27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 HAZİRAN 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA J. U J \ kultur(a cumhuriyetcom.tr 15 fiTTT UYGARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCİ Kültürel mirasa 'aynlıkçı söylemlerle' yaklaşanlar da korumanın 'yeni engelleri' arasındalar T A. uı GAP barajlannı tarihi boğacak şekilde planlayan anlayış, istanbuTda da "tarihin ûzerinde otopark" projeteriyle kendini gösteriyor_. ürkiye'nin tarihsel derinliğine sahip çıkan aydınlar, bugüne dek hep;"1071'den öncekiler bizden değil" diyenlerle mücadele ettiler. Şimdi de aynı mücadeleyi; "Güneydoğu dışındaki miras sanki çok iyi korunuyormuş" gibi bir imaj da veren "aynlıkçı söylemlere" karşı da sürdürmek durumundalar... Muğia'nın Sangerme kıvısındaki antik Roma kenti Pisilis üzerineotel kurulurken, dönemin Başbakanı Özal; "Bize Roma duvarian değil turistik tesis lazun" demiştL. Tarihe karşı 'ayrımcı' politikalar "Ankara, kurduğu barajlarla Kürt milliyetçüiğini btârmek istiyor_" Bu "yorum", antik Zeugma'nın kur- tanlmasıyla ılgılı haberlenn yoğunlaş- tığı günlerde Almanya'daki "Der Spi- egel" dergısinde yer almış. Haftalık derginin "Bernhard ZaraT imzalı ha- berine bakılırsa GAP barajlannın böl- gedeki tanhsel mirasa yönelik tehdidi, hükümetlerin bu bölge halkına ait kül- türii yok etme politikasından kaynak- lanıyor... (Hürriyet, 26 Mayıs 2000) Bu kadar açık olmasa bile, aynı yo- ruma "ima" yoluyla yer veren birmek- tup da öncekı yıl tsviçre'den Türki- ye'deki STK'lere (sivil toplum kuruluş- lan) gönderilmişti. 16 bin üyeli bir NGO(hükümet dışi kuruluş) olduğu be- lirtılen "The Berne Declaration" adh STK adına PeterBosshardımzasıyla Zü- rih'ten postalanan mektup, Hasan- keyfm boğulmaktan kurtanlması için 28 Nisan 1998 günü Bern kentinde ya- pılan "eylem'' hakkında şu bilgiyı ve- nyordu: "Güneydoğu Anadolu'dan ge- ien müttecflerinçoğunhıktaolduğu yak- laşık 1000kişi Ilısu Barajı projesini pro- testoettL." 1980'lerden bu yana Hasankeyf için hemen her yı! süreklı eylem halinde olan Mimariar Odası bu mektubu ya- nıtlarken Türkiye'deki aydınlann ve duyarlı kesimlerin sadece Güneydo- ğu'daki değil, "filkenin her bölgesin- de" tehdit altında bulunan tarihsel mı- rasın kurtanlması için çaba gösterdiği- nin altını çizdi. Çünkü, sadece mimarlanmız değil, öncelikle arkeologlanmız, tarihçileri- miz hem Güneydoğu'daki hem de "ûl- kenin her köşesindekr kültürel mira- sm korunması ıçın, yine ülkenin her yöresinde "aynıduvarsızhk kmde" olan politikalara karşı yıllardır mücadele ediyorlar. Buna karşın son günlerde Zeugma için ayağa kalkan ve "Türkiye, Kürt- lerin küJtür kaynaklannı yokediyor" diyerek bilimı de inkâr eden bir söy- lemle tarihsel mirasa duyarlılık gös- terisi yapan Batılı "SKTI" (!) örgütler ve yaymlar ise şımdiye dek pek orta- GAP 'taki kültürel duyarsızlık, Ege Bölgesi 'nde de yaşanıyor î de boğacaklar..•* Türkiye'yi yönetenlerin sadece GAP'ta değil, "ülkenin her yöresindeki" proje ve yer seçimJerin- de tarihsei mirasa duyarsız oiduklannm en açık ve "günceT ömeklennden bin de Vbrtanlı Baran— Anadolu uygarhklannın tarihsel başkentlerin- öfcn ftergama'nın kuzeydoğusundaki anrik "ABanoT kentini boğmaya hazırlanan bu barajın projesi de yine tıpkı GAP barajlan gibi "1970'Ienle'' hazır- lanmış. Üstelik enerji için de değil, sadece "subma" amacıyla tasarlanan ve yapımma 1992'de başlanan Yortanlı Barajı, eğer yetkilüer Bergama Müzesi'nin çalışkan ve duyarlı müdürü AhmrtYaraş'ın çığlık- ianna kulaklannı tıkamaya devam ederlerse, ünlü Pergamon Kralhğı'nın saglık ve adak merkezi de olan "yazbk başkentini" sular altmda bırakacak. Bugünlerde Zeugma'da gözlenen "son cırpuuş" paniğj deAlliaooi içinyaşanrnak üzere... Çünkü yak- îaşık üçte ikisi bitiriten Yortanlı Barajı'nm yapımı- nın 2002'de tamamlanması ve aynı yıl "su tutma- ya başiaınası r ' da planlanmıs. durumda... Ashnda tarihsel mirasın sulara teric edilmesi ko- nusunda Bergama bir "ffld* de yaşamıyor. Aynı bölgedeki Kestel Barajı da bir örneğinin sadece Atinada olduğu belirtilen en eski "seramikatölye- * H * yok etti. Ahmet Yaraş dıyor kı, "Bu atöh/e sulara gömül- mcseydi, bugün beİki kuUanılryorolması büe müm- kûndû-." Şimdi aynı sürecî yaşayan Allianoi için dediyorki: "Barajj'apınııdurdurulursaöaeojBbir antikkent kurtutaıuşolacak Türkiye'detarih k«y- bohtyor, arök buna izin vermeydiın_" (Milliyet, 15.06.2000) Varlığt daha önce de bilinen. ne var ki "bdgete- mek" ve "kurtannak'' için gerekli ariceolojik ka- zılara ise yine Ahmet Yaraş'm Istanbul Arkeoloji Müzesi'nden Bergama Müzesıne atanması sonu- cundaancak 1998 yılmdabaşlanabilen Allianoi an- R Sulama barajmda su tutuJduğunda, Rotna uygarlığının Anadohı kürtûr- ferinebuarmağanlarınıartıkkimsegörmeyecek— 'ergama yakmlannda yapımı süren "Vbrtanlı Barajı da çok değerii bir antik yerleşmeyi sular altında bırakacak. Ne varki 'Güneydoğu'da' olmadığı için arkeologlann imdat seslerine fazla kulak asılmryor... tikkenti, bu iki yılda elde edilen bulgularagöre ay- nı zamandabir "askkpkion 1 '. yani Bergama'nm ıkin- ci "sağhk jTirdu_" Hâlâ ayakta duran "Roma Hamann" ve bunu besleyen 53 santigrat derece sıcaklığındaki kaplı- ca suyuyla yakm dönemlere kadarsürekli yaşayan birkentoiduğuanlaşılan Aİlianoi de yine şu iki yıl- lıfckazılar sonucunda MS 8. yy'den kalma 80 bronz eser, adaktapınağı, kilıse ve aralannda SağJık Tan- nsı AskJepion'u da betimleyen çok sayida mermer heykellerbuhındu. Hele şu son günlerde ortaya çıkanlan (Haziran 2000başlannda) 1.5metreboyundaki mermer "Af- roditHeykefi'' ise hemen her yönüyle bir "arkeoki- ji harikası." En küçük bir parçası bile kınlmaınış olan ve bir taşmüzerinebağdaş kurarak oturmuş, elinde su ta- sı bulunan beyaz mermer Afrodit, bütün bu tarih- seî zenginlüderi "sulama" adma boğmaya hazırla- nan Yortanlı Barajı'na da adeta "zavalh" dercesi- ne bakıyor. Çünkü aynı baraj da tıpkı GAP'takiler gibi *uygtrbk n adma "uygarhktarihiniyoketmek- ten" çekinmeyen, tedavısı zor bir genhğin simge- si olarak inşa edilıyor... Evet... Yine sevgili Ahmet Yaraş'm deyimiyle, "Ege'nin HasankeyTi", duyarlı kamuoyundan ve tarih dostlanndan ilgi ve destek bekliyor. Bakaiım, sadece < *Gûne>'d(iğu''da olduğu için Zeugma'yı du- yardu ymazayaga kalkan "Baölı'' dostlanmız, Ro- ma'nın ve Bızans'm bu şaheser kenti için de yük- selttiğimiz "imdat" seslerine aynı duyarlüığı gös- terecekkrmi?.. lıkta yoktular... • Ömeğin Muğla'daki antik "Pfeilis" kenti, burada ve "tam ûzerinde" kurul- masına izin verilen bir otelın inşaatıy- la yaralanmış, hatta tarihi kalıntılardan sökülen taşlar da aynı inşaatta kullanıl- mıştı. tstanbul'da Sultanahmet'teki büyük Bizans Sarayı ve çevresindeki tarihsel miras da aynı bölgede yapılan otelle- rin temelleri altında kaldılar. Benzer şekilde antik Stratonikeia kentini kül dağlan arasında boğan Ya- tağan TennikSantrah,aynı zamanda bu önemli merkezin "nekropolünü" de yok etti. Şimdi Karadeniz'de de rüm kıyı şe- ridini denız dolgusu ve "koylan dûz- leme" yöntemıyle tahrip eden sahil yo- lu projesi, 10 7. yy'nin ünlü koloni yer- leşmelerine ait tüm izleri de ortadan kal- dınyor. Ve bütün bunlann kredilerini de "ba- öhlar" veriyor... Aynı politikanm ashnda "kültüray- nmı yapmadığını'' kanıtlayan en çar- pıcı örneklerden biri ise Çanakkale'de- ki karayolu geçişi uğruna Fatih ın bu- raya armağanlan olan Küitbahirve Çi- menlikkalelenni "ezecek" şekilde ta- sarlanan "köprû projesi'' değil midir?.. Ya Kayseri'de bırkaç yıl önceyıkılıp yok edilen güzelim Osmanlı konakla- nna ne demeli?.. Istanbul'daki Men- deres ve Dalan dönemı yıkımlannda yitirilen değerler... Yine hem Istan- bul'da hem de çok sayıda tarihsel ken- timizde arsa ve arazi rantı uğruna or- tadan kaldınlan "sJvflmimariörnekler'' ve "eski kent dokulan", Anadolu tari- hini sadece 1071'den sonra önemse- yen sözdeTürk milhyetçilerinin *bann" dedikleri kültürlerin ürünü değiller miy- di?.. Bu tür sayısız örneklerle de açıkça görülebilir ki G AP'taki duyarsızlık özel değil "geneTdir. Türkiyemizi bu genel yıkımdan kur- taracak bir çağdaş uygarlık bilincinin ülke yönetiminde egemen olmasını is- teyenlerin ise özellikle son günlerdeki Zeugma'yı kurtarmaçabamızla birlik- te yaygınlaştığını gördüğümüz "aynm- cı kültür poBtikaJanna" karşı da ses- lennı yükseltmeleri, "tavırlannıdanet- leştirmeteri" gerekiyor. Eğer aydınlanmız tarafmdan bu ta- rihsel "kararbhk" gösterilemezse, ne Hasankeyf i ve Zeugma'yı kurtarabi- liriz, öraeğin ne de Istanbul'daki Süley- maniye semtini bezeyen ve Güneydo- ğu kökenli otopark mafyasınca yakıla- rak yok edilen Osmanlı konaklannı... Tiyatro Sandımay, oyununu Sultanahmet'te yağmur altmda sundu 6 Her bitişin bir başlangıcı var9 DUYGU SEDA TOMRU Sultanahmet Meydanı'nda, ya- ğan yağmura karşın Tiyatro San- dımay'ın k Ölüm.\nnmaDoğum' adh oyunu halkla buluştu. 1996'da kurulan profesyonel sokak tiyatrosu topluluğu Tiyat- ro Sandımay, kuruluşundan be- ri Anadolu kültürii m uygarlık- lanndan yola çıkarak ürettiği pro- jelerle pek çok yurtdışı festiva- le katılmış. Geçen yıl 9 ülkeden katılımcılann bulunduğu •JVfito- lojik Yolculuk' projesinde yer alan topluluk üyeleri, deprem bölgesinde de Gönüllü Psikolog- lar Grubu ile ortak psikodrama çalışmalannda bulunmuşlar. Tiyatro Sandımay'ın bu yıl gerçekleştirmeyi planladığı pro- je; doğa, insan ve teknolojı ko- nulu 'Peregrinus' imiş. Ancak sponsor bulamadıklan için bu proje önümüzdeki yıla ertelen- miş. Önceden bağlantı kurulan festivallere katılabilmek için de Günay Karadeniz'in daha önce yazmış olduğu 'Ölûm Annma Doğum' projesini yeniden ele alıp kotarmışlar. Oyunun rejisi Günay Karadeniz, Mûge Ocbe- doHskL Özgür Bolkan Kıraç'a; koreografisi Kürşat Abuaçık'a; dekor, kostüm ve mask tasanmı Hakan Dündar'a ait. Müzik yö- netmenliğini ise Sarp Keskiner yapmış. Izleyicilerin çoğunun beğendi- ği bir görsel şölen niteliğindeki gösterim sonrasında topluluk üyelerinden Günay Karadeniz ve Müge Ochedowski ile görüştük. -Gösterinizi izlerken ritüeller- den yolaçıkmış olduğunuzu, do- ğanın ölümü \e yeniden doğu- munu izlediğimtri düşündük. Siz bu projerüzle ne aıdatmakistedi- niz? GÜNAY KARADENİZ - 'Öföm AnnmaDoğum' adh oyu- numuz bir bitişle başlayıp bir başlangıçla sonlanıyor. Bu oyun- da hayatın sürekliliğini, doğada hiçbirşeyin tamamıyla vok olma- dığını, her bitişin birbaşlangıv ol- duğunu anlatmak istedik. Doğa- daki mevsimlerle paralel insan yaşamı döngüsünü ele aldık. Gös- terimızin, ritüellerin ortak yön- lerini banndu"dığını da söyleye- biliriz. - İzlevküerin bu iledleri algıla- dıklannı düşûnüyor musunuz? Onlarla aramzda nasıl bir etki- lesjmı oluşuyor? MÜGE OCHEDOWSKI-So- kak tiyatrosu yapıyorsanız ele al- dığınız konuyu değişik sembol- ler, biçimlerle izleyicinin imge- lemine açık bir şekilde sahnele- meniz söz konusudur. Bu, sokak tiyatrosunun yapısında vardır. Biz de iletimizi masklar, sem- boller ve büyük figürler aracılı- ğıyla sahneye aktarıyoruz. Yani anlatunızın izleyicinin imgelem gücüyle bıçımlenmesini istiyoruz. KARADENİZ - Seyircinin enerjisi çok güzeldi. Sokak ti- yatrosunun bu dinamiğinin bizi ayakta tuttuğunu söyleyebilirim. Yağmur yağması ya da başka ak- siliklerin olması her zaman ola- sı bir şey. Bugünkü oyunda düş- tüğümde, çabucak kalkıp oyuna devam etmemi seyircinin deste- ği sağladı. Seyirciyle kurulan et- kileşim böyle bir anlayış ve pay- laşıma dayanıyor. Topluluk; seyirciyi, oyuncu- luğu, dekoru ve mekânı farklı şekilde algılamayı gerektiren 'so- kaküyBtrosu'nunTürkiye'de yay- gınlaşmasına yardımcı olînayî ve bedensel anlatıma dayandığı için daha evrensel olan bu bi- çimle kendilerini tüm dünyada ifade edebilmeyi amaçlıyor. En büyük isteklerinden biri de dep- rem bölgesine turne düzenleye- bilmek. Ancak bunlann gerçek- leştirilebilmesi için daha çok maddi desteğe ihtiyaçlan var. Bunun için ana sponsor arayış- lan devam etmekte. Tiyatro Sandımay, 'OlömAnn- ma Doğum' ile 30 Haziran'da Polonya'da dört ayn festivale ko- nuk olacak. Ardmdan Almanya, Hollanda, Ukrayna, Israil ve yi- ne Polonya turneleri olacak. Topluluk, sokak tiyatrosunun yaygınlasmasını amaçbyor. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL 'Küçük Mutluluklar'ıyla Büyıîyen Mîna Urgan... Yaşama ayak uydurmayı yeterli sayanlardan, yaşam ne verdiyse onu alanlardan, kendini zama- nın ve toplumun 'kendiliğınden akışına" bırakan- lardan değildi Mîna Urgan; seksen beş yıllık bir zaman kesitını sureklı bir hesaplaşmanın nesne^ sine ve kesintisiz W üretimin alanına dönüştürme-;, yi başarabilmiş ender yaşama ustalarından biriy-; di. Unvan merdivenlenni tırmandıkça kendini ve^, rim bağlamında kı^ırlığa yargılı kılmanın artık bir alış-', kanlığa dönüştuğü akademik ortamımızda Mîna Ur-' gan, emeklilik yıll^nnı bile bir üretme yarışına dö- nüştürmesiyle de "dınozoriuğunu "tam anlamıyla kanıtlamıştı. Mîna Urgan'ın kendini hangi değerlerle ve ya- şama yönelik nasıl bir bakış açtsıyla var ettığini, "fl^' Dinozorun Gezileri" kitabında yer alan "Küçük> Mutluluklar" bölümünde çok açık görürüz: "Küçük • mutluluklardenilen şeylen doğru dürüst değerierr* dirmesini bilirsenız, bunlann ashnda büyük, hem, de çokbüyükmutluluklarolduğunu anlarstnız. ör- neğin, bütün bir yaz gününü Anadolu yollarında toz toprak içinde külüstür bir otobüste geçırdik- ten sonra, aksamleyın küçük bir kıyı kasabasına varmışsınız. Ucuz bir pansıyonda soğuk bir duş yapıp, kumsaldakı kırgazinosuna gidiyorsunuz. iki ayağınız suya değecek biçimde masanızı denize doğru çekiyorsunuz. Garson, beyaz peynirinizi*, kavununuzu ve rakınızı getirdikten sonra, hiç kjmr • se görmeden usulcacık ayakkabılarınızı çıkapf^ bütün gün sıcaktan pişen ayaklannızı bileğinize ka- dar serin denize sokuyorsunuz. Ve güneş karşı- nızda batarken rakınızı yavaş yavaş içiyorsunuz. Soranm size, büyük bir mutluluk değil mi bu kü- çük mutluluk? Bunca felaket, bunca zulüm, bun- ca haksızlıkla dolu birdünyada köpeklergibi m'ut- suz olmanın kolaylığını bildiğim için, mutsuzluk- lanyla övünenlere fena bozulurum. Mutsuzolmak bir marifet değildir. Çektiğin acılan gözler önüne sermemek, büyük kişisel mutluluklar peşinden koşmak ayıbindan vazgeçip, küçük mutluluklara sığınmak, onlarla yetinmektir asıl marifet. Bu kü- çük mutluluklan tadabılmenız için, beylik anlam- da mutlu olmanız, aıle çevresınde huzuriu birya- şantınız, başanyla yürüttüğünüz birişiniz, toplum- da önemli bir mevkiniz, bol paranız, filan olması şart değildir. Hatta bunlar, küçük mutluluklara za- man ayırmanızı engeJleyebilır, bana kalırsa. Beş du- yunuzun olması ve bu beş duyunun tam kapasi- te çalışması, yani sahiden görebilmeniz, sahıden işitebilmeniz, sahiden koklayabilmenız, sahıden dokunabilmeniz ve ağzınıza koyduğunuzşeyın ta- dını sahiden alabilmeniz, küçük şeyierin sizi mut- lu etmesıne yeter de artar bile..." Bu aJıntı, aslında başlı başına bir yaşama felse- fesinin dile gelişidir. Ve denilebilır ki, yaşamı zeh- ginleştirecek üretimlen gerçekleştirmek için yaşa^ mı çok iyi tanımak bir koşulsa eğer -ki öyledır^b zaman yaşamı tanımanın en sağlam yollanndan bı- n "de, onu yukarıdakı yazıda sozü edilen küçük mutiuluklanyla yakalayabılmekten geçer. Çünkü Mî- na Urgan'ın "küçükmutluluklar" diye adlandırdık- lannın her biri, ashnda insanın kendini içinde bul- duğu yaşamı kendine göre kjlmaya yönelik duyurr^ samalardan başka bir şey değildir. " j Mîna Urgan, düşünce-eylem bağlamındaki ttP'* tarlılığıyla, yıllan geride bıraktıkça daha çok üret-- meye adanmış yaşama biçımıyle, Brecht'ın deyi-' şiyle, arkasından "İyi birinsandı" denılmesını de- ğil, fakat "Bizlere daha iyi bir dünya bıraktı" diy» anılmasını önemseyen ender kişılerdendi. Hoca- lığı da dahil, her yaptığını, onlan abartmayacak kadar önemsedi. Ve bunlar, yaJnızca Mîna Urgan'ın değil, fakat bir kuşağın ortak özelliklenydi. Aydui Engin, 17 Haziran tarihli ve "Bir Kuşaktırlar: Mîna Urgan" başlıklı yazısında ne güzel dıle getirmış: "Btr kuşaktırlar. Çağnşımlan rasgele uçuşmaya bırakın- ca akla ılk gelıveren adlar: Halet Çambel, Azra Erhat, Semiha Berksoy, Macide Tanır, Mîna Ur- gan... Hepsi Cumhun'yet devriminin çocuklany- dılar. Medreseden üniversiteye sıçrayan yükseköğ- renim düzenimizin ilkmeyveleriarasındaydılar. En iyiler arasında yer aldtlar... Bir kuşaktılar. Özellik- lerinin ve önemlerinin 'mesleklerini en iyi yapan- lar' olmalanndan kaynaklandığına inanıyorum. Bİ{ de dolu, zengin biryaşamı sonuna dek sürdüre-' bilecek solukta oluşlanndan..." 1 Mîna Urgan'ı önce çevirileriyle ve yazılanyla ta-,' nımıştım. Gençlik yıllanmda düşüncelerimin yol-° lanna ışık tutanlardandı. Yıllar sonra, Sevgili Ce- 1 mal Çullu'nun aracılığıyla kendisiyle de tanışma\ nın mutluluğuna erdim. Kimi zaman dost evlerin-^ de, kimi zaman da Moda'da, Koço'nun masala^-' nnda, hemen yanıbaşında onu ve dostluğunu ya- şama fırsatı buldum. Elbette gerisinde "daha iy^- ya da emekleriyle zenginleştirdiği bir dünya bırafi-' karak gitti; ama gidişiyle bir şeyler de sonrasız ek-^ sildi... e-posta: ahmetcemal(« superonline.com ss acem20(a hotmail.com - foj BUGÜN • tFSAK'ta saat 19.30'da dialar eşliğinde Merft Akoftu'nun vereceği 'Türk Fotoğrafinda Ara L Güler ve Şahin Kaygun' adh söyleşi izlenebilir. - (292 42 01) • MSÜ StNEMA-TV MERKEZİ'nde saat 19.00'da JiriMenzeTin 'ŞuÇugınSinemacılar' : ' adh filmı göstenlecek. (274 98 70) • CEMlL TOPUZLU AÇIKHAVA TTYATROSU'nda saat 21.30'da Fahir Atakoğlu ve Cemal Reşit Rey Senibni Orkestrası ve Korosu'nun vereceği konser izlenebilir. (23/ 54 97) • YILDIZSARAYI'ndasaat21 30daGolden Horn Ensembte 'Fasıl' adı altında bir konser r , verecek. (231 54 97) <,„;, • CEMAL REŞİT REY KONSER »J SALONU'nda saat 19.00'da Yannis Saoufis'in r ' . ;i konseri izlenebilir (232 98 30) ''-' teTVCUtMÜZhFmtVALJTDCBÜGÖN • AYA İRİNt MlZESİ'nde saat 19.30'da Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'nın vereceği konser dmlenebilir. (292 08 46)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle