Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 KASIM 2000 SALI
14 il. LJJ\ [email protected]
TİYATRO DÜNYASINDAN DtKMEN GÜRÜN
i Bir Hayat İçin' arayışlarSıradan insanlar, sıradan hayatlar... Nasıldır
"sradan" bır hayat? Sıradandır işte. Sabahın kö-
ründe başlar, akşamın karanhğına kadar sürer ha-
yat mücadelesi ve sonuçta insan ne uzar ne de kı-
salır. Aslında, 1980'lerden bu yana "sıradan"
olanın sûrekli kısaldığı da bır gerçek. Ne var ki,
yine 1980'lerle bırlikte aradanjet ruzıyla fırlayıp
da "sınrf attama" sûrecini başanyla tamamlayan
çok özel gınşımcilennüz de saymakla bitmez...
Bu kahramanlann hortumla-
yarak sınıf atlama becerileri-
ni farklı boyuytlarda ve renk-
lerde tıpkı bir dizi seyreder gi-
bi yıllardır nefeslerimizi tut-
muş ve sessiz seyrediyoruz.
UIuç Esen ve Cüneyt Ya-
laz'ın birlikte yaznuş olduk-
lan tek kişilik gösteri "Yeni
Bir Hayat İçin" Tıyatro Boğa-
ziçi'nin son çalışması. Toplu-
luğun diğer oyunlanndan fark-
lı. Kolay çözülebilen örgüsü
her kesimde seyirciye sesle-
nebilecek bir yapıya sahip.
OyununkahramanıSenmÖz-
ben "yohınyansma gefamş" bir
adamdır. Sıradanlıktaa, tekdü-
ze yaşamaktan, sıkışmışlıktan
bıkan bu genç adam bir ara in-
tihan bile düşünür, ama sonuç-
ta "sınıf atbuna" uğraşı içine
girmenın daha akla yatkın olduğuna karar verir.
Bu karar Selim özben'i farklı ortamlara sokacak,
farklı düzlemlerde insanlarla buluşturacaktır. Iki
bölümden oluşan bu buluşmalar ve bu süreçte ya-
şanan kûçük maceralar belki doğrudan doğruya
para hortumlama mekanizması üstüne kurulu de-
gildir ama, Esen ve Yalaz'ın eleştirilerine hedef
olan günûmüzûn hortumlanmış değer ölçütleri hiç
kuşkusuz son zamanlarda çok *in" olan milyon-
lan, giderek miryarlan, trilyonlan hortumlama
sisteminin ve bu sistemin doğurduğu çarpıklık-
lann sonucudur. 1980'lerle birlikte kök salan bır
süreçtir bu.
Keyifvermek
" Yeni Bir HayatIçm" gereğinden fazla uzun ol-
masına karşın genelde keyiBe izlenen bir oyun.
Eleştiri dozu ölçülü tutulduğu, yergiler kişileşti-
rilmediği ve kavram karma-
şasının hâkim olduğu yaşam
biçimleri, değer yargılan yi-
ne dozunda güldürü öğele-
riyle işlendiği içinbelli bir dü-
zeyi tutturuyor. Çarpıklıkla-
nn, görgüsûzlüklerin, bilgi-
sizliklerin, yûzeyselliklerin
mizahi bir dille işlenmesi, se-
yirciyi de oyun kahramanının
içinde olduğu bu karmaşa or-
tamına çekiyor. Sahnede ya-
şanan anlamsızlıklar ve bu
bağlamda Selim özmen'in
buluştuğu tipler hiç de ya-
bancımız değiller. Hepsi de
içinde yaşadığımız düzenin
bir parçası. Bu arada, genç
adarnın hayatma kanşan tip-
lerin daha az sayıda tutulma-
lan yer yer düşülen tt
tekrar"
tuzağını engelleyebilir ve
olaylan daha sıkıştınbnış bir bütün içinde belır-
ginleştirirdi diye dûşûnüyorum.
Yine de, olaylann ve çeşitli kompozisyonlann
hızlı bir tempo içinde işlenmesi ilgiyi ayakta tu-
tuyor. Boş yaşamlann, boş insanlann, boş değer
ölçütFerinin kofluklannı gülerek paylaşıyoruz.
Ama, oyunun bütûnûne yönelik bu mizahi yak-
laşımın orta yerinde, Selim özben'in sanal dün-
yadan doğaya, aşka, sanata uzanan sonuçsuz ara-
• Uluç Esen ve Cüneyt
Yalaz'ın eleştirilerine
hedef olan günümüzün
yönünü şaşırmış toplum
yapısı ve değer ölçütleri
elbette ki yıllardır 'in'
olan kısa yoldan köşeyi
dönme sisteminin ve bu
sistemin doğurduğu
çarpıklıklann kaçınılmaz
sonuçlan. 1980'lerle
birlikte kök salan, kökü
de pek kolay kuruyacağa
benzemeyen bir süreç.
yışlar zincirinin bir noktasmda, bir-
denbire, Uluç Esen ve Cüneyt Ya-
laz'ın, saygınhğı tartışma götûr-
mez bir sanat adammı son ya-
pıtlanndan biri nedeniyle J
hiç de hoş olmayan bir /
üslupla boy hedefi al- /
dıklarmı görmek şa-
şırtıyor insanı. Ne-
den acaba bu ucuz
saldın? Genel yo-
rumlar içinde kişisel
burun kıvırmalara yö-
nelındiğı anda anlamlar da
sapıyor. Bu tavn, düzeyli bir
bütûnün parçası olarak gör-
mekte zorlandığımı belirtmeli-
yim.
Cüneyt Yalaz, "Yeni Bir Hayat
lçm"de Selim Özben rolünün yanı sıra
onun başansızlıkla sonuçlanan sınıf atla-
ma macerasında yer alan farklı tiplerin kom-
pozisyonlannı da üstleniyor ve hepsini ka-
rakter özelliklerini belirleyerek sahneye ta-
şıyor. Bir yandan Selim'in hikâ-
yesini kendı ağzından aktanrken
öte yandan yaşammda yer alan
tiplenn rollerine girip çıkıyor.
Böyle bir dengeyi kurmak ve
geçişleri yakalayabilmek kuş-
kusuz yoğun bir çalışma gerek-
tirir. Cüneyt Yalaz, oyunun me-
kaniğinı çok iyi kurduğu ve bu
çahşmayı gerçekleştirdiği için
tüm rolleri aynntılanyla can-
landınyor. Oyun boyunca
zevkle ızleniyor. "YeniBir
Hayat tçm"i cazıp kılan da
öncelikle oyunculukta tut-
turulan bu düzey.
Cüneyt Yalaz, "Yeni
Bir Hayat Için"de
Selim Ozben
rolünün yanı sıra
onun başansıznkla
sonuçlanan sınıf
atlama macerasında
yer alan farklı
tiplerin
kompozisyonlannı
da üstleniyor ve
hepsini karakter
özelliklerini
belirleyerek sahneye
taşıyor.
lO.Cottbus Film Festivali'nde ağırlıklı olarak Kırgız, Özbek ve Türkmen filmleri gösterildi
Orta Asya sınemasının panoraması
GÖNÜL DÖNMEZrCOLİN
Demirperdenin kaçınılmaz bir
gerçek olduğu günlerde Doğn
Bloku ülkelerinden filmlere bü-
yük bır ılgi vardı. Bir Wajda,bir
Zanussi filmı merakla beldenir-
di. Gürcü Shengebya'nın "Pnro-
mani" yapıü sınemasever belle-
ğine yerleşen bir deneyimdi. Bir
KUmo. bir Dovzhenko, bir Abu-
ladze filrru Batı'ya ulaşabildi mi
olay olurdu. Sonra Sovyet impa-
ratorluğu yıkıldı, Berlin duvan
ortadan kalktı. Devlet yardımı
kesilen sinema endüstrileri bır
yanda parasızlık, öbür yanda açı-
lan kapılardan akm eden Holly-
wood filmlen arasındakendını to-
parlamaya çalışırken artık gizli,
gizemli yönü kalmayan bölgeye
ilgi de azaldı.
Bu yıl onuncu yaşını kutlayan
Cottbus Film Festivali işte tam o
sıralarda atılan önemlı bir adı-
mın ürünü. Amacı, Doğu Avru-
pa sinemasına bir vitrin işlevi üst-
lenerek destek vermek ve özgür-
lüğc kavuştuklanndan bu yana
birbırlenyle bağlantılan kesilen
yönetmenler, yapımcılar ve dağı-
tımcılara ortak bir forum sağla-
mak. Bu arada Berlin'den 130
km. uzakhkta olsa da tümüyle
kabuğuna çekihniş, eski Doğu
Almanya'nın küçük bir kenti
Cottbus ve çevresinde yaşayan-
lar da beş gün için bile olsa mul-
tipleksleri, Amerikan fılmlerini
unutup kendi kaderine terk edil-
mış görkemli eski sınemalannda
gerçek bir sinema olayı yaşıyor.
Onuncu yılını Orta Asya sine-
masını odak alarak kutladı Cott-
bus. Kazakistan sineması Ban'da
az çok bilindiğinden ve Tacikis-
tan'ın dili ayn olduğundan yal-
nızca Kırgız, Özbek ve Türkmen
sinemalanna yer verilmişti.
Kırgız sineması deyınce akla
ilk gelen isim bir yönetmen de-
ğil bir yazar ve o da kuşkusuz
Cengiz Aytmatov'dur. Aytma-
tov'un birçok yapıtı film konu-
su olmuştur. "Ak Gemi", "Ce-
mfle" bunlardan birkaçı. Çoğun-
luk senaryoyu kendi yazar. Bu
fılmlerin en başanhlan nedense
Kırgız yönetmenlerden çok di-
ğer eski Sovyet ülkelerinden yö-
netmenlerin (Shepkko, Kancha-
lovski,Gevorkyan) imzalannı ta-
şır. Yakın zamana dek Aytmatov
da pek mutlu değildi bu uyarla-
malardan, ama son yıllarda genç
Kırgız yönetmen BakytKaragn-
k»v ile aradığını bulmuşa benzi-
yor. 1995 yılında Karagulov, Ayt-
matov'un "Yüzyüdan Daha Uzun
Bir Gün" romanından bir uyar-
lama, "Kar FıranahDurak" fil-
miyle Berlin'de başan kazandı. Ve
Cottbus'ta da "Samanyokı" roma-
nmın yetenekli bir uyarlaması ile
açılış gecesi izleyiciye duygulu
anlar yaşattı. Ikinci Dünya Sa-
vaşı sırasında erkekleri sınırda
çarpışan kadınlann öyküsünü
yansıtan bu film, ekonomik zor-
luklar nedeniyle pek az film çı-
karabüen Kırgızistan'dan görül-
meye değer bir yapıt.
Orta Asya panoramasının baş
konuğu olarak festivali onurlan-
dıran Cengiz Aytmatov, kendisi
ile söyleşmeye gelen iğne atsan
yere düşmeyecek kalabahğa Cott-
bus Film Festivali'nin Doğu ve
Baü kültürleririi bir araya getiren
birplatform olarak önemini vur-
gularken duşünülmesı gereken
bir noktarun alnnı çizdi:'
Baü kükürünün egemenotanası-
nm nedeni 'para sansürü'nden
kaynakianıyor. Ideolojik sansü-
rün yerini arnk para sansörü al-
Örneğin Türkmenistan'da üç
beş kuruşu bir araya getirebilen
yönetmenler ancak video filmle-
ri yapabiliyorlar. Ekonomisi da-
ha iyi durumda olan Özbekıs-
tan'da film endüstrisi tümüyle
devlettenyardnngördüğüve halk
özbek filmlerine ilgi gösterdiği
için durum bıraz daha farklı ol-
sa bile onlann da -her ne kadar
kanitlamaktan kaçınsalar da-
önenüi siyasal sorunlan var. Ör-
neğin insan haklan konusunda.
Yanşmalı bölümde Gürcü Na-
naDjordjadze'nin "Kaçınlan27
Öpücük" fılmi, yaz tatüıni geçir-
mek üzere deli dolu insanlann
yaşadığı garip bir kasabada ya-
şayan teyzesinin yanına gönde-
rilen on dört yaşında, cinsel de-
neyimlere fazla meraİdı bır genç
Vozileona sınlsıklam âşık bir oğ-
lanın "dgun" insanlar arasında
büyüme çabalannı venyordu bı-
'Kayıp KatiUer', Gürcü
yönetmen Dito Tsintsadze'nin
Gürcü süıemasının •absurd"
gekneğine özgün bir yorum
getiren güncel bir fıhn (solda).
Fesrivalin baş konuğu Cengiz
Aytmatov, ideolojik sansûrûn
yerini arnk para sansûrünün
akfağmı beürtti. (üstte).
raz yüzeysel bif hicivle. Can To-
©V'ın "GözdenlrakBirKış'' fil-
mi ise Budapeşte'de yaşayan Türk
kökenlı yönetmenden bir Macar
"Cmema Paradiso" idi.
Yanşan fılmlerin en ilginçle-
rinden ikisi, beklendiği gibi jü-
rinin de gözünden kaçmadı.
20.000 mark içeren baş ödülü
alan "Kayıp Katilkr" (Lost Kil-
lers) Almanya'da yaşayan Gürcü
yönetmen Dito Tsintsadze'nin
Gürcü sinemasının "absürd" ge-
leneğine özgün bir yorum getir-
dığı güncel bir filmdi. Yabancı-
lann, kaçak işçilerin ve işsizlerin
takıldığı bir Mannheim barını
merkez alarak ıki çıft insanın öy-
külenni veren bu filmın hemen
hemen tüm ö^unculannın ama-
tör olması da ayn bir ilginç ko-
nuydu.
Alman yönetmen Achim von
Borries'in "ingBterer (England)
filmı 10.000 mark ikıncı ödül ve
Halk ödülü 2.000 markın yanı
sıra Ekümenikjüri ödülü ile Ulus-
lararası Film Kurumlan Federas-
yonu'nun Don Kişot ödülünü de
aldı. Film, 26Nisan 1986'daya-
şanan Çernobil faciası ardından
bölgeye yollanan ikı askerin, Si-
vastopollu macerasever Valeri ile
en yakın arkadaşı Victor'un öy-
küsü. Şımdi Valen hastadır ve
yaşamını noktalamasına pek az
zaman kaldığını öğrenince dü-
şünü gördüğü Ingiltere'ye doğ-
ru uzun bir yolculuğa çıkar. Ama
ılkönce Berlın'e uğrayıp arkada-
şı Victor'u bulmalıdır. Çünkü In-
giltere düşünü bir zamanlar bir-
likte kurmuşlardır. Oysa ölüm
çoktan alıp götürmüştür Victor'a
Valen ise Ingiltere yerine gide
gide ancak Calais'ye kadar gi-
debilir. Filmin dört ayn jüriyı et-
kileyenbaş öğeleri sevgı, dostluk,
sorumluluk ve düşlenn önemi
üzerine hümanist bir öyküyü gün-
cel bir çerçeve içinde verebihne-
siydi.
Beş gün süren bu özgün fıhn
şenliğı, adı ile şenliğın ana te-
masını özetleyen ödüllü bir ılk
fihn, Alman Vanessa Jopp'un
"Amerika'yıUııut" (Vergiss Ame-
rika) fılmi ile son buldu.
Violette Leduc, Gallimard kitabını sansürleyince intihara teşebbüs etmişti
Yasaklı roman 50yıl sonrayayımlandı
KültürServisi- Fransa'nın öncû
lezbiyen yazarlanndan Violette Le-
duc'ün, üci yeniyetme kız öğrenci
arasındaki tutkulu ilişkiyi konu alan
'Therese ve Isabefle' adlı romanı,
sansüre uğramasmdan yaklaşık 50
yıl sonra yayımlandı.
Leduc, savaş zamanı Paris'e gel-
diğinde edebiyat tutkusuyla yanan
genç bir yazardı. 401ı yıllarda iki ba-
şansız kitap yayımladıktan sonra fe-
minist filozof Simoae de Beanvo-
ir'un tavsiyesiyle, savaş sonrasında
Paris'in edebiyat dûnyasında yer
edinmesini sağlayacak bir roman
üzerinde çalışmaya başladı.
Kendi lezbiyenlik deneyimleri,
savaş öncesi yaptığı başansız evli-
liği, başmdan geçen kürtaj ve anne-
siyle olan ilişkisini ele alarak altı
yıl süreyle roman üzerinde çalışan
Leduc, yayrmcısıGaUnnard'msan-
sürüyle karşılaşmca intihara teşeb-
Ledoc, fizflod aşkm heyecanuu mümkün olabildtğinçe aniatmayı amaçhyordu.
büs etti. Gallimard, kıtabın yayım-
lanmamasırun gerekçesird, genç yaş-
taki insanlann eşcinsel ilişkisinin
doğrudan anlatıhnasmın uygunsuz
olacağı ve skandala yol açabileceği
biçiminde açıkladı.
Leduc, 1972'de ölümünden son-
ra yayımlanan biyografisi *La Chas-
se a rAmour'da kendisini şöyle sa-
vunuyor: "Therese ve IsabeDe tû-
müyle saf vetecrübesizler. Bir kolej-
de üç gün, üç gece sevişiyor ve bun-
da bir kötülük görmüyoriar."
Kendi ifadesine göre Leduc'ün
amacı, fiziksel aşkm heyecanını
mümkün olabildiğince anlatabil-
mekti. Le Monde'un yorumuna gö-
re Leduc'ün romanı, coşkulu bir li-
rizm, insan ilişkilerinin tanımlan-
masında açıklık ve cinsel çılgınlık
içeriyor.
Liberation'dan François Rrviera
ise Leduc'ün tarzının günümüzün
provokatör yazarlanndan çok daha
canlı ve otantik olduğunu belirte-
rek 'Therese ve lsabeüe'in baştan çı-
kancı sır dünyalannın, günümüzde
banal bir şekle bürünen erotik gele-
neğe yaşam verdiğine değiniyor.
YAZIODASI
SELİM İLERİ
Tanpınar, Konya, .
Mevlana .
Yapı Kredi Yayınlan'nda yeniden yayımlanan Beş
Şehir çok sevdiğim bir krtaptır. Ahmet Handi Tanpt-
nar1
! yeniden okumak daima gerçek mutluluktur.
Beş Şehir'i günün birinde 'eleştirel bas/m'ıyla oku-
mak aklımın ucundan geçmezdi. önce Kaşgar dergi-
sinde okudum: Eleştirel basımı hazıriayan M. Fatih
Andı, Tanpınar'ın basımdan basıma, daha doğrusu
Ülkü tefrikasından basımlara, eserine neler ekleyip
eserinden neler çıkardığını 'Beyoğlu' odağı çerçeve-
sinde kaleme getiriyordu.
Hem ilgimi çekti, hem şaştrdım. Eserlerin özel öykü-
lerini yazık ki pek bilmiyoruz. Eleştirimiz üzerinde dur-
mamtş.
M. Fatih Andı'nınyetkin çalışmasınaTanptnartutku-
nu olarak nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum. Eser-
den çıkartılmış parçalar, bizi alıp nerelere götürmüyor
ki...
Yalnız "Istanbul" bölümünden 'Beyoğlu' çıkarblma-
mış; "Konya"nın sayfalan arasından Mevlana'ya ait bir
bölümden de vazgeçilmiş. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın
ruh dünyasını kavramak, duyumsamak açtsından da
dikkatle okunması gereken bir çıkartım.
Tanpınar, Konya'dan söz açarken 699 yılının o müt-
hiş günlerinden söz açar. Sanki bir önsezinin, yüzyıl-
lan açımlayacak bir önsezinin yordamını kurcalamak-
tadır.
Anadolu, "Moğol Tahsildariannın" pençesine düş-
müş, korkuyteyaşamakta, kovuklarda, magaralardaotur-
makta, kıtlık içinde, kemırecek ot bulamamaktadır. Zu-
lüm ve veba Anadolu'nun bedbaht insanını bir arada
yakalamıştır. Artık her türlü felaket toprağa üşüşmek-
te, insanlan insafstzca ezmektedir.
Bu cehennem tablosunun tek aydınlığırn, Huzur ro-
mancısı, Mevlana'nın şahsındaveeserinde görür. Mev-
lana 'aşk'tan konuşarak birçok yoksunluga seslen-
mekte, birçok endişeye ümitlerin sesini duyurmaya
çalışmaktadır.
Şiiri inkâr eden bu adam yeryüzünün en tuhaf, en
etkileytcı şiirleonden bırinı söyler. Mevlana yıkım ve yı-
kılıştan söz açmaz görünmesine karşın, bitmeztüken-
mez bir aynlık acısını seslendirir.
Ahmet Hamdi Tanptnar şu yorumu gereksinir
"Onun dünyası hareket halinde bir dünyadır. Bura-
da herşey yaraücı aydınlığın ve aşkın kendisi olan A1-
lah'm etrafında döner, ona doğru yükselir, onda kay-
bolur, ondan doğar ve aynlır, tekraronunla ve birbiriy-
te birteşir. Her şey burada birbirini özler, birbirinin ay-
nıdır, birbirine cevap verir. Bu mahşerde ne öldüren,
ne öldürülen, ne seven, ne sevilen birbirinden fark
edilir."
Son cumlenin bir kardeşini Sahnenin Dışındakiler'de
yakalanz:
"Zalim mazluma, öldüren ölene sıkıca yapışmış, se~
lin ortasında onunla beraber akıp gidiyorlardı. Fakat
bazen bir dalga, insanı bir kenara abyor, o zaman in-
san oyunu bütün çıplaklığıyla, korkunç ve sonsuz ma-
kineyi herparçası ayn ayn işler görüyordu."
Sahnenin Dışındakjler'de zaman Mütareke yıllandır.
Inancın en yıiksek nitelendiriHşı, Mevlana'nın esin kay-
nağı, şimdi "korkunç ve sonsuz makine"ye dönüş-
müştür. *
Tanpınar, Karamazov Kardeşler'deki Sodom ve Mer-
yem ülküsü iç içeliğini belki de en çok hissetmiş yaza-
nmızdır.
Yazabüsem, bir gün hikâyesiniyazmak istediğim uzak
bir akrabamız van M. Abla 1950'lerin Istanbul'unda.
M. Abla sıkak Konya'ya gidiyor, Mevtana'yı ziyaret edi-
yor. Göztepe'deki evde bir Mevlevi tekkesinin havası
esmekte. Fakat her şey biraz da Yakup Kadri'nin Nur
Baba'sıdır. Yasaklanmış olanla yüceltilmiş olanın bu
muthiş biriıkteliği, o zaman, o yaştayken bile gönlümü
yakardı.
Tanpınar'ın Konya bölümünde çıkarttığı, değiştirdi-
ği satırlar, serüvenin daha çok 'bireysel' yanıyte itintili.
Bana M. Abla'yı o satırlar anımsattı.
Tanpınar, yeniden yazımda 'toplumsal'a ağırlık ve-
riyor, Mevlana'nın sözünden kılavuzluk edinmek ısti-
yor. Yazann yaklaşımıyla, Anadolu bu söze "o kadar
akide ve görenekaynlığının, kin ve kanınarasındanya-
ralı bir hayvan gibi sürüne sûrüne" koşmaktadır...
Takvimde tz Bırakan: •"& " "r'
"Gerçeklerden kopan bir insan bir daha onlara dö-
nemez, çaresizbirhaldeboşluğayuvaıianır. Onun için
artık hiçbir kurtuluş yolu olamaz. İşte Napolyon da -
pek az insanın başına gelen bu acıklı durumda- boş-
luklarda yuvarianmakta ve o yüce kalbini parçalaya-
rak ölmekzorundaydı." Thomas Carlyte, Kahraman-
lar (1841), Beyaz Balina Yayınlan, Behzat Tanç çevi-
risi, 2000.
Sıtkı Kösemen Pamukbank
Fotograf Gatensi'nde
• Kûltûr Servisi - Sıtkı Kösemen'in 'Ohna Hali'
isimli fotograf sergisi, Pamukbank Fotograf
Galerisi'nde sanatseverlerle buluşuyor. Çağdaş
ve öznel deneme çahşmalanyla tanman Sıtkı
Kösemen'in fotoğraflan kurgudan ve dramatik
öğelerden uzak, 'anndınlmış' görüntülerle örülü
bir sıradanlık içeriyor. Dürüst ve sıradan
anlatımıyla sanatta gerçekçihk anlayışma yeni bir
boyut kazandu-an Kösemen sıradan insanlann
'ölümsüzleştirilmesi' yoluyla kentsel yaşamın ve
tüketim sisteminin insanı adsızlaştırmasmı
sorguluyor. 'Ohna Hali' fotograf sergisi, popüler
kültürün ironisine ve sanat imalatı yapma
kaygısma başkaldırarak sıradanlığı geleneksel
sanat normlanmn dışmda yeniden yorumluyor.
23 Aralık tarihine dek devam edecek olan sergi,
Pamukbank Fotograf Galerisi'nde pazar ve
pazartesi hariç her gün 10:00-19:00 saatleri
arasında ziyaret edilebilir. , -
1İç Kuruşluk Opera'Enka
Vakffnda
• Kûltûr Servisi - Enka Vakn'mn düzenlediği
'Kültür Programı 2000'de bugün saat 20.00ye
Enka Oditoryum'da tzmit Şehir Tiyatrosu 'Üç
Kuruşluk Opera'yı sahneleyecek. Bertolt
Brecht'in 'Uç Kuruşluk Opera'sı (Die
Dreigroschenoper) Türkiye'de 1988-1989
sezonunda tstanbul Devlet Tiyatrosu'nun
repertuvannda yer ahnasının ardmdan ikinci kez
sahneleniyor. Düencilerin, hayat kadınlannın,
gangsterlerin dünyası üzerinden Brecht'in
toplumsal eleştirisinin kıvrak, neşeli, canlı ve
hareketli bir çerçeve içinde verdirildiği oyunda 13
kişilik orkestra ve 23 kişilik oyuncu kadrosu yer
alıyor. Genel sanat yönetmenliğini Işıl
Kasapoğlu'nun yaptığı oyunu fngiüz yönetmen
Malcolm Keith Kay sahneye koydu.