16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 4 ŞUBAT 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur@ cumhuriyet.com.tr 15 'Belgesel çok önemli bir ihtiyaç'4 Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali veBeîgesel SinemacılarKonferansı' başlıyor AYŞE KÖKSAL Belgesel| Sinemacılar Birliği veGa- btasaray Üniversitesi'nin ortaklaşa ger- çekleştirdiği "Uluslararası 1001 Belge- sel Film Festivali ve Belgesel Sinemacı- bu~Konferansı"nın dördüncüsü cumar- tesi günü başlıyor. Festival bu yıl ulus- lararası bir nitelik kazanarak Türki- ye *de düzenlenen 'ilk uluslararası b ^ gesel film festivali' oldu. 5 Mart'a kadar sürecek olan festival- de, 18 ülkeden 60 belgesel yönetmeni ve 99film;AKM Sinema Salonu, Galatasaray Üniversitesi ve Mimar Si- nan Üniversitesi Sinema-TV Enstitüsü salonlannda üc- retsiz olarak izlenebilecek. Belgesel Sinemacılar Bir- liği Başkanı EnisRızailebir söyleşi yaptık: - Belgesel Sinemacılar Bir- liği ne amaçla ve nasıl oluş- tu? ENİS RIZA - Önce 'bir- btrimizedokunakm' istedık. Belgesel üretmenin çok bü- yük bir keyfi, ama bir tür yalnızhğı var. Biz de 'heye- canlar ve hayallerimizle bir araya getelim' dedik. TRT'de yıllardır belgesel çeken ke- sim, üniversitelerde hem bel- geselci hem akademisyen olarak çalışan başka bir ke- sim, bizim gibi bağımsız bel- geselciler ve öğrenci kesi- mi olmak üzere dört kol üze- rinde geliştik. Sonuçta ciddi zemin iize- rinde örgütlenmeye başla- dık. O süreç içinde de Tür- kiye'nin çeşitli yerlerinden film gösterileri, belgesel ile ilgili etkinlik talepleri gelme- ye başladı. Belli birtartışma ortamı oluşunca kitaplar, bil- diriler birbirini takip etti. O süreç kendi dinamiğini ya- ratmaya başladı ve büyük bir rüzgâr oluştu. Belgesel- ciler olarak sivil bir kültürün oluşurnunda önemli sorum- luluklar yüklendik. Mesela ûniversiteden çıkan gençler, belgeselci olmak istedikle- rinde kendi çabalan dışında bir alan bulamıyorlar. Bizim en temel amacımız böyle bir alan yaratarak bel- geselin bir toplum içinde gerçekten çok önemli bir ih- tiyaç olduğunun kavranmasına çalış- mak. îkincisi ise medyanın yozlaştın- cı etkileri gibi ortak eleştirilere karşı birduruş oluşturarak etik kavramıru yer- leştirmek. Dünyaya baktığımızda, ni- telikleri farkll olsa da çok kültürlülü- ğün tek kültürlülüğe doğru dönüşü- mü, teknolojinin getirdiği bazı bozu- cu etkilere karşı böyle bir alanın cid- di bir biçimde oluşma ihtiyacı bütûn belgeselciler için geçerli. Dört yıllık sü- reç, bizi uluslararası platformda da var etti. Bu festival de öyle bir sürecin so- nucunda oluştu. - Belgeselcilerin Türkiye'de karşı kar- şrva kaldıkları /oriuklar neler? RIZA - Belgeselin temel unsurla- nndan biri, zaman ve araştırma. Bir proje gerçekleştirmek için arşivlere ulaşmak, kitaplarokumak, tanıklarbul- mak gerekiyor. Zaman, para harcatan en önemli unsur. Türkiye'de belgesel. (Fotograf: UĞUR DEMİR) JL emel amacımız; belgeselin, çok önemli bir ihtiyaç olduğunun kavranmasına çalışmak. Ikincisi ise medyanın yozlaştıncı etkileri gibi ortak eleştirilere karşı bir duruş oluşturarak etik kavramını yerleştirmek. Çok kûltürlülüğün tek kültürlülüğe dönüşümü, teknolojinin getirdiği olumsuz etkilere karşı böyle bir alanm ciddi bir biçimde oluşma ihtiyacı, tüm belgeselciler için geçerli.' hep gönüllülük temelinde oldu. Baş- ka işten para kazanıp belgesel çeken insanlar çoğunlukta. Sponsor bulmak da neredeyse imkânsız gibi. Türki- ye'nin hemen hemen her alanda oldu- ğu gibi bu tür işlere zaman ve para ayı- racak sivil toplum örgütlerine ihtiyacı var. - Uluslararası platformda Türk bel- geselinin yeri nedir? RIZA - Yabancı yapımlarla karşı- laştırdığımızda Türk belgesellerinin çok kaliteli yapımlar olduğunu gör- dük. Buna karşılık hak ettiğimiz yer- de değiliz. Hatta Türkiye'de belgesel çekildiğinden haberleri bile yoktu. Son birkaç yılda festivallere katıldıkça bir envanterimiz ve arşivimiz oluşmaya başladı. Daha da önemlisi, bu açılım, Türkiye'de belgesel üretimini de mo- tive etmeye başladı. Gençler böyle bir alanın oluşmaya başladığını görünce, ilgilerini buyöne aktarmaya başladı. - Türkiye'de belgesel de- nince nedense tarih ağırlıklı konular gündeme geliyor» RIZA - 'Tarih' kavramını kullamrken kastettiğimiz sa- dece geçmiş değil. Bugünü ve hatta geleceği de bir tarih olarak tanımlıyoruz. Belge- selcinin temel işlevlerinden birinin, boşluklan ve kara noktalan olan toplumumuz- da bir hafızanın oluşturul- masına yardım etmesi oldu- ğunu düşünüyoruz. Yapılan filmlere baktığımızda, tarih kavramı çerçevesinde bugü- nü anlatan, hatta geleceğin hayallerini kuran fılmler de var. - Belgesel çekerken belge- lermi yönetmeniyönlendiri- yor? RIZA - Yönetmenin baş- ta bir önyargısı oluyor tabii. Ama önemli olan, belgeler ve nitelikleri. Çünkü var olan argümanı asla yeterli bulmu- yor ve var olanlann dışında neler olabileceğini araştın- yorsunuz. Zaman içinde önyargıla- nnız değişmeye başladığın- da, hep daha farklı belgele- re ulaşmak, gerçeğin deği- şik yüzlerine ulaşmaya ça- lışmak, yönetmeni farklı nok- talara götürüyor. Ancak bü- tün belgelere ulaşıp topla- dıktan sonra kafanızda bir senaryo oluşmaya başlıyor. - Yönetmenin yorumu bu noktadan sonra mı başlıyor? RIZA-Kaçınılmaz olarak yönetmen elindekilerini yo- rumlamak durumundadır. Kamerayı belli bir açıda kul- lanmak bile bir yorumdur. Bu noktada etik kavramı çok önem kazanıyor. Birkonuyu anlatırken o konuyu ilgilendiren bütün malzemeyi topladıktan sonra ancak yorumunuzu yapabilirsiniz. Anlatmak istediğinize uygun olsun diye bazı mal- zemeleri dışanda bırakamazsınız. Do- layısıyla yaptığınız belgeselle ilgili bü- tün belgeleri topladığınıza dair emin ol- manız ve bir bütünü o belgesel içinde yorumlamanız lazım. Belgeselde en önemli etik kaygısı bu olmalıdır. YönetroenJohn.Manihafl'N!aiEr!Kıırç Tartışmalamyol açacak iddiahfılmler Festival Komıtesi Başkanı SavaşGü- vezne ile 'festival ve konferans' üzeri- ne konuştuk: - Bu projenin ilk oluşumundan söz edermisiniz? SAYAŞGÜVEZNE-Türkıye'de var olan toplumsal hafıza boşlukJarımn doldurulmasında belgeselciiere büyük bir görev düştüğünü, bunubir sivil ini- siyatif olarak yapılması gerektiğine inandığımız için de festival işme gir- dik. 'İösan' unsurunu ön planda tuta- rak uluslararası bir platformda var ol- mak ve Türkiye'nin görüşlerini akta- rabilme gibi bir amacımız var. - Bu festival ve konferansın ne tür mesajlar iletmesini bekliyorsunuz? GUVEZNE - Televizyonda izledi- ğiniz belgesellerin gerçekten befgesel olup olmadığını tartışmak ve 'gerçek belgesel' in ne olduğunu anlatmak ama- cmdayız. Gezdim, gördüm, çektim di- ye ya da haber niteükii programlan bi- ze 'belgeselmiş" diye sunmaya çalışan bir medya var. Onlann karşısında fark- lı duruştaki yerimizi ve etik anlayışt- mızı belirlemerniz gerekiyor. - Bu organizasyon için gereken büt- çeyi nasıl sağladınız? GÜVEZNE - Kültür Bakanhğı spon- soroldu, fakat yeterlideğildi;küçûkçap- ta birçok destek bulmaya çalıştık. Bei- geselin daha yaygın izleyıci kitlesme ulaşması için gösterilerin ücretsiz ol- ması gerekiyordu. Kültür Bakanhğı AKM'yi, lstanbul Büyükşehir Beledi- yesi de Cemal Reşit Rey Salonu'nu verdi. Kalabalığın olduğunu hissetmek için özeilikle küçiik salonlan tercih et- tüc Böylece gelecek yıl gerek Kültür Bakanhğı 'nın gerekse özel sponsoria- nn ilgisini arttırabileceğimizi umuyo- ruz. Aynca belgeselin ilk okulu olan TRTde belgesellerinin göstenlmesine izin vererek bize destek oldu. -Gösterilecekfilmleri nasıl beürledi- niz? GÜVEZNE- DerinJiği ve etiği olan, seyredildiğinde tartışmalara yol aça- cak iddiah filmlere ağırlık verdik. Fes- tivale katılan ülkeler, özeilikle göç ko- nusuna ağırlık vererek Türkiye ile il- gili fılmler yapıp getirdiler. Ama çok farklı konulan anlatan yapımlar da var. Mesela Isveçli yönetmen Stefan Jarl, beîgeselinde, 16 yıl boyunca inceledi- ği eroinman arkadaşının yavaş yavaş ölüme gidişini anlatıyor ya da Ameri- kalı yönetmen Brisn Kaufman Rus- ya'da ilk atom bombascm gerçekleşti- ren Kurchatov'un gizemli öyküsü ile izleyıcilerin karşısına çıkıyor. Aynca geçen yüzyılda çeşitli ülke- lerde çektiği yapımlarla belgesel tari- hine özgün bir bakış açısı ve etik kav- ramını getiren Joris Ivens'in toplu film gösterısi de yer alıyor. Makedonya, Bosna-Hersek, Israü fîlmleri de çok ilgiçekicı Tikkiye'den katılan£Jmle- rin arasında Şehbal Şenyurt'un Çerkez ulusunun unutulmuş sürgününün acı hikâyesini konu ettiği 'The Adyghe' adlı filminin prömiyeri gercekleşecek. Açıhşta gösterilecek Mihriban Ta- nık'ın, yok olma>'a yüz tutan semahlar ve yaşamlannı anlattığı 'Anadota'nun Son Rengi* adlı belgeselin özeilikle ya- bancı konuklan çok etkileyeceğine ina- nıyorum. Sonuç olarak, gerçekle yüz- leşmekten çekinenler ve bir tek gerçek olduğunu savunartlar. Belgesei Fîbn fts- tivaH sizleri bekliyor! Kooperative ffir Fotografie'den 'Dışanda-Dokuz Deneme' başlıklı 'bagımsız' fötoğraf sergisi Farklı bakışlarla siyah-beyaz dokuz teıııaKültür Servisi-1997 yılında Alman- ya'nın Bremen kentinde İlker Maga ön- derliğinde kurulan Kooperative für Fo- tografie'nin 60 siyah- beyaz fotoğraftan oluşan sergisi, Fotoğrafevi'nde 20 Mart'a dek izleyicilere sunuluyor. Grubun do- kuz üyesinin de farklı konulan ele aldık- lan üçüncü sergisi Türkiye'de ilk kez düzenleniyor. Fotoğrafta ortaklaşa bir çaba, dayanışma göstermek ve birbirle- riyle fikir alışverişinde bulunabilmek amacıyla kurulan grubun üyeleri farklı mesleklerden geliyorlar. Bremen'de bir günlük gazete için fo- tograf çeken ve serbest grafıker olarak çalışan JuBa Baier, bu sergide gençleri görüntülüyor. Baier, 13-2Oyaşarasında- ki gençlerin toplum içindeki gündelik ya- şamlannı yansıtıyor. Gruba 1997'de ka- tılan, Bremen'de serbest grafikerük ve fotoğrafçılığın yanı sıra kitap ve broşür tasanmlan yapan Suse Kopp, beş yıldır üzerinde çalıştığı mekân-zaman ve in- san arasındaki ilişkileri anlatıyor. Oku- lunu bitirdikten sonra Güney Afrika"ya giden ve oradaki yaşamdan çok etkile- nen Bettj 1 Pabst, sanatçı kimliğinin ya- nı sıra kişisel olarak da Güney Afrika'yı incelemiş ve anlatmak istemiş. "Birçok kitapta Güney Arrika ileilgili bügiler bu- labilirsiniz. Ama ben Mandela sonrasın- da Güne>' Afrika'da değişen günlük ha- yann ruhunu yansıtmak istedim" diyen Pabst, çalışmalannı altı aydagerçekleş- tirmiş. Görsel iletişimin yaygınlaştığı günü- müzde, kitabın insan yaşamındaki öne- mini anlatan Kathrin Doepner ise 10 yıldan beri reklam, moda, tiyatro ve stüdyo fotoğrafçısı olarak çalışıyor. Adana Çukurova Üniversitesi Grafik Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapan Fet- hi Sabunsov. Türk kültürünün önemli birparçası olan 'kahveier'ı görüntülemiş. Kahvede iskambil, tavla oynayan adam- lar ya da arkadaşlanyla sohbet edenler yansıyor fotoğraflanna. 1998"de Bre- men'de açtığı sergide grup üyeleriyle tanışan ve İlker Maga aracılığıyla gru- ba katılan sanatçı, 1963'ten beri fotoğ- • 'Çeşitli konularda geniş bir arşive sahibiz. Almanya'daki ajanslara, yazılı basına ve koleksiyonculara yönelik fotograf servisi de gerçekleştiriyoruz.' rafçılıkla uğraşıyor. lstanbul 'daki serginin açılışına katıla- mayan üyeler arasında yer alan İlker Maga, 'Bisikletler' dizisi ile 1982-99 yılları arasında çektiği fotoğraflardan seçtiklerini sergiliyor. Aynca, 'İkilikler' başlığı altındaki fotoğraflannda Ruth Sanders, hayvanlar v e insanlar arasında- ki ıkilı ilişkileri; Sigrun Bösemann ise bir heykelnraşın dünyasında gezinerek heykelin tasanm aşamasından üretüni- ne dek geçen aşamalan yansıtıyor Türkiye'den gruba katılan KemalCen- gizkan ise Karadeniz'deki balıkçı kah- velerinden görüntüler getiriyor. Asıl mesleği inşaat mühendisliği olan ve Uluslararası Fotograf Sanatı Federasyo- nu (FIAP) tarafindan ESFIAP unvanını alan Cengizkan. Kooperative fürFotog- rafie'nin kurulmasının. sanatçılarla bir araya gelıp fotoğrafçılıkla ilgili konula- nn tartışılması açısından önemli oldu- ğunu ve bagımsız çalışan bir topluluk ol- duklannı belirterek "Grubumuz her- hangi bir destek almıyor. Sadece bu ser- gideki fotoğraflann çerçevelerinin vapü- masmı Probil sağladı. Tüm arkadaşlar buraya gelirken ceplerinden harcama yapblar. Fotoğraflanmız sahldjğında. ele geçen parayı grubun kasasında toplu\ o- nız. Bir sonraki serginin basın dmııru- lan ve açılış kokte>Ueri için saklıyoruz. Aynca, çeşitli konularda geniş bir arşive sahibiz. Almanya'daki ajanslara, yazılı ba- sına ve koleksiyonculara yönelik fotog- raf servisi de gerçekleştiriyonız'" dedi. Almanya'da kurulan grubun kurucusu tlker Maga'nın çahşmast, Hamburg, 1998. Cogito 'yerlilik' kavramına ve bu kavram bağlamındakiyeni görüşlereyer veriyor 'Yerli malı, herkes bunu kullanmalı'Kültür Servisi - Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık tarafindan yayımlanan Cogito 'Yerli malı yurdun malı' sloganıyla çıkıyor okurlannın karşısına. Dergide 'yerlilik' kav- ramına ve bu kavram bağlamındaki yeni gö- rüşlere yer veriliyor. Tüm dünya ve Türkiye globalizm, evrensellik söylemleriyle çalka- lanırken Cogito'nun bu sloganla ortaya çık- ması, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne doğru adımlannı sıklaştırdığı dönemde yerlilik kav- ramı üstüne okuyuculann tekrar düşünme- lerini amaçlıyor. Dergide; "İnsanın kendisiy- lc, âdederiyle, inandıklan ve inanmadıklany- la banşık yaşama hali midir yerlilik, yoksa Ban'yı rcddetmek midir? Yerikiliği kultürel millivetçilik olarak mı \orurfüamalıyız? Yer- licih'k için "Sağdan yükselen bir muhalefet' diyerek işin kindençıkabffir miyiz? Yada' mo- dernizm' açnğı >aralan kapatma amaçh bir nostalji midir" sorulanna ce\ap aranıyor. Kurtuluş Kayalı. Süleyman Setfı Öğün, Et- yen Mahçupyan, Nuray Mert, Ahmet Turan Alkan. AJi Yaşar Sanbaj. .Mücahit Bilki. Sa- mih Rifat, Roni Margulies, Oğuz Deminüp ve Frank Tachau bu sayıda yerlilik üzerine düşünüyor. Klasikten vazgeçemeyenler Goethenin Doğabilim yazılanndan seçmelerini, takın- tılara takıntılı olanlarsa Münir Göle'nin Fu- zuli takıntılannı ya da Turan Dgaz'ın Kadın Günahla Yaşar'mı bulacak. Bu sayının yeni perspektif yazarlan Alas- dair Mac Intyre, Kemal tnal ve Jacmıes Der- rida; Mac Intyre 'Vatanseverük erdem mi- dir' diye sorarken Derrida 'Bütün Ulkeierin Kozmopolitkri Biraz Daha Çaba' diyerek çağnda bulunuyor. Aynca Derrida ile Fer- da Keskin'in yaptığı yapıbozum, etik poli- tika, insan haklan ve tstanbul üzerine bir söyleşi de yer alıyor. Not Defteri bölümün- de fotoğraflarla Freud'un neredeyse küçük bir aile albümüne dönüştüğü Serol Teber'in Sigmund Freud'un 'AiieRomam'ndan kimi satırbaşlan ve Besim F. Dellaloğlunun VVal- ter Benjamin üstüne 'O' adlı yazısı yer alı- yor. Cogito tıpkıbasım rübriğinde yine bir çe- viriyi gün ışığınaçıkanyor; ServerBerkin'in 1941 'de çevirmiş olduğu Henri Bergson'un 'Felsefe-i Hads' adlı yazısı tıpkıbasımıyla Cogito okuruna sunuluyor. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Sanat Düşüncesinin Düşündürdükleri... Kısa süre önce "Sanat Eğitimınde 'Sanat Üzerine Düşünme'nin Yeri" başlığıyla bu sütunlarda yayınla- dığım dört yazıya özellikle sanat eğitimi veren kurum- ların bulunduğu üniversitelerde görevli öğretim ele- manlanndan çok sayıda yanıt ve görüş geldi. Bu ya- nıt ve görüşlerin tümü, andığım yazılarımda değin- meye çalıştığım sorunların ülkemizdeki sanat eğiti- mi bağlamında son derece güncel olduğunu göste- riyor. Sözünü ettiğim görüşlerde özellikle vurgulanan iki nokta var. Bunlardan birincisi, ortaöğretimden ye- tersiz temetlerle gelen öğrencilerle sanat eğitiminde kuramsal dersleri yürütebilmenin zortuğu. Burada genellikleyalnızca konularaçısından değil, fakat -özel- likle- yöntem açısından bir yetersizlikten söz edili- yor ve ezber temeline dayalı bir ortaöğrenim süre- cinin ardından tartışma ve araştırma temelinde bir kuramsal sanat eğitimi yürütebilmenin güçlü- ğü, dahası olanaksızlığı vurgulanıyor. Bu bağlamda, Istanbul'daki üniversitelerden birinde görevli -ancak iznini alma olanağını bulamadığım için adını şimdilik veremeyeceğim- bir öğretim elemanının söyledikle- ri, özellikle önemli: "... 'Sanat Eğitiminde 'Sanat Üze- rine Düşünme'nin Yeri' başlıklı yazınız, temel prob- lemlerimizden birine dokunuyor, hem de oldukça acıtıcı biçimde... Algıyı parçalayıcı veyoğunlaşma gû- cünü yoksunlaştıncı bir görüntü üretim sistemi (TV, sinema fılmleri, klipler, reklamlar, bilgisayar oyunla- n vs.) ve özgürdüşünmeye/düşündürmeye değil ez- bere dayalı bir eğitim sistemi fılkokuldan, neredey- se denilebilir ki, yüksek lisansa kadar) ile çevrelen- mış bir öğrenci kitlesı ile karşı karşıyayız..." Mektubu yazan değerli öğretim elemanı, bu durum saptamasının ardından kendi yaşadıklannı şöyle özet- liyor "Yukandabircümlede 'tartışma' sözcüğünü kul- landım. Gerçekten de öğrencilerimle tartışmaktan söz ediyorum. Biryapıtı, çözümleyerek, kolektif biçim- de yeniden üretme amacıyla yapılan bir beyin fırtı- nası... Fakat çabalanm genellikle başansızlıkla sonuç- landı. Öğrencilerime kendi video arşivimden film ka- setlenyle birlikte verdiğim ödevler, 'Bufilmişu kıtap/lar çerçevesinde izleyin ve birlikte tartışarak yanrtlamak üzere bazı sorulan yeniden üretin' şeklmde gelışiyor- du. Tümüyle ezber karşıtı bir ders, bir tartışma, dü- şünsel paylaşım platformu yaratmaya çalışıyor ve sinema sosyolojisinin, düşünmenin tüm sınıriannı dolaşan (ve bol esprili) son derece keyifli bir ders ol- duğunu düşünüyordum. Ama acıdır ki kısa bir süre sonra 48 kişilik sınıftan benim dersime devam eden- lerin sayısı 10-13 civanna indi. Benim yanıma artık tanımlamak için nefes tüketmeye çok gerek olma- dığını düşündüğüm verili eğitim ve düşün ortamın- dan gelen, tartışma kültüründen ve hatta bunun ge- rekliliği düşüncesinden bile tahmin edilemeyecek denli uzak okuma-düşünme-üretme sürecini değer- Ier sisteminin hiçbir noktasında banndırmaması ge- rektiğine dair bir toplumsal ve kurumsal eğitim al- mış bu gençlerin karşısında ben gibizavallılarneya- pabilir?.. Diyorsunuzki, 'Sanatın öğrencilerine sınır- sız tarhşma hakkını tanımaktan korkmayalım.' Diyo- rum ki, 'Sınıfa her girişimde sessiz, suskun öğrenci- lerle karşılaşmak beni nasıl bunaltıyor, bilseniz!'..." Öğrencilerine bir üniversitede olması gerekeni, ya- ni tartışma ortamını hazıriamak için elinden geleni ya- pan bu idealist öğretim elemanının sözcüklen, bugün ortaöğretim sistemimizde nasıl bir yönelimin ege- men olduğunu ve böyle bir sistemin ünıversitelere na- sıl bir malzeme aktardığını sanınm hiçbir yoruma ge- rek bırakmayan bir açıklıkla gösteriyor. Zaten ülke- mizin en köklü üniversitelerinin bile değişmez yazgı- lanndan biri, ortaöğretimin bütün eksiklik ve aksak- lıklannı kaçınılmaz biçimde üstlenmek yüzünden ken- di olası çıta yüksekliklerinden sürekli ödün verme zo- runda kalmalandır. Ancak ortaöğretimde -yukanda alıntlanan mektup- ta da belirtildiği gibi- tartışma ve araştırma yöntemi- nin eksikliğinden yakınırken, gözden uzak tutulma- ması gereken bir soru vardır: Ortaöğretime böyle bir yöntemi getirmelerini beklediğimiz öğretmenlerimiz, acaba örneğin eğitim fakültelerinde ne ölçüde böy- le bir yöntem doğrultusunda yetiştirilmektedir? ller- de bu soruyu da ele almamak, konumuzu yanm bı- rakmak anlamına gelecektir. Sanat eğitiminde eleştirel tartışmalan benimseye- bilecek düzeyde öğrencilere gelince, bu konuda Yıl- dız Üniversitesi'nin değerli öğretim üyelerinden Prof. Mehmet Bayhan'ın da bana göndermiş olduğu kı- sa bir mesajında değindiği gibi, giriş sınavlan bugün için bir sorun niteliğini taşımaktadır. Gelecek yazımda bu konuya ağırlık vereceğim. e-posta:ahmetcemal 'i superonline.com. Acem20 ' hotmail.com Akşit Göktürk'ü anma toplantısı • Kültür Servisi - Dilbilim ve çevıri üzenne yaptığı önemli çalışmalarla hatırladığımız bilim adamı Akşit Göktürk, bugün ve yann lstanbul Üniversitesi lngiliz Dili ve Edebiyatı Anabilim Dah'nca Edebiyat Fakültesi Kurul Odası'nda yapılacak etkinliklerle anılıyor. Bugün saat 10.00'da başlayacak ve gün boyu sürecek toplantıda, 'Chaucer ve Türkiye', "Şiirimizde serbest nazmın başlangıcı ve gelişimi'. 'Servet-i Fünun devrinde lngiliz edebiyatından yapılan tercümeler'. 'Klasik edebiyatımızda eleştiri yöntemine dair bazı dikkatler', 'Carpe Diem: Horarius'un yaşam anlayışı', 'Parodi nedir?', 'Ursula Le Guin'un Mülksüzler'inde ütopik öğeler' başlıklı oturumlar gerçekleştirilecek. Yann aynı saatte başlayacak toplantıda ise 'tstanbul Üniversitesi'nde yabancı dil eğitimi', "Çeviri metnin değerlendirilmesı', 'Uzmanhk çe\irisi dergisinde bilgi kaynaklan", 'Kaynakça çalışmalannm çeviribilimdeki yeri', 'Çeviri eğitiminde piyasaya dönük çalışmalar", 'Kesinliklerin sonuna doğru ya da yazann ölümünden sonra çeviri'. 'Çeviri eleştirisi' ve 'Ulysses ve Tutunamayanlar örneğinde metinlerarası etkileşim' oturumlan yer alıyor. BUGÜN • DULCtNEA'da saat 22.30'da bas, pıyano ve davuldan oluşan Prysm grubu çağdaş caz müziğinden örnekler sunacak. (245 10 39) • BORUSAN KÜLTÜR'de saat 18 30da Emin Fındıkoğju'nun 'Yüzyıhn ortalannda önemli caz topluluklan' konulu söyleşisi yer alıyor (292 06 55) • CRR'de saat 20.00'de Lara Şekinskaya & Sare N. ÇeUk ikilisinden 'Piyanonun Türküsü' adlı konser dinlenebilir. (231 54 98) • ADA KÜLTÜR'de saat 21.00'de Figen Şakacı 'Neyse Ne' adlı şovunu sunuyor. (251 47 28) • FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZlnde saat 19.00'da YvesSimon konseri dinlenebilir. (244 44 95)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle