23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 3 MART 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA J V U J L J J I LJJK. kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Woody Allen, yeni filminin konusunu Django Reinhardt'tan esinlenerek oluşturmuş in farkında değildi' "Sean, maçoluğun nasıl alt edikceğini gösterebilecek yetenekte." Kültür Servisi - "Başanb bir kome- di ürettnenin sırn, espriyi abartma- makia başlar. Sessiz sinemayapanChar- lie Chaplın bu işin ustası olarak, espri- lerini setteldlerin kahkahalaruıa göre ayarlardı. Bugün, bunu yapmak im- kânsız" diyen ünlü yönetmen VVoody Allen, 'Sweet and Lowdown' adlı yeni filmini bitirdi. Her yıl en az bir film çekmeye özen gösteren Allen, bu yeni çalışmasında 'klasik oyunculan'nın yanı sıra Sean Penn ve Sanıantha Morton gibi isim- lerle çalışmış. Yine güldürme ve dü- şündüımeyi bir arada vermeyi amaç- layan 'Sweet and Lowdown', yönet- menin 'Annie Haü' filminde olduğu gibi, yaşamda iyi degerlendirilememiş fırsatlan gözler öniine seriyor. 3O'lu yıllarda yaşanmış bir olayı anlatan fılmde caz gitaristi Ellet Ray (Sean Penn). dil- siz bir Jozla tanışır (Samantha Morton) ve bir gece onu birden terk eder. Allen'a göre, Ray tüm kendini beğenmişliğine karşın büyük bir sanatçıdır. "TıpkıPicasso gÜM-Guernica'vıçi- zecek kadar büvük bir sanatçı ama. gündeh'k yaşamında çekilmez birL." diyen VVoody Al- İen, 'Sweet And Lowdown'ı çekmesinın müzi- ğe olan sevgisinden kaynaklandığını söylüyor. Daha önce hayran olduğu caz ustası Sidney Bechet'nin yaşamıru konu eden bir film çek- mek isteyen Allen. New Orleans ve 1930'lu yıl- lann Parisi'nin tekrar oluşturulmasının çok pa- halıya geleceğini düşünerek bu projeden vaz- geçmiş ve tümü kurgu olan 'Sweet And Low- down' fılmine başlamış. - Dâhi anlaşılamayacak kadar ûstûndür, dâ- hi bir mucizedir" dıyor VVoody Allen. tşte Allen'ın. ünlü müzikçi Django Rein- hardt'dan esinlenerek çektiği yeni filmiyle ıl- gili yaptığı söyleşılerden bir demet: 'Sweetand Lov»dcmn'da Sean Penn ve VVoody AUen. - Hangisi daha zor; hayali bir dâhinin biyog- rafisini fllme çekmek mi, yoksa gerçck bir dâ- hininkinimi? WOODY ALLEN - tkisi de aynı şey. Zaten Django'nun hayatından bazı notlar kullanarak yarattığım karakteri zenginleştirdim; takside- ki yolculuk. kleptomani hatta bilardo bile... - Ama Django sıçanlan karJetmiyordu. Bu- nu dahaçok Prousticra ederdL Sizin Rhz'in müş- terisi dediğiniz Proust- ALLEN-Çok komik! Fikir bana silahla sı- çan öldüren polisin hıkâyesinden geldi. - Django, yapdması mfimkün olmayan şey- lerin üstesinden kola> ca geüyordu. Bir keresin- de onu gitar çalma> a de\ am ederek kopmuş bir teü takarken gördüm. ALLEN - Çok doğal; o bir dâhiydi. - Dâhi ne dcmek sizce? ALLEN - Dâhi. başkalanndan farklı olan bindir, ama bu anlatılamaz. Yetenekli binni ele alırsak. onun nereden geldığini ve nelerden etkilendiğinı bıliriz. fakaı dâhi deyince, tek Django Reindhardt oluyor, tıpkı tek Lo- uis Armstrong olduğu gibi. Bir dâhi an- laşılamayacak kadar üstündür, tıpkı bir değişim gibidir. Bir dâhi, bir mucizedir. - Filminizin neresinde, kahraman bir dâhi olmadığını fark ediyor? ALLEN- Bunun farkırıa vardığını zan- netmiyorum. Django bile dâhi olduğu- nun farkında değildi. - Filmdeki kahramanuuzın hayran ol- duğu bir cazcı var. Sizin hayran oiduğu- nuz bir yönetmen var mı? ALLEN-0 kadar çok ki! Filmdeki kah- ramanm hayran olduğu tek bir kişi var. Benim en azından yüz tane var. Sinema- daki Django'lanm, Bergmann, FeUini, Kurosava, DeSka... - Filmdeki cazcı kahraman tam bir maçotip;duygulannı anlatmayı bümiyor, başaramıyor daha doğrusu» ALLEN - Bu her toplum için farklı ama Amerika'da özellıkle çok belirgin. Filmlerim için hem kaslı hem de duygusal bir erkek oyun- cu bulmam neredeyse olanaksız. -HaJbukiABD'deçokgüçhimunculardavar- ALLEN - Var ama hiçbiri duygulannı orta- ya koyarken doğal davranarruyor. Hepsi büyük erkek pozlannda. - Hepsi mi böyle? ALLEN - Evet hepsi: Nicholson, Al Pacino, Gene Hackman. Marlon Brando, Bnıce WT1- lis, Amold Schvvarzenegger, Clinl Eastvtood. daha sayayım mı? Hepsi duygu özürlü, ama bu Humphrey Bogard'dan onlara kalmış bir mi- ras. - Başrohı verdiğiniz Sean Penn de bu ekip- tendeğilmi? ALLEN-Sean, o taraftan gelip nasıl maço- luğun alt edileceğinı gösterebilecek çok yete- nekli bir oyuncu bence. Bunun için seçtim onu... TİYATRODA YENİ ARAYIŞLAR VE ANADOLU'NUN KÜLTÜR MİRASI (1) . Kültürel varoluşumuzun kaynakları • Tarmmat'tan beri kendimize model olarak seçtiğimiz Batı tiyatrosunun hatın sayılır isimleri en az yarim yüzyıldır Doğu ve Uzakdoğu'da yeni bir kaynak anyor. AYŞE EMEL MESÇİ 20. yüzyıl Batı tiyatrosu içinde önem- li çizgilerden biri, tiyatroya 'teatralMği- ni yeniden kazandırma' çabalan oldu. Sahnede hayatın aslına uygun kopyala- nnı üretmek 19. yüzyıl pozitivizminin, hatta 'gerçekçi roman'ının tiyatrodaki do- laylı izdüşûmü olarak kabul edilebile- cek birakımdı ve 'Stanislavski metodu' ile doruk noktasına tırmanmıştı. Bu akı- ma karşı kimi tiyatro adamlan daha şi- irsel ve metaforik bir sahne anlayışı önerdiler. Bu anlayışta sahne dilini, gün- delik hayattan farklı bir dünyası olan sahne gerçekliği belirliyordu. Bu iki akım arasında zaman zaman ateşli tartışmalar yaşandı, ama süreç içinde birbirlerinden etkilenerek yan ya- na var oldular ve arada bir ortaya çıkan sentezler tiyatro sanatını yenileyip iler- letti. Oyuncunun inandıncı sahnesel var- lığını sağlayan 'iç duygu yoğunluğu' gi- bi, sahnesel çözümlerin gerçek zaman ve uzam koşullanndan farklı doğası, ha- reketin ve 'teatralüğin' önemi de çağdaş tiyatro ilkeleri arasında yerlerini aldılar. Peki bu 'teatrallik' arayışında hangi kaynaklardan esinlenilmişti? Bu soru- nun çeşitli yanıtlanndan biri, bu yüzyıl- da adından sıkça söz edilmiş tiyatro adamlannın çoğunun düşünsel mutfağın- da kendine bir yer bulmasıyla öne çıkı- yor: Doğu tiyatrosu. Gerçekten de MeyerhokTdan Brecht'e, Grotowski'den Brook a. Mnouchldne'e. Barba'ya kadar pek çok tiyatro ustası- nın Doğu tiyatrosuyla şu ya da bu ölçü- de ilgilendiğini, üzerinde düşündüğü- nü, kimi biçimlerini oyunlannda kul- landığını görüyoruz. 20. yüzyıl tiyatro- sunun önemli bir kesiminde gözlenen bu Doğu'ya yöneliş nasıl açıklanabüir? Antropoloji, etnoloji gibi bilim dalla- Peter Brook, Attar'ın eserinden uyarlanan 'Kuşlar Konferansı'ıu sahneye koyarken 'Taziye' biçiminden yararlanıyor. nnın doğuşu ve gelişmesi; sömürgeci- lik ve sömürgeciliğe karşı mücadeleler; oryantalizm; tarih biliminde Antik Yu- nan'dan modern Batı 'ya uzanan dar uy- garlıkperspektifınin genişlemesi; Avru- pa-merkezci düşünce sıstematiğinin et- kisinin azalması; egzotizm merakı gibi, tiyatro alanını da etkileyen olumlu ve olumsuzbirsürüneden sayılabilir. Ben, bu yazımda, doğrudan kültür alanına ilişkin bir başka etken üzerinde kısaca durmaya ve bundan kendi tiyatromuz adı- na sonuçlar çıkarrnaya çalışacağım. tnsanın kültürel varoluşunda, günde- lik yaşam döngüsünün dışına çıkarak, kendine has kurallan olan farldı bir dün- ya yaratması ve paylaşması çok önem- li bir yer tutar. Huizingadan esinlene- rek 'oyunsal alan' adını verebileceği- miz bu dünyayla, toplumsal yarar ve kutsallık alanlannın kesiştiği sınır çiz- gisinde ise, tiyatronun kökenlerini oluş- turan ritüeller, şenlikler, danslar, mitos- lar, vb yer alır. Örgütlenmesi büyük öl- çüde ekonomik yarar temeline dayanan 'modern' yaşam biçiminin kültür üze- rindeki en önemli etlcilerinden biri, gün- delik-dışı dünyayı hissedilirölçüde da- Kabukigeleneksdbiçmınıdenbirörnek. raltması oldu. Tiyatro da bu değişimden payına düşeni aldı: Ekonomik yarara (piyasaya) göre belirlenmeye başlayan kurumsalhğı ve yazih metnin giderek öne çıktığı ifadebiçimJeriyle, giderek 'oyun' nıteliğini yitirdi. 'Oynama' yerine 'ay- nen olma' çabası, gündclik alanla gün- delik- dışı alan arasında açık bir sınır ih- laliydi ve tiyatronun kökenlerinden kop- makta olduğunu gösteriyordu. Japon, Çin, Hint sanatian Tiyatroya teatralliğini geri verme ça- balan, işte bu kopuşu gidermeyi amaç- lamış ve genellikle tiyatronun kökenle- rine, 'oyun' alanıyla gündelik alan sını- nndaki o sınanmış biçimlere yönelik arayışlarla atbaşı gitmiştir. Peki orta- çağla ve prekapitalist yapılarla hesabı- nı şu ya da bu ölçüde görmüş bir Batı 'da bu kökenler nasıl araştınlacaktır? Bi- raz kilise 'passkmianna, biraz Akdeniz'e yakın bölgelerde yaşatılmaya çalışılan âdetler, yıllık festivaller, karnavallara eğilerek... Pekiyasonra?.. İşte gözler bu noktada Doğu'ya çevrilir: Yüzlerce yıl- lık kodiamalanyla, ortak çağnşımsal zeminler üzerine kurulu konvansiyonel tiyatro dilleriyle ve en önemlisi, gelenek- sel biçimleri günümüzde de korumala- nyla Japon, Çin ve Hint gösteri sanat- ian Batı tiyatrosunun gündemine girer. Sahnejestüelindeki gündelikleşme ve sı- radanlaşmanın; oyunculukta konuşma ve ses kullanımı dışındaki ifade araçlannın geri plana itilmesinin; kısacası sahne dili yoksullaşmasımn ilacı bu farklı kül- türkrin .'oyun' alanına ait, gündelık-dı- şı kodlama sıstemlerinde, üsluplannda aranır. Hemen akla gelen birkaç örneği sa- yacak olursak, Meyerhold'un gelece- ğin tiyatrosunu Japon ve Çin tiyatro- suyla Batı tiyatrosu arasında yaratılacak bir bireşimde gördüğünü kendi yazıla- nndan okuyoruz. Ayru ilgiye Brecht'de de rastlamak mümkün. Ayzenştayn'ın film montajında Japon resim sanatından etkilendiği de sıkça belirtilen bir olgu. Yüzyılın ikinci yansına gelindığinde bu yöneliş kendini daha doğrudan bir bi- çimde gösteriyor. Peter Brook, XII.-XI- II. yüzyıllarda yaşamış Iranlı mutasav- vıf Feridüddin Attar'ın Manüket-Tayr (Kuş Dili) adlı meşhur eserinden uyar- lanan 'Kuşlar Konferansı'nı sahneye koyarken 'Taziye' biçiminden, Ariane Mnouchkine ise Shakespeare rejilenn- de Kabuki ve Kathakali geleneksel bi- çimlerinden yararlanıyor. Bu açıdan, Eugenio Barba ve ISTA (Uluslararası Ti- yatro Antropolojisi Okulu) deneyimi de anlamlı. Eugenio Barba ile Nicola Sa- varesetarafından kaleme alınmış 'Aktö- riin Anatomisi' kitabırun esas olarak Ba- tılı ve Doğulu aktör karşılaşmasını ek- sen aldığını belirtip geçelim. Demek ki Tanzimat'tan beri kendi- mize model olarak seçtiğimiz Batı tiyat- rosunun hatın sayılır isimleri en az ya- nm yüzyıldır Doğu ve Uzakdoğu'da ye- ni bir kaynak anyor. Aslında bu dunım çağdaş Türk tiyat- rosu açısından atılıma açık, hem de önemli bir olanaktır. Bizim kendimiz- den daha 'Doğu'ya yönelmemize gerek kalmadan, kültürel varoluşumuz içinde kolaylıkla bulabileceğimiz 'gündetik- dtşı' alanın, tiyatronun 'oyun' alanırun örnekleri pek zengindir ve bizim kay- nağırmzdır. Tiyatromuza yeni bir teat- rallik' soluğu üfleyecek sahne dili ara- yışlannda, Anadolu'nun bize sunduğu zengin mirastan yararlanabilir ve bunu yeni bir aşama olarak dünya tiyatrosu- na da sunabiliriz. 'Frankofoni 2000' etkinliklerinde herkes genetik özelliklerini öğrenebilecek AvrupaBirliği'nde kurgusalbiryolculukKültür Servisi - Fransız Kültür Merkezi tarafindan düzenlenen Paris'teki La Villette Bilim Merkezi'nin genetik üzerine gerçekleştirdiği 'Frankofoni 2000' programı 21 -26 Mart tarihleri arasında Dolmabah- çe Kültür Merkezi ve Fransız Kültür Merkezi'nde yer alacak. Genetik alanında yapılan en kapsamh sergi- lerden biri olan 'Hepimiz Farklıyız' insan türünün ge- netik özelliklerini ve geleceğini merak eden herke- se ilginç perspektifler sunacak. Serginin girişinde ziyaretçilere dağıtılan kendi ge- netik özelliklerini işleyecekleri fişle. herkes belirlen- miş bazı özelliklerini keşfetme şansını yakalayacak. Saç, göz ve cilt rengi, dilin yuvarlaklığı, dijital par- mak izleri, kulak memesi incelemelerinin sonuçlan bılgisayara aktanlacak ve kimlik kartı oluşturula- cak. Dolayısıyla, ziyaretçiler kendi kimlik kartlan- nı diğerlerininkiyle karşılaştırabilecek ve aralannda benzerlik olup olmadığını anlayacak. Avrupa kavra- mını ve Avrupa Birliği'ni konu alan sergi kapsamın- da çocuklar, gençler ve yetişkinler için ayn ayn ta- sarlanmış atölye çalışmalan bulunacak. Katılımcıla- n Avrupa Birliği'nde kurgusal bir yolculuğa çıkaran 'Avrupa Gezgincisi'; pedagojik öğeler içeren 'Avru- pa Çocuklan'; ve 'Avrupa GençlerF atölye çalışma- lannda katılımcılar, Avrupa Birliği'ne üye 15 ülke- nin gelenekleri ve özellikleri hakkında bilgi edine- bilecekler. Aynca, sergi süresince Türkiye ve Fran- sa'dan gazeteci, siyaset bilimci ve toplumbilimcile- rin katılacağı konferanslar da gerçekleşecek. 'Frankofoni 2000' çerçevesinde düzenlenen bir di- ğer etkinlik de üç gün boyunca Fransa'dan ve Türki- ye'den birer yazar yönetiminde yapılacak olan 'Ya- zı Atölyderi'. Metin üretme sürecinin katılımcılann birbirleriyle fikir alışverişinde bulunarak gerçekle- şeceği 'Yazı Atölyeleri'nin yanı sıra Fransızca ve Türkçe olmak üzere 'Yaa Maratonu' da düzenlene- cek. Etkinliğin sonunda Fransız ve Türklerden ku- rulu bir jürinin seçeceği en iyi metinler bir kitapta toplanacak ve en iyi metinlerin yazarlan ödüller ka- zanacak. Aynı zamanda çizgi roman meraklılan için ünlü çizgi romancı Paul Gillon'un yapıtlan kapsamında düzenlenen 'Paul Gillon levhalar ve kelimeler' baş- lıklı bir sergi ve atölye çalışmalan da gerçekleştiri- lecek. Aynı zamanda çizgi roman yazarlan tarafin- dan senaryolan üretilen filmlerin gösterileceği 'Ek- ran arkasındaki çizgi roman' başhklı bir sinema fes- tivali de yer alacak. Festival, Fransız Kültür Merke- zi salonunda ve serginin sunulduğu mekânda, vide- odan izlenebilecek. Bütün bu etkiniiklerin yanı sıra Galatasaray Lise- si Tiyatro Grubu'nun 'İnatçı Keraban' adlı oyunu, Notre Dame de Sion Konseri ve 'A'Corps' grubunun hip-hop dans gösterisi sunulacak. Çeşnü atölye çahşmalan yapılacak. BUAŞAMADA ŞUKRAN KURDAKUL Salâh Bipseli Amyoruz Geçen yılın 10 Mart'ında yitirdik Salâh Birsel'i. Ölümlerimizden sonra yaşam durmayacak elbet. Ama yaratıcı kişileri doğa ayırsa da onlann ana damarlannı koparamıyor bizlerden. Kaç yüzyılın şaiden başucumuzda, bellekleri- mizde.. Vaktiyle ancak üç dört yüz okur bulabilen ro- manlar yeni yetişen kuşaklann ellerinden düşmü- yor. Sessiz film zamanlannın ürünlerinin bile me- raklılan eksilmiyor dünyamızdan. 1951 de Edip Cansever, Nevzat Üstün, Alp Kuran'la birlikte Nokta dergisini yayınladıkları zaman tanıdım Salâh Birsel'i. Şişhane'de Haliç'e bakan bir kahvede dostlanyla söyleşmeyi seven edebiyatçı takımından biriydi o da. Ortak duyariığımız Karşıyaka sevgisi.. 1940-50 arasında yeni edebiyat hareketinin öncüsü sayılan pek çok dergide karşılaşabiliriz Birsel'in şiirleriyle. Daha o döneminde yalınlığı ve yergiyi seven, ne yaptığının bilincinde bir şair kimliği çıkmıştı ortaya. Şiirinin kaynağı yüzde yüz "mizac "ına bağlı. Son yıllanna değin bu özel- liğini koruyan. Çağdaş Türk Edebiyatı'nda Salâh Birsel'in şi- irine yaklaşmaya çalışırken okuyacağınız satır- lan yazmıştım: "Duygudan, lirizmden, bağlanmadan bilinçle kaçınan Birsel, usun ulaşabileceği olanaklan ni- ce ölçümlere vurarak geliştirmeye çalışır. özel- likle 'Hacivat'ın Kansı'nda sözcüklerle şaka eder gibi rahatlayınca, yergiciliği de iyice ortaya çı- kar. Öfkesini dişlerinin arasına sıkıştırarak bakar- ken, vuracağı yeri anyor gibidir. Geçmişle he- saplaşırken de bu tavn bırakmaz. Kendi kendi- ne özgüyü kişileştirme amacına çok bağlı oldu- ğu için yaman bir simgeci, aynı zamanda söz- cük üreticisidir." Şimdi, bu yargılan bir örnekle saptamak isti- yorum: "Sussun kemençeler sussun I Geceler gün- düzler donsun I Kirtikaranfiller çiçekdağlan I Bir kıyıda unutulsun. Delikanlılar tekne kazıntılan I Kürek çekmesin yaşam laklakasına /Aydınlıkta dolunayda bile I At sürûlmesin ovaya. Dunın rakılar durun I Sarhoşlamayın beni ar- tık I Bozulmasın çizgilerim I Kiraz aşklanm da- ğılmasın" (Yaz Brtti şiirinden) Şiirinde yorulduğunu algıladığı zamanlarında deneme yazarak rahatlama gereksinimi mi du- yuyordu Salâh Birsel? Bilemeyiz. Ama son kırk yılın parmakla sayılabilecek deneme yazarlan arasında seçkin bir yeri olduğunu biliyoruz. "Sen Beni Sev' (1957), "Kendimle Konuşmalar" (1970), "Şiir ve Cinayet" (1975), "Kurutulmuş Felsefe Bahçesi" (1979), "Pafile Puf" (1981) vb. yapıt- lannda bu türü zenginleştiren az örnek yok. Sonra,,anj|agnLpzellikle mekânlarla somutla- yarak çok ck^gişiK tümce yaprtanyla yeni bir Sa- lâh Birsel kimliği sunduğunu anımsayalım. Bu ki- taplannda "değişik tümce yapılan"ve Mercimek Ahmet'lere, Evliya Çelebi'lere, Ahmet Ra- sim'lere kadar uzanan sözcük arayışlan şaşırtı- cı ama çekici metinlere yol vermiştir. "Ortak duyariığımız Karşıyaka sevgisi.." demiş- tim. Bu duyarlığın örneklerinden biri olarak dü- şündüğüm bir yazısında 30'lu yıllann Karşıyaka- sı'nı anlatırken bakın nasıl resimler çiziyor: "307u yıllardı onlar. Kahvelerin önünde atlı tramvaylar -onları yazımıza niçin boca ettiğimiz ilerde anlaşılacaktır- kalkar, üç koldan Karşıya- ka 'yla ağız dolusu öpücûk alırtardı. Sağ yakada- kilerbir süre kıyıyı iziedikten sonra içeridalar, Alay- bey'e uzanırdı. Soldakiler ise Papaz'a (Bostan- lı'ya) değin kıyıdan aynlmazdı. Çarşıya dalanla- ra gelince, onlar alaçiçek, iki yana selam sarkı- tır, demiryolunu geçtikten sonra adını Soğukku- yu Tramvay Caddesi'ne bağışlardı.. 118 numa- ralı yapının, yani Salâh Birsel'in babası Hafız Talat Bey'/n evinin önüne gelince de atlar kır- baçlanarak -burda yol az birazyokuşlanırdı- So- ğukku'ya çengel atılırdı." (Anan: Yaşar Aksoy, Karşıyakası, 197, Ekim 1999) "Sevecen" şiirinde "Düşün eyyorgun kalbim I llk pırpırlannı düşün I Tıtremelerini ünoerme- lerini I Hışırtılannı anımsa I Istesen de isteme- sen de I Yakında pilin bitecek" dizeleriyle aynl- ma saatinin yaklaştığını çağdaş bir yergi ustası- na yakışır biçimde somutlamıştı. Sevgiyle andıklannı biliyorum Karşıyakalılann Salâh Birsel'i. Yalnız Karşıyakalılar mı.. Berftı Duvam Türkiye'de • KüJtür Servisi - SlideShow Galerileri 'nin bu ayki konuklan Alexander Brener ve Barbara Schurz. Daha önce Istanbul Yeni Sanat Müzesi'nde Maleviç-Brener sergisi açılmış, çift Babylon Performans Merkezi'nde ilginç birpanele katılmıştı. SlideShow Galerileri için özel hazırlanmış yapıtlanyla "Beriin Duvan Hâlâ Var" Istanbul'da gösterimde. Geçen yıl Beriin Duvan'ndaki para karşıhğında yaptınlrruş graffitileri silerek korsan bir eylem gerçekleştiren ikilinin bu eylemi profesyonel bir kameraman tarafindan fılme çekilmişti. SlideShow Galerileri'ndeki dialar ise ikilinin galeri için hazırladığı bir seri. Burada Brener ile Schurz'un duvan boyamalanndan, polis minibüslerinin gelişine, meraklı izleyicilere ve hatta çiftin uzaklaştınlmasına dek her şey aktanhyor. Sergi 7 Nisan tarihine dek Mühürdar Caddesi 79 Kadıköy adresindeki Slide Show Galerileri'nde 1 izlenebilir. Türk Plastik tları'ndan Bir KesiT sergisi • Kültür Servisi -Yurt&Dünya ve Bilim Sanat Galerileri'nin Paris'te 30 Mart-16 Nisan, Amiens'te 23 Nisan-14 Mayıs ve lstanbul'da 25 Mayıs-25 Haziran tarihleri arasında gerçekleştireceği 'Çağdaş Türk Plastik Sanatlan'ndan bir Kesit' sergisinde elli bir çağdaş Türk sanatçısmın resim, heykel ve seraınik alanındaki yapıtlan yer alıyor. Serginin Türkçe ve Fransızca yayımlanacak olan kitabı da hazırlanıyor. Kitap, Türk ve Fransız sanat adamlannın çağdaş Türk plastik sanatlannı irdeleyen yazılan, sergide yer alan sanatçılann özgeçmişleriyle birlikte sanatlanna ilişkin görüşler ve yapıtlannı içeriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle