Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
31 AĞUSTOS 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
J. LJJtı. kuttur@cumhuriyet.com.tr 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
KTC'de Devlet Bakanlığı ve
Başbakan Yardımcılığı'na bağlı
olarak çalışan Şehir Planlama
Dairesi, Kuzey Kıbns'ın tarih,
kültür ve doğa değerlerinin
de korunacağı
bir planlı imar disiplinine
girmesi için gece gündüz
çalışıyor.
Üstelik, 'emlakçi'
çevrelerin her
türlü engelleme
çabalannı da
göğüsleyerek...
Kıbns'ta4
inadına' plaıılama...
Anavatan yıllardırplanlamayı unuturken 'yavru vatan'planlı imar disiplini istiyor
Gahba 1992 yılıydı. KKTC Mimar-
lar Odası'ndan bir panel duyurusu gel-
mişti. "KüMrel Mirasın Korunmas"
konusundaki panelın programından ise
kimi konusmacılann "Türkiye'denör-
nekfer" sunarak bir tür "korumaahkder-
si" verecekleri anlaşılıyordu...
Üşenmedim, sıradan bir kutlama me-
sajı iletmek yerine, "dikkatiiolmalan-
m" tavsıye eden bir mektup gönder-
dim... Çünkü Türkiye, özellikle tarih-
sel ve kültürel mirasm korunmasında
ne yazık kı "örnekahnacak" bırdurum-
da değildı. Üstehk programda görünen
"panelistier" arasında da yıne Türkı-
ye'deki "korumaahğıdejenereeden" uy-
gulamalan yapan ya da onaylayanlarbi-
le vardı... O halde Kıbnslı mimarlar, ül-
kelerindeki mimari ve kentsel mirası ya-
şatmak ıçın gerçekten doğru bır şeyler
yapmak isriyorlarsa, sözgelımi ltalya'yı
örnek almalıydılar ve 'anavatan'da ya-
şadığımız sorunlann "sorumlulanna"
karşı da "binmle biıiikte" dayanışma
içinde olmalıydılar...
Meğer bu mektup, Kjbnslı dostlar
arasında büyük yankı yapmış. tlk defa
Türkiye 'den "anavatan-yavru vatan"
söylemıne sığınmayan ve Kıbns'a da
"yanhşlantaşunak" yerine, onlara dost-
ça gerçeği anlatan bır mesaj ulaşmış.
Mektup, gazetelerde manşete çıktığı
gibi, televizyonlarda da günlerce ha-
ber ve yorumlara konu olmuş..
Nitekim, aradan birkaç yıl geçtikten
sonra bu kez "Türkiye'deveKuzey Kıb-
ns'ta koruma ve imar sorunlan" gibı,
bir anlamda "ortakyazgımızr paylaş-
mayı ıçeren \e çıkış yolunu da "bLrfik-
te bulmayı" hedefleyen yeni bir panel
konusuyla Lefkoşa, Magosa ve Gir-
ne'de gözlemlerde bulunduğumuzda,
1992'de gönderdiğim mektubun "öte-
sinde" bir durumun da varhğını göre-
rek daha bir duygulandık...
Çünkü, yine özellikle tarihsel mira-
sın ve kültürel değerlerin korunmasın-
da Kuzey Kıbns'taki "isteklilik" ve
"duyarnhk", Türkıye'deki "genelpoli-
tikadan" çok daha "Ueri" düzeydeydı...
Buna karşın özgün kent dokulanna ve
doğal-kültürel çevreye "uygunsuz" dü-
şen ve yöresel mımari kımliklerı
"tek düze bir betonlaşmaya*' dönüştü-
ren kimi "yeniyapılaşmalann" ise bü-
yük çoğunlukla "Türkiyeliyaunmcüa-
nn" ürünü olduğu açıkça görülüyordu...
Anlaşılan, ülkemizi yıllardır kasıp
kavuran ve kimlik değerlerimizi de acı-
masızca yok eden "imar ranü ekono-
nüsi", Kuzey Kıbns'ı da egemenlığı
ve "tahribaü" alnna almaya başlıyor-
du...
Işte bu "yağmaya" dayalı sürecin
"üretim dışı emlak geHrleriyk" besle-
nen fınans ekonomisi, yine Türkıye'de-
kine benzer "banka banrma-kurtar-
Üniversiteden büimseldestekKKTC Şehır Planlama Dairesi'nde
"Kuzey Kıbns'ı plansız
yapüasmadan kurtarma"
çalışmalan sürerken Gazimağusa
kentındc bulunan Doğu Akdeniz
Üniversitesi de (DAÜ) bu çabalara
"bilimsel birikün" sağlamak üzere
paralel etkinlikler düzenliyor...
Bunlardan, 16Mayıs2000'de
yapılan "Kentsel Çevre ve
Sürdürülebilirök" konulu panele
katılmak üzere Kıbns'a gittiğimde,
özellikle son yıllarda gerçekleşmiş
olan; Türkiye'dekilere benzer,
"Idmliksiz ve çevreye saygısız
yapılaşmanuT ne denli tehlikeli
düzeye tırmandığını da gördüm. Bu
nedeiıle, DAÜ de bu konuyu ele
almakta çok hakJıydı ve Mimarhk
Fakültesi'nın Doç. Dr. DeryaOktay
yönetimindeki Kentsel Araşbrma ve
Geüştirme Merkezi'nce
düzenlenen panel, herhangi
bir akademik tartışma değil, KKTC
için "yaşamsal değer" taşıyan bir
forum niteliği de taşıyordu...
Açıhşta söz alan Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı, mimar
Mustafa Akıncu aynı zamanda Şehir
Planlama Dairesi'ndeki çabaJara da
ma" bunalunlan ve buna bağlı "ban-
kerzedeter" gerilimiyle de Kuzey Kıb-
ns'ı sarsarken aynı çalkanhlann arasın-
da "sessizce" ama "kahramanca" sür-
dürülen bir çalışma da KKTC'deki mi-
marlar ve şehirciler tarafından şu son
bir yıldan bu yana yaşama geçirilme-
ye çahşılıyor.
değinerek "Sahîp olduğumuz tarihe
vefasızük etmeden ve doğaıma
koruyarak Kıbns'ı imar etmetiyiz;
bumın da tek kosulu, planstzhktan
kurtulmak ve 21. yüzyüı planlı
yaşamaktır_
n
derken zaten "sözön
özünü" de vurgulamış oluyordu.
SBF ve DAÜ öğretim Üyesi Prof.
Dr. Ruşen Keleş de paneldeki
konuşmasında Dünya Bankası'nın
raporlannı başlığının "planlamadan
pryasaya" olduğunu anınısatıp
ardından da; "Ulke ve tophım
yarannı önde rutan anlayışm ise
bunun tam tersüıi yaparak önce
pianlamayı egemen kılması ve
Kıbns'ta da geieceğin plan
güvencesi alüna aunması
gerekjyor—" diyerek Türkiye'yi de
tam bir "imar kaosuna" sürükleyen
politikalann "küresd bağlarmı"
sorguluyordu.
Lefkoşa bir 'bfitfin'
Panelde yine DAÜ'den Prof. Dr.
Zafer Ertûrk'ün, Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. TahirÇefik'in, MSÜ'den
Prof. Dr. Mehmet Çubuk un,
ODTÜ'den Prof. Dr. Raei
Bademfi'nin ve DAÜ'den Erdal
KKTC Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mustafa Akmcı'nın destek
ve "himayesi'' altındaki, aynı bakanlı-
ğa bağlı Şehir Planlama Dairesi'nce
sürdürülen "planlama" çalışmasıyla,
Lefkoşa'dan başlanarak Gazimağusa,
Gime ve Lefke kentlerinin bundan böy-
le gelışigüzel değil, *tarflı,kültûrv£do-
Aksugür'ün aydmlatıcı sunuşlannı
dinledikten sonra aynı gün
Lefkoşa'ya geçip Şehir Planlama
Dairesi'ni de ziyaret ettik.
Edındığımız bilgıler arasında
beni en çok heyecanlandıran
çabalardan biri de Lefkoşa'nın bir
"bâtûn" olarak planlanabilmesi
yönünde KKTC'li uzmanlar ile
Güney Kıbns'taki Rıım uzmanlann
"fildrbir^iııe''varmış
olmalanydı...
Çünkü Lefkoşa, "sjyaseten" ikiye
bölünmüş bile olsa. bir "tarih ve
uygarnk merkea" olarak çağdaş
imar sürecini de "ortak planlama ve
uygulama" disiplini altında
yaşamalıydı... Kıbns'taki Törkve
Rum" plancı ve mimarlann, belki
de "kaicı banşuı da güvencesi
atebflecek" böylesi uygarca
hedeflerini desteklemek için
öncelikle Lefkoşa gibi tarihsel
kentleri "dünya mirası'' kabul eden
çevrelerin de bu "işbirligi
özkminden" haberdar edılmesi
gerekiyor. KKTC'deki dostlara bu
sözü de veriyor ve "inadma
pianlama" ilkelerinde başanlar
diliyoruz...
ğa değertermin de korunacağıbir imar
disipliniiçindeyapılaşmasınT sağlaya-
cak nâzım ve uygulama imar planlan
hazırlanıyor.
Birkaç yıldır Gazimağusa'daki Doğu
Akdeniz Üniversitesi'nde de öğretim
üyelığı yapan, ülkemizin duyarh ve bi-
rikimli uzmanlanndan Prof. Dr. Ruşen
Keleş (SBF) ile yine tüm yaşamını "ko-
rumaa planlamava" adamış, özvenü ve
çahşkan şehircilerimizin Prof. Dr. Ra-
dBademi'nin (ODTÜ) deu
damsnıaıı'?
olarak görev üstlendikleri bu önemli
çalışmanm Kıbns için en büyük "kıır-
t a m " olabilecek hedefi ise "ülke fizik-
sel planı"nı gerekleştırmek...
Yaru, KKTC'nin neresinın, nasü, han-
gı amacla, hangı önceliklerle ve hangi
değertermin korunarak ne gibi bir iş-
lev ve yoğunlukla kullanılabileceğine
"rehberlik eden" birgenel "imarvege-
Kşme anayasasuu" Kuzey Kıbns'a ka-
zandırmak... * • • / •
'Kıykırtıcı' muhalefet... •
Sadece bu "hedefiyle" bile yıllardır
"planlamadan uzaklaşünhnakta" olan
anavatana "örnek" oluşturacak bir ça-
bayı sergileyen KKTCŞehir Planlama
Dairesi'ni Ahmet S. Orek yönetiyor.
Lefkoşa'da tek katlı ve alçakgönüllü
bir resmi "baraka-binada", deyim ye-
rindeyse bir avuç mımar ve plancıyla
sürdürülen çahşmanın en büyük "en-
gefi" ise -tahmin edilebileceği gibi- "ar-
sa ve arazi spekülatörierL."
Planlama disıpüni sonucunda, arsa ve
arazilerdeki yapılaşma kurallanna bel-
li "sınırlamalar" geleceğini görerek
şımdiden bunu engellemek ve Kıbns'm
da kimliğini, güzelliğini yok edecek
"plansız-rantçıyapılaşmanm'' speküla-
tif kazançlanm yemeğe devam edebil-
mek için "halkı da planlamaya karşı kış-
kntan" bu çevTeler, örneğın gazetele-
re de şu tür ilanlar veriyorlar:
"Lefkoşa imarplanı nedeniyleemlak
vergisine üaveten aynca birde arazi de-
ğer vergisi ödeyeceğinizi bihyor musu-
nuz?" (Kıbns, 16 Mayıs 2000, sayfa:
6).
Altında "EMSAB-Kıbns Törk Em-
lak Sahipleri Birüğj" ımzası bulunan
bu tür ilanlara koşut haberler ve yo-
rumlar da yine lonıi Kıbns gazetelerin-
de surekli yer alarak "planlama çataş-
masma hûkümetm dedesteğini kesme-
si" isteniyor...
Işte bu baskılara rağmen, "inadma
planlama" diyerek kollan sıvamış
KKTC'li uzmanlann en büyük güven-
celeri de Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mustafa Akıncı'nın aynı
zamanda duyarh ve "kararh" bir "îni-
mar'' olması...
Aloncı'yı ve planlama ekibini, Ku-
zey Kıbns'ı "yağmaya karşı koruma"
konusundaki bu tarihsel direnişinde
"yalnız bırakmama" görevi ise sade-
ce KKTC"deki yurtsever ve çağdaş çev-
relere değil, yıllardır "planstzhğm gir-
dabmdan" kurtulmaya çalışan "bizle-
re" de düşüyor...
Coen kardeşlerin son fihni önemli festivallerin bir numaralı konuğu
4
Senaryoyu okumadan kabul ettim9
öen kardeşler çekünleri Mississippi'de gerçeklestirdi.
Kültür Servisi - 'Big Lebowv
ki' ve 'Fargo' gibi fıhnleriyle ge-
niş bir izleyici kitlesine ulaşan
Coen kardeşlerin son filmi "O
Brother, VVtaere Are Thou?" da-
ha sinemalarda gösterime ginne-
se de önemli film festivallerinin
bir numaralı konuklan arasında
yer ahnaya başladı.
Mississippi Hapishanesi'nden
kaçıp evlerine dönmeye çalışan
üç mahkûmun hikâyesinin anla-
tıldığı filmde, George Clooney,
John Turturro ve Tim Nelsoa
başrolleri paylaşıyor. Joel ve Et-
han Coen, George Clooney'i bu
fıbnde oynaması için 'Üç Kral'
filmini çevirdiği sırada stüdyo-
da yakalamışlar. Clooney,"Beş
aydır çabşüğım filmi birirmek
üzereyken Coen kardeşler bir-
den stüdyoya geldfler ve etimebir
senaryo tutuşturdular. Senaryo-
yu benim için yazdıklanm ve oy-
nayıp oynayamayacağımı sordu-
lar. Bense, senaryonun tekbir say-
fasını bile okumadan kabul et-
tim" diyor.
Clooney, kardeşlerin yönet-
menlik tarzma ise şöyle bır yo-
rum getiriyor: "Samyorsunuz ki
ildsâ de aynı anda yönetecekve bir
deşler, görüntü yönetmeni Ro-
ger Deakins'e bu projeden ilk
bahsettiklerinde, görünrünün
Amerika'daki 'Büyük Depres-
yon' döneminin izlerini yansıta-
cak şekilde kahverengi ve kirli al-
tm renginde ormasım istemişler.
Fakat Deakins filmin, Ameri-
• Joel ve Ethan Coen'in 'O Brother, Where Are
Thou?' adlı son filminde George Clooney, John Turturro
ve Tim Nelson oynuyorlar. Clooney, senaryoyu tek bir
sayfa bile oîcumadan rolü kabul ettiğini belirtiyor.
sürii direktif verecek. Sonra, as-
unda size pek kanşmadıklannı
farkedryorsunuz,siflkesirılildeöz-
gür bırakrv<orlar,önerilerinizidik-
kateafayonar, ama biryandan da
sizin önerdiğiniz şeyleri çoktan
düşünmüş ohryorter.''
Filmin çekirnlerini Mississip-
pi'de gerçekleştiren Coen kar-
ka'nın en yeşıl bölgelerinden bi-
ri olan Mississippi'de çekileceği-
ni öğrenince, kullandığı özel bir
teknik sayesinde yeşil rengi ola-
bildiğince sanya çevirmeye ça-
lışmış.
Film çekimi boyunca, oyuncu-
lardan 'birdaha çekmeolanağıol-
mayacakmış' gibi oynamalanm
söyleyen Coenkardeşler, figüran-
lardan başrol oyunculanna ka-
dar bütün kadro Ue tek tek ilgilen-
miş. Hatta bir sahnede, sahte bir
tabancayı elinde tutmayı becere-
meyen genç oyuncuya, silahlara
özel ilgi duyan Joel, daha gerçek-
çi olabiknesi için iki-üç saat ders
bile venm'ş.
Çekim su^smda karşılaşılan en
büyük güçlük ise çevrede yaşayan
halkın fihne gösterdıği yoğun il-
gi olmuş. Çekimin yapıldığı ye-
re küçük kameralan ve fotoğraf
makineleri Ue gelen çevre halkı,
film çekimininperde arkasını ken-
di arşivlenne katmış.
Tabii, bu yoğun ilginin, fılmden
çok, George Clooney'e oldugunu
belirtmeye gerek yok. Clooney,
film çekimi kadar imza dağıtmak
ve hayranlan ile fotoğraf çektir-
mekle de uğrasmasına karşın hiç
şikâyetçi değil.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Angelopuios'a Suçüstü
Yakalanmak
Angelopulos un "Sonsuzluk ve BirGün'ü, bu
yaz beni suçüstü yakaladı.
Bir sanat eserine suçüstü yakalanmanın ne de-
mek oldugunu da sanırım bu filmle anladım.
Gerçek sanat eseri, izleyicisini elbette türlü yol-
laria etkiler. Ama Angelopulos'un filmini izledikten
sonra anladım ki, suçüstü yakalanmak, bu yolla-
nn en etkili olanlanndan biri.
Fakat bir sanat eserine suçüstü yakalanmak ne-
dir?
önce biraz bu konuda düşünce yürütmeliyim ki,
bu gafil avlanışın bilincine daha bir varabileyim.
Resim, heykel, şür ya da müzik, film - sanatsal
bir imge, kimi zaman öyle bir işlenmişlikle çıkar ki
karşımıza, bizi bir anlamda suçüstü yakalar. Eski-
den beri düşündüğümüz belli bir şey vardır örne-
ğin.
Ve bunu hep aynı doğrultuda düşünmüşüzdür.
0nun hep öyle oldugunu düşünmüşüzdür..
Bu arada bazen içimizin derinliklennden yukse-
len kısık bir ses, bize onun aslında öyle olmadı-
ğını anlatmaya çalışmıştır. Bu da kendi sesimiz-
dir; belki kendi düşüncelerimiz karşısında eleşti-
rel tutum alan öteki ben'imizdir. Ama biz, çoğun-
lukla o sesi sanki başkasına, dahası düşmana ai^-
mişçesine bastırmaya, duymazlıktan gelmeyş,
önemsememeye çalışınz.
Ta ki günün birinde, o konuyu işleyen bir sa-
nat eseri karşımıza çıkana kadar!
Çünkü o sanat eseri, aslında bizim düşündüğü-
müz, variığını o ikinci sesin anlattıklanyla aJgıladı-
ğımız, ama düşünmemiş olmayı yeğlediğimiz ka-
famızın içinde şöyle gözden uzak bir yeriere, her
zaman ayağımızın takılmayacağından emin oldu-
ğumuz bir yeriere koyduğumuz, sürgün ettiğimtz
bir düşünceyi getirir, tam da önümüze bırakır. Üs-
telik öyle bir önüne geçilmezlikle, zoriamayla ya-
par ki bunu, sanat eseriyie ilk karşılaşma anından
başlayarak artık aynı konuya ilişkin, ama bizimki-
sinden farklı olan -farklı diye nitelendirilmesini is-
tediğimiz ve farklı olduğu için de sanki daha ko-
lay yabancılaşabildiğimiz- bir görme ve düşünme
biçimini, bundan böyle ne yaparsak yapalım gör-
mezlikten ve düşünmezlikten gelemeyiz.
O zamana kadar bu saklambaç neden oynan-
mıştır?
Belki de sürünün her şeyi "ait olduğu" dosya-
ya yerleştirme ve dosya dışında, dağınıklıkta, akıl
erdirilebiliriığin sınıriannın ötesinde hiçbir şeyi bı-
rakmama içgüdüsüne biz de boyun eğdiğimiz için.
Sürüyle biriikte, sürünün doğrultusunda düşün-
mek, daha bir korunaklı geldiği için.
Angelopulos'un filminde adam soruyor "Peki,
yann ne kadar?"
Kadın yanrtlıyor: "Sonsuzluk ve bir gün kadar..."
Şimdi artık biliyorum bu filme neden suçüstü ya-
kalandığımı.
Yaşamım boyunca, hiç bitmemesini istediğim her
zaman parçasının hep sonsuza kadar uzamasını
istedim.
Asla gerçekleşmeyecek olan bu düşün peşin-
den koşmak, sanki yaşadığım en küçük zaman par-
çasında bile sonsuzluğu görebilme çabasından
daha kolaydı!
Işte bu noktada, Angelopuios'a suçüstü yaka-
lanmıştım.
Sonsuzluk, sanıldığı kadarsonsuzolsaydı, bun-
ca ütopyaya, tutkuya dönüşebilir miydi? Hayır.
Bunu bilmiyor muydum? Biliyordum.
Ama bilmezlikten geliyordum.
Peki yok mudur aslında sonsuzluk?
Vardır - eğer doğru yerde aranırsa.
Çünkü sonsuzluk, ancak belli bir sonlulukla an-
lam kazanabilen bir süreç. En küçük zaman par-
çasında, yalnızca anlaria ölçulebilecek bir bakış-
ta, bir dokunuşta bulunabildiğinde anlam kazana-
bilen bir süreç. Yoksa sonsuzlukta hiç ulaşılama-
yacak birtakım zamanlarda arandığında değil.
Sonsuzluğu yaşamak, o sonsuzluğu gerçek ya-
şanmışlıklarda bulabilmektir, yoksa yaşananlann
sonsuza kadarsürmesini istemek budalalığında de-
ğil.
Yann, ne kadar? - Sonsuzluk ve bir gün kadar.
Yani, bizim sonsuz kılabileceğimiz kadar!
Kalemlerin, fırçalann, notalann, kameranın yar-
dımıyla istediği her zaman parçasına sonsuzluğu
yerieştirebilen gerçek sanatçı, ne kadar şanslı!
e-posta: ahmetcemaKS superonline.com
acem20<« hotmail.com
Ulusiararası Eskişehip Festivali
ekimde düzenlenecek
• Kültür Servisi - Ulusiararası Eskişehir
Festivali 7-15 Ekim 2000 tarihleri arasında 6.
yaşmı kutluyor. Bu yıl festivalde caz ve klasik
müzik konserleri, tiyatro, dans gösterileri ve
çocuk etkinlikleri yer alacak. Önümüzdeki
günlerde programı kesinleşecek olan festivalin
açılış konserini şef Ola Rudner yönetiminde
Viyana Filarmoni Oda Orkestrası
gerçekleştirecek. Konserin solistleri ise kemancı
Atilla Aldemir ve Lukas David olacak.
Birs'te sinema günleni
• Kültür Servisi - Sinema tarihinin aykın 2
filmleri Nişantaşı Bil's mağazasının ikinci İ
katmda gösterilmeye devam ediyor. Eylül ayı r!
boyunca Yeni Dalga'nın tek kadın yönetmeni t
Agnes Varda'mn hayat ve Paris manifestosu
olarak nitelendirilen 'Cleo 5 a 7' (1962) ve ~,
Marco Ferreri'nin yönettiği, Marcello -•
Mastroianni'nin yer aldığı ürılü filmi 'La Grand
BoufFe' (1973) adlı yapıtlan gösterilecek. Aynca
Inoşiro Honda ve Terry Morse'nin
yönetmenliğini paylaştığı Japon-Amerikan ortak
yapımı ilk 'Godzilla' (1956) ve Yunan yönetmen
Michael Cacoyannis'in 'Stella' (1955) adlı
filmleri de eylül ayı programı içinde yer alıyor.
BUGÜN
•ENKA VAKFI'nda 'Kültür Programı 2000'
kapsamında saat 21.15'te Steven Soderbergb'in
'Erin Brockovich-Tath Bela' adlı fümi izlenebilir.
(276 50 87)
•BEYOĞLU StNEMASI'nda 'Genç
Sinemacüardan Seçmeler' kuşağında
Nurissany/Perenneou'nun 'Microcosmos' adlı .
filmi yer alıyor. (251 32 40) -