Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 AĞUSTOS 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
Deprem
çocuğu
Ah, deprem! Yeryüzü
sıtması, ocak yangını,
ninni susturan...
17 Ağustos 1999. Bir
yıl geçmiş aradan.
Uzak mı, örtük mü,
unutulmuş mu, yakın
mı, canlı mı, korlanmış
mı?
imge ağacının ilk
meyvesi, ilk kitap: "Bu
Aşk öykü Tutmaz".
Şair Yasin Erol,
"Deprem Çocuğu'nu
yazmış:
"anneme öldüğümü
söylemeyin I babamı
bulursam biryolunu
bulup çıtlatınm I böyle
acılanm olmamıştı hiç
I hiç bu kadaryalnız
kalmamıştım I söyleyin
büyüklerime I dilek
tutsunlar I ölüm ile
deprem arasında / ve
onaylasınlar acılanmı I
aslı gibidir" .,.
I$IKKA\$U
Lfc
Kalkınmak için gerekli stratejîProf. Dr. Ahmet Tonak'ın derleği, ken-
disiyle birlikte Korkut Boravat, Oktar Tü-
rel, Cem Somel, Tank Şengül ve Hakan
Arslan'ın yazılarını içeren "Küreselleşme-
Emperyalizm Yerelcilik Işçi Sınıfı" adlı ki-
taptaki makaleler, rotasını uluslararası fi-
nans kuruluşlan ile tekellerin dümen su-
yuna ayarlamış günümüz Türidyesi ile dün-
yadaki gelişmelere ışık tutuyor.
Örneğin, bağımlılık kuramı ve Güney
Kore deneyimini inceleyen ODTÜ öğretim
üyesi Doç. Dr. Cem Somel'e göre kimile-
rinin ısraria ileri sürdüğü gibi dünya eko-
nomisi ile bütünleşerek kalkınmak müm-
kündeğil. Bu düşüncenin "bağımlılık ku-
ramının savuna geldiği ve son yıllarda neo-
liberalizmin unutturduğu eski birgörüş'oi-
duğunu dile getiriyor Somel:
"Bu kurama göre, üretim güçlerinin ge-
lişme düzeyi çok farklı olan iki ekonomi te-
masa geldiğinde, gelişmiş ekonominin az-
gelişmiş ekonominin üretim güçleri üze-
rindeki köstekleyici etkisi uyancı etkisine
ağır basar ve temas sonucunda gelişmiş
ekonomi, azgelişmiş olan ekonominin ge-
lişmesini etkisi altına alır."
Bir başka deyişle, azgelişmiş ülkelerin
dünya sistemi içinde sanayileşmesi "az-
gelişmişliğin gelişmesi" oluyor. Peki, bu du-
rumda ne yapmalı? Somel, azgelişmişli-
ği aşmak için dünya iktisadi sistemiyle
bağları askıya alarak, kendini sürdürebilir
ve bütünleşmiş bir ekonomi kurmak ge-
rektiği kanısında. Azgelişmiş ülkelerde
"küreselleşen" zümrelerin, -yani siyaset-
çilerin, bürokratlann, işadamlannın, ay-
dınlann- ülkelerini, uluslararası iktisadi iliş-
kileri çok taraflı olarak düzenleyen anlaş-
malann cenderesine soktuğunu söylüyor
"1993te imzalanan GATTanlaşmalan, ge-
lişmiş ülkelerin azgelişmiş ülkelerie kur-
duğu gümrük biriikleri, azgelişmiş ülkeler-
de kaynak tahsisini yönlendirmeyi ve ye-
ni sanayileri korumayı imkânsız hale getir-
mekte, toplumsalarbğın ûlke dışına sızma
mekanizmalannı tahkim etmektedir."
Somel, şu temada odaklaştınyor öne-
risini: "Gözlemlerden çıkan sonuç, kalkın-
manın ancak bağımsızlığa (milli kaynakla-
nnın denetimini ele geçinveye, imkânlan-
nı ve seçeneklerini genişletmeye, kendi-
ne yetertiğe) doğru biryönelme ile müm-
kün olduğudur. Küreselleşmeye, yani dün-
ya iktisadi sistemiyle bütünleşerek azge-
lişmişliği derinleştirmeye tekalmaşık, top-
lumsal-iktisadistratejidir. Azgelişmiş ülke-
de, toplumu kendi mukadderatına hâkim
kılan, maddi refahı sürekli arttıran ve bü-
tûn topluma yayan bir kalkınma sürecini
başlatmak için, kalkınmacı bir siyasi ikti-
dann zuhur etmesi ve ûlkenin dünya ikti-
sadi sisteminin kısıtlamalanndan huruç
etmesi gerekmektedir."
Çağatay Oktay, hem okudu hem
ekmek parasını kazandı hem de Çağ-
daş Yaşamı Destekleme Derneği An-
kara Şubesi'nin gençlik komisyo-
nunda yıllarca sorumluluklar üstlen-
di.
Çağatay. üstlendiği sorumluluk-
lan yeterii bulmadı, Ankara Sosyaf Bi-
limler Enstitüsü'nde yüksek lisansa
devam etti. Kanncagibi çalışarak, in-
ce eteyip sık dokuyarak yüksek lisans
tezini de yazdı: "Eğitimde Laiklik Ko-
nusunda Yönetici ve öğretmenlerin
Görüşleri..."
Çağatay'ın tezi, gerçekleştirdiği
Gerçeğin acı yiizübir ankete dayanıyor. Anket, Milli
Eğitim Bakanlığı'nın okul müdürü
adaylanna yönelik eğitim yönetim
programına katılanlar ile Konya Sey-
dişehir ve Ankara Yenimahalle'deki
ilk ve ortaöğretim okullannın öğret-
menlerine uygulandı. Toplam 237
müdür adayı ile öğretmenin, anket-
te yer alân ve "tamamen katıldıkla-
n" ifadeler şunlar oldu: "Laiklik, din
ile devlet işlerinin birbirinden aynlma-
sıdır. Laik devlet, tüm din ve inanç-
lara eşit uzaklıkta olan devlettir. La-
ik devlet, din ve ibadet, inanma ve
inanmama özgürlüklehni güvence
altına alır. Laikdevlet, düşünce ve vic-
dan özgüriüğünü sağlayan devlettir.
Laiklik, dinsizlikya da din düşman-
lığı değildir. Laiklik, demokrasinin ön-
koşuludur. Laiklik, Atatürk ilke ve
devrimlerinin temeli ve özüdür. La-
iklik, yönetimin, siyasanın, eğitimin,
kültürün, devlet ve toplum yaşamı-
nın dinsel kurallarla düzentenmeme-
situtumudur. Laiklik devlet, ülkeyö-
petiminin bilimin ve toplumsal gerek-
sinimlerin gösterdiği doğrultuda, akıl-
cı kurallan temel alan devlettir. Din-
sel duygular politikactlar tarafından
istismar edilmektedir. Kamu kuru-
luşlannda çalışan üst düzey yetkili-
ler arasında laiklik ilkesinin uygulan-
masında farklılıklar vardır."
237 eğitimcinin ankette yer alıp
en az onay verdikleri ifade ise şuy-
du:
"Türkiye'de laiklikilkesiyaşama ge-
çirilmiştir."
Acı, ama gerçek...
ISSIZ ODA YAZILARI
VEDAT ÖZDEMİROĞLU
Depremde yrtiPdîklerîmizîn anısına...
1998'in 10 Eylül'ünde oğlum
Can llgaz doğdu. O zaman Gü-
müşsuyu ndaydık ve en yakını-
mızdaki eczane evimize inen
merdivenlerin başındaydı. O za-
mana dek ayda yılda bir uğra-
dığım bu eczaneye oğlumun
doğumundan sonra sık sık gi-
der olmuştum. Bebek malze-
meleriyle beraber gereken ilaç-
lan da buradan alıyorduk. Bu
yüzdeh eczane çalışanlanyfa
dost'Otmuştuk. Onlar da oğlu-
mun günü gününe büyüyüşüne
tanık oluyoriardı. Noımal koşul-
larda bulunması zor ilaçlar için
de yardımlannı esirgemiyortar-
dı.
Eczanedekilerin hepsi çok
iyiydi ama tezgâhtaki kız bir
başkaydı. Güleryüzlü, sevecen,
gözleri ışıl ışıl bir insandı. Başör-
tülü bir bayandı. Can'la biriikte
eczaneye giden bebeklere ve
çocuklara çok içten davranış-
larına tanık oluyordum. Bu iyi
kalpli ınsanla güzel bir dostlu-
ğum vardı. Birbirimizin adını bil-
miyorduk, benim için o "ecza-
nedeki iyi kızdı", sanınm onun
için de ben "tombik bebeğin
babasıydım". Buna karşın, her
seferinde ayaküstü muhabbet
eder, havadan sudan, bebekler-
den, güncel olaylardan bahse-
derdik.
1999un Mayıs'ındaGümüş-
suyu'ndan taşındık. Semt es-
nafıyla beraber, eczaneyle de
vedalaştık. "Bizi unutmayın,
Can'ı ara sıra getirin" dediler,
"Elbette" dedik. Ağustos'un
17'sinde deprem oldu. Aile ola-
rak kazasız belasız atlatmıştık
ama sevdiğimiz insanlar dep-
remden zarar görmüşler, binler-
ce masum yurttaşımızı yitirmiş-
tik. Depremden bir süre sonra
eski mahallemize yolum düştü.
Orada da ciddi bir hasaryoktu,
sadece bizim eski apartmanla
beraber birkaç binada çatiaklar
vard
Bir<aç gün sonra da, eşime
gerefen ilaçlar için bizim eski ec-
zane/e uğradım. Tanıdıklanm-
dan <ımse yoktu, iki tane çırak
çocLxtezgâhtaydı. Eczanenin el
değiştirip değiştirmediğini sor-
dum. "Hayır" dediler. "Bu tez-
gahta duran bir bayan vardı, o
artık çalışmıyor mu?" diye sor-
dum. Çocuklar bir süre sustu,
sonra birtanesı "Haberiniz yok
mu, Esra ablayı depremde kay-
bettik, bütün gazeteler yazdı"
dedi. Donakaldım. "Bilmiyor-
dum" dedim. Diğeri "O" dedi,
"Esra Elbirlik f/, Hakan Şü-
kür'ün eski eşı, belkı cje. siz bu-
nu bilmiyordunuz." öyleydi, ben
eczane tezgâhında duran o tat-
lı kızın, Esra Elbirlik olduğun-
dan habersizdim. Adını bile bil-
miyordum. Bu haber beni çok
üzmüştü.
Geçen cumartesi (12.8.2000)
Hürriyet gazetesi "Depremde
Hayatlar" serisinde, Esra Elbir-
lik'e yer ayırınca, bu acı anımı
anımsadım ve sizlerle paylaş-
mak istedim. Adını sonradan
öğrendiğim Esra gibi, diğer dep-
rem şehitlerımizi de saygıyla,
sevgiyle anıyorum. Eminim ki
yitirdiklerimizin her biri birer Es-
ra'ydı, onun kadar hayat dolu ve
iyi kalpliydi. Yüreklerinde insan
sevgisinden eser kalmayan yo-
bazların "Deprem bir ilahi uya-
nydı, ölenlerin hepsi kâfırdi" gi-
bi saçmalıklanna zerre kadar al-
dırmadık, aldırmayacağız. öten-
ler, bizim insanlarımızdı. Onlar
"doğal afetle" biriikte ve ondan
da öncelikli olarak "sosyal orga-
nizasyonsuzluğun" ve bilime sırt
çeviren rantçı zihniyetli sağ po-
litikalann kurbanıydı. Onlan ölü-
me götüren bu hastalıklı sistem,
biz hayatta kalanlar için de hâ-
lâ en büyük tehlike.
Halkı binbir yalanla, bir mityar
vaatle ve içi boş milliyetçilik söy-
lemiyle kandıranlann, gerçekte
halkı hiç umursamadığı, hiç de-
ğer vermediği 17 Ağustos dep-
remiyle ortaya çıkmadı mı? 17
Ağustos'ta yıkılan, bu yalan ik-
tidardır, toplumu rakamsal ka-
labalıktan ibaret sanan tutucu,
kapitalist, işbirlikçi kafadır. Bun-
ların maskelerıni indirip tarihin
çöp sepetine yollayamadığımız
sürece doğal ve sosyal afetler-
de kırılmaya devam edeceğiz.
Onlar "muktedir" kalacak, biz
altın kalpli Esralar'ın yasını tu-
tacağız!
Bizi Büyütenler
Adile Naşit & Selim Naşit
S<n günlerde Selim Naşit'le
ilg i haberler, yüreğimizde bir
ağ ,rk oluşturuyordu. Durumun
koiLÜğünü kabullenmek iste-
mesk de, Selim Naşit'i her an
kayıedebileceğımiz gerçeği,
geliı gelip kafamızı işgal edi-
yor<u.
Vısonunda beklediğimiz kö-
tu şy oldu. Oyuncu'yu kay-
b e t K Selim Naşit, Adile'sine
kavştu. Türk tiyatrosuna, sine-
masna ve televizyonuna dam-
ga^nı vuran iki kardeş, son-
suzjkta buluştu.
wöiile Naşit'i olmasa da, Se-
lirn ,'aşit'i tiyatro sahnesipde iz-
lenrizevkini yaşadım. Üstlen-
digner rolü dolu dolu sahne-
y& ışıyan, işini ciddiye aldığı
heralinden belli olan, amatör
rutıyla seyirciye saygı demek
o l e profesyonelliğini ustaca
haiTianlamış bir eski tüfekti o.
Soolarak, Omür Vakfı'nın im-
zasıı taşıyan "Herşey Çok Gü-
zes#'Jaca/c"filmindeçizdiği "ak-
si, ûşkülpesent, sevgisini bel-
li ^emeyen otoriter ve yalnız
baba" portresiyle sinemada da
bir "prototip" yarattı.
Bu seride, her hafta aklımdan
geçen Adile Naşit ıse iç dün-
yamızda bambaşka bir yer edin-
miştir. Ertem Eğilmezfilrnleri-
nin o sıcak ve enteresan gülüş-
lü, çilekeş, her türlü zorluğü
iyimserlik ve dayanışma özve-
risiyle karşılayan anne. Küçük
ınsanların, mahalle halkının
sembolü kadın. Kentin kıyılann-
da ayakta kalmaya çalışmanın,
iyiliğin ve çocuklardan gizle-
nen gözyaşlarının naif simge-
si. Adile Naşit, sokağın krali-
çesiydi.
Ve bir de, tabii ki çocuklann
Masalcı Teyze'iydi. O, ekranda
isimler sayarken, ben ortaokul-
daydım ve masala inanmaya-
cak kadar büyüktüm. Yine de
saydığı isimler içinde benim
adımı inceden inceye bekle-
dim, hiç de denk gelemedim.
Şimdi daha büyüğüm. Bizi
büyütenleri yttirdikçe, kimselerin
ölmediği masallara ınanmaya
çok ihtiyacım var!
Rastgele
Geçenlerde bir arkadaşımız,
tanık olduğu bir tilki avından
söz etmişti.
Binmişler motosikletlere,
çıkmışlar dağa bayıra, gör-
müşler tilkiyi. Çifteler patla-
mış. Tilki, havada birtakla atıp
düşmüş yere. Deneyimli avcı,
gerekli uyanyı yapmış:
"Böyle yaptı mı, bilin ki tilki
yara almıştır..."
Varmışlar yanına, bakmış-
lar yerde yatıyor. Biri, parma-
ğını sallayıp dem/ş ki, "Aman
yaklaşmayın, o ne numaracı-
dıro." Sonra binmiş motosik-
letine, azıcık uzaklaşıvermiş.
Tilki, gittiler sanmış ya, başı-
nı kaldınp çevreyi kolaçan et-
miş, avcılann hâlâ orada oldu-
ğunu görünce, yatmış yere yi-
ne...
Ah kurnaz tilki, ah... Niye
vurulasın ki?
Milli Parklar ve Av-Yaban
Hayatı Genel Müdüriüğü, bu
yıl üçüncüsünü düzenlediği
"Fotoğraf Avcılan Rastgele"
adlı görüntü avcılığı yanşma-
sının koşullannı açıkladı. Son
katılım tarihi 17 Kasım 2000.
Gerekli bilgiler "Orman Ba-
kanlığı Milli Parklar ve Av-Ya-
ban Hayatı Genel Müdürtüğü,
Eğitim Tanıtım Şube Müdür-
lûğü, Orman Bakanlığı Gazi
Tesisleri 11 No'lu bina 06560
Gazi/'ANKARA" adresinden el-
de edilebilir.
Tilkileri yaralamayın, tav-
şanlan vurmayın... Namlunuz,
fotoğraf makinenizin objekti-
fı olsun. Rastgele!
HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ igulgec@yahoo.com
KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak@turk.nat
ÇİZGlLlK KÂMİL MASARACI
HARBİ SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com
TARlHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 19 Ağustos
SULTAN AUMETCAMİL
161f'OE 8U6ÜN, İ
CHMtiAÇILP/. i+.PAPİfAHT.AHMBT'rN mP-
TUfMlf OUMJSO CAMİ, MİMAR KOC4 SL
NAN'lN Ö6REHCİLSfZ<NDEH,SEDEPKÂ8
UEHM£T A&A T7VZ4&NDAN İH$A EDİLM/ŞTİ.
BİR BûrüK oevn KUB8E ye çeveesiNDeta
OÖBT YARlU KUBBeOeN OtMŞAN C^T/SI,
SİVRİ KEMERLERLE DÖfrrBÜYtJK tiHOAĞtNA
OTUKTULMUŞru. İÇİNİN SÛSLBMMSSİ Ç
OEVRİN EN KALİTEU ÇJHÎLSRİNPEN <ÜL
LANIU4IŞTI(21&İN 43 TANB') • TÜU BUN-
LARA ACAgŞf/V, &NDA8 PAP<&W,GÛ-
ZEL TAPiHAKTA DOYA OOYA NAMA2 M-
LAMAY/tCAK.AYM YIL 2? YAÇfNPA,
YAÇAMA VEPA eD6C£ICTi.
GORÜŞ
EMtN GURSES
Self-Determinasyon
16 Aralık 1966 tarihinde Birleşmiş Milletter (BM)
Genel Kurulu'nca kabul edilen "Ekonomik, Sosyal
ve Kültürel Haklar"\a 'SMI ve Siyasal Haklar" söz-
leşmelerinde insanlarin self-determinasyon (ken-
di geleceğini belirlertie) hakkı olduğu ve siyasal
statülerini, ekonomik. sosyal ve kültürel gelişme-
lerini kendilerinin serb<?stçe belirieyeceği ifade edil-
mektedir. Ankara bu sözleşmeleri ımzaladı. Fakat
uygulamaya konulmasi için TBMM'den geçmesi ge-
rekiyor. Memnuniyetirti bildiren Brüksel, şimdi söz-
leşmelere uygun reformlann yapılmasını talep ede-
cektir.
ABD Başkanı VVilson, uluslann geleceklerini be-
liriemeleri düşüncesini ortaya attığında Avrupa'da
geniş coğrafyalan kontrol eden imparatorluklan
tasfiye etmeyi amaçlıyordu. Bunu sadece Avustur-
ya-Macaristan ve Osmanlı imparatorluklan için uy-
gulanır görmüş ve kendisini ziyaret eden bir Irfan-
da heyetinin Ingiltere'den bağımsızlık talebini red-
detmiştir. Bu arada Lenin de, self-determinasyon
hakkını savunuyordu. Fakat Kafkasya'da özellikle
devrimin petrole olan ihtiyacı nedeniyle Azerbay-
can'ın "emperyalistsaldınlara karşı durabilmesi" için
Sovyetler Birliği çatısı altında bulunmasının daha
uygun olacağını öne sürmekteydi. Her iki lider de
bu hakkı belirli biramaca uygun kullanmışlardır. Uy-
gulamada bu hak güçlü olanın koyduğu kurallara
göre belirlenmiştir.
Ankara'nın altına imza koyduğu sözleşmelerde-
ki self- determinasyon ilkesinin neyi içerdiği konu-
sunda tam bir anlayış birliği yoktur. BM Genel Ku-
rulu bu kavramla özellikle sömürgelerin tasfıyesi-
' ni öngörmüştür. BM'nin 1514 sayılı 14 Aralık 1960
tarihli karan da sömürgelerin tasfiyesini vurgulamak-
tadır. Bu nedenledir ki hemen hemen bütün ayn-
lıkçı hareketler bu tanımlamadan yararlanmak için
kendilerinin sömürge olduklarını kanıtlamaya ça-
lışmaktadır.
Kasım 1961 'de BM Genei Sekreteri olan U Thant,
BM'ye üye bir ülkenin coğrafı bütünlüğün bozul-
masının hiçbir zaman kabul edilmeyeceğini ifade
etmişti. Fakat geçen yıllar, bunun sağlanamadığı-
nı göstermiş ve dünyada yeni devletlerin sayısı
durmadan artmıştır.
Setf-determinasyonu, aynlma hakkını içerecek ka-
dar geniş bir anlamda ele alanlar genelde kendi yo-
rumlamalarıyla BM sözleşmesinin 1. bölüm, 1.
madde 2. bendinde ifade edilen "insanlann gele-
ceklerini belirieme hakkı"nm tanınmasını gerekçe
göstermektedirier. Fakat bu hak yine aynı madde-
de ifade edilen "Uluslann dostça ilişkiler geliştir-
mesi amacına yönelik" olması ifadesiyle çelişme-
melidir. BM Genel Kurulu'nun 2625 sayılı 24 Ekim
1970 tarihli karannda da "Devletlerin coğrafi bü-
tünlüğünün korunması" vurgulanmaktadır. Günü-
müzde, "0ye devletlerin milli biriiğini ve bütünlü-
ğünü kısmen ya da tamamen bozmayı amaçlayan
davranışlardan kaçınıimalıdır" kuralı Balkanlar'da,
Kafkasya'da, Ortadoğu'da, Güney Doğu Asya'da.
ihlal edilmiştir.
Batılı bazı ülkeler tarafından, yinezayıf düşen ba-
zı gelişmekte olan ülkelerin iç işlerine Soğuk Sa-
vaş sonrası değişik gerekçelerle açıkça müdaha-
le edilmiştir. Ankara, her tarafa çekilebilecek olan
self-determinasyon kavramını içeren anlaşmalar-
daki tanımlamalar konusunda açıklık getirilmesini
istemelidir. Self-determinasyon kavramından, bir
etnik ya da dinsel grubun siyasal, kültürel taleple-
ri mi, yoksa genel olarak nüfusun toplumsal yapı-
lanmanın geleceği konusunda karar verme hakkı
mı anlaşılacakör? Birincisi anlaşılırsa, bu, devlet kur-
ma talebine ve bunu sağlama için gerektiğinde in-
sani müdahaie adı altında uluslararası müdahale-
ye kadar götürür bizi. Ikincisi ise, temel özgürlük-
leri gözeten bir yönetimin oluşması sürecine katıl-
ma hakkını içerir ki.. bunun uygulanması gerekli-
dir.
Deneyimler self-determinasyonun büyük dev-
letlerce zayıf düşen ülkelere karşı bir müdahaie
bahanesi olarak kullanıldığını göstermiştir. Tarihsel
gerçeklere bakarak, uluslararası hukukta birçok
farklı biçimde yorumlanmaya çalışılan bu hakkın ile-
ride mağduru olmayalım.
Not: 1) Deprem bölgesinde, zarar gören aile-
lerin lise mezunu çocuklarına bölge üniversite-
lerinin meslek yüksekokullarında kontenjan ay-
nlamaz mı?
2) Sakarya Üniversitesi'nde ABADM (Avrupa Bir-
liği Araştırma ve Dokümantasyon Merkezi) kurul-
du. Merkez Müdürü Yrd. Doç. Dr. Ismail Özbay,
konuyla'ilgili kişi ve kuruluşlardan kaynak ve
doküman desteği bekliyor.
E-mail: emingurses@yahoo.com •
Fax: 0212 513 85 95
BLFLMACA SEDAT YAŞAYAN
1
SOLDAJVSAĞA:
1/Yutakiltiha-
bı. 2/ Bir şeyın
tersini söyleye- 2
rek edilen alay... 3
Bir Asya ülke-
sinin başkentı.
3/ Torik, pala- 5
mut gibi balık-
lardan dilim dı-
Hm kesilerek
yapılan salamu- o
ra. 4/Eski Türk
güreşlerinden 9
biri... Kent ya
da kasabada dış mahal-
le. 5/ Borusesi...Görû-
len âlemin ötesi. 6/ As- 2
kerlikçağı...Lezzet.7/ 3
Doğu Anadolu'da bir 4
ırmak... Hollanda'nın 5
plakaışaretı. 8/Kemik-
İerin içindeki yağh
madde... Tatsız tuzsuz
yiyecekler için lculla- °
nılan bir sözcük. 9/ Bir ^
kimseyle eğlenme ve onu küçümseme... Tibet sığın
YUKARTOAN AŞAĞIYA:
1/ Pulculuk 2/ "Gümüş sepet" de denilen ve pembe
ya da beyaz çiçekler açan bir sûs bitkisi... Bir nota. 3/
Yapraklan salata gibi yenen kokulu birbitki... Erişmiş,
ulaşmış. 4/ Arapçada "ben"... Resim ya da harfle ya-
pılan işaret. 5/ Budizm'de ruhun ulaştığı en yüksek
mertebeye verilen ad. 6/ Kâğıt oyunlannda ortaya pa-
ra koyma... Nazi partisınin askeri polis örgûtü. 7/ El ya
da yüz hareketleriyle gösterme... Bir zaman birimi. 8/
Tantal elementinin süngesi... Tuna Irmağı'nda kulla-
nılan bir çeşit yolcu kayığı. 9/ Müslüman olmayanla-
nn, özellikle Yahudilerin mezarhğma verilen ad.