Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 AĞUSTOS 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
17
İran'dan
haberler
Tahran Kültürel ve
Sanatsal Örgütü
Direktörü Hoca
Muhammed Ali Zam'ın
Tahran Belediye
Meclisi'ne sunduğu
resmi raporun
VVashington Times'a
yansıyan
bölümlerinden
öğreniyoruz ki, Iran'ın
başkentindeki
ortaokul ve lise
öğrencisi kızlar Ç*^
arasında fuhuş
almış başını
gidiyor...
Gençler
arasındaki intiharlarda
büyük bir artş
gözleniyor... Halkın
yüzde 75'i,
öğrencilerin yüzde
86'sı günlük namazı
umursamıyor...
Afganistan'da üretilen
uyuşturucu
Tahran'daki gençler
tarafından yaygın
olarak tüketiliyor... 60
milyonluk ülkede
nüfusun yüzde 20'si
varsıllığın yüzde 80'ini
elinde tutuyor; 12
milyon kişi sefalet
içinde yaşıyor... Bu
arada Iran'da ilkokul
öğrencisi kızlann akıl
sağlığını olumlu yönde
etkilediği gerekçesiyle
pembe ve sarı renkte
çarşaf giymesine izin
veriliyor; liselerde ise
renkli çarşaf yasağı
devam ediyor ve
karaçarşaf üniforma
olmaya devam ediyor.
Elektronik posta: som©posta.cumhuriyetcom.tr Tei: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- DSP'de çalışanlar
partiyi dolandırmış...
"Aile içinde sorunlu
cocuklar var!"
aşbakanlık'tan açıklama yapılmamış olsa,
kuşku duymak olası... Ama resmen açıklama
yapılıyor... Üstelik, sözlü bir açıklama da de-
ğil, yazılı... Yartna kalacak bir belge... 118 öğ-
retmenin, 69 imamın ve aralannda hâkim, doktor, mü-
hendisin de bulunduğu toplam 378 devlet memurunun
cumhuriyeti yıkıp dini esaslara dayaiı bir devlet kurmak
suçundan tutuklu olduğu açıklanıyor, bazı devlet me-
murlannın örgüt adına cinayet işlediğini itiraf ettiği bil-
diriliyor. Ve devlet, katilleri memuriyetten uzaklaştıra-
madığı için her ay tıkır tıkır maaşlannı ödüyor...
Dünyada başka bir devlet yoktur herhalde, kendi-
sini yıkmak isteyenlere böylesine cömert davranan ve
kendisini korumada böylesine acz içinde olan!
Yasalarda boşluk varmış...
Disiplin soruşturmasında "devieti yıkmak" gibi bir
eylem olmadığı için verilen en ağır ceza, uyarma ve-
ya kınama oluyormuş... Boşluğu anlamak olası değil...
Şeriatçı katiller karşısında eii kolu bağlı kalan dev-
Kararname
letin "komünist'ler karşısında elinin armut toplama-
dığını biliyoruz...
Hükümet bu ayncalığın ayırdına varmış, yıllardır raf-
larda bekletilen tasanyı masaya indirmiş; kanun hük-
münde bir kararname ile yıkıcı veya bölücü faaliyet-
lerde bulunan, cumhuriyetin temel niteliklerinden bi-
rini değiştirmeye veya ortadan kaldınmaya kalkışan
memurun meslekten veya memuriyetten atılmasına,
disiplin kovuşturmalan çerçevesinde ve yargı deneti-
mine de açık olmak üzere olanak yaratmak istiyor.
Vay sen misin isteyen!
Demokrasi, insan haklan...
Türkiye'de ne kadarçok demokrasi âşığı, insan hak-
lan savunucusu varmış...
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, "Irti-
ca Ve Bölücülüğe Karşı Miiitan Demokrasi" kitabında
Alman şairi Heine'den alıntı yapmıştı:
"Şeytanın en iyi dostlan, şeytanın variığına inanma-
yan liberaJ aydınlardır."
Evet, daha çok demokrasi, daha çok özgürlük...
Herkesin isteği bu...
Fakat daha çok demokrasi, demokrasiyi daha ça-
buk ortadan kaldırmak ve daha çok özgürlük, özgür-
lükleri daha kolay yok etmek için kullanılacaksa!
Savaş'ın dediği gibi, hiçbir zaman demokrat olama-
mış ve olamayacak olanlarla işbiriiği yapmak, cehen-
neme giden yola taş döşemek değil mi?
Kanun hükmünde kararname, yargı yolunu açık tut-
tuğuna göre, karşı çıkışı anlamak olası değil...
Haksızlığa uğrayan gider mahkemeye...
Milletvekili seçilip hapse girmiş ya da yurtdışına
kaçmış bölücü ve şeriatçılara devletin "emekli maaşı"
ödenmesi var ki o da ayn bir konu...
Yıkma da yanında yat!
NVRlKURTCEBESESSÎZ SEDASIZ (!)
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU
Gûneş yağı sünneden pazara çıkmaym;
fiyatlar el yakıyor!
Osman Durmuş'un demokrasi ayıbı
Türkiye'deki 25 bin eczacının mer-
kezi kuruluşu ve bir kamu kurumu
olan Türk Eczacılan Birliği, ilk kez
Sağlık Bakanlığı tarafından dene-
tim altında tutuluyori
Eczacılar, "Bizim için sorun, de-
netlenme sorunu değildir. Çünkü biz
demokrasinin gereği heryıl mali kong-
relerimizde üyelerimize hesap veririz,
iki yılda bir olağan seçimli kongrele-
rimizde yeni yönetimlerimizi seçeriz"
dryor ve sözü ülkücü kadrolaşmadan
sorumlu ve başhekim kovmakla ünlü
Sağlık Bakanı Osman Durmuş'a ge-
tiriyorlar:
"Yasayla kurulmuş kamu kurumu
niteliğindeki meslek örgütlerinin üze-
rinde vesayet hakkı olamaz, olmama-
lıdır. 1961 Anayasında durum böyley-
di. 1982 Anayasası ile denetleme
yetkisi getirildi.
Bu demokrasi ayıbı yüzünden
hiçbir Bakan ilgili mesiek kuruluşu-
nu denetlemedi. Meslek kuruluşu
üyelerine olan saygıdan doğan bir
teamül, 3 Temmuz'da Osman Dur-
muş tarafından siyasi amaçlarla bo-
zuldu."
Devletten bir kuruş almayan, dev-
let bankalarını hortumlamayan, llaç
Analiz Merkezi kurarak ilaç sanayici-
lerinin yapamadığını yapan ve kamu
kurumu olduğu Anayasa'da yazan
Türk Eczacıları Birliği'nden Osman
Durmuş ne ister?
Sağlık hizmetlerinin altında kalan
Sağlık Bakanlığı'nı çalışıyor göster-
mek istemiş olabilir!
GENİŞ AÇI
HtKMET BtLA
Kiıns'ta Hesap
Kıbrıs için hep "batmayan
uçak gemısi" denir. Doğu Ak-
deniz'de "yolgeçen hanı" ko-
numuyla Kıbrıs, yüzyıllarca
stratejik birada olmuş... Yük-
selme dönemindeki Osmanlı
da hem Akdeniz'in, hem Su-
riye ve Mısır'a giden yollann
güventiği için Kıbrıs'ı toprak-
larına katmış. Katış o katıs...
19'uncu yüzyıhn sonunda In-
giliz gelip adaya el koyunca-
ya kadar Kıbrıs, Türklerde kal-
mış.
Tarihi uzun uzun tekrar et-
meyelım. Adanın Ingiliz sö-
mürgesı oluşu, Türklerin ve
Rumlann hem Ingilizlerle, hem
birbirieriyle çatışmalan, 1960'ta
bağınn^ı/ Kıbrıs devletinin ku-
ruluşu .. ingilizlerin ikitoplum
arasına sürekli çomak sokuş-
ları.. 1974 Kıbrıs Harekâtı ve
ardından Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'nin kuruluşu... Bu
tarih artık iyi biliniyor.
Bılınmeyen ya da bilindiği
haide uzerinde pek durulma-
yan konu, Kıbrıs'ın hâlâ stra-
tejik biradaolması. Yoksa, In-
gilız üsleri her şeye rağmen
hâlâ orada olur muydu?
Ingilizler bunun farkında,
Amerikalılar farkında, Ruslar,
Yunanlılar, Kıbrıslı Rumlar far-
kında. Ama Türkiye'de ve Ku-
zey Kıbns'ta bir kısım Türkler
farkında değil. Belki farkında-
lar da söylemek işlerine gel-
miyor.
O zaman da kolayca şu iki
sözcüğü dile getirebiliyorlar:
"Ver, kurtul." •
- Kıbns'ta sorun var.
- - Ver. kurtul.
- Güneydoğu'da sorun var.
- Ver, kurtul.
"Ver, kurtul"cu\uW son on
beş yıldır aldı başını gidiyor.
Açıklamayakalksanız... De-
seniz ki: "Kıbns bütün olup bi-
tenlere rağmen Türkiye için
hâlâ çok önemli bir adadır.
Stratejik önemi büyüktür. Ba-
kın, Avnıpa Birliği'nin en güç-
lü ülkelerinden Ingiltere bile, bu
küreselleşme çağında Kıb-
ns'taki üslerinden vazgeçmi-
yor, Askeri ve ekonomik açıdan
Kıbns't kaybetmek, Türkiye'yi
Akdeniz ve Ege'de çok güç
durumlara düşürür. Türkiye'yi
sadece bir Karadeniz ülkesi
haline getirir..."
Alacağınız yanıt büyük ola-
sılıkla şöyle olacaktır "Bunla-
nn hepsiparanoya. Bütün dün-
yayı kendimize düşman sanı-
yoruz. Ver, kurtul!.." .,.
• • •
Kıbns'ın kilitlendiği doğrudur.
Türkiye'de 1980'lerde sahne-
ye konulan "kapkaç liberaliz-
m/"nin Kıbns'ı kepaze ettiği
de doğrudur. Adanın kuzeyi
nasıl çetelerin yuvası haline
geldi? Çek-senet mafyası na-
sıl kök saldı? Kumartıaneler
nasıl mantar gibi bitti? Tari-
katlar adaya nasıl yerleşti?
öğrenci ticareti nasıl sektör
haline geldi? Kara paralar Kıb-
rıs'a nasıi girdi, nasıl çıktı? Bu
soruların yanıtları verilmeden,
Kıbrıs'ta yaşanan son krizi de
aşmak olanaksız görünüyor.
Ve anlaşılan o ki Kuzey Kıbns'ın
bu hale gelmesinde önemli
payı olan bazı Kıbnslılar, kapa-
ğı bir an önce "Rum tarafı"na
atıp hem sorumluluktan kur-
tulmak hem de "yeni biryaşa-
ma" başlamak istiyortar. Bir
taşla iki kuş...
Bu arkadaşlann Türk med-
yasında hemen taraftar ve des-
tek bulmasına da şaşmamak
gerek... Çünkü Güneydoğu
için benzer çözümleri savu-
nanlar da aynı desteği bul-
makta gecikmemişlerdi.
Cenevre'de Kıbrıs'la ilgili
çok kritik görüşmeler yapılıyor.
Avrupa Birliği adaylığının kar.-
şılığında Kıbns cenderesine
sokulan Türkiye, tek başına
Avrupa'yla karşı karşıya.
Tam bu sırada "Avrupa" ga-
zetesi... Tam bu sırada "Bu
memleket bizim" mitingleri,
tam bu sırada imza kampan-
yalan, tam bu sırada Türk or-
dusunu Kıbns'ta "işgalci" di-
ye gösteren, "yabancı güç"
diye niteleyen demeçler, açık-
lamalar... Tam bu sırada "ver,
kurtul" korosu...
Kıbns'ta bugün resmen bir
savaş hali var. Bu ortamda
Türkiye'ye ve Türk ordusuna
kafa tutanlann kazanma şan-
sı yok. Bunu biliyorlar. Biliyor-
lar, amaonlaryatınmlannı bu-
güne yapmıyorlar. Çok da uzak
olmayan bir tarihe yapıyorlar.
örneğin, 2002 yılı sonuna...
hikmetb@ntv.com.tr
YANAN ORMANLARIN YÜREK
ACISINIFİDAN DİKEREK
UMUDA DÖNDÜRELİM
Fidan Dikim Hattı
283 78 16/185
tema@tema.org.tr TEMA
HAYVANLAR ISMAİL CÜLGEÇ
mAm
1 »AVA /\IMAJJ i
igulgec@yahoo.com
ÇtZGtLİK KÂMtL MASÂRACI
HARBİ SEMİHPOROY semihporoyCa yahoo.com
% • • • . . . .
•*•»
m
BULUT BEBEK NURAYÇIFTÇI < ;
MIRMIRLAR VĞUR DURAK
J^t, ^t
•- * IM.
TARlHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 2 Ağustos
Ehliyetımı ve nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür.
SÜLEYMAN BEYAZ
AHMET F£H/M Ef£NDİ
İSSO'OA BU6ÜN,ÛUUJ TİYATKO OYUNCUCU AHM£T FG-
AMf 73 YAŞtNDA ÖLOU. OSMAtJLI I>£VRİNIU EN YETENSZ-
U SANATÇIL/HÜNPAN OLAN AHMETfEHİM ££EA/&, T&t-
NACIUK >!M>ARt£EN İ876'PA Tİy^TJeOVM ADfM ATJU/ÇTT.
O St&ALAlt GÜLLÛ AGOP'UN YÖA/ETTfSi GEPİK-PAf* Tİ-
YAmoSU'NA Gİ8EM OYIMCU, DAHA SONRA PASULYECJ-
YAN'tH ÇAĞ&tÇtYLA BU&SA V&ZKPAÇA TimTKOSU
TEMSİLLEftİMDS KOL At-PI. PÛKÜ2SÜZ StBSİ, &JB/MÇ Mİ-
kmKUEtü VC &ESn£&YL£ KO*A£I>İC£K KAOAK P&*4-
4 4 « A 4 A * BAŞABt SAĞLAYAN AHM£T FEHİM, KUK-
DUĞU SKUPlARLA ÇGÇTU n/0VBLe*e
İS19 YruNDA ise, 'MüteeeeiYe* VE
U *r/ PfLJM »VH&VZ BU YEMİ SAHAr PALIHI O£-
NEMİfTİ. SoUmti portrttt için ejtu MümifFtkmV»
f*rmd**ı ymrimmfmıçhr:.
PANO
DENtZ KAVUKÇUOGLU
Hayır, Hayır! Ahmak
Değil Bunlar!•••
Pazartesi akşamı TRT 3'te izlediğim "KomiserDer-
rick" adlı Alman polisiye dizisindeki tüm adların In-
gilizceleştirilerek söylenmesine, eskiden olsa "ses-
lendirme stüdyosundakilerin bilgisizliği..." 6er, geçer-
dim belki. "Ham" okunan "Harry'um Hem, Valteroku-
nan "Walter"\n VVoltır, Andi okunan "Andy"nn de
Endi olarak okunması, olsa olsa "bilgisizliktendir" di-
ye düşünürdüm. Ama işin aslı öyle değildi. TRT'de
de, özel televizyonlarda da tüm yabancı adlar Ingi-
lizceleştiriliyordu. Ünlü Fransız şarkıcısı Mirelle Mat-
hieu'nün "Matyö" olan soyadı "Metyü", Alman oto-
mobil tasanmcısı Ferdinand Porsche'nin adı veri-
len sporotomobilin "Porşe"okunan markası "Porş"
olarak değiştiriliyordu televizyonlarda. Ülkenin Alman-
ca konuşulan bölgesinde VVilhelm (okunuşu: Vıl-
helm) Tell, Fransızca konuşulan bölgesinde ıse Gu-
illaume (okunuş: Güyom) Tell olarak anılan ünlü Is-
viçre halk kahramanının adı da yarışma programla-
rında Ingiltzce "VVilliam" (okunuşu: Vilyım) olarak ge-
çiyordu. Bir halk kahramanının adını, ülkesiyle hiç-
bir ilintisi olmayan bir başka dilde söylemek, bılgı-
sizliğin de ötesinde bir "şey"dı... Acaba "ahmak"
mıydı bu insanlar?
öyle ya, Alman ilaç fabrıkası "Bayer"'\r\ yeryüzün-
de en tanınan ürünü olan "Aspınn "ın suda erıtilerek
içilen türü "Aspirin Plus Cyi olduğu gibi okumak var-
ken Ingilizceleştinp "Plas Si" diye okumak, ancak "ah-
maW/fc"laaçıklanabilirdi. Otomobıl, saat, temızlikto-
zu markaları; politikacılann, sanatçılann, bılim adam-
larınınki gibi Nijeryalı, Kamerunlu, Norveçlı, Belçıka-
lı futbolculann adlan da Ingilizceleştirıliyordu televız-
yonlarımızda. Sankı bırılerı bıze, yeryüzündekı tüm
adların Ingilızce olduğunu anlatmak, buna bızı ınan-
dırmak istiyordu... Eğer öyleyse ne "bilgısızlık" ne de ,
"ahmaklık"\a açıklayabilirdık bunu! Çünkü dünyanın
hiçbir yerinde "ahmaklar"m böylesine örgutlü çalı-
şabildıklerine tanık olunmamıştı. Hayır, hayır! Ah-
mak değildi bunlar!..
Ne zamandır öğlenleri "fast food" lokantalarında
atıştınyor, havalimanlanmızda kahvemizı "North Shi-
elds Pubiarda "alıyor", arkadaşlanmızla "TheMar-
mara", "Papermoon" ya da "Sunsef'te buluşuyor-
duk. Günlük yaşamımızda seçımlerımızı "ın "den ya-
na yapıyor, "out" olanı dışlıyorduk. Çoğu akşamla-
rımız "enf/w"nın, "eyçb/b/"nın, "şo^(/w"nın karşısın-
da geçiyor, radyomuzu "Kiss FM"e ayarlıyorduk.
Dostlarımızla "öye"diye vedalaşıyorduk. Pazarlama-
cılarımız "marketing", kadınlarımız "shopıng" yapı-
yorlardı. Bakkallanmız, "/Tjarfref"çılığe, mezecılenmız
ise "sarifüferi"cılığe soyunmuşlardı. Devlet adamla-
rımız karşılarında bir haberci gördüklerınde, ellerını
dudaklanna götürüp "no comment" dıyorlardı. Oto-
mobıl yarışları "rally", tekne gezintıleri ıse "yach-
ting" olmuştu artık. İki katlı evlerde oturanlarımız
"duplex", üç katlı evlerde oturanlarımız da "trıplex"
villalarda oturuyorlardı. "Avantaj Kartı" mı, yoksa
"Advantage Carte" mı sorusuna yanıtımız ikıncısin-
den yanaydı. Cankurtaran arabalarımızın üzerınde
"ambulance", hastane kapılarında ise "hospital"ya-
zıyordu. "Academic Hospital", "Memory Hospital",
"Caroussel Hospital", "Intemational Hospital" ne
kadar da yakışıyordu bize? Tüm bunlarla "Porsche "yi
•fjorş'laştırmak, "MatNeu"yü metyü'leştırmek, "Gu~} fl
illaume"u vılyım'laştırmak, "Aspirin"i plassı'leştır-
mek arasında mutlaka bir bağ olmalıydı... Vardı da!
Düşününce, biraz gerilere gıdince buluyordu insan
bu "bağ"ı...
"Oh, Susanna, benim için ağlama..." dizesiyle baş-
layan Amerikan halk şarkısının dilimize, "Amerikan •'
kovboylan aslan cinotri (Gene Autrey)..." diye uyar-
lanıp söylenmeye başlandığında ben ilkokula gidi-
yor olmalıydım... Erdoğan Çaplı'nın bestesı miydi,
bilmiyorum, "Amerika, Amenka..." adlı bir şarkının
Istanbul Radyosu'nda "hit" olduğu yıllardı. Zamanın
Cumhurbaşkanı Celal Bayar, meydanlarda "Türkı-
ye'yi küçük Amerika yapacağız..." diye bağırıyordu.
"Rus Sa/afas/"nın adının "Amerikan Salatası"na dö-
nüşmesi ve genelev kadınlarının "Coni, Coni! Fayf
mani tu fak fak!.." diye bağıracak kadar Ingılizceye
merak sarmaları ise daha önceki yıllara rastlıyordu.
Demek kı Amerıka'nın büyük, güçlü, zengin bir dev-
let olduğunu daha o zamanlarda öğrenmıştık. "Ame-
rikalı gibi olmak" da o zamanlarda bir "ıdeal" olmuş-
tu bizim için. Kimimiz kıçımızdakı pantolonumuzla.
kimimiz sırtımızdaki gömleğimizle, kımımızcebımız-
deki çakmağımızla "Amerikanlaşıyorduk". Kerhane-
sindeki orospusundan başkentteki devlet adamına
kadar herkesin "Amerika" diye yanıp tutuştuğu bir
ülkede "d/7"in de bir gün gelip Amerıkanlaşması do-
ğal değil miydı? Fakat bu, başka dıllerın de ağzımız-
da Amerikancalaşmalarına bir açıklama olabilir mıy-
di? Niçin olmasın? Yoksa sız, ökuzlerın bile Ingilız-
ce konuştuğu bir başka ülke bılıyor musunuz dün-
yada?
(Faks:0212-723 84 97)
(e-posta: dkavukcuoglu@tuyap.com)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4SOLDANSAĞA:
1/ Uzman. II ..
Mezopotam-
ya'da kurulmuş 2
en büyük sıte- 3
lerden bin...
Hastalıktankur-
tulma, iyileşme.
3/Uyma,boyun
eğme... Eskı
Mısır'da güneş
tannsı. 4/ Gü-
neyden esen
rüzgâr... "Ya 9
bister-i kemha-
da ya virânede can ver
/ Çün — ü gedâ hâke
berabergırecektır"(Zi-
ya Paşa). 5/ Sosyoloji- 3
de bir kabılenın bölün-
düğü ıkı ya da daha çok 5
parçadan her bıri... g
Uzakbk işareti. 6/ Cam-
lı taraça. 7/ Tanntanı-
maz... "Bu akşam gün
batarken gel / Sakın geç
9
I
kalma — gel" (Ahmet Rasim). 8/ Bir devletin başka bir
devlete yaptığı bildiri... Kaynağı mitolojik çağlara da-
yanan kirişli bir çalgı. 9/ Bir tür spor ceîcet.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
V Daha çok parmaklarda olan ve dennlere kadar işle-
yen dolama. 2/ Ekvator bölgesinde bir takımyıldız...
Kızıl tüylü bir kuş. 3/ Düşmanlık. 4/ Diş etlerinin ilti-
haplanması... Evrensel alıcı olan kan grubu. 5/ Batı
Anadolu'da ünlü bir antik kent... Bir nota. 6/ Lezzet...
Tanma elverişli toprakparçası. II "Behiç —": Çizeri-
mız... Denız suyunun donmasıyla kutup bölgelennde olu-
şan buz alanı. 8/ Sarhoş ya da külhanbeyı bağırması...
Küçük akarsu. 91 Bir adı da Formoza olan Asya ülkesi.