25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 AĞUSTOS 2000 PERŞEMBE 14 kultur@cumhuriyet.com.tr Murat Gülsoy, çoğu zaman yaşamak yerine hikâyenin içinde kaybolmayı yeğliyor 'Muduluk, nostaljik bir duygu'ÇAĞRIÇETİNKAYA Murat Gûboy'un ikinci kıtabı "Bu Kitabı ÇaluT Can Yayınlan 'ndan çık- tı. Yazar öykülerinde knz durumlan- nı, psikolojik gerginlikleri, çağımız insanının yaşadığı büyük yalnızlığı post- modern açıdan değerlendiriyor, fantastik ve şiirsel anlatımı ön plana çıkanyor. Murat Gülsoy çoğu zaman yaşamak yerine bir hikâyenin içinde kaybolmayı yeğliyor. -Öykükrinizdekisradanyaşaınadu- yulan öfke, kırgınlık, sana,kendini ye- nikme ve geliştirme hırsı ile dolu, ya- şamlannı irdeleyen karakterier var. Bunlann çıkış noktası nedir? Belirli anlardan ve mekânlardan söz edilivor. Niçin bu gibiimgeler yineleııiyor? Oy- küye yaşanmışlık duygusunu vermek için mi bu kurguvu yeğliyorsunuz? MURATGULSOY-Öykü yazmak, hikâyeler anJatmak yalnızca sanatsal bir etkınlık değil benım için. Başka ya- şamlar üstüne düşünmek, başkalannın duygulannı, dûşlerini, dûşûncelerini, hayal kınklıklarını, acılannı araştır- mak çok yönlü, psikolojik bir süreç. Yazma sürecı kimi yazarlann kendi- lerini tann gibi hissetmelerine neden olurken kimileri için de kendi ruhsal haritalannda yaptıklan bir yolculuğa dönüşür. Elbette yazar yarattığı dün- yanın, yarattığı öykünûn tek belirle- yicisidir. Tüm kaynağı yaşamdır. Son kertede yaratılan her dünya, yazann kendi dûnyasıdır. Okıır ile yaşanan kesişmeler, önceden kestirilmesi gûç, bazen mutlu, bazen de hayal kınklığı yaratan rastlantılardır. Haritası çizflebOecek bir ûlke 'Bu KitabıÇalm'dakı öykülenn kah- ramanlan çok farklı kişilikler olsa da o kıtapta onlan buluşturan, söylediği- niz özellikler var. Fakat hepsinin ya- şamlannda özel bir nokta anlatılıyor. Çoğu için söyleyebilirim bunu. Yaşa- mın içinde kınlma noktalan vardır. O dönemeçlerde insanın optiği değişir, yasama bakış açısı değişir; kimi zaman tüm kımyası farldılaşır. "Kayıp Eşya- lar Bürosu'ndakı kahraman için oto- bûste unutulmuş bir çantadır bu nok- ta, '54 Numaranın Esran'nda gizem- lı bir komşunun kım olduğunun araş- tınlması, 4 Bu Kitabı Çakn'da ılkgenç- lik yıllannda yaşanmış bır konuşma, 'Hızn Düşünme Sanati'nda bir semi- nerdir. Bu kınlma noktalan çoğu za- man insan belleğinde özel mekânla- ra, kişilere bağlanır. O nedenle mekân- lar önemli benim öykülerimde. Yine- lenmelerin nedeni tamamen farkh. Bir insanın tüm yazdıklannın toplammın kendi içinde bütünJüğü olan bir dün- ya oluşturduğuna inanıyorum. Yeterin- ce ıncelense, hantası çizılebilecek bir ülkedir bu. Kimi imgeler yinelenir, oralara dikkat çekilir. Bu sadece oku- ra göndenlen u orayadön,oradabirşey var" mesajının ötesinde kendime ver- diğim mesajlardır. Takıntılanmın üze- rine giderim. -Şiirie, şiirsel anlatınıla çok içiçeol- duğunuz gözlemleniyor. Yazarhğa ba- kış açuuz nedir? Öykünûn dışında iş- ler deneyecek misiniz? GÜLSOY - Yazıya bir bütün olarak bakıyorum. Yazmanın, anlatmanın, ifade etmenin tek, büyük bir sanat ol- duğuna inanıyorum. Yazma etkinliği- mi herhangi bir tür ile sınırlamıyo- rum. Bu,a hertürdevazanm''anlamı- na gelmiyor şüphesız. Bu konuda tem- kinliyim. Fakat araştırmacıyım. Fark- h anlatım biçimlerini, yazı türlerini uzun zamandır deniyorum. Özellikle tnteraet ortamında okunabilen, hyper- text mark language diye adlandınlan tekıuği kullanarak çok heyecanlı işler yapıyorum. Görüntü, ses ve çeşitli programlama teknikleri kullanılarak 'hikâye anlatma' sanatının sınırlannı araştırmak benim için önemli. Şu an- da alt.zine adlı dergide (www.plusta- sarim.com/altzine) sürdürüyorum bu işleri, yakın zamanda CD ortamında toplu halde yayımlamak da istiyorum. 'Öykûler mutlu bitmiyor' ~ - Freud'un "Dûşlerimizde karşınu- za çıkan her insan, ashnda kendüniz- dir" sözönü sizin öykülerinizin fantas- tik kurgusunda yakalamak mümkün. Ama bu fantezryi, okur kendi başma yaraüyor. Siz sadece ipuçlannı veri- yorsunuz. Okunın aynasmda biçhnle- nen şey, bir şekilde tekrar sıze yönfe- niyor. Neden bu "ben buradayım!" de- meçabası? GÜLSOY - Freud'un bu sözü ger- çekten zihin açıcı. Özellikle sanatsal yaratı üzerine düşünürken farklı bir bakış açısından yazdıklannızı değer- lendırmenıze yardımcı olabüir. Kur- maca denılen iş, ohnayan bir dünya- nın hikâyelerini anlatmaktır. Bu, sade- ce yazann kafasının içinde olan bir dünyadır. Fakat aynı zamanda 'ger- çek' dünyannı bir parçasıdır. Evet, bır öykü yazarsınız, bir hikâye kurgular- suıız, kendi yaşamınızla hiçbır ilgisı olmadığını düşündüğünüz kahraman- lan anlatırsınız, fakat bir gün dönüp baktığınızda kendinizden başka hiçbir şey söylememiş olduğunuzu görürsü- nüz. Bu, sorunuzun bir boyutu. îkin- Insan psikolojisi daha çok gerginlikle beslenir. Doğamıza özgü zayıflıklanmızla mücadele etmek bizi olgunlaştınr. Sanat bu tür bir hesaplaşma alamdır. "Öldûrmeyen her darbe güçlendirir." Kahramanlanm bu kriz öykülerinden değişerek çıkıyorlar. Dolayısıyla yazarken ben, okurken de diğer insanlar; benzer bir süreci yaşıyorlar. ci boyutu da kimi öykülerimde araş- tırdığım yazma sürecinı doğrudan il- gilendiriyor. Meta-anlan diyebileceği- miz, öykünûn yazılma sürecini de içe- ren anlatılar. Bu yeni bir şey değil, Don Kişot'tan beri var olan bir izlek. Bu tür anlatılarda yazann bir an bile olsa yazının, öykünûn içinde oldugu- nu fark edersiniz. Bu, metın ile ilişki kuran okura yeni ilişkilerin varlığını hissettirmektir. Ve her yazar belli bir döneminde mutlaka bu süreçle hesap- laşır ya da şöyle söyleyeyim; ben o tür yazarlardan hoşlanıyorum. - öykûlerde mutsuz bir aşk üçgeni görûyoruz hep. Ya kahraman gerçek- ten bunun içinde, çetişkryi ve aşkı ya- şryor ya da bunu kendi kendine yara- üyor. Aşk yanılsamaiannı öykünûn kurgusunda eritiyorsunuz. L. Ara- gon'un ünlü şiiri 'Mutlu Aşk Yoktur', öykülerinizin temel izteği gibi_ GÜLSOY-Aşk, edebiyatın ana ko- nulanndan biri, belki en önemlisi. Doğru, yazdığım öykülerin sonlan çok da mutlu bitmiyor. En azından ana kahramanlar açısından... Biz öy- külerde daha çok kriz anlanna tanık oluyonız. Kriz anlan (terk edilmeler, aldanlmalar, yalnızlık) yaşamlanmı- zın daha büyük bölümlerinde boğuş- tuğumuz durumlardır. İnsan psikolo- jisinin daha çok gerginlikle beslendi- ğine inanıyorum. Yasadıklanmıza yön veren çoğu zaman iyi niyetlerimiz de- ğil değil, olmamışlıklanmız, hırslan- mız, kızgınlıklanmız oluyor. Bu yüz- den hata üzerine hata yapanz ve ger- gınlik büyür. Bu tür insan doğasına öz- gü zayıflıklanmızla mücadele etmek, kimi zaman banşmak bizleri olgunlaş- tınr. Sanat bu tür bir hesaplaşma ala- mdır. "ÖMfirmeyen her darbe güçlen- dirir.'' Bu sözün işaret ettiği çok doğ- ru bir şey var; kahramanlanm bu kriz öykülerinden değişerek çıkıyorlar. Do- layısıyla yazarken ben, okurken de di- ğer ınsanlar; benzer bir süreci yaşıyor- lar. Bu, tüm sanatsal ürünler için ge- çerli bence. Mutsuz aşk meselesine gelince... Biz öykü kahramanının kriz anından başlayarak hikâyesini öğren- meye başlıyoruz. Terk edildiği için mutsuz olan kişı daha önce mutludur. Aşkın mutluluk dönemi, yaşanan kriz- den, kopmadan sonra daha iyi, daha derinlemesine anlaşılır. Mutluluk o yûzden bana hep nostaljik bir duygu- yu çağnştınr. Geçmişteki veya gele- cekteki mutlu döneme bir özlem. - GeneUikle öyküieriniz düşkınku- ğrvia ve okurun kahramana duyduğu acımayla son buluyor. Bunca acının sonunda daha güçlü olmakyerine,ne- den sürekli geç kalnnşlık ve yitinniş- lik duygusu yaşanryor? GÜLSOY - Geç kalmışlık duygusu çağımız insanında temel motiflerden biri. Gerçi bu tür gözlemlerden yola çıkarak yazmıyorum öykülerimı. Fa- kat yine de öyküler kurulurken bu te- manın sıklıkla ağır bastığını fark edi- yorum. Bu belki de kültürümüze öz- gü bir durum. Cumhuriyet devrimle- ri ile yakalamaya çalıştığımız bir çağ- daş dünya modeli var, şu andaki kül- tûrel dokuda. Azgelişmışlik, geri kal- mışhk, ne derseniz deyin, Tanzimat'tan beri bu ülkede yaşananlann hep alt metni oldu. Herkesi bağlayan büyük hedefler her zaman gündemimizde ol- du. Gecikmişlik duygusu siyasi yelpa- zenin tamamını kaplayan, neredeyse tek duygu. Bu kültürel yapı gündelik yaşamımızı da, kişisel yaşantılanmı- zı da, aşklanmızı da etkıliyor. Belki bunlann yansımasıdır. Fakat bunlan dü- şûnerek yazmıyorum öyküleri. 'Kahramanlanm kurmaca' - Öykükrinizde yoğunlaşan kadın- erkek iBşkilerindeki ayrmtı yüklü ka- rakterler gerçek yaşamınızla ne kadar örtüşüyor? GÜLSOY - Yaşadığım hiçbir olayı, tanıdığım hiçbir insanı yazmadım bu- güne kadar. Anlattığım öykülerin kah- ramanlan her zaman kurmaca kişiler- dir. Tabii ki deneyünlerimin etkileri- ni banndınrlar. Bu biraz da yazarla- nn seçimleri ile ilgili bir durum. Oto- biyografik anlatıya karşı değilim, an- cak lcurmaca beni daha çok heyecan- landınyor. Kurmacanın öğeleri kimi za- man gerçek yaşamdan olabılır, fakat öykûnün içine girdikten sonra artık o kurmaca bir gerçeklik olur. Ben bir ro- manı ya da bir öyküyü okurken yaza- nnın bunlan yaşayıp yaşamadığını çok da merak etmem. Anlattıklannı na- sıl kurguladığı, nasıl dile döktüğü önemlidir benim için. Yazı ile yaşamım arasında tuhaf bir gerginlik de vardn-. Yazı dünyasının içine girdikçe yaşam- la araruzdaki mesafe büyüyor. Çoğu zaman yaşamak yerine bir hikâyenin içinde kaybolmayı yeğlemişimdir. Ünlü ressamlann İ50'yi aşkın çarpıcı yapıtı Fransa'da sergileniyor ChagaB'm"Lenurouge-Kınnızınü w (sokla)v«Balthus'un''I^Toiletted«Geoı^tte-G€orgette GeçenyÜTyıhnçağdaş 'nü leriKüHür Servisi - Çağdaş ressamlar, en çok işle- nen konulardan 'çıplakhğı'ı nasıl yorumladılar? K- casso, Balthus, Magrifte ve Louts Bourgeois gibi ünlü ressamlann kendilerine özgü yorumlannı ta- şıyan yapıtlan Maeght Vakfi tarafından ilk kez sergileniyor. Sergide, geride bıraktığımız yüzyı- hn en önemli sanatçılannın yüz elliyi aşkın yapı- tı yer alıyor. En çarpıcı nü çalısmalann sergilen- diği vakfin salonlannda yer alan yapıtlardan ba- zılan şunlar: Derain'den Les Baigneuses, Bon- nard'dan LegrandNuJaune, Dubuffer'den Gymno- sophie, DeKooning'den VVoman,SagHarbor, Bas- quiat'dan Baby Boom Yapıtîann bazıları Ame- rika'daki müzelerden ya da özel koleksiyonlar- dan toplanmış ve sergiye konulmuş. 20. yüzyıhn en çok konuşulan ve en başanlı ressamlan, bugeleneksel ve çok çalışılmış çıplak- lık temasım nasıl yorumladılar? Serginin gırişinde karşunıza çıkan Egon Schi- ele'nin ateşü yapıtlan, sadece görünüşü yansıt- makla kalmıyor aynı zamanda insan ruhunun de- rnüiklerini ve dile getirilmemiş arzulan da yansı- tiyor. Derain, 19O7'de Baigneuses'ü yaparken zen- ci sanatmın etkisinde kalarak çizdiği kadmlann göz- lerindc özellikle kırmızı oyukluklara yer vermiş. ChagaM'ın 1909'da yaptığı Le Nu rouge'da da şa- rap tortusu rengi ve uyumsuzluklar göze çarpıyor. Rouault Baigneusesü kendine göre yonımlarken Cezanne ve Derain'den etkileniyor. 'Aaiobat' adı- nı taşıyan başka bir çalışmasında ise çıplaklığı transparan ve san bir mayoyla tamamlıyor. Bir re- simden diğerine, resim sanatını sorgulayan ve meydan okuyucu bir tavır içeren çalışmalarla do- lu olan sergide, Ingres'in TürkHamamı adını ta- şıyan yapıtında bu görüşlerin bir toplamı da yan- sılıhyor. Bounard'ın Degas'a cevaben gerçekleş- tirdiğı yapıtlannda, alışıhnamış bir bakış açısı ve tuhafbir kadrajlama var. Sanatçı, felsefesinin ya- u Nu debout- Ayaktaki nü" - Miro. şamı resmetmek değil resme canlı bir hava ver- mek olduğunubelirtiyor. Zaten, 'LeGrandNu Ja- une (Büyük San Çıplak)' adlı yapıtında yansıyan kırmızı ışıklann gûneş ışıklanndan ya da bedenin kendi ışığından mı yansıdığı anlaşüamıyor. Degişen dünya koşullanyla birlikte, resim ala- nında da görölen değişimler, 1910'daki fütûrist yaklaşımlar da nü resimlerin sadece kadın çıplak- lığı olmadığını haykınyordu. Çıplaklığm iç sıkm- tılannı, gerçekleri, derinlikleri yansıttığı tarüşdı- yordu. Bu tartışmalar en iyi Grosz'ın yapıtlann- da görülebiliyor. Köşeli desenleri, 1. Dünya Sa- vaşı'nın sonrasında olgunlaşan mizahi balaş açı- sının bir yansımasıydı. Otto Efa'te karşımıza çı- kan şiddet olgusu ise. Goya'nın dünyasına çağn- şımlaryapıyor. Fautrier'nin 1929'dayapügı 'Une Femme Couchee' tablosunda ise, mağara duvar- lanna yapılan resimlerin sadeliği ve yalınlığında bir tarz yakalıyor. Andre Masson ise kadın olgu- sunu yüceltiyor; doğurgan ve besleyici tarafiyla kadını tabiatın ta kendisine benzetiyor. Delvaux, Madrid Thyssen Müzesı tarafından sergilenen 'Ay- nadaki Kadra' adlı yapıtında illüzyonlardan ya- rarlanıyor ve aynadaki yansımasıyla kendi kendi- ni sorguluyor. Miro ise, 1938'de yaptığı merdiven çıkan çıplak bir kadın tablosuyla Ispanya iç sava- şının acunasızhğını yansıtmak istercesine Duc- hamp'a karşıhk veriyor. Picasso'nun 1942 tarih- lı Nu Couche tablosu da en az onun kadar acıkJı; tabloda yumruklanm sıkan çıplak birkadının, so- luk renklerle ve dar bir alanda verümiş, gelecek- ten ümitsiz bir görünümü var. Renkler Dobuffet ile yeniden yaşama dönüyor. Alev saçan kırmızı renkler yas tutan bir kadıîun acısını farklı bir bi- çimde yansıtıyor. Ressam, yakın zamanda şidde- tin dozunu arttınyor ve koleksiyonerlerin çocuk- lan korkutacağı endişesiyle duvarlanna asmaktan çekinecekleri tuhaf resimler üretmeye başhyor. Ama onun bu temayı seçmesindeki amaç kültür yozlaşmasını verebilmek olarak nitelendiriliyor. Bir diğer yandan Giacometti ise bedenı gölge- lerle vermek ahşkanlığını bir yana bırakıp dört el- le onu en güzel şekilde yansıtma arayışlarma gi- riyor. Maeght Vakfı'nm düzenlediği sergide, gü- nûmüze en yakın ressamlar ise unutulmamış, Ta- pies. Rouan, Vefickovk ya da Rebeyrolle sergide yer alan günümüz ressamlanndan bırkacı. IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BİRKİYE İkinci Yeni Tarüşmalarf Yaklaşıkyanm yüzyıldır, şu veya bu şekilde sü- rüyor, şiirimizdeki İkinci Yeni tartışmalan. Sıkça, özel- likle de seksenlerin başında edebiyat gündemine gelmiş, tartışılmıştı. Edebiyat tarihimizde, sanırım, gündemde bu ka- dar çok kalan, bu kadar çok tartışılan bir başka "ko- nu" yok. İkinci Yeni'nin "kuramsal temelleri", ilkeleri, haf- talık Pazar Postası gazetesinin edebiyat/sanat ekinde Muzaffer Erdost tarafından "biçimlendi- rilmiş"Ü. Kuşkusuz, llhan Berk'in aynı yıllardaki "ye- nilik" savlannın da katkılan vardı. İkinci Yeni'yi, kimileri anlamsız şiir, kimileri ka- palı şiir ya da anlamın rastlantısal olduğu şiir, so- yutşiir; kimileri de "burjuva şiiri" vb. olarak tanım- lamış, adlandırmıştı. Ece Ayhan ise daha sonra "sıkı" şiir (ya da sivil şiir) olduğunu söyleyecekti. Asım Bezirci ise böyle biradlandırmanın "yan- lış" olduğunu; çünkü Tanzimat'tan günümüze ka- dar şiirimizin geçirdiği yenilik olayları açısından bakıldığında, "bunun" sekizinci yeni olması gerek- tiâini ileri sürmüştü. Ikinci Yeni'yi en çok meşgul eden sorun ise "an- lam've "siyaset "ti. Şiir anlamsızdı; toplumsal so- runlardan uzak durmalıydı ya da -bir başka bakış açısına göre- şiir, ülkede baskıcı biryönetim oldu- ğu için kapalı bir anlatımı seçmeliydi / seçmişti! İlk örneklerini 1954 yılında vermeye başlayan ve "yenilikten" yana olan, "İkinci Yen/"cilerin ba- şında, llhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya, EceAyhan, Kemal Özer, Cllkü Ta- mer vb. şairler geliyordu. İkinci Yeniciler -büyük bir çoğunluğu kendileri- ni bir "aktm" olarak kabul etmeseler de- dönemin ve sonraki dönemlerin birçok şairini etkilemişler, giderek "doğal" olarak "başka" bir şiire, "kendi, özgün" şiirlerine yönelmişlerdi. ••• < •- Son zamanlarda, Memet Fuat, yazılannı konu- lanna göre kitaplaştınyor. Bunlardan biri, geçen ay- larda Adam Yayınîan'ndan yayımlanan İkinci Yeni Tartışmalan (öteki iki kitap, Din ile Felsefe ve De- mokratik Kültürü). Kitapta Memet Fuat'ın İkinci Yeni ile ilgili 23 ya- zısı (polemik-inceleme, vb.) yer alıyor. Bu yazıla- nn ilki 1954 yılında, onu 1958 ile 1963 arası yayım- lanmış. 1976'da bir tek yazı var. Daha sonraki beş yazı, çeşitli vesilelerie (konunun yeniden günde- me gelmesiyle) kaleme alınmış (1983-1995). 2 Kasım 1999 tarihli, "İkinci Yeni'de Buluşanlar" başlıklı "o günlerin havasını yansıtan " son yazı da, bu kitap için yazılmış. İkinci Yeni'nin özelliklerini, içinde yer alanlan, tartışmalan örneklerie aktaran geniş bir inceleme. Memet Fuat, İkinci Yeni'nin "poetikası" için şun- lan yazıyor: "Garip şiirinin 'an şiir' aranışı yüzünden getirdi- ği yasaklardan kurtulunmuş, imge yeniden baş köşeye oturtulmuş, iç biçim oyunlanna, yazınsal sanatlara yönelinerek 'sadelik' aranışından uzak- laşılmıştı. Konuşma diline bağlı kalınmıyor, dilde değiştirimlerden (deformation), anlatımda kanş- tınmlardan (synaesthesia), soyutlamalardan (abst- raction) yarartanılıyor, sonuçta güç anlaşılan, ka- palı, çetin bir şiire ulaşılıyordu." "Anlamlı olsa da, ister istemez çoğunluğa sırt çeviren, yoğun bir şiirdi ortaya çıkan. Değil sıra- dan aydınlara, şiirle ilgilenen seçkin aydınlara bi- le bilmece gibi gelen, kolay kolay çözümleneme- yen, dolayısıyla şaır ile okur arasında bir iletişim kurulamadığından, gene 'anlamsız' diye nitelene- bilecek şiirier yazılıyordu bu anlayışla." ••• Memet Fuat ashnda İkinci Yeni'yi savunan, be- nimseyen bir eleştirmen olmamış. Ancak, İkinci Ye- ni eleştirmeni ilan edilmiş, bu yüzden son derece ağır eleştirilere uğramış; "kapalı şiiri destekliyor" denmiş, "anlamsızşiirdenyana" denmiş; hatta "sol- daki sağcı" bile denmiş. ; İkinci Yeni karşısındaki konumu ise şöyle: r "Oysa çokaçıktı. İkinci Yeni'ye karşı takındığım tavır. Kuramlanyla benimsenmeyen birakımın ge- tirdiği başanlı şairlerin değerierini tanımak gerek- tiğini söylüyordum. Onlann başanlan o kuramla- nn baskı alanında oluşmuş değildi." Memet Fuat, eleştirmen olarak olumlayıcıdır. "Güzel" olanın peşindedir. Benimsemesede bir sa- nat yapıtının içindeki güzellikleri arar. Tavn nettir, destekler; özellikle de gençleri... Latife Tekin'in SevgiH Arsız • Kültür Servisi- Yapıtlan yabancı dilde en çok yayımlanan yazarlanmızdan Latife Tekin'in 'Sevgili Arsız Ölüm'ü son olarak îspanya'da yayunlandı. Editiciones Martinez Roca Yayınevi'nin 'El panuelo Turco" adıyla pıyasaya çıkardığı roman, Ispanyol okuyucular tarafından büyük ilgiyle karşılandı. Roman daha önce de Italya'da 'Cara Spudorata Morte' adıyla yayımlanmıştı. 'Sevgili Arsız Ölüm' ise eylül ayında Ingıltere'de yayımlanacak. Tekin'in daha önce Almanya, Isviçre, Ingiltere, Italya ve Fransa'da yayımlanan 'Berci Kristin Çöp Masallan' önûmüzdeki yıl Yunanca olarak basılacak. GîHes Thibault öldü • Kültür Servisi - Ünlü Fransız söz yazan Gilles Thibault yaşamım yitirdi. Frank Sinatra'nın ünlü şarkısı 'My Way'in Fransızca orijinalinin söz yazan olan Thibault. 73 yaşındaydı. Thibault'nun 1967'deyazdığı 'Comme D'Habitude'e Ingilizce söz yazılmış ve şarkı, Frank Sinatra, Nina Simone ve Sex Pistols grubunun solıstı Sid Vicıous gibi birçok ünlü müzisyen tarafından seslendirilmişti. Thibault, Johnny Hallyday, Slyvıe Vartan ve Mıchel Sardou gibi ünlü isimlere de şarkı sözü yazmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle