Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 KASIM 2000 ÇARŞAMBA
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Küreselleşmeyle Gelen Sağlıksızlık
Prof. Dr. Gazanfer AKSAKOĞLU Dokuz Eylül Üni.
S
oğuk savaşın galibi görü-
nen Amerika Birleşik
Devletleri (ABD) kendi-
ne dünyayı yeniden dü-
zenleme ve egemenliği
altına alma görevi verdik-
ten sonra kollan sıvadı, hedefkitleyi ve
ülkeleri seçerek kendi çıkarlanna yö-
nelik eylemlere koyuldu. Küreselleşme
adı verilen özelleştirme ve yoksullaş-
tırma eylemleri hız kazandı. En tatlı ve
ayru zamanda en masum görünen sağ-
lüc sektörü başı çeken konular arasın-
daydı. Sağlıkla ilgilenmek hem insan-
lara yardını ediliyormuş görüntüsü ve-
riyordu, hem de inanılmaz kârlar bıra-
kıyordu. Insanlar otomobil ya da ayak-
kabı alırken zevklerine ve bütçelerine
göre davranabilirdi, ancak kendileri-
nin ya da yakınlanmn sağhğı söz ko-
nusu oldugunda varlannı yoklannı göz-
den ve elden çıkarabilirlerdi.
"Herkes için sağbk" kavramı Dünya
Sağlık öıgütü (DSÖ) ve UNICEF ta-
rafindan bir proje olarak 1978 Alma-
Ata Bildirgesi ile başlatıldı. Bir slogan
olarak gerçekçi değildi, çünkü 2000 yı-
lında herkesin sağlıklı kılınacağı gibi
ulaşılması olanaksız ve ölçütleri kon-
mamış bir amaç içeriyordu. Yirie de
kulağa hoş geliyor ve iyi niyetli sağlık-
çılann çoğunluğuna umut veriyordu.
Seksenli yıllarda hedefler somutlaştı-
nldı, 1990 ve 2000'de ulaşılması iste-
nen temel ölçüt ve rakamlar belirlen-
di. Aynı dönemde yeni dünya düzeni,
küreselleşme, özelleştirme çığlıklan
ayyulca çıktı. Dünya Bankasf nın da
(DB) devreye sokulması ve finansal
önderliğı üstlenmesı ile başlangıçta se-
zinlenemeyen gerçek boyutlar görül-
meye başladı. Kâr kaynaklan arasında
mal ve hizmet sektörleri gibi insan sağ-
lığı da yer almıştı. Insan sağlığından,
daha doğrusu insanlann sağhğının bo-
zulmasından para kazanmak gündem-
deydi. Bunun için tüm dünyada insan-
lara sağlıklı olduklannda hizmet ve-
ren, yaşamlannı iyi koşullarda sürdür-
melenni sağlayan, hastalandıklannda
bulunduklan yelde kolay ve ucuz iyi-
leştirilmelerini gerçekleşriren sağlık ör-
gütlenmeleri ortadan kaldınlmahydı.
Böylece sağlık ocağı ve benzeri örgüt-
ler devre dışı bırakılacak, ileri ve ba-
zen de gereksiz teknolojiyle pahalı iş-
levler uygulayan özel hastaneİCT ve ar-
kalannda güçlü bankalar olan özel si-
gorta şirketleri devreye sokulacak, olu-
şan sağlıksızhktan kâzanç sağlanabile-
cekti.
Hedefler arasında başı çeken Birle-
şik Kralhk (yaygın adıyla Ingiltere),
Sovyetler Birliği başta olmak üzere sos-
yalist ülkeler ve topluma yaygın sağlık
hizmeti sunmaya yönelik azgelişmiş
ülke sistemleriydi. Türkiye de iç en-
gellemelere karşın ayakta durmaya ça-
lışan Sosyal Sigortalar Kurumuve Sağ-
hk Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi
modelleriyle en önemli saldın nokta-
lan arasındaydı. Diğer ülkeler gibi Tür-
kiye'de de bir gün sıra kazanılmış emek-
lilik haklannı içeren sosyal güvencele-
re gelecekti. ABD'nin bin dokuz yûz
doksanlı yıllar için ekonomik hedefler
olarak seçtiği on ülke arasında Türki-
ye de "sağhk" başlığı ile ilan edildi.
Birleşik Krallık'ta Ikinci Dünya Sa-
vaşı'ndan sonra kazanılmış olan kay-
naklan vergi gelirlerine dayanan ve her-
kese eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti ve
sosyal güvence sağlayan ulusal hizmet
modelı Thatcher hükümetının ilk sal-
dın noktasıydı. Dünyanın en büyük
sağlık ordusu olan kadro daraltıldı, üc-
retsiz sosyal bakım ve yardımlar kısıl-
dı. Huzurevleri, çocuk yuvalan kapa-
tılmaya, hastane yataklan azalhlmaya
başlandı. Sağlıkçıların meslek örgüt-
lerinden gelen çok şiddetli dırenç kar-
şısında geri adım atılmak zorunda ka-
lındı. Yine de kalp daman ameliyatı
için aylar, bazen yıllarca beklemek zo-
runda kalınan, hatta bu nedenle bekler-
ken ölünen günlere gelindi.
Küreselleşmenin en acunasız uygu-
lamalan siyasal ve ekonomik modelı çö-
kertilen sosyalist ülkelerde gerçekleş-
tirildi. DSÖ istatistiklerine göre, çökü-
şü izleyen ilk yıllarda Rusya'da artan
bebek ölümlerine bağh olarak yaşam sü-
resi 4-5 yıl düştü, içki tüketimi ve adam
öldürme iki kat arttı. tşsizlik ve düşük
ücretlerle artanfiıhuşsonucu frengi 50-
60 kat yükseldi. Devletin sağlık ocak-
lannda ücretsiz yaptığı aşılama durdu-
rulunca her beş çocuktan biri, artık dün-
yada ender görülen difteriye yakalanır
oldu. DSÖ yüz bin doğumda 15 gebe-
nin ölmesini beklenir sonuç olarak gö-
rürken, Doğu Avrupa'da bu sayı 62,
Romanya'da 130 olarak gerçekleşti.
Şili de sağlık ve sosyal güvenlik sis-
temi saldınya uğrayan ülkelerdendi.
Oluşturulan zorunlu sağlık sigortası,
özel sağlık sigorta sistemini (ISAPRE)
de doğurdu, kaynaklarm çok büyük ço-
ğunluğu az sayıda özel sigortalıya ak-
tanlmaya başlandı.
Afrika'nın iç huzurunave doğal kay-
naklanna daha da fazla el atüdı. tç sa-
vaşlar ve kitlesel göçler yaşayan siyah
Afiika ülkelerinde sağlığa aynlan pay
azaldı; durdurulamayan AIDS nede-
niyle on yılda 14milyon insan öldü, bek-
lenen yaşam süresi birçok ülkede 60-
65 yıldan 38-40 yıla indi, 11 milyon ço-
cuk yetim/öksüz kaldı. Çin'de verem
hastalannın ilaç sübvansiyonu kaldın-
lıp ilaçlar paralı yapılınca 3 milyonu aş-
kın veremli öldü.
ABD'de yaşayan yoksullar da yeni
dünya düzeninden payını aldı; Ctin-
ton'lann sosyal yapıyı geliştirme çaba-
lan sağlık kârlannı elinde tutan tekel-
ler engelini aşamadı, hiçbir sağlık gü-
vencesi ohnayanlann sayısı 40 milyo-
nu buldu. ABD'de yeni doğan bebek-
lerin beklenen ortalama yaşam süresi
DB verilerine göre yalnızca Zambiya,
Uganda, Malavi ve Gana'nın üzerinde
kaldı.
Sağlık sektöründe ana hedeflerden
biri olan Türkiye'de uygulamaya kon-
maya çalışılan "sağhk refornm" adı al-
ünda iki amaç güdüldü: Sağlık kuruluş-
lannı özel sektör elinde toplayarak has-
talıklan pazar ortamına salmak, sağlık
güvencesı olanlanngüvencesini kaldı-
rarak pazar ekonomisine müşteri sağ-
lamak. Yıllarca binbir emekle oluştu-
rulan ve donatımlan tamamlandığında
her türlü koruma ve sağaltımı birlikte
yürütebüecek 5400'ü aşkın sağlık oca-
ğı yok sayıldı. Geri ödemesiz "teş-
vüc"leTİe salt kâr amacı güden yüzler-
ce özel hastaneye triryonlarca liralık
kaynak aktanldı. Devletin hastanele-
rinin "özerkleştinne" adı altında özel-
leştirilmesine, halkın sağlığının çağdı-
şı "aflehekimtiğr modeline teslim edil-
mesıııe gınşildi. Sistemı tamamlamak
üzere "Genel Sağbk SigortasT adı al-
tında bir ek prim toplama yöntemi kur-
gulandı. Böylece hastalığın ortaya çık-
masuu önleyecek kurumlann eli bağ-
lanıyor, hastalık oluştuğunda erken ve
ucuz sağaltımı engelleniyor, sağlıksız-
lıktan para kazanmanın olanaklan oluş-
turuluyordu. Emeklerinin karşıbğı olan
hizmet haklannı fazlasıyla hak etmiş
olan SSK'liler tükenmez hastane kuy-
ruklanna mahkûm edildi, sağlık ocak-
lannda derman bulabileceklerken özel
hastanelerde kâr aracı olarak kullanıl-
malan yolu açıldı. Büyük kentler ge-
reksiz yere özel laboratuvarlar ve tanı
klinikleri ile dolduruldu; ederi milyon-
larca dolar olan ve aslında çok seçilen
olgularda kullanılması gereken Manye-
tik Rezonans (eMaR) sayısı Istanbul'da
Birleşik Krallık'takilerin, Izmir'de Hol-
landa'dakilerin sayısmı aştı. Yoksul
yurttaşın dişinden tırnağından artrırdı-
ğıylayabancı sermayenin ürünleri, hem
de gereksiz yere, sağlık piyasasını dol-
durmaya başladı.
Tüm bunlann sonucunda Türkiye'de
tüm bebeklerin yansı bile tam aşüı kı-
lınamadı, Istanbul'da doğum yapan an-
nelerin yüzde 80'i tetanoz aşısı olma-
dan bebegini dünyaya getirdi. Güney-
doğu'da yeniden ortaya çıkan çocuk
felci olgulan, DSÖ Avrupa Bölgesi'nde
benzersiz kaldı. Neredeyse rekor bir
hızla, ülke çapında doğum yapan her yüz
bin kadından 180'ı yaşamını yitirdi.
Hastalananlar ibmal edilen sağlık ocak-
lanndan ve boğazı sıkılan SSK hasta-
nelennden umut bulamayınca çareyi
muayenehane ve özel hastaneler arasın-
da mekik dokumakta aradı. Ftthi Na-
d'nin grip sağaltımı yanm milyar üra-
yıaştı.
Ülkede sağlık düzeyini izlemeye ve
geliştiraıeye yönelik veri toplama sis-
terru oluşturulması için sağlık ocakla-
nnın ölüm, doğum ve göç verisini top-
laması yeterliydi. Aynı veriyle düzen-
li, dinamik ve güncel olarak nüfus da
sayılmış oluyordu. Bu sistem giderek
köreltildi ve devre dışı bu^kıldı, bin
dokuz yüz otuzlu yülardan kalma "so-
kağa çıknıa yasaklı" evde nüfus sayı-
mı yapma karan ahndı. Böylece hem
nüfîısa ilişkin gerçek veriye ulaşılma-
sı önlenmiş, hem de özel araştırma ku-
rumlannın her dalda kâr amaçlı sağlık-
sız veri toplamasına yol açılmış oldu.
Tüm dünyada çevre sağhğını etkin bi-
çimde koruyan, toplumun bilinçlen-
mesini ve katılımını sağlayan politika-
lar uygulanması gerekirken; çevre hal-
kın yaranna değil, uluslararası tekelle-
rin çıkanna terk edildi. Güney Ameri-
ka'da ve Afrika'da ağaçlar acımasızca
biçildi. Bergama'da insanı ve çevresi-
ni korumaya yönelik bilinçli toplum
tepkisi yasalar ve mahkeme kararlan çiğ-
nenerek engellenmeye çalışıldı.
Bunca olumsuz gelişmeye insanlann
çoğunluğu aldırmaz davrandılar. Ana-
yasal haklannın ve geleceklerinin elle-
rinden kayıp gitmekte olduğunu kavra-
maz göründüler. Bilinçli sağhkçılann,
hekim-eczacı birliklerinin ve meslek
kuruluşlanyla sendikalann uyanlanna
duyarsız kaldılar. Haklanna sahip çık-
mak için gerekli ve yeteriı çabayı gös-
termediler.
Her değerin üzerinde olan insan ve
tüm canlılar evreninin sağlıklı kılın-
ması için, uluslararası sermayenin pa-
rasal çıkarlanna değil, doğanuı gerek-
sinmelerine ve yaranna yönehk tavır al-
mak gerekiyor. insanı ve doğasını ko-
rumanın yolu küreselleşme ve özelleş-
tinneye karşı çıkmaktan geçiyor. Ge-
leceğın aydmlık ve sağlıklı toplumunu
oluşturabılmek amacıyla, herkesin bi-
reysel ve toplumsal hak ve kazanımlar
için bilinçli çaba göstermesi, bu çaba-
yı meslek kuruluşlan ve sendikalar ara-
cılığıyla örgütlü olarak sürdürmesi zo-
runluluğu var.
ARADABİR
TUNCA lşlelmeci
Kötiimserift-lyinisei1
»
Doğa kurah, sıradan, öylesine bir başlangıçtır ya-
şam. Hîçbir etkînliğimiz olmadan, nerede ve nasıl
yaşayacağımızı bilmeden giriveririz tçine... Başka bir
deyişle, yaşam alır bizi içine...
Dünyaya geldiğimizde ilk istemdışı davranışımız
soluk almak ve ardından ağlamaktır. Oldum olası ba-
na düşündürücü gelen bir ofgudur bu. Neden ilkin
ağJamak? Tıp yetkelerinin bu soruya getirdiği bilim-
sel açıklamaiar bana asla doyurucu geimez neden-
se...
Bir bebenin ilk çığlığı, yaşama itelenmenin kor-
kusundandır. Güvenden yoksun kalışın çığlığıdır o
ağıt. Doğduğu anda aglamayı bilir de insan, neden
gülmeyi sonradan öğrenir? Kötümserliğin insan do-
ğasında olduğunun, iyimseriiğinse sonradan öğre-
nildiğjnin en geçerli kanrtı bu sorunun içinde ben-
ce...
Yaşam, onu aldığımız andan başlayarak iyisi ve
kötüsüyle bizimdir. Bir süre, açlığımızı giderenlere,
gereksinimlerimizi karşılayanlara bağımlı yaşanz. O
süreç geçtiğinde yaşam ve biz iki hasım gibi kalınz
yüz yüze... Umutlar - umutsuzluklar, sevinçler - öf-
keter, başanlar - başansızlıklar gibi karşrttıklanylaya-
şamın binbir yüzü dikilıvenr karşımıza...
Gerçekten yaşamın çeşit çeşit yüzü var ve o, her
biryüzünü gösterir bize yaşadığımızca... Güzel yan-
lannı doğal sayıp, kötü yanlannı satt kendisinin gor-
düğünü sanarak ne çok insan küser yaşama! Gü-
zel ve iyiden aldığımız pay genelde yetmez, kötü-
den aldığımız paylar isetaşınası değildir. Yaşamı bu
pencereden gördüğümüzde; kötümserlik bir ya-
şam biçimi olur, bilmeden. Aklı, taşıdığı yükte olan
bir hamala döneriz; düşündükçe ağırlaşır yükümüz
ve bir zaman sonra sırtımız çöker. Yaşamı yeterin-
ce taşryamamanın ezik sürüngenliği biner üstümü-
ze. Yaşama kötümseryaklaşmakla, yenilgisini ken-
di eliyle hazırlamış değil midir insan?
Üretim, bir etkinlik sonucu otuşur, bir çaba gerek-
tirir. "KötümserHk" edilgendir. Edilgenlik onu tem-
bel yapar. Kötümser, kötüyü öylece benimser. On-
dan kurtulma ve mutluluk üretme kavgasını yapa-
cak gücü gösteremez.
Mutluluk, insana öylesine verilen bir armağan ya
da başa konan bir talih kuşu değildir. Bir tartadır o...
Cansuyu, iyimserbaktş... "lyimserlik"^etkendir. Göz-
lemciden öte keskin bakışlıdır. Murluluğun yeşere-
ceği toprağı ve iklimi iyi bilen birçiftçidir iyimser. Ye-
şeren dallann meyve vermesini bekleyecek denli sa-
bııiı ve de yaşamın tüm koşullanna dirençli bir sa-
vaşçı...
Yaşayarak biliyorum; iyimserlik üretkendir, en
önemlisi; ürettikleri salt kendisini değil, çevresini de
etkiler...
Hayat Standardı ve Vergi
ALt SERDAR Sayıştay Üyesi
V
ergi adil ve hakkaniyete uy-
gun olmalıdır. Bunu siyasi-
ler, bürokratlar, toplum ve
hatta vergi kaçıranlar da da-
hil hemen herkes söyler. Bu
ilke vergiciliğin temeli ola-
rak kabul edilir. Ama ne acıdu* ki ülkemizde
bunu sağlayıcı bir sisteme kavuşulamamıştır.
20 Ekim Cuma günü gazetelerde, Maliye Ba-
kanhğı kaynaklı bir haber yer aldı. Bazı sek-
tör ve meslek gruplannın beyan ettiği gelir-
lerin düşüklüğü çarpıcı bir şekilde vurgulan-
dı.
Vergi sistemimizde, vergi kaçırmayı, ger-
çek gelirlerini beyan etmemeyi alışkanlık ha-
line getiren, yükümlüleri biraz olsun disipli-
ne eden sistemi asgari düzeylerde koruyan
"vergi güvenlik müesseseleri" vardı. "\infa"
diyoruz. Çünkü bugün artık yok...
1960'lardan itibaren 20 yılı aşkın bir süre-
de, eksiklikleri de olsa uygulanan ve önemli
bir sorun yaratmayan, aksine vergi gelirleri-
ni artüncı etki yaratan vergi güvenlik önlem-
leri bir bir ortadan kaldınldı. Eski bir maliye-
ci olarak yüreğimiz her defasmda sızladı. Sı-
ralayalım. "Servet beyanıesaa" ve "gider esa-
a" 1984 yılında,
tt
ortabunakârhaddi
n
, "as-
gari gayri safı hasılat esasa" 1995 yılında, "as-
gari zirai kazanç esasa" ile "hayat standardı
esası" 1998 yılmda yürürlükten kaldmldı.
1998 yılmda servet beyanı esasının yerine ge-
çebilecek, kamuoyunda "nereden buldun"
şeklinde nitelenen "tasarruf ve harcama esa-
smdavergüeme" ise son bir darbe üe 1999 yı-
hnda 4444 Sayılı Kanunla 31.12.2002 tarihi-
ne kadar, belkı de geri gelmeyecek şekilde
ertelendi, rafa kaldınldı.
Yukanda belirttiğimiz vergi güvenlik önlem-
lerinden en etkilisi ve çağdaşı, servet beyanı
esası veya tasarruf ve harcama esasında ver-
gilemedır. Gerçek gelirin belirlenmesine ya-
rar. Bir kişinin bir yıl zarfinda yapöğı harca-
ma ve tasarruf tutannda gelir elde ettiği ger-
çeğine "GeKr=tasarruf+harcama'' formülü-
ne dayanır. Bu sistemde vergi dışı gelirlerini-
zi ispatlarsanız, bu kabul edilir ve vergi isten-
mez. Sistem yürürlükte ise yükümlüler gelir-
lerini buna göre belirleyerek yükseltebilûier.
Aksi halde denetim yoluyla gereken yapılır.
Gerçek vergileme isteniyorsa bu sistemden
vazgeçilmemelidir.
Diğer vergi güvenlik önlemleri ise daha
pratık ve mütevazıdır. tsimlerinden de anla-
"çıldığı gibi, gerçek gelir yerine bazı kanuniöl-
çülerle asgari gelir ve vergilendirmeyi hedef
alır. Böylece bir ölçüde vergi kaçıranlann ve
kamuoyunun vicdanı rahatlatılır.
1982-1998 yıllannda uygulanan "havat
standardı
1
' esası, kişinin sürdüğü yaşam dü-
zeyini sağlayacağı en az gelirinin belirlene-
reİc buna göre vergi alınmasını öngörmüştür.
Sadece ticari ve serbest meslek kazancı elde
edenlere uygulanan bu sistemde; bölgesel
farklılıklar, birinci, ikinci sınıf tacirler, serbest
meslek erbabı için ayn temel göstergeler ile
otomobilin lükslüğü, ikinci evi, özel hizmet-
çisi, şoförü, kaptam, püotu, yanş atı yetiştir-
mesi, yurtdışı seyahati gibi unsurlardan olu-
şan ek göstergelere göre bir belirleme yapılı-
yordu. (Vergi dışı emekh ayhğı, bir şekilde ver-
gilendirilmiş geliri varsa, bunlar hesaplama-
da düşülür, izah olarak kabul edilir.) 16 yılhk
uygulama ile sistem geliştirilerek belli bir
noktaya gelinmişti. Yükümlü kesimden de
fazla bir yakınma yoktu. Hiç olmazsa belli bir
tutarda vergi ödeme zorunluluğunu yerine ge-
tirdikleri bilincine ulaşmışlardı.
Reform söylemleri ile 4369 Sayılı Yasa'yla
1998'de "tasamıf ve harcama esssı" getiril-
miş, buna karşılık "hayatstandardıesas" kal-
dınlmıştı. Bir anlamda hayat standardımn ye-
rine, daha kapsamlı ve gerçek gelire ulaşma-
da daha doğru ve etkili sonuç veren tasarruf
ve harcama esasına geçilmişti. Ancak son dar-
be 4444 Sayılı Yasa'yla tasarruf ve harcama
esası ertelenmesine karşın hayat standardı
esası geri getirümeyince, vergi güvenliği ta-
mamen ortadan kalktı. 1998'deki reform id-
diasında "-.vergi idaresi arük kûmesteki kaz-
larla uğraşmayacak. dışandaki kazian küme-
sealacak" deniyordu. Tam aksi oldu. Kûmes-
teki kazlar da kaçmaya başladı. Yükümlüler
de gönüllerince beyanda bulundular, hayat
standardına göre belirlenecek gelirin de çok
altında gelir beyan ettiler.
Diğer güvenlik müesseseleri bir yana, hiç
olmazsa hayat standardı esası uygulamada
kalabilse idi, yukanda belirttiğimiz basında-
ki eleştiriler bir ölçüde azalülabilirdi. Örne-
ğin lüks bir otomobili, bir yazlığı olan, bir ke-
re yurtdışına giden Istanbul'daki bir kuyum-
cunun hayat standardı esasına göre geliri, 1998
yüı için 6 milyar liradır. Buna yüzde 52.1 ora-
nında yeniden değerleme katsayısı oramnda
bir ekleme yaparsak 1999 yılı için 9.5 milyar-
hkbirgeüre ulaşabiliriz. Başka bir deyişle, ha-
yat standardı esası kaldınlmasaydı, bu ku-
yumcu en az bu tutar kadar gelir üzerinde ver-
gi ödeyecekti. Oysa basmda da yer aldığı gi-
bi kuyumculann gönülleriyle beyan ederek ver-
gi ödedikleri gelir sadece 2.4 milyardır. Bu da
demektir ki devlet, hayat standardı esasını
kaldırmakla her bir kuyumcu için 7 mılyarlık
gelir beyanından yoksun kalmıştır. Aym ör-
neği bir diş hekimine uyarladığunızda, hayat
standardına göre belirlenecek geliri 6.7 mil-
yar olmasına karşın beyan edilen gelir 572 mil-
yondur. Beyan dışı gelir diş hekimi başma 6
miryardır.
Görüldüğu gibi rakamlar kesin ve çarpıcı-
dır. Devlet bu gelir düşüklüğünü kabul etme-
melidir. Sancısız, 16 yıl uyguladığı sistemi gü-
nün koşullanna uyarlayarak geri getirmeli-
dir. Kaldınlan sistem oturmuştur. Buna ek
olarak önerebileceğimiz 120-150 metrekare-
den büyük ev veya villalarda oturanlann ha-
yat standardı göstergelerinin yükseltilmesi ve
lüks tüketim harcamalannında sisteme dahil
edilmesidir.
Hele ekonomik istikrar programının uygu-
landığı, devletin gelire en çok gereksinim duy-
duğu, yeni vergiler getirdiği veya özel vergj-
lerin yürürlüğünü uzattığı günümüzde bu he-
men yapıhnalıdır. Ekonomik istikrar açısın-
dan verginin en sağlıklı kaynak olduğu unu-
tulmamalıdır. Böylece, bir yandan devletin
gelirleri artacak, öte yandan bazı kesimlerin
yaşam standardımn altında vergi ödeyenlerin
vergileri biraz arttınlarak vergi adaletine kat-
kı sağlanacaktır. Vergi kaçıranlar da dahil ol-
mak üzere, toplumun vicdanı az da olsa ra-
hatlayabilecektir.
Son SÖK Nasıl güvenlik kuruluşu, güvenli-
ği oknayan devlet düşünülemezse güvenliği
ohnayan birvergi sistemi de düşünülemez. Ama
bu düşünülemeyecek durum doğmuştur. Ver-
gi sistemi bir an önce ve hiç olmazsa bir adet
güvenlik müessesesine kavuşturulmalıdır.
Gerçekçi bir yaklaşımla hiç olmazsa "hayat
standardı esası" hemen getirilmelidir. Yeni
bir vergi tasansının gündeme geldiği şu gün-
lerde konuya el atılmalıdır.
TEŞEKKUR
Yaptıklan başarüı amelıyatla beni saglıgıma kavıışturan
Istanbul Tıp Fakûltesi Kadın Hastahklan ve
Doğum Anabılım Dalı'nın degerlı öğretun üyesi
Prof. Dr. ALKAN YILDHIIM
başta olmak üzere
Dr. HAŞtM JAMEL, Dr. DEMET
TAĞRIKULU, Anestezi Uzm. Dr. TÜLAY
ÖZKAN, Dr. YASEMtN ÇELENK,
Servis Doktoru ALTAY KARTAL,
hemsireler MÜFDET YILDIZ, YILDIZ AYDIN
olmak üzere tüm servis çalışanlarma, amelıyat öncesı ve
sonrası manevi desteklenıu benden esirgemeyen başta
Basın tlan Kurumu Genel Müdürû Sayın GÜLTEKİN
SAMANCI olmak üzere tüm mesaı arkadaşlanma
ve dostlanma teşekkür ederim.
YILDIZ tZZETOĞLU
ACI KAYBEVHZ
Türk basınının değerli isimlerinden, Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti Genel Koordinatörü, gazeteci
OĞUZ ÖNGEN'İ
30 Ekim 2000 günü yitirdik. Oğuz Öngen'in cenazesi
1 Kasım 2000 Çarşamba günü Teşvikiye Camii'nde
kıhnacak öğle namazının ardından
Feriköy Mezarhğı'nda toprağa verilecektir.
Öngen'e Tann'dan mağfiret, ailesine, yakınlanna ve
Türk basın camiasına başsağhğı dileriz.
TÜRKtYE GAZETECİLER CEMİYETİ
ACI KAYIP
Kardeş kuruluşumuz Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti Genel Koordinatörü, dost insan
OĞUZ
ÖNGEN'İ
kaybettik. Merhuma Tann'dan rahmet, kederli
ailesine ve meslektaşlarımıza başsağhğı dileriz.
TÜRKİYE GAZETECİLER
SENDİKASI
PENCERE
İşkembetiler He
Kupsaklılar.
Bizim kuşaktan bir öğrenci, yerde ekmek par-
çası gördüğü zaman öpüp başına koyduktan
sonra, yüksekçe bir yere özenle yerieştirirdi.
Nasıl bir duyguydu?..
Yoksul Türkiye'de ekmeğe saygıydı, "Tann'ntn
nimetine küfran" çok ayıptı.
Büyükter sofrada öğütlerdi:
"- Lokmanı tabağında bırakma!.."
Giysilerin tersyüz edilerek giyildiği yıllar rüzgâr
gibi geçti.
•
Bizim lise çok hukukçu yetiştirdi; ögretmen-
lerimiz mi yönlendirmişti?..
Adaletin çekimi vardı..
Savcılar, yargıçlar..
Içlerinden biri Istanbul Adliyesi'nde kaçakçı-
lık bürosunun başına atanmıştı; sessiz sedasız
bir çocuktu; Üsküdar'da otururdu; her sabah
vapurla Karaköy'e geçerken iki eli de doluydu..
Bir elinde şemsiye..
öteki elinde sefertası..
Yürüyerek Köprü'den geçer, Babıâli yokuşu-
nu tırmanır, Sultanahmet'te Adliye'ye vanr, yap-
tığı işten de gurur duyardı.
Çoğu kûçük bürokratın kişiliği devletin namu-
suyla özdeşleşmişti; övünürierdi:
- Kursağıma bir lokma haram girmemiştir.
•
Kursak nedir?..
Yaişkembe?..
Kursak kuşlarda bulunur..
Işkembe geviş getirenlerde.. . ,;.
Namusluda kursak vardır..
Haramzade takımında işkembe...
İnsan vardır dünyadaki açlan, komşudaki fu-
karalığt düşündükçe kursağından lokma geçmez;
insan vardır besinsızlikten can çekişen bebek-
leri gördükçe geviş getirir.
İki ayn insan türü bu!..
Sayısı gittikçe azalmakla bfrlikte kursağından
haram lokmageçmemiş bürokrat, bugün bile ha-
yattadır. Oysa ülkede tam on yıl devletin üst kat-
lannda görev yapmış Turgut Özal ne diyordu:
"- Benim memurum işini bilir."
Kaç memur işini bilir?..
özal'ın prensleri gibi işkembelerini nasıl dol-
durabilirier?..
Devlet katında yetişip mkJesi işkembeye dö-
nüşmeyen namuslu memuıiann bugün bile top-
lumda ağırlıklannı duyurmalan olanaksız değil-
dir.
•
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'de iş-
kembe mi var, kursak mı?..
Soruya herkesin yanıtı ne olur.
-KursakL
Ya Zekeriya Temizel'de?..
- Kursak!..
Peki, Sadettin Tantan'da?..
- Kursak!..
Ülkeyi yönetenterin çoğu işkembeli türünden;
ama, namuslu bürokrat üç kişinin bile neler ya-
pabileceği açık seçik ortada değil mi?..
**L
ACI KAYBIMIZ
Halil Öngen ile Reşide Öngen'in oğullan, Aysel
Öngen'in eşi, Arzu Öngen'in babası, gazeteci
OĞUZ ÖNGEN
30 Ekim 2000 günü vefat etmiştir.
Cenazesi 1 Kasım 2000 Çarşamba günü
Teşvikiye Camii'nde kılınacak öğle namazının
ardından Feriköy Mezarlığı'nda toprağa
verilecektir.
AİLESİ
Not: Çelenk göndeıilmemesı, arzu edenlenn hayır
kummlanna bağış yapmalanricaolunur
2000
Bugün depremin
•günü
Profesyonel
gönüllülerimiz hâlâ
depremzedelerin
vanında!
Depremden zarar goren Avcılar
bolgesjnde bulunan İstanbul Üniversitesi
kampûsüne, eşinin bağtşıyla yapılan
100 ögrencilik ÇAĞDAŞ YAŞAM HIFZI
OĞUZ BEKATA OĞRENCl YURDU.
23.10.2000'de törenle hizmete açıldı.
Değerti devlet adamımızm adı, burada
sonsuza dek yaşayacak.
Sayın Ayter Bekata'ya sonsuz teşekkûrler.
(0212) 292 87 27 - 292 08 01
(iş günlerı saal 10 00/17.00 arası)