Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 AĞUSTOS 2000 CUMA CUMHURİYET SAYFA
I \JMX kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Yönetmen Patrice Leconte, 'SaintPietre 'in Dulu 'nun başansından emin görünüyor
'Yaşamdatek
başuruza değiliz!
• Her fılminde farklı ve ilginç fîkirlerle izleyiciyi sarsmayı hedefleyen Leconte,
hayranlan kadar sinema eleştirmenlerini de şaşırtmayı başanyor. Kendini sürekli
olarak değiştirmekten, yenilemekten, geliştirmekten asla vazgeçmeyen Leconte,
"Hayatta en korktuğum şey, birbirine benzeyen iki film çekmektir" diyor.
' Költür Servisi - Ünlü Fransız yönet-
men Patrice Leconte, her yeni filmin-
de hem kendini hem de izleyicisini şa-
şırtmaktan yana. Kendini sürekli ola-
rak değiştırmekten, yenilemekten, ge-
liştirmekten asla vazgeçmeyen Lecon-
te, "Hayatta en korktuğum şey, birbi-
rine benzeyen iki film çekmektir" di-
yerek bunu açıkça dile getiriyor.
Şu sıralar birbıçakfirlarıcısınıngös-
terisinde kullandığı hedef kız ile olan
aşk hikâyesini konu eden 'La Fille sur
le pont' (Köprüdeki Kız) fılmiyle iz-
leyici karşısına çıkan Leconte, bu özel-
liğini yeni fılmi 'LaVeuvede Saint-Pi-
erre'de de (Saint-Pierre'in Dulu) ka-
nıtlıyor. "Hiçbirüniz yaşamda tek ba-
şunıza değüiz" dıyen Leconte, "Her
yeni filme başlarken bir amatörün he-
yecanuu ve tazeliğini içimde hissediyo-
nım" diye ekliyor. Her filminde fark-
lı ve ilginç fikirlerle izleyiciyi sarsma-
yı hedefleyen Leconte, hayranlan ka-
dar sinema eleştirmenlerini de şaşırt-
mayı başanyor. Bu başannın ve dina-
mizmin ardında bu tûr bir amatör he-
yecanın varlığı yadsınamaz, ama Le-
conte'un kendine dışandan bakabil-
mesinin etkisi de önemli. Gerçekten
de Leconte hiçbir zaman kendini tek-
rarlamıyor. Ama "Hiçbir filmimden
sonra bu kadar tebrik mektubu alma-
dım" diyen Leconte, yine bir aşk hi-
kâyesi olan 'Saint-Pierre'in Duhı'nun
başansından emın görünüyor. Geçen cu-
martesi günü sonuçlan açıklanan Mos-
kovaFihn FestivaB'nde Rusya Film Ta-
kipçBeriDerneğj, film eleştirmenleri ve
seyircilerin birlikte verdikleri ödüller-
den birini kazanması da Leconte'u des-
tekler nitelikte.
'Bfiyfik mesajlar beni sıkryor'
'Saint-Pierre'in Dulu'nun konusu,
19. yüzyılm başmda meydana gelen
gerçek bir olaydan yola çıkılarak oluş-
turulmuş. Fransa'daki Saint- Pierre ada-
smda alkolik bir balıkçı, çıkan bir tar-
tışmada bir adamı öldürmesi nedeniy-
le ölüme mahkûm edilir. Saint-Pier-
re'de daha önce hiç kimse idam edil-
mediği için Martinik'ten giyotin geti-
rilmesi gerekir. Ama bunun gerçekleş-
mesi 8 ay sürer. Bu süre içinde balık-
çı tedavi görür ve iyileşir. Ama balık-
çı, karar verümiş olduğu için Saint-Pi-
erre'de idam edilen tek insan olarak ta-
rihe geçer. Giyotin ise bir utanç sim-
gesi olarak hâlâ orada duruyor.
Leconte, bu filmın bire bir ölüm ce-
zası ile ilgili olmadığını belirtiyor. "Bu
tûr büyük mesajlar ve konular beni sı-
kryor. Aynca günümüzde ölüm cezası-
na karşı fihn çekmenin ne anlamı var?"
diyen Leconte. bunun tamamen sena-
rist Gaude Faraldo'nun, cinayetin ve
idamın gerçekleştiği tarihi mekândan
esinlenerek yazdığı senaryoya ve onun
hayal gücüne dayalı bir aşk öyküsü ol-
duğunda ısrar ediyor. Aslında hikâye,
Daniel Auteuil'in canlandırdığı ada-
mın karakol müdürü, kansı (Juliette
Binoche) ve onun içten içe, platonik
biçimde içinde acıma ile kanşık bir
sevgi duyduğu idama mahkûm ediien
Neel (Emir Kusturka) arasında geli-
şen üçlü bir aşk öyküsü.
"Bu sektörde her başannın karşıb-
ğmda ancak iki kez tökezlenebilir" di-
yen Leconte, bu filmın başansını, kap-
tan ve kansını canlandıran Auteuil ve
Binoche'un samimi oyunculuklanna
bağlıyor. Kaptanın eşi, zamanm önde
gelen savaşçı karakterlennden biri:
Meclise meydan okuyor, adadaki eski
kafalı yöneticilere karşı çıkıyor ve so-
nunda bir rezalete neden oluyor. Kap-
taan kendisi de ona destek venyor.
"Asknda kaptan, kansı kadar modern
değfl" diyen Leconte şöyle ekliyor:
"Romantik bir kahraman, biraz asi,
ama yine de 19. vüzyıhn ötesinde değil.
Ama yinedeeşiııe hiçbir şeyden pişman-
lık duymaması gerektiğini söylüyor.''
4
Yönetmenlik daha kolay'
Projeyi ilk ele alan, aslında başka
bu~ yönetmen olan Alain Corneau idi.
Her ne kadar o da başrollere Auteuil
ve Binoche'u düşünmüş olsa da hâlâ
pek de açık olmayan nedenlerden ötü-
rü bu ışten vazgeçmesi şaşırtıcı olmuş.
"Bir oy uncunun yönetmeni tarafindan
öksüz bırakılması çok zor bir iştir" di-
yen Leconte ekliyor: "Ama Daniel ve
Juliette, bu projeye o kadar sevgi ile
bağlanmışlardı ki benim gelmem faz-
la bir sorun yaratmadı." Auteuil ile ça-
lışmanın en güzel tarafımn 'birbirleri
Oeanlaşmak için konuşmalan gerekroe-
mesi' olduğunu söyleyen Leconte, Bı-
noche'un çok kınlgan ve duygusal ol-
masının ışlen bıraz güçleştirdiğini de
eklıyor."Çünkü sûrekB birşeylerin ara-
yışı içinde. Bu da hem huzuru hem de
huzursuzluğu bir arada getiriyor.''
Üçüncü karakter Ncel ıçın, Leconte
büyük bir risk alarak Emir Kusturi-
ca'yı seçmış. Nedenı ise hiç oyuncu-
luk deneyimi oknayan Kusturica'nın
doğru bakışı yakalamış olması. Çe-
kımler sırasında Kusturica, yönetme-
nın ışıne hiç kanşmamı^ ama sürekli
'yönetmenliğin oyunculuktan çok da-
ha kolay olduğunu' söyleyerek Binoc-
he'u çıldırtma noktasına getirmiş. Ama
sadece masum, pışman ve şaşkın bak-
maktan başka bir rolü olmayan Kustu-
rica'nın bu sonuca varması şaşırtıcı ol-
masa gerek.
'AdUcinayertniğrençBği
'Saint-Pierre'in Dulu' anlamına ge-
len filmin adı ise hem filmdeki kadın-
lan hem de giyotinin halk arasmdaki
ismi olan 'veuve'e gönderme yapıyor.
Bu tür kelime oyunlan ve onun arka-
smdaki kara mizah, filmdeki diyalog-
lar arasında da devam edıyor. îdam edi-
lecek adama 'le raccourd' diye hitap
edibnesi, bir taraftan boyunun kısalı-
ğma, diğer taraftan ise daha da kısal-
tılacağına dairgönderme yaparken ço-
cuklann "Bir yetişkini kesip atmamış-
tuuz" diyerek büyüklerle dalga geç-
mesı gibi kelime oyunlannın ardında;
bir zamanlar cinayete sebep olmuş,
ama karar ve idamın gerçekleşmesi
arasında geçen zamanda ıyileşmesine
karşın uygulanan 'adil cinayet'in iğ-
rençliğı yatıyor. Bunu aynı fihni iki
kere çekmekten nefret eden ve "Hiç-
birimiz yalnızdeğfliz" diyen bir yönet-
menden daha iyı kım anlayabilir?
İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDALATABEK
Bıçağın ucıuulakihayat
ERDALATABEK
Kendini köprüden atmaya karar veren genç birka-
dına ne söylenebilir? "Sanınm aptaka bir şey yap-
maya hazınanıyorsunuz?" diyen bir sese tutunma
olasılığı var mıdır? tnsan her zaman bir şeye tutuna-
bilir, bir sese, birkaç söze, tanımadığı birisine, kım
bilir nelere? Bu genç kadın da bu seslenişe tutunur
ve hayatta kalmayı seçer. Genç kadını canına kıymak-
tan kurtaran adam, bir "bıçak atma ustası"dır, o da
gösterisi için hedef olacak bir kadın aramaktadır.
Böylece canından vazgeçmiş bir kadınla dünyanın
en tehlikeli işlerinden birini yapan adam, bıçaİdann
ucunda buluşurlar. Bu buluşma bir rasüantı değil de
sanki telepatik bir seçmedir. Kadının hayatta hiçbir
şeyi iyi gitmemiştır, hep yanlış kişilerle ilişki kur-
muş, her şeyi berbat etmiştir. artık bir şey yapmaya
korkar olmuştur. Adam ise gizemli bir geçmişe sa-
hiptir, neler yaşadığı bilinemez. Ama artık kaderle-
rini olumluya çevirmektedirler.
Adamın sırkteki ilk bıçak atma gösterisi büyük bir
başan kazanır. Kadın hedef tahtasının önünde, kol-
lannı açmış, hareketsiz dururken vınlayarak yanına
saplanan bıçaklara hep aynı refleksle karşılık venr,
korkuyla ani sıçrama, hafifçe boşalan bir soluk, ger-
ginliğin bir sonraki atışa kadarrahatlaması.Bu, or-
gazmdır ve kadın o zamana kadar karşılaştığı her-
kesle hemen yaşamak istediği cinsel doyumu, farkı-
na bile varmadan yaşamaktadır. Bıçak atıcının bü-
tün doyumu, bıçağı firlatırken duyduğu gergin yo-
ğunlaşma, hemen arkasından gelen sarsıcı doyum-
dur. Sonra yeni bir bıçağın ele alınışı, yeniden ger-
gin yoğunlaşma... Bıçağın arkasındaki adamla önün-
deki kadının yaşadığı yoğun, tehlikeli, korku dolu,
maceracı hazzın doruğu. Gerçek bir erotizmın ya-
şandığı gergin bir gösteri.
Film, kendi kaderini çizmek isteyenlerin göze al-
l mutsuzluğunicmdeki umudu,uraiHİunicindekiumutsuzhığuanlatan'KöprüdekiKız' gerçeksmematadmda.
malan gereken tehlikelere işaret eden bir ima gibi
kumar sahneleriyle sürüyor. Genç kadın, kazandık-
lan parayla kumar oynamaktadır. Adam, oynanan ku-
marda kadının neler yapması gerektiğini telepatiy-
le bildirmekte, kadm da sürekli olarak kazanmakta-
dır. Her şey iyi gidiyor görünür ama, hayat böyle de-
ğildir. Hiçbir şey göründüğü kadar iyi gitmez. Genç
kadm, adamın bir ilke olarak hedefiyle cinsel ilişki
kurmaması nedeniyle kendisini boşlukta sanmakta-
dır. Bir gemideki gösteri sırasında bir adamla ilişki
kurar ve onunla kaçar. Onu seçmesinin nedeni de "bu
adanun kendisine yatağm neresinde yatdğını sorma-
sı"dır. Bu kaçış hüsranla son bulacaktır, ama adam
da büyüsünü kaybetmiştir. Kaçan adamın kansıyla
devam ettiği gösteri başansızlıkla biter. Filmin bun-
dan sonraki uzayan sahnelerinde Istanbul görüntü-
leri de yer almış. Bu kez umutsuzluk sırası adamda-
dır, bir şey sorma su-ası da kadına gelir. Gerçek si-
nema tadındaki bu Fransız fihni, insanlara "bıçağm
ucundaki hayafla umutsuzluğun içindeki umudu,
umudun içindeki umutsuzluğu anlatıyor. Sinemase-
verlerin görmesıne değer bir fihn.
YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR.
Felicia's Journey/
Fellcia'nın Yolculuğu
Atom Egoy-an ın yönetmenhğini yap-
tığ, senaryosu VVılHam Trevor'un roma-
nından esinlenerek oluşturulan ve 19.
Uluslararası Istanbul Film Festıvali'nde
de ızleme olanağı bulduğumuz filmde
Bob Hoskins, Elaine Casskry, Arsinee
Khanjian, Peter McDonald, Gerard
McSorley, Brid Brennan ve Claire Be-
nedkt rol alıyor. Büyük bir yemek fab-
rikasında müdür olan Joseph Ambro-
se Hildıtch işıne tutkuyla bağlıdır. Ye-
meğin hayatında önemli bir yen vardır.
Bir gün Felicia ile tanışır. Âşık olduğu
adamı bulmak ıçın köyden kente gelen
çaresız Felicia on yedı yaşında ve ha-
miledır Hildıtch ona yardım eder. Fe-
lıcia'ya ılgi duymaya başladığında ise
kız gitmeye karar venr.
ı Dreamed of Africa /
Rüyamdakl Afrlka
Hugh Hudson'un yönetmenliğini
yaptığı filmde Kim Basinger, VTncent
Perez, Eva Marie Saint ve Liam Aiken
rol alıyorlar. Kuki Gallmann ın Afn-
ka'da yaşadığı günlenni anlattığı ger-
çek bir yaşamöyküsunü işleyen roma-
nından uyarlanan fıhnin konusu, Ital-
ya'da durağan yaşamında ohnayan öz-
gürlüğü ve heyecanı şiddetle arzula-
yan bir kadının yeni bir başlangıç yap-
mak için gittiği Afrika'da geçiyor. Ya-
saklan bir kenara bırakarak hayatla mü-
cadele eöneye çalışan Kuki, Kenya top-
raklannda doğanın gücüne hayran olur.
Fakat sonradan Afrika'daki hayatın hiç
de hıkâyelerde anlatıldığı gıbı masalsı
olmadığını fark eder.'Indochine' ve
'Kraliçe Margot' filmleriyle tanınan
Vincent Perez ise Kuki'nin karizmatik
partneri Paolo Galhnann'ı canlandın-
yor.
Return TO Me /
Kaiblm Senlnle
Çok sevdiğı eşini kaybettikten son-
ra kendisine yeni bir yaşam kurmaya
çalışan bir mimar ile geçirdiğı kalp
nakh amehyatından sonra yepyenı umut-
larla yaşama sanlmaya çabalayan ka-
dın garsonun ilişkisini anlatıldığı bu
romantik komedi filmınde başrolleri
MinnieDriver ile David Duchovnypay-
laşıyor. BonnieHunt'ın yönetmenliği-
ni gerçekleştirdığı filmın diğer oyun-
culan arasında ise CarroO O'Connor,
Robert Loggia, Bonnie Hunt, James
Behıshi, Joely Richardson, David Alan
Grier ve Eddie Jones yer alıyor.
KEDİ GOZU
VECDt SAYAR
DevletSanata
Sahip Çıkıyor
Biliyorum, bunda şaşılacak ne var, diyeceksiniz, 'sa-
hip çıkma" küttürünün bu denli yaygın olduğu bir ül-
kede, devlet de elbet sanata ve sanatçıya sahip çıka-
cak... Kansına, bacısına sahip çıkmak adına, onlan
dayaktan geçiren, gözünü kırpmadan bıçaklayan Türk
erkeğinden, apartmanın "namus "una sahip çıkan ka-
pıcısına kadar, özgür iradeye ve özgür ifadeye taham-
mülü olmayan fertlerin egemenliğindeki bu toplumun,
sanata ve sanatçıya bakışı da farklı olmayacak; dev-
let, kimi zaman sanatçıyı kaderi ile baş başa bırakır gi-
bi görünse de, aralanndaki ilişki, her zaman "sahiplen-
me", "sahiplenilme"temeJine oturacak... Yani anlaya-
cağınız, hep biri, digerinin kucağında oturacak ve se-
sini ancak "sahibini" övmek için çıkaracak. (Elbette,
bunun genetik nedenleri de vardır. Suni döllenme ile
devlet çrftliklerinde üretilen bir sanatın, "Sahibinin Se-
si"ne dönüşmesi pek de şaşırtıcı olmasa gerek)... Sa-
hip çıkılmaya alışmış bir toplum, bunun biraz "acılı" ol-
masına da nza gösterecektir kuşkusuz. Bu toplumda,
"yoldan çıkan" aydınlann, "EF tipi" cezaevlennde re-
habılıtasyona alınması, eğrtici, öğretici işkencelerden
geçınlmesı haber değerini yitirir; bu uygulamalara kar-
şı çıkanlara, "man'inal" unsurlarolarakbakılır. Bu "oto-
riter" zihniyetin, kültür-sanat alanındaki yansımalan
çeşit çeşirtir. Kimi zaman, bir polis copunda, kimi za-
man devlet desteğinde, kimi zaman unvan ve srfatlar-
da ifadesini bulur.
Evdeki egemenliğine baş kaldınldığını düşünen ko-
ca, dayaktan başka seçenek bulamaz, kendini ifade
etmek için. Ama, kültür bakanlannın paletindeki renk-
ler biraz daha zengindir. Kültür ve sanat alanının yö-
netimini kimselere bırakmaya niyetlı görünmeyen dev-
letlerde, kültür bakanlannın eleştınye tahammülü yok-
tur (bunu, tatmınsiz egolar ya da apartman yönetıcili-
ği kompleksi ile açıklamak mümkün müdür acaba). Ya
Kaf dagının ardındakı bir masal ülkesıne sürerler ken-
dilennı eleştırenleri ya da devlet desteğini şıp diye ke-
sıvenrler. Protokolü iptal etmek, kültür merkezini mü-
hürtemekle başlarlar işe, arkasını siz düşünün... Bütün
bunlan niye yapar, sayın bakanlar? Kültür alanının "sa-
hipsiz" olmadığını göstermek için. Yaaa... Devletin sa-
nata sahip çıkma eyiemi, her zaman aynı biçimde ol-
maz demiştik. Kimi zaman, "ulufe" dağrtarak sağlama
alırsınız, "kayıtsız- şartsız"egemenliğinizi, kimi zaman
köşebaşlanna "adam "larınızı atayarak. Tabii ki, ege-
menlik alanınız resmi alanta sınııiı kalamaz. Özel alan-
da da, geminizi yürütmenız gerekir. Bazı EN-Cl-O'lan
kendilerine sunulan havuçlarta hizaya getirebilirsiniz?
Bazılan içinse, daha ince taktikler gerekebilir. Ama, en
belalısı, kamu kurumlanndaki bazı kedilerdir. Onlann
ne yapacağı belli olmaz. Kendilerine ve yaptıklan işle-
re duyduklan güvenle, sizi bile eleştirebilir, yetkilerini-
zin sınırsız olmadığını söyteyebilirier. Işte bu gafiller, her
türiü cezaya müstahaktır. Alırsınız görevden olur biter,
nasılsa "ar/can<z"sağlamdır. Kedileri küstürmüşsünüz,
ne gam; kurtlar size minnettardır... Bazı durumlarda ta-
viz veriyormuş gibi görünüp hedefi tam ainından vur-
mak gerekir. Mesela, Devlet Operası'nda, Devlet Tiyat-
rosu'nda yaşanan kargaşayı gözlerden kaçırmak adı-
na, bir "iyi niyetprensı" olarak boy gösterebilir, bu ku-
rumlann "yapısal sorunlanna yaratıcı çözümler getir-
mek" için soruşturmalar, sempozyumlardüzenleyebi-
lir, kedilerin "özertc/*"çığlıktannı "rıoşgöVü"ileduyma-
mazlıktan gelebilir ve tam bu sırada, müdürünü "se-
ç/m"le belirleyen CSO'nun bundan böyle "bakanın
atayacağı" kjşi ile ydnetileceğinı açıklayabilırsiniz. Ve
tabii, başkasının eserine "sahip çıkan" Devlet Tiyatro-
lan Genel Müdürü'ne sonuna kadar kol kanat gerebi-
lirsiniz. Çünkü, "küttüralanı sahipsiz değildir!"...
Peki, bu sahiplenme eylemini kabullenip köşelerin-
de sessiz kalanlara ne buyrulur? Herkesin kendi ba-
cağından asılacağına ınanan, birbirterine destek olma
refleksleri gelişmemiş kedilere, "herkes hak ettiğiyö-
netıme kavuşur" mu demeh? Kaç kedi destek okJu Meh-
met Güleryüz'e, "devlet sanatçılığı" konusunda yü-
rüttüğü yasal mücadelede, soyter mısiniz? Yoksa, "8a-
na dokunmayan yılan bin yaşasın" mı diyorsunuz?
Kendinize karşı dürüst olun, korkuyor musunuz, ne
olur ne olmaz, bakanlığa bir işim düşebilir mi diyorsu-
nuz? Yoksa, bilinçli olarak yaratılan kavram kargaşa-
sının sonuçlan mı bunlar? "Parayı veren düdüğü ça-
lar" sloganı sizi de mi etkiledi? Kiminiz, İKSV haksız,
madem ki kültür merkezini onlar işletecek, parayı da
onlar versin diyormussunuz. Dünyadaki uygulamalan
göz ardı ederek... Siz de böyle derseniz, devlet elbet-
te "sahip çıkar" bu merkeze ve yeni bir AKM'ye daha
kavuşuruz; sanat üretmekten çok, politika ve dediko-
du üretmeye etverişli bir yapıya (Ankara'daki AKM'yi
gören oldu mu aranızda? Yılda kaç gün sanat etkin-
likleri düzenleniyor bu "anıt-mezar''da, biliyor musu-
nuz? Sanat etkinliklerinin "kalite"s\r\\ hiç sormuyorum).
Kim haklı, kim haksız tartışmasına girmek yerine "sa-
natın özerkliği" ilkesine sıkı sıkıya sanlmak, kültür-sa-
nat kurumlannın siyasal yetkenin güdümünden çıkar-
tılması gerektiğini savunmak daha doğru olmaz mı?
Sopanın ucu kendimize dokununca, canımız yanırv-
ca feryat etmek fayda etmez. Başka kediler suçlandı-
ğında, yasaklandıgında, hapse tıkıldığında, işten atıl-
dığında da aynı duyarlığı, aynı savunma refleksini gös-
teremediğimiz sürece, bize daha çoook "sahip " çıkar-
lar...
Kryztof Zanussi'nin
• Kümır Senisi - Bu yıl
22 ncısı düzenlenen
Uluslararası Moskova
Film Festivali'nin
sonuçlan açıklandı.
Dünya sinema
endüstrisinde yeni
yapımlann tanıtılması
açısuıdan büyük önem
taşıyan festivaün bu yılki
en başanlı filmi olarak,
Polonyalı yönetmen
Kryztof Zanussi'nin 'Life
as a Fatal Sexually
Transmitted Disease' (Hayat Seks Yoluyla Bulaşan
Ölümcül Bır Hastalıktır) adlı fihni seçildi. Yaşamla
ölüm arasındaki bir adamın hikâyesinin anlatıldığı
film, dünya prömiyerini festivalde gerçekleştirdi. En
iyi yönetmen ve en iyi erkek oyuncu ödüllenne layık
görülen Steve Suissa'nın L'Envol (Uçuş) filmı ise
Fransız yönetmenin ilk filmi olma özelliğini taşıyor.
En iyi kadm oyuncu ödülünü ise Alman oyuncu
Maria Simon, tsveç yapımı 'Angry Kisses' (Öfkeli
Öpüşler) fılmindeki rolüyle ulaştı. Patnce
Leconte'un 'La Veuve de Saint-Pierre'(St. Pierre'in
Dulu) ve Vitaly Melkinov'un 'The Garden was Full
of moonlight'(Bahçeler Ayışığı Doluydu) fımleri,
Rusya Film Tarihçilen Derneği tarafindan, fihn
eleştirmenleri ve seyirciler tarafindan verilen
ödülleri aralannda paylaştılar.