Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 KASIM 2000 PAZAR
OLAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
Felsefe Eğitîmi ve Bilgi Çağı
Prof. Dr. Nihat G. KINIKOĞLU
B
u yaz dinlencesinde
okuduğum kitaplar-
dan birisi 'Einstein ve
Din' (*) adını taşıyor-
du. Einstein'ınlöya-
şından önce Spinoza
ve Kant gibi düşûnürleri okumuş ve
kitaplar üzerine not düşmüş olması, di-
ni bağnazlığını bu kitaplan okuduk-
tan sonra terk ettiğini belirtmesi il-
ginçti.
Afrika'nın birçok ülkesinde Birleş-
miş Milletler Endûstriyel Kalkınma
Teşkılatı'nın bir görevlisi olarak bu-
lundum. Somali'de teknisyenlere pers-
pektif göriintûyü anlatmanın, sandal-
yenin ayaklaruu aynı boyda çizdirme-
nin güçlüğü ve diğer birçok Afrika
ülkesinde bunun böyle olmaması be-
ni şaşırtmıştı. Arap Birliği üyesi So-
mali'deki okullarda resim dersinin,
Suudi Arabistan baskısı ile yasaklan-
ıruş olması kanımca bu farkın nede-
niydi. 'Einstein ve Din' kitabmı okur-
ken aklıma gelen bu olay küçük yaş-
ta görebilmeyi, düşünebilmeyi öğren-
menin ileriki yaşlarda bize kazandıra-
cağı ve kaybettireceği değerleri orta-
ya koyuyordu.
îslamın ilk yıllannda düşünmekten
ve sorgulamaktan korkmayan devrım-
ci Müslümanlar, Yunan düşünürleri-
nin eserlerini Arapçaya çevirmiş, çe-
virideki düşûnceleri tartışmış ve ken-
di bilgilerini sorgulamıştı. Bu çeviri-
ler ve tartışmalaî* Avrupa karanhklar
içindeyken Islamaen parlak devrini ya-
şatmıştı. Ve sonra, Islam'da ve dola-
yısıyla ülkemizde, bugün de devam et-
mekte olan düşünceden korkma dev-
ri başladı. Avrupa, fılozoflannın dü-
şünceleri ile aydınlanırken Islam ve
Türkiye, Avrupa'nın 16. yûzyıl ka-
ranlığına büründü.
Düşünmeyi öğrenmenin yolu ciddi
bir felsefe eğitıminden geçer. Felsefe,
düşünme sanatıdır. Fakat bazılan için
son derecede tehlikelidır de ve belki
de bu tehlike felsefeden bu kadar uzak
durulmasının nedenidir.
Lisede iyi bir felsefe eğitimi almış
olan öğrenci sorgulamaya başlayacak-
ur. Kendilerine öğretilenleri, öğreten-
leri, devleti yönetenlerin aldıgı karar-
lan ve davranışlannı, yasalan, gelenek-
leri ve inancını sorgulayacaktır.
Her türlü bagnazhk inceleme, tar-
tışma konusu yapılacaknr. Sorgular, ni-
çin ve nedenler, sürü gütmeye alış-
mışlann rahannı bozacak, canını sıka-
caktır.
21. asır, bilgi ve bilginin yeni tek-
nolojilere, teknolojilerin dünyapazar-
lannda satılabilir mala dönüştüğü tek-
noloji çagıdır. Bilgi ve yeni bügiler (ya-
ratıcılık) ise sınırlanmamış düşünce-
nin ürünüdür. Suiaria dolu inamhnaT
bir organ olan beyin, bütün düşünce-
lere açık olarak bflgOendiğinde, ûrû-
nû olan yaratıcüığı da smır tanımny
Felsefe, tnfim çağma açılan kapnun
anahtandır.Felsefenın önemsenmedi-
ği toplumda bilim de önemsenmez ve
Türkiye'de bilim önemsenmemektedir.
Laf ola beri gele kabüinden, bilgi ça-
ğında olduğumuzu, bilginin önemini
vurgulayan yönericilerimiz, yasa ya-
pımcılanmız, bilgi çağında memur-
lann maaş statüleri belirlenirken bir
üniversite rektörünü tuğgeneral ile
(orgeneral, korgeneral, tümgeneral ile
değil) aynı kefeye koymaktadırlar. Bir-
kaç kişinin soyduğu bankalan kurtar-
mak için 8-10 milyar dolan gözden çı-
kartırken bu para ile Türk üniversite-
lerinin ve teknolojisinin ne büyük atı-
hmlar yapabileceğinin farkmda bile de-
ğildirler. Araştırmaya ulusal gelirden
aynlan pay, bilgi çağında, binde dü-
zeyininüzerine çıkarnarnaktadır. Üni-
versite araştırma görevlilerine, F tipi
cezaevleri ile idam mahkûmlanna sağ-
lanan olanaklar bile sağlanmamakta-
dır.
Insanı dığer canlılardan ayıran tek
üstünlük olan yaraücılık, düşüncenin
ürünüdür. Geleceği belirleyenler, Eins-
tein gibi düşûnceleri ile yeni sentez-
lere varanlar, yaratanlardır. Türkiye
gelecekte var olmak istiyorsa ve var
olacaksa, bilim adamlan ve mühendis-
leri, düşünce sistemlerinın ürünü olan
yaratıcılıklan ile dış ülkelerde yeni
ürünler, yeni sistemler yaratanlarla
yanşmak zorundadırlar. Yaratıcıhğı
körelmiş, düşünce sistemi kalıplaş-
mış toplumun bireyleri, geleceğin ro-
botlan bile olamayacaklardır.
Ciddi bir felsefe eğitimi, bir kördö-
vüşü gibi süregelen çekişmelerden
toplumu kurtaracak; bireylere, kendi
bildiklerinden, inandıklanndan fark-
h düşünce, bilgi ve inancın da doğru
olabileceğini öğretecektir. Felsefe, in-
sanbeyniniâüsÜDceninengmdenîzle-
rineacmanın,yenidûnyalarke^etme-
nintekyohıdur.
Maalesef, bugün liselere konulan
felsefe dersleri önem verilmeyen, ge-
nellikle boş geçen derslerdir. Sandal-
yenin ayaklannı aynı boyda çizeme-
yen Somalili teknisyenler gibi, konu-
lan düşünerek birbiriyle ilişlrilendi-
remeyen; neden, niçin diyemeyengenç-
lerimiz geleceğin Türkiye'sıni omuz-
lamak için hazırlanmaktadır.
Eğitim sistemimiz, maalesef ilkokul-
dan üniversiteye, düşünmesini bilen de-
ğil, öğretilenleri kabul eden, ezberle-
tilenleri tekrarladığı ölçüde başanlı
sayılan ögrencıler yetiştırmektedir.
Düşünmesini, sorgulamasım bılme-
yen gençler ve yetişkinler, şeyhin pe-
şine düşereknedenini taruşmadan ete-
ğini öpebilmekte, aile fotoğrafı çek-
tirenleri, 'benim partimden obnayan-
lar cehennemükrir' dıyenleri alkışla-
yabilmekte ve açken, işsizken, dolan-
dınlırken sesini çıkartmamaktadır. Bu
paragrafta yer alan birkaç satır bile,
okullarda ciddi bir felsefe öğretiminin
birçoğu için ne kadar zararlı olacagı-
nı ortaya koymaya yeterlidir.
Sorgulamasını, düşünmesini bilme-
yen gençler ve yetişkinler bilim ve
teknolojıye katb yaprnak, yeni ve ferk-
lı olanı bulmak, yaratmak yeteneğin-
denmahrumdur. Fertlerininbevnitûm
bflgüere açık ofanayan ve en yeni bflgF
lereolaşamayan kjşflerin oluşturdağu
bir toptamun, bflguıin daha da yoğun
veönemh' olacağı geleceğin yüzyümda
var olabümesi mümkün değfldir.
Liselerde önemle üzerinde durma-
mız ve bu önemi vurgulamak içinbel-
ki de bütün dallarda üniversite giriş sı-
navlannda ağırbklı olarak yer verme-
miz gereken felsefe dersi, geleceğin
mutlu Türkiye'sinin oluşmasına, bel-
ki de diğer bütün derslerden daha
önemli bir katkı yapacaktır.
Yazımı bitjrirken, yönetiminde bu-
lundugu Galatasaray Lisesı'nde bü-
tün dallarda felsefe eğıtımıni zorunlu
küanProf.Dr.ErdoğanTeziç'inbudav-
ranışını takdirle anmadan geçemeye-
ceğim. Yıldız Teknik Üniversitesi'nin
bu açığı kapatmak için, bırincı sınıf-
lannda öğrencilerine ciddi bir felsefe
eğitimi alabilme olanağı sağlamaya
çalışügını da bu arada belirtmek is-
terim.
(*) Einstein and Religion, Max Jammer,
Princeton UntversityPress, 1999, ISBN0-691-
00699-7
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Orhan Kemal
Unutuldu mu?
Bir ilk yaz akşamıdır. Fatih parkına bakan bir iç-
kili lokantanın üst katında iki yazar... Gezinen çift-
leri, park kanepelerinde yalntzlık acılanndan kaçan-
lan seyretmekteler... Birer duble rakı, marul, çiroz,
hıyar, domates, beyaz peynir... Orhan Kemal ile
Muzaffer Buyrukçu... 1970 yılının bir gün sonu ış-
te!...
Suskunluk anlan vardır. Kişinin kendi içine indi-
ği anlar. Buyrukçu, aynlmaz dostu Orhan Kemal'e
bakarken, aklından geçenler, götürür onu başka bir
dünyaya...
"Orhan Kemal'in çeşitlipsikolojik itmeler, beden-
sel devinimler nedeniyle fartona varmadan sergı-
lediği pozlannı, heykellere, tablolara, puilara, al-
tın, bakır, tunç kabartmalara yakıştınyordum. ller-
de bu yakıştırmalar gerçekleşebilirdi, ölûmsûzlu-
ğün mutlu şerbetinden yudumlayabilirdi. Yalnız o
ölümsüzlük başlangıcının bu gece doğduğunu
benden başka kimse bilmeyecekti."
Sevgili Buyrukçu'nun birer tarih yaprağı olan
günlüklerinde Orhan Kemal bütün canlılığryla ya-
şıyor... Konuşmalan, sevgileri, sevinçleri ile... Uzun
yıllar süren bir dostluğun en kalıcı belgeleri!.. Or-
han Kemal'i bütün özellikleriyle yaşatmış, gelece-
ğe bırakmayı başanmış... Yalnız onu mu? Kendi ku-
şağının, biröncekı kuşağın nice ünlüleri de bu gün-
Kiklerin yapraklannda var, yaşamda olmasalarda...
Geçen akşam Orhan Kemal'in romanlan, öykü-
leri TFfl" 2'deki bir toplantıda görüşülürken bütüri
bunlan düşündüm, açtım Buyrukçu'nun 1960tan
1970'e kadarki daha da çok Orhan Kemal'le do-
lu, günü gününe tuttuğu notlannt, bir öykü gibi
okudum. "Yaşadığımız ve Yaşananlar" (Kültür Ba-
kanlığı Yayınlan).
Ele aldıklan konu Orhan Kemal idi. Otuz yıl ön-
ce yitirdiğimiz büyük yazanmızın yakın arkadaşla-
nndan şair Nurer Uğurlu da ilginç anılannı anlat-
tı. örneğin "Murteza"adlı ünlü roman kahramanı-
nın Adana'da Akbank'ta kapıcılık yapan Boşnak
Murteza olduğunu da bu arada öğrendik!
Talat Halman, Mustafa Şerif Onaran ve Eren-
diz Atasü çeşitli yönleriyle Orhan Kemal'i andılar,
övdüler, eleştırdıler, yorumladılar. Üstünde en çok
durduklan, Orhan Kemal'in günümüz kuşaklann-
ca gereği gibi tanınmayışı, kitaplannın ilgi görme-
yişi oldu. Bir de yaşam güçlükleri yüzünden çok
daha önemli yapıtlar yazamayışı...
Ben bu kanıda değilim. Elbet yaşasa yeni roman-
lar, öyküler yazacaktı. 57 yaşında ölmesi bu ola-
nağı vermedi. Ama Orhan Kemal'in bıraktığı yapıt-
!ar bence yeteri kadar önemlidir. Gelip geçici mo-
dalar, moda haline getirilen yazarlar var. Her za-
man böyledir, böyle olacaktır. Ama gerçek değer-
ler bir süre gölgede bırakılsalar da zamanı geldi-
ğinde ön yerlere çıkarlar. Örnek, ilk yayımlandığın-
da önem verilmeyen Tanpınar'ın romanlan bugün
hem yaygın bir okur buluyor, hem de yazın dün-
Y,amızın en kalıcı yaprtlan sayılıyor. Nahit Sırn
Orik'in romanlan da öyle...
Orhan Kemal'i, kişiliği, yapıtlanyla yakından ta-
nımak isteyenler Fikret Otyam'ın ve Nurer Uğur-
lu'nun bu konudaki kitaplannı okumalıdıriar. Mu-
zaffer Buyrukçu'nun günlüklerini de en başta...
Gelip geçici modalar, şişirilmiş birtakım yazarlar
vardır. Gelip geçicidir onlar. Buyrukçu'nun bir Is-
tanbul akşamında daldığı hayal, Orhan Kemal'in
günü geldiğinde "Heykellere, tablolara kâğrt ve
madeni paralara, puilara, bakır ve tunç kabartma-
lara" işlenecek adı ve kişiliği, er geç değerlendiri-
lecektir. Gelecek kuşaklar, bu büyük yazann öne-
mini bizlerden çok daha iyi bileceklerdir.
Temizerin Savaşımı...
Prof. Dr. Bedii N. FEYZİOĞLU
S
onkez, Itarya'dakiDIPtetro'yabenzeti-
len Sayın Temizri'in bankalardaki yol-
suzluğa karşı yapnrdıgı ışlemler gerçek-
ten övülmeye değer. Şu kadar kı, Temi-
zel'in asü büyük başansı, vergı kanunlannda ön-
gördüğü reformlarda ıdi. Ne yazık kı bu reform
uygulanmadan baska bir kanunla değışunldi.
öteden beri kanaatimir şudur ki, gerekli vergi
refonnu yapılmadan, yolsuzluklann tamamı ile
önlenmesi olanaklı değildır. Bu sözler, bankalar-
daki yolsuzluğun küçümsenmesi anlarnma gel-
memehdir. Vfergidlikte aaâ reform, Saym Temi-
Kİ'in deöngördüğn gibi, servet beyannames ve-
rümea nsufönün haffiflegErçddqebilecektir. Bir
görüşe göre ülkemizde servet beyannamesi ver-
me usulü bir türlü yerleşememiştir. ilk dera bu
usulün uygulanması sırasında verilen beyanna-
meler iade edilmiş, heıkesten yeni bir beyanna-
me vermesı istenmiştir.
,^ Ne yazık kı özal iktidara geçincc, ilk ışi ser-
vet beyannamesının usulünü tamamen ortadan
kaldırmasıdır. Bu usulü yeniden gerçekleştirme
şerefi Saym Temizel ve Sayın Ecevit'e aittir. Fa-
kat ne yazık ki Temizel ve Ecevit dahi bu usu-
lün gerçekleştınlmesınde başarüı olamamışlar-
dır. Ulkede, herkesin vergi ile ilişkisıni belırle-
mek üzere Maliye ıdaresi ilk adımı vergi mükel-
leflerme bir numaravermek suretiyle atmışor. Fa-
kat bızim temenni ettiğimiz, heıkesın bir vergi
numarası olması gerektiği görüşümüz, son kez
yapılan ve aksaklıklarla yoğunlaşan nüfus sayı-
mı ile bir bakuna kendUığınden oluşmuştur. Şöy-
le ki, Maliye dahil arük devlet ile üişkisi olan her-
kesin behrienen numarası hem vergi ışlerinde hem
de devletle olan tüm bu ilişkilennde geçerli ola-
caktır Bu sistemın düşünceden eyleme geçme-
si elbette epey bir zaman alacaktır. Vergi daıre-
lerinin verdikleri numara yerine, bundan böyle
çocuk-büyük herkese verilen yeni numara kul-
lanüacaknr. Zira vergi sorumluluğunda hukuk-
sal ehlıyetin aranmayacağı malumdur. Bir görü-
şe göre ülkemizde servet beyannamesi usulünü
gerçekleştirmek çok güç ve hatta olanaksızdrr.
Dürüst olan mükellef ve işadamlannın servet
beyannamesi yerine yatınm sırasında yapılan
harcamalann kaynağmı (menşemı) sormak ve böy-
lece dolayübir servetdenetimmi sağlamakür. Ban-
kacüık denetimınde esasen yapılan, gerçek olan
ve olmayan işlemleri ayırmak ve bu yolla yol-
suzluklan meydana çıkarmaktır,
Sonzamanlarda ulkede ikıncı biryolsuzhık çe-
şidi de özelleştirme işlemleTinde görülmektedir.
Daha önce de işaret ettığımız üzere, özelleştir-
menin bir taraftan gelir dagılımının daha iyi ol-
masmı sağlamak ve bunun için toptan devir su-
retiyle değil, halka açılma yolu ile gerçekleştı-
rilmesi gerekır. Almanya, 2. Dünya Savaşı'ndan
sonra tamamen yıkılan büyük endüstrilerini an-
cak halka açılroak suretiyle gerçekleştinniş ve
bu suretle büyük endüstrilerinde 8 mıryon kişi
hissedar oluncadır ki Alman endüstnsı tekrar
kalkınabılmıştır. Bizde ise kamu teşekküllerini
özelleştirme, daha çok iç ve dış sermaye sahip-
lerine devretmekten ibarettir. DUeğimiz, ülkenin
bankacılık sektörü ile başlayan yolsuzlukla mü-
cadele gayredertnin öbür sektörlere de geçmesi
ve memleketın yolsuzluktardan armarak tama-
men saydam bir topluluga kavuşmasıdır.
Harika hediyeler kazanmanın
ISIZ,
tLAN
TC
SÎLİVRİASIİYE HUKUK
HÂKtMlİĞl'NDEN
Dosya No: 1996/794
Davacı Munıs Eraslan vekili larafmdan davalılar
Bayram Aykaç vs. aleyhıne açılan taznünat davasının
yapılan duruşmasında, Mahkememizce verilen
6.12.1999 tanh, 1996/794-632 saydı karar tetnyiz edil-
mesi üzenne Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 27.9.2000
tarih, 2000/5424 - 2000/6178 ilamı ile bozulmasına ka-
rar verildiği, davahlardan Bayram Aykaç bütün arama-
lara rağmen adresi tespit edilemediğınden işbu ilanın
Yargıtay ılamı teblığı yenne kaim olmak ûzere davalı
Bayram Aykaç'a ılanen tebliğ olunur. Basın: 68079
Uzun Omürlü Süt içmek!
A- Tetra Pak ı l ' ^ l ^ * UHT
Kazanmak için ne *
•Uzun ÖmMO S0f k
Maslak Istanbul
Katılım kuponu
ı Dostaiavm v* harika AdıSoya*
PENCERE
150YAkŞaşkmhk...
Mustafa Balbay'ın dün yayımlanan "Geçmedi
Borun Pazan" başlıklı yaasj beni geçmişe götürdü...
Neden?..
Bu soruya yanıt verebifmek için Balbay'ın yazısın-
dan alıntılar yapmak gerekiyor. Konumuz dünyada-
ki toplam kaynaklannın yüzde 60'ına Türkiye'nin sa-
hip olduğu bor madeni üzerine...
Hükümet bor madeninin son durumunu ele alıyor,
ama, ne yapacağı belli değil...
Balbay anlatıyor
"Bor, 250'ye yakın sanayi ürûnûnde kullanılan bir
etement.. Cam, porselen ve emaye, deterjan, me-
talürjl, ahşap malzeme, fotoğrafçılık, tekstil, derici-
lik bunlardan bazılan. Bu madenln ülkemizden İlk
ihracı 1865'te gerçekleşti."
öyküsünü kısaca aktaralım; diye yaztsını sürdü-
ren Balbay, Istanbul'da mermercilik yapan Fransız
Desmezures'ün Balıkesir'de bor yataklannı keşfet-
tikten sonra uzun yıllar kaçak ihracat yaptığını anla-
tıyor. Osmanlı döneminde bor yüzünden Babıâli'nin
başı bir hayli ağnmıştır.
Balbay'ın yazısının tarihi:
25 Kasım 2000...
•
Balbay'ın yazısını okuyunca, bor madeni üzerine
bu köşede nice yazı yayımlandığını düşündüm; bun-
lardan yalnız birini bulabildim...
Yayın tarihi:
11 Ekim1967...
33 yıl önce "Borasitin Hikâyesi" başlığıyla bu kö-
şede yayımlanan yaada, Osmanlı'nın Karesi (şim-
diki Balıkesir) Valisi Mehmet Reşat'ın 24 Mayıs
1882 yılında Babıâli'ye yolladığı bir mektup yayım-
lanmış...
Mektuptan birkaç satr
'Devletll Efendim Hazretieri,
Tann'ya şûkûrier olsun ki Osmanlı ülkesinin bir-
çok yerhri her çeşit değerii madenlerle dopdolu-
dur. Ancak aylardan beri birçok yerlerde maden
aramak isteyen altı yedi şirketin dilekçelerine kar-
şılık alınamamıştır. Türk vatandaşlannın bu konuda
yabancılara tercih edilmeleri ise sonsuz derecede
istenen ve arartan bir husustur."
•
Mektubun üzerinden 85yrfgeçtikten sonra, 1967*018,
Büyük Miltet Meclisi'nde senatör Haydar Tunçka-
nat kürsüye çıkarak konuşuyor...
Konu yine borasit!..
Tunçkanat, uluslararası alandaTürkiye'dekiborma-
deni üzerine oynanan oyunlan anlatıyor; önlemteralın-
masını ıstıyor.
Geldik mi 2000'eL Bu kez Mustafa Balbay konu-
yu ele alarak diyor ki:
"Pek çok alanda olduğu gibi madencilikte de kar-
şımıza şu çtkıyor.
Politikasızlık!.."
"Bu ne acayip bilmece?..
Ne gündüz biter, ne gece."
•
Gerçekte ortada bir bilmece yok!. Her şey açtk ve
seçik!.. Petrolde ne kadar oyun varsa, bor madenin-
de de o kadaroyun oynanıyor; Ankara'da ise her alan-
da olduğu gibi "teslimiyet" dışında bir strateji
düşünülemiyor.
ILAN
TC
MARMARİS SULH HUKUK
MAHKEMESt'NDEN
EsasNo: 2000/218
Davacılar Ramazan Duraker, Mehmet Duraker, Mus-
tafa Şahin, Ferhat Soydemir ve Nuray Ushı vekükri ta-
ranndan davalılar Hacı Ali Akın, Osman Aksoy, Hakla
Aksoy, Habip Adil Oksay, Ahmet Niyazi Oksay ve
Emine Çiçek Oksay aleyhinc Marmaris Tapu Sicil Mü-
dürlüğü'nde yevmiye: 566, cüt: 2, sahife: İ71'de kayıt-
h taşinma7Halri ortakhğın anlaşma yolu ile giderilme-
diğınden ta^ınmazrn saülarak ortaklığının gıderilmesi-
ne ilişkin dava ve buna dair dava dilekçesi ile duruşma
günü olan W. 12.2000 günü adresi tespit edilemeyen
davahlar Ahmet Niyan Oksay ve Emıne Çiçek Oksay'a
ılanen tebliğ olunur ve ilan tarihinden itıbaren 7 gün
ıçensınde tebliğ edilmiş sayuacağı ihtar olunur.
14.11.2000
Basın: 66765
tLAN
TC
ANKARA10. ASLtYE HUKUK
MAHKEMESt'NDEN
EsasNo: 2000/427
Karar No: 2000/547
Davacı tmigül Çoban tarafuıdan davah Nüfus Mü-
dürlügü aleyhine açılan isim değişikliği davasının yapı-
lan yargılaması sonunda,
Ankara ih, Çubuk ilçesi, Kuruçay Mah./Köyû, C:
0066, ICSıra No: OO37'de nüfiısa kayıth Ismail kızı Fa-
dime'den 1966'da doğma Imigül Çoban'm nürustaki is-
minin Gül olarak düzeltılmesine karar verUmistir.
M.IC'nun 26. maddesi geregince gazetede ilan olunur.
15.11.2000
Basın: 68101
tLAN
TC
ESKtŞEHtR4. ASIİYE HUKUK
MAHKEMESt'NDEN
Esas No: 2000/682
Karar No: 2000/640
Davacı Bekir Kiriz tarafindan davah Nüfus MüdürKi-
ğü aleyhine açılan soyadı dûzeltınu davası uyannca, da-
vanın kabulü ile Bilecık ılı, Inhısar ilçesi, Muratça kö-
yü, cilt 27, hane no 10'da nüfiısa kayıth Enver ve Şerife
oglu 1980 d.lu davacuun nüfus sıcihnde Kiriz yazüı so-
yadının Kiraz olarak düzelthmne karar verihniştir.
Basın-. 66406
tLAN
TC
ANKARA 25. ASIİYE HUKUK
MAHKEMESt'NDEN
Dosya No: 2000/489
Serpil Işık vekih tarafindan Nüf. Mûd. aleyhine açı-
lan isim tashihi davasının yapılan yargılaması sonunda,
Sivas ili, Drvnğı ilçesi, Karakuzulu, Cilt: 0088, Kü-
tük. 0009'da nüfusa kayıth lsmail ve Elif'ten olma
1976 d.lu Serpil Işık'ın ismi Demet Işık olarak mahke-
memizin 17.10.2000 tarih, 2000/489-621 sayılı karan
ile değıştinlmıştır. İlan olunur. 1.11.2000
Basın: 68109