Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 AĞUSTOS 2000 ÇARŞAMBA
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
Milos Forman için Venedik Film FestivalVndekigörevi ustalara saygı niteliğinde
Tilmlerdeki hikâyeyi arayacağım'KüKür Servisi-'GugukKuşu', 'Amadeus'. 'Larry
Flint' ve son olarak da başrolünü Jim Carrey'nin oy-
nadığı 'Man OnTheMoon'(Aydaki Adam) filmleri-
nin yönetmeni Milos Forman şimdi de 57. Venedik
Film Festivali'nde jüri başkanlığını yapıyor. Çekos-
lovak asıllı Amerikalı yönetmen, öğretmen bir baba
ve gestapolar tarafindan toplama kampında öldürü-
len bir annenin çocuğu. Önce avukat olmak istemiş
ama daha sonra Prag'daki sinema okuluna giderek
yönetmenliğe atılnuş.
1963 yılında çevirdiği ilk fîlminden bu yana, her
yapımında politikadan ve ideolojiden uzak, sadece in-
sanlann hikâyelerini anlatmaya çahşan Forman, bir-
çok Oscar ödülü aldığını, Columbia Üniversitesi'nden
Prag'a kadar birçok üniversitede öğretmenlik yaptı-
ğını ama Venedik Festivali'ndejüri başkanlığının ken-
disi için çok daha farklı bir
önem taşıdığını belirtiyor. Yö-
netmenin Corriere della Se-
ra'da yayımlanmış röportajı-
nı sunuyoruz:
- Neden sizin için bu görev
bu kadar önemli?
MtLOS FORMAN - Çün-
kü îtalyan sineması ile büyû-
düm. Benim için bu görevi
kabul etmek De Sica, De San-
tis, Lattuada, Otani gibı bana
sinemayı anlatan ustalara kar-
şı bir saygı niteliği taşıyor.
Bu saydığım yönetmenler ay-
nca anlatım özgürlüğünü ya-
kalamış ve Amerikan sine-
masının baskısından uzak ya-
pımlar üretmiş kişiler. Bu gö-
revi, sinemaya ilk başladığım
günlerdeki meraklı ve heye-
canlı genç yönetmen Forman
gibi yerine getireceğim.
- Hangi rûr sinema daha
çok ilginizi çekiyor?
FORMAN - Uzaktaki ta-
nımadığım dûnyalann sine-
malannı izlemekten heyecan
duyuyorum. Sinemanın bü-
yük değişimler geçirdiği şu
dönemde, birçok farklı ûlke-
nin ve kültûrün fılmlerini iz-
leyebilmek büyük bir şans.
Benim bu filmler arasında
bir seçim yapmam gerekiyor
ve bunu Altuı Aslan gelene-
ğine uyacak biçimde yapaca-
ğım. Ben kitaplann, fılmlerin,
tiyatronun toplum üzerinde derin etkisi olduğuna ina-
nıyorum ve bu etki toplumun içinden küçük hikâye-
ler olarak dışan çıkıyor. Bu yüzden ister avangard ıs-
ter klasik olsun ben bu hikâyeleri yansıtan sinemala-
n seviyorum.
'Sinemanın kahp içine sokulması olanaksız'
- Daha önce de jüri başkanhğı yapünız. GeneUikk
ciddi konulara değinen ve mesajlar verenfilmkrödûl
kazamyor gata'ba—
FORMAN -1985 Cannes Film Festivali'nde baş-
kanlık yaptım ve Emir Kusturica'nın 'Babam Iş Ge-
zisinde' filmi kazandı. Bu yüzden bence genelleme yap-
mak ve bazı şeyleri önceden tahmin etmek çok gûç.
Günümüzde bırçok oyuncu her filmınde oyun tarzla-
nnı değiştirebiliyor. Ekonomik ve kültürel değİşim için-
deki bir dûnyada, sinemanın bırtakım kahplar içine
sokulması da imkânsız. Bu festivale katılan fılmlerin
yönetmenlerden bazılannı çok iyi tanıyorum. Ama ba-
zılan hakkında hiçbir fıkrim yok. Ama hepsinin ye-
ni fîlmleri olduğu için hepsi benim için yeni ve bu fıhn-
lerin içindeki hikâyeleri arayacağım.
- FestivakJe sadece ild Amerikanfilmivar. Biri Ro-
bert Altman'm diğeri ise genç yönetmen ve ressam Ju-
lian Schnabel'in. Bu Ghnlerm ikisi de Amerika'da gi-
şe hasılatlan iyi gftmemiş ve hayal kuıkhğı yaratmış
filmler-
FORMAN- Gişe hasılan hiçbir şeyi açıklamıyor as-
lında. Diyebilirim ki iki yönetmenin adı bile beni he-
yecanlandırmaya yetiyor.
- Jûride İranlı genç yönetmen Samira Makhmal-
baf m da olduğunu biîiyor musunuz?
FORMAN - Bu çok gûzel bir şey. Gençler, teknik-
leri ve yeni bakış açüanyla sinemayı daha iyi anla-
mamıza yardım ediyor. Biz, daha yaşh olanlar, tnter-
net'in yönettiği bir dünyada
gittikçe büyûyen dijital sine-
mayı onlann aracılığıyla an-
lamaya çalışıyoruz.
-Yönetmen Alberto Barbe-
raDVD'ninAmerika'dakiku-
raflandegiştirdiğmisöylüyor_
FORMAN - Bu doğru.
DVD bütûn sinemayı değiş-
tiriyor. Televizyonun ve vi-
deolann etkisiyle artık daha
kısa ve çabuk sonuçlanan
fılmler çekiliyor. Gerçek si-
nema severler başka ülkele-
rin sinemalanna ve gerçeği
gözler önûne seren belgesel
fihnleri izleyecekler artık.
-Asya sineması hakkında
ne düşünüyorsunuz?
FORMAN - Her ne kadar
Hollyvvood küreselleşmeye
çalışsa da Asyalı yönetmen-
ler bunu kırmayı başanyor.
Bıze farklı gelen, daha önce
üzerinde düşûnmediğimiz ko-
nularda, en az bir Amerikan
filmi kadar başanlı ve eksik-
siz yapımlar üretiyorlar, ama
bu arada Hollyvvood kalıpla-
nrun dışına çıkıyorlar. Sine-
manın ihtiyacı olan da bu za-
ten.
- Siz de HoDyvvood'a ters
düşen 'Hair', 'Amadeus',
'Larry Flmt' gibifümlereim-
zaattnuz»
FORMAN - Ben eski
Prag'a yakın bir kasabada,
büyük Rus romancılannı okuyarak John Ford'un fılm-
lennı ızleyerek Buster Keaton. Charüe ChapKn ve
Stanley- OBver'a gülerek büyüdüm. Bu yüzden, her
ne kadar Amerika'da çalışsam da özüm Avrupalı. Ay-
nca, sanatla ılgıli bir alanda çahşan insanın politika-
ya ya da ekonomiye değil, sadece kendi rüyalanna inan-
ması gerektiğine ınanıyorum. Bu da kendi sınemama
yansıyor. Ben hikâyeleri romanlar yerine, barlar ve so-
kaklarda arayan yönetmenlerdenım.
- Festivalde Rus veya Doğu ülkekrinin fihnlerine
yer verilmemiş. Bunu orada yaşanan poh'tikkrize bağ-
layabiür miyiz?
FORMAN - Doğu'daki yönetmenler, birtakım ide-
olojilerin arkasında gizlenen gerçekleri anlatan film-
ler çekmeye alışmışlar. Bir anda kazandıklan özgür-
lük kafalanru kanştırdı. Ideolojıler ortadan kalktı.
Herkesin istediğini açıkça söyleyebilmesi, herkesin içi-
ne şüphe yerleştirdi. Bu dönemi aşmak ve bulanıklık-
tan kurtulmak biraz zaman alacak.
üri başkanhğı görevini,
sinemaya ilk başladığım
günlerdeki meraklı ve
heyecanlı genç yönetmen
Forman gibi yerine
getireceğim.'
Zingaro Tryatrosu'nun Bartabas'm yorumuyla Avignon'da sundugu 'Triptyk'.
Ölen atıZingaro
için veda cyunuKfiltfir Servisi - 43 yaşındaki Barta-
bas, 54. Avıgnon Tiyatro Festivali'nde
büyük ilgi gören oyunu 'Triptyk' ile 30
bini aşkın seyirciye ulaştı. Festivalın
en ilginç ve renkli oyunlanndan olan
'Iriptyk', atlarve insanlarüzerine olan
konusuyla doğu egzotizmini başanyla
yansıtıyor.
Zingaro tiyatrosunun kurucusu, yö-
netmen ve koreograf Bartabas, Stravins-
Id'nin Le Sacre Du Printemps ve La
Sympbonie des Psaumes adlı yapıtla-
nnın uyarlamasım yaparken PierreBo-
utez'nin müzığiyle, ölen an Zingaro'ya
minnetini sunuyor. Bartabas, tiyatro>
r
a
getirdiği birbirinden zengin ve ilginç yo-
rumlarla her zaman risk almayı ve se-
yircileri şaşırtmayı seven, onlan hiç
bilmedikleri bir dünyaya götürmeyi
amaçlayan ve kendini yinelemekten
şiddetle kaçınan bir tarz yakalamış.
Bartabas'm New York'ta turnedey-
ken ölen atı (aslında sadece atı demek
yanlış olur, çünkü Zingaro çok iyi ve
profesyonel bir oyuncu) Zingaro, Bar-
tabas'ın bütün oyunlannda başanyla
rol almışn. Genç yönetmenin gelece-
ğe umutla bakmasmı sağlayan tek et-
ken olan atın ölümünden sonra, aslın-
da hiç de duygusal bir insan obnayan
Bartabas. Zingaro'nun anısına Trçtyk'
adlı oyunu yazarak belki de yoldaşına
bir veda gösterisi yapıyor.
Diğer oyunlarurın aksine bu oyunda
sahneye çok az çıkan Bartabas, bunun
nedenini hiçbir şeyi tesadüfe bırakma-
mak için, sadece koreografı üzerinde
Üginç ve renkti oyun büyükilgi gördü.
yoğunlaşmasına bağlıyor. Stravins-
ki'nin Le Sacre Du Printemps, Bo-
ulez'nin Dialogue de L'ombre Double
ve yine Stravinski'nin La Symphonie
des Psaumes bölümlennden oluşan ko-
reografıde Bartabas, diğer bütün oyun-
lan gibi bunun da kendi ruhunun de-
rinliklerini yansıtüğını, Triptyk'in onu
çok iyi ifade ettiğini söylüyor.
Oyunda yitirdiği ve henüz sahip ol-
madığı atlan anlattığrnı beürtiyor." Yap-
üklanm ve yapacakbnm arasında bir
kavşaktayım " diyen yönetmen, düşsel l
bir karakterle atlar arasında şiirsel di- I
yaloglar kuruyor. I
Roll'un hazırladığı ve yayımladığı 'Sosyalizm ve İnsan Ruhu', Wilde'ı da okuru da hak ediyor
6
Sanat, bireysellîğîn en yoğun biçimidir'
SIRMAKÖKSAL
Her ne kadar MuratBdge,OscarVVDde'ın Sos-
yalizm ve tnsan Ruhu adlı kitabına yazdığı ön-
sözde, OscarWilde ile sosyaüzmin yan yana gel-
mesinin Türk okuru için alışılmadık bir şey ol-
duğunu belirtmek isterken "Oscar Wilde deni-
BnceDorian Gray aldageJecekîir" dıyorsa da ben
bunu biraz daha ileri götürüp, okurun aklına bu
yazann adının, önceükle güzel sözler kitapla-
nna geçmiş tumturaklı laflannı getireceğine
inanıyorum. Mutlaka herkese geçmişteki do-
ğumgünlerinden birinde ya da sınıfça birbirine
kura usulü hediye alınan yılbaşı teraneleri sıra-
sında -tercihen edebiyat öğretmeni tarafindan-
böyle bir kitap hediye edilmiştir. îçinde birbi-
rinden alımh ve çalımlı sözlerin bulunduğu bu
tür kitaplann yıldızı her zaman \VflBam Shakes-
peareıle Oscar Wilde'dır. Haa.. birde, sıkıcıakü-
vermeleriyle LaRochefoucault Shakespeare'in-
kileri ara sıra anlar gibi olur gülümsersiniz ama,
Wilde böyle durumlarda gerçekten muhteşem-
dir.
Yetişme yolunda olduğunuz yıllann sıkılmış-
lığına ilaç gibi gelen, "küstahça denilivermiş"
izlenimi uyandıran sözlerini ezberler, hatta bi-
raz daha romantikseniz mutlaka günlüğünüze
not edersiniz. Sözgeümi, "Kırk yaşmda yüzü-
nüzdensorumlusunuz", "Erkekleryoruldukla-
n, kadmlar merakettikkriiçin evtenirkr. Sonun-
da hepsi de hayal kınkhğma uğrarlar tabfi" gi-
bi bir dolu lafı hafızalannızda Wilde'a ilişkin
ilk anılannız arasmda kalır. Bir de kuşkusuz, eş-
cinsel ilişkisi nedeniyle açılan davada, sevgilı-
sine yazdığı mektubu kendisine gösterip bunu
yazıp yazmadığıru soran yargıca, kuşkusuz ki
bu kadar güzel yazılmış bir mektubu, Yargıç
Bey'in yazmış olamayacağı, ancak kendisinin
yazabileceğini söylemesi unutulur çıkışlardan
değildir. Oyununu alkışlayıp kendisini sahneye
davet eden tngiliz aristokrasisine, sigara içerken
rahatsız edilmesinin hiç de kibar olmadığını
söylemesi ise o günün Ingiliz toplumunda baş-
lı başına bir skandaldır ve bizim meşhur "çjş"
scar Wilde'ın
özgürlükçü dünya
görüşü, daha derin
nefesler
alabileceğimiz,
daha engin ufiıklara
gözümüzü
dikebileceğimiz bir
düzeni savunuyor.
insanın güzel olana
layık oluşuyla
biçimleniyor ve
sosyalizmi de
bunun için bir
gerekirlik olarak
savunuyor.
skandalımızdan, açık konuşmak gerekirse çok
daha şıktır. Anekdotlanyla da Wilde, bir başka
tumturaklı sözünü, "Ben dehamıyaşamıma,ye-
teneğjmi sananma koydum" sözünü doğrular
niteliktedir.
Ikiyüzlü orta sınıf ahlakını ince bir mizahla
yerden yere vurduğu oyunlanyla her zaman ay-
kınlığını korumuş, sanat üzerine yazılanyla ise
zamanının en önemli estetleri arasında yer al-
mış olan Wilde, yine de sıradan okurun gözün-
de her zaman hoş bir şaka olarak algılanmayı
sürdürür. Bu haksızlığın altında yatan neden
belki Türkçeye çevrilmiş eserlerirun azlığıyla il-
gilidir ama, dünyada da zaman zaman böylesi
bir hafıfsemeyle karşılaştığı düşünülürse, bel-
ki de çağının olduğu gibi, çağmıızın da biraz da-
ha ılerisinde olmak gibi bir şanssızhk yaşadığı-
nı düşünmek mümkün.
Wilde, her şeyden önce, orta sınıfiılığın iki-
yüzlü değerlerine karşı çıkarken okurun yazar-
da bulup da pek sevindiği "gözlem gücüyte" ye-
tinmiyordu. Biraz dikkatli olan bir okur, o göz-
lemlerin ardmda başka bır ahlakın yer aldığını,
Wilde'm karşı çıkışlannın ve eleştırilerinin as-
lmda başka bir ahlakın ilkelenyle gerçekleşti-
rildiğini görecektir. Aynca "Sanatsanatiçindir"
diye basite indirgenmiş sanat görüşünün ardm-
da da, yine sanatla kurulan çok daha çağdaş ve
aynı zamanda da "işlevsel'' bir kaygı vardır. Çün-
kü Wilde, insamn mutluluğunu esas amaç ola-
rak görürken ve bu amacın gerçekleşmesini de
özgür bireysel seçimlerin özgür ortamlarda, öz-
gürce yaşanmasında bulurken, sanatı da özgür
bireyin özgür bir uğraşı olarak görüp yonımla-
maktaydı. Onun temelde karşı çıktığı, ödünler
vererek yaratılmış, popülerlik uğruna sakatlan-
mış yapıtlardı.
Uzun yıllar onun "Sanat sanat içindir" görü-
şüne karşı çıkanlar, bugün ortalığı saran birbi-
nnden pespaye best-seller'lar, diğer kitsch- öte-
si objeler ve onlann ister istemez yaşamlanmı-
za soktuğu ucuzcu davranışlann karşısında duy-
duklan rahatsızlığı bir kez daha düşünmeliler.
Ya da "ne yapmalT türü kitaplann veya eğiti-
ci-ögretici, bilinç ve slogan yüklü romanlarla şi-
irlerin insanlan nasıl da yıllarca estetik bir se-
falete sürüklediğini, bu estetik sefaletin günlük
yaşamlarda ne türden bir düşünce kısırlığına
yol açtığını hatırlamalan faydalı olabilir. Adı ne
olarak konulursa konulsun tüm tek tip insan ya-
ratma eğilimindeki sistemlerin karşısmda olan
Wilde'ın özgürlükçü dünya görüşü, ashnda baş-
ka bir sistemi, daha derin nefesler alabileceği-
miz, daha engin ufuklara gözümüzü dikebile-
ceğimiz bir düzeni savunuyor ve birtakım "ş>
rin gecekondu" sevmecilerinin tersine, insanm
güzel olana layık oluşuyla biçimleniyor ve sos-
yalizmi de bunun için bir gerekirlik olarak sa-
vunuyor. Bana yıllar önce devrimci kavgasının
anılanyla oyalanmakta olan bir tanıdığımın "Ne
şirinler degJl mi?" diyerek gösterdiği gecekon-
dulan hatırlıyorum. Peki bu kadar şirinlerse,
neden insanlan oradan kurtarmaya çahşıyoruz?
Wilde gibi düşünenlerdenim; çirkinler, hem de
o kadar çirkinler ki, insanlar orada yaşamayı as-
la hak etmiyorlar.
Ama Roll'un hazırladığı ve yayımladığı bu ki-
tap, VVilde'ı da, iyi bir okuru da hak ediyor. Da-
ha doğru bir deyişle iyi okurun ve iyi yazann
hak ettiği emekle hazırlanmış bir kitap bu. Ki-
taplann çoğunlukla "hizmet veriyoruz, bu ka-
dar oluyor, n'apahm" türünden terbiyesiz bir
özensizlikle yayımlandıklan bir ülkede, kitap ya-
yımlamanın da okumanın da kamu yaranna kat-
lanılan bir yük değil, bile isteye girilen ve en iyi-
siyle başanhnası gereken bir iş olduğunun bi-
lincinde bir yayıncıhk anlayışından dolayı Roll'u
da kutlamak gerekiyor diye düşünüyorum. Roll
aynı özenlı anlayışla, Lewis Carroll'un Köpan
Avı adlı kitabını da Bartş Pirhasan'ın çevirisiy-
le yayımladı ve şimdi de Sade'm bir kitabını ya-
yına hazırlıyor. Bu kitabı da yine Sosyalizmve
İnsan Ruhu adlı kitabı çevirmiş olan Fatih Öz-
güven çeviriyor.
DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FİŞEKÇt
Yoksulluk |>
"Biraynlık, bir yoksulluk, birölûm" demişozan,
kişioğlunun başındaki dertleri sıralarken.
Ölüm için gecinden olmasını dilemekten başka
yapılacak bir şey yok. öyle ya da böyle.. dogan
Ölüyor, ne denli kabullenilmez olsa da.
Aynlık, acılar içinde belki de en tatltsı. Aynlırsın,
belki yine kavuşursun, belki kavuşamazsın. Ayn-
lığın verimli bir duygu olduğuna, insanı yoksun-
laştırmayıp zenginleştirdiğine inanınm.
Varlığına katlanamadığım olgu ise yoksulluk.
Bir insanın başına gelebilecek en olumsuz du-
rumlardan biridir yoksulluk.
İnsanı yoksul bıraktınız mı, ona başka sınırtama-
lar, denetimler getirmenize gerek yok.
Yoksul insan, yoksulluğundan başka bir şey na-
sıl düşünsün?
Nasıl kazanacağım, nasıl yetiştireceğim?
Budur kafasındaki sürekli düşünce.
•••
İnsan haklan kavramı, bireylerin saR insan ol-
makla sahip olduklan haklan anlatmak için kulla-
nılır.
Temelde insanlara, insan olduklan için değer
verme, bu yüzden de onları sömürü, baskı, kıyım
ve doğa güçleri karşısında koruma isteğine da-
yanır.
Sanayileşme ile birlikte yeryüzünde sağlanan üre-
tim, bütün insanlann güven içinde yaşama, kişi-
liklerini ve kültürlerini özgürce geliştirebilme ola-
naklarını da beraberinde getirdi.
İyi bir yaşama sahip olmak, insanlar için bir ay-
ncalık değil, temel hak durumuna geldi. Bu temel
hakkın sağlanması, çağdaş anayasalarda devle-
tin görevleri arasında sayıldı.
Sayıldı da ne oldu?
Yoksulluk, sömürü, baskı ortadan mı kalktı?
• • •
Uygulamada arpa boyundan öte yol gidileme-
diği ortada.
İnsanlığın bugün geldiği noktada dev üretim
gücüyle yığınsai yoksulluk bir arada, karşılıklı bir-
birierine bakıyortar.
Üretimi ve serveti ellerinde tutanlar, paylaşma-
ya gönül indirmiyor.
Kimi yerde açlık çekenler, kimi yerde ilaçsız,
doktorsuz kalanlar, kimi yerde de eğitimsizler bü-
tün insanlığın gözleri önünde.
İnsanı yoksul bıraktınız mı, başka bir kötülük yap-
maya gerek kalmıyor.
Yoksul insan düşünsel yetilerini geliştiremiyor..
yani yeterince düşünemiyor.
Yoksul insan beden ve iç dünyasının sağlığını
koruyamıyor.
Yoksul insan çalışamıyor, üretemiyor, insanlığın
bütünüyle bireysel ve kültürel bir ilişki içine gire-
miyor.
Yoksul insan, insanlıktan uzak bir hayat sürü-
yor. . , , . - »
Insanlık, yani binlerce yıldır bilimleri, kültürieri,
sanatlan yaratan insanı hep yeryüzünün en ileri var-
lığı olarak görmüş, onun yücelmesi için çalışmış
insanlık, böylesi bir olguya seyirci kalabilir mi?
Insanlık, yeryüzü yuvarlağı üzerinde yaşayan-
lann beşte biri insan olmanın nimetlerinden yarar-
lansın, gerisi insanlığını unutsun diyebilir mi?
Bunca zenginlikle bunca yoksulluğun bir arada
olması sizlere garip gelmiyor mu?
Neyapmalı? •
x
' '
Paylaşmanın yolunu nasıl bulmalı?
Ankara Sinema Derneğl'nde
ödüllü filmlep
• Kültür Servisi - Ankara Sinema Derneği'nde
ağustos ayı boyunca dünya çapında ödüllü fümler
gösterilecek. 1 Ağustos - 29 Ağustos tarihleri
arasmda gösterime sunulacak olan filmler,
'Sinema Tek Gösterim' programı içinde yer
alıyor. 1 Ağustos'ta gösterilecek olan,
yönetmenliğini Wong Kar-Wai'in üstİendiği
'Mutlu Beraberlik' fıkni, Cannes'da 'en iyi
yönetmen'; GoldenHorse ise 'en iyi görüntü . .
yönetmeni' ödülü sahibi. 8 Ağustos'ta
canlandırma sinemasının en önemli
yaratıcüanndan biri olan Paul Grimault'un hem
çocuklar hem büyükler için tasarladığı bir filmi
olan 'Kral ve Kuş' izlenebilir. 15 Ağustos'ta Leos
Carax'ın yönettiği, gangster fihnlerinin modern •
bir çeşitlemesi olarak nitelenebüecek 'Kötü Kan'
gösterilecek. 22 Ağustos'ta gösterimi
gerçekleşecek, hem burjuva hem de proleter
yaşam tarzıyla alay eden 'Yaşam Uzun, Sakin Bir
Irmaktır' fıkninin yönetmeni ise Etienne
Chatiliez. Gösterimler, 29 Ağustos'ta Berlin Altm
Ayı ödüllü 'Yem' fümi ile son buluyor. Karmaşık
yapılı bir polisiye olan fıbnin yönetmeni,
Bertrand Tavernier.
K Ü L T Ü R İ Ç t Z İ K
K A M t L M A S A R A C I