27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19MAYIS2000CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Galatasaray Futbol tarihinde ilk kez bir Türk takımı, Avrupa'nın en büyük kupalanndan birini aldı. Galatasaray'ın kazandığı UEFA Kupası Şampiyonluğu, Türkiye'de ezeli rakip takım taraftarlannı ve futbolla ilgisi olmayanlan da kapsayacak şekilde ulusal bir sevinç yaratb. Galatasaray ile Türkiye, uluslararası sahatardaki bir ezilmişliği ezdi geçti. Onlar, çalıştılar ve kazandılar. Ne kadar övünseler azdır. Galatasaray'ı kutlanz. Darısı başkalarının başına. Lakin, başan gökten zembille inmiyor ya da bir kişinin varlığı ile gelmiyor. Hele futbolda. Bir takım oyunu olduğu için futbolcusundan malzemecisine, başkanından teknik direktörüne kadar saha içirtde ve dışında görev alan herkesin görevini layıkıyla yerine getirmesi halinde başarıya imza ortaklaşa atılıyor. Bireyselliğin ön plana çıkartıldığı günümüzde Galatasaray'ın yakaladığı başandan alınacak çok ders olmalı. Yalnızca futbol sahalannda değil her alanda! Etektronik posta: sorrrâpo! riyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 • Süleyman Demirel, kendini emekli saymıyormuş... "Emekli maaşı ile gecinmivor ki!" uvayı Milliye nedir? Bugün ne anlama gel- mektedir? "Kuvayı Milliye", ilk kez, Kurtu- luş Savaşı'nda görev alan milis güçleri an- lamında kullanılmıştır. "Kuvayı Milliye", iş- gal altındaki bir ülkede halk tarafından oluşturul- muş direniş örgütleridir; bu özellikleri ile bir sivil ör- gütlenme modelidir; "Kuvayı Milliye" sonradan Ulu- sal Kurtuluş Savaşı'na katılan herkesi kapsayan bir kavram olarak kullanılmıştır. Bugün "Kuvayı Milliye" denilince akla askerler, ordu, ihtilaller ve cuntacılık gibi kavramlar geliyor. Ne kadar yanlış! Kuvayı Mil- liye, o tarihte, işgalci emperyalist ordulanna karşı sa- vaşan, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Arabı ile bütün etnik gruplan kapsıyordu. örneğin, Doğu ve Gü- neydoğu'da Cibranlı Halit Bey, Hesanalı Halit Bey, Mutki Aşireti Reisi Musa gibi Kürt liderieri, Hormek ve Lolan aşiretleri gibi Alevi aşiretleri; Batı'da Yörük Ali Efe, Demirci Mehmet Efe gibi Türkler; Çerkez Et- hem, ağabeyleri Resit ve Tevfik Beyler de Kuvayı Mil- Kuvayı Milliyeliye olarak savaşa katılıyordu. "Kuvayı Milliye Ruhu" da işte bu demekti. 19 Ma- yıs 1919 günü Samsun'a çıkan Mustafa Kemal, bü- tün bu gruplan ve örgütleri aynı amaç çerçevesin- de birleştirmişti. "Kemalist" kavramı da tam bu sı- rada ortaya atıldı. "Kemalist" o günlerde, Ingiliz is- tihbarat örgütü gizli yazışmalanyla Amerikan bası- nında milliyetçi, Bolşevik ve isyancı anlamlannda kul- lanılıyordu. Bu açıdan, emperyalist ordulanna kar- şı anayurtfarını koruyan herkes, Türk, Kürt, Çerkez, Arap, hepsi de "Kemalist" sayılıyordu. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının amaçları ba- ğımsız bir cumhuriyet kurmaktı... Emperyalist Batı ordulanna karşı verilen savaş sonrasında kurulacak devlet, Batı dünyasına karşı bağımsız olacaktı. Sov- yetler Birliği'ne karşı da bağımsız bir siyaset izlene- cekti. Bu bağımsızlık da onurlu ve ulusal bir devlet olmanın koşuluydu. Bugün kendilerini "ırkçı ve Tu- rancı" sayan birçok insan ünlü Enver Paşa'yı bu ül- künün lideri olarak selamlar... Mustafa Kemal, Sa- karya Savaşı'nda yenilse, Enver Paşa, Lenin'in sağ- layacağı destekle Müslüman askerlerden oluşan bir Kızıl Ordu'nun başına geçerek Anadolu'ya gece- cektir. Böyle olsaydı Türkiye bugün bağımsızlığına kavuşan eski Sovyet cumhuriyetlerinden biri olacak- tı! Ya da Türkiye bugün Yunan işgalinde kalacak, Mus- tafa Kemal'e karşı çıkan dinsel çevreler, cuma na- mazlannı Yunan ordusunun kuşattığı camilerde kıl- mak zorunda kalacaklardı! 19 Mayıs, ulusal kurtuluşçuluğun, bağımsızlığın, devrimciliğin ve çağdaşlığın ilk adımlarının atıldığı bir "Kuvayı Milliye Günü"dür. Hepimize kutlu olsun. (Uğur Mumcu'nun 19 Mayıs üzerine yazdığı son yazıdan /19 Mayıs 1992, Cumhuriyet) SEŞ$fZSEDASIZ(!) MRİKURTCEBE İlk Adım Anıtı ve cinsel sapkınlar Samsun'daki İlk Adım Anıtı'ndaTürk gençliğini simgeleyen kız ve erkek fi- gürierinin 17 yıllık bir aradan sonra yerine konması üzerine yobaz takımın- dan birileri kalkıp demiş ki: - Türkiye'yi iki tane çıplak kurtarma- dı. Bu heykelleri kaldırmak için var gücümle çalışacağım. Ne diyelim: - Gücünüzün yettiği kadar çalışın, hatta elinizden ne geliyorsa ardınıza koymayın! Fakat gücünüzü boşuna tüketmiş olursunuz. Çünkü demokratik ve la- ik bir hukuk devletinde o figürleri kal- dırmaya ne sizin gibi yobazların ne de sizinle aynı kaptan beslenip her kı- lığa giren oy avcılannın gücü yeter... Gözünüze "çıplak" görünen o figür- leri yerinden kaldırabilmeniz için ya- nınızda Kenan Evren gibi fiili bir "baş- kan"ın olması ya da Türkiye Cumhu- riyeti'nin yıkılıp yerine bir şeriat' devletinin kurulmuş olması gere- kir. Bir de "meczup"lar aracılığı ile figürlere zarar verebilirsiniz ki, kırılan parçalann yerine yenilerinin konaca- ğından hiç kuşkunuz olmasın! Üstelik, figürlere saldırmak da o ka- dar kolay değil... Böyle bir işe kalkışırsanız, figürle- rin yerine konmasına karşı çıkan Sam- sun Valisi Metin llyas Aksoy'u zor- da bırakırsınız! öyle değil mi Türkiye Cumhuriyeti devletini ve hükümetini Samsun'da temsil eden Sayın Vali? Hoşunuza gitmese de o iki fıgür artık sizin güvenceniz altında! Figürleri "çıplak" bulup rahatsız olanlara son söz: - Sizler en iyisi bir uzman hekime gö- rünün. Tıp bilimi çok gelişti; cinsel sapkınlıkların tedavisinde kesin so- nuç alınabiliyor! BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Ankara'dan Mayıs Notları Ankara'da son günler ha- reketli geçti. İlk akla geten, yeni Cumhur- başkanımız Ahmet Necdet Sezer'in, 16 Mayıs'ta Mec- lis'teki ant içmenin arkasın- dan makamına oturması jse, ötekisi Süleyman Demirel'in coşkulu biçimde evine dön- mesi. Sayın Sezer, sıradan bir ant içme ile de yetinme- di; parlamentoda bir teşek- kür konuşması vesilesiyle önemli mesajlar verdi: Laik- liğe dokunulamaz, emek sö- mürülemez, başkaları iste- diği için değil kendimiz için çağdaşlık, polis devletine son, ekonomi güvencesi, 11 yıtlık düzeyli eğitim, yolsuz- luğa hayır, sosyal banş; hep- si de Atatürk 1 ün "aydınlan- ma ve çağdaşlaşma progra- m/"ndatoplanan ilkeler. Cumhurbaşkanı'nın daha eşikten adımını atarken bun- ları duyurması önemli. Dileğimiz, bu programın hayata geçmesi, geçirilme- si. Sayın Sezer'e başanlar di- lerken, yurttaş Demirel'e de "güle güiel" diyoruz. • Türkiye, bir kirlenme süre- cinin içinden geçerek bugün- leregeldi. Devletin üstünde- ki kir ve pasın bir nedeni de, "faili meçhul cinayetler" ol- du; ve aranış, yıllarca sürün- cemede bırakıldı. Başta siya- sal kadrodaki yetkililerindir bunun günahı. Şimdi değişik bir rüzgâr esiyor. Devlete bir ciddilik kazan- dırmanın, yasaları uygula- manın, cinayet kaynaklannı, -içerisi ve dışarısı ile- gün ışığına çıkarmanın çabası sü- rüyor. Uğur Mumcu'nun, Ahmet Taner Kışlalı'nın ci- nayetlerinin sanıklan belli ol- muştur. Türkiye'yi içerden ve dışardan kuşatan ihanet kay- naklarının korkunçluğunu söylemeye gerek yok; ne ki var ürpertiyor insanı. Demek, Sadettin Tantan'ı bekliyordu her şey. Onun kavrayışını, cesare- tinl atılganlığjnı... Yurtseverce bireylem için- dedir Tantan. Dileriz, bütün bu karanlık perdeyi, sonuna değin çe- kip alsın gözlerimizin önün- den ve bir korkulu düşe son versin. Bunu başardığı gün, gerçekten heykeli dikilecek __jnsanlar arasına geçecektir. — Dahaşimdidenöyledirde... de bir araya toplayarak soh- bet etti. Orada, bu yılın Eki- minde, Diyarbakır'da TÜ- YAP'ın bir kitap fuarı düzen- lemesi fikrine destek olaca- ğını da söyledi. Diyarbakırlı- lara bu müjdeyi şimdiden ver- miş olayım. Fuar, açılmasına güzel açıl- dı ama, genel bir durgunluk içinde geçiyor. Bunda, baş- ta Büyükşehir Belediyesi'nin ilgisizliği rol oynuyor. Fuar gi- bi aslında "beledî" biretkin- liğe sırtını çeviren bir beledi- ye düşünebilir misiniz? Ge- riciliği anlayabiliyorum, ama geriliği hiçbir zaman anlaya- mamışımdır... Fuarın anateması "medya ve etik". Yaşadığımız yıllarda med- yanın, başta televizyon ve basını ile oynadığı rol ve yol açtığı değişikliği okurlara ha- tırlatmanın gereği yok. Ve dünyanın hemen her köşesin- de, medya, bir genel eleşti- rinin konusudur; ortaya attı- ğı sorunlar da pek çetindir. Konunun bize dönük yüzü- ne bakıldığında kötümser ol- mamak zor. Örneğin basın- da, Cumhuriyet -ve bir iki ör- nek- dışında, gazetenin ga- zete olmaktan çıkışı, fikrî içe- rikten yoksunlaşması, gele- cek için ürkütücüdür. Gaze- tenin ve gazetecilerin hol- dinglerin eline düşmesi, üzü- cüdür. Gazetenin ve gazete- cinin çağdaş tarihimizde oy- nadığı "aydınlanmacı" rolgöz önündetutulursa, sorun da- ha da ciddileşmektedir. Gazetecilik bir misyondur ve bir yaşam tarzıdır. Meslek, başta bu ikisinin dı- şına çıktığında çöker ve ku- rum olarak göz önünde tut- ması gereken başka değer- leri de çökertir beraberinde... • Ankara'da da yüzlerce oku- rumla karşılaştım; daha da karşılaşacağım. öğrenciler, öğretmenler başı çekiyor. Hepsinde ortak bir yakın- ma: Milli Eğitim BakanlığıTa- lim ve Terbiye Dairesi, okul- larda, hele hele liselerde te- mel kültür derslerinde, yani edebiyatta, tarihte ve felse- fede, "Müfredat Programı" adı altında korkunç köstek- leyici bir rol oynuyor; yazar- ların, ders kitabı yazarken neyi nasıl yazacağına varın- caya değin sınırlandırmalara gidiyor. Ortada ders kitabı adına dolaşan örnekler yüz ki7artınıdır. TÜYAPJjaADkara 4. Kitap Fuan, 13 Mavıs'ta bizzat Kûl- tür Bakanı ıstemihan Ta- lav'ın konuşmasıyla açıldı. Bakan, birkaç gün sonra da, TÜYAP yetkilileri ile yayıncı- ları ve beni bir öğle yemeğin- Bu konuda daha ayrıntılı yazacağım; şimdilik^iLka- dar söylemiş olayım. Genç- lerin gözlerinin önüne bir du- man perdesi çekip, çağın gerçeklerini ve kültürünü on- lardan gizlemeye kimsenin hakkı yoktur! HAYVANLAR ÎSMAIL GÜLGEÇ lgulgec@yahoo.com KtM KtME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak@turk.net ÇİZGtLÎK KÂMtL MASARACI BULUT BEBEK NURAYÇIFTÇI Banyo înazır tm?P~ Banyo >ıazır rnı ? KEDl LEVO APTÜUKA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Mayıs GENCUKVE SPOR BAYRAML t$39'M 8UGÜ*t, SCMU'K HER SÛYUJYOK, 8U Tİ1K <S/er$f'A4L£g/ DGSTEKU- yOJtPU. 193O'LA&CV* QWA ÖĞGeNÎM Si 7zm/j jinrAiA£r7*r gSsTwx/tSi _ YA BAŞUtMIÇTI. SONUNC*, 19î8'C>E,BAŞ-gA KAN C£LAL BAyAG'IH A4ECUJSS SUMtHjSu S//S X4£A 7&SAR/S/YLA, 19 A4AYIS GÜNÜ AIÛA/ GSAIÇJ.İK VE BPOIS BAYKAMI VE TBMMU2 193&"OE, 3*66 SAYf ıt-E, A77İ- TÜKK'ÜM ÖLÜMÜA/DE/V K/SA SÛJPf Ö/V- ANKARA...ANKA... > MÜŞERREF HEKİMOĞLÎT Festivalin Apdından Baltık kıyısında küçuK bir ülke ütvanya, büyük bir orkestrası var, Ulusal Senforti Orkestrası. Sesini güzel duyuruyor. Ankara 17. Müzik Festivali'ne de güzel bir • boyut kattı. Konçertolar senfoniler, senfonik şiirierie gör- ' kemli bir son yaşadı başkentliler. Doruklara tırmandı alkışlar. Kaç kez bis yaptı çalgıcılar. llginç bir olay, bu orkestrayı izleyenler arasında CSO üyeleri de var. On- lar da belli yorumlara varmış olrnalılar. Son konserde genç piyanist Emre Şen'i de büyük coşkuyla kucak- ladı başkentliler. Ben de onu Ersin Onay'ın öğrencisi olarak tanıdığım günleri anımsadım. Piyano dalında güzel tırmanışı var. Gelecek festıvalde daha güzel, ışı- ğı, akustiği çağdaş birsalonda çalmasını diliyorum. MEB salonuyla ilgili proje başanlırsa bu dileğim de gerçekleşecek Sevda-Çenap And Vakfı'nın çağrısına geniş katılım gerekiyor şimdi. Cumhuriyetimiz 76. yıla ulaşıyor, başkent Ankara çağdaş bir konser salonun- dan yoksun hâlâ. Müzık devriminı yozlaştırma çaba- ları giderek yoğunlaştı yıMar boyunca. Son olaylar da yozlaştırma çabalarının ürünü hiç kuşkusuz. Ancak tersliğe. çarpıklığa karşın olumlu direniş var toplum- da. Giderek bilinçleniyor. Politikacılann boş bıraktığı alan- da özel kuoıluşlar yer alıyor. Ulusal bankalar orkestra- lar kuruyor; festivallere, yurtdışı konsertere destek oluyor. Müzik devrimi de bu desteklerle güçleniyor, yaygınlaşıyor. Örneğin gençlik konserlen için Anado- • İu'nun her köşesinden çağrı geliyor; valiler, yerel yö- netim başkanları içtenlikle destekliyor konserleri. Ay- dınlanma sürecinde müzik devriminin önemi ve etkisi de giderek yer alıyor ülkenin gündeminde. ütvanya Ulu-, % sal Senfoni Orkestrası'nın konserlerinde beni çok et- kileyen iki yaprt var: Biri ünlü Rus besteci Şostakoviç'in u 10. Senfonisi. Stalin ın olümünden sonra yazıyor, ge-. ce-gündüz çalışarak görkemlı bir yapıt üretiyor Şos- \ takoviç. O yapıtın seslenışi de görkemliydi. Büyük coş- '* kuyla çaldı, büyük coşku duyurdu Litvanyalılar. \ Ferit Alnar'ın "Prelüd ve İki Dans" adlı yaprtı da çok 5 etkiledi beni, sanırım tüm müzikseverleri. Alnar, müzik» devriminin öncülerinden biri. Bu yapıtı ilk kez Viya- na'da yorumlanıyor, Avrupa'nın müzik merkezinde.,, Üstelik 1935 yılında. 2000 yılında da Ankara'da çalı--' yor Litvanyalılar. Kısa bir yapıt, ama uzun öyküsü var..n Müzik devriminden çağrışımlar yapıyor, o devrim doğ- „ rultusunda oluşan ürünlen, ilk kuşak bestecilerin çağ- 7» daş düzeylerini kanrtlıyor. Dahası da var; ilk kuşak bes- tecilerden sonra sayı azalıyor, yeni besteciler yer ala- < mıyor müzik dalında. Nedenlerini Server Tanilli anlattı geçen hafla. TÜ-." • YAP Kitap Fuan nedeniyle duzenlenen panelde ilk kez.' yakından gördüm onu. Büyük mutluluk duydum. An-*' cak, kitap fuannda hayli üzüldüm doğrusu. Başkenti- v mizde kitapseverler azalıyor galiba! Kültür merkezin- •' de daha canlı bırkalabalık görmeyi duşünuyordum, dü-,, şündüğümü bulamadım. Yozlaşma ortamında doğal bir olay belki de. Nedenlerine eğilmek, önlemlerini almak * gerekiyor. Kitapsız bir yaşam düşünülemez bence. Resimsiz bir' • yaşam da düşünülemez, diye duraklıyorum Nuri ryem'in , "Kadınlar"\m seyrederken. Yanımda oğlu Ümit lyem, , Evin Galerisi'nın düzenlediği sergiyı geziyorum Atatürk '• Kültür Merkezi'nde. Çağdaş Türk Plastik Sanatında Fi- güratif Eğilimler sergilenıyor. Nuri ustanın resimleri, • Nasip lyem'in heykelleri. Neş'e Erdok'un çerçevesiz portrelerı, Nedret Sekban, Naile Akıncı, Temür Kö-»' ran, Kemal Iskender, Ahmet Umur Deniz, Hüsnü Ko4-v das, Mustafa Özel, Nesrin Sağlam ın tablolarıyla-• renkli bir yolculuk duvarlarda. Keıradeniz rüzgâriarı esi- yor, Çingeneler dans ediyor, göçün hüznü yaşanıyor.'> Evin Galerisi'nde sanatçılann çoğunluğu Karadeniz •> kökenli. Resimler de Karadeniz'in öyküsünü anlatıyor. Denizi, dalgaiarı, balıkçıları, göçü, yainızlıği, yabancı?,, laşmayı, umudu solanların hüznünü, ayrıca yeşertme sevincini. Danslar, şarkılar, çiçeklerte. Kitap fuarına ya- * raşan bir sergi bu. Bir anlık bir buluşma, ama neler oku-' • yor insan, neler anlatıyor usta fırçalar. 1 17. Müzik Festivali'ne dönüyorum yenkten. Başta Sev- - da-Cenap And Müzik Vaktı, destek, emek ve yürek ve- renleri içten kutluyorum. Bir de Montreal Barok Orkest- rası'nın konsennden söz etmek istiyorum. Yöneticisi de, şarkıcısı, çalgıcıları da güzel bir izlem bıraktı bel- leğimde. Programda Haendel'ın ağırlığı var. Güzel soprano Monique Page'ı dinlerken sevgili arkadaşım Bahriye Üçok'u anımsadım birden. Alkışlar uzayınca onun şarkısıyla bis yaptı Kanadalı şarkıcı. Haendel'ın Rina.ldo'sundan bir arya bu. Birkaç kez dınledım Bah- riye Üçok'tan. Tarih öğrenimi yaparken Devlet Konser- » vatuvarı Şan Bölümü'ne de gitmiş, güzel sesini iyi öğ- ' retmenlerle eğitmişti. Çankaya'daki bahçesinde din- < ledim bir-iki kez. "Bırak beni gözyaşlanmla, kalbim çok kınk-Acıyaz- . gım zincirieri taşımak" diye bir yakanşın şarkısı. Sev- gili Bahriye mutlu bir gülümsemeyle söyler, eklerdi: - Laiklik ilkesi olmasaydı, kadın devrimi, müzik dev- ' rimi yaşanmasaydı, Ordu'dan Ankara'ya gelip bu şar- kıyı söyleyebilir miydim? Üniversitede okumak, kon- servatuvarda şan dersi almak olanağını Atatürk verdi bana. Kanadalı şopranoyu gözlerimde yaşlarla dinle- dim ve Bahriye Uçok'un bombalandığı günü yaşaya- . rak sordum yeniden: - öldürenlerin karanlığı aydınlanmayacak mı? Aydınlandığı açıklandı iki gün sonra. Cinayetler dizisinde bir aydınlanma süreci başlıyor' belki de. Sürecin sona ermesi umuduyla. • • BULMACA SEDAT YAŞAYAN .. SOLDAN SAĞA: 1/ Tûrkıye'deki Rumlarla değiş- tirilerek Yuna- 2 nıstan'dan geti- 3 rilen Türklere verilen ad. 2/ Ses.Boğagü- 5 reşinde boğayı şaşırtmak ve yormak için kullanılan kır- mızı kumaş par- çası. 3/ Kötü beslenmenin yol açtığı hastalıklan, yiyecekle- rin besin değerlerini in- celeyen sağlık bilgisi dalı. 4/ Uzun omuz at- 3 kısı... Elsıkışma. 5/Av- 4 rupa'da bır ırmak.. Ruh. 5 6/ Üç aylarda medrese ögrfMicileriniTi köylen y_ JT dolaşarak ımamlık edıp ' para ve erzak toplama- lan...Kalkanvezırhgı- ^ bi korunma aracı. II Ölûm cezası... Mobılyanın uzun^ luğunca konulan dar ayak. 8/ Denizçakısı da denilenrf dar ve uzun kavkılı denız yumuşakçası... Tıpta en ge-, lişmış görüntüleme yönteminin kısa yazılışı. 9/ Saçla-, n ağarmaya başlamış orta yaşh erkek. * YUKARIDATf AŞAClYAr 1/ Medrese ögretim göreviisi. tt flir çoklugırohtşto varlıkJann her bın... Kimi Avrupa ülkelerinde kuüanı- lan bir soyluluk unyanı^/ Kütahya ilinde bır kaplıca/_ =4/Str kBiBeöin dinin SöyruidaTrffı yerine getinrielc için* yaptıklan... Buyruk. 5/ Bir meyve... Türkiye'nin pla-* ka işareti... Olumsuzluk belirten bir önek. 6/ Mesaj... 1 Kuşun yavrusuna taşıdıgı yem. II Avrupa'da bir ülke. 8/ lstem dışı yapüan hareket... Kırma, melez. 9/ Kumaş biçen, prova yapan. parçalan patrona göre ayarlayan ve ış dağıttmını yapan usta ;.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle