Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
g 3 KASIM 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
l LJ-K. kultur@cumhuriyet.com.tr 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
.Antalya'nın belleği 'insanlannı' yitirince önce yozlaştı, şimdi de kirleniyor
Kaleiçfnde 'sosyal restorasyon'
Yıllardır kentsel
kıorumaya örnek gösterilen
FCaleiçi'ndeki
' yabancılaşmadan'
kaynaklanan bozulmayı
görünce, tarihsel dokularda
rnimari restorasyonla
birlikte sosyal ve kültürel
korumanın da ne denli
önem kazandığı hemen
kavranabiliyor.
Eğer Kaleiçi'ni kentin bütünü için-
den çekip çıkartırsaııız, geriye kalan
»AntaJya" olurmu?
Bu soruyu Hasan Çakır sordu. Ya-
rutını da yine kendisi verdi1
"Olmaz,
çânkü Antalva'nın beüeğini almış ohır-
sunuzJ"
Antalya Büyükşehir Beledıyesi Kül-
tûr Salonu'nda, Muratpaşa Belediye-
si ile Mimarlar Odası Antalya Şube-
si'nin düzenledikleri ve Kaleiçi'nin
"IdmKğini koruyarak nasıl yaşatdaca-
ğmı" konu alan paneldeyiz.
Tartışma bölümünde söz alan "iz-
leyiciler" arasındaki Hasan Çakır, as-
lında bir rastlantı olarak orada. Kısa
bir dinlence kaçamağı ıçin Antalya'ya
gelince "panete" yakalanmış. Yıllar-
dır Almanya'da sürdürdüğü "mimar-
hgm* kendisıne yüklediği "uhısal so-
rumlulukla" da tartışmalara katılma-
ya karar vermiş...
Hemen her yıl Sümeyra Çakır'ın
ölüm yıldönümünde de "anma" içın
tstanbuTa geldiğinde Mimarlar Oda-
sı'nın benzer toplantılannı kaçırma-
yan Hasan Çakır'ın sözlerine yine iz-
leyiciler arasındaki bir "Antalyalı"
şöyle katkıda bulunuyor:
"Kaleiçi Antarya'nın beüeğiyse, Ka-
leiçî halkı da buranın canıydı, kanry-
dı— Şimdi halk çekildi gjtti. yeni gelen-
ler ise tnrizm adına her türiü rezaleti
yapıyorlar, yani beüeğimizi kirletrjor-
lar_"
Yaşlı amcanın "hertürlü rezatet" de-
diği, son birkaç yıl içinde Kaleıçi'nde
önemli bir artış gösteren barlar, pav-
yonlar. hatta "randevuevierL.''
Nataşa'larla da zengınleştiği anla-
şılan bu yeni "yaşam" biçimi, Antal-
yalılan ve "hâlâ" Kaleiçi'nde kalma-
ya "direnen" eski sakinleri o denli ra-
hatsız ediyor ki "Kaleiçi Kûltür ve Sa-
nat Şenüği"nin o gün panelden önce-
ki açıhş törenınde konuşan Vali'nin
"en çok alkışlanan" sözleri şunlar
oluyor
"- Buradaki ahlak dışı ve yasalara
aykın kullanımlara göz açtrmayaca-
Tarihi Yat Limanı'ndan eski bir desen ve 1970'lerde Kaleiçi'nin genel görünüşü... Bunlar bik arbk sadece "turistik" broşürlerde yer ahyorlar.
zulmasına da engel oluruz~"
Oysa Kaleıçı, Türkiye'de kentsel
ölçekteki tarihsel dokunun korunma-
sında Muğla ve Safranbolu'dan bile
daha "popüler" olmadı mı?.. Bu ko-
nuda yıllarca hep "tekbasanhörnek"
gibi göstenlmedi mi?
Bütün bunlara rağmen, Vali hâlâ
"yok olan mimari örneklerden" yakı-
nıyorsa, belediye hâlâ "Yardım edin,
bir şeyleryapahm" diyorsa, geçen 25
yılhk "koruma"da ve 10 yıllık "plan"
uygulamasında "temelbiryanlış" var
demektir.
Işte bu yanlışı da aynı şenliğin açı-
hş töreninde "korsan" bir konuşma ya-
pan, 82 yaşındakı "Antaryalı mimar"
ve son yıllarda da "Antalyaü ozan"
olarak kentine hizmetinı sürdüren Ta-
nkAkütopu, adını bile "Yeni Kaleiçi"
koyduğu kısa şiinnde şöyle özetliyor:
"Yeni Kaleiçi/Şairüı dediği gibi/Ne
kapah çarşı / Ne kapalı kutu / Pansi-
yonları / Dükkânlan ile / Adeta / Tu-
ristik Bir Sfte/Otdyapmış evini/Ah-
medi, Mehmedi Mustafası / Sokakla-
nnda dolaşıyor / Jaıu, Hansu Lolitası
/ Bir başka âlenı olmuş / Benim bildi-
ğim Kaleiçi / Bir başka âlem olmuş /
Ben görmeyeü buralaru."
Bu duygusuz politikanın yarattığı
"Tarihi evini koruyamıyorsan, ruris-
tik fiyatla sat" anlayışı içinde Kale-
içi 'nden "bol paralarla" aynlan ve
kişiliksiz ama "hlks" (!) apartman-
lara taşınan eski sakinler şimdi "Bi-
zim güzetim evlerimize Nataşalar dol-
du" diye yakınıyorlar.
Oysa Nataşalar bile "güzelligin ve
uygarüğm" farkındalar, onlar gibi
apartmanlan değil "Kaleiçi evlerini"
seçiyorlar. Işin çarpıcı yanı, müşteri-
leri olan "Antaİyalı erkekler" de bu
sayede "Kaleiçi'nin farkmı" yaşama-
lanna rağmen, ailelen içm yine de
apartmanlarda kalmayı yeğleyebüiyor-
lar...
O gün, işte bu gözlemlerden sonra
"kentsel koruma'' konusunda artık
"yeni bir kavram" gelişrirmemiz ge-
rektiğine daha çok ınanmaya başla-
dım.
Galiba, mimarlık ve şehircilikteki
"restorasyon" ve "rehabflitasyon'' gi-
bi çabaları "sos\al restorasyonla" da
tamamlamak zorundayız.
tnsanunızın ve sayısız yöneticimi-
zin kafasmdaki, "Tarihi semt turist
ve eğlence içindir" koşullanmasını
silmeden, buna temel olan toplumsal
yozlaşmayı "rehabüite'' etmeden, ya-
kında o güzelim Kaleiçi'ni bile bel-
ki de tümüyle yitirecegiz... Üstelik, ev-
leri "restore" edihnesine rağmen...
Peki, bir bakıma kente karşı çok da-
ha "ahlak d^ı" olan ve aynı şekilde
"yasalara da aytan" gerçekleşen ka-
çak yapılaşmaya neden göz açtınlı-
yor?..
Antalya Valisi, Ertağnıi Dokuzoğ-
lu, asbnda "içimizden" sorduğumuz
bu soruyu sankı duymuş gibı konuş-
masını şöyle sûrdürûyor:
"- tmar düzenini ve tarihi dokuyu
koruma konusunda ise herkes elbirli-
ği yapmah. Güçlerimizi bhieştirirsek,
kültürel mirasuruzuı daha fazla bo-
Kültürel direnişe büyük ödül
TonınıkveYımıazailesmmsevgiylevaşattddan
Kaleiçi evi yorgun düşse de guruıiu»
Bu yıl, Mnrarpaşa Belediyesı'run de katkısıyla 9-11
Kasım 2000 günlennde dördüncüsü düzenlenen
"KaJeiçi Kültür ve Sanat Şeniikleri'', bu bölgedeki
tarihsel dokunun korunmasında sadece "mimari
çabalarm" yeterli olmadığıru da Antaryahlara
"anıtsatmak" için yapılıyor. Şeniikleri 8 yıldır her
iki yılda bir düzenleyerek "gefeneksei bir kent
etküü@" haline getiren Mimarlar Odası Antalya
Şubesi Başkanı Recep Esergü dıyor ki: "\ralannda
başanlı olanlann da bulunduğu çok sayıda
restorasyon uygulamasma rağmen Kaleiçi tarihsel
özûnü ve ruhunu ymriyor. Çünkü hem Kaleiçi halkı
hem de AntaK'alılar burayı tümüyle turizm
tkaretine terk eöfler™" Işte bu ^yefasubğa" artık bir
son vermek ve Kaleiçi'ni yeniden "kentsel yaşamla
bütünleştirmek'* için düzenlenen şenliğin bu
bağlamdaki en anlamlı etkınliği, "En lyi Korunan
Ev ÖdüKL." Ödülü "amamh" kılan ise asiında yine
sadece bir mimari çabaya değil, onun da ötesinde
ve Kaleiçi'nin "insanlanyla birlikte" yaşatılması
için büyük değer taşıyan "kentlflikbimıcme"
veriliyor ohnası. Nitekim, 2000 yılı şenliğinde bu
ödüle uygun görülen tarihi Kaleiçi evinin en
önemli özelliği, "sahipleri tarafindan terk
edümeyen" ve yine sahipleri tarafindan "ev işleviyle
knDandarak korunan" bir kültür varlığı olma
onurunu da taşıması. Barbaros Mahallesi, Müze
Sokak, 6 numarada bulunan "papazm evini''
1924'teki "mübaddeden" sonra satın alan
Antaryah aile bugüne dek elden çıkartmamış ve
"kuşaktan knşağa" kuUanıyor. Evin sahibi
Kamuran Tomruk ile kızı Atiye Ydmaz,
Kaleiçi'ndeki bu tür evlere çok yüksek fiyatlar
verebilen yatınmcılann çarpıcı tekliflerine
"direnebBmenin" yanı sıra, binanın mimarisini
tadilat ya da eklcntilerle "bozmadıklan" için de
ödülü "kahramanca" hak edıyorlar. Ödül
komitesinin raporuna göre ev, "yaşaülıyor'' olsa
bile küçük onanmlar dışında pek müdahale
edihnediğinden artık "jTpnuumş" durumda.
Örneğin, bahçe tarannda bir oda biç
kullanılamıyor, çatıda ciddi sorunlar var,
taşlıktaki çakıl mozaikler de hırpalanmış.
Şimdi böylesi bir anlamlı ödülü, e\in
restorasyonunda sahiplerine destek olunarak da
taçlandrrmak gerekiyor. Belediye ya da valiliğin
işte bu noktadaki katkısı ise Kaleiçi'ndeki umutlan
yeniden yeşertecek gibi görünüyor...
Kabare Taksim \ Kemancı Kültür Merkezi 'nde 'Havadan Sudan' adlı gösteriyi sunuyor
'Kuruma değil, bîreye ayna tuttuk
9
Küttür Servisi - Haldun Taner'in Türk tiyatro-
suna kazandırdığı kabare türü, yıllar sonra yeni-
den, Haldun Taner'in öğrencisi Oya Yüceve eki-
biyle 'Kabare Taksim'bünyesinde yeniden can-
lanıyor. "Kabare Taksim' her cuma ve cumartesi
akşamı saat 20.30'da Kemancı Kültür Merke-
zi'nde 'Havadan Sudan'adlı gösterisini sunuyor.
Oya Yüce'nin yazdığı ve yönettiği oyunda mü-
zik Serdar Kalafatoğhı'na. dekor ve kostüm Ay-
çm Tar'a, dans düzeni ise Dikmen Seymen'e ait.
8 kişilik oyııncu kadrosunda V'olkan Girgin,Okan
Sehi, Murat Ersan, Tuba Erdem, Ayça MutlugU,
Nuray Uslu, Güklen Guney ve Sedef Pehnvanoğ-
hı yer alıyor.
Kabare Taksim, kabare türiinün kurumlara ve
düzene yönelttiği alaycı-eleştirel bakış yerine ku-
rumlan ve düzeni oluşturan bireye yöneltiyor gö-
zünü. 'Havadan Sudan' adh oyunda ekip, bir te-
cavüzü seyırlik dedikodu haline getiren sıradan
insanlan, keskin ahlakçılıklarmın altında en az-
gın fantezileri banndıran orta yaşlı kadınlan, de-
likanlılık kültürünün insani bir korkuyu bile ya-
şamaktan alıkoyduğu 'ağn- abi'leri, İazını iste-
meye gelen gence emir komuta zinciri çerçeve-
sinde bakan emekli bir generali sahneye taşıyor.
Kabare türü, Türkiye'de ilk kez 1967'de Hal-
dım Taner'n önderliğinde, Ahmet Gûlhan, Zeki
Alasya ve Metin Akpmar'dan oluşan çekirdek
kadroyla 'Devekuşu KabareTiyatrosu'nda bir ara-
ya gelir. Daha sonra yine Haldun Taner'in kur-
dugu 'Tef Kabare Tıyatrosu sonrasmda 1983-
1984lerde kabare, niteliğini yitirmeye başlar. Ka-
bareyi yeniden gündeme getiren, yazar ve yönet-
men Oya Yüce, Tiyatro Liberty'de okuduktan
sonra Mehmet Uhısoy'un asistanlığım yapmış,
Lurumlanda
bireylerin
oluşturduğunu
düşünerek aynayı,
kurumlara değil,
insanlara tuttuk.
Asiında bu bir
atölye çalışması,
karikatür
bir oyunculuğun
kollandığı,
günlük olaylardan
oluşuyor.
DosÖarTiyatrosu'nda çalışmış, çocuk oyunlan yaz-
mış ve yönetmış. ı"RT"de ve özel kanallarda pek
çok dizinin de senaristi olan Yüce ile kabare üze-
rine konuştuk:
-Kabaretrvatrosu ohışturmayıdüşunürkenyo-
la çıkmanızda etkih" olan unsurlar nelerdi?
OYA \1JCE- Hocam Haldun Taner'in Türk ti-
yatrosuna tamttığı, güldürerek düşündürmenin
en güzel araçlanndan biri olan kabareyi yeniden
diriltmek ve onun Devekuşu Kabare'de yaptığı gi-
bi bu türü genç kuşaklara aktarabilmek üzere yo-
la çıktık. Ve bunun için de 1-1.5 yıldır yine genç
bir ekiple yaptığımız atörye çahşmalanyla bu for-
matı öğrenmek için bir araya geldik. Tek iddiamız
ekıp ruhunu oluşturabılmek ve yaptığımız eleş-
tiride seyirciye bu sıcaklığı aktarmak.
• Belli bir yaşın üzerindeki kitle\e tanıdık gelen
kabareyi genç kuşağa tamtmak isterken ilgisizuk-
ten korkmadınız mı?
YÜCE - Kabare Taksim, 2000 yılında, yine ay-
nı mekânda üç aylık bir deneme süreci yaşadı. Ve
gördüğü ilgi bizi oldukça heyecanlandırdı. Ayn-
ca eğlenmekten korkan bir ulusun çocuklan ola-
rak, düşünmenin eğlenmeyi hor gören kalıpçılı-
ğını kırabilmek ümidindeyiz.
- Kabarenin nitetiği, günceL siyasal olması ne-
deniyle, yapıkhğı ülkenin kimliğiy le de değişken
bir yaprya sahip. 'Havadan Sudan'ın içinde Tür-
kiye'ye özgü neler var?
YÜCE- Kabare felsefesine dair Haldun Hoca'dan
öğrendiğim bir şey var. 'Ne yaparsanız yapın al-
tmda felsefe ohnazsa, hiçbir şey seyirciye geçmez."
80 ve daha öncesinde yapılan gösterilerde daha
çok siyasi kurumlar ve kişüikler eleştiriliyordu.
Bizim farklı olarak ortaya koyduğumuz şey ku-
rumlan da bireylerin oluşturduğunu düşünerek ay-
nayı, kurumlara değil, insanlara tutmak oldu. As-
iında bu bir atölye çalışması, karikatür bir oyun-
culuğun kollandığı, insana ayna tutan, her gün rast-
ladığımız günlük olaylardan oluşuyor.
- Mekân olarak Kemancı Kültür Merkezi'ni
seçmenizin özel bir nedeni var mı?
YÜCE- Kabare türiinün mekânı, seyircilerin
sahneye baktığı, bildiğimiz tiyatro koltuklan ye-
rine, masalannda rahatça oturup içkilerini içe-
bildikleri, oyuna interaktif bir şekilde katılabile-
cekleri, oyuncunun seyirciyle eşit ilişki kurabile-
ceği yerlerdir. Kemancı da bu anlamda uygun bir
mekândı.
- Sizce kabarenin Türkiye'de bugünlere taşma-
marnasuun sebepleri nelerdir?
YÜCE - Tiyatrolar, maddi zorluklar yüzünden.
daha fazla seyirci aldığı için Italyan sahneye yö-
neldi. 12 Eylül sonrası bu tür mekânlar kapana-
rak cafe ya da bar oldular. Dolayısıyla kabareye
yatkın mekânlar yok olmaya başladı. Kabare tü-
rü de böylece kendi içinde eridi. Bu mekân yak-
laşık 150 kişi alıyor ve getirisi çok fazla değil. Ama
kabare başka bir mekânda yapılmaz. Keşke bun-
dan sonra biz bir şeyleri hatu-latabilsek ve kaba-
re mekânlan açılsa.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Cem.
Gazeteci Cem Serdengeçti öleli bir yıl olmuş...
Ama bu yazıyı, onun gazeteciliği için yazmıyo-
aım.
Onunla dostluğumuz, kırk yıla yakındı.
Bu dostluğun kimsesizliği ile yazıyorum.
Birfilmin sonundagörmüştüm. Adam, ölen dos-
tunun arkasından ona şöyle sitem ediyordu: "Ol-
du mu ya şimdi! Senin yüzünden yaşamaya mec-
burum! Çünkü seni başkalanna anlatacak birileri-
nin hayatta kalması gerek!"
Cem'in sevenleri elbette çoktu. Sonradan onu
anlatabilecek olanlar da.
Ama ben, onun dostuydum.
Birbirimizden ayn kaldığımız zamanlar bile bir şey-
leri, çok şeyleri paylaşmakta olduğumuzu bize
anımsatan, yaşatan bir dostluğumuz vardı. O yüz-
den, örneğin bir yıl boyunca görüşememiş olsak
bile, karşılaştığımızda hep söze sanki dün bırak-
tığımız yerden başlardık.
Evet, Cem...
Yaşamı zenginleştiren ender insanlardandı. Çün-
kü özgürdü ve hep öyle kaldı.
Cem, yaşamı hep kendine göre şekillendirdi,
kendi değerleri doğrultusunda yaşadı. Bu yüzden
kimi zaman çevresinde, oradan oraya savrulup
gkjermiş gibi bir izlenim yaratmış olabilir. Yaratmış-
tıda.
Ama gerçekte hiçbir rüzgânn önünde bilinçsiz-
ce sürüklenmedi. Sürüklenemezdi. Çünkü o, as-
iında bir adaydı.
Ve hep bir ada olarak, sapasağlam kaldı.
Sevgi insanıydı, ve her gerçek sevgi insani gibi,
bütün geleneksel kalıplardan ve alışkanlıklardan
uzak, ancak kendine göre severdi. Karşısındaki-
lere ise bu sevgiyi ya tümüyle almak, ya da tümüy-
le alamamak düşerdi.
Bir zamanlar, önce Teşvikiye'de, sonra da Ayaz-
paşa'daki evlerde, Cem, babası Şeref Serdengeç-
ti ve ben, asiında 'müthiş' bir üçlüydük, çünkü
birbirimizi 'müfrı/ç'severdik.
Bu yüzden herkesin herkesi ötekinden kıskan-
dığı da çok olurdu. Ama en kıskandığımız anlarda
bile, aramızda 'müthiş' bir sevginin variığından
hiçbirimiz kuşku duymadık.
Aramızdan önce Şeref Serdengeçti aynldı.
Cem'e ve bana, ölümünden sonra onu daha
farklı boyutlarda yaşamak düştü. Her gerçek de-
ğerin yitirilmesinden sonra olduğu gibi, onun da-
ha önce farkına varamadığımız yanlannı yaşama-
ya koyulduk. Şeref Serdengeçti'yi birbirimize an-
latarak, daha bir başka tanıdık.
Cem, sınırsız özgürlüğünü babasından almıştı.
Babası gibi o da, özgüıiüğünün bir santimi için
bile ödün vermeye yaşamı boyunca hiç yanaş-
madı.
Şimdi, Cem'in de gidişinden sonra daha iyi an-
lıyorum: Biz, aynı zamanda herbirimiz 'müthiş'öz-
gür olduğumuz içindir ki, birbirimizi böylesine ko-
caman sevebildik.
Şimdi, geride yalnızca ben kaldım.
İki kocaman yoklukla baş başa. •---.. ^f-=<
Bir zamanlarki üçlü paylaşımın acılı özlemiyle.
Almanya'da ameliyat olup döndükten sonra, or-
tak dostumuz sevgili Ömer Hebel ile birlikte Cem'i
Teşvikiye'deki evinde ziyaret etmiştik.
Yakında onu yitireceğimiz bellrydi.
Resim yapmaya başlamıştı. "Biz kanserolma-
dığımıziçin, onun karşısında belkide 'birer hayat-
ta kalan rolündeyiz. Ama dediğim gibi, sadece bir
rol. Dahası, belki de acınası bir yanılsama. Zira bu
akşam, yann ya da en yakın bir başka zamanda
bizim boktan bir trafik kazasıyla dünya değiştirme
olasılığımız ile Cem 'in kanserinin yinelenmesi ola-
sılığı arasında hiçbir derece farkı yok..."
O akşamki ziyaretimizi sonradan, "Ve O Kent-
lerin Fotoğrafsız Zamanlan" adlı öykümde böyle
anlatmıştım. Aynı öyküde, ansızın beliren resim
yapma merakı konusunda da şöyle demişim: "Ba-
na göre, daha çok özlemlerinin resimlerini yapı-
yor." Kendisi ise, resimleri için şöyle demişti: "Şu
gördüğün resimlerin hepsi yaşadıkianmdan ben-
de kalanlar. Belki gerçekte öyle değillerdl... Ama
bende nasılkaldıklan önemli..."
Şimdi, sen de bende kaldın.
Bana çevirdiğin şarkı sözleriyle, muzip gülüşle-
rinle, öfkelerinle, paha biçilmez iç dünyanla, çoğu
kez aynı tuvalin önünde birlikte çalışan iki ressam
gibi, tüm paytaştıklanmızla, kalan zamanlanmda
nöbetini tutmak zorunda olduğum bir hazine gibi-
sin!
e-posta: ahrnetcemal@superonline.com
acem20@hotmail.com
Sanat Fuam'nda
• Kültür Servisi - Galeri Nev, 23-27 Kasun
tarihleri arasmda gerçekleştirilecek olan Atina
Çağdaş Sanat Fuan'na katıhyor. Bu yıl
sekizincisi düzenlenen fuarda ilk kez bir Türk
galerisi yer alacak. Avrupa'dan 50 galerinin
katılunıyla gerçekleşecek fuarda, ülkemizi sadece
Galeri Nev temsil ediyor. Galeri Nev Atina'da,
Hale Tenger, Bülent Şangar, Aydan Mürtezaoğlu
ve Canan Tolon'un yapıtlannı sergileyecek.
Uluslararası arenada çeşitli sergilerde yer alan ve
Batı çağdaş sanat çevresi tarafindan yapıtlan
uzun süredir tanınan sanatçılann her biri,
Atina'da iki yapıt ile temsil edilecek. Galeri Nev,
daha önce Stockholm Sanat Fuan'na kaülmıştı.
Bu yıl şubat ayında ise Madrid Sanat Fuan'na
(ARCO) katılan galeri, bu kez Atina'da ülkemizin
güncel sanatından örnekler sunacak.
BUGUN
• AKSANAT'ta saat 18.30'da 'tFSAK 16.
tstanbul Fotoğraf Gûnleri' kapsamında 'Dünyada
Belgesel FotoğraT başlıklı söyleşi
gerçekleştirilecek. (252 35 00)
• BtLGl ÜNtVERStTESİ'nde saat 18.00'de
Ang Lee'nin yönettiği 'Ice Storm' adlı fihn
izlenebüiı. (216 22 22)
• BABYLON'da saat 22.00'de 'Urban Grooves
By Radk) O»-gen VoL VII' yer alacak.
(292 73 68)
• ODTÜ BÜYÜK SALON'da saat 20.00'de
Toros Can'm piyano resitali dinlenebilir.
(0312 210 41 69)