Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
-İC AĞUSTOS 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Didier Galas, izleyici ile karşıkklı ilişki içinde olantiyatroyusevdiğinisöylüyor
'Tek iletişim aracımız enerjiydi'• Oyunculuk açısından bizi bir
araya getirebilen tek iletişim
aracı enerjiydi. Düşünce
açısından entelektüel bir dünya
içinde olsanız da sahnede bir
araya gelindiğinde yaşananlar
insanoğlunda var olan enerjinin
değiş tokuşudur.
L1MANYILMAZ
Geçen aralık ayında tstanbul'da "Lakırdılar"
adlı tek kişilik oyunuyla konuğumuz olan Didier
Galas, 54'üncüAvignon Tiyatro Festıvali'ne "Mon-
naie desinges" adlı üç kişilik oyunu ile kanldı. Oyu-
nun hem yönetmenliğini yapan hem de "Arkqu-
in" karakterinı canlandıran Didier Galas'la birlık-
te oyunda Japon % e Çinli oyuncular da yer alıyor.
- Bu projenin nasıl geliştiğLnden söz eder nıisiniz?
Stmnm iki yüdır üzerinde çahşıyordunuz?
DİDİER GALAS - Ashnda ıkı buçuk yıl diye-
bilirİ2. Çünkü tam ikı buçuk yıl önce Japonya'ya
gittim. Orada Notiyatrosundanbu- aktörle çalış-
tım. No tiyatrosu farstan çok trajedi türüne giri-
yor. Bu süre içinde orada çok sayıda gösten izle-
me olanağun oldu.
Fransa'ya dönmeden önce bir Japon prodüktör
benden bir oyun sahneye koymamı istedı. Bir gün
Kyoto'da bir cafe'de otururken birden böyle bir
proje akluna geldi. Commedia dell'arte'ın "Arfc-
qoinT
' karakteri ile No tiyatrosunun "Taro-Kaja"
karakterinın aynı sahnede karşılaşmasuu düşün-
düm. Projenin ilk adunı bu şekilde atıldı. Fransa'ya
döndükten sonra bu projeden Avignon Festiva-
li'nin direktörüne de bahsettim. O da bana bu pro-
jenin Çin'e kadar genışletılebileceğini söyledi.
Böylelikle projenin ıçıne Pekın Operası'nm Roı Sin-
ge (Maymun Kral) karakteri de dahıl oldu. Işte pro-
je bu şekilde doğdu. Sonrasında tüm çalışmalann
dûzenJenmesı, projenin aynntılandınlması yakla-
şık iki yıl sürdü.
Taro-Kaja, Arteguin'e çok yaldaşıyor
- Projede Fransz, Japon ve Çinli oyuncular yer
abyor. Sonuçta farkh kültûrtef, farkh ülkekr. Ça-
hşma süreci nasıl gelişti?
GALAS-Bu gerçekten de bazı açılardan son de-
rece zordu. Öncelıkle kültürler son derece farklı.
Sonra diller farklı. Anlatım açısından sorunlar çı-
kabiliyordu. Çin bir kıta ülkesi. Bu nedenle Fran-
sa ile daha fazla benzerlikler bulabiliyorsunuz. Ja-
ponya ise tümüyle kendıne aıt sistemleri olan bir
ülke. Biı ada ûlkesi. Bu yüzden Çin ile Fransa ara-
sında Çin'le Japonya arasındakinden çok daha bü-
yük benzerlikler buhnak mümkün. Japon kültürü
hakkında çok fazla şey de bilinmiyor. Sonuçta tüm
bu sosyal farklılaşmalar dil düzeyinde gündeme
gehnese bile yine de etkili oldu çalışmamızda. Ja-
pon ve Çinli oyunculann ikısı de gerçekten mü-
kemmel birer oyuncu. Bu açıdan çaiışma sürecin-
de her şey güzeldi. Çevirmenlerle çalıştığımız için
de birbirimizi anlayabiliyorduk. Üç oyuncu için de
sahnede birlikte olmaktan zevk aldıklan bir oyun
oldu.
- Ar1equin karakteri sizin için ne ifade ediyor?
GALAS - Bu karakterle tanışmam, konservatu-
Galas, festivale Japon ve Çinli oyuncularla "Monnaie de singes" adh oyunu Ue kaüldı.
varda MarioGonzales'ın derslerinde, mask ûzeri-
ne çaiışma yaptığım döneme rastlıyor. Tttrgen-
yev'in bir metni üzerine çalışıyordum. Ancak Da-
niel Mesgukh,bana Goldoni'nin "İki Efendinin Uşa-
ğTnı oynamamı önerdi. Oyunu orijinal dılınde oy-
nadun ve bu rolle de konservatuvardan mezun ol-
dum. Daha sonra Christian Scharetn' bana "Ahmed"
rolünü önerdi. Bu rolü maskla oynamamı ıstiyor-
du. Ben maskın Erhard Stiefel tarafindan yapıhna-
suıı şart koştum. Çünkü Stiefel deri masklann gi-
zemini GiorgioStrehler ile yapnğı çahşmalarda keş-
fetmişti. Marivam'un oyunlan, Dominique Bian-
coleUi'nın Arlequin illüstrasyonlan bu karakteri
keşfetmemde yardımcı oldu.
- Japon uşak Taro-Kaja için nefcr söyfcyeceksi-
niz?
GALAS - Taro-Kaja rolü çok sayıda karakteri
içinde taşıyor. Ama burada bizi ilgilendiren onun
da bır uşak ohnası. Sakı ıçmeyi seven, zor durum-
lardan kurtulmak için dürüstlükten uzak işlerin
içine kanşabilen bır tıp. Bu yönüyle de Arlequin'e
çok yaklaşıyor.
- Çinli Roi Singe (Maymun Kral) biraz daha
farklı samnm...
GALAS - O bir kral. Bu nedenle de imparato-
run otoritesine kesinlikle boyun eğmiyor. Büyülü
güçleri var. Adını taşıdığı hayvanınjestlerini, mi-
miklerini kullanıyor. Bu karakterde diğer iki ka-
rakterde var olan ahlak bozukluğunu göremiyor-
sunuz.
- Bu proje aynı zamanda oyuncular arasında
oyunculuk anlamında bir ahş verişi sağladı mı?
GALAS-Oyunculuk açısuıdan bizi bir araya ge-
tirebilen tek nokta, tek iletişim aracı enerjiydi. Bir-
likte oynarken de her bırimiz bu enerjiyi birleştir-
meye çalıştık. Ashnda tiyatroda bu her zaman ay-
rudır; ama özellikle bu oyunda bizi bir araya geti-
ren tek araçtı. Düşünce açısından her ne kadar en-
telektüel bir dünya içinde olsanız da sahnede bir
araya gelindiğinde yaşananlar entelektüel etkile-
şimden çok uısanoğlunda var olan enerjinin değiş
tokuşudur.
'Maskhtiyatrotürûnfi sevjyonım'
- Popükr tiyatro konusunda ne duşûnüyorsn-
nuz?
GALAS - Burada benim için önemli olan nok-
ta maskı seviyor olmam. Daha doğrusu masklı ti-
yatro türünü seviyorum. Bu izleyici ile çok daha
yakın bir ilişki içinde olmayı sağlıyor. Zaten mas-
kı harekete geçiren de bu üişkidir. tzleyici ile ku-
rulan yakın ilişki olmadığında da bu tür bir tiyat-
ro yapmak çok zor. Bunun için de yaptığım tiyat-
royu popüler tiyatro olarak adlanduıyorum. Çün-
kü halk için, izleyici için yapılan birtiyatro bu. Uz-
manlar için, eleştirmenler için ya da profesyonel
bir izleyici kitlesi için yapılan bir tiyatro değil.
Benim için bu tümüyle kendi içine kapalı bir ti-
yatro. Bubeni ilgilendirmiyor. Bununlabirükte "po-
pükr'' kelunesini de kullanırken çok dikkatli ol-
malıyız. Çünkü şimdi herkes "popükr'' kelime-
sini kullanıyor ve bence bu kavram son zamanlar-
da çok aşındı. Aynca "popükr" ve "popüKst"
kavramlan da birbirine kanştınlıyor. Sonuçta ben
de bu kavramı kullaruyonım çünkü yaptığım tiyat-
royu, ancak bu şekilde tanımlayabiliyorum. Bura-
da "popükr tiyatro" ile anlatmak istediğim, basit
bir enerji üzerine dayalı, oyuncular arasında ve
aynı zamanda izleyicılerle oyuncular arasında de-
ğiş tokuşun yaşandığı bir tiyatro.
- Tiyatronun geleceği hakkında görüşleriniz
nekr?
GALAS- Şu anda bir şey söylemek çok zor. Ben
yeni teknolojilerle çalışamıyorum. Tüm bunlar
benim hoşuma gitmiyor. Ama bu tür teknolojile-
rin kullanıldığı oyunlan seyretmek hoşuma gidi-
yor. Bence tiyatroda önemli olan, insanlann aynı
mekânda, aynı anda bir araya gelmeleri ve sahne
üzerinde konuşan, hareket eden oyunculan izleme-
leri. Tiyatroda hoşuma giden bu ilişki. Son dere-
ce basit, son derece temel. Bu ilişki korunduğu sü-
rece de tiyatronun her zaman var olacağına inanı-
yorum.
- Yeni projekriniz var mı?
GALAS - Öncelikle tatile gitmek istiyorum.
Ama bundan sonraki projemde sadece yönetmen-
lik yapabıleceğimi düşünüyorum. Çünkü hem yö-
netmenlik yapmak hem de oyunculuk yapmak im-
kânsız. Şu anda böyle düşünüyorum. Belki de ye-
ni projede tek başıma oynanm.
GrigoriAkksandrov'unyönettiği '\bhja Vblga" adh müakal komedi, 1938.
Rus sinemasının
yasaklıları Locarno'da
Küftür Servisi - 2-12 Ağustos
tarilleri arasmda gerçekleşen Is-
viçn'deki Locarno Film Festiva-
li'nie, zamanın siyasi ortamırun
sanjürüne kurban giden ya da ar-
şivlsrde unutulan kırk uzun met-
rajlRus fılmi gösterüiyor. Bu ret-
rosjektif çalışmayı çeşitli arşiv-
lercn yararlanarak yürüten Ber-
naji Eisenchitz, festival kapsa-
rroıda gösterilen ve 1926-1968
yıllaı arasındaki zorlu süreçte çe-
kile filmleri seçmelerindeki ama-
cınRus sinemasmm önemli eser-
lerai gün ışığına çıkartmak ve ge-
nigkitlelere tanıtmak olduğunu
beltti.
Srstivalde gösterilen fihnlerin
u z » süre gizlenmesinin, o zaman-
ki iikümetin ideolojisine bağlı
esttik değerlerine ters düşmesi
olaık nitelendirse de sansürün ne-
dexmi asla gerçek anlamda bile-
meeceklerini de ekliyor. Sansü-
re ğrayan ve gösterilmeyen bu
filmlerin neden ımha edihnediği
sorusunu ise Eisenschitz, şu şe-
kilde yanıtlıyor: "Devtetarşhleri,
kendhie çelişen bir tutum izleverek,
1956'dan itibaren çekilen bürün
fdmleri saklamış. Dzıga Vertov'un
başanhüçkmesi "Troıs Chants Sur
Lenine' (1934)büesaklanmış.Bun-
lardan biri Stalın yeteri kadar gös-
terihnediği,birdiğeriiseStatin'deD
hiç söz edihnediği için yasaklan-
mıştı. Cçlemenin sonuncusunda,
Vertov daha da cesur yaklaşarak
çok başanh bir fîhn yapmışü. Bu
filmlerin saklanmasındaki ama-
cın, Rus hükümetinin kendiyle çe-
lişen rurumlanndan kaynaklandı-
ğını sanıyorum." Locarno Film
Festivali'nde gösterilen yasaklı
Rus filmlerinden bazılan şunlar:
Abram Room'un 'lstila', Mikha-
üSvefcer'in'Sıkı\umruk'(1956),
Boris Bamet'nın 'Cesur Çocuk',
GrigoriAleksandrov un 'VolgaVol-
ga'(1938)fılmleri..
Arthur Miller'ın son oyunu toplumun kayboluşunu anlatıyor
'Roüerikafamda oynuyorum
y
löittürServisi-Ünlü yazar Arthur Ma-
kr'ın son oyunu "Mr. Peters' Connec-
tion" Londra'da sahnelenmeye başladı.
Anılanndan yola çıkarak yazdığı bu
oyun, Miller'ın gerçeküstücü yamm da
gözlerönüne seriyor. Toplumsal yaban-
cılaşma, birey bilinci ve benliği hakkuı-
da yazılmış olan yapıt, bir otoportre ni-
teliği de taşıyor.
Geçen pazartesi akşamı Arthur Mil-
ler kimseye bildirmeden ünlü yüzlerin
sıklıkla ziyaret ettiği bir yer olan Alme-
dia Tiyatrosu'nun banna gitti: ama Art-
hur Miller sıradan bir ünlü değildi ve bir
tuhafhk anıden bann içini sardı. Sonra,
yazann yeni oyunu "Mr. Peters' Connec-
tion"ın yönetmeni Micheal Blackmore
ve Miller tiyatroda, yaptıklan ışı anla-
tan sohbet için bir araya geldiler. Mil-
ler, Ulusal Tiyatro tarafindan yüzyılm
en önemli oyun yazan seçihniş ve tn-
giltere'nin "tiyatro azia" olarak adlan-
duıhnıştı. Bununla Miller, Ingıliz tiyat-
rosu üzerindekı etkisini dogrulamıştı.
Miller tiyatronun yorgun kartalı ola-
rak anılıyor bazı çevrelerde. Yüzü ince
bir mizahla işlenmış önemli bir insan...
Yazar sanat, politika ve dünyanın için-
de bulunduğu durumla ilgili cesur yo-
rumlannda eskisinden daha mücadele-
ci.
"Mr. Peters' Connection"uı toplumun
kayboluşuyla ilgili olduğunu söylüyor
ünlü yazar ve ekliyor: "Eskiden bir ye-
re ait olduğunuzu hissederdiniz. Savaş-
ta bile. nerede obnanız gerektiğini bUir-
diniz. Mr. Peters bizi buraya bağlayan sü-
reci anyor."
Her yazann kendi yaşamı hakkında ış-
ler ürettiğini söyleyen Miller, yeni oyu-
nunun anlatıcı bir tarzla değil, deneysel
bir şekilde yazıldığını söylüyor. a
Bir
duygu başka bir duyguyu doğuruyor"
diyor. "Bence biz, nesnel gerçeklikten
tamamen uzakta yaşıyoruz. Yoksa nasıl
ohır da Reagan başkan seçiür! O ülke-
sini,tarihindeen büyük borçlarasokmuş-
tur ama hâlâ insanlar onun tutucu eko-
oomik anlsyısa sahip oiduğunu söykr-
iyatronun yorgun kartalı olarak anılan Miller, kendi
yaşamından kesitleri de sunduğu "Mr. Peters' Connection" adlı
oyununu anlatırken "Eskiden bir yere ait olduğunuzu
hissederdiniz. Savaşta bile, nerede olmanız gerektiğini
bilirdiniz. Mr. Peters bizi buraya bağlayan süreci anyor" diyor.
kr. Saldırgan ohnayan. arkadaşça bir
ta>ir sergilediğinden olsa gerek; insan-
lar hâlâ ona karşı büyük bir sempati
besByoriar" diye eküyor, Amenkan tar-
zı yaşam sürmüş olan ve hâlâ bunu sor-
gulamaya devam eden yazar.
85 yaşmdakı Arthur Miller, Polonya-
lı göçmen bir babamn oğlu. Amerikan
ekonomık krizinin yaşandığı yıllarda
yoksulluk çekmiş, ama yine de üniver-
siteye gidebümeyi başarmış, bir zaman-
lar Marflyn Monroe ile yaptığı evlilik-
le Hollyvvood'da konuşuhnuş...
"Mr. Peters' Connection"ın baş karak-
ten Mr. Peters, bastırılmış ve içine dö-
nük bır ınsan. Miller oyunda kendi ya-
şamından kesitleri kurguya dökmüş. Kı-
sa bir uykuya yattığı sırada anılannda-
ki yaşayan ve ölü insanlarla karşılaşan
Peters için Miller, "Bence ölüme yakın
olmak çok zor bir şey, geçmişmize dik-
katike göz atmanız gerekivor ve haya-
tıni7in anlamını hulamaflıgıni7rta hir h«s
ürsizükle karşılaşryorsunuz. Peters'ın
basma gekn şey de bu!" diyor.
Kendini bir oyuncu gıbi de hisseden
ünlü yazar, "Ben bütün roUeri kendi ka-
famda oynuyorum, sonra yönetmen ya-
pryor bunu, sonra oyuncular» Ve seyir-
crv k beraber büyüsel bir şey doğuyor—
Adını koyamadığım, manokçizgisineso-
ItamaHıgım hir *ılom "
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Sanatçı ve (deoloji
Geçen iki yazımda, 20. yüzyıl sanatının öncü ad-
lanndan Kounellis'in de katıldığı birsöyleşiden söz
ederken bu sanatçının ideolojiyi sanatçı açısından
neredeyse bir varlık koşulu ya da gerekçesi saydı-
ğı noktasına varmıştım; ideoloji için de, en geniş an-
lamda olmak üzere, şöyle bir tanım vermiştim: "En
geniş tanımıyla ideoloji kavramı, politika (yani yö-
neten-yönetilen ilişkileri), ekonomi, hukuk, eğitim,
ahlak ve felsefi bakış da dahil olmak üzere, toplum-
sal diye nitelendirebilecek bakış ve düşûncelerin,
varolan sınıfsal çıkahar ve konumlar da göz önün-
de tutularak belli bir sistem temeline oturtulması,
ve bu sistem doğrultusunda davranış biçimlerinin,
tutumlann vb. öngörülmesidir."
Aynca geçen haftaki yazımın sonunda, bu içen-
ği ile ideoloji kavramının sanatçıyla zorunlu bir gö-
bek bağının bulunduğundan da söz etmiştim.
Gelgelelim -bugüne kadar çoğu kez yapılageldi-
ği gibi- sanatçı ile ideolojinin birlikte anıldığı her ko-
numda: "Yoksa sanatçıya dışandan bir görev mi
verilmeye çalışılmakta?" sorusunun ortaya atılma-
sı, ortalığı bulandırmaktan başka bir sonuç verme-
mektedir. Sanatçı, polıtik olmak zorunda mı? Fel-
sefeden, hukuktan, siyasetten anlamak zorunda
mı? Sanatçı, sınrfsal konumlan göz önünde bulun-
durmak ve bilmek zorunda mı? Politikacının politi-
ka yapması gibi, sanatçının da tek işi, sanat yap-
mak olmamalı mıdır? -kimi zaman sanatın ve sa-
natçının özgüriüğünü sözde güvence altna alma kay-
gısıyla sorulan bu sorular, çoğu kez ne yazık ki he-
def şaşırtıcı niteliktedir. Belki de buradan kaynak-
lanan en büyük yanlış, bu sorulan birbirinden -ve
bu arada sanattan- aşın yalıtılmış ve soyutlanmış bir
tarzda ortaya atmaktır.
Her şeyden önce, yanlış noktalara götürmemesi
için, son sorunun yanrtı soru biraz değişik sorula-
rak verilmelidir. Sorulması gereken sanatçının tek
işinin sanat olup olmadığı değildir. "Sanatçı, her yap-
tığım sanatı aracılığıyla yapmak zorunda değil
midir?" biçimindeki soru, bu bağlamda doğru olan
sorudur. Brecht: "Tiyatro aracılığıyla politika yapa-
bilirsiniz; ama politika aracılığıyla tiyatro yapamaz-
sınız!" derken soruyu yukandaki biçimiyle sormuş-
tur.
Burada önem taşıyan nokta, sanatçının şuna ya
da buna zorunlu olup olmadığını sormak degildir;
çünkü söyleme birzorunluluğun, yükümlülüğün ka-
nşmasıyla birlikte, sanatçının yapıp yapmama öz-
güriûğü de kendiliğinden gündeme gelecektir. Emst
Fischen "Sanatçı, hiçbir şeyezorunlu degildir; sa-
natçı, her şeyi yapabilir" derken sanatçının ancak
özgür olduğu takdirde yapıp edebileceği gerçeğini
de bir ilke olarak dile getirmiştir. Ancak Fischer gi-
bi bir Mari<sistin bu sözüyle sanatçının istediği tak-
dirde ömegin sınrf gerçeğini göımezlikten gelebile-
ceği gibi bir "özgüriüğü" kastetmediği de açıktııi
Burada sanatçının özgüriüğünü koruma amacıy-
la birbirinden soyuttanmış, yanıltıcı olabilecek so-
rular yerine, sanatçının sanatçı olarak varolma ko-
şullanna bir göz atmak, daha doğru olur. Ünlü sa-
nat tarihçisi ve sanat kuramcısı Arnold Hauser,
başyapıtı olan "Sanatın Toplumbilimi''rnn sanatçı ite
ideoloji arasındaki ilişkiyi irdelediği bölümünde, sa-
natçının kendısine bır görev seçmesı bağlamında
şöyle diyor. "Insanın ancak toplumsalgörevteh ye-
rine getirerek ne ise, o olabilmesi gibi, sanatçı da
insanlar arası ilişkilerin içerisine girerek sanatçı
olur." Yanlış anlaşılma olasıltğını engellemek için
hemen belirtelim: Hauser'in burada görevden an-
ladığı.sanatçıya dışandan bir şeylerin dikte edilme-
si değil, fakat onun toplum içerisinde yaşayan bir
varlık kimliği ile, bir şeyleri kendiliğinden " mese-
fe'etmesidir.
Hauser, aynı eserin "Yaşamın ve Sanatın Bütün-
lüğü" başlıklı bölümünde de şu görüşlere yer verir
'Yaşamı degiştirmek, sanatın sûrekliyönelimidir, dûn-
yanın, Van Gogh'un deyişiyle 'tamamlanmamış bir
taslak' olduğu duygusu olmasaydı, sanattan da
geriye pek bir şey kalmazdı... Sanat hep gerçekçi
ve etkin tutumdadır; uygulamadan kaynaklanan so-
rular karşısında ilgısiz ya da yansız bir tutumu ser-
gilemesi, kuraldışı bir durumdur."
Bu tanım çerçevesinde sanatçı da olduğu gibi
benimseyen değil, fakat hep tarbsan konumun-
dadır. Onun, "tamamlanmamış bir taslak" gözüyle
baktığı dünyayı kendince tamamlayabilmek ama-
cıyla aldığı tavır, başka deyişle dünyada olup biten-
ler karşısındaki duruşu da, yine sanatçının politik-
liğinden başka bir şey degildir.
Tartışacağız...
e-posta: ahmetcemalfi superonline.com
acem20(â hotmail.com
Hollyvvood oyunculannın grevi
• LOS ANGELES (AFP) -1 Mayıs'tan beri
Televizyon ve radyolarda gösterilen reklamlardan
az para aldıklan için 1 Mayıs'tan beri grevde olan
oyuncular, şimdi de Hollywood sokaklannda
yürüyüş yaptılar. Screen Actors Guild ve
American Federation of Televisıon and Radio
Artists'e üye 35 milyon oyuncuyu kapsayan
grevin çıkış noktası, televizyon ve radyolarda
binlerce kere yayımlanan reklamlarda oynayan
oyunculara verilen payın düşürülmüş olması.
Eskiden, oyuncular reklam her yayımlandığında
belirli bir ücret alıyorlardı. Fakat sonra reklam
şirketlerinin ortaklaşa aldığı karara göre bu
sisteme son verilmişti.
Jinü HendriK'in sitesi kurtuldu
• CENEVRE (AFP) - Blues ve rock müziğinin
efsanevi gitaristi Jimi Hendrix'in ailesi, daha
önce bu adı satın almış Amerikalı Intemet
meraklısmı siteden attırdı. Böylece
'www.jimihendrix' sitesi artık ünlü gitaristin
meraklılan tarafindan ziyaret edilebilecek. Ünlü
kişilerin adlarmı satm alarak daha sonra web
sitesi kurmak istediklerinde, bu adın hakkım
yüksek meblağlara satan bu tür kişilere, 'sanal
işgalciler'e karşı büyük bir savaş başlatılmış
durumda. Bu tür bir karaborsayı önlemeye çalışan
UN World Intellectual Property Orgarusatıon'ın,
Jimi Hendrix'in ailesine bu adı kullanma hakkım
vermesi, daha önce belirlenmiş 569 davamn da
sonuçlanacağma dair bir umut ışığı yaktı.
BUGUN
• ENKA VAKFI'nda saat 21.15'te MichaeJ
Mann'm yönettiği 'Köstebek' adlı film
gösteriliyor/276 22 15)