Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURtYET 21 ŞUBAT 2000 PAZARTESİ
DKI
Onur Güvener
Öykü Yarışması
• İstanbul Haber Senisi-
Milliyet Gazetesi Sorumlu
Yazıişleri Müdürü Eren
Güvener'ın geçen yıl
trafık kazasında yitirdiği
oğlu Onur Güvener adına
düzenlenen öykü ve anlatı
yanşmasının ikincisi
Atacan Sanat Merkezi'nde
yapıldı. Yanşmada Niğde
Ünıversıtesı'nden Emine
Can birinci, Kozyatağı
İlköğretim Okulu'ndan
Erdem Şenocak ikinci,
Özel Doğuş llköğretim
Okulu'ndan Ece Şakarer
üçiincü oldu.
KışZOOO
tatbikatı başladı
• ANKARA (ANKA) -
Türk Silahh
Kuvvetleri'nın (TSK)
planlı tatbıkatlanndan
'•Kış-2000 Tatbikatı",
birliklenn derin kar ve
şiddetli soğuklarda
muharebe imkân ve
kabiliyetlerinin denenmesi
amacıyla Sankamış'ta
başladı. Tatbikatta Kara ve
Hava KuvvetJen
Komutanlığı'na ait
unsurlann temel muharebe
görevlerinın gerçek savaş
ortamında atışlı olarak
deneneceği bildınldi.
Büyükelçiler
kararnamesi
• ANKARA (AA) - Bazı
bakanJann eski DPT
Müsteşan Orhan -"-~ £ •
Güvenen'in OECD'ye
atannıasına karşı çıkması
nedenıyle yeniden
düzenlenen büyükelçiler
kararnamesi Resmi
Gazete'de yayunlandı.
Londra Büyükelçisi
Özdem Sanberk merkeze
atanırken Dışişleri
Müsteşan Korkmaz
Haktanır Londra
Büyükelçisi oldu. TBMM
Dışişlen Komisyonu Ali
Vura) Öktem, İslamabad
Büyükelçiliği'ne getirildi.
Attıok Kurultayı
• ADANA (Cumhuriyet
Günev İlleri Bürosu) -
Adana Güçbirliği
Kurulu'nca düzenJenen
Altıok Kurultayı dün
11 .OO'de Atatürk Anıtı'na
çelenk konulması ile
başladı. Kurultaya
konuşmacı olarak eski
tçişleri Bakanı ve CHP
Parti Meclisi Üyesi Hasan
Fehmi Güneş, tP Genel
Başkan Yardımcısı Hasan
Yalçın, Prof. Dr. Sina
Akşin, eski ADD Genel
Başkanı Suphi Gürsoytrak,
Prof. Dr. Nejat Kaymaz ve
Prof. Dr. M. Can Âkyolcu
ile Adana Ulusal
Güçbirliği Kurulu adına
Mustafa Berk katıhyor.
Deiss Ankara'da
• ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - İsviçre Dışişleri
Bakanı Joseph Deiss dün
akşam Ankara'ya geldi.
Dışişleri Bakanı tsmail
Cem'ın davetlisi olarak
Türkiye'ye gelen Deiss,
resmi temaslanna bugün
başlıyor. Anıtkabir
ziyaretinin ardından
Dışişleri Bakanı Cem ile
bır araya gelecek olan
Deiss, akşam saatlennde
Başbakan Bülent Ecevit
tarafından kabul edilecek.
Konuk bakan, Adalet
Bakanı Hikmet Sami Türk
ile de görüşecek.
Düzettme
• Vurt Haberleri Servisi -
Gazetemızde dün
yayımlanan "Askerden
doğum günü kutlaması"
başhklı haberde törene
katılan komutanın adı "51.
tç Güvenlik Tugay
Komutanı Dursun Bak"
olarak belirtildi. Ancak
törene Tuğgeneral Hulusi
Akar'm katıldığı ve
Dursun Bak'ın da "Tunceli
Güvenlik Komutanı"
olduğu bıldinldi. Düzeltir,
özür dılenz.
Davutpaşa Kışlası'nda bize iyi davranan komutan sınır boyunda bir tümene atandı
S
ayın generalim karşılığını verdim,
"emir buyurursunuz, bizi şu
ağaçlann altma dizer resmimiri
çektirirsiniz. Hiçbir zaman karşı koymak
ne aklunıza ne de diümizden gelir. Ne var
Id pencerelerden resmimiz çekilirken
arkadaşlarla konuştuk. Dilekieri, ricalan
var: Önce, konuşacagız bu gazetecilerie,
sonra resfan çektirecegiz.''
"Sıkryönetiınden emir var, yalnız resim
ceküecek." General sıkılmıştı, ille bizim
resim çektirmek için iznımizi almak
istiyordu anladığıma göre. Bu sırada
duvann dibindeki kalabalıktan bir adam
koptu. Iki dirhem bir çekirdek giyinmişti.
Elindeki bir sürü gazeteci kartını bana
uzattı, "Samim Bey, Avrupahlarm
aleyhimizdeki neşriyannı yine bu
Avrupalı gazeteciler tekzip edecekler-
Engel olmaym_" dedi. Generalin yüzüne
baktım; kıpkırmızı olmuştu:
"Mihmandar Bey, lûtfen gazetecilerüı
yanına gidin, bizün işimize kanşmayuu."
dedi. Adam, kös kös geri döndü. Bürün
gün "Benim bu adamı gözfim Eanyor"
diye söylendim. Nihayet akşam vakti
ammsayabildim: Bu yabancı
gazetecilerin mihmandan, Izmir'den
geldiğimde beni İstanbul hava alanında
uçağin merdivenlerinde karşılayıp
müdüriyete gönderen polisti.
General biraz kararsız görünüyordu.
Hemen "Genenüün" dedim, "araaya
gerek yok. Buyurun arkadaşlarla bir de
siz koDUŞun— Bunca profesör, yazar,
sendikacuun elbet size bir diyeceği
vardır."
Ceneralln rlcası
General yürüdü; albaylar yürüdü.
Akasyalann altına geldik. Arkadaşlann
çoğu orada toplu halde bekliyorlardı.
General, bizi hayretler içinde bırakan bir
biçımde konuştu:
"Günaydın arkadaşlanm. Hiçbiriniz
tutuklu değilsiniz; gözalnndasımz. Sizleri
zoriamak aklundan geçmez. Sadece
ricada bulunabifirim. Sdayönetimden
konusmanıza izin verilmrvor; yahuz resim
çeldlsin Lstiyorlar. Ne dersmiz?"
Sayın generalin bu ricasını arkadaşlar
kabul edecekler gibüne geldi önce; çünkü
böylesine nazik ve kibarca rica bizi önce
şaşırtmıştı. îçünizden biri
"Generaliın" dedi, "Samim Bey _ ^,
. arkadaşıımz, isteğimizi size üetti sannm*T •
Baktım, albay öfkelenmeye başüyor; ama
aldırmadım, hemen söze giriştim:
"Efendün" dedim, "sizin bize burada
gösterdiğiniz konuksevertikten çok
memnunuz. Gerçekten kendimizi rabat
sayryoruz. Teğmenimizden
astsubaylanmıza, oniardan size dek
teşekkür borçluyuz. Ben kendi besabıma
da lzmir"deki sıkıyönerim ilgiülerinden
çok iyi muameie gördüm. Ne var ki polis,
bize çok eziyet etti. Şu Muzaffer
Erdost'un avcuna bir bakııuz: Yara izi
daha duruyor. Poliste bize ve bûtfln
Türkiye'de gözaltına alınanlara yapılan
eza cefa, yabancı ülkelerin gazeteferine
dek yansKÜ. Buniar resünle tekzip
edilemez. Sonunlulan anlatmak,
hükümetin tutumunu eteştinnek
hakkıınızdır. En büyük sorumlu da
Başbakan ve Idari fşler Yardunaa Sadi
Koçaş'nr.Biaşimdi
tonuşturmayabilirsiniz. Ne var ki bizi, on
iki ay burada tutamaziar. Sılayönetimin
de bir sonu gekcektir. Söyleyecekkrimizi
hep yazacağrz. Şurada gördüğünüz
yazarlann, profesörlerin, seadikacnann
bepsinin eti kaiem tutar_."
•Raporu nasıl verecefllz?'
. ' • 1
Bu sözlerimi, bütün arkadaşlar
doğrulamaktaydı. General, ne
söyleyeceğini şaşırmıştı. Bizden yana
çıkmak istiyordu; bunu çok iyi
anlıyorduk. Sıkıyönetimden gelen albay
öfkelenmişti: "Biz" dedi, "pohsten
sorumlu değfiiz. Bir kışlada
bulunuyorsunuz; bizden de şikâvetçi
olmadığuuzı söylüyorsunuz. O halde
bizim, generalin isteğmi yapabilirsHnz."
"Biz, bu düşüncede değuiz albayım. Eğer
Sayın OrgeneraJ Faik Tfirûn, şapkasmı
İstanbul Emniyet M üdürtüğû'nün
askıhğma asnuş olsaydı poHs kimseye eza
•y "Y"zun süre askerlerin bize karşı bu
m I tutumunu hep düşünmüşümdür:
m I Türk ordusu, çoğunlukla hep
f / ezilenlerden yanaydı; haksızhğa
V J karşıydı. 27 Mayıs'ı, 27
^ ^ Mayıs'çılan şimdi çok daha iyi
anlıyordum. Sadi Koçaş, o sıralar, utanmadan,
sıkılmadan, "Fikir suçundan ötürü gözaltına
alınan ya da tutuklanan vatandaş yoktur" diye
demeçler veriyordu.
Başbakan, Koçaşın maşasıydı
Erim hükümeti
beni çok şaşırth
Sadi Koçaş
Başbakan NOıat Erim
Ben, I. Erim
hükümeti kurul-
duğunda, AuHa
KaraosmaBoğ-
hı gibi kafasına
gücüne inandı-
ğım kimselerin
bakan oluşuna
sevinmiş, hiç ol-
mazsabırşeyler
yapabilecekleri-
ne inanmış, eski
dostum Atillâ'ya bir teb-
rik mektubu yazmıştım.
O da bana 13 Nisan tarih-
li mektubu ile teşekkür
etmişti. Ne bilirdim, Sa-
di Koçaş'ın ne adam ol-
duğunu.. Nihat Erim'in
de iktidar hırsı ile yanıp
tutuşan, beceriksiz birki-
şi, Koçaş gibilerinin ma-
şası oldugunu Davutpa-
şa'da birlikte gözalrmda
bulunduğumuz profesör
arkadaşlardan öğrendim.
Artık Sadi Koçaş'm ki-
min maşası oldugunu bi-
lemeyeceğim! Son oyu-
nu da kendisine göre,
CHP 'yi parçalamak için
tsmet PaşaV
1
bunca yıl-
lık parüsinden istifa ettir-
mekoldu. Bületf Ecevifi
aklınca yıkmak
içın30milletve-
kiliHalkPartiü-
yipartıden istifa
ettirdi,elbette,I.
Enmhükümetin-
den istifa eden -
ettirdiği, etmek
zorunda bırakü-
ğı- bakanlar gi-
bi Paşa'yıveonız
milletvekiliniis-
tifa ettirirse partinin en
azından bölüneceğine
inanarak.
Kanım odur ki, Sadi
Koçaş'ın, değil sol, orta-
nın solundaki Ecevit'e,
CHP'yetahammüiü yok-
tu. Bu gibi fikirve kuru-
luşlan, kişileri yok et-
mekle görevliydi... Bel-
ki de kendisini böyle bir
göreve atanmış hissedi-
yordu. Ne kı 12 Mart'tan
sonraılk grrişilen -sıkıyö-
netim- polis hareketle-
rinde, bir şaşlanlık, bir
tereddütvardı gıbime ge-
liyoı;baskı Enm'den son-
ra hele Feyzioğiu'nun,
Mekn'in kûrduğuhükû-
met sırasında en yogutf,
bıçımını aldı.
cefa, eziyet yapamaz, hakaret edemezdi"
karşılığüıı verdim. Albay öfkeyle
söyİendi: "Peld bîz şimdi Sayın
Orgenerale nasıl bir rapor vereceğiz?''
"Söytediklerimizi aynen raporunuza
yazarsuuz efendim" dedim.
f ^ \ eneral söze kanştı: "Zaten
I -r uzaktan çektikleri kadar çektOer.
V J Resim çekümejecek" diye döndü
yürüdü. Albayı yatıştırmak için hepimiz
söylendik: "Uzaktan çeksinler işte-
çektilen.." Hepimiz, onlar gittıkten sonra
akasyalann altına çöktük. Generalin
tutumundan herkes memnun kalmıştı. Bir
süre konuşmadan oturduk. Sonra
astsubay. saatın doldugunu haber verdi.
Ikişer ikişer sıra olup koğusa, koridora
çıktık. Koridordakı yemek masalanmız
tertemiz, süslüydü. Olay hakkında birden
bir konuşmadır başladı. Herkes bir şey
söylemekteydı. Bu sırada kan ter içinde
yarbayımız göründü. O da şaşkmdı.
Gerçekten bir teftiş beklediğine inandım;
söyleniyordu öfkeyle: "Yahu gerçekten
bir teftiş var sandık. Orgeneral gelecek
sandık. Bir de baknk ki bir sürü gazeteci
keferesL."
Hepimiz etrafina toplandık. Yarbay,
yukanda ne olmuşsa olmuş, ne
konuşuhnuşsa konuşulmuş, basbayağı
bizden özür diler bir halini seziyordum.
Kendisine de bu konuda bir şey
soramıyorduk. Sinirüydi. Bu sırada
karavana geldi. Bize "Yanaşın arkadaşlar
kurufasulyeve- dışanda lüks yemek oldu
bu"dıye söylenerek uzaldaştı.
Akşama doğru arkadaşlann çoğu
koğuşta, şurda buradaydı. Ben
koridorda bir sandalyeye oturmuş,
pencereden dut, akasya ağaçlanm
seyrediyordum. Üsteğmen girdi koridora,
yürüdü gitti öte başa. Arkasında bizim
aklı eriklerden bir astsubayuruz vardı.
Onu geçirdikten sonra astsubay döndü.
Geldi benım yanıma. Birer çay söyledim.
Masaya oturdu: "Heyecanb bir gün
geçirdik astsubavnn" dedim. Güldü,
"Dışanda gün, daha heyecanh geçti
hocam" karşıüğını verdi.
Yakında defteıinl dürerler'
"Naal?" "Bak hocam" dedi, "sen,
yazarsın. lçerde >azarlar var; profesörler
var. Generalimiz. subaylanmız, sizlerin
oıüara gösterdiğiniz saygryı biliyorlar,
takdir ediyoriar: size de saygüı
davranmak zorunda oldukbruu
hissedivoriar. Cstetik suçsuz olduğunuzu
da biHyorlar. Buradan çıkıp evlerinize
gideceksiniz. Lzaktan dinledim sizin
generale söylediklerinizL İyi generafc
çarnnız, sizin okur ynzarhğuuza,
hepinizin, yazariann, profesörierin
hepsine saygıh bir generale rastladnuz.
Başkası olsaydı pek konuşturmazdı. İyi
generaldir. Ne \ar Id bugün onun için hiç
de i> i geçmedL Suyu ısmdı, > ukandan
defterini yakında dürerler.'' (Astsubay bu
tahmıninde yamlmadı. Sonradan
ögrendik ki Davu^taşa'da gözaltına
alınanlara iyi muameie ettiginden
Trakya'da smır boyundaki bir tümene
atanmış; hani sürülmüş.)
Sözünü'sürdürüyordu assubay:
"Siz, dışarda olup bitenleri bihniyorsunuz
hocam. Subay gazinosu bir zamanlann
köylerdeki. ilçelerdeki kahvelerine döndü.
Hani Demokrat Parti zamamnda
Halkçılann kahvesi, Demokratiann
kahvesi aynldı ya. övk_ Gazinoda
subaylar, hükümetçiler, devrimdler,
drvelim bir yanda. onkra karşı olanlar bir
\anda. Sizlerin böyle gözaltına ahnmanıyı
onaylayan çok az bizim askerlerin
arasında. Bakahm bu işin sonu nereye
vunr_."
Astsubay ın »ylllfll
"Nereye varacaksa varsuı arnk!" dedim
öfkeyle. "Hakhsınıy, sıkıldınız arnk."
"Ta Izmir'den kalkıp gelen esimle
konusturmadüar. L ç sanr o yazdı
nizamiycden. üç saor ben yazdnn
buradan, döndü gitti Evi merak
ediyorum. Çocuklar şu sıra sınaviara
giriyorfau-, merak ediyorum'' diye
söylendim. Mert adammış astsubay,
gülmeye başladı,
"OCur şimdi hocam, eve bir mektup yaz"
dedi. "Yasakettiniz.'"'Yaz sen hocam;
bana ver. Nöbetim saat sekizde bitiyor.
Yann izinbyim. Zarfin arkasma btiıim
evin adresini vazar atanm postaya; üç
güne kahnaz, karşıhğuu ahrsın." Önce
inanamadım. Sonra koridorun dibindeki,
boş masalardan binne oturdum. Eve uzun
bir mektup yazdnn. Akşam vakti
astsubay mektubu benden aldı. Sonradan
öğrendim ki gerçekten mektubumu eve
postalamıştı. Bu haberi aldığimda, evden
haber aldığimda basbayağı
heyecanlandım. Uzun süre askerlerin
bize karşı bu tutumunu hep
düşünmüşümdür: Türk ordusu,
çoğunlukla hep ezilenlerden yanaydı;
haksızüğa karşıydı. 27 Mayıs'ı, 27
Mayıs'çılan şimdi çok daha iyi
anlıyordum. Sadi Koçaş, o sıralar,
utanmadan, sıkılmadan. "FBdr suçundan
ötürü gözaltına alınan ya da tutuklanan
vatandaş yoktur'' diye demeçler
veriyordu.
6
Haziran 1971 tarihli Cumhuriyet 'te
biz içerdeydik o sıra- Nadir Nadi,
Koçaş'ı kınayan bir başmakale
yazdı. Kolay Değil başlıklı yazısında
askerlerin gözalrmda bulunanlara iyi
davrandığinı, ama polis için aynı sözleri
söylemerün güç oldugunu belirra'. öte
yandan olaylı geçen günde, uzaktan
çekilen resimlerimizi 17 Haziran
Perşembe günü (1971), Milliyet gazetesi
yayımladı birinci sayfasmda. 'Oh!
Aferin! Maaşallah!' dercesine sayfamn
sağ başuıa büyük bir resmımizı koymuştu
arkaımzdan, uzaktan teleobjektifle
çekilen. . .
Yanlıs haber verlldl
Altuıda şu yazı vardı:"lşte gördüğünüz
gibi rabat yasryoruz" General, ben, iki
albay, arkamız dönük, arkadaşlarla
konuşuyorduk. Aynı sayfanın sol ortasına
gelen yakasında yine uzaktan çekümiş
otlann üstünde oturan, bir de arkası
dönük bir arkadaş, DİSK Genel Başkanı
Kemal Türkler'in resmi vardı ki, altında
"Mahepe'de Güneşlenen İki Tutuklu!''
yazısı vardı. En altta yürüyüş yapan
Yaşar'la Doğan'ın resimleri vardı.
Nereden bulmuşsa buhnuş bu resimleri
Milliyet, gazetecilik ödevini yapıyordu!
Maltepe'deki tutuklulan bilmem, ama
gerçek, benim yukanda anlattığun
gibiydi. Oysa Milliyet, bu resimlerle
birlikte bizim ünlü AJman dergisi
Stern'le konuştuğumuzu yazıyordu.
Almanlara ping-pong bile oynadığımızı
söylemişiz. Elbette hiç konuşmamıştik,
Milliyet yanlış haber almış ya da ille bir
şeyler yapmak, yazmak için polisin
verdiği yanhş haberi ve gizlice çekilen
resimleri yayımlamıştı... Belh'kibu
konuda Koçaş, orduyu bir yakaya
çekmek için uğraşıyordu. ~
Sürecek
Kolay DeğiL.
Sonolaylardunva
basuuıun ışddaJdanm
yurdumuz üzerine
çevirdL Yakm zamantara
kadar Tfirkiye ile flgfli
öç-beş sabrbk haberlere
sahifeterinde-o da arsda
bir-ancak yer \wen Baö
gazetelerinde şnndi
manşetiere yûksdmiş
buiunuyvruz. Fransa'nm,
Ahnama'nın,
tngfltere'nin, hafta
Amerika'nm en ağırbaşu
fanınmış yıym Arganlan;
ynrdumozda olup
bitenlere resiınkrle,
yazüarla geniş yer
ayırmakta, yaJmz haber
ve röportajlarla
yetinmeyerek atynca
vorutnlarada
güişmektediriec Bu
Nadir Nadi yakın ilguıiıı, içinde
yaşaHıgifiııy olağanüstü durum yüzünden değil
de dfinya polirikasında vüklenebfleceğinıiz
yapm ve erkili çabalardan doğmuş oLmastnı
gönfil çok isterdi Ama ne dr>ebiliriz? Kendi
kabuğumuza çekilip dışanya kapılannuzı
kapamak gibi bir niyetimiz yok, Ozgür
milktlerin şerefli üveierinden biri oimak
iddiasını taştdtğumza göre, hakkunızda
gösterilen ü%iyi btrvük ölçüde olumsuz da oba,
olağan karşılamak ve o ilgryie biz de ügüemnek
durumundayiz. Gözümüze çarpan dış basm
yorumlannda yapüan eleştinler daha ziyade
tutuklu vatandaşlara yapılan işkencdere
değinmekte, aynca e\ lenKİ aşırı solctılan ezmek
bahanesiyie Türkiye'de fikir özgürlüğünün yok
edilebikceği kaygısmı düe getirmektedir.
Başbakan YarduncBi Sayın Sadi Koçaş önceki
gün TRT ye verdiği demeçle bu eleştirileri
cevaplandırrruştır. Sayın Koçaş, yıllarca aynı
sırada vanyana senato üyetiginde
bulunduğumuz bir arkadaşür. O zamanlar
henüz dağümamış buhınan Kontenjan Grubu
içinde Sayın Osman Köksal, Sayın Adil Ünlü,
Sayın Z«rrin Tüzün gibi Atatürkçû ve Oerfci
arkadaşlarla beraber daima fikir birfiği nainde
bulunurduk. Grup adına yapılacak konuşmalan
çok kez ya Sayın Koçaş, ya da Saym Köksal
hazuiar ve biz bu konuşmalan hemen kelimesi
ketimesine destekJerdlk. Konuşmalarda yenfa:
yutulur şeyier oimazdı hani 27 Mayıs'm
Atatürkçû ruhundanesinlenen eleştirüerdi
buniar çoğu zaman. Özellikle anayasa ve hukok
dışı davTanışlara şiddede çatar, senatonun
iktidar kanadını sinirlendirirdik. Yakın
geçmişteki bu sda füdr birb^inin verdiği hakka
dayanarak Sayın Koçaş'm son demeci üstflne
burada görüşferiınizi kısaca behrtmek istiyoruz:
Sayın Koçaş, gözalünda ya da ruruklu
vatandaşlara işkence yapılmadığım söylerken
bir ölçüde hakhdır. Gerçekten, Sıkryönetim
UgUikrince tutukianan ve askeri cezaevterinde
buhınanlara genel olarak iyi bakümaktadır.
Buniar orada misafir gibi karşdanmakta,
şefkat, hattâ saygı gönnektedirier. Bu konuda
yabancı basuun yanıkfağı, yaıda yanılöknği
anlaşılmaktaHır Ancak, poüsin vakalayıp
gözalima akfağı kimseler için aynı yargrya
vanlanuyacağmı üzülerek söyiemek zorundayız.
Anayasamızm kimseye işkence ve eziyet
edilemiyBceğme dair açık hükmüne rağmea
pofisçe yakalanan vatandaşlardan bir kBnsran
dövüldüğü. sövüldüğü, doktor raporu aJacak
kadar bırpalandığı ve sonra ya sorguya
çek3diği, ya da salrveriktiği duvnhnakta ve
buöımektedir. Başbakanhk Siyasi ve İdari İşler
Saym Yannmcm'nın bu konu üzerine vakit
geçirmeksizin eğümesini, vatandaşhk haklan
açKindan olduğu kadar devietimiz itiban
açısuıdan da gerekü bulmaktayız.
Saym Koçaş'm "fikir suçundan ötürü gdzaHma
ahnan ya da tutuklanan vatandaşlar
hııiıınmariıgı" hakkmdaki sözkrme de
katüamamaktayız. Beş-on gün aakonulup
biraküanlan hesaba katmasak büe bugün hâlâ
"içeride" buhınan vazar, profesör, sanatçı ve
öğretmen sayısuun bir hayti kabank olduğu
meydandadir. Bunlann hepsinin de eylemcflerie
ifişkileri olabüeceğıni yurt ve dünya kaımıoyuna
inandınnak herttalde kolay obnasa gerektir.
NADÎR NADÎ'nin 6 Haziran 1971 'de
kaleme aldığı yazı
SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@yahoo.com
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'le bir
grup gazetecinin geçen haftaki yemeğin-
de cezaevleri, üst araması, af kanunu gibi
konulartartışılmıştı. Birarkadaşımız, ceza-
evindeki yeni üst arama ve güvenlik yönet-
meliğinin doğru olmadığını söylemişti. Ba-
kan, bakanlık bürokratlan ve savcılar ise
yeni yönetmeliği savunmuşlardı.
Bir avukat arkadaşımız, cezaevine girer-
ken üzerinin jandarmatarafından arandığı-
nı söylediğinde, kendisine "Henüz uygula-
ma tam oturmadı, bundan kaynaklanan bir
sonın var" cevabı verilmişti.
İstanbul Barosu Başkanı Yücel Say-
man'a bakanın ve bürokratlann söyledik-
lerini aktardım. Bana hemen Adalet, Sağ-
lık ve Içişleri Bakanlığı arasında imzalanan
protokolü yolladı. Bu protokolde, avukat-
lann önce duyarlı kapıdan geçecekleri da-
ha sonra ise üstlerinin elle aranacağı ve
aramaya jandarmanın da katılacağı yazılıy-
dı. Avukatlar da bu uygulamaya haklı ola-
rak öfkelenmişler ve bakanın istifasını iste-
Cezaevlerini Geleneksel Usullerle Yönetmek...
mişlerdi.
Adalet Bakanı, bu yeni protokole birkaç
avukatın karşı çıktığını söylemişti. Ancak
Türkiye Barolar Biriiği'nin, baro başkanla-
nyla birlikte yaptığı ortak açıklama, bu uy-
gulamaya avukatlann topluca tepki gös-
terdiklerini gözler önüne seriyor. Baro baş-
kanları yayımladıklan ortak bildiride; söz
konusu protokolün "Polis devleti anlayışı-
nayolaçabiieceği", "Savunmaya vemes-
lekonurunaciddibirsaldınteşkilettiği"be-
lirtiliyor ve "Bunun sonucunda 'savunma-
nın savunulması' durvmunda kalındığı"na
dikkat çekiliyor.
• • •
Aslında, sorun geleneksel bir sorun. Türk
devletineyön veren otoriteranlayış, kendi-
sini en çok cezaevlerinde ve hukuk siste-
minde ortaya koyuyor. 3-5 avukat, cezaevin-
deki bazı sanıklara birtakım yasadışı kâğıt,
alet, araç mı getiriyor, o zaman bütün avu-
katlar suçlu kabul edilip ona göre önlem alı-
nıyor. Halbuki, cezaevine silahı da, cep te-
lefonunu da, cezaevi yöneticilerinin ve ora-
daki devlet görevlilerinin sağladığını her-
kes biliyor. Mahkûmlar, her eşyanın ceza-
evine kaç paraya sokulduğunu,fiyatnısöy-
leyerek anlatıyorlar.
Adalet Bakanlığı, avukatlann karşı taraf,
savcılığın ise kendi tarafı oldugunu düşü-
nen geleneksel anlayışmı değiştirmedikçe,
bu böyle gıder. Bakanlık, yeni protokol ko-
nusunda hatalı bir jş yaptığını kabul etme-
li ve sorunun bu şekilde çözülemeyeceği-
ni anlamalı. Çünkü, protokoldeki çözüm
mantığı geleneksel mantık. "Korkut, ez, gü-
venme ve yolsuzluklara da açık ol" mantı-
Adalet Bakanı ile hücre tipini tartışırken
de benzer bir anlayışa tanık olduk. Bakan,
"Hücre tipi değil, oda tipi" diyerek düzelt-
meye çalışsa da tartışma hücre tipi ile ilgi-
liydi. Çünkü hiçbir mahkûm ya da tutuklu,
gündüzleri diğer tutuklularia birlikte hava-
landınmaya çtkma olanağı olduğu sürece,
daha az insanın yaşadığı mekânlan red-
detmez. Tersine memnun olur. Onlan kor-
kutan, tek başlanna hücrelere kapatılmak,
dünyayla ilişkilerinin kesılmesi ve baskı kar-
şısında çaresiz kalmak.
Bakan hücre tipini savunurken ilginç bir
yorum yaptı: "Sempatizanlan, örgütlerin
pençesinden kurtarmak için bu gerekli."
İşin acıklı yanı, herhangi bir şiddet eylemi-
ne kartşmamış sempatizanı tutukluyorsun,
sonra onun milıtanlaşmaması için hücrele-
re kapatıyorsun. Bakanlığın terörsuçlusu"
diye kamuoyuna sunduğu 10 bin civann-
daki tutuklu ve mahkûmun 9 bininin; hiçbir
şiddet eylemine katılmadığı, yalnızca pan-
kart asmak, afiş yapıştırmak, gazetesatmak,
duvara yazı yazmak gibi eylemlerden mah-
kûm edildiği biliniyor.
O geceki konuşma sırasında bu gerçek
kendilerine hatııiatıldı. Bu sempatizanlan
diyelim ki yargılıyorsun, o zaman tutuksuz
yargıla. 15-20 yıllık cezalara çarptırma. Su-
surluk çetesinin cinayetten, uyuşturucu ti-
caretine kadar her şeye kanşmış üyelerini
tutuksuz yargılıyorsun da 17-18 yaşındakj
çocuğu neden işkencelerden geçirip uzun
yıllar tutuklu yargılayıp sonra da ağır ceza-
lara mahkûm ediyorsun? Ardından kalkıp
"Bunlarsempatizan, militan olmasınlar" di-
yerek hücreye kapatmaya kalkryorsun.
•••
"Değişim, deö/?/m"sözcükleridillerden
düşmüyor. Ancak Hikmet Sami Türk gibi uy-
gar ve iyi niyetli bir bakan bile geleneksel
siyasetlere teslim olup onun savunucusu
haline dönüşüyor. Sorun da bu tutucu,
geleneksel yönetme mantığından kaynak-
lanıyor.