Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 ŞUBAT 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
JVUJ-iJ. LJ-tV kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Gitarcı Assad Brothers ve keman virtüözü Femando Suarez Paz, cumartesi CRR'de
FilmKûltürServisi-Gitarilcilisi As-
sad Brothers ve Tango'nın en iyi
keman vırtüözlerinden sayılan
Femando Suarez Paz, Yapı Kre-
di Sanat Festivali 2000 etkinlik-
leri kapsamında 26 Şubat cumar-
tesi günü Cemal Reşit Rey Kon-
ser Salonu'nda saat 19.30'da bir
konser verecek. Konser progra-
mında Egberto Gismonti, Nino
Rota, Bernard Hermann, Char-
lie Chaplin, Roger \Vaters, Leo
Brouwer ve Astor PiazzoUa'nın
yapıtlan yer alıyor.
- Odair and Sergio, Yapı Kredi
Sanat Festivali 2000 etkinlikleri
içinde yer alan İstanbul konseri-
nizin programı çok heyecan veri-
cL. Astor PiazzoUa'nın yanı sıra
fflm müziklerine bu kadar ağırtık
vermenizin özel bir nedenivar mı?
ODAIR -1999 yılında keman-
cı Iwao Furusavva ile beraber, Ja-
ponya'da Sony Klasikleri'nden
çıkan bir fi lm müziği albümü kay-
dettik. Sergio, bu projede bazı
önemli bestecilerineserlerinin bü-
yük bir bölümünü beyazperde için
yeniden düzenledi. tstanbul kon-
seri için Femando ile yaptığımız
ortak çalışmada ise film müzik-
lerinden oluşturduğumuz repertu-
var ile Gismonti, Piazzolla ve Bro-
uvver'in eserlerini birlikte kulla-
narak konser programına hem da-
ha geniş bir ufuk hem de biraz tat
katmak ıstedık.
- Film müzikleri dışında, sine-
mayla ilginiz ne durumda? İyi bir
fîlm izleyicisi olduğunuz söylene-
bilirmi?
SERGİO -Ikimiz de sinemayı
çok seviyoruz, fakat ne yazık ki
sinemaya ayıracak yeterli vakti-
vetango
L.stanbulkonseri
için tekrar bir araya
gelen üçlü, film
müziklerinin yanı sıra
Gismonti, Piazzolla
ve Brouvver'in
yapıtlannı birlikte
kullanarak programa
hem daha geniş bir
ufuk hem de biraz tat
katmak istiyor.
Femando Suarez Paz
ile çalışmanın büyük
bir zevk olduğunu
söyleyen Assad
Brothers, 21.
yüzyılda özgün bir
kimlik sahibi olmanın
giderek zorlaşacağına
. inanıyor.
miz yok. Bence iyi filmlerin sa-
yısı son on yılda çok arttı. Bu-
günlerde Doğu Avrupa ve iran
yapırru yeni filmleri çok beğeni-
yorum.
- Assad Brothers olarak hiç film
müziğiyapünız mı? YapOysamz de-
ğeriendirmeleri, tepkileri vb. an-
latır nusınız?
ODAIR- Evet. 1994'te Sergio,
Natsononiwa
T>
adlı bir Japon fil-
minin müziğini bestelemişti. Ta-
mamen iki gitar için hazırlanan bu
albüm "FarewelT adıyla GHA
Plakçılık tarafından kaydedildi ve
aynı zamanda Tokyo'daki Gen-
dai Magazıne tarafından piyasa-
ya sürüldü.
-Ulusal müziğiniz ve dansınız
olması dışında 'tango" sizce ne-
dir? Tangonun bu denli evrensel-
teşmesinin aitındasizce neiervar?
SERGİO -Tango, insan duy-
gulannı çok iyi yansıtıyor. Yeri-
ne göre düşünsel, nostaljik, sert
dramatik, nazik, şiddetlı, zarif
vs... olabiliyor. Bence tangonun
bu kadar evrensel bir anlama sa-
hip olmasının nedeni, bu kadar
çok özelliği bir arada banndır-
masıdır.
- Astor Piazzolla müziğinin bü-
yüsii sizce nereden geliyor? Sizin
miizik geçmişinizdeki yerini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
ODAIR-Piazzolla, müzik alet-
leri için tasarlanmış olan tango-
nun özünü yansıtıyor. Onun mü-
ziğinde, insanın iyi bir müzik par-
çasından beklediği çok ritimlilik,
iki tonluluk. tek eşlikli melodiler,
çokseslilik, süslü bas hatlan, bü-
yük sololar ve doğaçlamanın ha-
rika tadı gibi unsurlann çoğu var.
Tüm bu unsurlarklasik eğitim al-
mış deneyimli müzisyenler tara-
fından değerlendirilebilir.
- Daha önce Femando Suarez
Paz ile birlikte konser verdiniz
mi? Yoksa ilk kez mi bir araya ge-
üyorsunuz? Daha önce konser ver-
divseniz konser va da konserler
nasıl geçti? Ne türden tepldler al-
dınız? İlk kez bir araya geliyorsa-
nız. hazuiıklar (provalar) nasıl gi-
diyor?
SERGİO -Evet, Femando ile
ilk kez 19% yılındaJaponya'dadü-
zenlenen "Alternatif PiazzoUa"
adlı projeye katıldığımızda çal-
dık. Odair ile beraber de GHA
Records için Thistoire du tan-
go" adlı albümü kaydettiler.
- Üçlü olarak başka planlannız
var mı? Gelecekte bu üçlüden bir
albüm bekleyebilir miyiz?
ODAİR - Femando ile beraber
çalmak bir zevk. Bu nedenle sa-
dece PiazzoUa'nın eserlerinden
oluşan bir repertuvar hazırlama-
ya çalışıyoruz. Yeni bir şeyler de-
nemek istiyoruz ve bu bağlamda
şanslıyız, çünkü Femando çok
açık fikirli bir insan.
- Assad Brothers müziği üzeri-
ne eleşn'rmenlerin ve kamuoyu-
nun bir yorumu, bir fikri var kuş-
kusuz. Ama siz Assad Brothers
olarak kendi müziğinizi nasıl de-
ğerlendiriyorsunuz? Müziğin ge-
lişinıi içinde kökleri \e dallan açı-
sından kendi müziğinizi nereye
koyuyorsunuz?
SERGIO-KJasik müzik reper-
tuanmızın dışında uzun yıllardır
Latin Amerika müzikleri üzerine
de çalışıyoruz, ki bu müzik zaman
zaman geleneksel müzik, halk
müziği ve klasik ifadelerin kesiş-
me noktasını oluşturuyor. Ben 21.
yüzyılda değişik türleri tek başı-
na çalabilecek müzisyenlerin sa-
yısında artış olacağına inanıyo-
rum. Bu nedenle de özgün bir
kimlik sahibi olmak giderek zor-
laşacak.
Vedat Demirci, Türk tiyatrosuna emek veren sanatçılarla yaptığı söyleşileri bir kitapta topladı
Alnında ışığı ilkhissedenler.
S.RAYANYtRMİBEŞ
Yedat Demirei'nın. "Alnında Işığı tlk
Hisseden Tiyatro Sanatçılanmız" adlı
kıtabı, tsmail Dümbüllü'den Ferhan
Şensoy'a uzanan bir skalada, Türk ti-
yatrosuna büyük emek vermiş, altmış
sanatçımızla yapılan söyleşileri içeri-
yor. Doğuş Otomotiv-Völkswagen'in
katkılanyla gerçekleştirilen kitapta,
oyun yazan Turgut Ozakman'ın yazı-
sının yanı sıra tiyatro ve sinema alanın-
daki üstün hizmetleriyle cumhuriyet
tarihimize geçen Muhsin Ertuğrui'un
kısa bir seçkisi de yer alıyor.
- Söyleşi yapacağınız sanatçılan be-
ürlerken ölçütünüz neydi?
YEDAT DEMİRCİ"- Köşelerine çe-
kilerek unutulmuş olmanın kırgınlığı
içinde yaşamlannı anılanyla sürdüren
tiyatro sanatçılanmızdan ulaşabildik-
lerimle ve meslek yaşamlannın en az
otuz beş yılını bu sanata vermiş ünlü
tiyatroculanmızla söyleşiler yaptım.
Ulaşamadığım başka sanatçılar da var
kuşkusuz. Söyleşilerimde. önceden sap-
tanan sorular yerine. konuşmalann akı-
şına göre sorular sormayı yeğledim ve
sanatçı anılanna ağırlık vermem de ki-
tabı daha ilginç kıldı.
- Tiyatro birildminiz nereden kay-
naklamy or? Kitabı hazniamaya sizi iten
nedeni anlatır mısınız?
DEMİRCİ - Boğaziçi Lisesi —
adlı, verdiği eğitim yanında her
yıl sergilenen birbirinden zengin
müzikallerle ünlü bir okulda eği-
timime başladım. Değerli hoca-
larımızdan, NurettinSevin'inbi-
zim için yazdığı operetler. Mu-
hittin Sadak'ın yönettiği orkest-
ralar ile sergilenir, sanat çevrele-
n tarafından her yıl merakla iz-
lenirdi. Bunlardanbazılan: 'Ga-
zan', 'Ay Işığı' ve Geüntik' ope-
retleri. 'Merakf, 'Mete' ve 'B-
han-Turan" oyunlanydı. Adeta
konservatuvareğitimi verilen bu
okulda, sergilenen oyunlann yıl-
dızı olmuştum. Tiyatro. kanıma
girmişti. Yüksek eğitimimı Dev-
letGüzel SanatlarAkademisı De-
korasyon Bölümü'nde yaptım.
Burada dekor, kostüm ve afış bö-
lümü gibi tiyatroya gerekli olan
öğeleri bulunca, bir tür deneme
sahnesi olan "Akademi Tiyatro-
su'nu kurdum. Türk tiyatrosu-
nun kurucusu Muhsin Ertuğrul,
o zamanlar Ankara Devlet Tiyat-
rosu'nun başındaydı. Bana gön-
derdıği mektupta: "YedatPaşam
başanlannı iziiyonım,okulunu bi-
tirince bana gel, senin yerin bu-
rası" diyordu. Bu mektubu yaşa-
mımın en değerli hazinesi gibi
saklanm. Mezun olunca kuş gi-
bi uçtum Ankara' ya. Istanbul'a
dönen Muhsin Bey, beni yerine
gelen Cüneyt Gökçer'e teslim
etti ve çocuk tiyatrosunu yönet-
meye başladım.
'Ölüme terkettiler'
- Kitap, Türk tiyatrosu için bir
tür belge niteliği taşıyor. Nasıl bir
çahşma vöntemi izlediniz?
DEMİRCİ- Bir tiyatro tutku-
nu olarak cumhuriyetimizin 75.
• Kitapta köşelerine çekilerek
unutulmuş olmanın kırgınlığı içinde
yaşamlannı anılanyla sürdüren, en
az 35 yılını bu sanata vermiş tiyatro
sanatçılanmızla söyleşiler yer alıyor.
Vedat Demirci, bu çalışmasıyla
cumhuriyet dönemi Türk tiyatrosuna
bir ışık tutmak, tarihine katkıda
bulunmak istediğini belirtiyor.
yılını kutlama coşkusu içinde. büyük
Atatürk'ün ulusumuza kazandırdığı
önemli kurumlardan biri olan Devlet Ti-
yatrosu'nun geçirdiği evreleri açıkla-
mak, bu tiyatronun sahnelendiği ilk
oyunlarda sahneye çıkan bugün emek-
li olan sanatçılanyla, Türk tiyatrosunun
çekirdeği sayılan Darülbedayi (Güzel-
likler Evi) sonradan Şehir Tiyatrosu
adını alan tiyatronun en kıdemli sanat-
çılanyla söyleşiler yaparak Türk tiyat-
rosuna bir ışık tutmak, tarihine katkı-
da bulunmak istedim. Amacım bir an-
siklopedi hazırlamak değildi. Cumhu-
riyet dönemi Türk tiyatrosunun nere-
den nereye geldiğini, sanatçılarımızın
oynadıklan oyunlan öğrenerek bu dö-
nemde sahnelerimizde hangi oyunlann
sergilendiğini hanrlatmak istedim. Özel
tiyatrolann kurucu ve sanatçılannı da
ele alınca bu kitap çıktı ortaya.
- Kitap sayesinde Samiye Hün gibi
unutulmuş bir sanatçınuzınjübilesinin
gerçekleştirUmesi olâsınğı doğdu değil
mi?
DEMİRCİ - Samiye Hün gibi sah-
neye çıktığı seyircilerin nefeslerini ke-
sen ünlü bir sanatçımızın bugün yaşa-
mını güçlükle sürdürdüğü ortaya çı-
kınca Şehir Tiyatrosu yöneticileri ko-
nuyla ilgilenmişlerdi ama sanıyorum ki
henüz bir gelişme yok. Kitap sayesin-
de kimi tiyatro sanatçılanmız birden-
bire hatırlanır oldu. Basında ve özel te-
levizyon kanallannda onlarla söyleşi-
ler yapıldığmı iziiyorum. Emekli olan
birkaç sanatçınm da tiyatrolardan da-
vet aldıklannı duyunca onlar adına çok
sevindim. Sözbirliği etmişcesine. "Bi-
zi öbneden ölümeterk ettiler" diye duy-
gulannı ifade etmeleri, onlara verme-
miz gereken değeri, ne'acı bir şekilde
bizlere anımsatıyor değil mi? Emekli-
lik yasasının katı kurallan, en verimli
çağlannda onlan, genç kuşaklann da ta-
nımasını engelliyor.
- Sanatçı aıulan kitaba ayn bir renk
katnuş. En çok hangisinden etkilendi-
niz?
DEMİRCİ - Galip Arcanın anıla-
nndan. Bir tumede çok düşük hasılat
elde ettikleri için kaldıklan otelden ay-
nlarak bir handa kalmak
zorunda kalıyorlar. Orada
kapandıklan bir odada
kimseye görünmeden zey-
tin ekrnek yiyorlar. Gene
de sahneye çıkıyor. tume-
yi aksatmıyorlar. Işte on-
lannözverileri ve sabırla-
rı sayesinde tiyatromuz
bugünlere geldi. S'mdi
uçaklarla tumelere çıkan
kimi sanatçılanmız, kal-
dıklan otelleri beğenmi-
yorlar. lçlerinde televiz-
yon kanallannda dizilere
katılmak için hastalık ba-
hanesiyle tıırneleri iptal ettirenler bile
var.
Samiye Hün- 'BüyükOtmarlar'
N.M.Ayral,t G.Arcan,JeyanMahfi
Mehmet Esatoğlu 'nun 'Bir Dreyfus Davası' oyunu toplumdaki şiddeti anlatıyor
Tarîhsel süreçte basının îldyüzlülüğü
BARIŞ BEHRAMOĞLU
İstanbul Sahnesi. Mehmet Esatoğlu'nun ya-
zıp yönettiği 'Bir Dreyfus DavasT ile izleyicile-
re farklı bakış açılan kazandırmayı amaçlıyor.
Topluluk, önce Kemal Ozer başta olmak üze-
re çeşitli yazar ve sanatçılann biyografilerinden
yola çıkarak küçük küçük oyunlar sahneledi.
Sonra metmlerini kendileri yazmayı amaçlayıp.
ilk ömeğini 'Gecekondulann Son Gecesi' adlı
oyunla verdi. 1989 yılında YıtanazGüney'in üç
farklı yönünü anlatan 'Şarkumz Güneye Dair'
adlı oyunu Almanya'nın 13 kentinde ve îsviç-
re'de sahneledi.
'Bir Dreyfus Davası' nı 'Sosyal Araşürmalar
Vakfi'nı desteklemek için sunan istanbul Sah-
nesi. toplumdaki şiddet ve linç girişimlerini ta-
rihi olaylar süzgeçinden geçiren bu oyundan el-
de edecekleri tüm gelirleri, deprem bölgesinde
üniversiteye hazırlanan gençlere gönderecek.
Şebnem Önal. Lale Ulutepe, EnverAkan, Meh-
met Esatoğlu ve Serkan Durak'ın rol aldıklan
'Bir Dreyfus Davası' Ada Kültür ve Barıs Manço Kültür Merkezi'nde.
'Bir Dreyüıs Davası' adlı oyun Ada Kültür ve Banş Man-
ço Kültür Merkezi'nde izlenebilir.
- 'Bir Dreyfus Davası' adh oyununuz, Türkiye'de her
gün yaşadığımız, diğer ülkelerden de sık sık duyduğu-
muz, linç ve şiddet duygusunu anlaüyor. Bu oyunun ya-
zılmasındaki başhca etkenler nelerdi?
MEHMET ESATOĞLU - Son dönemlerde, futbol
maçlanndan sonra ve özellikle Abdullah Öcalan krizinin
yaşandığı sıralarda Türkiye ve yurtdışında linç kültürü-
nün arttığını fark ettim. Bu kültürü eleştirirken birde bak-
tım ki, aslında bizler de zaman zaman bu linç 'eylemi'nin
bir parçası oluyormuşuz. Bunun üzerinde düşünürken
hep beraber konuşmak ve yüzleşmek gerektiğini anladım.
Tüm değerlerin 'televole' düzeyine indıği bu günlerde, in-
sanlann kendileriyle yüzleşmesinin ancak tiyatro, ede-
biyat ve sinemayla yapılabileceğini anladım. Ülkemizde
özellikle 80'lerden sonra bu linç kültürünün süreci bir-
den hızlandı. Şiddetin hikâyesinin nerede başladığını
araştırmaya başladım ve bir tarih sürecine oturtmaya ça-
lıştım.
- Oyununuzda incilde yer alan 'Habil ile Kabil'in öy-
küsü, ateşin bulunması ve onun sonucu olarak gelişen sı-
nıfsal farkhlıklar, kölelik, 1871 'Paris Komünü" ve 1894
'Dreyfus Davası' gibi insanhk tarihini derinden etkileyen
olaylara yer vermenizin başuca nedenleri nedir?
ESATOĞLU - Toplum olarak belleğımız çok zayıf. Bu
noktada toplumda gerçekten bir 'Habil ve Kabil' çatışma-
sı var. Tek düze bir hayat yaşıyoruz ve bu kaos içerisin-
de güzel olan her şeyi ezip geçiyoruz. Bu tarihi olaylan
birbirlerine bağlayarak sahneye taşımamın nedenlerin-
den bir tanesi de çirkin politikalar ve eski an-
layışlann insanlar üzerindeki olumsuz etkisi-
ni göstermekti. Ancak bu yöntemi kullanarak
yabancılaşma sağlanabilirdi. Biraz antropolo-
ji, biraz tarih ile seyirciyi zamanda gezdirme-
yi amaçladım. Mesela basının iki yüzlülüğü-
nü ve çirkinliğini göstermek amacıyla 'Drey-
fus Davası'nın yaşandığı sıralarda, La Libre
Parole. Le Petit Joumal ın yazdıklannı ekle-
dim. Birilerinin bu olup bitenler karşısındaki
mücadelesini anlatmak için Zoia'mn bunlara
karşı çıkışını ekledim. Ve bunlann sonunda
insanlann galeyana gelmelerinin altını çizdim.
- Bunu işlerken olaylar arasındaki dengeyi
nasıl kurdunuz?
ESATOĞLU - Bu yabancılaşmayı 'Brecht
Tiyatrosu'ndan alıp koyuyorum ve her şeyi ta-
dında bırakıyorum. Çok fazla abartılırsa seyir-
cı sıkılır, tarih içerisinde boğulmaya başlar.
Brecht'in dediği gibi oyun söylev vermeye
başlar. Tarih bugüne bakmak için bir yaban-
cılaştırma unsuru olmalıydı, oyunda tarihi böy-
le bir dengeye oturttuk.
- 'İnsani değeıier' bakunmdan tam bir yüzyıl geride
olduğumuz söylenebilir mi?
ESATOĞLU - Tartışmaya başlamak, halletmenin yol-
lanndan bir tanesidir. Fransa bunu yaşadı. tki yıl önce iş-
çiler Juppe'ye karşı ayaklandığında oyunda anlattığımız
bu soğuk rüzgârlar tekrar esmeye başladı, fakat Fransa
tarih bakımından çok zengin olduğundan ve birçok ya-
nıyla iyi araştınldığı için gerginlik hafifleyebildi. Paris
Komünü'nde büyük bir zemin kaymıştı. 1871 yılmda
önerdikleri şeylerin özlemini, bugün bizler hâlâ çekiyo-
ruz. Yüzyıllarca bu mantık doğrultusunda hareket ettik:
'Bana bir şey olmayacaksa Idme ne olursa olsun.' Eğer
2000'e yeni bir sayfa açarak gireceksek, bu iki yüzlülü-
ğümüzü bir kenara bırakmamız gerekiyor.
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Kültür Emperyalizmini
Konuşmayacak mıyız?
"Emperyallst birkültürün vartığından söz edilebi-
Iir, çünkü politik bir emperyalizm -yeni kılıklara bü-
rünmüş olarak- bugün de ayakta duruyor; onun buy-
ruğu aitında tuttuğu ülkelerde -ya da çevrelerde- ör-
gütleri var; bu örgütler, emperyalist düzeniyürütmek
için her alanı olduğu gibi kültür alanını da denetle-
mek isteyecektir."
1967'de Ferid Edgü'nün hazırladığı "Kültür Em-
peryalizmi" adlı kitapta böyle söylüyordu, Pertev
Naili Boratav.
33 yıl olmuş. Hocanın saptamasındaki gerçeklik
bizim ülkemizin de tepesinde Demokles'in kjlıcı gi-
bi sallanıyor.
O tarihte görsel basın yoktu. Şimdi alabildiğince
yörüngesine almış durumda bizi.
O tarihte Cumhuriyet'le birlikte belli sayıda oku-
run desteklediği "fikir gazeteleri"nden yoksun de-
ğildi henüz ülkemiz. Basında tekelleşme, ürünleriy-
le olsa olsa, kamuoyunu dümen suyuna takmayı
planlama aşamasmdaydı. Senmaye güçlendikçe, o
biçim gazetelerin baskı sayısı, tabana yakın kesim-
deki insanlanmızı olumsuz yönde etki gücü kazan-
dı.
Yerli tekellerin arkasında, uluslararası emperyal
güçter.
Türkiye, Osmanlı döneminde de yaşamıştı bu
olumsuz değişimi. Sonu bildiğiniz gibi gizli sömür-
geolmadurumu..
Erken Cumhuriyet döneminin ulusallık kavramına
verdiği geniş anlamın içeriğinde, emperyalizmin kül-
türüne karşı olmak yok muydu? Günümüzdeki di-
renç dinamiğinin kaynağında bu ana damann biriki-
mi olduğunu unutmamalıyız.
Osmanlı döneminde, 1860'lardan sonra yerden
mantar gibi biten yabancı okullar, Istanbul'da çıkan
Türkçe gazetelerin üç dört katı "tiraj'a sahip yaban-
cı dil gazeteler, hangi kültürü temsil ediyordu? Be-
yoğlu durup dururken mi uluslararası açık pazar gö-
rünümü almıştı?
Emperyalizmin, I. Dünya Savaşı öncesi yöntem-
lerini günümüzde değiştirdiği bir gerçek. Başı sıkış-
madıkça cepheden saldırmıyor.
Kültür emperyalizminin sının yok. Tekniği güdümü-
ne aldığı için, etki alanı alabildiğine geniş. Para pi-
yasasıyla kültür piyasası aynı denetim odaklannın te-
kelinde. Belirgin amacı, düşüncenin yaratıcılığını ön-
leyerek köleleştirmek insani.
Ulusallığın temel öğesi dil. Yalnızca Istanbul'un
Bağdat Caddesi'nde, Ankara'nın Kızılay'ında, Iz-
mir'in Alsancak'ında cepheden saldınya uğramıyor
dilimiz. Kaç yüksek "tirajlı" gazete var, yabancı söz-
cük düşkünlüğünü başlığına yansıtan.
Görsel basınlael ele..
Özellikle 196O'lı yıllardan sonra tanığı olduğumuz
gelişme karşısında, siyasal iktidariar karşı koymak
şöyie dursun, ulusal olmanın birincil gereklerini unut-
muş durumdalar. Dilde yabancılaşmanın önemsen-
mediği bir ülkede ulusal eğitim nasıl söz konusu ola-
bilir?
Ferid Edgü'nün, andığım kitabında, "Elbetteki
bugün en güçlü emperyalist memleketi meydana ge-
tiren Amerika, kültüremperyalizminin tekkaynağı de-
ğilse bile hiç şüphesiz baş kaynağı halinde" diyor,
Abidin Dino.
Kültür emperyalizminin en etkili silahlarından biri
sinema.
II. Dünya Savaşı sonrası ABD küttür emperyaliz-
minin kazanımlannın başında -yanmış yıkılmış ülke-
lere ekonomik yardım bahanesiyle- 2000'i aşkın Ho-
livud döküntüsünün Avrupa ve Türkiye sinemalan-
nı işgal altına almış olması geliyordu kuşkusuz.
Şimdi, bu en etkili silah, ulusal sinemamızın önü-
nü açmayollannı yerli işbirlikçilerin marifetiyle kapat-
mış gibidir. Rejisör dostum Engin Ayça'nın günü-
müzdeki hinoğluhinlikler nedir sorum üzerine verdi-
ği çarpıcı bilgileri okurlanma sunmak istiyorum:
"Özal zamanında Ingiltere'yle imzalanan bir ikili
ticaret anlaşmasından Holivud tekelleri yarartan-
maktadır. Bu anlaşma kapsamına girebilmek için
ABD sinema tekelleri Ingiltere'de dağıtım şirketleri
kurarak, Ingiliz şirketi gibi ABD filmlerini Türkiye'ye
ihraç etme olanağı buldular. Gene bu ikili anlaşma
gereği, filmlerin Türkiye'deki hasılatının yüzde sek-
senini döviz olarak alıp götürmektedirler. Oysa ör-
neğin, Fransa 'da bir filme giriş biletinden kesilen bel-
li bir yüzde, bir fonda toplanıyor ve Fransız fılmleri-
nin fınansmanında kullanılıyor.
özetlersek, Fransız seyircileri, Fransız sineması-
nın gelişmesine veyaşamasına katkıda bulunurken,
Tün\ film seyircileri herseyrettikleriABD filmine öde-
dikleri bilet parasının yüzde sekseniyle Holivud'u fi-
nanse etmektedirier."
Ortaöğrenim programlanndan YÖK üniversitele-
rine, sinemadan medyaya, "reklam" saldınlanndan
kitaba kadar, kuşatılmış durumdayız.
Bakın, bu yaşamsal soruna nasıl çözüm yolları
önermiş Abidin: "Ulusal kimliğimizi ezmeye çalıştı-
ğı ölçüde her kültür emperyalisttir. Bu alanda saldı-
n dışardan gelebileceği gibi (ömeğin milli eğitimde
Amerikan uzmanlannm etkisi), içerden de gelebilir
(örneğin milli eğitimde Amerikan yardakçılan). Da-
ha geniş bir kavramla, bu iç yardakçılara ki bunlar
devlet görevlisi, sanatçı ya da kısaca aydındır, 'kül-
tür komprodorlan' diyebiliriz.
Emperyalist tutuma karşı en iyi savunma, yönte-
me yöntemle, kitaba kitapla, olumsuz sanat eseri-
ne karşı olumlu sanat eseriyle karşı çıkmamızdır."
Abidin'in 33 yıl önce vurguladığı bu gerçek, şim-
di kuşatma niteliği kazansa bile umutsuzluğa düşür-
memeli bizi. .-.. ..
Güvenecek iki dalımız var:
Ulusal kültürümüz.
Anadolu insanının kimliğini koruma bilinci.
• • •
Gelecek hafta Levent Tüzel (Emeğin Partisi Ge-
nel Başkanı), Doğu Perinçek (Işçi Partisi Genel Baş-
kanı), Ufuk Uras Özgürlük ve Dayanışma Partisi
Genel Başkanı) ve Aydemir Güler'in (Sosyalist ik-
tidar Partisi Genel Başkanı) bu konudaki görüşleri-
ni sunacağım.
ÇÜ'tfe film gösterimteri
• ADANA (Cumhuriyet) - Çukurova Üniversitesi
(ÇÜ) Sinema Kolu (SİNEK), dönemin ikinci toplu
gösteriminde 10 fılme yer veriyor. Mithat Özsan
Amfisi'nde dün ' Yurttaş Kane' adlı filmle başlayan
gösterimde yann 'Şehir Işıklan', 'Çingeneler
Zamanı' ve 'Sıradan Faşizm' adlı filmler, çarşamba
günü de senaryosunu Yılmaz Güney'in,
yönetmenliğini Şerif Gören'in yaptığı Yol filmi
izlenebilecek. Gösterim perşembe günü
'Sıkıyönetim', 'Kanlı Düğün' ve 'İyi Kötü Çirkin'
ile son bulacak.