Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10 AĞUSTOS 2000 PERŞEMBE
14 kultur@cumhuriyet.com.tr
Murat Gülsoy, çoğu zaman yaşamak yerine hikâyenin içinde kaybolmayı yeğliyor
'Muduluk, nostaljik bir duygu'ÇAĞRIÇETİNKAYA
Murat Gûboy'un ikinci kıtabı "Bu
Kitabı ÇaluT Can Yayınlan 'ndan çık-
tı. Yazar öykülerinde knz durumlan-
nı, psikolojik gerginlikleri, çağımız
insanının yaşadığı büyük yalnızlığı
post- modern açıdan değerlendiriyor,
fantastik ve şiirsel anlatımı ön plana
çıkanyor. Murat Gülsoy çoğu zaman
yaşamak yerine bir hikâyenin içinde
kaybolmayı yeğliyor.
-Öykükrinizdekisradanyaşaınadu-
yulan öfke, kırgınlık, sana,kendini ye-
nikme ve geliştirme hırsı ile dolu, ya-
şamlannı irdeleyen karakterier var.
Bunlann çıkış noktası nedir? Belirli
anlardan ve mekânlardan söz edilivor.
Niçin bu gibiimgeler yineleııiyor? Oy-
küye yaşanmışlık duygusunu vermek
için mi bu kurguvu yeğliyorsunuz?
MURATGULSOY-Öykü yazmak,
hikâyeler anJatmak yalnızca sanatsal
bir etkınlık değil benım için. Başka ya-
şamlar üstüne düşünmek, başkalannın
duygulannı, dûşlerini, dûşûncelerini,
hayal kınklıklarını, acılannı araştır-
mak çok yönlü, psikolojik bir süreç.
Yazma sürecı kimi yazarlann kendi-
lerini tann gibi hissetmelerine neden
olurken kimileri için de kendi ruhsal
haritalannda yaptıklan bir yolculuğa
dönüşür. Elbette yazar yarattığı dün-
yanın, yarattığı öykünûn tek belirle-
yicisidir. Tüm kaynağı yaşamdır. Son
kertede yaratılan her dünya, yazann
kendi dûnyasıdır. Okıır ile yaşanan
kesişmeler, önceden kestirilmesi gûç,
bazen mutlu, bazen de hayal kınklığı
yaratan rastlantılardır.
Haritası çizflebOecek bir ûlke
'Bu KitabıÇalm'dakı öykülenn kah-
ramanlan çok farklı kişilikler olsa da
o kıtapta onlan buluşturan, söylediği-
niz özellikler var. Fakat hepsinin ya-
şamlannda özel bir nokta anlatılıyor.
Çoğu için söyleyebilirim bunu. Yaşa-
mın içinde kınlma noktalan vardır. O
dönemeçlerde insanın optiği değişir,
yasama bakış açısı değişir; kimi zaman
tüm kımyası farldılaşır. "Kayıp Eşya-
lar Bürosu'ndakı kahraman için oto-
bûste unutulmuş bir çantadır bu nok-
ta, '54 Numaranın Esran'nda gizem-
lı bir komşunun kım olduğunun araş-
tınlması,
4
Bu Kitabı Çakn'da ılkgenç-
lik yıllannda yaşanmış bır konuşma,
'Hızn Düşünme Sanati'nda bir semi-
nerdir. Bu kınlma noktalan çoğu za-
man insan belleğinde özel mekânla-
ra, kişilere bağlanır. O nedenle mekân-
lar önemli benim öykülerimde. Yine-
lenmelerin nedeni tamamen farkh. Bir
insanın tüm yazdıklannın toplammın
kendi içinde bütünJüğü olan bir dün-
ya oluşturduğuna inanıyorum. Yeterin-
ce ıncelense, hantası çizılebilecek bir
ülkedir bu. Kimi imgeler yinelenir,
oralara dikkat çekilir. Bu sadece oku-
ra göndenlen
u
orayadön,oradabirşey
var" mesajının ötesinde kendime ver-
diğim mesajlardır. Takıntılanmın üze-
rine giderim.
-Şiirie, şiirsel anlatınıla çok içiçeol-
duğunuz gözlemleniyor. Yazarhğa ba-
kış açuuz nedir? Öykünûn dışında iş-
ler deneyecek misiniz?
GÜLSOY - Yazıya bir bütün olarak
bakıyorum. Yazmanın, anlatmanın,
ifade etmenin tek, büyük bir sanat ol-
duğuna inanıyorum. Yazma etkinliği-
mi herhangi bir tür ile sınırlamıyo-
rum. Bu,a
hertürdevazanm''anlamı-
na gelmiyor şüphesız. Bu konuda tem-
kinliyim. Fakat araştırmacıyım. Fark-
h anlatım biçimlerini, yazı türlerini
uzun zamandır deniyorum. Özellikle
tnteraet ortamında okunabilen, hyper-
text mark language diye adlandınlan
tekıuği kullanarak çok heyecanlı işler
yapıyorum. Görüntü, ses ve çeşitli
programlama teknikleri kullanılarak
'hikâye anlatma' sanatının sınırlannı
araştırmak benim için önemli. Şu an-
da alt.zine adlı dergide (www.plusta-
sarim.com/altzine) sürdürüyorum bu
işleri, yakın zamanda CD ortamında
toplu halde yayımlamak da istiyorum.
'Öykûler mutlu bitmiyor' ~
- Freud'un "Dûşlerimizde karşınu-
za çıkan her insan, ashnda kendüniz-
dir" sözönü sizin öykülerinizin fantas-
tik kurgusunda yakalamak mümkün.
Ama bu fantezryi, okur kendi başma
yaraüyor. Siz sadece ipuçlannı veri-
yorsunuz. Okunın aynasmda biçhnle-
nen şey, bir şekilde tekrar sıze yönfe-
niyor. Neden bu "ben buradayım!" de-
meçabası?
GÜLSOY - Freud'un bu sözü ger-
çekten zihin açıcı. Özellikle sanatsal
yaratı üzerine düşünürken farklı bir
bakış açısından yazdıklannızı değer-
lendırmenıze yardımcı olabüir. Kur-
maca denılen iş, ohnayan bir dünya-
nın hikâyelerini anlatmaktır. Bu, sade-
ce yazann kafasının içinde olan bir
dünyadır. Fakat aynı zamanda 'ger-
çek' dünyannı bir parçasıdır. Evet, bır
öykü yazarsınız, bir hikâye kurgular-
suıız, kendi yaşamınızla hiçbır ilgisı
olmadığını düşündüğünüz kahraman-
lan anlatırsınız, fakat bir gün dönüp
baktığınızda kendinizden başka hiçbir
şey söylememiş olduğunuzu görürsü-
nüz. Bu, sorunuzun bir boyutu. îkin-
Insan psikolojisi daha çok gerginlikle beslenir. Doğamıza özgü zayıflıklanmızla
mücadele etmek bizi olgunlaştınr. Sanat bu tür bir hesaplaşma alamdır. "Öldûrmeyen her
darbe güçlendirir." Kahramanlanm bu kriz öykülerinden değişerek çıkıyorlar. Dolayısıyla
yazarken ben, okurken de diğer insanlar; benzer bir süreci yaşıyorlar.
ci boyutu da kimi öykülerimde araş-
tırdığım yazma sürecinı doğrudan il-
gilendiriyor. Meta-anlan diyebileceği-
miz, öykünûn yazılma sürecini de içe-
ren anlatılar. Bu yeni bir şey değil,
Don Kişot'tan beri var olan bir izlek.
Bu tür anlatılarda yazann bir an bile
olsa yazının, öykünûn içinde oldugu-
nu fark edersiniz. Bu, metın ile ilişki
kuran okura yeni ilişkilerin varlığını
hissettirmektir. Ve her yazar belli bir
döneminde mutlaka bu süreçle hesap-
laşır ya da şöyle söyleyeyim; ben o tür
yazarlardan hoşlanıyorum.
- öykûlerde mutsuz bir aşk üçgeni
görûyoruz hep. Ya kahraman gerçek-
ten bunun içinde, çetişkryi ve aşkı ya-
şryor ya da bunu kendi kendine yara-
üyor. Aşk yanılsamaiannı öykünûn
kurgusunda eritiyorsunuz. L. Ara-
gon'un ünlü şiiri 'Mutlu Aşk Yoktur',
öykülerinizin temel izteği gibi_
GÜLSOY-Aşk, edebiyatın ana ko-
nulanndan biri, belki en önemlisi.
Doğru, yazdığım öykülerin sonlan
çok da mutlu bitmiyor. En azından
ana kahramanlar açısından... Biz öy-
külerde daha çok kriz anlanna tanık
oluyonız. Kriz anlan (terk edilmeler,
aldanlmalar, yalnızlık) yaşamlanmı-
zın daha büyük bölümlerinde boğuş-
tuğumuz durumlardır. İnsan psikolo-
jisinin daha çok gerginlikle beslendi-
ğine inanıyorum. Yasadıklanmıza yön
veren çoğu zaman iyi niyetlerimiz de-
ğil değil, olmamışlıklanmız, hırslan-
mız, kızgınlıklanmız oluyor. Bu yüz-
den hata üzerine hata yapanz ve ger-
gınlik büyür. Bu tür insan doğasına öz-
gü zayıflıklanmızla mücadele etmek,
kimi zaman banşmak bizleri olgunlaş-
tınr. Sanat bu tür bir hesaplaşma ala-
mdır. "ÖMfirmeyen her darbe güçlen-
dirir.'' Bu sözün işaret ettiği çok doğ-
ru bir şey var; kahramanlanm bu kriz
öykülerinden değişerek çıkıyorlar. Do-
layısıyla yazarken ben, okurken de di-
ğer ınsanlar; benzer bir süreci yaşıyor-
lar. Bu, tüm sanatsal ürünler için ge-
çerli bence. Mutsuz aşk meselesine
gelince... Biz öykü kahramanının kriz
anından başlayarak hikâyesini öğren-
meye başlıyoruz. Terk edildiği için
mutsuz olan kişı daha önce mutludur.
Aşkın mutluluk dönemi, yaşanan kriz-
den, kopmadan sonra daha iyi, daha
derinlemesine anlaşılır. Mutluluk o
yûzden bana hep nostaljik bir duygu-
yu çağnştınr. Geçmişteki veya gele-
cekteki mutlu döneme bir özlem.
- GeneUikle öyküieriniz düşkınku-
ğrvia ve okurun kahramana duyduğu
acımayla son buluyor. Bunca acının
sonunda daha güçlü olmakyerine,ne-
den sürekli geç kalnnşlık ve yitinniş-
lik duygusu yaşanryor?
GÜLSOY - Geç kalmışlık duygusu
çağımız insanında temel motiflerden
biri. Gerçi bu tür gözlemlerden yola
çıkarak yazmıyorum öykülerimı. Fa-
kat yine de öyküler kurulurken bu te-
manın sıklıkla ağır bastığını fark edi-
yorum. Bu belki de kültürümüze öz-
gü bir durum. Cumhuriyet devrimle-
ri ile yakalamaya çalıştığımız bir çağ-
daş dünya modeli var, şu andaki kül-
tûrel dokuda. Azgelişmışlik, geri kal-
mışhk, ne derseniz deyin, Tanzimat'tan
beri bu ülkede yaşananlann hep alt
metni oldu. Herkesi bağlayan büyük
hedefler her zaman gündemimizde ol-
du. Gecikmişlik duygusu siyasi yelpa-
zenin tamamını kaplayan, neredeyse
tek duygu. Bu kültürel yapı gündelik
yaşamımızı da, kişisel yaşantılanmı-
zı da, aşklanmızı da etkıliyor. Belki
bunlann yansımasıdır. Fakat bunlan dü-
şûnerek yazmıyorum öyküleri.
'Kahramanlanm kurmaca'
- Öykükrinizde yoğunlaşan kadın-
erkek iBşkilerindeki ayrmtı yüklü ka-
rakterler gerçek yaşamınızla ne kadar
örtüşüyor?
GÜLSOY - Yaşadığım hiçbir olayı,
tanıdığım hiçbir insanı yazmadım bu-
güne kadar. Anlattığım öykülerin kah-
ramanlan her zaman kurmaca kişiler-
dir. Tabii ki deneyünlerimin etkileri-
ni banndınrlar. Bu biraz da yazarla-
nn seçimleri ile ilgili bir durum. Oto-
biyografik anlatıya karşı değilim, an-
cak lcurmaca beni daha çok heyecan-
landınyor. Kurmacanın öğeleri kimi za-
man gerçek yaşamdan olabılır, fakat
öykûnün içine girdikten sonra artık o
kurmaca bir gerçeklik olur. Ben bir ro-
manı ya da bir öyküyü okurken yaza-
nnın bunlan yaşayıp yaşamadığını
çok da merak etmem. Anlattıklannı na-
sıl kurguladığı, nasıl dile döktüğü
önemlidir benim için. Yazı ile yaşamım
arasında tuhaf bir gerginlik de vardn-.
Yazı dünyasının içine girdikçe yaşam-
la araruzdaki mesafe büyüyor. Çoğu
zaman yaşamak yerine bir hikâyenin
içinde kaybolmayı yeğlemişimdir.
Ünlü ressamlann İ50'yi aşkın çarpıcı yapıtı Fransa'da sergileniyor
ChagaB'm"Lenurouge-Kınnızınü
w
(sokla)v«Balthus'un''I^Toiletted«Geoı^tte-G€orgette
GeçenyÜTyıhnçağdaş 'nü leriKüHür Servisi - Çağdaş ressamlar, en çok işle-
nen konulardan 'çıplakhğı'ı nasıl yorumladılar? K-
casso, Balthus, Magrifte ve Louts Bourgeois gibi
ünlü ressamlann kendilerine özgü yorumlannı ta-
şıyan yapıtlan Maeght Vakfi tarafından ilk kez
sergileniyor. Sergide, geride bıraktığımız yüzyı-
hn en önemli sanatçılannın yüz elliyi aşkın yapı-
tı yer alıyor. En çarpıcı nü çalısmalann sergilen-
diği vakfin salonlannda yer alan yapıtlardan ba-
zılan şunlar: Derain'den Les Baigneuses, Bon-
nard'dan LegrandNuJaune, Dubuffer'den Gymno-
sophie, DeKooning'den VVoman,SagHarbor, Bas-
quiat'dan Baby Boom Yapıtîann bazıları Ame-
rika'daki müzelerden ya da özel koleksiyonlar-
dan toplanmış ve sergiye konulmuş.
20. yüzyıhn en çok konuşulan ve en başanlı
ressamlan, bugeleneksel ve çok çalışılmış çıplak-
lık temasım nasıl yorumladılar?
Serginin gırişinde karşunıza çıkan Egon Schi-
ele'nin ateşü yapıtlan, sadece görünüşü yansıt-
makla kalmıyor aynı zamanda insan ruhunun de-
rnüiklerini ve dile getirilmemiş arzulan da yansı-
tiyor. Derain, 19O7'de Baigneuses'ü yaparken zen-
ci sanatmın etkisinde kalarak çizdiği kadmlann göz-
lerindc özellikle kırmızı oyukluklara yer vermiş.
ChagaM'ın 1909'da yaptığı Le Nu rouge'da da şa-
rap tortusu rengi ve uyumsuzluklar göze çarpıyor.
Rouault Baigneusesü kendine göre yonımlarken
Cezanne ve Derain'den etkileniyor. 'Aaiobat' adı-
nı taşıyan başka bir çalışmasında ise çıplaklığı
transparan ve san bir mayoyla tamamlıyor. Bir re-
simden diğerine, resim sanatını sorgulayan ve
meydan okuyucu bir tavır içeren çalışmalarla do-
lu olan sergide, Ingres'in TürkHamamı adını ta-
şıyan yapıtında bu görüşlerin bir toplamı da yan-
sılıhyor. Bounard'ın Degas'a cevaben gerçekleş-
tirdiğı yapıtlannda, alışıhnamış bir bakış açısı ve
tuhafbir kadrajlama var. Sanatçı, felsefesinin ya-
u
Nu debout- Ayaktaki nü" - Miro.
şamı resmetmek değil resme canlı bir hava ver-
mek olduğunubelirtiyor. Zaten, 'LeGrandNu Ja-
une (Büyük San Çıplak)' adlı yapıtında yansıyan
kırmızı ışıklann gûneş ışıklanndan ya da bedenin
kendi ışığından mı yansıdığı anlaşüamıyor.
Degişen dünya koşullanyla birlikte, resim ala-
nında da görölen değişimler, 1910'daki fütûrist
yaklaşımlar da nü resimlerin sadece kadın çıplak-
lığı olmadığını haykınyordu. Çıplaklığm iç sıkm-
tılannı, gerçekleri, derinlikleri yansıttığı tarüşdı-
yordu. Bu tartışmalar en iyi Grosz'ın yapıtlann-
da görülebiliyor. Köşeli desenleri, 1. Dünya Sa-
vaşı'nın sonrasında olgunlaşan mizahi balaş açı-
sının bir yansımasıydı. Otto Efa'te karşımıza çı-
kan şiddet olgusu ise. Goya'nın dünyasına çağn-
şımlaryapıyor. Fautrier'nin 1929'dayapügı 'Une
Femme Couchee' tablosunda ise, mağara duvar-
lanna yapılan resimlerin sadeliği ve yalınlığında
bir tarz yakalıyor. Andre Masson ise kadın olgu-
sunu yüceltiyor; doğurgan ve besleyici tarafiyla
kadını tabiatın ta kendisine benzetiyor. Delvaux,
Madrid Thyssen Müzesı tarafından sergilenen 'Ay-
nadaki Kadra' adlı yapıtında illüzyonlardan ya-
rarlanıyor ve aynadaki yansımasıyla kendi kendi-
ni sorguluyor. Miro ise, 1938'de yaptığı merdiven
çıkan çıplak bir kadın tablosuyla Ispanya iç sava-
şının acunasızhğını yansıtmak istercesine Duc-
hamp'a karşıhk veriyor. Picasso'nun 1942 tarih-
lı Nu Couche tablosu da en az onun kadar acıkJı;
tabloda yumruklanm sıkan çıplak birkadının, so-
luk renklerle ve dar bir alanda verümiş, gelecek-
ten ümitsiz bir görünümü var. Renkler Dobuffet
ile yeniden yaşama dönüyor. Alev saçan kırmızı
renkler yas tutan bir kadıîun acısını farklı bir bi-
çimde yansıtıyor. Ressam, yakın zamanda şidde-
tin dozunu arttınyor ve koleksiyonerlerin çocuk-
lan korkutacağı endişesiyle duvarlanna asmaktan
çekinecekleri tuhaf resimler üretmeye başhyor.
Ama onun bu temayı seçmesindeki amaç kültür
yozlaşmasını verebilmek olarak nitelendiriliyor.
Bir diğer yandan Giacometti ise bedenı gölge-
lerle vermek ahşkanlığını bir yana bırakıp dört el-
le onu en güzel şekilde yansıtma arayışlarma gi-
riyor. Maeght Vakfı'nm düzenlediği sergide, gü-
nûmüze en yakın ressamlar ise unutulmamış, Ta-
pies. Rouan, Vefickovk ya da Rebeyrolle sergide
yer alan günümüz ressamlanndan bırkacı.
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
İkinci Yeni Tarüşmalarf
Yaklaşıkyanm yüzyıldır, şu veya bu şekilde sü-
rüyor, şiirimizdeki İkinci Yeni tartışmalan. Sıkça, özel-
likle de seksenlerin başında edebiyat gündemine
gelmiş, tartışılmıştı.
Edebiyat tarihimizde, sanırım, gündemde bu ka-
dar çok kalan, bu kadar çok tartışılan bir başka "ko-
nu" yok.
İkinci Yeni'nin "kuramsal temelleri", ilkeleri, haf-
talık Pazar Postası gazetesinin edebiyat/sanat
ekinde Muzaffer Erdost tarafından "biçimlendi-
rilmiş"Ü. Kuşkusuz, llhan Berk'in aynı yıllardaki "ye-
nilik" savlannın da katkılan vardı.
İkinci Yeni'yi, kimileri anlamsız şiir, kimileri ka-
palı şiir ya da anlamın rastlantısal olduğu şiir, so-
yutşiir; kimileri de "burjuva şiiri" vb. olarak tanım-
lamış, adlandırmıştı. Ece Ayhan ise daha sonra
"sıkı" şiir (ya da sivil şiir) olduğunu söyleyecekti.
Asım Bezirci ise böyle biradlandırmanın "yan-
lış" olduğunu; çünkü Tanzimat'tan günümüze ka-
dar şiirimizin geçirdiği yenilik olayları açısından
bakıldığında, "bunun" sekizinci yeni olması gerek-
tiâini ileri sürmüştü.
Ikinci Yeni'yi en çok meşgul eden sorun ise "an-
lam've "siyaset "ti. Şiir anlamsızdı; toplumsal so-
runlardan uzak durmalıydı ya da -bir başka bakış
açısına göre- şiir, ülkede baskıcı biryönetim oldu-
ğu için kapalı bir anlatımı seçmeliydi / seçmişti!
İlk örneklerini 1954 yılında vermeye başlayan
ve "yenilikten" yana olan, "İkinci Yen/"cilerin ba-
şında, llhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever,
Cemal Süreya, EceAyhan, Kemal Özer, Cllkü Ta-
mer vb. şairler geliyordu.
İkinci Yeniciler -büyük bir çoğunluğu kendileri-
ni bir "aktm" olarak kabul etmeseler de- dönemin
ve sonraki dönemlerin birçok şairini etkilemişler,
giderek "doğal" olarak "başka" bir şiire, "kendi,
özgün" şiirlerine yönelmişlerdi.
••• < •-
Son zamanlarda, Memet Fuat, yazılannı konu-
lanna göre kitaplaştınyor. Bunlardan biri, geçen ay-
larda Adam Yayınîan'ndan yayımlanan İkinci Yeni
Tartışmalan (öteki iki kitap, Din ile Felsefe ve De-
mokratik Kültürü).
Kitapta Memet Fuat'ın İkinci Yeni ile ilgili 23 ya-
zısı (polemik-inceleme, vb.) yer alıyor. Bu yazıla-
nn ilki 1954 yılında, onu 1958 ile 1963 arası yayım-
lanmış. 1976'da bir tek yazı var. Daha sonraki beş
yazı, çeşitli vesilelerie (konunun yeniden günde-
me gelmesiyle) kaleme alınmış (1983-1995).
2 Kasım 1999 tarihli, "İkinci Yeni'de Buluşanlar"
başlıklı "o günlerin havasını yansıtan " son yazı da,
bu kitap için yazılmış. İkinci Yeni'nin özelliklerini,
içinde yer alanlan, tartışmalan örneklerie aktaran
geniş bir inceleme.
Memet Fuat, İkinci Yeni'nin "poetikası" için şun-
lan yazıyor:
"Garip şiirinin 'an şiir' aranışı yüzünden getirdi-
ği yasaklardan kurtulunmuş, imge yeniden baş
köşeye oturtulmuş, iç biçim oyunlanna, yazınsal
sanatlara yönelinerek 'sadelik' aranışından uzak-
laşılmıştı. Konuşma diline bağlı kalınmıyor, dilde
değiştirimlerden (deformation), anlatımda kanş-
tınmlardan (synaesthesia), soyutlamalardan (abst-
raction) yarartanılıyor, sonuçta güç anlaşılan, ka-
palı, çetin bir şiire ulaşılıyordu."
"Anlamlı olsa da, ister istemez çoğunluğa sırt
çeviren, yoğun bir şiirdi ortaya çıkan. Değil sıra-
dan aydınlara, şiirle ilgilenen seçkin aydınlara bi-
le bilmece gibi gelen, kolay kolay çözümleneme-
yen, dolayısıyla şaır ile okur arasında bir iletişim
kurulamadığından, gene 'anlamsız' diye nitelene-
bilecek şiirier yazılıyordu bu anlayışla."
•••
Memet Fuat ashnda İkinci Yeni'yi savunan, be-
nimseyen bir eleştirmen olmamış. Ancak, İkinci Ye-
ni eleştirmeni ilan edilmiş, bu yüzden son derece
ağır eleştirilere uğramış; "kapalı şiiri destekliyor"
denmiş, "anlamsızşiirdenyana" denmiş; hatta "sol-
daki sağcı" bile denmiş. ;
İkinci Yeni karşısındaki konumu ise şöyle:
r
"Oysa çokaçıktı. İkinci Yeni'ye karşı takındığım
tavır. Kuramlanyla benimsenmeyen birakımın ge-
tirdiği başanlı şairlerin değerierini tanımak gerek-
tiğini söylüyordum. Onlann başanlan o kuramla-
nn baskı alanında oluşmuş değildi."
Memet Fuat, eleştirmen olarak olumlayıcıdır.
"Güzel" olanın peşindedir. Benimsemesede bir sa-
nat yapıtının içindeki güzellikleri arar. Tavn nettir,
destekler; özellikle de gençleri...
Latife Tekin'in SevgiH Arsız
• Kültür Servisi-
Yapıtlan yabancı
dilde en çok
yayımlanan
yazarlanmızdan
Latife Tekin'in
'Sevgili Arsız
Ölüm'ü son
olarak îspanya'da
yayunlandı.
Editiciones
Martinez Roca
Yayınevi'nin 'El
panuelo Turco"
adıyla pıyasaya
çıkardığı roman,
Ispanyol
okuyucular tarafından büyük ilgiyle karşılandı.
Roman daha önce de Italya'da 'Cara Spudorata
Morte' adıyla yayımlanmıştı. 'Sevgili Arsız
Ölüm' ise eylül ayında Ingıltere'de yayımlanacak.
Tekin'in daha önce Almanya, Isviçre, Ingiltere,
Italya ve Fransa'da yayımlanan 'Berci Kristin
Çöp Masallan' önûmüzdeki yıl Yunanca olarak
basılacak.
GîHes Thibault öldü
• Kültür Servisi - Ünlü Fransız söz yazan Gilles
Thibault yaşamım yitirdi. Frank Sinatra'nın ünlü
şarkısı 'My Way'in Fransızca orijinalinin söz
yazan olan Thibault. 73 yaşındaydı.
Thibault'nun 1967'deyazdığı 'Comme
D'Habitude'e Ingilizce söz yazılmış ve şarkı,
Frank Sinatra, Nina Simone ve Sex Pistols
grubunun solıstı Sid Vicıous gibi birçok ünlü
müzisyen tarafından seslendirilmişti. Thibault,
Johnny Hallyday, Slyvıe Vartan ve Mıchel Sardou
gibi ünlü isimlere de şarkı sözü yazmıştı.