25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
g 3 KASIM 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA l LJ-K. [email protected] 15 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ .Antalya'nın belleği 'insanlannı' yitirince önce yozlaştı, şimdi de kirleniyor Kaleiçfnde 'sosyal restorasyon' Yıllardır kentsel kıorumaya örnek gösterilen FCaleiçi'ndeki ' yabancılaşmadan' kaynaklanan bozulmayı görünce, tarihsel dokularda rnimari restorasyonla birlikte sosyal ve kültürel korumanın da ne denli önem kazandığı hemen kavranabiliyor. Eğer Kaleiçi'ni kentin bütünü için- den çekip çıkartırsaııız, geriye kalan »AntaJya" olurmu? Bu soruyu Hasan Çakır sordu. Ya- rutını da yine kendisi verdi1 "Olmaz, çânkü Antalva'nın beüeğini almış ohır- sunuzJ" Antalya Büyükşehir Beledıyesi Kül- tûr Salonu'nda, Muratpaşa Belediye- si ile Mimarlar Odası Antalya Şube- si'nin düzenledikleri ve Kaleiçi'nin "IdmKğini koruyarak nasıl yaşatdaca- ğmı" konu alan paneldeyiz. Tartışma bölümünde söz alan "iz- leyiciler" arasındaki Hasan Çakır, as- lında bir rastlantı olarak orada. Kısa bir dinlence kaçamağı ıçin Antalya'ya gelince "panete" yakalanmış. Yıllar- dır Almanya'da sürdürdüğü "mimar- hgm* kendisıne yüklediği "uhısal so- rumlulukla" da tartışmalara katılma- ya karar vermiş... Hemen her yıl Sümeyra Çakır'ın ölüm yıldönümünde de "anma" içın tstanbuTa geldiğinde Mimarlar Oda- sı'nın benzer toplantılannı kaçırma- yan Hasan Çakır'ın sözlerine yine iz- leyiciler arasındaki bir "Antalyalı" şöyle katkıda bulunuyor: "Kaleiçi Antarya'nın beüeğiyse, Ka- leiçî halkı da buranın canıydı, kanry- dı— Şimdi halk çekildi gjtti. yeni gelen- ler ise tnrizm adına her türiü rezaleti yapıyorlar, yani beüeğimizi kirletrjor- lar_" Yaşlı amcanın "hertürlü rezatet" de- diği, son birkaç yıl içinde Kaleıçi'nde önemli bir artış gösteren barlar, pav- yonlar. hatta "randevuevierL.'' Nataşa'larla da zengınleştiği anla- şılan bu yeni "yaşam" biçimi, Antal- yalılan ve "hâlâ" Kaleiçi'nde kalma- ya "direnen" eski sakinleri o denli ra- hatsız ediyor ki "Kaleiçi Kûltür ve Sa- nat Şenüği"nin o gün panelden önce- ki açıhş törenınde konuşan Vali'nin "en çok alkışlanan" sözleri şunlar oluyor "- Buradaki ahlak dışı ve yasalara aykın kullanımlara göz açtrmayaca- Tarihi Yat Limanı'ndan eski bir desen ve 1970'lerde Kaleiçi'nin genel görünüşü... Bunlar bik arbk sadece "turistik" broşürlerde yer ahyorlar. zulmasına da engel oluruz~" Oysa Kaleıçı, Türkiye'de kentsel ölçekteki tarihsel dokunun korunma- sında Muğla ve Safranbolu'dan bile daha "popüler" olmadı mı?.. Bu ko- nuda yıllarca hep "tekbasanhörnek" gibi göstenlmedi mi? Bütün bunlara rağmen, Vali hâlâ "yok olan mimari örneklerden" yakı- nıyorsa, belediye hâlâ "Yardım edin, bir şeyleryapahm" diyorsa, geçen 25 yılhk "koruma"da ve 10 yıllık "plan" uygulamasında "temelbiryanlış" var demektir. Işte bu yanlışı da aynı şenliğin açı- hş töreninde "korsan" bir konuşma ya- pan, 82 yaşındakı "Antaryalı mimar" ve son yıllarda da "Antalyaü ozan" olarak kentine hizmetinı sürdüren Ta- nkAkütopu, adını bile "Yeni Kaleiçi" koyduğu kısa şiinnde şöyle özetliyor: "Yeni Kaleiçi/Şairüı dediği gibi/Ne kapah çarşı / Ne kapalı kutu / Pansi- yonları / Dükkânlan ile / Adeta / Tu- ristik Bir Sfte/Otdyapmış evini/Ah- medi, Mehmedi Mustafası / Sokakla- nnda dolaşıyor / Jaıu, Hansu Lolitası / Bir başka âlenı olmuş / Benim bildi- ğim Kaleiçi / Bir başka âlem olmuş / Ben görmeyeü buralaru." Bu duygusuz politikanın yarattığı "Tarihi evini koruyamıyorsan, ruris- tik fiyatla sat" anlayışı içinde Kale- içi 'nden "bol paralarla" aynlan ve kişiliksiz ama "hlks" (!) apartman- lara taşınan eski sakinler şimdi "Bi- zim güzetim evlerimize Nataşalar dol- du" diye yakınıyorlar. Oysa Nataşalar bile "güzelligin ve uygarüğm" farkındalar, onlar gibi apartmanlan değil "Kaleiçi evlerini" seçiyorlar. Işin çarpıcı yanı, müşteri- leri olan "Antaİyalı erkekler" de bu sayede "Kaleiçi'nin farkmı" yaşama- lanna rağmen, ailelen içm yine de apartmanlarda kalmayı yeğleyebüiyor- lar... O gün, işte bu gözlemlerden sonra "kentsel koruma'' konusunda artık "yeni bir kavram" gelişrirmemiz ge- rektiğine daha çok ınanmaya başla- dım. Galiba, mimarlık ve şehircilikteki "restorasyon" ve "rehabflitasyon'' gi- bi çabaları "sos\al restorasyonla" da tamamlamak zorundayız. tnsanunızın ve sayısız yöneticimi- zin kafasmdaki, "Tarihi semt turist ve eğlence içindir" koşullanmasını silmeden, buna temel olan toplumsal yozlaşmayı "rehabüite'' etmeden, ya- kında o güzelim Kaleiçi'ni bile bel- ki de tümüyle yitirecegiz... Üstelik, ev- leri "restore" edihnesine rağmen... Peki, bir bakıma kente karşı çok da- ha "ahlak d^ı" olan ve aynı şekilde "yasalara da aytan" gerçekleşen ka- çak yapılaşmaya neden göz açtınlı- yor?.. Antalya Valisi, Ertağnıi Dokuzoğ- lu, asbnda "içimizden" sorduğumuz bu soruyu sankı duymuş gibı konuş- masını şöyle sûrdürûyor: "- tmar düzenini ve tarihi dokuyu koruma konusunda ise herkes elbirli- ği yapmah. Güçlerimizi bhieştirirsek, kültürel mirasuruzuı daha fazla bo- Kültürel direnişe büyük ödül TonınıkveYımıazailesmmsevgiylevaşattddan Kaleiçi evi yorgun düşse de guruıiu» Bu yıl, Mnrarpaşa Belediyesı'run de katkısıyla 9-11 Kasım 2000 günlennde dördüncüsü düzenlenen "KaJeiçi Kültür ve Sanat Şeniikleri'', bu bölgedeki tarihsel dokunun korunmasında sadece "mimari çabalarm" yeterli olmadığıru da Antaryahlara "anıtsatmak" için yapılıyor. Şeniikleri 8 yıldır her iki yılda bir düzenleyerek "gefeneksei bir kent etküü@" haline getiren Mimarlar Odası Antalya Şubesi Başkanı Recep Esergü dıyor ki: "\ralannda başanlı olanlann da bulunduğu çok sayıda restorasyon uygulamasma rağmen Kaleiçi tarihsel özûnü ve ruhunu ymriyor. Çünkü hem Kaleiçi halkı hem de AntaK'alılar burayı tümüyle turizm tkaretine terk eöfler™" Işte bu ^yefasubğa" artık bir son vermek ve Kaleiçi'ni yeniden "kentsel yaşamla bütünleştirmek'* için düzenlenen şenliğin bu bağlamdaki en anlamlı etkınliği, "En lyi Korunan Ev ÖdüKL." Ödülü "amamh" kılan ise asiında yine sadece bir mimari çabaya değil, onun da ötesinde ve Kaleiçi'nin "insanlanyla birlikte" yaşatılması için büyük değer taşıyan "kentlflikbimıcme" veriliyor ohnası. Nitekim, 2000 yılı şenliğinde bu ödüle uygun görülen tarihi Kaleiçi evinin en önemli özelliği, "sahipleri tarafindan terk edümeyen" ve yine sahipleri tarafindan "ev işleviyle knDandarak korunan" bir kültür varlığı olma onurunu da taşıması. Barbaros Mahallesi, Müze Sokak, 6 numarada bulunan "papazm evini'' 1924'teki "mübaddeden" sonra satın alan Antaryah aile bugüne dek elden çıkartmamış ve "kuşaktan knşağa" kuUanıyor. Evin sahibi Kamuran Tomruk ile kızı Atiye Ydmaz, Kaleiçi'ndeki bu tür evlere çok yüksek fiyatlar verebilen yatınmcılann çarpıcı tekliflerine "direnebBmenin" yanı sıra, binanın mimarisini tadilat ya da eklcntilerle "bozmadıklan" için de ödülü "kahramanca" hak edıyorlar. Ödül komitesinin raporuna göre ev, "yaşaülıyor'' olsa bile küçük onanmlar dışında pek müdahale edihnediğinden artık "jTpnuumş" durumda. Örneğin, bahçe tarannda bir oda biç kullanılamıyor, çatıda ciddi sorunlar var, taşlıktaki çakıl mozaikler de hırpalanmış. Şimdi böylesi bir anlamlı ödülü, e\in restorasyonunda sahiplerine destek olunarak da taçlandrrmak gerekiyor. Belediye ya da valiliğin işte bu noktadaki katkısı ise Kaleiçi'ndeki umutlan yeniden yeşertecek gibi görünüyor... Kabare Taksim \ Kemancı Kültür Merkezi 'nde 'Havadan Sudan' adlı gösteriyi sunuyor 'Kuruma değil, bîreye ayna tuttuk 9 Küttür Servisi - Haldun Taner'in Türk tiyatro- suna kazandırdığı kabare türü, yıllar sonra yeni- den, Haldun Taner'in öğrencisi Oya Yüceve eki- biyle 'Kabare Taksim'bünyesinde yeniden can- lanıyor. "Kabare Taksim' her cuma ve cumartesi akşamı saat 20.30'da Kemancı Kültür Merke- zi'nde 'Havadan Sudan'adlı gösterisini sunuyor. Oya Yüce'nin yazdığı ve yönettiği oyunda mü- zik Serdar Kalafatoğhı'na. dekor ve kostüm Ay- çm Tar'a, dans düzeni ise Dikmen Seymen'e ait. 8 kişilik oyııncu kadrosunda V'olkan Girgin,Okan Sehi, Murat Ersan, Tuba Erdem, Ayça MutlugU, Nuray Uslu, Güklen Guney ve Sedef Pehnvanoğ- hı yer alıyor. Kabare Taksim, kabare türiinün kurumlara ve düzene yönelttiği alaycı-eleştirel bakış yerine ku- rumlan ve düzeni oluşturan bireye yöneltiyor gö- zünü. 'Havadan Sudan' adh oyunda ekip, bir te- cavüzü seyırlik dedikodu haline getiren sıradan insanlan, keskin ahlakçılıklarmın altında en az- gın fantezileri banndıran orta yaşlı kadınlan, de- likanlılık kültürünün insani bir korkuyu bile ya- şamaktan alıkoyduğu 'ağn- abi'leri, İazını iste- meye gelen gence emir komuta zinciri çerçeve- sinde bakan emekli bir generali sahneye taşıyor. Kabare türü, Türkiye'de ilk kez 1967'de Hal- dım Taner'n önderliğinde, Ahmet Gûlhan, Zeki Alasya ve Metin Akpmar'dan oluşan çekirdek kadroyla 'Devekuşu KabareTiyatrosu'nda bir ara- ya gelir. Daha sonra yine Haldun Taner'in kur- dugu 'Tef Kabare Tıyatrosu sonrasmda 1983- 1984lerde kabare, niteliğini yitirmeye başlar. Ka- bareyi yeniden gündeme getiren, yazar ve yönet- men Oya Yüce, Tiyatro Liberty'de okuduktan sonra Mehmet Uhısoy'un asistanlığım yapmış, Lurumlanda bireylerin oluşturduğunu düşünerek aynayı, kurumlara değil, insanlara tuttuk. Asiında bu bir atölye çalışması, karikatür bir oyunculuğun kollandığı, günlük olaylardan oluşuyor. DosÖarTiyatrosu'nda çalışmış, çocuk oyunlan yaz- mış ve yönetmış. ı"RT"de ve özel kanallarda pek çok dizinin de senaristi olan Yüce ile kabare üze- rine konuştuk: -Kabaretrvatrosu ohışturmayıdüşunürkenyo- la çıkmanızda etkih" olan unsurlar nelerdi? OYA \1JCE- Hocam Haldun Taner'in Türk ti- yatrosuna tamttığı, güldürerek düşündürmenin en güzel araçlanndan biri olan kabareyi yeniden diriltmek ve onun Devekuşu Kabare'de yaptığı gi- bi bu türü genç kuşaklara aktarabilmek üzere yo- la çıktık. Ve bunun için de 1-1.5 yıldır yine genç bir ekiple yaptığımız atörye çahşmalanyla bu for- matı öğrenmek için bir araya geldik. Tek iddiamız ekıp ruhunu oluşturabılmek ve yaptığımız eleş- tiride seyirciye bu sıcaklığı aktarmak. • Belli bir yaşın üzerindeki kitle\e tanıdık gelen kabareyi genç kuşağa tamtmak isterken ilgisizuk- ten korkmadınız mı? YÜCE - Kabare Taksim, 2000 yılında, yine ay- nı mekânda üç aylık bir deneme süreci yaşadı. Ve gördüğü ilgi bizi oldukça heyecanlandırdı. Ayn- ca eğlenmekten korkan bir ulusun çocuklan ola- rak, düşünmenin eğlenmeyi hor gören kalıpçılı- ğını kırabilmek ümidindeyiz. - Kabarenin nitetiği, günceL siyasal olması ne- deniyle, yapıkhğı ülkenin kimliğiy le de değişken bir yaprya sahip. 'Havadan Sudan'ın içinde Tür- kiye'ye özgü neler var? YÜCE- Kabare felsefesine dair Haldun Hoca'dan öğrendiğim bir şey var. 'Ne yaparsanız yapın al- tmda felsefe ohnazsa, hiçbir şey seyirciye geçmez." 80 ve daha öncesinde yapılan gösterilerde daha çok siyasi kurumlar ve kişüikler eleştiriliyordu. Bizim farklı olarak ortaya koyduğumuz şey ku- rumlan da bireylerin oluşturduğunu düşünerek ay- nayı, kurumlara değil, insanlara tutmak oldu. As- iında bu bir atölye çalışması, karikatür bir oyun- culuğun kollandığı, insana ayna tutan, her gün rast- ladığımız günlük olaylardan oluşuyor. - Mekân olarak Kemancı Kültür Merkezi'ni seçmenizin özel bir nedeni var mı? YÜCE- Kabare türiinün mekânı, seyircilerin sahneye baktığı, bildiğimiz tiyatro koltuklan ye- rine, masalannda rahatça oturup içkilerini içe- bildikleri, oyuna interaktif bir şekilde katılabile- cekleri, oyuncunun seyirciyle eşit ilişki kurabile- ceği yerlerdir. Kemancı da bu anlamda uygun bir mekândı. - Sizce kabarenin Türkiye'de bugünlere taşma- marnasuun sebepleri nelerdir? YÜCE - Tiyatrolar, maddi zorluklar yüzünden. daha fazla seyirci aldığı için Italyan sahneye yö- neldi. 12 Eylül sonrası bu tür mekânlar kapana- rak cafe ya da bar oldular. Dolayısıyla kabareye yatkın mekânlar yok olmaya başladı. Kabare tü- rü de böylece kendi içinde eridi. Bu mekân yak- laşık 150 kişi alıyor ve getirisi çok fazla değil. Ama kabare başka bir mekânda yapılmaz. Keşke bun- dan sonra biz bir şeyleri hatu-latabilsek ve kaba- re mekânlan açılsa. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Cem. Gazeteci Cem Serdengeçti öleli bir yıl olmuş... Ama bu yazıyı, onun gazeteciliği için yazmıyo- aım. Onunla dostluğumuz, kırk yıla yakındı. Bu dostluğun kimsesizliği ile yazıyorum. Birfilmin sonundagörmüştüm. Adam, ölen dos- tunun arkasından ona şöyle sitem ediyordu: "Ol- du mu ya şimdi! Senin yüzünden yaşamaya mec- burum! Çünkü seni başkalanna anlatacak birileri- nin hayatta kalması gerek!" Cem'in sevenleri elbette çoktu. Sonradan onu anlatabilecek olanlar da. Ama ben, onun dostuydum. Birbirimizden ayn kaldığımız zamanlar bile bir şey- leri, çok şeyleri paylaşmakta olduğumuzu bize anımsatan, yaşatan bir dostluğumuz vardı. O yüz- den, örneğin bir yıl boyunca görüşememiş olsak bile, karşılaştığımızda hep söze sanki dün bırak- tığımız yerden başlardık. Evet, Cem... Yaşamı zenginleştiren ender insanlardandı. Çün- kü özgürdü ve hep öyle kaldı. Cem, yaşamı hep kendine göre şekillendirdi, kendi değerleri doğrultusunda yaşadı. Bu yüzden kimi zaman çevresinde, oradan oraya savrulup gkjermiş gibi bir izlenim yaratmış olabilir. Yaratmış- tıda. Ama gerçekte hiçbir rüzgânn önünde bilinçsiz- ce sürüklenmedi. Sürüklenemezdi. Çünkü o, as- iında bir adaydı. Ve hep bir ada olarak, sapasağlam kaldı. Sevgi insanıydı, ve her gerçek sevgi insani gibi, bütün geleneksel kalıplardan ve alışkanlıklardan uzak, ancak kendine göre severdi. Karşısındaki- lere ise bu sevgiyi ya tümüyle almak, ya da tümüy- le alamamak düşerdi. Bir zamanlar, önce Teşvikiye'de, sonra da Ayaz- paşa'daki evlerde, Cem, babası Şeref Serdengeç- ti ve ben, asiında 'müthiş' bir üçlüydük, çünkü birbirimizi 'müfrı/ç'severdik. Bu yüzden herkesin herkesi ötekinden kıskan- dığı da çok olurdu. Ama en kıskandığımız anlarda bile, aramızda 'müthiş' bir sevginin variığından hiçbirimiz kuşku duymadık. Aramızdan önce Şeref Serdengeçti aynldı. Cem'e ve bana, ölümünden sonra onu daha farklı boyutlarda yaşamak düştü. Her gerçek de- ğerin yitirilmesinden sonra olduğu gibi, onun da- ha önce farkına varamadığımız yanlannı yaşama- ya koyulduk. Şeref Serdengeçti'yi birbirimize an- latarak, daha bir başka tanıdık. Cem, sınırsız özgürlüğünü babasından almıştı. Babası gibi o da, özgüıiüğünün bir santimi için bile ödün vermeye yaşamı boyunca hiç yanaş- madı. Şimdi, Cem'in de gidişinden sonra daha iyi an- lıyorum: Biz, aynı zamanda herbirimiz 'müthiş'öz- gür olduğumuz içindir ki, birbirimizi böylesine ko- caman sevebildik. Şimdi, geride yalnızca ben kaldım. İki kocaman yoklukla baş başa. •---.. ^f-=< Bir zamanlarki üçlü paylaşımın acılı özlemiyle. Almanya'da ameliyat olup döndükten sonra, or- tak dostumuz sevgili Ömer Hebel ile birlikte Cem'i Teşvikiye'deki evinde ziyaret etmiştik. Yakında onu yitireceğimiz bellrydi. Resim yapmaya başlamıştı. "Biz kanserolma- dığımıziçin, onun karşısında belkide 'birer hayat- ta kalan rolündeyiz. Ama dediğim gibi, sadece bir rol. Dahası, belki de acınası bir yanılsama. Zira bu akşam, yann ya da en yakın bir başka zamanda bizim boktan bir trafik kazasıyla dünya değiştirme olasılığımız ile Cem 'in kanserinin yinelenmesi ola- sılığı arasında hiçbir derece farkı yok..." O akşamki ziyaretimizi sonradan, "Ve O Kent- lerin Fotoğrafsız Zamanlan" adlı öykümde böyle anlatmıştım. Aynı öyküde, ansızın beliren resim yapma merakı konusunda da şöyle demişim: "Ba- na göre, daha çok özlemlerinin resimlerini yapı- yor." Kendisi ise, resimleri için şöyle demişti: "Şu gördüğün resimlerin hepsi yaşadıkianmdan ben- de kalanlar. Belki gerçekte öyle değillerdl... Ama bende nasılkaldıklan önemli..." Şimdi, sen de bende kaldın. Bana çevirdiğin şarkı sözleriyle, muzip gülüşle- rinle, öfkelerinle, paha biçilmez iç dünyanla, çoğu kez aynı tuvalin önünde birlikte çalışan iki ressam gibi, tüm paytaştıklanmızla, kalan zamanlanmda nöbetini tutmak zorunda olduğum bir hazine gibi- sin! e-posta: [email protected] [email protected] Sanat Fuam'nda • Kültür Servisi - Galeri Nev, 23-27 Kasun tarihleri arasmda gerçekleştirilecek olan Atina Çağdaş Sanat Fuan'na katıhyor. Bu yıl sekizincisi düzenlenen fuarda ilk kez bir Türk galerisi yer alacak. Avrupa'dan 50 galerinin katılunıyla gerçekleşecek fuarda, ülkemizi sadece Galeri Nev temsil ediyor. Galeri Nev Atina'da, Hale Tenger, Bülent Şangar, Aydan Mürtezaoğlu ve Canan Tolon'un yapıtlannı sergileyecek. Uluslararası arenada çeşitli sergilerde yer alan ve Batı çağdaş sanat çevresi tarafindan yapıtlan uzun süredir tanınan sanatçılann her biri, Atina'da iki yapıt ile temsil edilecek. Galeri Nev, daha önce Stockholm Sanat Fuan'na kaülmıştı. Bu yıl şubat ayında ise Madrid Sanat Fuan'na (ARCO) katılan galeri, bu kez Atina'da ülkemizin güncel sanatından örnekler sunacak. BUGUN • AKSANAT'ta saat 18.30'da 'tFSAK 16. tstanbul Fotoğraf Gûnleri' kapsamında 'Dünyada Belgesel FotoğraT başlıklı söyleşi gerçekleştirilecek. (252 35 00) • BtLGl ÜNtVERStTESİ'nde saat 18.00'de Ang Lee'nin yönettiği 'Ice Storm' adlı fihn izlenebüiı. (216 22 22) • BABYLON'da saat 22.00'de 'Urban Grooves By Radk) O»-gen VoL VII' yer alacak. (292 73 68) • ODTÜ BÜYÜK SALON'da saat 20.00'de Toros Can'm piyano resitali dinlenebilir. (0312 210 41 69)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle