Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• İ *
SAYFA CUMHURİYET 17 ŞUBAT 2000 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER [email protected]
Devrimlerimizin Gözbebeği
Prof. Dr. Aysel ÇELİKEL
A
tatürk'ün "Devrimleri-
mta Gözbebeği'' diye
nitelediği ifade edilen
Türk Medeni Kanu-
nu'nun (dil devrimine
ve uygunluk yönünden
günümüz Türkçesiyle Yurttaşlar Yasa-
sı'nın) kabul edilişinin 74. yılında ya-
samızın özünü konıyarak çağdaşlaştml-
ması sürecüıdeyiz. Yasa tasansı, hükü-
metten geçti. Şimdi TBMM'de görüşü-
lecek. Tasanya eleştiriler var. Bu çok do-
ğal. Tasanya, dûzenleniş biçimi açısın-
dan benim de eleştirilerim var. Ama
önemli olan, tasanya damgasını vuran
ailede kadının konumu konusundaki ye-
ni anlayışın yasa yoluyla uygulamaya gir-
mesi olacaktır. Yasanın dinamik ve ön-
cü gücünün, uygulama yoluyla özüm-
senmesinin geleneksel kadın ve aile an-
layışmın ûrünü olan eleştirileri de tat-
min edeceğini düşünüyorum. Toplumu-
muz her zaman ilerlemeden, iyiden, gü-
zelden, banştan, yasa yoluyla zayıf dü-
şürüleni korumaktan yana olmuştur.
Uzun süreden beri toplum baskın çoğun-
luğu ile kadınlanmızı eşit haklara sahip
bireyler olarak kabul eden bu degişik-
liklerin beklentisi içindedir.
Yurttaşlar Yasası'nın (Medeni Kanu-
numuzun) çağdaşlaştırılması süreci
1970'li yıllardan başlar. Hukuk fakûl-
telerimizin aydınlık görüşlü bilim adam-
lannın olusturduğu yarkurullann (komis-
yonlann) raporlan, özellikle 1990 'lı yıl-
lardan sonra kadın kunıluşlannın de-
mokratik eylem ve aydınlatıcı çalışma-
lanna öncülük etmiştir. Tasannın yasa-
laşması, Türkiye'nin demokratikleşme
çabalannın en önemli halkasını oluştu-
racaktır.
Yurttaşlann kişiler, aile, kalıt (miras),
eyşa hukuku ilişkilerini din, dil, ırk, si-
yasal düsünce ve cinsiyet aynmı gözet-
meden eşitlik içinde düzenleyen Yurt-
taşlar Yasası, Cumhuriyet dönemi hukuk
devriminin temel taşıdır. Taşıdığı önem-
li özelliklerin yanında değişen ve geli-
şen hayat ilişkilerini çağına uygun ku-
rallarla yenileyebilmesine olanak veren
laik karakteri ile Yurttaslar Yasası, ül-
kemizde laik hukukun benimsenmesi-
nin olağanüstü bir örneğini oluşturmus-
tur.
1926'dan baslayan yıllann siyasal,
sosyal ve kültürel anlayışınm öngördü-
ğü evli kadın modeli ve onun yasamıza
yansıyan hükümleri uzun bir süredir de-
mokrasinin içeriği ve özünü oluşturan
insan haklan anlayışı karşısında değe-
rini yitinniştir. Artık, ailede ve toplum-
da rol aynmına dayalı olarak, kadın işi
ya da erkek işi kavramlanna hukuksal
olarak yer yoktur. Bir cinsin öbürü üze-
rinde üstünlük ya da egemenlik kuraca-
ğı biçimde bir aile anlayışı, insan hak-
lannın temel ilkesi olan eşitlik ve aynm-
cılık yasağı karşısında daha fazla varlı-
ğını sürdürememektedir. Ortak bir ya-
şam biçimi olan ailede, eşler eşit hak-
lar ve sorumluluklara sahip bireyler ola-
rak kabul edilmektedir. Evlilik ne kadın
için bir yaşam sigortası kurumu ne de
erkek için yasal üstünlüğün sonucu ola-
rak tek taraflı kararlann verileceği ku-
rumdur. Geieneksel aiie kavTamı ve ka-
dın bakış açısının kınlması bir kültür ola-
yıdır. Demokrasi kültürünün aileye ve
kadına yansıyan bir ifadesi olan kadın
haklan anlayışı, tasannın yasalaşma-
sıyla yaşamımıza girmiş olacaktır.
Medeni Kanun'da iki temel değişik-
lik yapılmaktadır. Bunlardan birincisi:
ailede "evreisüği'' kuralı ile birlikte, ka-
dını kocasının "muavin ve müşaviri"
kabul eden ve "Eve kadın bakar" diyen
hükümlennin kaldınlmasıdır. Bugün
yasada var olan ve eşlerin birbirleriyle
ve çocuklanyla olan kişisel ilişkilerini
düzenleyen; ikametgâh ve konutun se-
çiminde, evlilik birliginin temsilinde,
evi geçindirme yükümlülüğünde. vela-
yetin kullanılmasında kocaya üstünlük
tanıyan, eve bakan eşin emeğine ekono-
mik değer tanımayan hükümler, koca-
nın aile birliginin reisi kabul edilme-
siyle bağlantılıdır. Ailede bir reisin ka-
bul edilmesi, eşler arasındaki diğer iliş-
kilerin de bu esasa göre düzenlenmesi-
nin bir sonucu olmuştur. Bu nedenle de
reislik kavramını savunmak ve bu açı-
dan tasanyı eleştirmek. diğer değişik-
liklere de karşı çıkmak anlamını taşımak-
tadır.
Tasandaki evli kadının haklan açı-
sından yapılmış olan bir başka temel
değişiklik, eşlerin evlilik sürecinde edin-
dikleri mallann, evliliğin sonaermesi ha-
linde eşit olarak paylaşılmasıyla ilgili-
dir. Eve ve çocuklara bakma görevini üst-
lenmiş bir eşin, evliliğin sona ermesi
halinde, eşlerin evlilik süresince edin-
miş olduklan malvarlığı üzerinde eşit
haklara sahip olduğu biçimde özetleye-
bıleceğim değişiklik, kadınlann ekono-
mik ve buna bağlı bütün haklannı ko-
ruyacak. adaleti ve toplumsal huzuru
sağlayacak çok önemli bir gelişme ola-
caktır.
Öngörülen değişikliği, genç kadınla-
nn zengin ve yaşlı kocalann mallanna
sahip olmak için yapay evlenmeler ya-
pacağı biçiminde eleştirmenin yanlış ve
haksız olduğunu düşünüyorum. Payla-
:
-." * "
şılacak olan, evlilik süresince edinilen
malvarlıgıdır. Önceki mal, kazanç, ge-
lir, miras, bağışlama her bir eşin kişisel
malvarlığıdır, paylaşım dışındadır.
Benim eleştirim, tasannın özüne de-
ğil, bütün konulan yeni bir madde dü-
zeni içinde yeni bir yasa olarak düzen-
lemiş olmasınadır. Bu durumun hukuk
yasamımızda yeni zorluklar doğuraca-
ğından kuşku yok. Yeni hükümleriyle,
yeni madde numaralannın hukuk öğre-
timinde ve uygulamasında önemli güç-
lüklere neden olacağmı, bütün medeni
hukuk kitaplannın yeniden yazılması
zorunluğunun ortaya çıkacağını da be-
lirtmek gerekiyor. (Tasannın yasalaş-
masıyla, bundan böyle devrimlerimizin
simgesi olan Medeni Kanunumuzun ye-
rine Yurttaslar Yasası adıyla yeni bir ya-
saya sahip olacağız.)
Eleştirim, hukuk öğretimi ve uygula-
masının yaşayacağı sonınlarla ve hu-
kukçulara düşecek yeni bir sorumluluk-
la ilgilidir. Tasannın insan haklanna da-
yalı saygın maddi içeriğine ilişkin de-
ğildir. Ailede eşit haklara dayalı demok-
ratik bir hukuk düzenini öngören Yurt-
taşlar Yasası tasansının bu yasama dö-
neminde yasalaşması, uygarhğa açıl-
mış olan kapılan genişletecek, toplu-
mun heralanda gelişmesinde temel olus-
turacaktır.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
"Güle Büle'den "Eylül
Fntması'na...
Birfırtına mrydı, bir kasırga mı, neydi? Unutkan
bir toplumuz! Özellikle unutkan yapılıyoruz da on-
dan mı? Dün, önceki gün silinip gitti mi bellekle-
rimizden? Kişi, acılan yaşatmak istemez. Zaman
uzaklaştırır acılan, daha derine, daha bellek ba-
taklarına doğru... Ama bilinçaltı var! Bir gece ür-
pererek uyanırsınız, o bütün unuttuklarınız, unut-
tuğunuzu sandıklannız tepenizden aşağı boşalı-
verir.
"Eylül Fırtınası" fılmini izlerken perdedekinin
yanı sıra binbir konu daha yaşıyordum. Gördük-
lerimi, bildiklerimi, duyduklanmı!.. Hiçbiri yitip git-
medi unutuluş denizinde. Bir dalga gibi size çar-
parbirkitap, birşiir, birfilm, geçmiş zamanın için-
de bulursunuz kendinizi...
Şu son günlerde güzel filmler seyrettim. "Güle
Güle", "Eylül Fırtınası". "Kahpe Bizans"\ da isti-
yordum gömneyi, kapısına kadar gittim, içeri gir-
medim... TV ekranlarında hep aynı kişilikte, çırgın
davranışlan, bağınşlan, kendine özgü ama baria
1
ters gelen şeyleri, bir de beyazperdede mi gör-~
cektim? Genç bir mizah yazarının ilk filmi, belki
daha sonra bu alanda yazdıklan kadar başanlı
olur dedim, geçtim.
Bir de Mart Fırtınası vardı! Bizde fırtına, kasırga
çok, biri geliyor, biri gidiyor! 12 Mart'ta Ankara'da
Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nda izlediğim bir ske-
çi anımsadım. 12 Mart 1971 günü asker yöneti-
me el koymuştu. Sola karşı büyük bir temizleme
başlatılmıştı. Herkes kuşku altındaydı. Herkes,
herkesten çekiniyordu. Böyle bir ortamda Zeki ile
Metin'in bir kahvede otururken kendilerine dik
dik bakan birinden kuşkuyu gösteren sahne be-
ni katılırcasına güldürmüştü, sonra da bu gülüş-
terin büyük bir acının tepkisi olduğunu düşün-
müştüm.
Aydın mısın, şair, yazar, genç misin, öğrenci mi-
sin, iyi, güzel şeyler mi düşünüyorsun, eşitlik, kar-
deşlik mi istiyorsun, öyleyse sen tehlikeli birisin.
Elinde bir kitapla vapura mı bindin, bir gazete mi
aldtn, bir arkadaşınla toplum sorunlannı mı konuş-
tun yüksek sesle! Tamamdır, solcusun! Bir rengin
var, bir derdin, bir sıkıntın var, bu işler nereye va-
racak, bu ülkede gerçek bir banş, bir demokrasi
ne zaman kurulacak dedin mi başın dertlere gir-
miştir, artık kurtuluş yoktur.
"Güle Güle" de, "Eylül Fırtınast"nda Bozca-
ada'dır karşımıza çıkan... O güzel, eşsiz güzellik-
leriyle fılmlere değer katan bir mekân... Kim seç-
tiyse ne iyi etmiş! Dostluklar, sevgiler, aşklar, acı-
larla sevinçler karmaşasını yaşıyoruz bu filmler-
de... Yalnız "Güle Gü/e"nin son bölümünü seve-
medim. Yaşlı başlı insanlann banka soyma komik-
liği!.. Filmin, öykünün anlamına bir şey katmadı,
hatta bozdu. Hasan Pulur'un da yazdığı gibi,
bambaşka bir çare bulanamaz mıydı Metin'i sev-
gılisine, Küba'ya göndermek için...
"Güle Gü/e"deki insanlann hepsi kendi iç dün-
yalannda, hepsi toplum sorunlanndan uzak, hep-
si geçmişin anılan içinde!.. Olsun! Kim ne diyebi-
Ir o ada insanlannın küçük dünyalannda sürdür-
oükJeri yaşama! Dostluk denen, günümüzde or-
ladan kalkmış görünen bir güzel duyguyu bizle-
reyaşatıyorlarya!..
"Eylül Fırtınası"mr\ yazarı yıllardır Almanya'da
yaşayan Habib Bektaş da filmi beğenmiş. Ger-
ç romanda olay Salihli'de geçiyor, Bozcaada'da
değil. Yönetmen Atrf Yılmaz gitmiş, beğenmemiş
Salihli'yi. uygun bulmamış... Romanların, öyküle-
m böylesinedeğiştirilmesini sevmiyorum. Benim
beyazperdeye aktanlan kimi öykülerimin de içi
toşaltılmıştı. Tanıyamamıştım onları...
"Güle Güle"y\de, "EylülFırtınası"n\ da okurla-
m a öğütlemek ısterim.
Hoşgeldin
Dilara Bebek
Nice mutiu senelere!
1OŞubat2O0O-tstanbuİ
HÜ3İ-MFAMÇ
Romanlannız ve
ansiklopedileriniz
yerinizden alınır.
Tel: 554 06 04
İLAN
Heybeliada Orhan
Sk. No: 8/5 Adalar-ts-
tanbul adresinde mu-
kim Hatice Dalbas-
tı'nın akıl zayıflığı ne-
deni ile kendi hak ve
hukukunu koruyama-
yacak durumda olma-
sı sebebiyle.
Adalar Sulh Hukuk
Hâkımliğı"nın
29.4.1999 tarih ve
1999 14 Esas 1999/22
sayılı karan iJe aynı
adreste Muhammet
Dalbastı'nın vası tayi-
nine karar verilmiş
olup ilan olunur.
Basın: 7486
Yakılan Giordano Bruno
Dinçer YE.DIZ /Egmmd
1
1 Şubat 1600'de, tam dört yüzyıl önce
bugün, Roma'daki Campo dei Fiori'de
Domenikan keşişi ve büyük doga fîlozo-
fu Giordano Bruno, heresi (kiliseye kar-
şıt düşünce) suçundan diri diri yakılmış-
tı. Yakılma olaymın görgü tanıklannın
bildirdiklerine göre, odun yığmlanna doğru ilerler-
ken yüzü işkencelerin doğurdugu kan kaybından çok
solgunlasmıştı. lşkence çarkına bağlandığmda ek-
lem yerlerinden çıkmış olan kollan cansız cansız
aşağı doğru sarkıyor, bedeninin kimi yerlerinde, et-
leri kerpetenlerle kopanldıği için kemikleri görü-
nüyormuş. Kazığa bağlanıp da kendisine öpmesi
için kutsal haç uzatıldıgında yüzünü tiksintiyle bu-
ruşturup yana çevirmiş ve yanarken hiç bağırma-
mıştı. Yakıldığı yerde 188O'li yıllarda yapılmış bir
heykeli vardır.
Ancak 19. yüzyılın ikinci yansında gelişen laik
eğilimli Risorgimento devinimiyle birlikte, Kato-
lik Kilisesi'nın kaba kuvvetine karşı özgür düşün-
cenin simgesi sayılarak yüceltilen Giordano Bru-
no; 1548'de Napoli yakınlanndaki antik kent No-
la'dadoğmuş, 1565'te Domenikan tarikatına girmiş
ve 1575'teteolojidoktorasıyapmıştı Olağanüstü
zekâsı, tinsel yetenekleri ve fenomenal belleğiyle
bütün Yunan ve Romalı tllozoflan yutar gibi oku-
muş, AristaTMMS v&'Koptrtıikus'ûh güneş ttm-
kezci sistermnı Aristotelcs ve Ptalemaios'un dün-
ya merkezci sistemine karşı savunmuş ve intuitrv
düşünceleriyle şaşılacak kertede geliştirerek aş-
mıştır. Bruno'ya göre evren sonsuz ve 'caniı biror-
ganizma'dır. Kopemikus'un da tıpkı Aristoteles ve
Ptolemaios gibi sabit saydığı yıldızlar, çevresinde
uydulann dolaştığı canlı güneş sistemleridir ve ara-
lannda metabolizmaılışkılen vardır. Evren sonsuz
olduğuna göre merkezi yoktur ya da 'her noktas
mefkez'dır.
Kozmos ne yanıltıcı duyu organlanyla ne de ma-
temariksel soyutlamalarla ka\xanabilir. Tann ve do-
ğa iç içedir, birbirinden aynlamaz ve birlikleri ev-
renin her köşesini doldurur. Uzayda bir toz parça-
sı gibi küçük kalan dünyayı evrenin bıricik merke-
zi sayan Hıristiyan Tann kavramı, Bruno'nun ka-
nısınca sacma ve gülünçtür.
Bruno, 1576 yılında heretik düşünceleri yüzün-
den engizisyonun eline düşmemek için Napoli'den
Roma'ya kaçar. İki yıl Kuzey Italya kentlerini do-
laştıktan sonra ülkesinden aynlmak zorunda kahr.
Artık on dört yıl sürecek olan göçmenlık yaşamı
başlamıştir. Gittiği hıçbir kentte uzun süre banna-
maz. Avrupa'nm bütün ünlü üniversitelerinde fel-
sefe dersleri verir, Aristocularla tartışmalara giri-
şır ve kendi e\ren görüşünü savunur. Düşünceleri-
nin özgünlüğü yüzünden az sayıda dost, ama çok
sayıda düşman kazanır Bir yandan da dört bin say-
faya yaklaşan, üçte binttalvanca, üçte ikisi de La-
-
1 ^ v .
r,... ,.,
4.NESİL
CAN DÜNDAR
"4. NESİL"
BELGESELİYLE
^ NTV'DE
*
"IVwww.ntv.com.tr
22 ŞUBAT SAU
22:05
tince yazılmış kitaplannı yayımlar. Italyanca Diya-
loglar'ı yalnızca felsefenin değil. ltalyan yazınının
da başyapıtlanndan sayılırlar. Filozofluğunun ya-
nı sıra Bruno; Lukianos, Aristophanes ve Gogol
çapında satirik bir yazar ve büyük bir ozandır. In-
hıitivyaşadığı kendi bilgi teorisini, yazdığı yetmiş
dört sone ve bunlann diyalog biçimindeki yorum-
Ianyla canlı ve plastik bir tarzda açıklar. Yapıtla-
nnda Aristoteles"in mantık, metafızik ve kozmo-
lojisine, Platon'un idea öğretisine, Sokrates'in so-
fizmine ve bu düşünüriere bağlı bütün ortaçağ fei-
sefesine özgü olan tekboyutludüşünce tarzına kar-
şı savaş açar ve kendisi gibi hylozoist (canlı özdek-
çi = maddeci) eğilimleriyle evrenin oluşumunu sü-
reçlerle açıklamaya çahşan lonia fılozoflannı, ger-
çek filozoflarsayar. Aynı düşünceyi ileride Nietzc-
he (Niçe) de Bruno'yla paylaşacak ve o da yozlaş-
mış felsefeyi gerçek felsefenin ışığında yargılaya-
caktı.
Gerek Kalvinistler gerekse Protestanlarbağnaz-
lıkta Katoliklerden aşağı kaîmadıklan için, sonun-
da Mocenigoadlı Venedikli bir soylunun çağnsına
uyarak 1592'de ltalya'ya döner, ama bu kişinin ih-
ban üzerine, engizısyon tarafından tutuklanır. Bir
yılını Venedik, yedi yılını da Roma zindanlannda
geçirir. Işkenceli çeşitli duruşmalarda Hıristiyan
diniyle çelişik olan evren görüşünden hiçbir ödün
vennez. Isa. Musa, Meryem ve kilise azizlerine
saVgısızlık ettığı yölundaki bütün suçlamatan ke-
sinlikle reddeder ve felsefenin teotojıden bağımsız-
hğrnı savunur. Sonunda "yo-
b ge)me/ ve pişnıanhkduyma-
yan bir heretik kişi" ve "bü-
tün kâfirierüı prena" olarak
ölüm cezasına çarptınlır. Yar-
gıcm verdiği karan diz çöke-
rek dinlemek zorunda bıra-
kılan Bruno, ayağa fırlar ve
orada hazırbulunan kardinal-
lere dönerek Latince şu söz-
leri söyler:
"Sizler hakkımda bu ka-
ran verirken,benim onu din-
lerken duvduğumdan daha
büyük birkorku •çindesmiz."
Bruno'nun ölümünden son-
ra Galilei ve Newton"un fızi-
gi ve bunun fılozofık teme-
lini atan Descartes,Spinozave
Leibniz'ın felsefesiyle birlik-
te bütün bilim dünyasına ma-
tematik ve mekanik görüş
egemen olmuştur. (Goetkeve
Scheüing'in ltalyan filozo-
fundan derin etkilenişleri ay-
nksı bir durumdur ancak).
Kökleri Sokrates'e dek uza-
nan bu tek boyutlu düşünce
trajedisinin, doğanm denge-
sini altüst eden bilimsel tek-
nik sonuçlannı bugün yoğun
bir biçimde yaşıyoruz.
Bruno'nun teleskop gibi
araçlar kullanmadan vardığı
astronomik düşünceleri ve in-
tuitK'buluşlan -ki bunlardan
birçoğunun doğruluğu ancak
ölümünden çok sonra kanıt-
lannuştır- çağdaş fizikçilen
sinirlendirip şaşkınlığa düşü-
recek ölçüde. bugünkü mo-
dem astronomi biliminineriş-
tiği düzeyi aşmaktadır. Bil-
diğımiz kadanyla 20. yüzyıl-
da Bruno'nundoğa felsefesin-
den yola çıkan ve bilimi ma-
tematiğin boyunduruğundan
kurtaran tek bir fizik bilgini
vardır: Simon Kraus (1904-
1973).lçme yeni girdiğimiz
yüzyılda doğanın dengesini
bozan, yaşama yabancı mate-
matiksel fiziğe(Hiroşimaola-
yı bir kaza değildir!) karşı ve-
rilecek her savaşımm ve bü-
tün çevrecilik akımlannın ge-
reksinim duyacağı tek felse-
fe, Bruno'nun doğa felsefe-
sidir. Insanlığın karanhk uf-
kuna dört yüzyıldır ışık tutan
bu yüce düşünür, tam anla-
mıyla geleceğin filozofudur.
Gerçek değeri, ne yazık ki
ancak doğa felaketlerinden
sonra anlaşılacak gibi görü-
nüyor. (*)
(*) Yapıtlanndan birkaçı:
• Dialoghi Italiani (bilgi
teorisi, metafızik, etikvekoz-
moloji üzerine 6 Italyanca
yapıt). Firenze 1958, 1985.
- 11 candelaio (Italyanca
güldürü). Milano 1976.
- Opera Latine (29 Latin-
ce yapıt). Stuttgart 1962.
- GiovanniAquilecchia 'nın
amştınp buldugu, Opera La-
tine 'de bulunmayan 4 Latin-
ce yapıt. Roma 1957, 1964,
Dıyaloglar, I997'de Sedat
Umran tarafından çevrilmiş.
PENCERE
Yoksulun Adı Yok!..
Egemen ideoloji azgelişmiş medyalardaki beyin-
leri küreselleşme deterjanıyla yıkadığından, insanlı-
ğın fukara kesimi artık tu kaka!..
Yoksul halk yığınlannın hali pür melali artık siya-
sal partileri de ırgalamıyor. Sosyal adaletsizliği vur-
gulamak isteyen sol politikacı yaylım ateşine alını-
yor:
- Popülist!..
- Çağdışı!..
- Dinozor!..
Dünya coğrafyasında veAnadolu haritasında sarv
ki yer yanldı, yoksul halk içine girdi.
•
Parlamentoda sol parti yok!..
Daha doğrusu adı var, sanı yok.
57'nci hükümet, IMF atanmışlannın yazıp Türki-
ye'ye dayattığı programı uyguluyor. Yalnız ekono-
mik değil, ideoloik ve siyasal bir program bu!.. IMF
müfettişleri de sık sık Ankara'ya gelerek uygulama-
yı denetliyorlar.
Türk-iş, Adapazan'nda gerçekleştirdiği başkan-
lar kurulu toplantısında bir bildiri kaleme aldı.
Işçi diyor ki:
1) Ücret artışlan, gerçekleşen enflasyon oranının
üstünde belirlenmeli. 2) Özgür toplu pazarlık düze-
nini ortadan kaldıracak IMF dayatmalan reddedil-
meli. 3) POAŞ'ın özelleştirme süreci durdurulmalı.
4) RTUKyasasında yer alan ve gazete sahiplerinin
kamu ihalelerine girmelerini engelleyen hûküm ko-
runmalı. 5) Kıyakemeklilik yasası durdurulmalı vb...
Ama kim okur, kim dinler varak-ı mihri vefayı!.. Par-
lamentodaki siyasal partiler koalisyonu tümüyle
IMF'nin yanındadın CHP de Meclis'in dışındadır.
•
Fındık gibi patates stoklan da ülkede dağ gibi yı-
ğılınca Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, bu ya-
rarlı besin maddesini çürümekten kurtarmak için
reklamla pazarlamak istemiş...
Reklamda kim oynayacak?..
Hülya Avşar mı?..
Ebru Şallı mı?..
Medyamızın yazdıklanna bakılırsa, bu iş kanşık;
Bakan Bey demiş ki:
"- Hülya Hanım yaşlı!.."
Demiş mi, dememiş mi?..
Ne önemi var?.. Medyatik basın patatesin püre-
sini haberini yazarken yapar, kızartmasını yorumda
okuruna yedirir, afiyetle!..
•
Patates, Güney Amerika'dan 15'inci yüzyılda Av-
rupa'ya göçmüş; kapitalizmin tarihinde önemli yeri
var!.. Yoksul halkın besinine dönüşmüş; bu yokfa pek
çok olay yaşanmış; şimdi Türkiye'de gündemi oluş-
turuyor.
Esenyurt Beiediye Başkanı Gürfoüz Çapan, 6 mil-
yar degerinde 150 ton patatesi halka dağıtmak üze-
re girişime geçince halk patatesi kapışmış...
Daha doğrusu yağmalamış...
Halk yoksul!..
Medya patates olayını da magazinleştirdi; halk
fakirlikten kınlıyormuş kime ne!.. Bir yanda patates
stoklan, öte yanda beli bükülen üretici, beri yanda
f»tatesi;yağmalayan boynu bükük insanlar.;"
Dn ı c
•
IMF ketepçesinde geniş halk yığınlannın anaa ağ-
lıyor; ama, bu özveri karşılığında Türkiye bunalım-
dan çıkabilecek mi?.. Kimsenin umurunda değil bu
soru; herkes dtsardan getecek paralar için etlerini uguş-
turuyor.
Istanbul Kadın Kuruluşlan Biıiiği
(İKKB)
"17 ŞUBAT MEDENİ KANUN GÜNÜr
(1926 - 2000)
Aydınlığa Acılan Kapı
İZLENCE
SaygıDuruşu
Açtş Komjşması : Prof. Dr. Hikmet Sami TÛRK
Adalet Bakanı
« DİA GÖSTERİSİ ^
"ŞffilATTAN LAİKÜĞE VARIŞ"
Ord. Prof. Dr. Hıfa VekJet VELİDEDEOĞLU Ansma
Haa/Iayan
Sunan
Dia Sunumu
•AÇIKOTURUM
Oturum Başkanı
Konuşmaalar
MeriçVELİDEOEOĞLU
AJı DÛŞENKALKAR
Devlet Tıyatrosu Sanatçıa
ÖztemÖZKARAM
fıyatro Sanatçısı
Gün
Saat
Yer
: Prrjf.Dr.NeclaARAT
: Prof. Dr. Aysel ÇEÜKEL
Prof.Dr.RonaSEROZAN
Gazetea-YazarAlıSlRMEN
17 Şubat 2000, Perşembe
10.00
Devlet Tıyatrosu, Taksim Sahnesi (Savoy Oteü
Yanı)-TAKSİM
VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI
Arkadasımız Hatice Kudiş'in anneannesi
CEVAHÎR YARAR'ın
vefat ettiğini üzüntüyle öğrendik.
Merhumeye Tann'dan rahmet,
kederli ailesine ve yakınlanna
başsağlığı dileriz.
CUMHURİYET ÇALIŞANLARI
ANKARA 15. SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1997/554
Davacı Mevlüt Topbas vekili tarafından davalılar Me-
lahat Gülsüm Nayman ve Rebeka Hadoca aleyhine mah-
kememıze acılan ortaklığın giderilmesi davasının yapılan
yargıJaması sonunda: Davanın kabulüne ve dava konusu
Ankara, Çankaya Karakusunlar köyü, 27362 ada, 3 par-
sel sayılı taşınmazın bütün yükümlülükleri ile birlikte
açık arttırma suretiyle yapılacak satışla ortaklığın gide-
rilmesine dair 20.1.2000 tarihinde karar venlmiştir. Key-
fıyet davalılar Melabat Gülsüm Nayman ile Rebeka Ha-
doca'ya ilanen tebüğ olunur. 28.1.2000 Basın: 7595