Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 HAZİRAN 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
J. U J \ kultur(a cumhuriyetcom.tr 15
fiTTT UYGARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCİ
Kültürel mirasa 'aynlıkçı söylemlerle' yaklaşanlar da korumanın 'yeni engelleri' arasındalar
T
A. uı
GAP barajlannı tarihi boğacak şekilde planlayan anlayış, istanbuTda da "tarihin
ûzerinde otopark" projeteriyle kendini gösteriyor_.
ürkiye'nin tarihsel
derinliğine sahip çıkan
aydınlar, bugüne dek
hep;"1071'den
öncekiler bizden
değil" diyenlerle
mücadele ettiler. Şimdi
de aynı mücadeleyi;
"Güneydoğu dışındaki
miras sanki çok iyi
korunuyormuş" gibi
bir imaj da veren
"aynlıkçı söylemlere"
karşı da sürdürmek
durumundalar...
Muğia'nın Sangerme kıvısındaki antik Roma kenti Pisilis üzerineotel kurulurken,
dönemin Başbakanı Özal; "Bize Roma duvarian değil turistik tesis lazun" demiştL.
Tarihe karşı 'ayrımcı' politikalar
"Ankara, kurduğu barajlarla Kürt
milliyetçüiğini btârmek istiyor_"
Bu "yorum", antik Zeugma'nın kur-
tanlmasıyla ılgılı haberlenn yoğunlaş-
tığı günlerde Almanya'daki "Der Spi-
egel" dergısinde yer almış. Haftalık
derginin "Bernhard ZaraT imzalı ha-
berine bakılırsa GAP barajlannın böl-
gedeki tanhsel mirasa yönelik tehdidi,
hükümetlerin bu bölge halkına ait kül-
türii yok etme politikasından kaynak-
lanıyor... (Hürriyet, 26 Mayıs 2000)
Bu kadar açık olmasa bile, aynı yo-
ruma "ima" yoluyla yer veren birmek-
tup da öncekı yıl tsviçre'den Türki-
ye'deki STK'lere (sivil toplum kuruluş-
lan) gönderilmişti. 16 bin üyeli bir
NGO(hükümet dışi kuruluş) olduğu be-
lirtılen "The Berne Declaration" adh
STK adına PeterBosshardımzasıyla Zü-
rih'ten postalanan mektup, Hasan-
keyfm boğulmaktan kurtanlması için
28 Nisan 1998 günü Bern kentinde ya-
pılan "eylem'' hakkında şu bilgiyı ve-
nyordu: "Güneydoğu Anadolu'dan ge-
ien müttecflerinçoğunhıktaolduğu yak-
laşık 1000kişi Ilısu Barajı projesini pro-
testoettL."
1980'lerden bu yana Hasankeyf için
hemen her yı! süreklı eylem halinde
olan Mimariar Odası bu mektubu ya-
nıtlarken Türkiye'deki aydınlann ve
duyarlı kesimlerin sadece Güneydo-
ğu'daki değil, "filkenin her bölgesin-
de" tehdit altında bulunan tarihsel mı-
rasın kurtanlması için çaba gösterdiği-
nin altını çizdi.
Çünkü, sadece mimarlanmız değil,
öncelikle arkeologlanmız, tarihçileri-
miz hem Güneydoğu'daki hem de "ûl-
kenin her köşesindekr kültürel mira-
sm korunması ıçın, yine ülkenin her
yöresinde "aynıduvarsızhk kmde" olan
politikalara karşı yıllardır mücadele
ediyorlar.
Buna karşın son günlerde Zeugma
için ayağa kalkan ve "Türkiye, Kürt-
lerin küJtür kaynaklannı yokediyor"
diyerek bilimı de inkâr eden bir söy-
lemle tarihsel mirasa duyarlılık gös-
terisi yapan Batılı "SKTI" (!) örgütler
ve yaymlar ise şımdiye dek pek orta-
GAP 'taki kültürel duyarsızlık, Ege Bölgesi 'nde de yaşanıyor
î de boğacaklar..•*
Türkiye'yi yönetenlerin sadece GAP'ta değil,
"ülkenin her yöresindeki" proje ve yer seçimJerin-
de tarihsei mirasa duyarsız oiduklannm en açık ve
"günceT ömeklennden bin de Vbrtanlı Baran—
Anadolu uygarhklannın tarihsel başkentlerin-
öfcn ftergama'nın kuzeydoğusundaki anrik "ABanoT
kentini boğmaya hazırlanan bu barajın projesi de
yine tıpkı GAP barajlan gibi "1970'Ienle'' hazır-
lanmış.
Üstelik enerji için de değil, sadece "subma"
amacıyla tasarlanan ve yapımma 1992'de başlanan
Yortanlı Barajı, eğer yetkilüer Bergama Müzesi'nin
çalışkan ve duyarlı müdürü AhmrtYaraş'ın çığlık-
ianna kulaklannı tıkamaya devam ederlerse, ünlü
Pergamon Kralhğı'nın saglık ve adak merkezi de
olan "yazbk başkentini" sular altmda bırakacak.
Bugünlerde Zeugma'da gözlenen "son cırpuuş"
paniğj deAlliaooi içinyaşanrnak üzere... Çünkü yak-
îaşık üçte ikisi bitiriten Yortanlı Barajı'nm yapımı-
nın 2002'de tamamlanması ve aynı yıl "su tutma-
ya başiaınası
r
' da planlanmıs. durumda...
Ashnda tarihsel mirasın sulara teric edilmesi ko-
nusunda Bergama bir "ffld* de yaşamıyor. Aynı
bölgedeki Kestel Barajı da bir örneğinin sadece
Atinada olduğu belirtilen en eski "seramikatölye-
* H * yok etti.
Ahmet Yaraş dıyor kı, "Bu atöh/e sulara gömül-
mcseydi, bugün beİki kuUanılryorolması büe müm-
kûndû-." Şimdi aynı sürecî yaşayan Allianoi için
dediyorki: "Barajj'apınııdurdurulursaöaeojBbir
antikkent kurtutaıuşolacak Türkiye'detarih k«y-
bohtyor, arök buna izin vermeydiın_" (Milliyet,
15.06.2000)
Varlığt daha önce de bilinen. ne var ki "bdgete-
mek" ve "kurtannak'' için gerekli ariceolojik ka-
zılara ise yine Ahmet Yaraş'm Istanbul Arkeoloji
Müzesi'nden Bergama Müzesıne atanması sonu-
cundaancak 1998 yılmdabaşlanabilen Allianoi an-
R
Sulama barajmda su tutuJduğunda, Rotna uygarlığının Anadohı kürtûr-
ferinebuarmağanlarınıartıkkimsegörmeyecek—
'ergama
yakmlannda
yapımı süren
"Vbrtanlı Barajı
da çok değerii
bir antik
yerleşmeyi sular
altında
bırakacak. Ne
varki
'Güneydoğu'da'
olmadığı için
arkeologlann
imdat seslerine
fazla kulak
asılmryor...
tikkenti, bu iki yılda elde edilen bulgularagöre ay-
nı zamandabir "askkpkion
1
'. yani Bergama'nm ıkin-
ci "sağhk jTirdu_"
Hâlâ ayakta duran "Roma Hamann" ve bunu
besleyen 53 santigrat derece sıcaklığındaki kaplı-
ca suyuyla yakm dönemlere kadarsürekli yaşayan
birkentoiduğuanlaşılan Aİlianoi de yine şu iki yıl-
lıfckazılar sonucunda MS 8. yy'den kalma 80 bronz
eser, adaktapınağı, kilıse ve aralannda SağJık Tan-
nsı AskJepion'u da betimleyen çok sayida mermer
heykellerbuhındu.
Hele şu son günlerde ortaya çıkanlan (Haziran
2000başlannda) 1.5metreboyundaki mermer "Af-
roditHeykefi'' ise hemen her yönüyle bir "arkeoki-
ji harikası."
En küçük bir parçası bile kınlmaınış olan ve bir
taşmüzerinebağdaş kurarak oturmuş, elinde su ta-
sı bulunan beyaz mermer Afrodit, bütün bu tarih-
seî zenginlüderi "sulama" adma boğmaya hazırla-
nan Yortanlı Barajı'na da adeta "zavalh" dercesi-
ne bakıyor. Çünkü aynı baraj da tıpkı GAP'takiler
gibi *uygtrbk
n
adma "uygarhktarihiniyoketmek-
ten" çekinmeyen, tedavısı zor bir genhğin simge-
si olarak inşa edilıyor...
Evet... Yine sevgili Ahmet Yaraş'm deyimiyle,
"Ege'nin HasankeyTi", duyarlı kamuoyundan ve
tarih dostlanndan ilgi ve destek bekliyor. Bakaiım,
sadece
<
*Gûne>'d(iğu''da olduğu için Zeugma'yı du-
yardu ymazayaga kalkan "Baölı'' dostlanmız, Ro-
ma'nın ve Bızans'm bu şaheser kenti için de yük-
selttiğimiz "imdat" seslerine aynı duyarlüığı gös-
terecekkrmi?..
lıkta yoktular... •
Ömeğin Muğla'daki antik "Pfeilis"
kenti, burada ve "tam ûzerinde" kurul-
masına izin verilen bir otelın inşaatıy-
la yaralanmış, hatta tarihi kalıntılardan
sökülen taşlar da aynı inşaatta kullanıl-
mıştı.
tstanbul'da Sultanahmet'teki büyük
Bizans Sarayı ve çevresindeki tarihsel
miras da aynı bölgede yapılan otelle-
rin temelleri altında kaldılar.
Benzer şekilde antik Stratonikeia
kentini kül dağlan arasında boğan Ya-
tağan TennikSantrah,aynı zamanda bu
önemli merkezin "nekropolünü" de
yok etti.
Şimdi Karadeniz'de de rüm kıyı şe-
ridini denız dolgusu ve "koylan dûz-
leme" yöntemıyle tahrip eden sahil yo-
lu projesi, 10 7. yy'nin ünlü koloni yer-
leşmelerine ait tüm izleri de ortadan kal-
dınyor.
Ve bütün bunlann kredilerini de "ba-
öhlar" veriyor...
Aynı politikanm ashnda "kültüray-
nmı yapmadığını'' kanıtlayan en çar-
pıcı örneklerden biri ise Çanakkale'de-
ki karayolu geçişi uğruna Fatih ın bu-
raya armağanlan olan Küitbahirve Çi-
menlikkalelenni "ezecek" şekilde ta-
sarlanan "köprû projesi'' değil midir?..
Ya Kayseri'de bırkaç yıl önceyıkılıp
yok edilen güzelim Osmanlı konakla-
nna ne demeli?.. Istanbul'daki Men-
deres ve Dalan dönemı yıkımlannda
yitirilen değerler... Yine hem Istan-
bul'da hem de çok sayıda tarihsel ken-
timizde arsa ve arazi rantı uğruna or-
tadan kaldınlan "sJvflmimariörnekler''
ve "eski kent dokulan", Anadolu tari-
hini sadece 1071'den sonra önemse-
yen sözdeTürk milhyetçilerinin *bann"
dedikleri kültürlerin ürünü değiller miy-
di?..
Bu tür sayısız örneklerle de açıkça
görülebilir ki G AP'taki duyarsızlık özel
değil "geneTdir.
Türkiyemizi bu genel yıkımdan kur-
taracak bir çağdaş uygarlık bilincinin
ülke yönetiminde egemen olmasını is-
teyenlerin ise özellikle son günlerdeki
Zeugma'yı kurtarmaçabamızla birlik-
te yaygınlaştığını gördüğümüz "aynm-
cı kültür poBtikaJanna" karşı da ses-
lennı yükseltmeleri, "tavırlannıdanet-
leştirmeteri" gerekiyor.
Eğer aydınlanmız tarafmdan bu ta-
rihsel "kararbhk" gösterilemezse, ne
Hasankeyf i ve Zeugma'yı kurtarabi-
liriz, öraeğin ne de Istanbul'daki Süley-
maniye semtini bezeyen ve Güneydo-
ğu kökenli otopark mafyasınca yakıla-
rak yok edilen Osmanlı konaklannı...
Tiyatro Sandımay, oyununu Sultanahmet'te yağmur altmda sundu
6
Her bitişin bir başlangıcı var9
DUYGU SEDA TOMRU
Sultanahmet Meydanı'nda, ya-
ğan yağmura karşın Tiyatro San-
dımay'ın
k
Ölüm.\nnmaDoğum'
adh oyunu halkla buluştu.
1996'da kurulan profesyonel
sokak tiyatrosu topluluğu Tiyat-
ro Sandımay, kuruluşundan be-
ri Anadolu kültürii m uygarlık-
lanndan yola çıkarak ürettiği pro-
jelerle pek çok yurtdışı festiva-
le katılmış. Geçen yıl 9 ülkeden
katılımcılann bulunduğu •JVfito-
lojik Yolculuk' projesinde yer
alan topluluk üyeleri, deprem
bölgesinde de Gönüllü Psikolog-
lar Grubu ile ortak psikodrama
çalışmalannda bulunmuşlar.
Tiyatro Sandımay'ın bu yıl
gerçekleştirmeyi planladığı pro-
je; doğa, insan ve teknolojı ko-
nulu 'Peregrinus' imiş. Ancak
sponsor bulamadıklan için bu
proje önümüzdeki yıla ertelen-
miş. Önceden bağlantı kurulan
festivallere katılabilmek için de
Günay Karadeniz'in daha önce
yazmış olduğu 'Ölûm Annma
Doğum' projesini yeniden ele
alıp kotarmışlar. Oyunun rejisi
Günay Karadeniz, Mûge Ocbe-
doHskL Özgür Bolkan Kıraç'a;
koreografisi Kürşat Abuaçık'a;
dekor, kostüm ve mask tasanmı
Hakan Dündar'a ait. Müzik yö-
netmenliğini ise Sarp Keskiner
yapmış.
Izleyicilerin çoğunun beğendi-
ği bir görsel şölen niteliğindeki
gösterim sonrasında topluluk
üyelerinden Günay Karadeniz ve
Müge Ochedowski ile görüştük.
-Gösterinizi izlerken ritüeller-
den yolaçıkmış olduğunuzu, do-
ğanın ölümü \e yeniden doğu-
munu izlediğimtri düşündük. Siz
bu projerüzle ne aıdatmakistedi-
niz?
GÜNAY KARADENİZ -
'Öföm AnnmaDoğum' adh oyu-
numuz bir bitişle başlayıp bir
başlangıçla sonlanıyor. Bu oyun-
da hayatın sürekliliğini, doğada
hiçbirşeyin tamamıyla vok olma-
dığını, her bitişin birbaşlangıv ol-
duğunu anlatmak istedik. Doğa-
daki mevsimlerle paralel insan
yaşamı döngüsünü ele aldık. Gös-
terimızin, ritüellerin ortak yön-
lerini banndu"dığını da söyleye-
biliriz.
- İzlevküerin bu iledleri algıla-
dıklannı düşûnüyor musunuz?
Onlarla aramzda nasıl bir etki-
lesjmı oluşuyor?
MÜGE OCHEDOWSKI-So-
kak tiyatrosu yapıyorsanız ele al-
dığınız konuyu değişik sembol-
ler, biçimlerle izleyicinin imge-
lemine açık bir şekilde sahnele-
meniz söz konusudur. Bu, sokak
tiyatrosunun yapısında vardır.
Biz de iletimizi masklar, sem-
boller ve büyük figürler aracılı-
ğıyla sahneye aktarıyoruz. Yani
anlatunızın izleyicinin imgelem
gücüyle bıçımlenmesini istiyoruz.
KARADENİZ - Seyircinin
enerjisi çok güzeldi. Sokak ti-
yatrosunun bu dinamiğinin bizi
ayakta tuttuğunu söyleyebilirim.
Yağmur yağması ya da başka ak-
siliklerin olması her zaman ola-
sı bir şey. Bugünkü oyunda düş-
tüğümde, çabucak kalkıp oyuna
devam etmemi seyircinin deste-
ği sağladı. Seyirciyle kurulan et-
kileşim böyle bir anlayış ve pay-
laşıma dayanıyor.
Topluluk; seyirciyi, oyuncu-
luğu, dekoru ve mekânı farklı
şekilde algılamayı gerektiren 'so-
kaküyBtrosu'nunTürkiye'de yay-
gınlaşmasına yardımcı olînayî
ve bedensel anlatıma dayandığı
için daha evrensel olan bu bi-
çimle kendilerini tüm dünyada
ifade edebilmeyi amaçlıyor. En
büyük isteklerinden biri de dep-
rem bölgesine turne düzenleye-
bilmek. Ancak bunlann gerçek-
leştirilebilmesi için daha çok
maddi desteğe ihtiyaçlan var.
Bunun için ana sponsor arayış-
lan devam etmekte.
Tiyatro Sandımay, 'OlömAnn-
ma Doğum' ile 30 Haziran'da
Polonya'da dört ayn festivale ko-
nuk olacak. Ardmdan Almanya,
Hollanda, Ukrayna, Israil ve yi-
ne Polonya turneleri olacak. Topluluk, sokak tiyatrosunun yaygınlasmasını amaçbyor.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
'Küçük Mutluluklar'ıyla
Büyıîyen Mîna Urgan...
Yaşama ayak uydurmayı yeterli sayanlardan,
yaşam ne verdiyse onu alanlardan, kendini zama-
nın ve toplumun 'kendiliğınden akışına" bırakan-
lardan değildi Mîna Urgan; seksen beş yıllık bir
zaman kesitını sureklı bir hesaplaşmanın nesne^
sine ve kesintisiz W üretimin alanına dönüştürme-;,
yi başarabilmiş ender yaşama ustalarından biriy-;
di. Unvan merdivenlenni tırmandıkça kendini ve^,
rim bağlamında kı^ırlığa yargılı kılmanın artık bir alış-',
kanlığa dönüştuğü akademik ortamımızda Mîna Ur-'
gan, emeklilik yıll^nnı bile bir üretme yarışına dö-
nüştürmesiyle de "dınozoriuğunu "tam anlamıyla
kanıtlamıştı.
Mîna Urgan'ın kendini hangi değerlerle ve ya-
şama yönelik nasıl bir bakış açtsıyla var ettığini, "fl^'
Dinozorun Gezileri" kitabında yer alan "Küçük>
Mutluluklar" bölümünde çok açık görürüz: "Küçük •
mutluluklardenilen şeylen doğru dürüst değerierr*
dirmesini bilirsenız, bunlann ashnda büyük, hem,
de çokbüyükmutluluklarolduğunu anlarstnız. ör-
neğin, bütün bir yaz gününü Anadolu yollarında
toz toprak içinde külüstür bir otobüste geçırdik-
ten sonra, aksamleyın küçük bir kıyı kasabasına
varmışsınız. Ucuz bir pansıyonda soğuk bir duş
yapıp, kumsaldakı kırgazinosuna gidiyorsunuz. iki
ayağınız suya değecek biçimde masanızı denize
doğru çekiyorsunuz. Garson, beyaz peynirinizi*,
kavununuzu ve rakınızı getirdikten sonra, hiç kjmr
•
se görmeden usulcacık ayakkabılarınızı çıkapf^
bütün gün sıcaktan pişen ayaklannızı bileğinize ka-
dar serin denize sokuyorsunuz. Ve güneş karşı-
nızda batarken rakınızı yavaş yavaş içiyorsunuz.
Soranm size, büyük bir mutluluk değil mi bu kü-
çük mutluluk? Bunca felaket, bunca zulüm, bun-
ca haksızlıkla dolu birdünyada köpeklergibi m'ut-
suz olmanın kolaylığını bildiğim için, mutsuzluk-
lanyla övünenlere fena bozulurum. Mutsuzolmak
bir marifet değildir. Çektiğin acılan gözler önüne
sermemek, büyük kişisel mutluluklar peşinden
koşmak ayıbindan vazgeçip, küçük mutluluklara
sığınmak, onlarla yetinmektir asıl marifet. Bu kü-
çük mutluluklan tadabılmenız için, beylik anlam-
da mutlu olmanız, aıle çevresınde huzuriu birya-
şantınız, başanyla yürüttüğünüz birişiniz, toplum-
da önemli bir mevkiniz, bol paranız, filan olması
şart değildir. Hatta bunlar, küçük mutluluklara za-
man ayırmanızı engeJleyebilır, bana kalırsa. Beş du-
yunuzun olması ve bu beş duyunun tam kapasi-
te çalışması, yani sahiden görebilmeniz, sahıden
işitebilmeniz, sahiden koklayabilmenız, sahıden
dokunabilmeniz ve ağzınıza koyduğunuzşeyın ta-
dını sahiden alabilmeniz, küçük şeyierin sizi mut-
lu etmesıne yeter de artar bile..."
Bu aJıntı, aslında başlı başına bir yaşama felse-
fesinin dile gelişidir. Ve denilebilır ki, yaşamı zeh-
ginleştirecek üretimlen gerçekleştirmek için yaşa^
mı çok iyi tanımak bir koşulsa eğer -ki öyledır^b
zaman yaşamı tanımanın en sağlam yollanndan bı-
n "de, onu yukarıdakı yazıda sozü edilen küçük
mutiuluklanyla yakalayabılmekten geçer. Çünkü Mî-
na Urgan'ın "küçükmutluluklar" diye adlandırdık-
lannın her biri, ashnda insanın kendini içinde bul-
duğu yaşamı kendine göre kjlmaya yönelik duyurr^
samalardan başka bir şey değildir. " j
Mîna Urgan, düşünce-eylem bağlamındaki ttP'*
tarlılığıyla, yıllan geride bıraktıkça daha çok üret--
meye adanmış yaşama biçımıyle, Brecht'ın deyi-'
şiyle, arkasından "İyi birinsandı" denılmesını de-
ğil, fakat "Bizlere daha iyi bir dünya bıraktı" diy»
anılmasını önemseyen ender kişılerdendi. Hoca-
lığı da dahil, her yaptığını, onlan abartmayacak
kadar önemsedi. Ve bunlar, yaJnızca Mîna Urgan'ın
değil, fakat bir kuşağın ortak özelliklenydi. Aydui
Engin, 17 Haziran tarihli ve "Bir Kuşaktırlar: Mîna
Urgan" başlıklı yazısında ne güzel dıle getirmış: "Btr
kuşaktırlar. Çağnşımlan rasgele uçuşmaya bırakın-
ca akla ılk gelıveren adlar: Halet Çambel, Azra
Erhat, Semiha Berksoy, Macide Tanır, Mîna Ur-
gan... Hepsi Cumhun'yet devriminin çocuklany-
dılar. Medreseden üniversiteye sıçrayan yükseköğ-
renim düzenimizin ilkmeyveleriarasındaydılar. En
iyiler arasında yer aldtlar... Bir kuşaktılar. Özellik-
lerinin ve önemlerinin 'mesleklerini en iyi yapan-
lar' olmalanndan kaynaklandığına inanıyorum. Bİ{
de dolu, zengin biryaşamı sonuna dek sürdüre-'
bilecek solukta oluşlanndan..." 1
Mîna Urgan'ı önce çevirileriyle ve yazılanyla ta-,'
nımıştım. Gençlik yıllanmda düşüncelerimin yol-°
lanna ışık tutanlardandı. Yıllar sonra, Sevgili Ce-
1
mal Çullu'nun aracılığıyla kendisiyle de tanışma\
nın mutluluğuna erdim. Kimi zaman dost evlerin-^
de, kimi zaman da Moda'da, Koço'nun masala^-'
nnda, hemen yanıbaşında onu ve dostluğunu ya-
şama fırsatı buldum. Elbette gerisinde "daha iy^-
ya da emekleriyle zenginleştirdiği bir dünya bırafi-'
karak gitti; ama gidişiyle bir şeyler de sonrasız ek-^
sildi...
e-posta: ahmetcemal(« superonline.com ss
acem20(a hotmail.com - foj
BUGÜN
• tFSAK'ta saat 19.30'da dialar eşliğinde Merft
Akoftu'nun vereceği 'Türk Fotoğrafinda Ara
L
Güler ve Şahin Kaygun' adh söyleşi izlenebilir. -
(292 42 01)
• MSÜ StNEMA-TV MERKEZİ'nde saat
19.00'da JiriMenzeTin 'ŞuÇugınSinemacılar' : '
adh filmı göstenlecek. (274 98 70)
• CEMlL TOPUZLU AÇIKHAVA
TTYATROSU'nda saat 21.30'da Fahir Atakoğlu ve
Cemal Reşit Rey Senibni Orkestrası ve Korosu'nun
vereceği konser izlenebilir. (23/ 54 97)
• YILDIZSARAYI'ndasaat21 30daGolden
Horn Ensembte 'Fasıl' adı altında bir konser r ,
verecek. (231 54 97) <,„;,
• CEMAL REŞİT REY KONSER »J
SALONU'nda saat 19.00'da Yannis Saoufis'in
r
' .
;i
konseri izlenebilir (232 98 30) ''-'
teTVCUtMÜZhFmtVALJTDCBÜGÖN
• AYA İRİNt MlZESİ'nde saat 19.30'da
Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'nın
vereceği konser dmlenebilir. (292 08 46)