13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURtYET 21 ŞUBAT 2000 PAZARTESİ DKI Onur Güvener Öykü Yarışması • İstanbul Haber Senisi- Milliyet Gazetesi Sorumlu Yazıişleri Müdürü Eren Güvener'ın geçen yıl trafık kazasında yitirdiği oğlu Onur Güvener adına düzenlenen öykü ve anlatı yanşmasının ikincisi Atacan Sanat Merkezi'nde yapıldı. Yanşmada Niğde Ünıversıtesı'nden Emine Can birinci, Kozyatağı İlköğretim Okulu'ndan Erdem Şenocak ikinci, Özel Doğuş llköğretim Okulu'ndan Ece Şakarer üçiincü oldu. KışZOOO tatbikatı başladı • ANKARA (ANKA) - Türk Silahh Kuvvetleri'nın (TSK) planlı tatbıkatlanndan '•Kış-2000 Tatbikatı", birliklenn derin kar ve şiddetli soğuklarda muharebe imkân ve kabiliyetlerinin denenmesi amacıyla Sankamış'ta başladı. Tatbikatta Kara ve Hava KuvvetJen Komutanlığı'na ait unsurlann temel muharebe görevlerinın gerçek savaş ortamında atışlı olarak deneneceği bildınldi. Büyükelçiler kararnamesi • ANKARA (AA) - Bazı bakanJann eski DPT Müsteşan Orhan -"-~ £ • Güvenen'in OECD'ye atannıasına karşı çıkması nedenıyle yeniden düzenlenen büyükelçiler kararnamesi Resmi Gazete'de yayunlandı. Londra Büyükelçisi Özdem Sanberk merkeze atanırken Dışişleri Müsteşan Korkmaz Haktanır Londra Büyükelçisi oldu. TBMM Dışişlen Komisyonu Ali Vura) Öktem, İslamabad Büyükelçiliği'ne getirildi. Attıok Kurultayı • ADANA (Cumhuriyet Günev İlleri Bürosu) - Adana Güçbirliği Kurulu'nca düzenJenen Altıok Kurultayı dün 11 .OO'de Atatürk Anıtı'na çelenk konulması ile başladı. Kurultaya konuşmacı olarak eski tçişleri Bakanı ve CHP Parti Meclisi Üyesi Hasan Fehmi Güneş, tP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Yalçın, Prof. Dr. Sina Akşin, eski ADD Genel Başkanı Suphi Gürsoytrak, Prof. Dr. Nejat Kaymaz ve Prof. Dr. M. Can Âkyolcu ile Adana Ulusal Güçbirliği Kurulu adına Mustafa Berk katıhyor. Deiss Ankara'da • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - İsviçre Dışişleri Bakanı Joseph Deiss dün akşam Ankara'ya geldi. Dışişleri Bakanı tsmail Cem'ın davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Deiss, resmi temaslanna bugün başlıyor. Anıtkabir ziyaretinin ardından Dışişleri Bakanı Cem ile bır araya gelecek olan Deiss, akşam saatlennde Başbakan Bülent Ecevit tarafından kabul edilecek. Konuk bakan, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ile de görüşecek. Düzettme • Vurt Haberleri Servisi - Gazetemızde dün yayımlanan "Askerden doğum günü kutlaması" başhklı haberde törene katılan komutanın adı "51. tç Güvenlik Tugay Komutanı Dursun Bak" olarak belirtildi. Ancak törene Tuğgeneral Hulusi Akar'm katıldığı ve Dursun Bak'ın da "Tunceli Güvenlik Komutanı" olduğu bıldinldi. Düzeltir, özür dılenz. Davutpaşa Kışlası'nda bize iyi davranan komutan sınır boyunda bir tümene atandı S ayın generalim karşılığını verdim, "emir buyurursunuz, bizi şu ağaçlann altma dizer resmimiri çektirirsiniz. Hiçbir zaman karşı koymak ne aklunıza ne de diümizden gelir. Ne var Id pencerelerden resmimiz çekilirken arkadaşlarla konuştuk. Dilekieri, ricalan var: Önce, konuşacagız bu gazetecilerie, sonra resfan çektirecegiz.'' "Sıkryönetiınden emir var, yalnız resim ceküecek." General sıkılmıştı, ille bizim resim çektirmek için iznımizi almak istiyordu anladığıma göre. Bu sırada duvann dibindeki kalabalıktan bir adam koptu. Iki dirhem bir çekirdek giyinmişti. Elindeki bir sürü gazeteci kartını bana uzattı, "Samim Bey, Avrupahlarm aleyhimizdeki neşriyannı yine bu Avrupalı gazeteciler tekzip edecekler- Engel olmaym_" dedi. Generalin yüzüne baktım; kıpkırmızı olmuştu: "Mihmandar Bey, lûtfen gazetecilerüı yanına gidin, bizün işimize kanşmayuu." dedi. Adam, kös kös geri döndü. Bürün gün "Benim bu adamı gözfim Eanyor" diye söylendim. Nihayet akşam vakti ammsayabildim: Bu yabancı gazetecilerin mihmandan, Izmir'den geldiğimde beni İstanbul hava alanında uçağin merdivenlerinde karşılayıp müdüriyete gönderen polisti. General biraz kararsız görünüyordu. Hemen "Genenüün" dedim, "araaya gerek yok. Buyurun arkadaşlarla bir de siz koDUŞun— Bunca profesör, yazar, sendikacuun elbet size bir diyeceği vardır." Ceneralln rlcası General yürüdü; albaylar yürüdü. Akasyalann altına geldik. Arkadaşlann çoğu orada toplu halde bekliyorlardı. General, bizi hayretler içinde bırakan bir biçımde konuştu: "Günaydın arkadaşlanm. Hiçbiriniz tutuklu değilsiniz; gözalnndasımz. Sizleri zoriamak aklundan geçmez. Sadece ricada bulunabifirim. Sdayönetimden konusmanıza izin verilmrvor; yahuz resim çeldlsin Lstiyorlar. Ne dersmiz?" Sayın generalin bu ricasını arkadaşlar kabul edecekler gibüne geldi önce; çünkü böylesine nazik ve kibarca rica bizi önce şaşırtmıştı. îçünizden biri "Generaliın" dedi, "Samim Bey _ ^, . arkadaşıımz, isteğimizi size üetti sannm*T • Baktım, albay öfkelenmeye başüyor; ama aldırmadım, hemen söze giriştim: "Efendün" dedim, "sizin bize burada gösterdiğiniz konuksevertikten çok memnunuz. Gerçekten kendimizi rabat sayryoruz. Teğmenimizden astsubaylanmıza, oniardan size dek teşekkür borçluyuz. Ben kendi besabıma da lzmir"deki sıkıyönerim ilgiülerinden çok iyi muameie gördüm. Ne var ki polis, bize çok eziyet etti. Şu Muzaffer Erdost'un avcuna bir bakııuz: Yara izi daha duruyor. Poliste bize ve bûtfln Türkiye'de gözaltına alınanlara yapılan eza cefa, yabancı ülkelerin gazeteferine dek yansKÜ. Buniar resünle tekzip edilemez. Sonunlulan anlatmak, hükümetin tutumunu eteştinnek hakkıınızdır. En büyük sorumlu da Başbakan ve Idari fşler Yardunaa Sadi Koçaş'nr.Biaşimdi tonuşturmayabilirsiniz. Ne var ki bizi, on iki ay burada tutamaziar. Sılayönetimin de bir sonu gekcektir. Söyleyecekkrimizi hep yazacağrz. Şurada gördüğünüz yazarlann, profesörlerin, seadikacnann bepsinin eti kaiem tutar_." •Raporu nasıl verecefllz?' . ' • 1 Bu sözlerimi, bütün arkadaşlar doğrulamaktaydı. General, ne söyleyeceğini şaşırmıştı. Bizden yana çıkmak istiyordu; bunu çok iyi anlıyorduk. Sıkıyönetimden gelen albay öfkelenmişti: "Biz" dedi, "pohsten sorumlu değfiiz. Bir kışlada bulunuyorsunuz; bizden de şikâvetçi olmadığuuzı söylüyorsunuz. O halde bizim, generalin isteğmi yapabilirsHnz." "Biz, bu düşüncede değuiz albayım. Eğer Sayın OrgeneraJ Faik Tfirûn, şapkasmı İstanbul Emniyet M üdürtüğû'nün askıhğma asnuş olsaydı poHs kimseye eza •y "Y"zun süre askerlerin bize karşı bu m I tutumunu hep düşünmüşümdür: m I Türk ordusu, çoğunlukla hep f / ezilenlerden yanaydı; haksızhğa V J karşıydı. 27 Mayıs'ı, 27 ^ ^ Mayıs'çılan şimdi çok daha iyi anlıyordum. Sadi Koçaş, o sıralar, utanmadan, sıkılmadan, "Fikir suçundan ötürü gözaltına alınan ya da tutuklanan vatandaş yoktur" diye demeçler veriyordu. Başbakan, Koçaşın maşasıydı Erim hükümeti beni çok şaşırth Sadi Koçaş Başbakan NOıat Erim Ben, I. Erim hükümeti kurul- duğunda, AuHa KaraosmaBoğ- hı gibi kafasına gücüne inandı- ğım kimselerin bakan oluşuna sevinmiş, hiç ol- mazsabırşeyler yapabilecekleri- ne inanmış, eski dostum Atillâ'ya bir teb- rik mektubu yazmıştım. O da bana 13 Nisan tarih- li mektubu ile teşekkür etmişti. Ne bilirdim, Sa- di Koçaş'ın ne adam ol- duğunu.. Nihat Erim'in de iktidar hırsı ile yanıp tutuşan, beceriksiz birki- şi, Koçaş gibilerinin ma- şası oldugunu Davutpa- şa'da birlikte gözalrmda bulunduğumuz profesör arkadaşlardan öğrendim. Artık Sadi Koçaş'm ki- min maşası oldugunu bi- lemeyeceğim! Son oyu- nu da kendisine göre, CHP 'yi parçalamak için tsmet PaşaV 1 bunca yıl- lık parüsinden istifa ettir- mekoldu. Bületf Ecevifi aklınca yıkmak içın30milletve- kiliHalkPartiü- yipartıden istifa ettirdi,elbette,I. Enmhükümetin- den istifa eden - ettirdiği, etmek zorunda bırakü- ğı- bakanlar gi- bi Paşa'yıveonız milletvekiliniis- tifa ettirirse partinin en azından bölüneceğine inanarak. Kanım odur ki, Sadi Koçaş'ın, değil sol, orta- nın solundaki Ecevit'e, CHP'yetahammüiü yok- tu. Bu gibi fikirve kuru- luşlan, kişileri yok et- mekle görevliydi... Bel- ki de kendisini böyle bir göreve atanmış hissedi- yordu. Ne kı 12 Mart'tan sonraılk grrişilen -sıkıyö- netim- polis hareketle- rinde, bir şaşlanlık, bir tereddütvardı gıbime ge- liyoı;baskı Enm'den son- ra hele Feyzioğiu'nun, Mekn'in kûrduğuhükû- met sırasında en yogutf, bıçımını aldı. cefa, eziyet yapamaz, hakaret edemezdi" karşılığüıı verdim. Albay öfkeyle söyİendi: "Peld bîz şimdi Sayın Orgenerale nasıl bir rapor vereceğiz?'' "Söytediklerimizi aynen raporunuza yazarsuuz efendim" dedim. f ^ \ eneral söze kanştı: "Zaten I -r uzaktan çektikleri kadar çektOer. V J Resim çekümejecek" diye döndü yürüdü. Albayı yatıştırmak için hepimiz söylendik: "Uzaktan çeksinler işte- çektilen.." Hepimiz, onlar gittıkten sonra akasyalann altına çöktük. Generalin tutumundan herkes memnun kalmıştı. Bir süre konuşmadan oturduk. Sonra astsubay. saatın doldugunu haber verdi. Ikişer ikişer sıra olup koğusa, koridora çıktık. Koridordakı yemek masalanmız tertemiz, süslüydü. Olay hakkında birden bir konuşmadır başladı. Herkes bir şey söylemekteydı. Bu sırada kan ter içinde yarbayımız göründü. O da şaşkmdı. Gerçekten bir teftiş beklediğine inandım; söyleniyordu öfkeyle: "Yahu gerçekten bir teftiş var sandık. Orgeneral gelecek sandık. Bir de baknk ki bir sürü gazeteci keferesL." Hepimiz etrafina toplandık. Yarbay, yukanda ne olmuşsa olmuş, ne konuşuhnuşsa konuşulmuş, basbayağı bizden özür diler bir halini seziyordum. Kendisine de bu konuda bir şey soramıyorduk. Sinirüydi. Bu sırada karavana geldi. Bize "Yanaşın arkadaşlar kurufasulyeve- dışanda lüks yemek oldu bu"dıye söylenerek uzaldaştı. Akşama doğru arkadaşlann çoğu koğuşta, şurda buradaydı. Ben koridorda bir sandalyeye oturmuş, pencereden dut, akasya ağaçlanm seyrediyordum. Üsteğmen girdi koridora, yürüdü gitti öte başa. Arkasında bizim aklı eriklerden bir astsubayuruz vardı. Onu geçirdikten sonra astsubay döndü. Geldi benım yanıma. Birer çay söyledim. Masaya oturdu: "Heyecanb bir gün geçirdik astsubavnn" dedim. Güldü, "Dışanda gün, daha heyecanh geçti hocam" karşıüğını verdi. Yakında defteıinl dürerler' "Naal?" "Bak hocam" dedi, "sen, yazarsın. lçerde >azarlar var; profesörler var. Generalimiz. subaylanmız, sizlerin oıüara gösterdiğiniz saygryı biliyorlar, takdir ediyoriar: size de saygüı davranmak zorunda oldukbruu hissedivoriar. Cstetik suçsuz olduğunuzu da biHyorlar. Buradan çıkıp evlerinize gideceksiniz. Lzaktan dinledim sizin generale söylediklerinizL İyi generafc çarnnız, sizin okur ynzarhğuuza, hepinizin, yazariann, profesörierin hepsine saygıh bir generale rastladnuz. Başkası olsaydı pek konuşturmazdı. İyi generaldir. Ne \ar Id bugün onun için hiç de i> i geçmedL Suyu ısmdı, > ukandan defterini yakında dürerler.'' (Astsubay bu tahmıninde yamlmadı. Sonradan ögrendik ki Davu^taşa'da gözaltına alınanlara iyi muameie ettiginden Trakya'da smır boyundaki bir tümene atanmış; hani sürülmüş.) Sözünü'sürdürüyordu assubay: "Siz, dışarda olup bitenleri bihniyorsunuz hocam. Subay gazinosu bir zamanlann köylerdeki. ilçelerdeki kahvelerine döndü. Hani Demokrat Parti zamamnda Halkçılann kahvesi, Demokratiann kahvesi aynldı ya. övk_ Gazinoda subaylar, hükümetçiler, devrimdler, drvelim bir yanda. onkra karşı olanlar bir \anda. Sizlerin böyle gözaltına ahnmanıyı onaylayan çok az bizim askerlerin arasında. Bakahm bu işin sonu nereye vunr_." Astsubay ın »ylllfll "Nereye varacaksa varsuı arnk!" dedim öfkeyle. "Hakhsınıy, sıkıldınız arnk." "Ta Izmir'den kalkıp gelen esimle konusturmadüar. L ç sanr o yazdı nizamiycden. üç saor ben yazdnn buradan, döndü gitti Evi merak ediyorum. Çocuklar şu sıra sınaviara giriyorfau-, merak ediyorum'' diye söylendim. Mert adammış astsubay, gülmeye başladı, "OCur şimdi hocam, eve bir mektup yaz" dedi. "Yasakettiniz.'"'Yaz sen hocam; bana ver. Nöbetim saat sekizde bitiyor. Yann izinbyim. Zarfin arkasma btiıim evin adresini vazar atanm postaya; üç güne kahnaz, karşıhğuu ahrsın." Önce inanamadım. Sonra koridorun dibindeki, boş masalardan binne oturdum. Eve uzun bir mektup yazdnn. Akşam vakti astsubay mektubu benden aldı. Sonradan öğrendim ki gerçekten mektubumu eve postalamıştı. Bu haberi aldığimda, evden haber aldığimda basbayağı heyecanlandım. Uzun süre askerlerin bize karşı bu tutumunu hep düşünmüşümdür: Türk ordusu, çoğunlukla hep ezilenlerden yanaydı; haksızüğa karşıydı. 27 Mayıs'ı, 27 Mayıs'çılan şimdi çok daha iyi anlıyordum. Sadi Koçaş, o sıralar, utanmadan, sıkılmadan. "FBdr suçundan ötürü gözaltına alınan ya da tutuklanan vatandaş yoktur'' diye demeçler veriyordu. 6 Haziran 1971 tarihli Cumhuriyet 'te biz içerdeydik o sıra- Nadir Nadi, Koçaş'ı kınayan bir başmakale yazdı. Kolay Değil başlıklı yazısında askerlerin gözalrmda bulunanlara iyi davrandığinı, ama polis için aynı sözleri söylemerün güç oldugunu belirra'. öte yandan olaylı geçen günde, uzaktan çekilen resimlerimizi 17 Haziran Perşembe günü (1971), Milliyet gazetesi yayımladı birinci sayfasmda. 'Oh! Aferin! Maaşallah!' dercesine sayfamn sağ başuıa büyük bir resmımizı koymuştu arkaımzdan, uzaktan teleobjektifle çekilen. . . Yanlıs haber verlldl Altuıda şu yazı vardı:"lşte gördüğünüz gibi rabat yasryoruz" General, ben, iki albay, arkamız dönük, arkadaşlarla konuşuyorduk. Aynı sayfanın sol ortasına gelen yakasında yine uzaktan çekümiş otlann üstünde oturan, bir de arkası dönük bir arkadaş, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in resmi vardı ki, altında "Mahepe'de Güneşlenen İki Tutuklu!'' yazısı vardı. En altta yürüyüş yapan Yaşar'la Doğan'ın resimleri vardı. Nereden bulmuşsa buhnuş bu resimleri Milliyet, gazetecilik ödevini yapıyordu! Maltepe'deki tutuklulan bilmem, ama gerçek, benim yukanda anlattığun gibiydi. Oysa Milliyet, bu resimlerle birlikte bizim ünlü AJman dergisi Stern'le konuştuğumuzu yazıyordu. Almanlara ping-pong bile oynadığımızı söylemişiz. Elbette hiç konuşmamıştik, Milliyet yanlış haber almış ya da ille bir şeyler yapmak, yazmak için polisin verdiği yanhş haberi ve gizlice çekilen resimleri yayımlamıştı... Belh'kibu konuda Koçaş, orduyu bir yakaya çekmek için uğraşıyordu. ~ Sürecek Kolay DeğiL. Sonolaylardunva basuuıun ışddaJdanm yurdumuz üzerine çevirdL Yakm zamantara kadar Tfirkiye ile flgfli öç-beş sabrbk haberlere sahifeterinde-o da arsda bir-ancak yer \wen Baö gazetelerinde şnndi manşetiere yûksdmiş buiunuyvruz. Fransa'nm, Ahnama'nın, tngfltere'nin, hafta Amerika'nm en ağırbaşu fanınmış yıym Arganlan; ynrdumozda olup bitenlere resiınkrle, yazüarla geniş yer ayırmakta, yaJmz haber ve röportajlarla yetinmeyerek atynca vorutnlarada güişmektediriec Bu Nadir Nadi yakın ilguıiıı, içinde yaşaHıgifiııy olağanüstü durum yüzünden değil de dfinya polirikasında vüklenebfleceğinıiz yapm ve erkili çabalardan doğmuş oLmastnı gönfil çok isterdi Ama ne dr>ebiliriz? Kendi kabuğumuza çekilip dışanya kapılannuzı kapamak gibi bir niyetimiz yok, Ozgür milktlerin şerefli üveierinden biri oimak iddiasını taştdtğumza göre, hakkunızda gösterilen ü%iyi btrvük ölçüde olumsuz da oba, olağan karşılamak ve o ilgryie biz de ügüemnek durumundayiz. Gözümüze çarpan dış basm yorumlannda yapüan eleştinler daha ziyade tutuklu vatandaşlara yapılan işkencdere değinmekte, aynca e\ lenKİ aşırı solctılan ezmek bahanesiyie Türkiye'de fikir özgürlüğünün yok edilebikceği kaygısmı düe getirmektedir. Başbakan YarduncBi Sayın Sadi Koçaş önceki gün TRT ye verdiği demeçle bu eleştirileri cevaplandırrruştır. Sayın Koçaş, yıllarca aynı sırada vanyana senato üyetiginde bulunduğumuz bir arkadaşür. O zamanlar henüz dağümamış buhınan Kontenjan Grubu içinde Sayın Osman Köksal, Sayın Adil Ünlü, Sayın Z«rrin Tüzün gibi Atatürkçû ve Oerfci arkadaşlarla beraber daima fikir birfiği nainde bulunurduk. Grup adına yapılacak konuşmalan çok kez ya Sayın Koçaş, ya da Saym Köksal hazuiar ve biz bu konuşmalan hemen kelimesi ketimesine destekJerdlk. Konuşmalarda yenfa: yutulur şeyier oimazdı hani 27 Mayıs'm Atatürkçû ruhundanesinlenen eleştirüerdi buniar çoğu zaman. Özellikle anayasa ve hukok dışı davTanışlara şiddede çatar, senatonun iktidar kanadını sinirlendirirdik. Yakın geçmişteki bu sda füdr birb^inin verdiği hakka dayanarak Sayın Koçaş'm son demeci üstflne burada görüşferiınizi kısaca behrtmek istiyoruz: Sayın Koçaş, gözalünda ya da ruruklu vatandaşlara işkence yapılmadığım söylerken bir ölçüde hakhdır. Gerçekten, Sıkryönetim UgUikrince tutukianan ve askeri cezaevterinde buhınanlara genel olarak iyi bakümaktadır. Buniar orada misafir gibi karşdanmakta, şefkat, hattâ saygı gönnektedirier. Bu konuda yabancı basuun yanıkfağı, yaıda yanılöknği anlaşılmaktaHır Ancak, poüsin vakalayıp gözalima akfağı kimseler için aynı yargrya vanlanuyacağmı üzülerek söyiemek zorundayız. Anayasamızm kimseye işkence ve eziyet edilemiyBceğme dair açık hükmüne rağmea pofisçe yakalanan vatandaşlardan bir kBnsran dövüldüğü. sövüldüğü, doktor raporu aJacak kadar bırpalandığı ve sonra ya sorguya çek3diği, ya da salrveriktiği duvnhnakta ve buöımektedir. Başbakanhk Siyasi ve İdari İşler Saym Yannmcm'nın bu konu üzerine vakit geçirmeksizin eğümesini, vatandaşhk haklan açKindan olduğu kadar devietimiz itiban açısuıdan da gerekü bulmaktayız. Saym Koçaş'm "fikir suçundan ötürü gdzaHma ahnan ya da tutuklanan vatandaşlar hııiıınmariıgı" hakkmdaki sözkrme de katüamamaktayız. Beş-on gün aakonulup biraküanlan hesaba katmasak büe bugün hâlâ "içeride" buhınan vazar, profesör, sanatçı ve öğretmen sayısuun bir hayti kabank olduğu meydandadir. Bunlann hepsinin de eylemcflerie ifişkileri olabüeceğıni yurt ve dünya kaımıoyuna inandınnak herttalde kolay obnasa gerektir. NADÎR NADÎ'nin 6 Haziran 1971 'de kaleme aldığı yazı SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@yahoo.com Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'le bir grup gazetecinin geçen haftaki yemeğin- de cezaevleri, üst araması, af kanunu gibi konulartartışılmıştı. Birarkadaşımız, ceza- evindeki yeni üst arama ve güvenlik yönet- meliğinin doğru olmadığını söylemişti. Ba- kan, bakanlık bürokratlan ve savcılar ise yeni yönetmeliği savunmuşlardı. Bir avukat arkadaşımız, cezaevine girer- ken üzerinin jandarmatarafından arandığı- nı söylediğinde, kendisine "Henüz uygula- ma tam oturmadı, bundan kaynaklanan bir sonın var" cevabı verilmişti. İstanbul Barosu Başkanı Yücel Say- man'a bakanın ve bürokratlann söyledik- lerini aktardım. Bana hemen Adalet, Sağ- lık ve Içişleri Bakanlığı arasında imzalanan protokolü yolladı. Bu protokolde, avukat- lann önce duyarlı kapıdan geçecekleri da- ha sonra ise üstlerinin elle aranacağı ve aramaya jandarmanın da katılacağı yazılıy- dı. Avukatlar da bu uygulamaya haklı ola- rak öfkelenmişler ve bakanın istifasını iste- Cezaevlerini Geleneksel Usullerle Yönetmek... mişlerdi. Adalet Bakanı, bu yeni protokole birkaç avukatın karşı çıktığını söylemişti. Ancak Türkiye Barolar Biriiği'nin, baro başkanla- nyla birlikte yaptığı ortak açıklama, bu uy- gulamaya avukatlann topluca tepki gös- terdiklerini gözler önüne seriyor. Baro baş- kanları yayımladıklan ortak bildiride; söz konusu protokolün "Polis devleti anlayışı- nayolaçabiieceği", "Savunmaya vemes- lekonurunaciddibirsaldınteşkilettiği"be- lirtiliyor ve "Bunun sonucunda 'savunma- nın savunulması' durvmunda kalındığı"na dikkat çekiliyor. • • • Aslında, sorun geleneksel bir sorun. Türk devletineyön veren otoriteranlayış, kendi- sini en çok cezaevlerinde ve hukuk siste- minde ortaya koyuyor. 3-5 avukat, cezaevin- deki bazı sanıklara birtakım yasadışı kâğıt, alet, araç mı getiriyor, o zaman bütün avu- katlar suçlu kabul edilip ona göre önlem alı- nıyor. Halbuki, cezaevine silahı da, cep te- lefonunu da, cezaevi yöneticilerinin ve ora- daki devlet görevlilerinin sağladığını her- kes biliyor. Mahkûmlar, her eşyanın ceza- evine kaç paraya sokulduğunu,fiyatnısöy- leyerek anlatıyorlar. Adalet Bakanlığı, avukatlann karşı taraf, savcılığın ise kendi tarafı oldugunu düşü- nen geleneksel anlayışmı değiştirmedikçe, bu böyle gıder. Bakanlık, yeni protokol ko- nusunda hatalı bir jş yaptığını kabul etme- li ve sorunun bu şekilde çözülemeyeceği- ni anlamalı. Çünkü, protokoldeki çözüm mantığı geleneksel mantık. "Korkut, ez, gü- venme ve yolsuzluklara da açık ol" mantı- Adalet Bakanı ile hücre tipini tartışırken de benzer bir anlayışa tanık olduk. Bakan, "Hücre tipi değil, oda tipi" diyerek düzelt- meye çalışsa da tartışma hücre tipi ile ilgi- liydi. Çünkü hiçbir mahkûm ya da tutuklu, gündüzleri diğer tutuklularia birlikte hava- landınmaya çtkma olanağı olduğu sürece, daha az insanın yaşadığı mekânlan red- detmez. Tersine memnun olur. Onlan kor- kutan, tek başlanna hücrelere kapatılmak, dünyayla ilişkilerinin kesılmesi ve baskı kar- şısında çaresiz kalmak. Bakan hücre tipini savunurken ilginç bir yorum yaptı: "Sempatizanlan, örgütlerin pençesinden kurtarmak için bu gerekli." İşin acıklı yanı, herhangi bir şiddet eylemi- ne kartşmamış sempatizanı tutukluyorsun, sonra onun milıtanlaşmaması için hücrele- re kapatıyorsun. Bakanlığın terörsuçlusu" diye kamuoyuna sunduğu 10 bin civann- daki tutuklu ve mahkûmun 9 bininin; hiçbir şiddet eylemine katılmadığı, yalnızca pan- kart asmak, afiş yapıştırmak, gazetesatmak, duvara yazı yazmak gibi eylemlerden mah- kûm edildiği biliniyor. O geceki konuşma sırasında bu gerçek kendilerine hatııiatıldı. Bu sempatizanlan diyelim ki yargılıyorsun, o zaman tutuksuz yargıla. 15-20 yıllık cezalara çarptırma. Su- surluk çetesinin cinayetten, uyuşturucu ti- caretine kadar her şeye kanşmış üyelerini tutuksuz yargılıyorsun da 17-18 yaşındakj çocuğu neden işkencelerden geçirip uzun yıllar tutuklu yargılayıp sonra da ağır ceza- lara mahkûm ediyorsun? Ardından kalkıp "Bunlarsempatizan, militan olmasınlar" di- yerek hücreye kapatmaya kalkryorsun. ••• "Değişim, deö/?/m"sözcükleridillerden düşmüyor. Ancak Hikmet Sami Türk gibi uy- gar ve iyi niyetli bir bakan bile geleneksel siyasetlere teslim olup onun savunucusu haline dönüşüyor. Sorun da bu tutucu, geleneksel yönetme mantığından kaynak- lanıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle