18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 HAZİRAN 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Cüneyt Arcayürek, 'Büyüklere Masallar Küçüklere Gerçekler' dizisinin 3. kitabında, Körfez Savaşı'nı anlatıyor Bir döneminbilinmeyenleriALPER BALLI - Büyüklere Masailar KüçükleneGerçekkr ki- . tapdizisiytehedeflediğiniznedirve neden bu isim? Benim amacım, çabam şuydu. 1947-1980 arasında yaşanan siyasi olaylan, darbele- ri, Türkiye'niniçindeyaşadığıkoşullan lOkitap- 1 ık "Cüneyt Arcayürek Açıkhyor" dizisinde yaz- mıştım. Yakın çevrern, 1980 sonrasını neden yaz- madığımı sorup teşvik edici sözler söyledi. 2.5- 3 sene boyunca 1980-1997 arasını yazmakla uğ- raştim. Ne biliyorsam, hangi belgelere sahipsem yazdım. 11 kitaptan oluşan bir dizi, Büyüklere Masallar Küçüklere Gerçekler. Herkes büyükle- re masallar nitelemesiyle devlet büyüklerini ala- ya aldrğımı düşünüyor. Yok öylc bir şey. Demin anlattığım olaylan büyükler ben bunu biliyorum diyebilir. Onlar masal gibi kabul eder, küçükler için gerçektir. - 'Kriz Doğuran Savaş' iç potitikanın yanı sıra dış poiitika açısudan da sıcak gelişmeleri kapst- yor. Kitap, TurgutÖzal ın cumhurbaşkanlığı dö- neminde olan ve Türkiye'ye çok önemli etkilerini hâlâ duyumsatan bir dizi olayı içeriyor. Biri Körfez Savaşı, ikincisi, bence Özal'ın ken- di kafasında yaşattığı dünyaya özgü bir plan. O da PKK'yle artık silahlı mücadelenin yapılama- yacağı, bunu başka yollarla çözmek gerektiği sa- vıyla, içeriden ya da dışandan hükümet ve Çan- kaya dışı bazı danışmanlarına dayanarak PKK'nin eşkıya başı olarak tanımlanan Abdullah Oca- lan'la bir banş plaru üzerinde çalışması. Buna dev- letırt önde giden güçleri olan TSK ve muhalefet izin vermedi. Devlet, sılahla saldıran PKK'yi si- lahla durduramadığı takdirde böyle bir ba- nş planının asla işlemeyeceğini PKK'ye başka ufuklar açacağını düşünüyordu. Askerler, bu girişimleri Türkiye'yi böl- meye götürecek bir harekete imkân ta- nımak olarak görüyorlardı. 'Savaşa nlyetll ve hazırdı' - Körfez Savaşı sırasında Özal nasıl bir poiitika izledi. Siz kendi notlanıuz ve gö- riişmelerinizin yanı sıra neierden yarar- landınız? Körfez Savaşı' nda Özal'ın yapmak istediklerine karşı üç isim öne çı- kıvordu. Biri dönemin TBMM Başkanı Hüsamettin Cindonık. Cumhurbaşka- nı'yla her ay görüşüyordu ve niyetini iyi saptamıştı. tki büyük isim daha akla ge- üyor. Özal'ın girişimine karşı çıkarak Genelkurmay Başkanlığı'ndan istifa eden Necip Tonımtay. Çok degerli bırkomu- tan. Diğeri de, Türkiye saldmrsa kuvvet- lere komuta edecek 2. Ordu Komutanı Orgeneral Kemal Yavuz. O da değerli bir komutan. Onlann görüşlerini aynen yansıtmayı önemli gördüm. Biz olayla- nn içinde yaşamadık, ama onlar canlı tanıklar. Aynca hepsiyle tek tek konuş- ma olanağı bulamadım ama Güneri Cı- vaoğlu televizyonda bir program yaptı. O programda, Torumtay ve Yavuz bildik- lerıııı anlattılar. - Sizin saptamalannıza göre Turgut Özal Türkiye'yi savaşa sokacak mıydı? Torumtay, Özal"ın Körfez Sava- şı'yla ilgili görüşlerini askersel notlannı anlatmış. Onun çıkardığı so- nuç, Özal"ın böyle bir şeye yalnızca ni- yetli olmakla kalmadığı, hazırolduğu yönünde. ABD Genelkurmayı, Sad- dam'ın ordulannı Kuzey'e gönder- mesini sağlamak için Türkiye'nin de Kuzeye bir hareket yapmasmı istiyor. 'özal. orduyu soyutiadı' Özal'a göre, Türkiye ne yapacak? Kerkük'e kadar gidecek. Kerkük, pet- rol ve doğalgaz yataklannın zengin olduğu bir bölge. Bırakın her şeyi bir kenara. tngiltere, Fransa, ABD Türki- ye'nin Kerkük gibi çok değerli birböl- genin Türkiye'nin eline geçmesine izın verir miydi? Bırakın izin verme- yi ister miydi? tstemezdi. Lozan'da bile Türkiye'ye bırakmadılar. Torumtay'ı istifaya götüren bir dizi olav. Çok değerli bir insan, bir olay son- rası, ailesiyle konuşup fevri karar ve- ren bir komutan değil, ama bardak ta- şıyor. Öyle ki, Köşk'te kriz masasmı topluyor Özal, savaş meselesini görii- şü> or ama Genelkurmay Başkanı"nı ça- ğırnuyor. Torumtay bunu işitip Köşk'e gidiyor. Açıyor kapıyı "Neye karar venfiniz'' diyor. Orduyu soyutlayarak ABD'Iilerle temas kuruyor Özal. Başka bir anekdot da, Kasım 1990. ABD Büyükelçisi, Torumtay'la gö- rüşmek için Genelkurmay'dan rande- \ u istiyor. Genelkurmay da, alışılma- mış başvurunun Dışişleri kanalıyla vapılmasını istiyor. Büyükelçi, To- rumtayVziyafe^ediyoR Söylediği şu^ Paris'te uluslararası konferansta ABD Başkanı Bush'la Özal görüşüp Körfez krizini gözden geçiriyorlar. Bundan sonraki askeri ortak çalışmalar için Özal, Bush'a Genelkurmay'ı temas noktası olarak gösteriyor. Elçinin elin- de bu konuda Washington 'dan gelen bir mesaj var. Torumtay, bu sözler kar- şısında hayretler içinde kalıyor. Ne te- mas noktası olduğundan bilgisi vardır ne de hükümetten ortak askeri çalış- malar için emir almıştır. ABD'liye bu- nu anlatarak, "Başbakan'a bağuyım. Şu ana kadar Körfez'in askeri harekâ- d ileilgili talimat almadun. Ahrsam, ko- onünasyon uygulamalannı biktiririm" dıyor. Torumtay'ın vardığı sonuç şu- dur: "Paris'te iki başkan arasında ko- G azetemiz yazarı Cüneyt Arcayürek'in "Büyüklere Masallar Küçüklere Gerçekler" dizisinin 3. kitabı "Kriz Doğuran Savaş " Bilgi Yayınları 'ndan çıktı. 10 kitaptan oluşan "Cüneyt Arcayürek Açıklıyor" dizisiyle 1947-1980 arasındaki döneme ışık tutan Arcayürek, "Büyüklere Masallar Küçüklere Gerçekler " dizisiyle 1980 sonrası siyasi, ekonomik ve diplomatik çalkantıları, tanıkları ve belgeleriyle okura anlatıyor. "Kriz Doğuran Savaş " Arcayürek'in 11 kitaplık dizisinin 3. kitabı. Arcayürek, kitabın içerdiği konularda sorularımızı yanıtladı. nuşulduğu anlaşılan askeri görüşlerin de dışında kalmış oluyorum." Torumtay'ın konuşmasından çıkan sonuç, Özal Türkiye'yi savaşa sokmak isti- yor, bunun için de olanaklar anyor. Dönemin ABD Dı- şişleri Bakanı James Ba- ker'la görüşmesinde "En önemli şe> asker- leri ikna etmek" di- yor. Neden öyle söy- lüyor, askerlerin ka- rarı kolay değil. O yüzden askerleri devre dışı bırakıyor. Özal. sınıra gide- rek incelemelerde bulunuyor. Kemal Yavuz da. 2. Ordu Komutanı. Olası bir saldında ordu- yu sevk ve idare edecek olan komutan. ABD'li- lerin de bulunduğu ortamda Türk ordusunun üst düzey yetkilileri de hazır. Özal, ABD'lilere dö- nüyor. Ingilizce olarak bölgedeki durumla ilgi- li bilgi alıyor. 20-25 dakika sonra teşek- kür edip onlan uğurluyor. Sonra da. a M esele aıüaşünuşar, hadi gidebfliriz'' deyip gitmeye hazırlanıyor. Kemal Yavuz, yanındaki Asayiş Komuta- nı Hikmet Köksal'a dönüyor ve ^ "Paşam bu nasıl iştir, Türkiye I Cumhuriyeti'ıûnCumhurbaşka- nı buraya kadargeiyor. Bütün böl- genin mülki ve askeri yetkilileri burada olduğu halde onlardan bilgi almadan ABD'Klerle görü- şüp gidiyor" diyor. Bunun üzeri- ne Özal "Kemal Paşa sen ne di- yorsun" diye sesleniyor. Sonra da Kemal Yavuz, olası bir saldında Kuzey Irak'ta Türkiye'nin karşı karşıya kalacağı tehlikeyi an- latıyor. Meselenin oraya ka- dar gitmek olma- dığını, işgal edilen bölgede kalmak olduğunu rakamlarla ortaya ko- yuyor. Türk ordusunun en büyük korkusu haklı ola- rak girdiği toprakta kaldığında göreceği vaziyet. Osmanlı ordusu gitmiş, Arabı kurtarmaya çalı- şıyor, Arap gelip arkadan vuruyor. Sade Arap değil, orada Kürtler de vuracak. Askerlerin de- diği gibi Vietnam bataklığına dönecek. Yüzler- ce, binlerce Türk evladı ölecek. Çık oradan di- yecekler çıkacak. llginç maceraydı. Artık cumhuriyette kurumlar kendi ayaklan üzerinde duruyor. Biri ordu. Olmayacak şeyleri cumhurbaşkanına açıkça söylüyor - Bu süreçte hükümet ne yapıyor? Hükümet pasif. Yıldınm Akbuhıt'u başba- kan yapmış. Hem ANAP'a elini sokmuş, istediği gibi çekip çevirmeye niyetli hem de Ba- kanlar Kurulu'nu Köşk'te toplayıp veya başba- kanı çağınp kendi istemi doğrultusunda karar al- dınyor. Bir girişimi de, Meclis'ten öyle bir karar çıkarttıracak ki, Meclis'in yabancı askergönder- me, getirme gibi yetkilerini hükümete devretti- rip sonra kullanacak. Meclis'e sormadan bu tür- lü girişimlerin içinde. Bütün bunlan topladığın zaman hâlâ kuşkusu olan varsa ben hayret ede- rim. Türkiye'nin savaşa girmesini istiyordu. 'Basın maceraperesttT - Basının bu bunalun sırasında sergilediği tutu- mu nasıl değeriendiriyorsunuz? Burada bazı basın organlanmızın görüşü; maalesef, savaşa girip Kerkük'e gidip uzan- mak. Çok yanlış bir tutumdu. 1%7'de tam tersi- ni gördük. Türkiye savaşın eşiğine geldi Kıb- ns'ta. NATO ayakta. Bizim istediğimiz nedir. Yunanistan anlaşmalann tersine oraya fazla as- ker göndermiş. Başlannda da eşkıya başı Grivas adlı eski bir albay var. Adam Türk karili. Türki- ye "Çekin askerteri" diyor. Onlar "Çekmem'' diyor. O dönemde Dışişleri Bakanlığı 'nda, her gün gazetecilere brifıng verilerek gelişmeler ve Tür- kiye'nin politikası belirleniyordu. Yazılabilecek ya da yazılamayacak bilgiler anlatılıyordu. Tür- kiye'de basın ulusal poiitika konusunda kamuoyu yarattı. Basın birlik ve beraberlik içinde Türki- ye'nin sesini dünyaya duyurdu. Körfez Sava- şı'nda böyle olmadı. Gumhuriyet buna kar- şı çıktı. Bazılan ya maceraperestlikten ya da Özal'a bağlılıktan destekler vaziyet aldılar ki, bu da yanlıştı. - Muhalefet direnen noktalardan biri miy- di? Kesin direndi, tek adamlığa oynayan Özal'ın Türkiye'yi sürüklediği bir se- rüven gibi gördüler ve bunu söylediler. Açık- tan söylediler. Görevlerini yaptılar. Bu arada Yıldırım Akbulut da Meclis'in yetkilerini hü- kümete alması girişimine pek uygun bakma- dı. O sırada Demirel ile tnönü arasında, son- radan ortak hükümet kurmaya varan bir ya- kınlaşma ortaya çıktı. Aynca önemli birdetar- tışma gündeme geldi. Demirel'in o sırada yad- sımasına karşın sonradan fazlaca üzerine dü- şüp beğeniyle tarüşıp savundugu birkonu; cum- hurbaşkanını halkın seçmesi ve başkanlık sis- temi. Özal "Halka seçmeolanagını sağiarsak siz aday olacak nusınız" diye sıkıştınyor, De- mirel de "KesûıKkle cumhurbaşkanı adayı ol- mayacagım'' diyordu. 4 Kim8e cumhurbaşkaıılığını reddedemez 9 - Demirel cumhurbaşkanbğını is- tiyordu ama değil mi? Sayın Demirel'e, 1987 seçim yasasıyla Özarın Çankaya'ya çıkmak için yeterli çoğunluğu ara- dığını söyledim. Özal'ın niyeti or- taya çıkrnış bize göre, fakat kamu- oyu henûz fark etmemiş. Demirel bana "Cumhurbaskanhğı öyle bir yer ki hiç Idmse reddctmez" dedi. O dönemde Özal'ın ANAP'm oylany- Iayukanya çıkması tartışmalan ya- pılıyor ve Demirel buna karşı çıkı- yor. "Ben de olsam" dedi; "O ote- naklan kuûanırdım.*' "Ben de ken- di grubumu kullanırdım" dedi ya- ni. Demirel de Çankaya'ya çıkmaya hazırdı. FakatÖzal varken olamaya- cagını biliyordu. Meclis karanyla yukanya çıkamayacaktı. Böyle bir şey mümkün değildi. "Halkseçsûı cumhurbaşkanınr olanağı çıksa Özal'la seçimi kim kazanacaktı. Özal'uı seçilme olasıhğı yüksekti. Ama ne oldu? 1991 "de yüzde 27 oy- laDYPbirindpartioldu. 1993'teöl- düğü zaman Özal. Meclis'te Demi- rel'e karşı aday olup kazanacak aday yok. Kim var? Erdal Bey var. Ken- di grubundan alır ama DYP ve ANAP'tan alamazdı. O aralarda ka- deme kademe işi ustaca yaydı. Böy- le bir niyeti olmadığı havası verdi ön- ce. Sonra o havayı yavaş yavaş kal- dırdı. SHP'yle de temaslar başladı. Metifl Toker'e göre, Demirel, Erdal Inönü'nün kibarlığından yararlan- dv. Ben o kadar olabildiğini sanmı- yorum. YaJnız benim bir kuşkum var. O sırada Erdal Bey, 1 -2 kez De- mirel'le baş başa görüştü. Demi- rel'den şöyle bir güvence istedi: "Özaâ gibi olma.'' Demirel, Özal gi- bi partiye kanşmadı ama anayasal çizgileri genişlete genişlete aşağı- daki partilerin güçsüzlügü ve yete- neksizliğinden yararlanarak Türki- ye'de önde giden ve Türkiye'yi yö- neten adam rolünü çok iyi benimse- di ve kabul ettirdi. Bunda basınımı- zın çok önemli fonksiyonu vardı . Milli irade dedikleri TBMM. ikin- ci bir dönem daha Demirel'in kal- masına olanak tanımadı: ki o bunu çok istiyordu, istemiyorum diyordu ama çok istiyordu, bunun belgeleri, bilgileri beyanatlan ortada. Ozal'ı elegtircil; kendi yaptı - Özal cumhurbaşkanlığı döne- minde net bir biçimde, anayasadaki yetkfleıie yetinmeyen daha fazlasını B*eyen bir tutum sergOemiş. Demi- rel de,cumhurbaşkanıolduktan son- ra benzerbirtavırsergiledL Bunu na- srf değeriendiriyorsunuz? Tpabii Özal çok daha kesin çiz- X gilerle kimliğini ortaya koyan bir adamdı. Bush gibi başkan olma- yı çok istiyordu. Demirel de tepki gösteriyordu. Demirel de, bu arzu- sunu net söylemedi, ama o yolday- dı. Dikkat çekici bir şey vardı. Tur- gut Özal'ın Çankaya'da bu türlü ana- yasa değişiklikleri, başkanlık gibi önde giden görüşlerini yadsıyan ve kabul etmeye yanaşmayan Demirel Çankaya'ya çıknktan sonra savun- du. O da istiyordu. O da başkanhk sîstemîTsfiyördu. Ben rîep^yâdırga-^ mışımdır. Bir cumhurbaşkanı sistemin çök- tüğünü söyleyebilir mi? Çökse bile söyler mi? Hep öyle başlamadı rru güîültü patntılar? TFT'yi kendine gö- re düzenledi. Televizyonlarda "söy- le kurtul" programlan yapıldı. Bu programlan da istediği zaman iste- diği şeyi söylemek için kullandı. Medyayı çok iyi kullandı. Medya asla bu türlü gelişmelere hayır de- medi. Sanki Demirel'in ya da Tur- gut Özal'ın kafalanndaki siyasi olu- şumu veya yeni siyasi kimliği benim- semişler ve istiyorlarmış gibi tavır aldılar. Turgut ÖzaTııı ilk yeııilgisi ve Kürt planı -Özal, anayasaıun öngördüğü gi- bi tanı£az cumhurbaşkanı miydi? 'T'arafsız olmayacağını açıkça 1 ifade etti. "Ben farkh bir cum- hurbaşkanı otacağun" dedi. Nasıl olacağını sonra gördük, ANAP kongresi başta her türlü partisel ge- lişmenin içinde. Hûkümeti tama- men inisiyatifinde tutuyor. - Özal 1987 secimlerinde seçan sistenünde bir degiştkfik yaparak, neredeyseana\asa>ıdeğiştfaw*kbH- çoğunluğa utaşnuşu- 1983"te iktidara geldi. 1986 yılm- da ilk büyük tokadı yedi. 5 millet- vekiliiğine iiiskin araseçimdeyasak- lı olan Demirel kazandı. 1987'de Demirel, Büknt Ecevit ve Necmet- tin Erbakan'ın toparianmasma fır- sat bırakmadan seçimlere götürdü Türkiye'yi. Seçim kanununu değiş- tirdi. Biz, sevgili arkadaşım. dos- tum rahmetli Uğur Mumcuyla Sa- yın Erdal tnönü yii TBMM'de gör- dük:u Bu getirikn secimyasasını tüt- faı kabul etmeyin. Obürieri küçök parrüer,onlarboyiiocediyoriar sizde ediaBuadamaDuimkântan\crme- vm.Amaa30(rübuknaknr3a>'übul- dumudaneanayasakalacakne baş- ka bir şey" dedik. Bizi tebessümle dinledi. Inönü'nün gülümseyişinde demoicratikrifc var, onuniçinde çsp- ri var. bilim adamlığı, her şey var. Ama siyasetçi adam kimliği yok. Bizbunu söyledikten sonra Inönüyu- kanda Özal'la görüştü. îndi, biz de orada duruyoruz. Baktı, güldü ve seçim yasasına destek verdi. -KMabtnızda Özal'ın PKKiekur- duğudhalogdaayruıalanyiaanla- afayoj: Özal'ın amacı neydi? Ozal, PKK canavarlığım Tür- kiye'nin silahla çözemeye- ceğine inanıyordu. Adarn özerklik peşinde. Tabii Batı da bunu kışkır- hyordu doğrusu. Öcalan'la dolayh ama tabii ki Turgut Özal'ın bilgisi içinde olan temaslan anında Çanka- ya ile Şam arasında köprü olarak görev yapanlar bunu anlatıyorlar- dı. Karamame hazırlanacak, PKK 1i- ler itirafçı olacaklar. Öcalan bura- dan giden telkinlerle ateşkes ilan ediyor. Özal o sırada Bakû'da. Öca- lan'ın basın toplantısında bulunan CengizÇandarhemen Bakû'ya uçu- yor. Özal, böyle bir kararnameyi hükümet ve askerler karşı çıksa da hazırlatmak istiyor Bu karamame ilan edilme havası doğmuşken, Sır- n Sakık'lar falan gidiyorlar. Bekli- yorlar, televizyonu açıyorlar. Tur- gut Ozal öldü haberi. Şok oluyor- lar. Bir şey ortaya çıktı; TSK azmet- ti; üstüne kalan bu görevi çalıştı, planladı, ders çıkarttı, PKK'yi mar- jinalleştirdi. - Ktapta yer aian bazı oiavtınn ahntdanması sırasında Nazlı Ilı- cak'ıa itirazı oldu. Sizin Güngör Uras'a affen yazdtğmız böhunde, Çffleriçin "Seni başbakan yapanm" dediği beirtffiyor. Ihcak buna itiraz etti. Kitaptan bazı alıntılan Hürri- yet yapmış. Tansu Çiller'le il- gili bölüm var. Güngör Uras'm yaz- dığı bir yazıdan sonra benim ara- mamla ilgili bölüm. Ben nereden b ü i , Çiller ailesinm yıllarca önce çok basit bir evde olduğunu, org çaldığını, çok güzel dolma yap- tığını. Özet olarak Hürriyet'te haber çıkınca Nazlı Jlıcak, "Benan kim- seyi başbakan yapmam gibi bir yet- kknyok" diyor. Güngör Uras, "Olay tamamen doğrudur* diyor, "ama üs- hıp" diyor. Jltifat bir övgü olarak sempatiy- le bir tavır olabilir. Uıcak'ın yanlış algıladığına veriyorum. Ben Çiller ailesini daha geniş ya- zanm. Sevgili Uras'ın bana anlat- tıklan daha önce duyulmamış unsur- lan içerince yazmanm yanlış ol- duğunu sanmıyorum. PERŞEMBE ORHAN BURSALI Poitlocnn Ana Çkmaa Şu sıralarda Devlet PlanlamaTeşkilatı'nın (DPT) "Uzun vadeHstrateji" başlığıyta sunduğu 2001 -2005 yıllan için öngörülen "Sekizinci Beş Yıllık Kalkın- ma Planı" Meclis'te tartışılıyor. Türkiye'nin I er yönden net fotoğrafının görüldüğü belgede dar- madan vurgulanan birgerçek var: Türkiye'nin Av- rupa ülkeleri kalkınma düzeylerine ulaşması; sa- nayi, tanm, hizmet vb. sektörlerinin üretimleri bı- lim ve teknolojiye, ileri teknolojik altaypıya dayan- mak zorundadır. 265 sayfadan ve 2080 maddeden oluşan rapo run daha ilk maddelerinde dile gelen saptamalar- dan bazı seçmeleri bilginize sunmak istiyorurrr ...üretimin küreselleşmesinde en büyük rolü, mikroelektronik teknolojisindeki sıçrama ile tele- komünikasyondaki teknik gelişmeler sağlamış- tır... ...biyoteknoloji-gen mühendisliği ve yeni mal- zemeler alanlarındaki ilerlemelerle bırlıkte bilgi ekonomisi ve bilgi toplumunun oluşumu süreçle- ri hızlanıyor... ...teknolojik gelişmeler ve verimlilik artışlan sü- rekli halegelmiştir... ...Türkiye araştırma, geliştirmeye gayri safi mıl- li hasıladan ancak yüzde 0.49 pay ayırabilmekte- dir... 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı'ndaöngörülme- sine rağmen Ar-Ge harcamalarına yeterli kaynak aynlamamıştır... ...uzun vadeli bir kalkınma stratejisi gereklidir... ...bilim ve teknoloji yeteneğinin güçlendirilme- si, yeni teknolojilerin gelıştirilmesi önemlidır... ...ihracata dönük, teknoloji yoğun, katma değe- ri yüksek, uluslararası standartiara uygun, yerel kay- naklan harekete geçiren bir üretim yapısı hedef- lenmektedir... ...kamu yatınmlannın 2001-2003 yıllan döne- minde artan oranda eğitim, sağlık ve Ar-Ge alan- lannda yoğunlaştırılması öngörülmüştür... ...küreselleşme ve bilgi teknolojılerindeki hızlı gelişmeler, eğitim seviyesi yüksek, bilim, araştır- ma ve geliştirmeye önem veren insan gücünün ye- tiştirilmesini, üretimde verimliliği ve ileri teknoloji kullanımını ön palna çıkartmaktadır... ...Gelişmiş ülkelerin refah düzeyine ulaşmak, büyük ölçüde ülkemizin bilim ve teknoloji yetene- ğinin arttınlmasına bağlı bulunmaktadır. ...büyümeyi etkileyen bilimsel ve teknolojik araş- tırma düzeyinin yükseltilmesi için gerekli fiziki, be- şeri ve hukuki altyapı geliştirilecektir. Ar-Ge faali- yetlerine gayri safi mili hasıladan ayrılan payın plan dönemi sonunda yüzde 1.5 seviyesine, ikti- saden faal on bin kişiye dönen tam zamanlı araş- tırmacı sayısının 20'ye çıkartılması hedeflenmek- tedir. ...sağlam bir bilim temeli ve belirli bir yenilik ka- pasitesine sahip olabilmek için gerekli olan ulusal yenilik sistemi tamamlanarak sistemin etkin ça- lışması sağlanacaktır. ...eğitime destek olacak şekilde etkileşimli bi- lim ve teknoloji merkezleri kurulacak ve geliştiri- lecektir. ...eğitimin her kademesinde yaratıcılığı ön pla- na çıkartan bilimsel ve teknolojik faaliyetler teşvık edilecektir... ?., ••• Bunlan sizi sıkmak için yukanya almadım. Biz aslında yazar ve okur olarak da en kolayına kaçanz, poiitika yazar ve okuruz. Rakibimize lafı oturttuk mu, yazar ve okur olarak bundan büyük haz duyar ve övgü alınz. Ancak, yazar da okurda Türkiye'nin gerçek ge- reksinimi olan başka bir söylemde buluşmak zo- rundadır: Başkalan kalkınmayı nasıl başardılar ve biz neden başaramıyoruz? Üzerinde durmadan tar- tışmamız gereken bir sorunudur bu. DPT belgesi, bugüne kadarki kalkınma planla- rında görülmeyen bir yoğunlukta, kalkınmanın ve refahın anahtannın toplumun, sanayinın, eğitim ve öğreniminin bilim ve teknolojide, ileri teknolo- ji uyulama ve geliştirmelerde olduğu gerçeğini vurgulamaktadır. Biz toplum olarak bunun ayırdına varmak zorun- dayız. Siyasi partiler, bu parti liderleri, bakanlar, baş- bakanlar "Niye kalkınamıyoruz" diye sormalıdır. Kalkınma planları raflann kalkındınlması için ya- zılmıyor. Bu planlar, uygulanmak için variar. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, aslında büyük ölçüde tam bir boşa kürekti. Politikacının ana çıkmazı, planlı, hedefli bir kal- kınma vizyonundan tam anlamıyla yoksun ol- masında yatıyor. Siyaset ve toplum olarak bunu nasıl aşacağız?.. E-Mail:[email protected] 12 EylüTün bilançosu - İnsan haklan ihial- lerine ilişkin bir de tab- lo var kitabınızda. Bu tabio, 12 Eylül veÖzal'ın başbakanlıgı dönemin- dekibaskıortamınıashn- da net biçimdeortaya ko- yuyor. Bu rakamlara Biş- kin bilgi verir misiniz? -Evet, 1980-1990 ara- sında Türkiye'de ne ol- duğunu çarpıcı bir bi- çimde gösteriyor. Hapis- haneye konulan adam- lardan işkenceye kadar ^akamlan gösteriyor. O rakamlar iniş çıkışlan, çok iyi anlatabilir diye düşünüyorum. Listenin tamamı kitapta var. Bu rakamlardan bazılannı sıralarsak, devlet arşiv- lerine göre, 12 Eylül 1980 ile 1990 arasında 650 bin kişi gözaltına alınmış, 1 milyon 683 bin kişi fişlenmiş, 98 bin kişi örgüt üyeliği suçla- masıyla yargılanmış, bunlardan 21 bin 764'ü hüküm giymiş. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıka- nlmış. 23 bin 700 dernek faaliyetten men edilmiş, 388 bin kişiye pasaport verilmemiş. 71 bin kişi 141., 142. vel63. mad- delere muhalefetten yar- gılanmış, gözaltı ya da cezaevinde 229 kişi öl- müş, bunlardan 144'ü kuşkulu ölüm, açlık grevlerinde ölenlerin sa- yısı 14, kaçarken vuru- lanlann sayısı 16, çatış- mada öldürülenlerin sa- yısı 74. tşkence suçla- masıyla 9 bin 962 gü- venlik görevlisi yargı- lanmış, bunTardan M4 u hüküm giymiş. 7 bin ki- şi idam istemiyle yargı- lanmış, 517'si ölüm ce- zasına çarptınlmış, As- keri Yargıtay bunlardan 124'ünü onamış. O dö- nemde 50 dosya infaz edilmiş. Çalışma yasa- mında da farklı bir tab- lo yok. 1980'desendikahişçi sayısı 5 milyon 721, 1985'teburakaml mil- yon 711. 1979'da işçi- nin günlük ücreti 8 4 do- lar, 1985'teise4Jolar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle