27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 NİSAN 2000 ÇARŞAMBA O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R [email protected] Uçak, Helikopter ve Tank Ihalesi Prof. Dr. Nihat G. KEMKOĞLU T ürkiye'nin ilk uçak üre- timi girişimi, hava kuv- vetlerinin öneminin far- kında olan Atatürktara- fından Kayseri 'de kuru- lan fabrika ile başladı. Üretimin durdurulmasının temel ne- deni, ülkede satın alınan teknolojiyi ya- şatacak, geliştirecek bilimsel ve tek- nolojik altyapının olmayışıydı. Uçak, helikopter, tank gibi silahlann üreti- minde kullanılan ileri teknolojilerde, uluslararası düzeyde katkı yapacak bilim adamlanna ve araştırma blrim- lerine sahip olmadıkça, yapılan iş bir süre için üretim talimatlannı uygula- maktan ileri gitmez, teknoloji kısa za- manda eskir ve ürön önemiııi yitirir. Aynca, savaşabilmek için, modern silahlann yanında, bu silahlann üre- timinde ve geliştirilmesinde görev ala- cak yetişmiş insan gücûnün, savaşı sûrdürecek ekonomik gücün, hatta in- sanlann moral gücünün olması gere- kir. Bu nedenle, silah satın alma ka- ran alınırken, aynı paranın, olmazsa olmaz olan eğitime veya diğer alan- lara yaünlmasının sağlayacağı yarar ve zarar, fizibilite çalışmalanyla ince- lenmek zorundadır. Basit bir önıek: Milyon dolarlarla ifade edilen teminat mektubu bula- madığı için, birkamu kuruluşunun, ile- ride tüm şehirlerimizde olması gere- ken metro teknolojisine giremediği (*) Türkiye'de, bu paranın yüzlerce katının silah için harcanması ve çok daha basit ve tümüne sahip olacağı- mız metro tesislerinin dışandan satın alınması, fizibilite çalışmalannda göz önüne aluımış olmahdır. Ne yazık ki karar organlanmız ge- nellikle kararlannı bilimsel araştırma raporlanna, fizibUite raporlanna da- yandırmaya gereksinim duymamış- lardır. Bilim ve araştırma, nedense hiçbir zaman, Şark kafasına sahip bi- zim gibi ülkeler ve yöneticileri için önemli olmamıştır. Bir örnek mi? Sa- yın Özai, başbakan iken TÜBÎTAK Marmara Araştırma Merkezi labora- tuvarlanru geziyordu. Türkiye'ye ilk kez getirdiğimiz hassas döküm tekno- lojisi ile bazı silah parçalan üretmiş ve Makine Kimya Endüstrisi Kuru- mu'na teslim etrruş olmanın sevinci içindeydik. Sayın Özal'a bunu anlat- tığraıızda aldığımız yanıt, "Araşör- . madaneimiş.basönrparayıalırsBiEÎ'' oldu. Helikopter ve tanklann birkaç yıl içinde eskiyecek teknolojilerini yeni- lemek için de aynı yöntemi kullana- cak, bastınp parayı alacak mıyız? Han- gi parayı?.. IMF'den el açarak aldığı- mız parayı mı, eğitimden kıstığımız pa- rayı mı? Aynca, uçak ve tanklar için ödeme- yi düşündügumüz paranın onlarca ka- tını Güneydoğu Anadolu'da PKK be- lası için kullandık. Yüz yeni uçağımız, bin yeni tankırruz daha olsa ne fark ederdi? Doğusundan baüsına milyon- larca insanın iş sahibi olup ûrettiği, üni- versitelerinin bilime ve ileri teknolo- jilere katkılanyla adını duyurduğu bir Türkiye mi; sann alınacak yeni 145 he- likoptere, 1000 tanka sahip bir Türki- ye mi daha güçlüdür? Cumhuriyetin ilk denemesindeki sonuçla karşılaşmamak için, kendile- rinden görev beklediğimiz, sayısı ile övündüğümüz kaç üniversitemizde uçak, helikopter ve tank teknolojisi- ne katkıda bulunacak laboratuvar ve araştırma olanaklan vardır? Daha önemlisi, bu katkılan yapabilecek kaç bilim adamımız bulunmaktadır ve kaç üniversitemiz bu düzeyde mühendis ye- tiştirmektedir? Uçak yapacak mühendisleri yetiş- tirecek ve uçak teknolojilerine katkı- da bulunacak üniversite öğretim üye- lerimiz araştırma görevlileri olarak işe başlar. Ülkemizde uygulanan ücret politi- kası nedeniyle araştırma görevlileri, ba- zı idealist öğrenciler dışında, mezun olan öğrencilerin en başansızlandır ve bir nesil sonra, en başansızlann yetiştirdikleri en başansızlar, ikinci nesil öğretim üyelerini oluşturur. Şim- di soraüm: Üniversitelerimiz bu çöküş sarmalından çıkmadan, nitelikli araş- tırma görevlilerine kavuşmadan, uçak ve tanklann teknolojisine katkı yapa- cak ortamı nasıl yaratacağız? Bilim ve teknoloji, en yeni donanım- lara sahip laboratuvarlarda, kritik bir sayının üstünde bilim adamlannın kat- kısı ile yaranlır ve geliştirilir. Örneğin, bir jet uçağının yanma bölgesindeki türbin kanadının yapımında kullanı- lan yûksek sıcaklık malzemelen üze- rinde çalışacak araşancuann sayısı, şu anda bütün Türkiye'deki üniversite- lerde, her türlü malzeme üzerinde araş- tırma yapan öğretim üyelerinin sayı- sınm en az on katına ulaşmadan (bu, malzeme bilimi konusunda çalışan- lann sayısını en az yüz katına çıkar- mak demektir) rekabet edebilecek, sa- vaş gücünü koruyabilecek bir uçağın motorunu yaşatamazsınız. Ve bir uçak- ta, her biri bilim adamlannın katkısı- nı bekleyen, bunun gibi yüzlerce ile- ri teknoloji ürünü bulunmaktadır. Bütün bu anlatuklanmdan, helikop- ter ve tank üretimi gibi ileri teknolo- jilere girmeyelim yargısı çıkartılma- sm. Uçağımızı ve tankımızı elbette üretelim. Fakat günûmüzun savaş alan- lanmn, bilimin ve teknolojinin üre- tildiği araştırma laboratuvarlan oldu- ğu unutulmadan. Önerim, 1997 yılında Cumhurbaş- kanı ile yapılan rektörler toplantısın- da, Yıldız Teknik Üniversitesi Rektö- rü Sn. Prof. Alkış tarafindan sunulan 'Mükemmeliyet Merkezleri' önerisı- nin üzerinde dikkatle ve hemen durul- masıdır. Bu arada şunu hanrlamakta yarar ol- duğunu sanıyorum: Bizlen silahlan- ma yanşına sokan komşulanmızm bı- risi, Avrupa Birliği ülkesidir. AB'den büyük mali destek alan bu ülkenin sa- tın aldığı silahlar AB 'nin güney kana- dının güçlenmesine katkıda bulundu- ğundan bu mali destek devam ede- cektir. Bir başkasının ise toprağının altın- dan petrol fışkırmaktadır. Eski ABD Dışişleri Bakanı Kissinger'ın, "Biz, Sovyeder BBÜğTni siablannu yanşı ile yıkük" sözünü hatırlayınca, insan, acaba gücümüzü tüketecek yanşa mı sokuluyoruz, diye sormaktan kendini alamıyor. ABD, en yeni teknolojiye sahip en iyi silahlan üretti, onlan satma ve kul- lanma koşullannı yarattı. Satış, geliş- tırme ve yeni araşürmalann fınansma- nını sağladı. örneğin, Körfez Savaşı bizim PKK ile savaşımız gibi olma- dı. ABD, Körfez Savaşı'nda askerinin içtiği kolanın parasını bile Suudi Ara- bistan'dan aldı. Körfez Savaşı, değil ABD ekonomisine kötü etki yapmak, ABD'de başlamakta olan ekonomik durgunluğu. hatta gerilemeyi tersine çevirdi. Aynca, ABD büyük masraflarla si- lah için geliştirdiği teknolojileri, diğer satılabilir ürünler için de kullanarak si- lah araştırmasının maliyetini düşüre- bildi. Kısacası ABD, satılabilecek si- lahlar üretmede ve satış yapacağı ko- şullan yaratmada başanlı idi. Türkiye sanş yapacağı koşullan ya- ratmada etkılı olamayacağından, sa- tılabilecek kadar ileri teknolojilere sa- hip silahlar üretebilmeli ve endüstri dal- lan arasında teknoloji transferi sağla- yabilecek kadarteknolojiye hâkim ol- malıdır. Bu arada, F-16'lan üretip sattığı- mızdanbahsedilecektir. F-16'nınmo- torunun binlerce parçasından iki dü- zinesinin şekillendirmesini yapıyoruz olmanuz politikacılara göre F-16 üre- tiyoruz anlamında olsa bile, biz bilim adamlanna göre F-16 üretiyoruz an- lamında değildir. Milyarlarca dolar verilerek alına- cak teknolojilerin beslenip büyüye- ceği Ar-Ge ortamlan üniversitelerde yaratılmadan, bu silahlann bu boyut- ta alınması yanlıştır. Sayın Ecevit'in, "Keodi koşuDanmıza uygun uçağmu- n üreteceğE" demesi, bugünkünden yüz kat güçlü bir bilim gücüne ulaş- madan bir hayaldir. (*) Raylı Sistem ve Yeni İş Sahala- n Açmak, Cumhuriyet Bilim ve Tek- nik, 4 Şubat 2000. ' ARADA BİR Prof. Dr. Çetin YETKİN Müdafaa-i Hukuk Dergisi Genel Yayın Yönetmeni EceviTteki 'Değişim' Ecevit, son dönemde ikide birde "Değiştim" d\- yor. "Dünya değişti, ben de değiştim" diye ko- nuşuyor. Herkes de ondaki olağanüstü değişimin ayırdında. Büyük kapitalistler, küreselleşmeciler, çokuluslu şirketler, özelleştirmeciler, dahası baş- ta Fethullahçılar olmak üzere tarikatçılar, ondaki bu değişimi mutiulukla karşılıyorlar. Övüyorlar onu. Atatürkçü, laik çevrelerve ezilen yoksul kitleler ise birzamanlann 'Halkçı Ecevit'indeki değişimi şaş- kınlıkla izliyorlar. Düşkınklığı içindeler. Ecevit'in değişime uğradığı tartışmasız. Kesin- likle doğru. Gerçeğin ta kendisi. Fakat "değiş- mek" ne demek? "Şu şey ya da bu kişi çok de- ğişti" dediğimizde neyi anlatmjş oluyoruz? Ger- çi, bu sözcüğü günlük dilde sıkça kullanıyoruz, ama gerçekte tam anlamı ile ne demek istiyoruz? Hiç düşündünüz mü? Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlük'ünü aça- rak sözcüğün tam tamına anlamı neymiş bir ba- kalım. "7. Başka bir biçim ya da durvma girmek, 2. Yerine başka şey ya da kimse gelmek, 3. Karşı- lıklı verip almak, 'mübadele etmek'..." Sözlükte bir de gökbilimdeki anlamı verilmiş. "Değişen yıl- dız; parlaklığı zamana bağlı olarak değişme gös- teren yıldız." Doğrusu, Türkçe Sözlük, bu sözcüğü sanki Ece- vit'i tanımlamak için anlamını belirlemiş! Çünkü: 1 - Ecevit, gerçekten de "başka bir biçim ya da durvma girmiş" bulunuyor. Yoksul halkı savunan, "hakça düzen" diye kükreyen, "sosyal adalet" ülküsü ile yanıp tûtuşan, "kontrgerilla" gibi ör- gütlere savaş açan, laikligi bayrak edinen Ecevit, nasıl olduysa oldu, değişe değişe yalnızca varsı- lın çıkannı savunan, hakça düzeni hiç anımsama- yan, sosyal adalet kavramını ağzına almayan, giz- li örgütleri göımezlikten gelen, tarikatçılara kol kanat geren bir başka Ecevit oldu çıktı. 2- Sözlük'te "değişmek"in bir başka anlamı da, "yerine bir başka şeyya da kimse gelmek" oldu- ğuna göre, bu açıdan da bakınca, halkın umudu Ecevit'in yrbp grtrJğini, yerine Süteyman Demirel'in umudu Ecevit'in geldiğini görüyoruz. O Süley- man Demirel ki, dünkü Ecevit'in tam karşıtıydı, onun baş "hasım"\ idi. Şunu da belirteyim: Demirel, her zaman olduğu gibi, "Oün dündür, bugün bugün- dür" ilkesinden hiç şaşmadığından, başka bir de- yişle hiç değişmediğinden, dün Demirel ile sava- şan Ecevit'in bugün onunla kıvançtave tasada or- tak olması demek, onun da "Dûn dündür, bugün bugündür" özdeyişini tümüyle benimsemiş ol- ması demektir. Değişiklik olağanüstüdür! 3- "Karşılıklı verip almak, mübadele etmek" anlamına gelince, bu da yine tam tamına Ecevit'i anlatıyor. Ecevit, kendi benliğini vererek başba- kanlık koltuğunu almış bulunuyor. Gökbilimdeki kullanılış biçimi ise ister istemez Ecevit'i çağnştınyor. Gerçekten de o, parlaklığı za- manla sönüp giden bir yıldız değil mi? "Değişmek", ilerleme ve gelişme yönünde olur- sa olumlu bir süreçtir. Insanlık açısından bir azın- lığın kitleleri daha çok sömüımesi ve ezip bitirme- si yolunda daha da etkin olması sürecine girme- si de bir "değişim"d\r, ama olumsuzluğun ta ken- disidir. Evet, Ecevit değişmiştir, ama bu değişim Türk ulusunun daha da ezilmesine kendi çapın- da katkıda bulunmak yönündedir. Tıpta Uzmanlık Tüzüğü'nün Akıbeti Prof. Dr. R. KaZim TURKER Ankara Ü. Tıp Fat Farmakoloji Anabilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi, TÛBA ŞerefÜyesi, YÖK Başkan Danışmanı S ağlık Bakanlığı, Yüksek öğretim gıli yasadır. Bu nokta, o dönemde de bakan- Kunılu ve Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi temsilcilerinin ortaklaşa çalışmalanyla modern, uygar ülkelerde de benzer şek- lıyle uygulama bulan bir 'Uzman- hk Tüzûğü Taslağı' hazırlanmış ve Danıştay süzgecinden de geçirilip geregi yapümak üze- re Sağlık Bakanlığı'na sunulmuştu. Aradan ge- çen birkaç yıla karşın taslak bakanlıkta tutul- muş ve daha ileri aşamalara arzedihnemiştir. Son günlerde kulağımıza gelen bilgilere gö- re Sağhk Bakanlığı, Yüksek Sağlık Şûrası'nın görüşlerini de alarak yeni bir uzmanlık tüzü- ğü üzerinde çalışmalannı tamamlamışür. Tü- zük taslağını hazırlama çalışmalanmız esna- sında da Sağlık Bakanlığı temsilcisi olarak ara- mıza katılan hukuk müşaviri, bakanhğın Yük- sek Sağhk Şûrası aracılığıyla bir tüzük hazır- layabilecegını sıkça vurguladı. Olasılıkla da- ha önceden hazırlanan taslak, bu nedenle su- menaltında bırakılmıştır. Yüksek Sağlık Şû- rası'nm uzmanlık eğitimi ile ügili bir işlevi- nin olmadığı, esas görevinin sağlık hızmetle- rinin topluma çağdaş birbiçim ve düzeyde ulaş- masını sağlamak olduğu, bu konularda Sağ- lık Bakanlığı'na yardımcı ve yol gösterici ol- ması gerektiği akılda tutulmalıdır. Daha önce hazırlanmış olan tüzük taslağı Danıştay'a sunulurken taslağın, Tababet ve Şuaban Sanatlannın Tarz-ı lcrasına Dair 1219 sayılı kanunun 9. maddesine dayanarak hazır- landığı belirtihniştir. Bu yasa 1928 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Danıştay'dayapılan inceleme sonucunda, tas- lağın hazırlanmasında YÖK'ün görüşünün ahnmadığına dikkat çekilmiştir. YOK, ancak bu aşamada taslak hakkında bilgi sahibi ol- muş ve devreye girmiştir. Oysa anayasanm yük- seköğretim ile ügili maddelerinde şu nokta açık- ça ortaya çıkmaktadır: Uzmanlık tüzüğünün hazırlanmasında en yetkili kurum YÖK ve il- lık tarafından gözardı edilmiştir. Hekimlerin uzmanlık eğitimleri ile ilgili gereklilik ve yükümlülüklerin tespiti, uygar ülkelerde o ülkenin tabipler birliğine veril- miş bir görevdir. Adı geçen ilk taslağın hazır- lanmasında en önemli katkı, Türk Tabipleri Bir- liği Merkez Konseyi'nden gelmiştir. Nitekim konsey yasal olarak şemsiyesi altına aldığı Uzmanlar Derneği Koordinasyon Kurulu (UDKK) ile bu konuda çalışmalar yapmışnr ve değışık dısıplınlerde uzmanlık egıtiminin nasıl olabileceği ve olması gerektiği hakkın- da raporlannı konseye takdim etmiştir. Kon- sey gibi YÖK de UDKK'nin görüşlerini ve önerilerini benimsemiştir. Görüşlerin farklı kurumlarda kabul görmesinin en önemli ne- deni, UDKK üyelerinin tıp fakültelerinde ken- di uzmanlık dallannda yıllarca çalışmış, pek çok uzman yetiştirmiş değerli bilim adamla- nndan oluşmasıdır. Aynca UDKK üyelerinin hemen hepsi, ken- di uzmanlık dallannda uluslararası dernek- lerde üyelik sıfatlan olan, hatta uzmanlık eği- timi ile ilgili uluslararası toplantılara konuk konuşmacı olarak katılan ve eğitime ulusla- rarası düzeyde katkıda bulunan kişilerdir. Bu nitehldere sahip bilim adamlannın kendi alan- lannda eğitimin nasıl olacağını ve bu eğitün- deki dinamizmi herkesten daha iyi bilecekle- ri ve rasyonel öneriler getirecekleri çok açık- tır. UDKK'nin önerilerinin ağırlıkta olduğu ve YÖK'ün tamamen katıldığı görüşlere daya- narak tüzüktaslağında aşağıdakı önemli nok- talar beürlenmiştir. Öncelikle uzmanlık eği- timi kurumsallaştınlmış ve yetkilerin bir ku- rulda toplanmasma karar verilmiştir. Taslak- ta bu konulan araştıracak, değerlendirecek ve çözüm üretecek, büyük ölçüde UDKK üye- lerinden oluşacak uzmanlık kurulu ve komis- yonlann yapılanması öngörühnüş, yetkileri açıkça tarumlannuştır. Uzmanlık tüzüğü tas- lağının hazırlanması sırasında meslektaşlan- mız çeşitli aksaklıklara dikkat çekmiş, öneri ve endişelerini, gerek bireysel ve gerekse ku- rumlar aracılığı ile komisyonumuza ve Sağ- lık Bakanlığı'na iletmişlerdır. Günümüz ko- şullannda standart bir uygulamanın sağlana- madığı bazı durumlar için çözümler üretmiş ve örneğin uzmanlık eğitiminde yeterlilik sı- navı öngörülmüştür. Aynca Uzmanlık Kuru- lu, eğitim yapmaya yetkili tüm kurumlarda ol- ması zorunlu asgari koşullan tespit etmiştir. Bu şekilde yapılacak bir standardizasyon, ve- rilecek uzmanlık eğitiminin kalitesi bakımın- dan da önemlidir. Günümüzde tıp alanında gerçekleşen baş döndürücü gelişmeler göz önüne alındığında her kurumun uzmanlık eği- timi yapmak açısından yeterli olmadığı kolay- ca anlaşıhr. Belki de taslak konusunda en büyük rahat- sızlık, yeterlilik sınavı ile eğitim verecek ku- rumlann standardizasyonu olup bu yönde ya- pılacak değişikliklerin farklı kademelerdeki kişilerde endişe uyandırmasıdır. Gerçekçi bir bakışla, Türkiye'de bugüne kadar verilen uzmanlık eğitiminin kalitesini tayin etmek pek de mümkün değildir. Avru- pa Birliği'ne girmek konusundaki yoğun ça- balanmız akla geldiğinde çağdaş düzenleme- leri içeren uzmanlık tüzük taslağının Sağlık Bakanlığı 'nca neden askıya alındığı ve fark- lı kurumlann, örneğin Yüksek Sağlık Şûra- sı'nın yeni bir taslak hazırlama girişimleri an- laşılamamaktadır. Hazırlanmış olan taslak ile ilgili tereddüt edilen, değişiklik gerektirdiği düşünülen konulann, başta UDKK olmak üze- re, YÖK ve TBB Merkez Konseyi, yani ko- nunun muhataplan ile görüşülmesi gerektiği kanısındayım. Sağhk Bakanlığı'nın 14 Mart 2000 tarihi iti- banyla Türk tıbbına yapacağı en büyük biz- metin, yetkili kurumlar tarafından hazırlanrruş olan ve uzun süredir askıda kalan uzmanlık tüzüğünü bir an önce yaşama geçirmesi oldu- ğu inancındayız. IMZA GUNU TAKSİM SERGİ SALONU'NDA tLAN T.C. KADEKÖY AHKÂMIŞAHSİYE DAVALARESA BAKMAKLA GÖREVLİ2. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1999/1004 Vesayet Feneryolu, Fenerli Ahmet Sk. Feyzi Bey Apt. No: 20/8 Feneryolu/tstanbul adresinde ikamet eden Şem- settin oğlu, 1341 d.lu Hüseyin Hilmi Çelebi, M.IC'nun 355. maddesi gereğine vesayet altına alınarak, kendisi- ne Hüseyin Hilmi oğlu, 1962 dlu Şemsettin Ali Çele- bi vasi tayin edilmiştir. Keyfiyet ilan olunur. 5.4.2000 Basın: 17927 Konuklanmcla söyleşecek, kitaplannı imzalayacak stiklal Cad. iFransız Konsolosluöu yanıiTaksim Tel:252 38 81 Bir gazetenin bilgisayar sistem servisine SİSTEM ELEMANI Windows NT/4.0, LJnux (tercihen), netvvork konulannda bilgili ve deneyimli bilgisayar sistem elemanı aranmaktadır. Lütfen 512 39 85 nolu faksa SİSTEM SERVİSİ adına CV geçiniz. CÜZZAMLA SAVAŞ VAKFI İKİ PİYANO CAZ KONSERİ Kerem Görsev Erol Erdinç 1960 ve 19G(yiann Amerikan ve Güney Amerika'sından CazMOnği 17 Nisan 2000, Pazartesi Saat 20.30 Yen İTÜ Mustafa KemalAmfisi Konser Salonu (Maöen Fakültesı, G. Anfisi) Maçka Bilgi ve bağlantı: 0212 - 572 71 88 Davetıyeter Vaktorana Taksim (0212-25115 71), Akmettez (0212-282 09 65) Suadiye (0216-360 90 99) AKUSTA TeşvSriye (0212-276 49 28) Romanlannız ve ansiklopedileriniz yerinizden alınır. Tel: 554 08 04 ZEYTİNBURNU 2. ASLİYE HUKUK HÂKtMLİĞl'NDEN DosyaNo- 1999756 Davacı Selpinaz Keskın tarafından davalı Sabıt Keskin aleyhme açılan boşanma davasmda- Velıefendi Mah. 75/3 Sk. No: 7 D: 6Zeytinbunıu adresinde ikamel eden Sabıt Keskın'ın yapılan tüm arama ve araştırmalara ragmen açık adresı tespit edılememışür. Dunışma günü olan 26.04.2000 saat: 11.00'de da- valı Sabıl Keskın'ın mahkememızde hazır bulunması veya kendısını bir vekılle temsil ettinnesı. aksı takdırde yargılamayayokluğundadevamedılecegı ve karar vcnleceğı hususu dava dilekçesi yargılama gün ve saatını büdinrtebligat yenne geçeriı olmak üzere ilanen tebliğ olunur. (HUMK 213) Basın: 16767 PENCERE Cinayetjn Toplumsal Anatomisi... Eskiden Ingittere sözcüğü dile gelince çağn- şımla akla ne gelirdi: Birsiyahşemsiye.. Bir melon şapka. 'Centilmen' azgelişmiş ülke seçkinlerinin hay- ranlığını jakatatay pantolonunun paçalannda sü- rüklerdi. Vıski kadehine konmuş buz gibiydi Ingi- liz soğukkanlılığı!.. Dünyada saatler Griniç'e göre ayaıianır, Big-Ben'in gongu en uzak ülkelerde du- yulurdu. VeAda'daki bir avuç Ingilizin, has bahçedeki süz- me parlamentarizmi sürdürmesi uğruna Asya ve Afrika halklannın ödediği bedeller unutulurdu. Hin- distan Genel Valisi'nin, Ingiliz centilmenliği adına ve majestelerinin namına yüzbinlerce Asya yok- sulunu kınp geçirdiği es geçilirdi. Futbolun anavatanı Ingiltere'de ayaktopu bile cen- tilmence oynanmıyor muydu?.. Tribünlerdeki yandaşların sanki her biri birer centilmendi; stadyumun kapısındaki ingiliz polisi miğferinin askısını Kaf Dağı'nın üstünden aşınrgi- bi bumunun üstünden aşınr, silah taşımazdı. • Eski camlar bardak oldu. Sömürgeterden yağan zenginliğin bolluğunda ya- şayan centilmenin yapay soğukkanlılığı, birSkoç kadehinin içinde unutulmuş buz gibi eriyecekti. Buckingham sarayının prensesleri uçuklaşıp ha- fifmeşrep kadınlara dönüştüler; Prenses Diana centilmen kocasını boynuzlayıp ilkel Arap zengi- •ninin oğlu Dody'ye kaçtı. Siyah şemsiye ile melon şapka gülünçleşti, mü- zeye kaldınldı. Centilmenin yerini kim aldı?.. Hooligan!.. Sokak azgını mı?.. Külhanbeyi mi?.. Ingiliz yargıcının taktığı perukanın ciddiyeti un ufak oluyordu, yakında o da düşecek, altındaki kel görünecekti; hooliganlar ise yalnız Ingiltere'de de- ğil, Avrupa'da dehşet saçıyorlardı, tuttuklan fut- bol takımının gezgin canavaıian gibiydiler. • Peki, centilmen sizlere ömür; ama, 'Istanbul efendisi' yaşıyor mu?.. 'Osmanlı çelebisi' setresinin eteklerini toplayıp tarih kitaplanna gömülmedi mi?.. Maganda ile zonta nereden çıktı?.. Nereden çıktıysa çıktı ve Istanbul sokaklannda hooliganlaria Galatasaray-Leeds United futbol maçı ortamında buluştular. Sonuç: İki ölü!.. Kimse kimseyi boşuna suçlamasın!.. Hooliga- nizmle zontacılık arasında pek bir fark yok!.. Ci- nayetin anatomisinde ikisinin de payı var ama, ka- tilleri en ağır biçimde cezalandırmak kuşkusuz Türk yargıcının boynunun borcudur. NİHAL KARLI 1956- Sevgili, Sana olan özlemimiz Her gün daha da artıyor. Sensizliğe alışılmıyor ki... Pınar, Deniz, Zeki NÂZIMHİKMET KÜLTÜRVESANATVAm Kültür ve Sanat Akşamlan-16 Anma Toplantısı: "SEFERİS 100 YAŞINDA" Söyleşi: Cevat Çapan Şiirlen Ayta Algan - Rırtkay Aziz 13 Nisan 2000 Perşembe, saat: 18.30 Nânm Hikmet Vakfı Küftür Merkezi Sıraselviler Cad. 48/1 Taksim Tel: (212) 252 63 14-15 HAŞEREVEKEMÎRGENLEREKARŞI KESİN ÇÖZÜM • Etkisi kalıcı, güvenli, kokusuz, lekesiz, ekonomik, çevreye saygılı ilaçlama. • Her türiü işyeri ve apartmanlar için ortarnın özelliğine uygun çözümler. • Evcil hayvan, aşı ve ilaç temini. Çekirge Cad. Duduoğlu Apt. No: 50/13 Çekirge/BURSA Tel: 0224 - 234 61 55, Faks: 0224 - 232 05 28 İLAN T.C. EYÜP 2. ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞl'NDEN Dosya No: 1999/720 Esas Davacı Yaşar Naçar vekili Av. tznuilah Yıldız tarafından davalı Yaşar Naçar aleyhi- ne açılan boşanma davasında: Davalı Yaşar Naçar'a dava dilekçesinde belirtilen Ist. Fatih, Draman Çeşme Sok. No. 2/2 adresinde dava dilekçesinin tebliğ edilemediği, adres aıaştınnasından da adı geçe- nin elverişli adreslerinin bulunmadığı anlaşılmakla, 7201 sayılı kanunun 28/29 madde- leri hükümlerine binaen dava dilekçesinin ilanen tebliğine karar verilmiştir. Davalının 25.5.2000 günü, saat 9.30'da hazır olması, belli edilen gün ve saatte ken- disini veya kendisıni bir vekille temsil ettirmesi, gelmediği veya mazeret bıldirmediğı ve delillerinı ibraz etmediği takdirde HUMK. 213/375. maddeleri gereğince yargıla- manın yokluğunda yapılacağı ve hüküm kurulacağı ve dava dilekçesinin tebliğ yerine geçerli olmak üzere ilan olunur. İşbu ilan, yayımlandığı tarihten itibaren 15 gün sonra yapılmış sayılacaktır. 3.4.2000 Basın: 16870
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle