannı yadırgamamak gerekir... • • • 12 Eylül darbesinin 20. yıldönümünde "Kenan Evren" fiilen iktidarda değilse eğer, bu, ekono- mi alanı başta olmak üzere ülke yönetiminde 12 Eylül ideolojisinin zaten iktidarda olmasındandır. Halk hoşnutsuzluğu radikalleştiği ve gerçek ra- yına oturduğu (daha açık deyimlerle konuşacak olursak, işçi-köylü-memur muhalefeti yükseldi- ği ve doğru yönde siyasallaştığı) ölçüde, 12 Ey- lül tipi darbelerin gündeme geleceğinden de pek fazla kuşku duymamak gerekir... Günümüzün sorunu, Kenan Evren ve benzerlerinin yargılanıp yargılanmamasından çok, siyasetteki kaypaklı- ğın sona ermesi, siyasetin doğru zeminde ya- pılması, buna bağlı olarak da geniş halk krtlele- rindeki muhalefet potansiyelinin kendisine doğ- ru muhataplar bulabilmesidir... e-mail: [email protected] KAKIAL 3. ASÜYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 2000/499 Esas Davacı Gûngör Ceylan tarafindan davalı Nüfus Müdürlüğü aleyhıne mahkememizde açılmış bulu- nan isım tashihı davasında. Sinop ili Boyabat ılçesı Edil köyü cilt: 0112, kü- tük sıra no: OO32'de nüfüsa kayıtlı bulunan Güngör ile Neşe'den olma 1994 doğumlu Duygu Ceylan'ın Duygu olan ismuıın Ünzıle Duygu Ceylan olarak düzeltilmesine karaı verilmiştır. İlan olunuı. 13.09.2000 Basın: 51113
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle