18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 KASIM 2000 SALJ J OLAYLAR V E G O R U Ş L E R [email protected] Batık Bankalar ve Siyasal Sorumluluk Dr. AfclV COŞKUN Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi • • nce sekiz banka battı. O Türkiye'nin en çok satan gazetesi Sabah'ın sahi- bi Dinç Bügin'in yöne- tim kurulu başkanı ol- duğu Etibank ve Ceylan aılesinin bankası Bank Kapital'in de eklen- mesiyle, batık banka sayısı 10'a ulaştı. Sadece son iki bankanın za- ran 600 milyon dolan aşıyor. Tüm on bankanın Hazine'yerisİci10 mil- yar dolara yaklaşıyor. Yolsuzluİc, birkez dahagün yüzü- ne çıktı. Yolsuzluğun yoğunlaşma- sı ve yaygınlaşması söz konusudur. Bu işin temelleri nereye dayanıyor? Özal dönemi, ekonomide liberal- leşme ve özelleştirme dönemidir. Dünya ölçeğinde küreselleşme ol- gusu,dünya egemenlerinin dayatma- lan, Özal dönemi ekonomi politika- lanna yön vermiş, onu felsefı açı- dan beslemiştir. Bu politikalann en önemli göster- geleri bankacılık alanında görüldü. Bankalann özelleştirilmesi furyası başladı. Iş bilen kapitalistler, ban- kalan ahyor, Hazine'ninyüksek fa- iz politikalanndan yararlanarak bü- yük gelirler elde ediyorlardı. Marmara Bank, Impex Bank ve TYT Bank'ın batışından sonra 1994'te Ihnsu Çflterhükümeti, mev- duatian yüzde yilz devlet güvence ve garantısuıe alan birkaramame ya- yımladı. Ne olduysa ondan sonra oldu. Halk, bankalann gücüne bak- madan en yüksek faizi veren ban- kaya yöneldi. Son banka batışlannda görüldü- ğü gibi, açıkgöz girişimciler tarafin- dan banka satın ahnıyor, halkın ta- sarruflan toplanıyor, bankanın sa- hibinin yan kuruluşlanna ve gru- bun öbür şiricetlerine kredi veriliyor, bankanın kaynaklan banka sahibi- ne aktanlıyor, sonra içi boşalan ban- kayı devlete geriye teslim ediyorlar!.. Ekonomik yaşamın verekabet ko- şullannm bankalannı zor durumda bıraktığını ileriye süren bu batık bankalann sahipîeri, kendilerini ka- muoyunda masum gibi gösteriyor- lar. Bu kişilerin masum olduğunun ileri sürülmesi ilkokul çocuklannın bile inanamayacağı bir iddiadır. Soyanlar suçlu da soyduranlar suçsuzmu? Bu on bankanın bauş sürecinde ke- sin olarak siyasal iktidan elinde tu- tanlann, yani Ankara'nın siyasal sorumluluklan vardır. Daha doğru bir anlatımla "Soyanlar suçlu da soyduranlar ne durumdadır, onlar suçsuzmu?" Siyasal ıktıdar, bu ban- kacdara olanaklartanımıştır. Bu ola- naklann birincisi Bankalar Yasa- sı'nın yürürlükten kaldınlarak bir boşluk yaratılması, ikincisi de bu bankalann içinin boşaltıldığı bilin- mesine karşın uzun süre bu banka- lann Bankalar Yasası'na göre dene- time alınmayarak daha rahat birbi- çimde içlerinin boşaltılmasına ola- nak tanınmasıdır. Şimdi bu savtanmıza açıkhk getireüm. Bankalann denetimleri 3138 sa- yılı Bankalar Yasası ile sağlanır. Bu yasanın kimi önemlimaddeleri 1994 Haziranı'ndan 1999Haziranı'naka- dar 5 yıl süre ile uygulamadan kal- dınldı. Bu iş nasıl oldu? 22 Haziran 1994 tarihli ve 538 sayıh kanunhükmün- de karamame ile yukanda sözü edi- len Bankalar Yasası'nın kimi temel maddeleri yeniden düzenlendi. Bu karamamede nelenn suç sayılaca- ğı ve ne gibi cezalar verileceği be- lirtildi.. Ancak bir karamame üe ce- za konulamayacağını bu bankalan ele geçirenler çok iyi biliyorlardı. Şimdi. 250 kontörlük Kazı Konus Kartı alana Hazır Kart kaseti hediye! Bu teklif, Kasım sonuna kadar katılımcı bayilerden satın alınan 250 kontörlük Kazı Konuş Kartları için geçerlidir. Kampanyamız stoklarla sınırlıdır. Hazır Kart Müşten Hızmetlen: 444 0 535 veya (0-216) 458 0 458 www.turVcell.com.tr/ha2irKart Faturasız Cep Telefonu Hattı HAZIR KART Çünkü "Kanunsuz suç ve ceza ol- maz", ilkesine göre karamame ile ceza konulamazdı. Herhangi bir kovuşturma açılsa, yukanda açıkianan ilkeye göre ana- yasaya aykmhk iddiasım öne sür- me olanağı tamndığı ve haklannda hiçbir cezai kovuşturma yapılama- yacağını bildikleri için banka alıcı- lan çok rahat hareket ettiler. Bu ikir- cikli durum 18 Haziran 1999 tari- hinde 4389 sayıh yeni BankalarKa- nunu yürürlüğe girene kadar tam 5 yıl sürdü. Beş yıllıksürede, Ankara'daki si- yasal İktidar adeta bankalann içini boşaltanlara, bankalan hortumla- yanlara olanak tanıdı, onlara göz yumdu. Bununla da kahnmadı; özel- leştirme furyasından banka ele ge- çiren açıkgöz girişimcilere siyasal iktidar yeni olanaklar da tanıdı. Ka- mu bankalan da bunlara yardımcı oluyordu. Egebank'ın sahibi Demi- rd'in yeğenine Halk Bankası'ndan 100 milyon, Vakıfbanktan 30 mil- yon, Enilak Bankası'ndan 30 mil- yon dolarkredi verihnişti. (Gazete- ler, 03.11.2000) Aynı uygulama Bilgiri grubuna da tanınmıştı, 1999 ve 2000 yılın- da. Devlet bankalanndan bu gruba ve bankasına, 200 milyon dolara yakın kredi kullandınlmıştı. Şurası açıkça görülüyor ki, batık bankalann tümüne kamu bankala- nndan ya doğrudan kredi açılmış- tır ya da teminat mektuplan verile- rek onlara büyük kaynaklar aktanl- mıştır. Bu nedir? Bu kadar açık-seçik hortumlama dünyanın başka bir de- mokratik ülkesinde görülebilir mi? Kimi hukukçularolan bitene "orga- nize suç nitetikü, dolandıncüık" ta- msmı koyuyorlar. Kuşku olmasın ki, konunun için- de özalcılar'ın köşeyi dönme felse- fesi vardır; siyasiler vardır. Eski baş- bakanlar vardır. Gece yansmdan sonra evinde banka satışı yapanlar vardır. ANAP milletvekili Akarca- hbile olan bitene dayanamadı, ken- di partisine mensup eski bir bakan olan GüneşTaner'i suçlayarak "Uya- nlanmızı dikkate alsaydı bu kadar banka batmazdı" dedi. (Gazeteler, 03.11.2000) Bütün bunlar bir yandan da Özal ekonomisi adı altında uygulanan çarpık ekonomik politikalann ifla- smı gösterir. "Bir kez daha yinefi- yoruz: Bubankayoisuzluklan,siya- sal destek oünasa bu noktalara ge- lebilirmiydi?" 10 milyar dolan aşan dünya ça- pmda büyük bir banka yolsuzluğu 2000 yıh bütçesinde, ciddi sorunlar yaratacaktu-. Zararlann tasarruf fo- nundan karşılanacağı söylenmek- tedir. Bu fon, kendinden kaynak üre- ten bir fon değildir. Merkez Banka- sı'ndan almakta, Merkez Bankası da görev nedeniyle üstlendiği bu zara- n Maliye'den istemektedir. Sonun- da bilinsin ki, bu batık bankalann zaranndan doğan fedakârlık bu çi- leli halkın omuzlanna yıkılacaktır. Şımdı, bankalan kimlere satacak- lan hususunda yeni düzenlemelerge- tiriyorlar. Oysa, bu kurallar zaten Bankalar Yasası'nda vardır. Ama bunlar uygulanmamıştır. Böyle il- keler olmadığı için, yasada boşluk olduğu için sanki bu hortumlanma yapılmış gibi bir izlenimyaratdma- ya çalışıhyor. Bu hatahdır. Daha önceki Ban- kalar Yasası'nda bütün bu ilkeler vardı. Önemli olan bu yasalann uy- gulamaya konulmasıdır. Siyasal ik- tidarlar çeşitli nedenlerle bu yasayı uygulamamışlardır. Şaibeyaratmış- lardır. Bütün yük sonunda dönüp dola- şıp Bütçe'ye dayanacaktır. Memu- ra, yargıya, eğitime gerekli kaynak- lan aktarmayan o bütçe, yazık ki birkaç banka sahibinin hortumla- malannı karşılayacaktır. 65 milyon vatandaş, sonunda bir elin parmak- lan kadar az sayıdaki kişilerin do- lar milyoneri obnası için ek vergi- ler ödeyecektir. Bukonudakikuşkulan yine Cum- huriyetçözdü. Konuya açıklık yine Cumhuriyet tarafından getirildi. Devletin 103 milyon dolaraGaripoğ- ta'na sattığı Sümerbank'ı 231 mil- yon dolar batıkla geri aldığı; 155 milyondolaraÇağjarve Bilgjn'e sat- tığı Etibank'ı da 438 milyon dolar batıkla geri aldığı belirtildi. (Cum- huriyet, 6 Kasım 2000). Insanı asıl üzen nokta, Sümer- bank gibi, Etibank gibi Atatûrkdö- nemindeki kamu iktisadi teşebbüs- leri (KİT) hareketinin simge kuru- luşlan olan bu kurumlann adlannın da böylesine kirletibnesidir. Böylesine büyük banka soygun- lan çoğulcu Batı demokrasüerinde görülse, kamuoyu ayağa kalkar ve herhalde şimdiye kadar çoktan si- yasi iktidan istifa ettirir, tüm buba- tık bankalar sürecinde sorumluluk üstlenmiş siyasal liderleri de Yüce Divan'a gönderirdi. Türkiye için en önemli tehlike ir- tica ve bölücü terör olduğu kadar, iğrenç bir biçimdeki yolsuzluklar- dır. Kirli ve şaibeli yönetimlerdir. Si- yasal iktidarlann bu banka yolsuz- luklanna göz yummalandır. Şu nokta bir kez daha belirtilme- lidir ki; bankalar rezaleti, bankala- nn hortumlanması, siyasal iktidar- lann gözleri önünde olmuştur. Göz yummalan, raporlann bekletihne- si, ihmal, gerekli titizliği gösterme- me, olanaklar yaratılması, devlet bankalanndan dolar kredileri ile kaynak aktanlması gibi durumlar yoğun bir biçimde siyasal iktidar- lann omuzlannda kalmaktadır. Si- yasal sorumlularortaya dökülmedik- çe, temiz toplum düzenine ulaşma- mız olanaklı değildir. Eskiden Holivut filmlerinde görürdük. Elleri silahlı kişiler giderdükkânlardan, mağaza- lardan, şırketlerden haraç alır- lardı. Vermeyenin, evi barkı, iş- yeri birkaç gün sonra havaya uçurulurdu. Ya da dövülür, vu- rulur, öldürülürdü!.. Şaşardık biz çocuklar, oralarda devlet yok muydu, iri kıyım, po- lisler boşuna mı sopa sallardı! Aklımıza gelmezdi bir gün kendi ülkemizde birtaktm kabadayılann açık açık haraç toplayacağı, hapislerde egemenlik kuracağı, mahkûm arkadaşlanna işkence yapacağı, öldürece- ği! Sonra da koşullu teslim olup ceplennde tabancay- la başka bir cezaevine gıdebilecegi!.. Ki, oralarda da aynı haraç toplamak, işkence yapmak, devlete mey- dan okumak alışkanlığını sürdüreceği!.. Hiçbir şeyin sonucu alınmıyor. Bankalan soyanlar, haraç toplayanlar, cinayet işleyenteri.. Kimi çıkıp "Bun- lar devlet gizleridir" der. Kimi "Kurşun atan da yiyen de saygıya değerdir buyurur. Çetebaşlannın cenaze- lerinde törenleryapılır. En ağırsuçlamalaraltındaki kim- seler dunışmalarda yargıçlara yanıt vermez. Bakan- lararasında anlaşılmaz çekişmeler olur... Halkımız ki- mi zaman şaşkın, kimi zaman çaresiz, çoğu zaman da habersiz yalnızca seyircidir olup bitenlere... Geçen akşam, genç bir hekim arkadaşla birliktey- dim. Dört yaşında çok sevimli bir kızı var. Her baba gibi o da endişeli gelecekten... Hele gelecekte güzel şeyler beklemenin güçlüğünden söz edenler günden güne çoğalıyorsa! "Size göre bu çocuklann yannlan daha güzel olmayacak mı." Kolaysa ver yanrtını!.. Nasıl olacak da Türkiye uzun- ca bir süredir içinde çırpındığı bir bataklıktan kendini kurtaracak? Hangi yolla? Hangi güçle? Hangi inanç- la? Meclis'te konuşan genç bir bakan "Başörtüsü bir EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Yurttaş Bilinciyle! simge olarak kullanılıyor" der demez eski Refahçı, şimdi Fa- ziletçi milletvekilleri az kaldı ba- kanı döveceklerdi!.. Başörtüsü nasıl simge olur muş? Bu ağır saldırı karşısında bocalayan genç bakan, "Benim annem de, kız kardeşlehm de başör- tüsü taşıriar" demek zorunda kaldı! Bilmem öyle mi- dir? Değilse gerici takımına böyle bir ödün vermek zo- runda mıydı? Tümgeneral Kudret Cengiz, hemen aynı günlerde "Başörtüsünün bir üniforma gibi kullanıldığını" söy- lemedi mi? Simgeden çok, üniforma!.. Evet, simge ol- maktan çok, gericiliğin, cumhuriyet, Atatürk düşman- lığının üniforması gibidir başörtüsü... Bunu bilerek bil- meyerek, korkarak, ya da baskı ile giyenler çok yan- lış, çoktehlikeli biryola itiliyoıiar. Cengiz Paşa'nın de- diği gibi o kızlar, Cumhuriyet rejiminın sağladığı ola- naklarla okumuşlar, yetişmiş, yükseköğrenim sırala- nna gelmişler, ama her nedense kendi çıkarlannı, kur- tuluşlannı, özgüriüklerini ayaklar altına aldıklannı dü- şünmüyoriar. O gece, hekim arkadaşa güven verici bir yanıt ve- remedim. Yirmi yıl önce kendi torunlanma bakarken düşündüklerimi anımsadım. Kuşaklar değişiyor, ama öyle şeyler var ki, bir türlü değişmiyori Bunun nede- nini bulmak, çözmek gerek! Ülkemizin yazgısını olum- suzdan olumluya çevirmenin yolunu aramak, bul- mak... Denecek ki, gerçek bir demokrasi!.. Yobazlıklann, soygunculuklann, vatan, millet düşmanlıklannın, özel çıkar hesaplannın son bulacağı bir aydınlık düzen... Atatürk'ün aydınlanmacı, devrimci ilkelerinin güçlen- dirilmest, yaşama geçirilmesi... Tek tek tüm bireyterin yurttaşlık bilincine kavuşturuiması... Başka yolu da yok! 'Garplılaşma' Serüvenimiz D0Ç.Dr.HÜHerTUNCER4ft/ım Üni. Uluslararasıtliş. Böl. Bşk. TURKCELL H I Z E T I D I R B u 'Garphlaşma', yani Ba- tılüaşma serüvenı ne za- man başladı acaba toplu- mumuzda? Tarihünize bir göz atacak olursak görürüz ki, Pa- dişah m. SeKm (1789-1809) döne- mine değin, Osmanlı'da, bırakınız Baû'nın, yani Avrupa'nın üstünlü- ğünü kabul etmek, Batı'yı tanımak merakı dahi henüz doğmamıştı. Bu merak ve ilgi öylesine yoktu ki, DI. Seüm dönemine değin Osmanlı tm- paratorluğu, yurtdışında sürekli el- çilikler kurmak yerine, ancak belir- li görevleri yerine getirmek üzere, ülke dışına zaman zaman ad hoc (geçici) elçiler göndermekle yetin- mişti. Ancak III. Selim döneminde, im- paratorluğun güçsüzlüğünün gide- rek bilincine varan Osmanlı Devle- tı, Batı'yı yalondan tanıma gereksin- mesini duymaya başlamış ve bu ne- denle de Avrupa'da Uk kez ikamet elçüiklerini (sürekli elçilikler) kur- muştu. Bu ilk sürekli elçihlderde görev yapan Osmanlı diplomatlan Avru- pa'yı tanıyacak ve Osmanlı devlet adamlanna tanıtacak, bulunduklan ülkelerin dillerini öğrenecek ve Ba- tı'dakı düşünceleri ve kurumlan Os- manlı'ya tanıtacaktı. Padişah H Mahmut(1809-1839) döneminde Mora'da bağımsız bir Yunan devleti kurulmuş, Fransa Ce- zayir'i ele geçirmiş ve Mısır'da Meb- met AH Paşa, Osmanlı Devleti içm büyük bir tehlike oluşturmaya baş- lamıştı. Işte bu ortamda, padişah ve bazı devlet adamlan devletin varlı- ğını koruyabılmek için 'Garphlaş- mak'tan başka çare kalmadığinı an- lamışlardı. Örnegin, 1833'ten 1839yüına de- ğin, aralıklarla Paris ve Londra el- çiliklerinde bulunan, hariciye nâ- zırlığı ve sadrazamlık yapmış olan Mustafa Reşjt Paşa, Osmanlı Dev- leti 'nin Avrupa karşısında varlığını koruyabihnesi için Avrupa devlet- ler hukukuna kanlmasmın gerekli ol- duğu görüşündeydi. Ote yandan Avrupah devletler de, Osmanlı tmparatorluğu'nunreform hareketlerini gerçekleştinnesi ve ya- salan ile kurumlannı yenileştirme- si için baskıda bulunmaktaydı. Ni- tekim, Osmanh'da Batıhlaşma ha- reketinin ilk yazıh belgeleri olarak kabul edilen Tanzimat ve Islahat fermanlannın, büyük ölçüde avru- palı güçlerin etkisi ve baskısıyla ger- çekleştirilmiş olduğu görüşü, bir- çok tarihçi tarafından öne sürülmüş- tür. 1856 tarihli Islahat Fermanı'yla, Osmanlı Devleti'nin Müslüman ol- mayan tebaasına Müslümanlarla eşit haklann tarunmasının sonucunda, Avrupah devletler gayrimüslim halk- lann durumlannın düzeltilmesi, re- fah düzeylerinin yükseltilmesi ve haksızlıklara karşı korunması ba- haneleriyle Osmanlı Devleti'nin içiş- lerine kanşabilecek ve bir ölçüde Osmanlıyı denetimi altına alabile- cekti. Nitekim, 186O'b yıllarda, Fran- sa'nın Istanbul'daki siyasal temsıl- cileri, ÂK ve Fuatpaşalann hem da- nışmanı hem de reform uygulama- lannın denetleyicisi durumunday- dılar. Fransa Dışişleri Bakanhğı da, ıslahat hareketlerini çok yakından iz- lemekte ve gerekli direktifleri ver- mekteydi. Batıh devletlerin diplomatlanyla hükümetleri arasındaki yazışmalar- dan anlaşıldığı gibi, Garpİılaşma ya da ıslahat hareketlerinde Babıâli'nin görevi, Avrupa devletleri tarafindan yapılan önerileri Osmanlı'nın ko- şullanyla bağdaştırarak uygulamak- tan ibaretti. (*) Acaba Avrupa devletleri Osman- lı Devleti'nin Banlılaşmasını niçin istemekteydi? Osmanlı Devleti Ba- tdılaşırken Avrupah devletlerin ne ölçüde etkisi altında kalmıştı? Os- manh, Batıhlaşma sürecinde Avru- pa'nın etkisi ve baskısı altında ka- lırken bu hareketi ne ölçüde içine sin- dırebilmişti? Bu sorulara doğru yanıtlan bula- bilirsek eğer, sanınm, içinde bulun- duğumuz yüzyüda Avrupa ile iliş- kilerimizi daha sağlıklı bir zemine oturtabilir ve Avrupa Birliği'ne üye olma sürecinde daha az yanlışlık yapanz diye düşünüyorum. PENCERE "5 Ura' Kaç Drahmi?.. Ahmet Emin Yalman, Attan Erbulak'a: "- Ne?" demış, "Fransa'ya, Parıs'e migitmek istiyorsunuz? Hayır, olmaz! Sizi oraya göndere- mem. Eğer giderseniz orada komünist olursu- nuz." 1954'ün Nisan ayı. Altan, Yalman'ın sahibi ve başyazan olduğu Vatan gazetesinde çalışıyor; ilk aklına gelen yanrtı da veriyor: "- Meraklanmayın efendim, ilk defa yurtdışına çıkacağım. öyle sanıyorum ki şaşırmaktan komü- nist olmaya fırsat bulamayacağım, söz veriyorum." Yalman yine izin vermez; ama, araya Rezzan Yalman ve Tunç Yalman girerter; günlük güneş- lik bir mayıs sabahı Altan'la yol arkadaşı öykücü Naim Tirali gemiyle Marsilya'ya doğru yola çı- kartar. • Altan anlatıyor. "...Pire limanına girdik. O ne sevimsiz yerdi Yarabbi!.. İş olsun diye karaya ayak bastık. Pire, kiremit- leri bile beyaz olan, tozu toprağı ortalıkta serbest dolaşan birsahil kasabası idi. O sıralarda Yunan parası drahmi iyiden iyiye kıymetini yitinmiş ve ör- neğin iki milyona bir kutu kibrit alınabilir hale gel- mişti. Beş Ura bozdurduk. » . '. • Düşünün, Naim Ve ben sadece beş Ura bozdur- duk ve bize bu beş Ura karşılığında yüzelli mil- yon drahmi gibi inanılmaz bir miktar ödediler. Yapılacak başka iş olmadığından vapurun kal- faş saatine kadar nhtm gazinolanndan birinde don- durma yemeğe karar verdik. Mükemmel Türkçe konuşan bir Yunanlı garsonun getirdiklerini ka- şıklarken bir milyoner edasıyla hesabı istedim. O mükemmel Türkçe konuşan garson bana 'Sen paralan göster, ben içinden alayım aJacağımı' de- di. Avucumdaki milyonlan garsona uzattım. Adamcağız aldı bre aldı. Sonunda elimde üze- rinde 10yazan bir kâğıt parçası kaldı. Garsonla birbirimize bakıştık. 'Ne yapayım bu parayf de- dim. Garson gayet sakin 'atrver' dedi. Çünkü o üzerinde 10 yazan paradan 200 bin tane olursa işe yanyordu. Ve o parayı yere attım." • Yukandaki anryı Altan Erbulak'ın "Sensin Insan" adlı kitabından (Aksoy Yayıncılık) aldım. Altan, Türkiye'nin en usta karikatürcülerinden biriydi; işlek çızgılerindeki sevimlilik insanın yü- zünü güldürürdü; çok boyutlu bir insandı; tiyat- rocuydu, yazardı, on parmağında on marifet var- dı; genç yaşta ölümü karşısında Babıâli karalar bağlamıştı. Erbulak'ın yazısını okuduktan sonra gazeteyi açtım, 'Men\ez Bankası Kurlan'na bak- tım: "1 Yunan Drahmisi 1700 Türk Lirası." 1954'te 5 lira bozdurup 150 milyon drahmi alan Altan Erbulak yaşasaydı, nasıl bir karikatür çizer* di? Bugün piyasada 5 lira kaldı mı?.. Ismet Paşa, Atatürk'ten devraldığı Türkrye'yi, Ikinci Dünya Savaşı cehenneminden koruduk- tan sonra, demokrasiye açmak istedi. Çok partili rejime girdik. Yanm yüzyıldan beri ülkeyi yöneten karşıdev- rimci takımı bizi ne duruma düşürdü?.. Yunanis- tan'da kişi başına gelir 10 bin dolar düzeyinde, biz üç bin dolann altında kaldık; Yunanistan Av- rupa Birliği'nde üye, biz AB'nin kapısında boynu eğik, el pençe divan... Suç kimde?.. Atatürk'te mi, Ismet Paşa'da mı?.. Üstün Akmen YARtM NEREYİ MESKEN TUTTUN "Öyküsel Duygusallık" Gene benzersiz bir biçem deneyen yazann bu kitabında anlattıklan, alışılagelmiş gezi notu ya da gezi izlenimi değil... Anlatılanlar ülkelerinin çiçek böcek kentleri ve o kentlerde yaşanan duygular, duyarlılıklar, duyumsananlar... Hepsi de öykü tekniği içinde ve öykü tadında. Aksoy Yavmdrk San.« Fıc A.Ş. A K S O Y tyto aül F EbcıoAı Sol 25/1-2(8OiOO) l. \tmtfamU m m \ ÎMMÎ6,284904MÎ MdMlîl 2MI437 (*) Enver Ziya Karal, Osmanlı Tari- hi, VII Cilt, Ankara, Türk Tarıh Kuru- mu Basımevi, 1995, s. 338. ZEYTİNBURNU 2. ASÜYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞl'NDEN Esas No: 2000/36 Karar No: 2000/727 Davacı Feridun Ateş vekili tarafından, davalı Serap Ateş aleyhine açılan boşanma davasının yapılan yargüa- ması sonunda: Mahkememizce verilen 6 10.2000 gün, 2000/36 esas, 2000/727 karar saıyh kararla Karabûk, Eflani, Ovaçahş, cilt 48, K. sıra No: 0010'da nüfiısa kayıth Hüsnü ve Emi- ne'den 1980 doğumlu Fendun Ateş ile Abdurrahman ve Saniyeden 1980 doğumlu Serap Ateş'in boşanmalanna, 5.540.000 TL. yargılama gıden, 45.000.000 TL. vekâlet ücretinin davalıdan tahsilı ve davacıya verilmesine karar verilmiştir. Karann adresı meçtaul olan davalı Serap Ateş'e tebbğ tarihinden itibaren yasal süresi ıçinde temyiz yoluna baş- vurmadıgı takdirde hükmûn kesinleşeceği, karar teb- liğini ihtiva eden teblıgat yenne geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 64756
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle