26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 NİSAN 2000 CUMA DİZtYAZI Yürek soldaatar' SOLGELECEĞİ ORAL ÇALIŞLAR BAR1ŞD0STER -13- Onlar Ortak Biz Pazar ALAADDİN DİNÇER (Eğitim-Sen İstanbul 2 Nolu Ştıbe Başkanı) Türkiye AB İlişkileri: Türkiye'nin Avrupa Birliği ile dansı, inişli çıkışlı bir seyir izliyor. Bu grafiğin Türkiye lehi- ne yükselmesi, Türkiye'nin Ortadoğu, Kafkaslar ve BalkanlarUa üstleneceği görev ve sorumluluklarla doğrudan ilişkilidir. ABD'nin ve AB "nin Avrasya politi- kalan çerçevesinde ülkemize yüİdeye- ceği görevler adaylık sürecinde belir- leyici olacaktır. Sermaye egemenliğine dayalı bir Av- rupa Birliği, Avrupa, dünya ve Türki- ye emekçilerinin ve ezilenlerinin çı- karlannın koruyucusu olamaz. Böyle bir birliğın demokratik gelişmeye, emekçilerin kazarumlannın korunma- sına ne kadar katkı sağlayacağı tartış- malıdır. Bunun belirlenmesi gerekmek- tedir. Yukandan aşağıya giydirilecek burjuva demokratik normlannın kalı- cılığı değerlendirilmek durumundadır. Kültürel ve ulusal değerlerin yozlaşma- dan korunmasınm önemli olduğunu düşünüyorum. Kürt sorunu: Kürt sorununun evril- diği yeni dönemde silaha dayalı çözü- mün tükendiği ve tıkandığı herkes ta- rafından görülmüştür. Türkiye'de hiçbir birey kimlikleri ve kültürleri nedeni ile ikinci smıf mu- amelesi görmemelidir. Türkiye'nınçok kimlikli, çok kültür- lü, çok dilli ve dinli yapısı ve bütûnlü- ğü korunmahdır. Bütün bireylerin eşit ve özgürce, birlikte, birarada ve banş içindeyaşama ve kendini ifade etme ola- naklan yaratıtmalıdır. Şeriatveçetderuıdevfetleifişkis: Su- surluk'ta ortaya çıkan çete-devlet iliş- kisinin kökenleri çok eski yıllara da- yanmaktadır. Değişik örgütlenmeler ve organizas- yonlar şeklinde sürdürülen bu ilişkinin "devietiçin kurşunatan daviyendekah- raman" mantığının devamı niteliğin- de olup, devletin gelerieksel yapısı için- de korunup geiiştirildiğini düşünüyo- rum. Bu nedenle devletin çetelerden anndınlması mücadelesinin çok ciddi yûrütülmediğini düşünüyorum. Aynca laik devlette olmaması gere- ken Diyanet lşleri Başkanlığı, Din Kûl- türü ve Ahlak Bilgisi derslerinin zorun- lu olması, imam hatip liseleri yapılan- ması ve eğitim-öğretim sisteminin ge- ricileştirilmesi gibi örneklerin devletin laik yapısının ya da ne kadar laik ol- duğunun sorgulanmasını gerektirmek- tedir. Dinin siyasiler tarafından sürek- li politik bir zemin olarak kullanılma- sı ve tarikatlann devlet bürokrasisi için- deki örgütlenmeleri ve etkinlikleri la- ik devletin yapısını tartışılır noktaya ge- tirmiştir. Dinin devletten bağımsız, kendi öz- günlüğü içinde ve herkesin inandıgı ya da yorumlayıp algıladığı biçimde ya- şaması anlayışının yerleşmesinin, dev- letin laikleşmesine katkı sunacağını düşünüyorum. Sosyatizm ternşmalan: Sosyalist ha- reketin içinde bulunduğu krizi asabil- mesi, yeniden yapılanması, mücadele- nin içinde ve o mücadeienin güncel görevlerine bağlı olarak ele alınmah- dtr. Geçmiş deneylerden dersler çıkara- rak onlan günlük politikalara tercüme etmek gerekiyor. ışçi ve emekçi hare- ketlerindeki ulusal ve uluslararası de- ğişimleri. toplumsal muhalefet hareket- lerindeki gelişmeleri irdelemek gere- kiyor. Bugün sosyalistler uluslararası ve ulusal ölçekte çok etkin görünmeseler bile sosyalizınin geçmişe dair uygula- malannı değerlendiren bir atıhm için- dedirler. Sosyalizm fîkri geleceği tenv sil etme konumuyla kapitalist sisteme karşı tek alternatifolma durumunu sür- dürmektedir. Sosyalizmedairyaşanan bütün tarhşmalar yenilginin degil, ge- leceği çok daha sağlam kurgulayacak bir çabanın bugünkü halidir. Bütön bu sonuçlardan yola çıkarak daha dayanıs- macı, eşitlikçi vekatıhmcı adil bir dün- yayı kurma çabası geliştirilmelidir. Böyle bir dünyanın kurulma mücade- lesine destek verilmelidir. Neo liberal politikaları aşmalıyız OSKAR LAFONTAİNE (Eski AIntan Sosyal De- mokrat Partisi Genel Başkanı) Geçen yıhn ortalann- da yayımlanan Schrö- der-Blair Açıklaması, dünya partilerinin cevap getirmesi gerektiği te- mel soruna değindi. Si- yaset, küreselleşme ça- ğında ne istiyor ve ne yapabilir? Açıklamada- ki, siyasetin mali piyasalann getirdiği zo- runluklara uyması gerektiği yanıtı yan- lış. Küreselleşme insanlann hayatında ye- ni oianaklar sağlıyor. İnsanlann birbir- leriyle banş içinde yaşama olanağını ya- ratıyor. Kültürel hayatı zenginleştirlyör ve bize bazı sorunlann beraberçözülme- si gerektiğini öğretiyor. Ama küresel- leşme, kısa vadeli kazançlara yönelik olan mali piyasalann irrasyonel mantı- ğına bırakılmamalı. Küreselleşmenin si- yasi yönde biçimlendirilmesi gerekiyor. Daha az devlet çağnsı, çoğu zaman da- ha az demokrasi çağnsına dönüştü. Küreselleşme bizi inanılmaz birtem- poyla yeni talepler ve meydan okuma- larla karşı karşıya bırakıyor. Işçilerin çı- karlan degil, hisse senedi sahiplerinin çı- karlan ekonomik kararlan belirliyor. Çı- kış verme kararlan açıklandığında bor- sada şampanyalarpatlıyor. Ama hisse se- nedi sahipleri genellikle, emeklilik fon- lan aracılığıyla elde edilen rantlara dik- kat eden işçiler ya da emeklilerdir. Işçi- lerin maaşlannda yıllık yüzde 2, yüzde 3 artış yeterli görülüyor, ama aynı zaman- da sermaye gelirinin yılda en az yüzde 15 olması gerekiyor. Yatınm fonlannın yöneticileri, yıllık rantın yüzde 20,30 ol- masmı istiyorlar. Eskiden uluslararası sermaye trafîği, ev ve fabrika yapmak ya da makine satın almak amaçlıydı. Şimdi ise dünya çapında yatınm- cılann kısa vadeli ka- zanç elde etmek iste- dikleri bir kumarhaney- le karşı karşıyayız. Da- ha önce küçük ve esnek şirketlerin küreselleşen rekabet içinde yaşaya- bileceğini söylerken şimdi büyük birleşme dalgalanna tanık olu- yoruz. Bu durum demokrasiyi sorgulu- yor. Hiçbir devlet belirli bir büyüklüğe sahip olan şirketi iflasa bırakamaz. Hü- kümet sermaye şirketlerinin borsalarda satışa sunduklan değerli kâğıtlardan el- de ettikleri gelirleri vergiden muaf tut- mak isterken, muhalefet orta ölçekli şir- ketlerin güçlendirilmesi ve vergilendir- mede eşit muamele görmesi için çaba sarf ediyor. Mali piyasalar gücü ellenne ge- çirdi. Ama hangi demokratik meşruiye- te sahiptirler? Bütün bu dertlerin ara- smda Afrika'da aç kalanlan da unutmaz- sak Banş Ödülü alan VVUh Brand'ın iz- lediğı siyasetı devam ettirmış oluruz. Si- lah yerine ekmek ihraç etsek, dünya in- sancıl bir çehreye sahip olacak ve son- ra kriz bölgelerine silahlan yeniden top- lasın diye asker göndermek zorunda kal- mayacağız. Internet, teknoloji değerle- ri, birleşme hastalığı ve "shareholder value" çağında manevi yönlenme acil- dir. tnsanın haysiyetini korumak her za- man yeni cevaplar istiyor. Bu her zama- nın programıdır. Insanlar savaşlardan acı çekiyor, açtırlar. Onlar işçi, işsiz ve müşteridirler. Bu nedenle, 20 yıldır ege- men olan neoliberal politikanın üstesin- den gelen gerçek bir yeni politika için çaba göstermeye değer. HAŞMETATAHAN (68 'liler Birliği Başkanı) Türkiye-ABifiskileri: AB'nin geç- mişteki aşamalannda adı OrtakPa- zar olan AB'nin (AET'nin) Türki- ye iie ilişkisini en güzel, 68 Kuşa- ğı'nın bir sloganı özetliyor: "Onlar Ortak, Biz Pazar"... Türkiyemizin çıkan, AB'nin çıkarlarıyla çeliş- rnektedir. Türkiye, sonsuza kadar, tûm ekonomik varlıklan teslim alı- narak geri ve bağımlı sanayi ve tek- noloji ile yetinen, Bah'nın uydusu olarak ikinci smıf insan ve toplum yapılamaz. Uluslararası tekellerin baskısı ve sömürüsü altındakı ken- disi gibi olan ülkelerle ittifakmı art- tırarak kendi özüne, gücüne güve- nen, "Yurtta sulh, cihanda sulh" il- kesine uygun. dünya halklannın kardeşüği temelinde, ekonomik-sos- yal-kültürel dayanışmayı öne çıka- ran bir ekonomi-politik anlayışı ve uygulayışı izleyecektir. 'Kürt/Gtineydoğu sorunu*: Kur- tuluş Savaşı, Türk ve Kürt halkmın birlikte möcadelesiyîe gerçekleşti- rfldi. Tarihimizin görkemli genclik atılımı olan 68 gençliği başkaldın- sı, Türk ve Kürt devrimci gençleri- nin, birlikte örgütkrtdiğL emperya- lizme ve işbirlikçilerine karşı birlik- te mücadele ettiği için basanlı oldu. Uluslararası tekeller, kendi ülkele- rinde ulusal bilinci köreltirken genç ülkelerde, <t ulusbiHnci' > ni kışkırta- rak nüruz alanlannı genişleriyor. Ül- kemizde Kürtsorunu,sadeceGiinev- doğn sorunu değfldir. Türki>e haf- kmın sorunudur. Türkiye'nin dev- rimcSeri birükte örgûtlenerek em- peryaiizme, gcricitiğe ve ırkçılığa karşı birtikte möcadete ederek ba- yuıya ulaşacakör. *Çeteler ve devlet' sorunu: Kurtu- lus Savaşı'nı başaran ve Cumhuri- yeti, devrimleri yaratan devrimci güçler bugün savunmadadır. Cum- huriyet devleti, onlarca seneden be- ri Cumhuri>'etdüşmanlannın. ulus- lararası tekellerin işbirlikçilerinin saldınsı aftındacfar. Ulusal devlet karşı-devrim süreci ile çökertiliyor, çeteler de bunun bir parçası. Derin devlet denilen şey, CIA örgütlen- mesi birorganizasyondur. Bunu dev- let bütünlüğü ile, hele devleti kemi- ren gerici-ırkçı örgütlenmelere kar- şı çıkan 28 Şubat süreciyle özdeş- leştirmek, olsa olsa karşı devrim cephesine hizmet etmeye yarar... Devlet yönetimine Milli Kurtuluş rotasını getirecek olan da, çeteleri temizleyecek olan da ancak devrim- ci bir yönerim ve politikayla basa- nlacaktır. 'Kadın sorunu': Binlerce yıtdan bu yana süzülegelen birsorun. Kök- leri Anahan'lığın yıkılışmda, Ata- han'lığın kurtuluşundadır. Insarun. ekonomik-sosyal-kültürel vb. öz- gürlüğünü sağlayacak olan sosyalizm mücadelesinden koparmaksızın yü- rütülecek kadın mücadelesinden ya- rar gelir. Medyasorunu: Tekellerin, gerici- lerin, Türk-İslam Sentezcilerinin medyası var. Devrimcilerin yok. Devrimciler, basın-yaym alanında da gûçsûz, dağınık tüm olanaklarını birleştirmeli; gazetesi-radyosu-te- levizyonu birbirini lamamlayacak şekilde, Milli Kurtuluş Mücadelesi rotasında giden devrimci medyası- nı başarmalıdır. 'Sosvalizm/sosyaJ demokrasinin gefeceg': Belirleyici olan, sosyalist- lerin geleceğidir. Ülkemizi onur- suzluktan. halkımızı yoksulluktan kurtancı olanlar, gerçek sosyalist- lerdir. Güçlü bir sosyalist hareket olmaksızın. sosyal demokrasi ülke- mizde etkinleşemez. Bir sosyalist olarak: Sosyalistlerin kendi aralann- da, sosyal demokratlann kendi ara- lannda tüm güçleriyle örgütlenip gerçek partilerine kavuşmalannı ve bu iki güçlü örgütün de emperyaliz- me-gericiliğe-ırkçılığa karşı birlik- te mücadele etmesini savunuyorum. Başanya ulaşmanm, baskı ve sö- mürüden kurtulmanm başka da yo- lu olmadığına inanıyorum. Sol ahlakırİ. kültürün temsilcisidirEŞBER YAĞMURDEREÜ (Avukat-Yazar) 2) En azından bir yüzyıl öncesine kadar dünyada butjuvazı ulusal sorununu kendi ulusal pazan çerçevesinde bir ulusal dev- let kurmak suretiyle çözdü. Ve yine en azından bir vüzyıldan beri de ulusal soru- nun. bağımsız ulusal de\let kurma tarzın- daki çözümü, tarihin gündeminden çıkmış bulunuyor Demokratik programın parça- sı olan bu sorunu doğru tarzda çözemeyen bizim gibi ülkelerde ise sorun. tarihsel iler- lemenin ve demokratikleşmenin engelini oluşturmaya devam ediyor. Ne var ki bü- tün cumhuriyet dönemi boyunca ve özel- likle de son 15 yıl içerismde yaşadığımız büyük acı lar sonrasında gelinen noktada be- nim söyieyebileceğim şudur: Şablonlarla düşünen fikır tembellerine garip gelse de. bana göre Türkiye'de Kürt sorunu büyük ölçüde fiilı olarak çözülmüş ya da en azın- dan bir daha bütün toplumu sarsan büyük acılara yol açmayacak tarzda çözümünün koşullan bellı ölçüde oluşmuş bulunuyor. Bunun kanıtı ise son 15 yılda yaşadıklan- mız çerçevesınde düşünüldüğünde, Kürt- lerin, artık 15 yıl öncesindeki hayat tarzı- na bir daha dönmeyecekleri konusundaki iradelerini açıkça ortaya koymuş olması- dır. Kürtler kendisi için bir meşruiyet ze- mini oluşrurmuştur. Kendi gündelik haya- tında söz sahibı olan. yerel yönetimlerini seçmi^,. artık yüz binlerle alanlarda kaza- sız belasız nevruzunu kutlar hale gelmiş- tir. Gerek altyapıda, gerek üstyapıda ken- dilennı bağlayan feodal zincirlerden büyük ölçüde kurtulmuşlardır. Bu tarihe denk dü- şen bir meşruiyetin hayat alanında ete ke- miğe bürünmesidir. Ancak bu yetmez. Ka- zanılan her meşruiyetin kendine denk dü- şen bir yasal korumaya da kavuşması ge- rekir. Öte yandan, elde edilen meşruiyet ve hatta yasallık bir toplumsal kurtuluşlataç- landınlmadığı sürece de kazanılanı yitir- me ihtimali, yani bir geriye dönüş tehlike- si her zaman mevcuttur. Şimdi sorunun çözümünün gelip tıkandığı nokta budur. Çünkü Türkiye'de devlet, bir egemenlik biçimi olarak demokrasi karşıtı bir temel- de konumlandığı için toplumsal dinamik- lerin ıhtiyaçlan karşısmda çözümleyici bir tavır sergileyememektedir. Sanınm şu çok- ça sözü edilen 10 küsur Türk devleti, ta- rihsel gelişme karşısında gerekli esnekli- ği gösteremediklerinden, kınlmak zorun- da kalmışlardı. Demokratikleşme ve özgür- lüklere alan açılması konusundaki sürüp gi- den bu isteksizlik, gerçekleri görmekten ve kabullenmekten sürekli bu kaçış, hep bu demokratik geleneklerden yoksun olma gerçeğine dayanmaktadır. Osraanlı'dan devralınan Sultan Abdüüuunitruhu bugün de devlet geleneğinde yaşamını sürdürü- yor. Savaşı gerekçe göstererek Osmanlı meclisini yeniden açma vaadiyle kapatan Sultan, bugün yann diyerek toplumu 30 yıl oyalamıştı. Ta ki birileri ona rağmen "hür- riyeti" getirip meclisi yeniden açana dek. Türkiye'de devlet siyasetine yön veren açık- gizli her türden egemenlerin demokratik- leşme konusunda bu kadar ayak sürüme- leri işte bundandır. Ama kanımca bunla- nn Sultan Abdülhamitkadarda şanslan yok. 5- Artık herkes tarafından biliniyor ve kabul ediliyor ki, çeteler, son 50 yıhn ya- ni soğuk savaşın ve onun Türkiye'ye özgü bir devamı olan 15 yıllık savaşın doğal bir sonucudur. Çeteler soğuk savaşın bir ge- reği olarak solun tasfiyesi amacıyla oluş- turulmuş ve kullanılmıştır. Çetelerle birlik- te yaşamaya devam edişimizin nedeni ola- rak da bu ihtiyacm sürdüğü ya da devletin kendisinı suçtan ve suçludan uzak tutma ge- leneğinden yoksunluğu düşünülebilir. Bun- lan etkisiz hale getirebilmekte gerekli olan en etkin araçlardan biri ise bağımsız yar- gıdır. Ne var ki yargı Türkiye'de bu işlevi yerine getirecek ölçüde bağımsız olmadı- ğı gibi çeteleri oluşturan siyasi iradenin de hizmetindedir. Bu nedenle toplumun yaşa- dıklan karşısında edindigi tecrübe. adale- te güvenmemesine, kendi yaşammda da adalet duygusunu yitirmesine yol açmış- tır. Türkiye'nin gelmiş geçmiş bütün sağ iktidarlan öngördükleri istikran hep bu çe- teler aracılığıyla sağlamaya çahştılar. Bu "istikrar operasyonu" sayesinde yeni bir yüzyılda da Türkiye, dünyada gelir dagı- lımı en bozuk ülkeler arasındaki yerini al- dı. Soğuk savaşın başlannda ülkemizle benzer durumda olan komşu ülke Yunanis- tan, kişi başına milli gelirini Türkiye'nin 3 katına çıkanrken bizde ise bu rakam 3000 dolann altmda duruyor. 36 milyon TC yurt- taşının aclık sınınnın altında yaşamaya mahkûm edildiği söyleniyor. Türkiye'de devlet bu "başanyı" 50 bin insanını top- rağa vererek sağladı. Bu istikrann sağla- yıcılan şimdi aramızda geziniyorlar. Hiçbir canlı organizma sindirdiklerin- den arta kalanı dışlamadan yaşayamaz. Toplumsal rantı yolsuzluklar, soygunlar ve cinayetler eşliğinde büyük bir iştahla sin- diren bir organizma, oluşan pisliği boşalt- ma imkânına sahipolmadığında, yıkım ka- çmılmazdır. Ve, bu pisliği defetmeden onunla koyun koyuna yaşayan bir toplumun geleceği olamaz. 7-) Ancak solunu yitirmiş bir toplum bir pisliğe tahammül edebilir. Çünk sol, in- sanhğm binlerce yıllık birikimlerinin so- nucu olan değerlerin, ahlakın. kültürün temsilcisidir. Son iki yüzyıldır tarihi ve in- sanlığı hep sol temsi! etti. Sol insan soyu- nun vicdanıdır. Solun dışında kalan bütün dünya görüşleri, ideolojiler vs. ancak zor- balıkla tarih sahnesinde kendilerine bir yer açabildiler. Bugün için Türkiye toplumu da hayatta ve siyasette bilinen nedenlerle et- kisizleştirildiği içindir ki, ahlakını ve vic- danını yitirdi. Bugün Türkiye kendi tari- hinin gerici parlamentosu ve hükümeti ta- rafıdan yönetilmekte. Çünkü içinde sol yok. Ülke bu dunımdan kurtulmalı. Gün- lük ekmeklerinin ve özgürlüklerinin pe- şinde koşan yüzde 6O'ı açlığa mahkûm in- sanlann bir umuda ihtiyacı var. Bu umu- du yeşertecek ve gerçekleştirecek olan tek güç yine Türkiye soludur. Türkiye solu; deney birikimi bir iktidar yapılanmasına ye- tebilecek potansiyel kitle gücüyle tarih sah- nesine çıkmaya hazır durumdadır. Bütün farkhlıklan, aynlıklan ve kendi iç çatışma özelliklerinin yarattığı zenginlikle bu gö- reve hazırdır. Bize düşen ise uygun taktik- lerle bu gücü etkin hale getirebilecek ba- sireti gösterebilmek. Zira bir toplum gele- ceğini, özgürlüğünü ve demokrasisini, an- cak tarihin önünü tıkayan egemenlik biçi- mine cepheden karşı durarak, bedel öde- meyi göze alarak kazanabilir. Türkiye solubu çabalannda yalnız da de- ğildir. Gezegenimizin birçokyerinde. özel- likle de Asya'da yeni bir "kalkış" için he- nüz tahrip edilmemiş, ayak basacak alan- lar var. Dünyanın hemen her yerinde de yol açıcı bir "entetektüel" üretim sürmekte. Globalleşmenin yıkıma uğrattığı dünya yoksullan ise emek eksenli bir demokrasi ve özgürlük cephesinin şartlarını hazırla- manın imkânına sahip bugün. Zira soğuk savaş sonrasının Hegel'den çalıntı "larihin sonu" safsatasının sadece biryalandan iba- ret olduğu gerçeği ortaya çıkmış bulunu- yor. Tarihin hiçbir döneminde hiçbir ide- olojik biçimlenme neoliberalizmin YDD palavrası kadar on yıl gibi kısa bir süre içinde bu denlı teşhir olmadı. 19. yüzyılın sınıfın kurtuluşu merkezli "Bütün dünya işçiieriıûn birleşmesi" talebi şimdi çok da- ha güncel ve geçerlidir. Bütün bir insanlık bugün bir varlık yokluk sorunuyla yüz yü- zedir. Globalleşme gemisinde forsaya ça- kılmış "büyükinsanlık''la birlikte tüm in- san soyu tehdit altmdadır. Bu geminin dü- mensuyuna takılmakzorunda bırakılmış bü- tün dünya, tüm kaderini Amerika'ya bağ- lamış bulunuyor. Bundan daha kötüsü ise Amerika'nın kendisiyle birlikte tüm in- sanlığm geleceğini New York Borsası'nda görüyor olmasıdır. Her türlü kayıttan kur- tulmuş, üretimden kopmuş 20 trilyonu aş- kın dolar, dünya borsalannda "serseri" ge- ziniyor. Bütün bunlann sorumlusu, Dün- ya Bankası. IMF ve bunlan yönlendiren sar- hoş spekülatörlerdir. Artık onlar bile yarat- tıklan bu canavan denetleyemiyorlar. Şimdi derdimi bir başka biçimde söyle- meyi deneyeyim: Ogüngelipdebu "serseri" dolarlarbu- harlaşıp havaya karıştığında, bizler sevgi- lilerimizle yıldızlara uyuyup, sabahlara uyandığımız, hayatımız ve sevdamızı pay- laştığımız. düşlerimizin beşiği yataklanmı- zın bile bir sabah artık bize ait olmadığı- nı, evlerimizin çatılannın başımızın üstün- den uçup gittiğini göreceğiz. Bu felaket, olası bir tstanbul depreminden çok daha ger- çektir. Gerçekleşme süresi ise ondan daha da yakın. YARIN: Christian Ströbele (Birlik 90 Yeşiller Milletvekili) - Alain Krivine (Avrupa Milletvekili) - Halit Çelenk (Avukat) - Ömer Laçinel (Birikim Oergisi Yöneticisi)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle