25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ŞUBAT 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA JVUJ-iJ. LJ-tV kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Gitarcı Assad Brothers ve keman virtüözü Femando Suarez Paz, cumartesi CRR'de FilmKûltürServisi-Gitarilcilisi As- sad Brothers ve Tango'nın en iyi keman vırtüözlerinden sayılan Femando Suarez Paz, Yapı Kre- di Sanat Festivali 2000 etkinlik- leri kapsamında 26 Şubat cumar- tesi günü Cemal Reşit Rey Kon- ser Salonu'nda saat 19.30'da bir konser verecek. Konser progra- mında Egberto Gismonti, Nino Rota, Bernard Hermann, Char- lie Chaplin, Roger \Vaters, Leo Brouwer ve Astor PiazzoUa'nın yapıtlan yer alıyor. - Odair and Sergio, Yapı Kredi Sanat Festivali 2000 etkinlikleri içinde yer alan İstanbul konseri- nizin programı çok heyecan veri- cL. Astor PiazzoUa'nın yanı sıra fflm müziklerine bu kadar ağırtık vermenizin özel bir nedenivar mı? ODAIR -1999 yılında keman- cı Iwao Furusavva ile beraber, Ja- ponya'da Sony Klasikleri'nden çıkan bir fi lm müziği albümü kay- dettik. Sergio, bu projede bazı önemli bestecilerineserlerinin bü- yük bir bölümünü beyazperde için yeniden düzenledi. tstanbul kon- seri için Femando ile yaptığımız ortak çalışmada ise film müzik- lerinden oluşturduğumuz repertu- var ile Gismonti, Piazzolla ve Bro- uvver'in eserlerini birlikte kulla- narak konser programına hem da- ha geniş bir ufuk hem de biraz tat katmak ıstedık. - Film müzikleri dışında, sine- mayla ilginiz ne durumda? İyi bir fîlm izleyicisi olduğunuz söylene- bilirmi? SERGİO -Ikimiz de sinemayı çok seviyoruz, fakat ne yazık ki sinemaya ayıracak yeterli vakti- vetango L.stanbulkonseri için tekrar bir araya gelen üçlü, film müziklerinin yanı sıra Gismonti, Piazzolla ve Brouvver'in yapıtlannı birlikte kullanarak programa hem daha geniş bir ufuk hem de biraz tat katmak istiyor. Femando Suarez Paz ile çalışmanın büyük bir zevk olduğunu söyleyen Assad Brothers, 21. yüzyılda özgün bir kimlik sahibi olmanın giderek zorlaşacağına . inanıyor. miz yok. Bence iyi filmlerin sa- yısı son on yılda çok arttı. Bu- günlerde Doğu Avrupa ve iran yapırru yeni filmleri çok beğeni- yorum. - Assad Brothers olarak hiç film müziğiyapünız mı? YapOysamz de- ğeriendirmeleri, tepkileri vb. an- latır nusınız? ODAIR- Evet. 1994'te Sergio, Natsononiwa T> adlı bir Japon fil- minin müziğini bestelemişti. Ta- mamen iki gitar için hazırlanan bu albüm "FarewelT adıyla GHA Plakçılık tarafından kaydedildi ve aynı zamanda Tokyo'daki Gen- dai Magazıne tarafından piyasa- ya sürüldü. -Ulusal müziğiniz ve dansınız olması dışında 'tango" sizce ne- dir? Tangonun bu denli evrensel- teşmesinin aitındasizce neiervar? SERGİO -Tango, insan duy- gulannı çok iyi yansıtıyor. Yeri- ne göre düşünsel, nostaljik, sert dramatik, nazik, şiddetlı, zarif vs... olabiliyor. Bence tangonun bu kadar evrensel bir anlama sa- hip olmasının nedeni, bu kadar çok özelliği bir arada banndır- masıdır. - Astor Piazzolla müziğinin bü- yüsii sizce nereden geliyor? Sizin miizik geçmişinizdeki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? ODAIR-Piazzolla, müzik alet- leri için tasarlanmış olan tango- nun özünü yansıtıyor. Onun mü- ziğinde, insanın iyi bir müzik par- çasından beklediği çok ritimlilik, iki tonluluk. tek eşlikli melodiler, çokseslilik, süslü bas hatlan, bü- yük sololar ve doğaçlamanın ha- rika tadı gibi unsurlann çoğu var. Tüm bu unsurlarklasik eğitim al- mış deneyimli müzisyenler tara- fından değerlendirilebilir. - Daha önce Femando Suarez Paz ile birlikte konser verdiniz mi? Yoksa ilk kez mi bir araya ge- üyorsunuz? Daha önce konser ver- divseniz konser va da konserler nasıl geçti? Ne türden tepldler al- dınız? İlk kez bir araya geliyorsa- nız. hazuiıklar (provalar) nasıl gi- diyor? SERGİO -Evet, Femando ile ilk kez 19% yılındaJaponya'dadü- zenlenen "Alternatif PiazzoUa" adlı projeye katıldığımızda çal- dık. Odair ile beraber de GHA Records için Thistoire du tan- go" adlı albümü kaydettiler. - Üçlü olarak başka planlannız var mı? Gelecekte bu üçlüden bir albüm bekleyebilir miyiz? ODAİR - Femando ile beraber çalmak bir zevk. Bu nedenle sa- dece PiazzoUa'nın eserlerinden oluşan bir repertuvar hazırlama- ya çalışıyoruz. Yeni bir şeyler de- nemek istiyoruz ve bu bağlamda şanslıyız, çünkü Femando çok açık fikirli bir insan. - Assad Brothers müziği üzeri- ne eleşn'rmenlerin ve kamuoyu- nun bir yorumu, bir fikri var kuş- kusuz. Ama siz Assad Brothers olarak kendi müziğinizi nasıl de- ğerlendiriyorsunuz? Müziğin ge- lişinıi içinde kökleri \e dallan açı- sından kendi müziğinizi nereye koyuyorsunuz? SERGIO-KJasik müzik reper- tuanmızın dışında uzun yıllardır Latin Amerika müzikleri üzerine de çalışıyoruz, ki bu müzik zaman zaman geleneksel müzik, halk müziği ve klasik ifadelerin kesiş- me noktasını oluşturuyor. Ben 21. yüzyılda değişik türleri tek başı- na çalabilecek müzisyenlerin sa- yısında artış olacağına inanıyo- rum. Bu nedenle de özgün bir kimlik sahibi olmak giderek zor- laşacak. Vedat Demirci, Türk tiyatrosuna emek veren sanatçılarla yaptığı söyleşileri bir kitapta topladı Alnında ışığı ilkhissedenler. S.RAYANYtRMİBEŞ Yedat Demirei'nın. "Alnında Işığı tlk Hisseden Tiyatro Sanatçılanmız" adlı kıtabı, tsmail Dümbüllü'den Ferhan Şensoy'a uzanan bir skalada, Türk ti- yatrosuna büyük emek vermiş, altmış sanatçımızla yapılan söyleşileri içeri- yor. Doğuş Otomotiv-Völkswagen'in katkılanyla gerçekleştirilen kitapta, oyun yazan Turgut Ozakman'ın yazı- sının yanı sıra tiyatro ve sinema alanın- daki üstün hizmetleriyle cumhuriyet tarihimize geçen Muhsin Ertuğrui'un kısa bir seçkisi de yer alıyor. - Söyleşi yapacağınız sanatçılan be- ürlerken ölçütünüz neydi? YEDAT DEMİRCİ"- Köşelerine çe- kilerek unutulmuş olmanın kırgınlığı içinde yaşamlannı anılanyla sürdüren tiyatro sanatçılanmızdan ulaşabildik- lerimle ve meslek yaşamlannın en az otuz beş yılını bu sanata vermiş ünlü tiyatroculanmızla söyleşiler yaptım. Ulaşamadığım başka sanatçılar da var kuşkusuz. Söyleşilerimde. önceden sap- tanan sorular yerine. konuşmalann akı- şına göre sorular sormayı yeğledim ve sanatçı anılanna ağırlık vermem de ki- tabı daha ilginç kıldı. - Tiyatro birildminiz nereden kay- naklamy or? Kitabı hazniamaya sizi iten nedeni anlatır mısınız? DEMİRCİ - Boğaziçi Lisesi — adlı, verdiği eğitim yanında her yıl sergilenen birbirinden zengin müzikallerle ünlü bir okulda eği- timime başladım. Değerli hoca- larımızdan, NurettinSevin'inbi- zim için yazdığı operetler. Mu- hittin Sadak'ın yönettiği orkest- ralar ile sergilenir, sanat çevrele- n tarafından her yıl merakla iz- lenirdi. Bunlardanbazılan: 'Ga- zan', 'Ay Işığı' ve Geüntik' ope- retleri. 'Merakf, 'Mete' ve 'B- han-Turan" oyunlanydı. Adeta konservatuvareğitimi verilen bu okulda, sergilenen oyunlann yıl- dızı olmuştum. Tiyatro. kanıma girmişti. Yüksek eğitimimı Dev- letGüzel SanatlarAkademisı De- korasyon Bölümü'nde yaptım. Burada dekor, kostüm ve afış bö- lümü gibi tiyatroya gerekli olan öğeleri bulunca, bir tür deneme sahnesi olan "Akademi Tiyatro- su'nu kurdum. Türk tiyatrosu- nun kurucusu Muhsin Ertuğrul, o zamanlar Ankara Devlet Tiyat- rosu'nun başındaydı. Bana gön- derdıği mektupta: "YedatPaşam başanlannı iziiyonım,okulunu bi- tirince bana gel, senin yerin bu- rası" diyordu. Bu mektubu yaşa- mımın en değerli hazinesi gibi saklanm. Mezun olunca kuş gi- bi uçtum Ankara' ya. Istanbul'a dönen Muhsin Bey, beni yerine gelen Cüneyt Gökçer'e teslim etti ve çocuk tiyatrosunu yönet- meye başladım. 'Ölüme terkettiler' - Kitap, Türk tiyatrosu için bir tür belge niteliği taşıyor. Nasıl bir çahşma vöntemi izlediniz? DEMİRCİ- Bir tiyatro tutku- nu olarak cumhuriyetimizin 75. • Kitapta köşelerine çekilerek unutulmuş olmanın kırgınlığı içinde yaşamlannı anılanyla sürdüren, en az 35 yılını bu sanata vermiş tiyatro sanatçılanmızla söyleşiler yer alıyor. Vedat Demirci, bu çalışmasıyla cumhuriyet dönemi Türk tiyatrosuna bir ışık tutmak, tarihine katkıda bulunmak istediğini belirtiyor. yılını kutlama coşkusu içinde. büyük Atatürk'ün ulusumuza kazandırdığı önemli kurumlardan biri olan Devlet Ti- yatrosu'nun geçirdiği evreleri açıkla- mak, bu tiyatronun sahnelendiği ilk oyunlarda sahneye çıkan bugün emek- li olan sanatçılanyla, Türk tiyatrosunun çekirdeği sayılan Darülbedayi (Güzel- likler Evi) sonradan Şehir Tiyatrosu adını alan tiyatronun en kıdemli sanat- çılanyla söyleşiler yaparak Türk tiyat- rosuna bir ışık tutmak, tarihine katkı- da bulunmak istedim. Amacım bir an- siklopedi hazırlamak değildi. Cumhu- riyet dönemi Türk tiyatrosunun nere- den nereye geldiğini, sanatçılarımızın oynadıklan oyunlan öğrenerek bu dö- nemde sahnelerimizde hangi oyunlann sergilendiğini hanrlatmak istedim. Özel tiyatrolann kurucu ve sanatçılannı da ele alınca bu kitap çıktı ortaya. - Kitap sayesinde Samiye Hün gibi unutulmuş bir sanatçınuzınjübilesinin gerçekleştirUmesi olâsınğı doğdu değil mi? DEMİRCİ - Samiye Hün gibi sah- neye çıktığı seyircilerin nefeslerini ke- sen ünlü bir sanatçımızın bugün yaşa- mını güçlükle sürdürdüğü ortaya çı- kınca Şehir Tiyatrosu yöneticileri ko- nuyla ilgilenmişlerdi ama sanıyorum ki henüz bir gelişme yok. Kitap sayesin- de kimi tiyatro sanatçılanmız birden- bire hatırlanır oldu. Basında ve özel te- levizyon kanallannda onlarla söyleşi- ler yapıldığmı iziiyorum. Emekli olan birkaç sanatçınm da tiyatrolardan da- vet aldıklannı duyunca onlar adına çok sevindim. Sözbirliği etmişcesine. "Bi- zi öbneden ölümeterk ettiler" diye duy- gulannı ifade etmeleri, onlara verme- miz gereken değeri, ne'acı bir şekilde bizlere anımsatıyor değil mi? Emekli- lik yasasının katı kurallan, en verimli çağlannda onlan, genç kuşaklann da ta- nımasını engelliyor. - Sanatçı aıulan kitaba ayn bir renk katnuş. En çok hangisinden etkilendi- niz? DEMİRCİ - Galip Arcanın anıla- nndan. Bir tumede çok düşük hasılat elde ettikleri için kaldıklan otelden ay- nlarak bir handa kalmak zorunda kalıyorlar. Orada kapandıklan bir odada kimseye görünmeden zey- tin ekrnek yiyorlar. Gene de sahneye çıkıyor. tume- yi aksatmıyorlar. Işte on- lannözverileri ve sabırla- rı sayesinde tiyatromuz bugünlere geldi. S'mdi uçaklarla tumelere çıkan kimi sanatçılanmız, kal- dıklan otelleri beğenmi- yorlar. lçlerinde televiz- yon kanallannda dizilere katılmak için hastalık ba- hanesiyle tıırneleri iptal ettirenler bile var. Samiye Hün- 'BüyükOtmarlar' N.M.Ayral,t G.Arcan,JeyanMahfi Mehmet Esatoğlu 'nun 'Bir Dreyfus Davası' oyunu toplumdaki şiddeti anlatıyor Tarîhsel süreçte basının îldyüzlülüğü BARIŞ BEHRAMOĞLU İstanbul Sahnesi. Mehmet Esatoğlu'nun ya- zıp yönettiği 'Bir Dreyfus DavasT ile izleyicile- re farklı bakış açılan kazandırmayı amaçlıyor. Topluluk, önce Kemal Ozer başta olmak üze- re çeşitli yazar ve sanatçılann biyografilerinden yola çıkarak küçük küçük oyunlar sahneledi. Sonra metmlerini kendileri yazmayı amaçlayıp. ilk ömeğini 'Gecekondulann Son Gecesi' adlı oyunla verdi. 1989 yılında YıtanazGüney'in üç farklı yönünü anlatan 'Şarkumz Güneye Dair' adlı oyunu Almanya'nın 13 kentinde ve îsviç- re'de sahneledi. 'Bir Dreyfus Davası' nı 'Sosyal Araşürmalar Vakfi'nı desteklemek için sunan istanbul Sah- nesi. toplumdaki şiddet ve linç girişimlerini ta- rihi olaylar süzgeçinden geçiren bu oyundan el- de edecekleri tüm gelirleri, deprem bölgesinde üniversiteye hazırlanan gençlere gönderecek. Şebnem Önal. Lale Ulutepe, EnverAkan, Meh- met Esatoğlu ve Serkan Durak'ın rol aldıklan 'Bir Dreyfus Davası' Ada Kültür ve Barıs Manço Kültür Merkezi'nde. 'Bir Dreyüıs Davası' adlı oyun Ada Kültür ve Banş Man- ço Kültür Merkezi'nde izlenebilir. - 'Bir Dreyfus Davası' adh oyununuz, Türkiye'de her gün yaşadığımız, diğer ülkelerden de sık sık duyduğu- muz, linç ve şiddet duygusunu anlaüyor. Bu oyunun ya- zılmasındaki başhca etkenler nelerdi? MEHMET ESATOĞLU - Son dönemlerde, futbol maçlanndan sonra ve özellikle Abdullah Öcalan krizinin yaşandığı sıralarda Türkiye ve yurtdışında linç kültürü- nün arttığını fark ettim. Bu kültürü eleştirirken birde bak- tım ki, aslında bizler de zaman zaman bu linç 'eylemi'nin bir parçası oluyormuşuz. Bunun üzerinde düşünürken hep beraber konuşmak ve yüzleşmek gerektiğini anladım. Tüm değerlerin 'televole' düzeyine indıği bu günlerde, in- sanlann kendileriyle yüzleşmesinin ancak tiyatro, ede- biyat ve sinemayla yapılabileceğini anladım. Ülkemizde özellikle 80'lerden sonra bu linç kültürünün süreci bir- den hızlandı. Şiddetin hikâyesinin nerede başladığını araştırmaya başladım ve bir tarih sürecine oturtmaya ça- lıştım. - Oyununuzda incilde yer alan 'Habil ile Kabil'in öy- küsü, ateşin bulunması ve onun sonucu olarak gelişen sı- nıfsal farkhlıklar, kölelik, 1871 'Paris Komünü" ve 1894 'Dreyfus Davası' gibi insanhk tarihini derinden etkileyen olaylara yer vermenizin başuca nedenleri nedir? ESATOĞLU - Toplum olarak belleğımız çok zayıf. Bu noktada toplumda gerçekten bir 'Habil ve Kabil' çatışma- sı var. Tek düze bir hayat yaşıyoruz ve bu kaos içerisin- de güzel olan her şeyi ezip geçiyoruz. Bu tarihi olaylan birbirlerine bağlayarak sahneye taşımamın nedenlerin- den bir tanesi de çirkin politikalar ve eski an- layışlann insanlar üzerindeki olumsuz etkisi- ni göstermekti. Ancak bu yöntemi kullanarak yabancılaşma sağlanabilirdi. Biraz antropolo- ji, biraz tarih ile seyirciyi zamanda gezdirme- yi amaçladım. Mesela basının iki yüzlülüğü- nü ve çirkinliğini göstermek amacıyla 'Drey- fus Davası'nın yaşandığı sıralarda, La Libre Parole. Le Petit Joumal ın yazdıklannı ekle- dim. Birilerinin bu olup bitenler karşısındaki mücadelesini anlatmak için Zoia'mn bunlara karşı çıkışını ekledim. Ve bunlann sonunda insanlann galeyana gelmelerinin altını çizdim. - Bunu işlerken olaylar arasındaki dengeyi nasıl kurdunuz? ESATOĞLU - Bu yabancılaşmayı 'Brecht Tiyatrosu'ndan alıp koyuyorum ve her şeyi ta- dında bırakıyorum. Çok fazla abartılırsa seyir- cı sıkılır, tarih içerisinde boğulmaya başlar. Brecht'in dediği gibi oyun söylev vermeye başlar. Tarih bugüne bakmak için bir yaban- cılaştırma unsuru olmalıydı, oyunda tarihi böy- le bir dengeye oturttuk. - 'İnsani değeıier' bakunmdan tam bir yüzyıl geride olduğumuz söylenebilir mi? ESATOĞLU - Tartışmaya başlamak, halletmenin yol- lanndan bir tanesidir. Fransa bunu yaşadı. tki yıl önce iş- çiler Juppe'ye karşı ayaklandığında oyunda anlattığımız bu soğuk rüzgârlar tekrar esmeye başladı, fakat Fransa tarih bakımından çok zengin olduğundan ve birçok ya- nıyla iyi araştınldığı için gerginlik hafifleyebildi. Paris Komünü'nde büyük bir zemin kaymıştı. 1871 yılmda önerdikleri şeylerin özlemini, bugün bizler hâlâ çekiyo- ruz. Yüzyıllarca bu mantık doğrultusunda hareket ettik: 'Bana bir şey olmayacaksa Idme ne olursa olsun.' Eğer 2000'e yeni bir sayfa açarak gireceksek, bu iki yüzlülü- ğümüzü bir kenara bırakmamız gerekiyor. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Kültür Emperyalizmini Konuşmayacak mıyız? "Emperyallst birkültürün vartığından söz edilebi- Iir, çünkü politik bir emperyalizm -yeni kılıklara bü- rünmüş olarak- bugün de ayakta duruyor; onun buy- ruğu aitında tuttuğu ülkelerde -ya da çevrelerde- ör- gütleri var; bu örgütler, emperyalist düzeniyürütmek için her alanı olduğu gibi kültür alanını da denetle- mek isteyecektir." 1967'de Ferid Edgü'nün hazırladığı "Kültür Em- peryalizmi" adlı kitapta böyle söylüyordu, Pertev Naili Boratav. 33 yıl olmuş. Hocanın saptamasındaki gerçeklik bizim ülkemizin de tepesinde Demokles'in kjlıcı gi- bi sallanıyor. O tarihte görsel basın yoktu. Şimdi alabildiğince yörüngesine almış durumda bizi. O tarihte Cumhuriyet'le birlikte belli sayıda oku- run desteklediği "fikir gazeteleri"nden yoksun de- ğildi henüz ülkemiz. Basında tekelleşme, ürünleriy- le olsa olsa, kamuoyunu dümen suyuna takmayı planlama aşamasmdaydı. Senmaye güçlendikçe, o biçim gazetelerin baskı sayısı, tabana yakın kesim- deki insanlanmızı olumsuz yönde etki gücü kazan- dı. Yerli tekellerin arkasında, uluslararası emperyal güçter. Türkiye, Osmanlı döneminde de yaşamıştı bu olumsuz değişimi. Sonu bildiğiniz gibi gizli sömür- geolmadurumu.. Erken Cumhuriyet döneminin ulusallık kavramına verdiği geniş anlamın içeriğinde, emperyalizmin kül- türüne karşı olmak yok muydu? Günümüzdeki di- renç dinamiğinin kaynağında bu ana damann biriki- mi olduğunu unutmamalıyız. Osmanlı döneminde, 1860'lardan sonra yerden mantar gibi biten yabancı okullar, Istanbul'da çıkan Türkçe gazetelerin üç dört katı "tiraj'a sahip yaban- cı dil gazeteler, hangi kültürü temsil ediyordu? Be- yoğlu durup dururken mi uluslararası açık pazar gö- rünümü almıştı? Emperyalizmin, I. Dünya Savaşı öncesi yöntem- lerini günümüzde değiştirdiği bir gerçek. Başı sıkış- madıkça cepheden saldırmıyor. Kültür emperyalizminin sının yok. Tekniği güdümü- ne aldığı için, etki alanı alabildiğine geniş. Para pi- yasasıyla kültür piyasası aynı denetim odaklannın te- kelinde. Belirgin amacı, düşüncenin yaratıcılığını ön- leyerek köleleştirmek insani. Ulusallığın temel öğesi dil. Yalnızca Istanbul'un Bağdat Caddesi'nde, Ankara'nın Kızılay'ında, Iz- mir'in Alsancak'ında cepheden saldınya uğramıyor dilimiz. Kaç yüksek "tirajlı" gazete var, yabancı söz- cük düşkünlüğünü başlığına yansıtan. Görsel basınlael ele.. Özellikle 196O'lı yıllardan sonra tanığı olduğumuz gelişme karşısında, siyasal iktidariar karşı koymak şöyie dursun, ulusal olmanın birincil gereklerini unut- muş durumdalar. Dilde yabancılaşmanın önemsen- mediği bir ülkede ulusal eğitim nasıl söz konusu ola- bilir? Ferid Edgü'nün, andığım kitabında, "Elbetteki bugün en güçlü emperyalist memleketi meydana ge- tiren Amerika, kültüremperyalizminin tekkaynağı de- ğilse bile hiç şüphesiz baş kaynağı halinde" diyor, Abidin Dino. Kültür emperyalizminin en etkili silahlarından biri sinema. II. Dünya Savaşı sonrası ABD küttür emperyaliz- minin kazanımlannın başında -yanmış yıkılmış ülke- lere ekonomik yardım bahanesiyle- 2000'i aşkın Ho- livud döküntüsünün Avrupa ve Türkiye sinemalan- nı işgal altına almış olması geliyordu kuşkusuz. Şimdi, bu en etkili silah, ulusal sinemamızın önü- nü açmayollannı yerli işbirlikçilerin marifetiyle kapat- mış gibidir. Rejisör dostum Engin Ayça'nın günü- müzdeki hinoğluhinlikler nedir sorum üzerine verdi- ği çarpıcı bilgileri okurlanma sunmak istiyorum: "Özal zamanında Ingiltere'yle imzalanan bir ikili ticaret anlaşmasından Holivud tekelleri yarartan- maktadır. Bu anlaşma kapsamına girebilmek için ABD sinema tekelleri Ingiltere'de dağıtım şirketleri kurarak, Ingiliz şirketi gibi ABD filmlerini Türkiye'ye ihraç etme olanağı buldular. Gene bu ikili anlaşma gereği, filmlerin Türkiye'deki hasılatının yüzde sek- senini döviz olarak alıp götürmektedirler. Oysa ör- neğin, Fransa 'da bir filme giriş biletinden kesilen bel- li bir yüzde, bir fonda toplanıyor ve Fransız fılmleri- nin fınansmanında kullanılıyor. özetlersek, Fransız seyircileri, Fransız sineması- nın gelişmesine veyaşamasına katkıda bulunurken, Tün\ film seyircileri herseyrettikleriABD filmine öde- dikleri bilet parasının yüzde sekseniyle Holivud'u fi- nanse etmektedirier." Ortaöğrenim programlanndan YÖK üniversitele- rine, sinemadan medyaya, "reklam" saldınlanndan kitaba kadar, kuşatılmış durumdayız. Bakın, bu yaşamsal soruna nasıl çözüm yolları önermiş Abidin: "Ulusal kimliğimizi ezmeye çalıştı- ğı ölçüde her kültür emperyalisttir. Bu alanda saldı- n dışardan gelebileceği gibi (ömeğin milli eğitimde Amerikan uzmanlannm etkisi), içerden de gelebilir (örneğin milli eğitimde Amerikan yardakçılan). Da- ha geniş bir kavramla, bu iç yardakçılara ki bunlar devlet görevlisi, sanatçı ya da kısaca aydındır, 'kül- tür komprodorlan' diyebiliriz. Emperyalist tutuma karşı en iyi savunma, yönte- me yöntemle, kitaba kitapla, olumsuz sanat eseri- ne karşı olumlu sanat eseriyle karşı çıkmamızdır." Abidin'in 33 yıl önce vurguladığı bu gerçek, şim- di kuşatma niteliği kazansa bile umutsuzluğa düşür- memeli bizi. .-.. .. Güvenecek iki dalımız var: Ulusal kültürümüz. Anadolu insanının kimliğini koruma bilinci. • • • Gelecek hafta Levent Tüzel (Emeğin Partisi Ge- nel Başkanı), Doğu Perinçek (Işçi Partisi Genel Baş- kanı), Ufuk Uras Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı) ve Aydemir Güler'in (Sosyalist ik- tidar Partisi Genel Başkanı) bu konudaki görüşleri- ni sunacağım. ÇÜ'tfe film gösterimteri • ADANA (Cumhuriyet) - Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Sinema Kolu (SİNEK), dönemin ikinci toplu gösteriminde 10 fılme yer veriyor. Mithat Özsan Amfisi'nde dün ' Yurttaş Kane' adlı filmle başlayan gösterimde yann 'Şehir Işıklan', 'Çingeneler Zamanı' ve 'Sıradan Faşizm' adlı filmler, çarşamba günü de senaryosunu Yılmaz Güney'in, yönetmenliğini Şerif Gören'in yaptığı Yol filmi izlenebilecek. Gösterim perşembe günü 'Sıkıyönetim', 'Kanlı Düğün' ve 'İyi Kötü Çirkin' ile son bulacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle