27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 2000 SALI 14 i-l LJi\ kultur@cumhuriyet.com.tr Evin İlyasoğlu'nun yeni kitabı 'Ölümsüz Deniz Taşlanydı' İlhan Usmanbaş'ı anlatıyor 'Gelenekselliğe başkaldırdı 9 YEŞtMAKYtZ Evin Üyasoğhı'nun, 20. yüzyılın önde gelen bestecilennden biri olan İlhan Usmanbaş'ın müziğini ve ya- şamını aktardığı yeni kitabı 'Öhlm- sfiz Deniz Taşlanydı' Yapı Kredi Ya- yınlan'ndan çıktı. Ayra zamanda Us- manbaş ın düşünce adamı özelliğinın ve felsefesinin de anlatıldığı kitap, il- yasoğlu'nun besteci ile yaptığı bir söyleşi ve yapıtianndan örneklerin yer aldığı 2 CD ile birlikte sunuluyor. Adını Usmanbaş'ın 1965 'te yazdı- ğı aynı adlı bestesinden alan kitap, îl- yasoğlu'nun dördüncü çalışması. 'Zaman Içinde Müzik' (1994), 'Ce- mal Reşit Rey Mûzikten İbaret Bir Dünyada Gezintikr' (1997) ve 'Ne- cil Kâzun Akses 'Minyatûrden Des- tana Bir Yolculuk' (1998) adlı önce- ki çalışmalannda tüm bilgileri ken- disi toparlayan Ilyasoğlu, bu kez ken- di deyişiylc 'çok bügüi ve kûltûrlü' bir editör Ekrem Işm ile birlikte ça- lıştı. - Usmanbaş'ın 20. yûzyılTürk mü- ziğine katkılan nderdir? Bugûnkü mûzik ortanuna neler getirdi? EVİNİLYASOĞLU-ÇağdaşTürk müzığının ılk kuşagı geleneksel ka- hplarla. halk ezgileri ve makamsal ya- pıyla işe başladılar. Ikinci kuşak ola- rak Bûlent AreL tlhan Usmanbaş ve İlhan Mimaroğlu bu gelenekselliğe başkaldıran, tepki gösteren kişiler ol- dular. Her birisi dünyada ayru anda olup biteni izlemeye çalışan besteci- lerdi. Hem de ellerindeki küçücük bir radyo ile işe başladılar. Büyük zorluklar içinde plaklar getirttiler. Evrensel dili, yerel renklere yeğ tut- tular. Usmanbaş da içinde yaşadığı yıllann akımlannı, yöntemlerini ken- di müziğine uyarladı. Böylece 12- ton'dan diziselliğe, raslamsallıktan minimalizme pek çok akımı ilk uy- gulayan bestecilerimizden oldu. Son- raki kuşaklara *yeni sesi' sundu. Bir de onca yıllık öğretmenliğinden ötü- rü yalnız besteciliğinden değil, kül- türünden ve kişiliğinden de öğreni- lecek çok şey var. - Usmanbaş'm dünya mûzik kûKü- rü içinde de tamınnpgm neye bağb- yorsunuz? İLYASOĞLU - Usmanbaş, Kous- sewitzky ödülü, FROMM, Wieni- awsky ödülü, Cenevre Bale Yanş- ması gibi birçok uluslararası ödül ka- zandı. Aynca katıldığı kongrelerde • "Usmanbaş da içinde yaşadığı yıllann akımlannı, yöntemlerini İcendi müziğine uyarladı. Böylece 12- ton'dan diziselliğe, raslamsallıktan minimalizme pek çok akımı ilk uygulayan bestecilerimizden oldu. Sonraki kuşaklara 'yeni sesi' sundu." birçok önemli müzık adamını tanımış, onlarla haberleşmeyi sürdürmüş. ör- neğin, Xenalds, Daflapkcoia, Berio gi- bi. Ülke sınırlan içinde olduğundan çok sınırlann dışındaki müzikbilim çevrelerinde daha çok tanınıyor. - Kftabnuzda Usmanbaş'ı aynı za- manda bir düşünce adamı özelUği ile anhuyorsunuz. Bu özdüğinin 20. yüz- yü mfiziğindeld başanlanna etldsi ol- dumu? tLYASOĞLU-20. yüzyıl müzigi bir düşünce müziğidir. Arhk eski çağlar- daki gibi esin perisini beklemiyor besteciler. Başlıca kaynaklan, kül- tür birikimi ve araştırma. Sesin ye- ni, güzel duyumunda artık mutJaka uçucu melodiler olması gerekmiyor. Başka özellikler gözetiliyor. Bu ne- denle Usmanbaş da müziğin yeni di- line yön veren diğer çağdaşı beste- ciler gibi ayru zamanda bir müzik düşünürü. Onun bu yönünü yansıta- bilmek için mektuplardan, gazete dergi yazılanndan, konferanslann- dan yararlanmaya çalıştım. Her biri- ni okudukça Usmanbaş'ın derin ki- şiliğıni tanıdım. -Ece Ayhan, tlhan Berk, Behçet Ne- catigil gflbi şaiıierin vaprtlannı müzik- lemiş. Bu Usmanbaş'ın çokyönlü ki- şiliğinden mi kaynaklamyor? İLYASOĞLU - Evet. Şiir kadar re- sim sanatının yapısı da onun ilgi ala- nına girmiş. örneğin Necatigil'in 'Kareler'inde yukardan aşağı ya da çapraz olarak okunan dizelerin özgür- lüğü; Ece Ayhan'ın 'BakışsızBir Ke- di Kara'sındaki imge çağnşımlannın özgürlüğü, besteciye de özgürlük alanlan açmış. Aynı şekilde DaB'nin kimı resmindeki gerçeküstü yaklaşım, müziğine boyut katmış. - Biyografisini vararağınıy bestect- leri secerken nelerigözönûndebulun- duruyorsunuz? İLYASOĞLU - Aynı kalıp içinde çıkan üç biyografi kitabımda kültü- rümüzün üç ayn döneminden kişile- n seçtim. Cemal Reşit Rey, Osman- lı'dan Cumhunyet'e geçişin simge- siydi. Necil Kâzım Akses, cumhun- yetı kucaklamış, onun kurumlanna yön vermiş bır bestecimizdi. İlhan Usmanbaş ise evrensel değerleri be- nimseyen, 20. yüzyılın ikinci yansın- da ürün vermiş hiçbir çağdaş beste- ciden farkı olmayan bir sanatçı. - Kjfahmmn frayırhk aymmânrian sonnoktasınadeknasılbtryolizliyor- sunuz? İLYASOĞLU - Bu kitaplanm yal- nız birer bestecınin yaşamöyküsü de- ğil. içinde yaşadığı zamanı ve o dö- nemin toplumsal değerlerini de ince- liyorum. Örneğin Rey Kardeşler'in operetleri Istanbul yaşamına bir renk getirmiş. Toplumsal bir olay olmuş. Hanımlar pırlanta yüzüklerini takıp kürk etollerine sannıp özen göstere- rek operet temsillerine giderlermiş. Hem de tam tkinci Dünya Savaşı are- fesinde. O karanlık, kuşku dolu gün- lere neşe getirmiş bu operetler. Ma- halledeki bakkaldan öğrencilerine, yakın akrabalanndan uzak dinkyici- lerine kadarbestecileri tanıyan hemen herkesle konuşuyorum. Konuşmala- nn tümünü döküyonım. Sonra ortak konulan birleştirip gerekli bölümle- re yerleştiriyorum. Ilk ikisüıde bes- tecinin özyaşamına ilişkin birzaman- dizinellik gözettün. Usmanbaş'ta ise önce genel bir yir- minci yüzyıl müzik tarihiyle giriş yaptım. Çünkü ülkemizde bu konu- da el altında kaynak yoktur. Çagın bel- li başlı akımlanna ve bestecilerine ve özellikle Usmanbaş'ın tanışOğı, ça- lıştığı ya da etkisinde kaldığı beste- cilere özel bir yer ayırdım. Sonra bu bütünün içinde özel yaşamı ile Us- manbaş'ı ışledım. Onun zamanının bestecilerini bulabilmek için inter- netten de yararJandım. Bazılanyla elektronik posta yoluyla ilişki kurduk, haberleştik. Bana fotoğraf ve o zama- na ait bilgıler verdiler. Biz arşiv edin- meye meraklı insanlar değiliz. Bu nedenle toplayabildiğim kadar fo- toğraf, mektup, gazete kupürü, TV ve radyo kayıtlan topluyorum. Kitap- lanma ne kadar fotoğraf basabüir- sem anlattıklanmın da o kadar renk- leneceğine inanıyorum. Böylece ar- şiv değerindeki fotoğraflann yitip gitmesi önleniyor. - Kitaba ekli CD'leri nasıl hazırh- yorsunuz? İLYASOĞLU-Bu CD'lere büyük önem veriyorum. Her sefennde birin- ci CD'de besteci ile yaptığım söyle- şileri kaydettim. Onun sesini kalıcı kılmak istedim. ikinci CD'de ise ya- pıtianndan örnekler sundum. Kimi ya- pıt o kitaba özgü olarak ilk seslendi- rilişi ile CD'ye basıldı. örneğin Us- manbaş kitabımda Cihat Aşkın-Me- tin Ulkü ikilısınin seslendirdiği Ke- man ve Piyano için Müzik-94 başlık- lı çalışma yer alıyor. Aynca Judith Uluğ'un çaldığı piyano parçaları, Şimşekyönetimindeki Bavyera Rad- yosu'nun seslendirdiği 'VKa, Mva la Muska Vlva',Betin Güneşyönetimin- deki Köln senfoninin çaldığı 'Uğur Mumcu Anısına' başlıklı senfonik yapıt ve Günay Yetiz'in çaldığı 'FL- 75', ilk kez bu kıtapla CD'ye alınmış oldu. Bir 'dışavurumcu' olduğuna inanan Ertuğrul Ateş, yeni resimleriyle Danimarka yolcusu *MistikyansuiHilariaLKfimlr Servisi - Yaklaşık iki yıl önceki New York sergisiy- le adından söz ettiren ressam ErtuğrulAteş, yeni dönem re- simleri ile bu kez Danimarka yolcusu. Kopenhag'daki sergi eylül ayının başına dek süre- cek. Sanatçıyla yeni sergisi ve sanatı üzerine konuştuk. - Danimarka'daki yeni ser- ginizden birazsözedermianiz? ERTUĞRUL ATEŞ - Yak- laşık iki yıl önceki New York sergim sırasında tanıştığım sa- nat tarihçi Loise Koxbüll ba- na teklifte bulundu. Danimar- kalı ünlü galerici TomasToft'a ulaştı ve çalışmalanmı tanıt- \x. Bana gelen istekler doğrul- rusunda bir buçuk yıl süren bir çahşmayla resimlerimi ta- mamladım. - Resünlerden bazüan ol- dukça bûyük boyutlu. Büyük tuvalle çahşmanın her sanatçı- yagetirdiği özgürlük duygusu- nu ve zorluklaruu siz de yaşa- dmızmı? ATEŞ - Tuval büyüdükçe oranlar, renk ve tüm aynntılar değişir, tuvale hâkım olmak zorlaşu". Giderek kontrolünü- zün dışında ohnaya başlar her şey. Bu, insanı hem heyecan- landıran hem de zora sokan bir durum. Işin sonunda 'anu- nın akıyla çıkabilmek' duru- muyla İcarşı karşıyadır insan. - Yapıtlaruuzda değışıklık içermeyen' bir bütünlük söz konusu. Resminizin bu niteli- ği yeni serginizde de sürüyor mu? ATEŞ - Bu çok doğru bir tespit. Çünkü resmimin böy- le bir yanı var. Bu sergide de 28 resim aynı dönem ve aynı paletten çıktıklan için bir bü- tünlük taşıyor. - On dörtyıkhr New Yorkta yaşıyorsunuz. Oradaki sanat ortanunda bulunmak size ne kazandırdı? ATEŞ-Her şeyden önce 'dd- diyet' kazanıyorsunuz. Ben ressam olmayı New York'ta bir kez daha öğrendim. Çün- kü, Türkiye'nin ressam pro- fili ile New York'unki aynı de- ğildi. Orada 'ressam' denildi- ğinde yahıızca resmin içinde olan kişi anlaşılıyor. New York'a her yıl 80 binin üzerinde ressam, gelecek ara- mak için geliyor. Bu anlamda kıyasıya bir mücadelenin için- desınız. Yüzlerce galeri, onlar- ca müze, birçok özel koleksi- yonvar. Her şeyden önemlisi çok ciddi bir 'sanatyazmı' var. Tüm bu olanaklann içinde bu 80 bin kişiden ancak 800 kadan sanat tarihinde kendine bir yer buluyor. Burada eleştiri kuru- munun objektifliği ve ciddiye- ti çok büyük önem taşıyor. Müzeler, galeriler ve basm 'aktiT bir sanat ortamı oluştu- ruyorlar. 'Ozgûn olmak önemü' - New York'un çok kflltür- lü yapısı ve bu savaşun içinde nasıl gûçjûkkr yaşaduuz? ATEŞ - Amerika son dere- ce değişik etnik yapıya sahip bir ülke ve ama sonunda Hı- ristiyan bir toplumu banndın- yor. Fakat kün olduğunuz ve nereden geldiğiniz ilk anda hiç önemli değil, siz yaptığı- nızla varsınız. -Bu anlamdayabana ofana- nın getirdiği farkhhk bir avan- tajbelkide-. ATEŞ - Maalesef Osman- h'dan gelmek, Türkiyeli ol- maktan daha ciddiye almıyor. Çünkü Osmanlı daha çok bi- liniyor ve tanmıyor. Burada devlete düşen çok büyük gö- revler var. 31 yaşında Ameri- ka'ya gittiğimde elbette çok zor şartlar altında yaşadım ve çalıştım; ama inanç, inat ve eylemi bir araya getirdiğiniz- de bir yerlere gelebilıyorsu- nuz ancak. Bir zaman sonra yaptığmız iş farklı sesler söy- lüyorsa neden obnasm! Orta- muı böyle bir yanı var zaten; kültürün, bilginin olduğu bir sistem kendine yararlı olabi- lecek ne varsa kabul ediyor. - Türk resmini nasıl değer- lendiriyorsunuz? ATEŞ-îzlediğim kadanyla Türkiye'de iki taraf var. Birin- esimde zaman ve mekânı ortadan kaldırdığınızda geriye ruhsal dunım kalıyor. Bu anlamda dünyanın mistik yansımalanyla ilgileniyorum.' cisi ciddiyeti bannduıyor. Bu ciddiyet ve iddiayı özellikle genç kuşaklarda görüyorum. Onlarda soylu bir çaba var. Ikincisi ise marjinal ve moda olma çabasmda olan bir grup ki, zaman zaman bu iki grup çatışıyor. Özgün olmak, yaşadığın top- rağın ruhunu yansıtabilmek çok önemli bir unsur. Anado- lu ezgileri ve ruhu, özgün bir kaynak olarak yeterince de- ğerlendirilemiyor. • Bueksiklikbence,yurtdışın- da neden kendimizi göstereme- diğimizin de en önemli sebe- bi. Türkiye'de aynca yeni ola- na bir karşı tutum söz konu- su. Özellikle son iki yıldır ye- niden gündeme gelen türküle- ri yorumlayan genç insanlara yapılan eleştiriler bunun çok açık örnekleri. Bozmadan sa- nat olmaz. Yıkacaksın, yeni- den yapacaksın ama özü kala- cak elbet; bu, özü bozmak de- ğildir. - Resmmizi siz nasıl tanun- larsunz? ATEŞ-Bır'dtşavnrumcu'ol- duğumu düşünüyorum. Re- simde zamanı ve mekânı or- tadan kaldırdığınızda geriye ruhsal durum kalıyor. Bu an- lamda algılama yöntemim mis- tik, dünyanın mistik yansıma- lan ile ilgileniyorum. Bu, se- çimim dışında, kendiliğinden oluşan bir şey oldu; resim be- ni buraya getirdi. - Burada eleştirmenin rolü nedir? Adnan Çoker'in deyi- mivie Türkrve'de bir tûrlfi ya- zdamayan sanattarOnhakkm- da ne düşünüyorsunuz? ATEŞ-Resmim üzerine ya- zılanlara diyeceğim bir şey yok.. Resimler 'benim', kitap 'onun'. Gombrich'in bir sözü var 'Hiçbir ekştirmenin anı- ü dikümerniştir.' Çok doğru. Bu anlamda eleştirmenuı öz- gür olduğunu düşünüyorum; ama sözünü ettigim ciddiyet ve objektiflik Türkıye 'de yok de- necek kadar az. Adnan Çoker'e katüıyorum, halen yazılamamış bir sanat tarihi var. Bir ansiklopedi alı- yorsunuz elinize.. kimi isim- ler var, kimileri atlanmış. Bu, 'ansüdopedi' olmanın getirdi- ği niteliğe aykın bir durum za- ten! - Türkiye'de ne zaman ser- gi açacaksınız? ÇıkacakkHap- tan söz eder misiniz? ATEŞ - 20 Ekim'de Ada- na'da bir sergim olacak. Ardın- dan 25 Ekim'de 'Kaş Sanat Gakrisi'nde bir sergim daha açılacak. Kitap, 2001 yılında çıkacak ve psikolog DemeAn- oba ve galerici Lesüe Nolen'in ortak bir çalışması olacak. YAZIODASI SELİMİLERİ Yaz Bitiyop Ağustosun kaçı bugün? Yaz da gelip geçiyor. Ağustosun sonuna geldik mi, yaz bende sulu- boya bir resim olup çıkıyor. Okul yıllanmda bu ay beni hep üzerdi: Tatillerin bitmesine ne kaldı? Yazlann sereserpe roman okumaları bitmiştir. Ders kitaplannın okuma zevkini körelten daracık dünyası bekler bizi. Boğazım düğümlenirdi. Gele- cek yazı düşlemekten başka çare kalmamıştır... Oysa okul yıllanm geçeli, handiyse otuz yıl. Yıl- gıdan bir türtü kurtulamadım. Ağustos biterken hep Anton Çehov. Sığınılacak tek yurda geri dönüyorum: "Bir gün gelecek.. herkes, bûtün bunlann, bu acılann nedenlerini öğrenmiş olacak. Gizli kapak- lı hiçbir şey kalmayacak." Ya da: "Hayatımıza yeniden başlamak için yal- nız kalıyoruz. Yaşamakgerek. Yaşamak." Sonra büsbütün hüztin: "Yakında kış gelecek... Her taraf karia örtülecek. Bense çalışacağım, hep çalışacağım." Bu ağustos sonu Çehov okumayacağım. Gün- lergeçecek, Üç Ktzkardeşien, Vanya Dayı'öan, Mar- ft'dan, Vışne Bahçesi'nden, hele Ivanov'dan uzak duracağım. Yeterince karamsarım. Sonra iyice yaşlanmış hissediyorum kendimi. Birtakım umutlar uydur- malıyım. Nice yıllar, kısa gezintilerime uzun yolculuk ha- vası vermeye çalıştım. Böylece, macerasız günle- rim cengellerin çağnşımlanyla donandı. Bıkıp usan- madan robensonculuk oynadım. Şimdiyse geri dönüyorum, yalanlanmdan geri dö- nüyorum. Yazı masamda bir başımayım. Yazma- ya çalışıyorum. Her zaman bir başımaydım. Yaz- mak başka türiü olmaz, diye avundum her zaman. Evet ama, yaz bende görmediğim, göremeye- ceğim bir natürmortun izi.. uzak izi olarak kalmış. Natürmort durmadan değişir. Yaz bazan ışık de- metidir, bazan alacalı, gölgeli. Bazan puslu. Bazan izlenimcilerin resimlerini andınr. Fakat bende hep bir yaz kalmıştır. Bu yaz nasıl geçti? Yıllar var ki, yazlann nasıl geç- tiğini ayırt edemiyorum. Sanki aynı yaz. Dedim ya, çoğu günler, masa başında. Akşamüzerieri balkonda kitap okuyarak. Boğu- cu günleri saymazsam, ınce bir esinti çıkıyor, ço- cukluğumun yazlarından çıkagelen bir esinti. Akşamlar daha geç geliyor. Akşamlann gelişiy- le birlikte hep o patlıcan kızartması kokusu. Bu ko- kuyu çok severim, yaz akşamlannın simgesidir. Gelgelelim yaz biterken, ya da bitmeye koyul- muşken günlerin çiğ ışığı birden gönlü yorar. Duy- gulann, birer ikişer, örümcekağlan gibi, yaz sonu rüzgârtannda çözülüp toplaştığını, daha demin be- yaz dantelken, küçücük bir kir noktası olup çıktı- ğını görürüm. Şurda birkaçtümce: Mevsimlerin geçişini anlat- mak istemiştim. Insanlann kalplerinde belki bir iz bırakırözlemiyle. Tümceleri karalamışım. Yeniden yazmışım. Şurda birkaç sayta: Bir öyküye bâşİâfnKşiıtY. Ya- nm kalmış. Yırtıp atmalıyım. Yalnız Kadınlar Arasındaty okudum bu yaz. Oku- duğum başka kitaplar. Hepsini sevdim. Ama Pa- vese'nin üslubuna bir kez daha vuruldum. Pave- se'yi hiç düşünmek istemedim. Yitirdiğimiz insanlar, dostlar geçti aklımdan. Sel- çuk Baran için hâlâ tek satır yazamadığımı düşün- düm. Bütün yazlar gibiydi. Çalısanlann dünyasında olmak istedim. Bütün yaz bir yazı yazmak istedim: Orhan Kemal'in "Önce Ekmek" hikâyesi. Edebi- yatımızın en güzel hikâyelerinden bin. Gün iyice battıktan sonra balkonu bırakıyorum. Karanlık yatak odasından geçerek koridorun ışı- ğını yakanm. Gönlümde hep, Orhan Kemal'in hi- kâyesindeki Ayten, yann sabah okulunu bırakıp 'ça- lışmaya' başlayacak... Takvimde İz Bırakan: "O zaman da ışıklan söndürmüş. Kimseyi, hiç- bir şeyi görmek istemiyormuş. Başında yoğun, dayanılmaz birağn varmış. Birara geçmiş, iyileş- miş, mutiu, bitfdn birbiçimde uzanmış yatağa." Ce- sare Pavese, Yalnız Kadınlar Arasında, Rekin Tek- soy'un çevirisi, Can Yayınlan, 1998. Bnanet Çeyiz'e ilgi • DENİZLİ (AA) - Denizli'nin Honaz ilçesinde 1920'li yıllara kadar yaşayan Türk ve Rum ailelerin kardeşliğini anlatan 'Emanet Çeyiz' isimli kitap, Yunanistan'da ilgi görüyor. Emanet çeyizleri yerine ulaştıran, sonra da yaşanmış öyküyü kitap halıne getiren Kemal Yalçın, Yunancaya çevrilen eserinin Yunan okuyuculardan büyük ilgi gördüğünü söyledi. Dedesinden devraldığı emanet çeyizleri yerine ulaştırmak için 1994 yılında Yunanistan'da araştırma yapmaya başladığını, 2 yıllık çalışma sonucu çeyizlerin sahiplerinin torunlannı bularak emaneti teslim ettiğini belirten Yalçın, kendi ailesinin 76 yıl sakladığı emaneti, artık hayatta olmayan Eleni ve Sofia hanımlara değil ama onlann torunlanna teslim ettiğini ifade etti. Kitap, 1999 yılında Abdi Ipekçi Ödülü'nü ve Türkiye-Yunanistan tletişim Ödülü'nü aldı. Yunanca basılan kitap. Yunanistan'da en çok satan kitaplar listesine girdi. Yeni dünya harikaları seçilecek • Kültür Servisi - Dünyanın 7 harikası tnternette yeniden belirlenecek. UNESCO ve 'Dünyanın 7 Harikası Projesi' adlı kuruluş tarafından düzenlenen yanşma, son iki bin yıl içinde yapılan eserlerden hangilerinin yeni dünya harikalan olacağını ortaya çıkaracak. Oy vermek isteyenlerin http://www.new7wonders.com adresinden oylannı kullanabilecekleri sitede UNESCO'ya bağlı 'Dünya Kültür Mirası Merkezi' tarafindan belirlenen 17 aday var. Adaylar arasında Ayasofya Müzesi de bulunuyor. Yapıtlann seçiminde insan ve mimari zekâ göz önüne alındı. Adaylar ise, Çin Seddi, Tac Mahal, Tibet Potala Sarayı, Eski Sana Kenti, Mali Timbuktu Kenti, tstanbul Ayasofya, Roma Colosseum, Pisa Kulesi, Venedik Doge Sarayı, Aechen Katedrali, Eyfel Kulesi, New York özgürlük Anıtı, Granada Elhamra Kenti, Versailles Sarayı, Şili Easter Adası heykelleri, Kremlin Sarayı ve Kızıl Meydan, Maya Piramitleri olarak belirlendi. Sitede 30 Eylül tarihine kadar oy kullanılabılccek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle