Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 ŞUBAT 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
17
Lağım tuzu
Gıda Mühendisi
Nilüfer Eraydın diyor
ki:"Konya
kanalizasyonunun Tuz
Gölü'ne aktığını
belediye başkanı
açıkiıyor. Antma yok;
tuvalet atıklan,
deterjan, zaraıiı
yağlar, yağmurtarla
çevre tarialardaki
zehirii tanm ilaçlan,
Tuz Gölü'ne akıyorsa
neden Tuz Gölü'nden
elde edilen tuzu
soframızda
kullanıyoruz? Salina
Tuz, Saray Tuz, Cihan
Tuz, Billur Tuz, Es Tuz,
Ova Tuz, Tuz
Gölü'nden çıkıyor;
bunlar
)• gerçekten
temiz mi ve
göle kanşan
kanalizasyon
atıklan tuz rafine
olunca gidiyor mu?
Lağımdan rafine tuz
yemeğimize giriyor,
soframıza geliyor.
Insan sağlığı
tehlikededir. Tuz Gölü
elden gitti, gidiyor;
Konya'nın
kanalizasyon altyapısı
sağlıkh bir şekilde
tamamlanıp göl
temizleninceye kadar
Tuz Gölü'nden tuz
alımı durdurulmalı;
üreticiler kaya tuzuna
yönelmelidir.
Çankın'da, Kars'ta,
ülkemizin dağlannda
kaya tuzu yataklan
van bunlar neden
yeterince
değerlendirilmiyor?"
Bekfronik posbn som@posta.curnhuriyeLcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Kartal Cezaevi'ne
lahmacun servisi
yapılıyormuş...
"Ocakbası müebbedi!"
enim köylüm... Benim işçim... Benim me-
murum... Benim emeklim... Benim dulum...
Benim yetimim... Benim küçük esnafım...
Benim dar gelirtim... Benim ev kadınım...
Benim evsizim, benim barksızım, benim çadırkent-
lim, benim prefabrikelim...
Benim ağzımdan 2+7 yıldır hiç "boş tencere ede-
biyatı" duydunuz mu?
Duymadınız...
Benim gencim... 2+7 yıl önce küçük bir çocuktun...
Artık büyüdün... Ama bugün, mahallede misket oy-
nadığın çocukluk yıllanndan kulağında "şu kadar ma-
zotla şu kadar buğday alınırdı, şimdi şu kadar ma-
zota bu kadar buğday alınamıyor" hesabı kaldı mı?
Kalmadı...
Ben senin babanı da, dedeni de "mazot-buğday"
hesabıyla büyüttüm; barajlarda yüzdürdüm...
Benim ortayaşlım, benim ihtiyanm... 2+7 yıldır bir
gün olsun "enflasyon canavan" anlatıp da seni kor-
2+7
kuttummu? ., ... ' *
Korkutmadım...
Benim üniversite öğrencim... 2+7 yıldır ben kol-
tukta otururken hiç sorunun oldu mu?
Olmadı...
Ben koltukta otururken boş tencere edebiyatı ol-
maz, mazot-buğday hesabı olmaz, enflasyon cana-
van olmaz, dış borç olmaz, iç borç olmaz, hiç so-
run olmaz; benim köylüme, benim işçime, benim me-
muruma, benim emeklime, benim duluma, benim
yetimime, benim küçük esnafıma, benim dar gelir-
lime, benim ev kadımma, benim evsizime, benim bark-
sızıma, benim çadırtcentlime, benim prefabrikelime
ve benim rantiyeme hiç bir şey olmaz...
Dağdaki çobana bir şey olsa benim haberim olur;
eğer ben koltukta değilsem çobanımın kılına doku-
nanın başına gök kubbeyi yıkanm; eğer ben koltuk-
taysam çoban ölür kalan çobanlar benimdir.
Ben varsam demokrasi vardır, insan haklan var-
dır, düşünce özgürlüğü vardır; ben yoksam yoktur.
Siz ne düşünürsünüz bilmem ama ben, sizi ben-
siz düşünemiyorum. -:*_ -.'.-/ •.
Sizden vazgeçemem...
Benden vazgeçemezsiniz...
Benden vazgeçerseniz ben de 2+7 yıldır çizdiğim
pembe tablolardan vazgeçerim...
Yüreğinizi daraltınm, ruhunuzu karartınm...
Boş tencere edebiyatı yapanm, mazot-buğday
hesabına başlarım, dış borçların altında nasıl ezil-
diğinizi anlatırım, iç borçlan kimlerin yediğini söyle-
rim, kendim için bir şey istiyorsam namerdim hep
sizin için istiyorum.
5+5'e razı olmazsanız 2+7'yi mumla ararsınız.
Elektrik kesintisine başladılar bile!
SESSİZ SEDASIZ (!) NURÎKURTCEBE Rize ADD'ye Dernekler Yasası davası
Türkiye'de Anayasa gereği herkes
yasalar karşısında eşittir ve yasalar
herkese eşit uygulanır. Bu eşitlik
ilkesinden hareketle... Türkiye'nin
hemangi bir yerinde ya da
Rize'de... Cumhuriyet Savcılığı,
kamu adına dava açabilir ve Rize
Sulh Ceza Mahkemesi'nde görülen
dava ilgili yasa uyannca karara
bağlanabilir, ilgili yasa Demekler
Yasası olabilir... Atatürkçü Düşünce
Derneği Rize Şubesi Başkanı
Gülderen Kulaksızoğlu, dernek
binasında onsekız yaşından küçük
birinin bulunması nedeniyle önce
60 milyon lira para cezasına ••-
çarptınlır ve sonra cezası 1/2
oranında arttınlarak 90 milyon
liraya çıkartılır.
12 Eylül'ün ürünü olan Demekler
Yasası, derneklerin amaçlan
dışında faaliyet göstermesini ve
onsekiz yaşından küçüklerin dernek
binasında bulunmasını kesin ve katı
bir şekilde yasaklasa da
işadamlannın kurduğu demekler
serbestçe siyaset yapabilir,
şeriatçılann kurduğu demekler
ilkokul çağındaki çocuklara bile
yatılı eğitim verebilir.
Bugün perşembe... Her perşembe olduğu
Ş g j b i b u g ü n delstanbul'daBeykozTo-^.^
katköy'de "Ikinci Ayazma Camisi" olarak anılan camide öğle n a m (
zından sonra kara çarşaflı kadınlartoplanacak... Dışarıdan gelen kara
çarşaflılar, mahalle sakini kadınlar da cemaate katılmaya zortanacak ve
camide "vaaz" verilecek, para toplanacak...
Söylem Başka GerçekBaşka
DENtZ BANOĞLU
Ülkemizde kutlanan ya da anı-
lan belirti günlerde, değişmeyen
birşey var: Büyüklenmiz, özellık-
le de sıyasilenmizin söylemleri ile
gerçekler ve de uygulananlar hiç
ama hiçbir zaman birbinyle ör-
tüşmez. Tersine ya birbinyle çe-
lişir, ya gerçekleri yansrtmaz ya da
hep bırbırının tekrandır.
Medenı Yasa'nın Kabulü, Dün-
ya Kadınlar Günü, Kadınlara Seç-
me ve Seçılme Hakkının Venlme-
ai, îurizm Haftaa, Öğretmenler
Günü, 23 Nısan Ulusal Egemen-
lik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs
Gençlik ve Spor Bayramı, 3 Mart
Öğrenim Birlığı Yasası'nın Kabu-
lü, 10 Nisan LaikltkGünü, 10 Ka-
sım Atatürk'ün Ölümü gibi önem-
li günlerde, büyüklenmiz ve ülke-
mizin haynnı çok düşünen siya-
silerimiz, söz ve görüş bırtıği yap-
mışçasına, her yıl hiç aksatmadan
hep aynı demeçleri verirler. Bız-
ler de kimi zaman yazılı ve sözlü
basın aracılığı ile, bazen de doğ-
rudan bu demeçlerin verildiği top-
lantılarda bulunmak suretıyle, ya-
pılan açıklamalan hep aynı dikkat
ve hayranlıkla dinler sonra da
unuturuz. Oysa unutulmaması ve
unutmamamız gerekir ki olayla-
nn sıkı takipçisi olabilelim.
örneğin Sayın Cumhurbaşka-
nımız Süleyman Demirel, taze-
si tazesıne geçen günlerde kut-
lanan Medeni Yasa'nın kabulü-
nün 74'üncü yıkjönümünde, bun-
dan önceki 73'üncü, 72'nci ve
benzen yıldönümlerinde söylene-
gelenlerden hiç de farklı konuş-
madı. Demirel, Medenı Yasa'nın
kabulü ile "Türk kadınının erkek-
terfe eşit şartlarda ekonomik, sos-
yal, sıyasalyaşama kavuştuğunu"
vurguladı. Oysa gerçeklerin pek
de öyle olmadığını hepimız bıliyo-
ruz. Kırsal kesim biryana, kentya-
şamında bile kadınlarımız, top-
lumsal ve ekonomik alanda er-
kekle eşit koşullarda değil... Siya-
sal haklara gelince... Bugün ka-
dınlanmızın küçümsenmeyecek
bir bölümü hâlâ kocalannın yön-
tendirmesi ile, bir kısmı da parmak
basarak oyunu kullandığı gibı ka-
dınlanmızın 18 mılletvekilı ıletem-
sıl edıldikleri 1935-1939 yasama
dönemındeki V'ıncı Meclis'ten bu
yana ve bugün TBMM'nın görü-
nümü ortadadır. Geçen yasama
döneminde hiç değilse bir iki ka-
dın milletvekılimizın sesi çıkmak-
taydı. 52'nci hükümetimizde bu-
nu da duyamıyoruz. Oysa kadın-
lanmıza seçme ve seçilme hak-
kının tanındığı 5 Aralık günlerin-
de tekrarianan geleneksel söy-
lem, Kadınlanmıza pek çok Av-
rupa ûlkesinden önce sıyasalhak-
lannın tanındığı" şeklinde olmuş-
tur. Siyasal platformlarda seslen
duyulmadıkça ve kimse bu sese
kulak vermedikçe, karar meka-
nizmalannda kadınlanmız yeterii
sayıda ve güçte yer almadıktan
sonra, bu haklar acaba neye ya-
rar ve neye yaramaktadır?
Yanılmıyorsam üç yıl önce 5
Aralık'ta düzenlenen kutlama
toplantısında, merkez sağ ve de-
mokratik sol partilerimiz kadın
milletvekillerine kota verilmesi
gerektiğini gündeme getirmiş-
lerdi. CHP'nin bir ölçüye kadar
bu söyleme bağlı kalmasının dı-
şında, erkek egemen diğer par-
tilerde en ufak bir kıpırdama gö-
rülmedi. Bu sıralarda kurulan Ka-
Der de iddialı çıkışınt, ne yazık
ki pratiğe uygulamakta pek ba-
şanlı olamadı.
Gelelim Öğretmenler Günü'ne..
Her yıl 24 Kasım'larda kutlanan
bu bir tek günde baştacı edilen
vehatrlanan öğretmenterimiz için,
düzrnediğimiz övgüler kalmamış-
tır siyasal cephece: öğretmenle-
rimiz toplumumuzun temel dire-
ğidir, fedakârdır, eğrtimimizin vaz-
geçılmezidır... Ne kı yılın bir tek gü-
nu kendılenne övgu dızılen öğret-
menlerımız, geri kalan 364 gü-
nünde ınsafsızca unutulmakta,
ömür boyu yoksulluğa yargılan-
maktadır... Çocuklanmız her23 Ni-
san'larda, "geleceğın umutlan-
dır". Ama bu "umutlar" büyük
kentlerde bile soğuk, bakımsız, bir
kınk sırada üst üste, kimi zaman
öğretmensız sınıflarda okumaya
terk edılmış; kırsal kesimlerde ıse
yalınayak, sırat köprülennden ge-
çerek okuma savaşı vermeye zor-
lanmışlardır.
Gençlerimiz, her 19 Mayıs'lar-
da, "ülkenin geleceğidir", yaşa-
dığımız "şimdiki zaman" içinde
ise, okul ve üniversite dışında
(eğitim kurumlan da ayn bir tar-
tışma konusu), kendilenne hiçbir
sosyal, kültürel, sportrf etkinlikten
yararianabilme olanaklannın ve-
rilmediğı 21 'ıncı yüzyılın talihsiz-
leridir. Oylesine talihsizler ki boş-
luktan günümüz modası müzik-
lere kendilerini kaptırdıklan za-
man da sorumlusu ve suçlusu biz
büyükler değil, onlar olmaktadır.
10 Kasım'larda, Cumhuriyet
Bayramlanmızda ve laikliğin kut-
landığı günlerde ise ülkemiz siya-
setçilen ve partileri aralannda şa-
şılacak bir yanşmadır başlar Sağ-
cısı, solcusu, ortanın sağındaki
solundaki, merkezdekı ve uç sağ-
daki tüm sıyasetçılenmiz, partile-
rimiz, bürokratlanmız, devlet bü-
yüklerimız ve de kendilenne ay-
dın diyen aydınlanmız, hepsi ama
hepsi Atatürkçüdür, cumhuriyet-
çidir, laiktir. Öyle ki bazı sıyasıle-
rimiz, "sağ olsaydı Atatürk'ün
kendipartilehnden dacağın" söy-
lemeye kadar ışı ilen götürmek-
te hiçbir sakınca görmezler. Ama
bu arada cumhuriyetin tüm ku-
rumlan kapatılmakta, demokrasi
ve demokratlık adına alabildiğine
tavizlerverilmekte, laiklikdıyedi-
ye gericılere kucak açılmaktadır...
Kimin umurunda?
En büyük ihanet ise 3 Mart öğ-
renim Biriiği Yasası'na edilmiştir.
Bu yasanın kabul edilmesinin yıl-
dönümlennde, bıryandan devlet
ve hükümet ağzından "tek tip eği-
timin" nımeti vurgulanırken, di-
ğer yandan Kuran kurslarına,
imam-hatip liselerine "bırakınız
yapsınlar, bırakınızgeçsinler" de-
mişlerdir. En çok unutulan ve ih-
mal edilenler ise özürtülerimizdir.
Sağlam ve normal insanlanmız
için pek az şeyin yapıldığı ülke-
mizde aslında buna şaşmamak
gerekir. Çalışma ve iş bulma ola-
naklan kısıtlı olan, kültürel, eğit-
sel ve sportif etkinliklerden yok-
sun bırakılan özüıiülerimiz için de
özel bir günümüz vardır. Dünyaül-
keleriyle birlikte kutlanan bu gün-
de, özürtüler kendi aralannda çe-
şitli müzik etkinlikleri ve sportif
karşılaşmalaria eğlenirken, siya-
silerimiz ve büyüklenmiz de med-
ya aracılığıyla her zaman olduğu
gibi çoğunu bir tüıiü gerçekleş-
tirmedikleri yığınla vaatte bulun-
mayı ihmal etmezler.
âanuç olarak geriye, ortaya ko-
yabileceğimız bir öneri kalmakta-
dın Ya bu kutlamalan, resmi ku-
rum ve kişilerle yapmaktan vaz-
geçelim. Böylece çocuklanmızı,
kadınlanmızı, gençlerimizi, öğret-
menlerimizi, eğitimcilerimizi dev-
let ve hükümet söyiemi ile boşu-
na pohpohlamamış oluruz.
Ya da bırakalım bu kutlamala-
n, bunlann gerçek sahibi olan
"halkın" kendisi yapsın. Ve ko-
nuşanlar da yine halkın kendisi ol-
sun!..
KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak@turk.net
ÇtZGlLİK KÂMİL MASARACI
HARBt SEMtH POROY semihporoy@yahoo.com
TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 24Şulw
"N/ZAM-/ C£O/T" KURULUYOR.t.
'TS BUGUN, PAPİŞAH mSeÜM'İM İSTEĞİYLf "fJİZAM-t
ceoır'ADU *
Ol. A/İZAM-r
<3E7~f'jemrS/
. YENfU'K
OCrfĞf CHŞtNPA SÖYLE
• - • ' • • - • M / -
Zi4M't CED/T-'/AJ BOSTAfJCt OCAGtNA &AĞLI OLOUĞU
SÖYCENMİŞTİ.
v£ TOPÇJJ Bifft-fiecBje'fiJiM OLUŞTU&ULAAASI \/E
BUNLAR.tfiJ AKKA 'OA AJAPOCyOfJ oeDUSUMA
Şf S-AVMftP &4ŞA/Z/ KAZAAJAAASf ES4C/
BU
- • T . C . - , - " • • • •..-••
KARTAL 3. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ
İLANEN TEBLİGAT
1999/1469
Alacaklının Adı, Soyadı: llhamı Ahıskah. • ' ' ,
Borçlunun Adı, Soyadı: Hüseyin Keleş.
Haczin Yapıldığı Gün: 12.11.1999.
Müdürlüğümüzûn yukanda anılan dosyasında borçlu Hüseyin Keleş hakkında yapılan icra takibinde 12.11.1999 tarihinde 34 JIU 25
plaka sayılı vasıta haczedilmiş, dosyamızda düzenlenerek taraftnıza gönderilen 103 davet kâğıdı tebliğ edilemediginden 103 davet kâ-
ğıdının ılanen yapılmasına karar venknıştir. Normal sürelere 15 gün ilavesi ile 18 gün içinde ilan tarihinden itibaren haciz tutanağını
tetkık ve bir diyeceğiniz varsa bildirmeniz için icra dairesine başvunnanız ilanen tebliğ olunur 3.2.2000.
Basın: 6152
DÜZ ÇİZGt
UMİT ZİLELİ
Lümpen...
Bu hafta yazı yazmayacağım!
Çünkü benim düşündüğüm konuyu bizim
mesleğin en dürüst, en saygın kalemlerinden
biri, Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi sevgili
Fıkret Bila yazmış bile!.. Hem de on gün ön-
ce.. Üstelik benim düşündüğüm başlıkla!. Ba-
na da bu yazının altına yürekten bir imza atmak
ve sizlerle paylaşmak kaldı.. •'
"Kimdir lümpen?
- Yılmaz Güney mi?
- Nedir ki Yılmaz Güney dediğiniz be... Lüm-
pendi, lümpen..
-Başka?
- Başkası ne olacak, işte yıkıyonım tabuyu
be.. Katildi, katil...
- Daha başka?
- İki tane kıçı kınk 'sosyal içerikli' filmyaptı di-
ye kendini Marks sandı be... Yanlıştı, yanlış.
Devletçiydi bir kere be.. Olacak şey mi? Ney-
miş, sınıf farkıymış, eşitlikmış, falan, filan. Ara-
ba sahibi olmanın, koku sürmenin nesi kötü ba-
kılacak şey be.. Kadını niye aşağılıyorsun ? Buy-
du be Yılmaz Güney...
•••
Şimdi burada biraz duralım...
Eleştirmek kolay gibi göriınse de, zordur. Eleş-
tiriye soyunanın, eleştirdiği konu veya kişiyi çok
iyi bilmesi gerekir. Sanat eleştirmenliği, çığırt-
kanlığa benzemez...
Güney'i lümpen olduğu için eleştirenlere ve
üsluplanna bir bakalım...
Ortak özellikleri, ummadıklan şekilde basın
sermayesinin nimetlerine kavuşunca sola, sol-
culuga, sosyalizme kin kusmayı, o değerierie alay
etmeyi aydın olmanın, ilginç olmanın gereği
sanmalan ve kendilerini ilan edilmemiş kahra-
man gibi görmeleridir.
Yılmaz Güney'in yaptığı içi boş bir uğraşsa,
lümpenlikse, kabadayılıksa, cahillikse, üretim-
sizlikse, kadını aşağılamaksa, kendini beğen-
mişlikse...
Sizin yaptığınız nedir?
ömeğin...
'Benim müdürüm dünyanın en yakışıklı on
bir erkeği arasındadır' diye baftada on kez ya-
zıp, iki-üç kez de parantez veya dipnot şeklin-
de yazıya sokuşturmak nedir, nasıl bir üretim-
dir?
Kalan günlerde, 'Ben karımdan çok korkanm.
Geçen yine karımdan korktuğum bir anda, ka-
nm bana demesin mi ki... Zaten ben alışveriş-
ten anlamam, televizyonu da açıp kapayamam
(büyük adamlığın gereğidir), o nedenle kanm ba-
na bir bakarak şöyle üstüme doğru gelip de kıs-
kanmasın mı... Ona aldığım yeni arabaya biner-
ken, Paris'ten getirdiğim kokusunu burnumda
hissedince ay.. hayatın esasının seks olduğu-
nu yine unutmamış vaziyette New York sokak-
lannı arşınlarken, memleketin sorunlannataka-
cak değtidim ya...' diye, 'derin makale' döşen-
mek nedir; Güney'inkiyle karşılaştınlınca nasıl bir
üretimdir?
Veya...
Belinde çift tabancayla Ankara 'da gazete bü-
rosu basıp, kaçakpatron adına gazeteci esiral-
mak, sonra da 'küfür ve kabadayılık edebiya-
tıyla' meslek büyüğü tafrası atmak nedir, nasıl
bir üretimdir?
Her cümlede bir 'dangalaklar', iki cümlede bir
'hırtlar, hırbolar, hıyariar' deyip, 'kodum mu otur-
turum' yorumlan döşenmek nedir, nasıl bir üre-
timdir?
Pekiyazdıklannız, üslubunuz buysa, lümpen-
lik nedir?
Işe 'Berlin duvarı yıkıldı, devletçilik de kötüy-
müş, nasıl olsa haklıyızdır
1
diye başlayınca, Yıl-
maz Güney, Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet 'lüm-
pen'; yukanda örneklerini sunduğumuz 'edebi'
ıfadelerin sahipleri de yazar, çizer, düşünürolu-
veriyor..."
• • •
Kalemine sağlık sevgili Rkret Bila..
Basın sermayesinin kapıkulları ancak böyle
anlatılabilirdi. Sahi; belinde çift tabancayla ga-
zete bürosu basıp gazeteci esir alan "gazete-
ci" kim?..
Bilin bakalım!..
Email: zilelkg garanti.net.tr . -
Mesaj: (0212) 287 42 41
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDANSAĞA:
1/ Çekim ve
baskı işlemle-
rini çok çabuk
ve otomatik
olarak yapan
fotoğrafmaki-
nesi. 2/Yararla-
nılanuygunko-
şul... Bir göre-
vinyüıütülebil-
mesi için mer-
kez olarak se- 8
çilen yer. 3/ g
Kumfalı...Na-
zilerin politikasında
Germen ırkından kim-
selere yakıştınlan ad.
47 Kara batmamak için
ayağa takılan bir çeşit
örgülü ayaklık. 5/
Franz Kafka'mn bir 5
romanı. 6/ Antalya'nın 6
bir plajı... Fiyat. 7/ Bir
borcu azar azar ödeye- ' I
rek kapatma... Icraat. '
8/ "Yetmedi mi sustu-
ğun / Artık — bayraklarla / Söz büyümeli" (F.H.Dağ-
larca)... Güven. 9/ Tahmın.
YUKARTOAN AŞAĞIYA:
1/ Bir yapının zengin biçimde süslenmiş, büyük ön ka-
pısı... Bir renk. II Ispanyolların sevinç ünlemi... Su-
lanru bir denize ya da göle gönderen bölge. 3/ tri ta-
neli bir kiraz cinsi. 4/ Birdenbire... Kimi hayvan ve bit-
ki hücrelerinde bulunan, iğne biçiminde billur mad-
de. 5/ Bir tür otomobil yanşı.. Gelecek. 6/ Yahya Ke-
mal'in hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri... Kurnaz, açık-
göz... Iran'ın plaka işareti. II Yüksekokul. 8/Adalet...
Uzeri kırmızı parafinle kaplanan bir tür peynir. 9/ Eti
makbul bir balık.