25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 ŞUBAT 2000 CUMA 14 kultur@cumhuriyet.com.tr Roni Margulies'in yeni şiir kitabı 'Elsa', coşkuyla korkunun, heyecanla kaygınm birlikteliği 'Baştanyenîktirçağımı&Ia heraşk'S. RAYAN YtRMİBEŞ Bırgün bu dizeler Elsa ' Dillerinde dolaşacak ınsanlann O insanlar ki bu çağın o garip acısını , duymayacaklar . Uyandıracak dizelerim heyecan dolu gençleri Öğretmek için onlara aşkdenilen ateşi Öğretecekzamanın aşka galebe çalmasınm müm- kün olmadığını Ve eninde sonunda aşkla yaşamın birliğini Aşklar vardır zaten bir asma gibi meyvaya durur Ve damar mavi kaldıkça akar içinden üzüm şarabı Elsa Triolet. Fransız şair Louis Aragon'u ölümsüz- lük mertebesine eriştiren, 'Elsa'nınGözleri' ve 'Mut- lu Aşk Yokhır' şiırlerininesın kaynağıydı. Aragon'un bu şiirlerini kendi süzgecinden geçiren RoniMargu- lies, Adam Yayınlan'ndan çıkan yeni şiir kitabı'Eba' ile okurlan 'kendi' Elsa'sıyla tanıştınyor. Her paylaştığımız şarap şişesi uzun bir ayindi adeta, birlikteliğimizi teyid ederdi. Tanıştığımızyaz Girit 'te bir bağda durup yediğimiz üzümleh anmış gibi olurduk her bardakla. Şimdi de, kim olursa olsun yanımda masama geien her şarap şişesim Elsa 'yla birlikte içiyoruz. Kınk bir şişenin yarısı onda, yansı bende sanki: Keskin kenarlarım paylasıyoruz. • . -Aragon'un 'Elsa'sıylaMargulies'in Elsa'aarasro- daki temel benzeriikler ve farklar nekr? RONİ MARGULİES-Kitaplara konu olan kadın- lardan değil de, kitaplardan söz edelim. Bu bağlam- da kadınlar önemli değıl çünkü. "Eba Triolet, Ara- gon için çok önemli, benim Ebam benim için önem- K." Kıtaplar ıse hepimiz için. Elsa'lann genel anlam- da tek önemleri bahane olmalan, vesile olmalan. Ara- gon, Elsa için beş tane şiir kitabı yazmış, ben yirmi beş tane şiir (daha da yazacağım İcuşkusuz. Ve hem yirmi beş yaşımda gözlerimden saçılan ışık, hem o ışığa âşık olan kadın geride kaldıkça daha da çok ya- zacağım belki. Ama yazdıklanm giderek o kadından ziyade o ışık hakkında olacak herhalde). Elsa Triolet ile benim Elsamın tek ortak yönleri bu saninm; şiire vesile olmalan. Şiirler arasında ise benzerlik yok kanımca. Aragon'a ve genel olarak Fransız şiirine düşkün değilim. Ara- gon'un Elsa şiirlerini genellikle fazla melodramatik, fazla 'âşık', fazla çığırtkan buluyorum. Kişinin ne kadar âşık olduğunu anlatan şiir çok ilginç gelmiyor bana. En yoğun aşkın içinde bile biraz korku vardır, aşkın tükeneceği bilinci vardır belli belirsiz, luskanç- k â bk il kk (Fotoğraf: İNCİASENA) ar nce hayat bir şeyler dayatıyor. Örneğin, Elsa'yla hayatımın hem en mutlu hem en mutsuz anlaıını yaşıyorum. Şaşıyorum, bu kadar mutlu olabiliyorken niye mutsuz oluyoruz? Bireyler, bireyler arasındaki ilişkiler, bu ilişkilerin oluşturduğu toplumsal düzen, niye hep mutlu etmiyor bizi? Nerede yanılıyoruz? Neyi, nasıl başka türlü yapmalı? Ne yapmalı? Hayat, "Ben Elsa'yı sevdim, o kadar" dememize niye izin vermiyor? Bu sorulardan, aranan cevaplardan çıkıyor işte şiir. lere) duyulan ve bastınlan ilgi vardır, belki bir mut- suzluk önsezisi vardır. Bu karmaşıklığı, bu çelişkile- ri yansıtmayan aşk şiıri pek ilgimı çekmıyor. Bu ne- denle. Aragon'un çekincesiz sevdiğim tek şiin 'Mut- lu Aşk Ybktur.' - Şiirieriniz aynlıkla sonlanmış ama bitmemiş. izle- ri süren bir aşkı anlaüvor. Si/jn Elsa'nız bir kişi mi? 'Biçimi içeriğin önüne koyan şiir kötü şiirdir", demiş- siniz. İçeriği oluştururken daha çok yaşanmışhklar- dan nu, kurgudan mı besleniyorsunuz? 'Elsa'da ya- şannuşhk lezzeti taşıyan şiirlerle karşılaşıyonız— MARGULİES - Benim Elsam bir kişi, ama okur olarak sizinkı bir kişi değil umanm. Kıtapta anlatı- lan hemen her şey. olaylar, konuşmalar, gerçekten yaşanmış. Ama benim için gerçekten yaşanmış, okur için ise kurgu. Benim Elsa'yla Girit'te şarap ıçmem ftk vâjdır, zaman za^nan başka kadjnlara.Cve^erkiek;,.,. bu kurndan geçipher okurun bir başka sevgiliyle bir başka yerde paylaştığı şarap şişesine dönüştüğü öl- çüde şiir bir işe yanyor. Orta yerde kurgu var ama bir yaşanmışlıkla başlayıp bir başka yaşanmışlığa uzan- madığmda, anlamsız bir kurgu olarak kalıyor. Kur- gudan başlayarak bir yere ulaşmak mümkün değil. - Aragon, yaşam aşkııu, sevmeyi öğrenme arzusu- na bağlaııuş ve şiirlerinin yeni kuşaklara bu anlamda uiaşmasını istemiş. Siz? MARGL'LJES - Önce hayat bir şeyler dayatıyor. Ben, örneğin. Elsa'yla hayatımın hem en mutlu hem en mutsuz anlannı yaşıyorum. Şaşıyorum, bu kadar mutlu olabiliyorken niye mutsuz oluyoruz? Niye hep mutlu olamıyoruz? Bireyler, bireyler arasındaki iliş- kiler, bu ilişkilerin oluşturduğu toplumsal düzen, ni- ye hep mutlu etmiyor bizi? Nerede yanılıyoruz? Ne- yi. nasıl başka türlü yapmalı? Ne yapmalı? Hayat, "Ben Eba^yısevdim, o kadar" dememıze niye izin vermi- yor? Bu sorulardan, aranan cevaplardan çıkıyor işte şiir. - Başlarken Orhan Veli çevirisi 'Elsa'mn Gözle- ri'nden, bitirirken Cemal Süreya çevirisi 'Mutlu Aşk Yoktur'danAragondizeleriyapranızaeşlikediyor_ El- sa'mn izdüşümlerinde yazdmış aşk şiirieri nasıl ve ne- den ortava çıktı? MARGULİES - Şiirieri Elsa ile yaşadıklanm yaz- dırdı bana. ama kitap Elsa hakkında değil. Ne hak- kında olduğunu iki ayn şiırden ikı dize özetliyorben- ce: "Baştan yeniktir çağımızda her aşk" \ e "Uğrun- da mücadele etmeje deger değerti olan her şey"*: Bir yanda umutsuzluk bir yanda umut, karamsarlık ve iyim- serlik, bılinç ve irade, yenilgı ve teslım olmama. - Aşkın hangi aşamasındayken yaayorsunuz şiirie- ri? MARGULİES - Ben bir aşkın başlangıç sürecin- de aşk şiiri yazmadım hiç. 0 aşamada hayat çok ağır basıyor. Kısa bir süre hayatın coşkusuna. heyecanı- na teslim oluyoruz, sözünü ettiğim kaygılan, korku- lan. sorulan bastırıyoruz."Şiir isecoşkuyla korkunun, heyecanla kaygının birlikteliğinden çıkryor." Hep aşk- lann ardından yazanm ben, sorular ve yetersizcevap- lar şiir yazdınr bana. Aşk kalpsiz bir dûnyada sığmak arayışı - Aşkı yaşamın içinde hangi düzleme oturtu-yorsu- nuz? MARGULtES- Aşka dair öyle ipe sapa gelmez laf- lar ediliyor kı! İçinde yaşadığımız toplum, uısanı en dar anlamda bireyleştıriyor. atomize ediyor, yalnız- laştırıyor, fakirleştiriyor. insanlar arasındaki iîişkile- ri insan ilişkileri olmaktan çıkanyor. metalar arasın- daki ilişkiler haline getinyor. Marx, din hakkında "Halkın afyonu" dedikten sonra, "Ezilenlerin iç çe- Idşi, kalpsiz dünvanın kalbi" der. Aynı şeyin aşk için de geçerlı olduğunu düşünüyorum. "Yabancdaşmış, vahşu kalpsiz bir dünyada birsığmak arayışı aşk. Me- talar dolavımıvla değil. doğrudan insanlar arasında bir yakınhk, bir sıcaklık arayışL" Tek ülkede sosya- lizm kurulamadığı gibi, gelecek toplumun insanı bu toplumun içinde mutluluğu bulamıyor. Bu yüzden "Mutlu Aşk Yoktur". Ama aramaya devam ediyoruz. Teslim olmuyoruz, umutsuzluğa kapılmıyoruz; her ba- şansızlık, her mutsuzluk, beîki daha da umutlu, da- ha da dört gözle aramamıza yol açıyor. Insanın en gü- zel yanı da bu zaten; tükenmez bir iyimserlik, bıtmez bir umut, en çaresiz koşullarda bile mücadele etme yeteneği. - Çağdaş Türk şiirine eleştirel yaklaşunınız bilini- yor. Bu bağlamda 'Elsa' ile kimi günümüz şairierine göndermeniz var mı? MARGULtES - Biçimi içeriğin önüne koyan, şi- iri yaşanmışlıktan değil kelimelerden üreten neslimin şairleriyle zaman zaman dergi sayfalannda tartışıyo- rum. Şiir yazarken bu tartışma bağlamında gönder- me yapmak gibi kaygılanm yok elbet. Ama bir an- lamda haklısın, tartışma makalelerde değil, şiirlerde bağlanacak. Ingilizlerin dediği gibi, "Pasta, yenfldi- ğindekanıttamr." -. • . v . ... LEYLA PINAR ÇEŞİTLİALBÜMLER ÇIKARACAK Bu yıl Bach ve Barok'la geçecek AHSENERDOĞAN Cemal Reşit Rey Konser Salonu tarafin- dan düzenlenen 'Baeh Günleri''ne katılan klavsen ve org sanatçısı LeylaPınar. Bach'ın klavsen. org ve piyano için yazdığı yapıtlar- dan bir demet sunduğu resitalinde sık sık ara vererek ünlü bestecinin sanatı, kişiliği, özel yaşamı üzerine bilgilendirici konuşmalar yaptı. "Bir sanatçının çaldığı şeyin nereden gel- diginL niçin yazıldıgını ve bugün için ne an- lam taşıdığını açıklaması dinlc\ ici üzerinde olumlu etki bırakı>or. İnsanlar bu besteciyi farklı vönlerivle de tanı- malılar. Bizde Bach, bir kilisc organisti, agırbaşlı bir besteci olarak tanuur. Ama çok hoş, çok ilginç yönleri de var bu sanatçı- nın. Örneğin çok meraklı bir insan. Bu merakı saye- sinde de geleceğin müzi- ğini görebilmiş. Bir beste- sinde baknorsunuz ki Schumann'ı, Beethoven'ı ya da Schönberg'i andı- ran bölümler var. Armo- nik açıhnüara yönehniş." Konsennde Anna Mag- delala Albümü'nden se- çilmiş parçalan da seslen- diren Pınar, Bach'ın mü- ziğini elektronik klavsen- de teknoritimlerineuyar- ladı. Leyla Pınar. Bach Yılı kutlamalan kapsamında martta Brüksel 'de gerçek- leşecek olan Bach Günle- ri'nde bir resital verecek. Yaz boyunca da çe- şitli kentlerde düzenlenen festivallere katı- lacak. Bach'ın klavsen, org ve piyano için yazdıgı yapıtlardan ve Bach için yazılmış par- çalardan oluşacak olan albümü ise alü ay için- de Belçika'daki Pav^n adlı plak firmasın- dan çıkacak. Nisanda gerçekleşecek 6.tstan- bulBarokMûzikFestivali'nin 23 Nisan Ço- cuk Bayrarra'na denk gelmesi dolayısıyla. ku- rucusu olduğu tstanbul Baroktopluluğunun yanı sıra bir çocuk korosuyla birlikte sahne- ye çıkacak. Çocuk korosu, Bach'ın bir pas- sionunu özetleyerek yorumlayacak. Istan- bul Barok, 2000 yılımn aynı zamanda Inanç Yılı olarak kutlanması nedeniyle ülkemiz- de Hıristiyan dünyası için öneme sahip olan merkezlenndeki (Efes, Demre, Kapadokya gibi) kiliselerde Bach konserleri verecek. Leyla Pınar uzun süredir Belçika'da kon- sertist olarak çalışıyor. orkestra eşliğinde ya da solo konserler veriyor. Barok müziğinde Klavsen ve org sanatçısı Leyla Pınar. yaşanan stil arayışlannın, çağdaşlaştırma çabalannın Türkiye'de de karşılığını bulma- sı amacıyla 1995'tegençlerdenoluşan tstan- bul Barok topluluğunu kuran Leyla Pınar, yıl- da birkaç kez Türkiye'ye gelerek topluluğu çahştınyor. Istanbul Barok, 1997'de, Fran- sız besteci Andre Campra'nın 'L'Europe Galante' (Avrupa Eğleniyor) adlı operasmı Belçika'da düzenlenen Sablon Barok Baha- n 'nda sahnelemişti. O güne dek operanın ta- mamı hiç sahnelenmediği için performans büyük ilgi görmüş, Harvard Üniversitesi de gösterinin canlı kaydını kütüphanesi için is- temişti. Gösterinin bir özelliği de, yapıtm ya- zılışımn 300. yılına denk gelmiş olmasıydı. Ancak topluluğun bu çabası Tür- kiye'den hiç ilgi görmedi. Leyla Pınar, "Osmanhte- malannada yer veren ope- ranın Osmanlı De\ kti'nüı 700. kuruluş vüdönümü olan 1999'da çeşitu etkin- likler kapsamında sahne- lenmesini arzu ederdim. Ama hiçbir yere kabul edilmedik L'europa Ga- lante'. Sultan Süley- man'ın, kölesi Hürrem Sultan'la (Rosanne) ev- lenmesini anlanyordu. Kö- leliğe karşı olan Campra için çok önemli bir yapıt- tı bu." diyor. Tasanlan arasmda Er- tuğrulOğuzFu-at'ın ken- disi için yazdığı klavsen konçertosunun CD kay- dı, 20. yüzyıhn klavsen müziğine katkılarımn bir özeti niteliginde bir albüm hazırlamak var. Bu çalışmada Türk bestecilerden tlhan Us- manbaş, EkremZeki Ün. Cenan Akuı. İDıan Baran. Ertuğrul Oğuz Fırat, Bülent Tarcan. Urvi Cemal Erkin'in klavsen ya da piyano için yazdıklan parçalann klavsen uyarlama- lan yer alacak. Bir başka albümü de 'OsmanlTda barok müziğj' temalı. Osmanlı'nın da kaçınılmaz olarak barok kültüründen etkilendiğini be- lirtiyor: "17 ve 18. yüzyıkla bestelenmiş Os- manlı müziklerine bakıyorsunuz, ttalya'nın jig'ine, Fransa'nın sarabandasma benzhor. Demek ki bir iletişûn var. herkes birbirinin neyapâğuun iyi kötü farkında. İşte böy le Ba- rok özellikierini taşrvan Osmanlı parçalan- nıtopladım. Bu albüm de Pa\an llnııasından çıkacak" diyor. Aynca, 'UEuropa Galante' operası ile ilgili kitabı Istanbul Barok'un yorumunun yer aldığı bir CD'siyle birlikte Boyut Yayınlan tarafından yayımlanacak. The HilliardEnsembleAKM'de konser veriyor rası, bu akşam saat 19.00'da ve yann saat 11 .OO'de şef Stephen Layton'un yönetiminde Hilliard Ensemble ile birlikte konserier verecek. The British Council'in desteğrvle düzenlenen konserlerde Britten, Busnois, J. Lupi ve Arvo Part'ın yapıtlan yer alacak. Erken dönem ve çağdaş müzik alanlannda dünyanın belli başlı oda toplu- lukianndan Hilliard Ensemble yüzden fazla konser veriyor. Topluluk, Gavin Bryars, Heinz HoUiger, John Cas- ken ve James MacMillan'ın kendileri için besteledikleri yapıtlardan oluşan repertuvann yanı sıra Veljo Tormis ve Erld-Sven Tüür gibi BaJtık ülkelerinden bestecilerle de çalışb. 1997 yüında çekilen Kanada yapımı 'Lilies' filnünin müziğini yapan Hilliard Ensemble, 'Officiunı'u saksofoncu Jan Garbarek ile birlikte kaydetti. Toplu- luğun projeleri arasında Doğu Avrupa'da ortaçağ ve rönesans müziği alanında araşfırmalar ve Michael Fin- nissj 'ye sipariş errikleri bir org ayini bulunuyor. YAZIODASI SELtM tLERİ "GehıişGeçmişEnBüyuK Antikacı' , Beni oku! diyen bir anlatımla kaleme alınmış: An- tikacının Pîri Duveen. P dergisi b|r süre öne P Kitaplığını kurdu. llk ki- tap, Demir Özlü'nün Paris Günces/'ydi. 196O'lı yıllarda genç bir hikâyecinin Paris'e gitme özlem- lerini ve Paris'teki günlerini günü gününe izleten, Türk sanatçılarının Paris tutkusunu toplumbilim- sel açıdan da aydınlatan bir yapıt. Paris Güncesi o kadar özenli basılmış, ciltlen- miş, o kadar özenli biçimde okura sunulmuştu ki, kitabı önce epey evirip çevirdim, evirip çevirmek- ten kendimi alamadım. Grafik tasanm: Erkal Ya- vi. Biçimselliğin öne çıkmadığı, ama kitaba değer- bilirlikle yaklaşan, gerçekten yetkin bir tasanm. Sonra ikinci kitap: Duveen adlı, "gelmiş geç- miş en büyük antikacı"nm yaşamöyküsü. Yine Erkal Yavi'nin alabildiğine yalın, alabildiğine ince- likli grafik tasarımıyla. Kitabın yazan S. N. Behrman. Hiç tanımadığım bir yazar. Broadway oyunlarıyla ünlenmiş. Yirmi beş güldürü yazmış. Eserleri bizde sahnelendi mi? Behrman yaşamöyküleri, senaryolar, öyküler de yazmış. Bazı yazarlar vardır, ne yazsalar oku- ma heyecanı uyandırarakokuturlar. Behrman bes- belli onlardan. Celâl Üster*in Türkçe sevgisiyte donanmış çevirisini de özellikle vurgulamak iste- rim. Demin 'okuma heyecanı' uyandıran yazarlar dedim. Çağdaş edebiyatımtzdan Refik Halid'i, Fa- lih Rıfkı'yı, Salâh Birsel'ı, özellikle denemelerini okurken, hep öyle heyecanlarla okudum. Bir baş- ka heyecan ustası benceAttilâ llhan'dır; en çap- raşık konuyu bile, şurasından burasından, ille lez- zetlere açar... On dokuzuncu yüzyılda başlayan Duveen ma- cerası, Felemenk dünyasından gökdelenli Ame- rika'ya bir rüya gibi akıp gidiyor. Tablolar, antika eşya, sanat eseri. Bunlan edınebilme gücüne ka- vuşmuş sermaye çevreleri. Birbirine madik atma- lar. 'Pa/a'nın her zaman bayağılık getirmediğine tuhaf bir tanıklık. Raffi Portakal'ın önsözünden öğreniyoruz: Du- veen biyografisi Çetin Altan'ı da ilgilendirmiş, üstelik 1970'lerde. Yine Raffi Portakal, bugün bizim toplumumuz- da, 'para'yı sanat eserine vedeğerii eşyaya yön- lendirecek kişilerin varlığından söz açıyor. Herhal- de çok az sayıda kişi. Antika eşyayı elbette severim. Yaşanmışın ro- manlannı okurum onlarda. Bu roman bazen çok acıklı olabilir. Bütün eski eşyalara öyküler kura- rım. Geçmiş zamanın resimleri beni romanlara, öy- külere alıp götürür. Düşünün, bir portre ve ressa- mı. Portredeki kişi poz verdigi süreçte neler his- setti, o sıralar neler yaşıyordu; ressamın gerçek- likteki kişiyle ve yapıtıyla ödeşmesi... Sanat koleksiyonculuğunun görkemli sahnete- i'riniokudugtımAntikacılann Pîri yeni duyurrtsâyiş- lara yöneltti. Bir noktadan sonra sanat koleksiyo- nu neredeyse ölümcül tutku olabiliyor. Sanatın kendisi gibi bir şey. Ama iyice incelmiş begeniye erişildiğinde. Celâl Üster, kitapta adı geçen kişileri, kısa bil- gilendirmelerle kitabın sonunda bize tanıtmış. Bu kişilerden biri Henry Bernstein. Fransız oyun ya- zanymış. Melodramlar kaleme getirmiş. Kimi oyun- larını Mehmed Rauf gibi, Halid Fahri Ozansoy gibi edebiyatçılarımız Türkçe'ye çevirmişler. Bu oyunlar Darülbedayi'de sahnelenmiş. Abartılı bir trajedyen olduğu tiyatro tarihlerinde belirtilen Burhanettin Tepsi de oynamış Berns- tein'in oyunlannı. Henry Bernstein 1876'da doğmuş, 1953'te öl- müş. Mehmed Rauf 1931 'de ölmüş. Eylûl roma- nının yazan. Para sıkıntısı çekmiş. Bernstein'in oyunlannı çevirirken nelerduyumsamıştı, hangi ha- yat koşulları ortasındaydı? Bernstein, Eytûl'ün varlığından haberli mi, habersiz miydi? Bu kez de böylesi sorular üretip, hiçbirini yanrt- layamadan, dalıp gittim... Takvimde İz Bırakan: "BöyleparçalanarakdağılarakI mı ölünür?I dün- yaya birbütünlükbırakmadan I oysa ölüm bile usul usul/yaşama benzeryaşama benzer" GüttenAkın, "TuhafBir Aşk", SessizArkaBahçeler, YKY, 1998. Ravî Shankar'a Legion DHonour ödiilii • YENİ DELHt (AFP) - Hintli sitar ustası Pandit Ravi Shankar, müziğe yaptığı katkılardan dolayı Fransa'nın en büyük ödülü olan Legion D'Honour'e layık görüldü. Klasik Hint müziğini dünyaya tanıtan Shankar, sadece Fransa'nın değil tüm dünyanın en prestijli ödülünün sahibi olmaktan gurur duyduğunu belirtti. Film yönetmeni Satyajit Ray'den sonra bu ödüle layık görülen ikinci Hint asıllı sanatçı olan Shankar, Fransa'daki ilk konserini 1931 yılında, 11 yaşında iken, Paris'te Champs- Elysees Theatre'da vermişti. Shankar'a ödülü, yann Yeni Delhi'deki Fransız Konsolosluğu'nda verilecek. İZDSO, Japonya yolcusu K Ü L T Ü R İ Ç t Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I tZMİR (AA) - tzmir Devlet Senfoni Orkestrası (İZD- SO). Japonya ve Malezya'da konserler \erecek. tZDSO Müdürü Kenan Gökkaya. konserlerin düzenlenmesini sağ- layan Onursal Şef Yoshinao Osawa ile yaptığı basın toplan- tısında konserler hakkında bilgı verdi. Gökkaya, 25. yılını kutlayan lZDSO'nun. birkaç yıl önce Güney Kore ve Bel- çika'ya yaptığı turnelerin ardından Japonya ve Malezya'da da bir dizi konser \ ereceğini söyledi. lZDSO'nun, Onursal Şefi Osavva kanalıyla Japonya'nın önemli kentlerinde 12, Malezya'nın başkenti Kuala Lum- pur'da 2 konser verecegini bildiren Gökkaya, 15 Eylül-7 Ekim arasında gerçekleştirilecek turnenin masraflannın, Japon or- ganizatörler tarafından karşılanacağını ifade etti. Konser- lerde orkestrayı ÎZDSO Genel Sanat Yönetmeni Şef Ren- giın Gökmen ve Yoshinao Osawa'nın yöneteceğini belirten Gökkaya," Konserlere solist katılmayacak.Japon organiza- töıierden gelen talep doğrulrusunda sadece senfoni orkest- rası çalacak" dedı. Japon Şef Yoshinao Osawa. klasik mü- ziğin Japon halkı tarafmdan çok sevildiğini belirterek. Tok- yo'daki 8 senfoni orkestrasının yanı sıra dünyaca ünlü or- kestralann da konserler verdiğini söyledi. Japonya'da ka- pasitesi 1500 kişiyi aşan 20'den fazla konser salonunda günde 5-10 konser veriliyor. Japon halkının, Türkiye'yi 'Osmanlı kimliği ve kültürü' ile tanıdığını, Tûrkiye'nin modern yönünü tanımadığım ifade eden Osavva, 7 yıldır birlikte çaldığı lZDSO'nun ger- çekleştireceği konserlerin Japonya'da büyük ilgi göreceğin- den umutlu olduğunu söyledi. Geçmiş yıllarda tZDSO'nun yanı sıra Cumhurbaşkanhğı Senfoni Orkestrası ve Çuku- rova Senfoni Orkestrası ile Uzakdoğu ülkelerinde konser- ler verdiğini belirten Osavva. "Yakından tanıdığun vıe be- ğendiğun LZDSO'yu uluslararası platforma taşunak istiyo- rum. 14konser.orkestranın dünyaçapındatanuımasıverek- lamı için i>1 bir firsat olacak" dıye konuştu. Konser programında Türk bestecılenn yapıtlarına yer verilmediğini, bunun, orkestranın 'lokal olarak tanınması- nın engellemek' amacıyla tercih edildiğini kaydeden Osa- vva, konserlerden ticari gelir elde edilmesinin düşünülme- diğini söyledi. Tumenin, Türkiye ile Japonya arasındaki eko- nomik ilişkilere de katkı sağlayacağmı savunan Osavva, dünyada kültürel ve ticari ilişkilerin birbirine koşut gittiğini anlattı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle