Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
I KASIM 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
DIZI 17
AH ŞU OSMANLILAR - 2 DEMİRTAŞ CEYHUN
Osmânlı'nın kimlik bilmecesiNitekim, bu yaklaşım daha sonra-
hn da her gün biraz daha güçlenip yay-
pnlaşarak sürdügü için, geçen yıl, gü-
ja "Osmanü İmparatorluğn'nun
Kaınıluşunun 700. Yıldönûmü" do-
lıyısıyla düzenlenen seminer, panel,
açıkoturum vb. gibi adlar altındaki
toplantılarda da, Cumhuriyetin kuru-
calan ve Cumhuriyetin laik niteliği
«toğrudan veya anıştuTnah dillerle bol
bol eleştirilerek, ısrarla, bu haksız suç-
lunalann /"Osmanlı ile Tûrkü, do-
Ijyısıyla da devlet ile halkı ve dini
birbirine düşman kıldığı" savlan
işlenmiş, hatta "Osmanlı İmpara-
t»rluğıı ile Cumhuriyetin arük ba-
rışrınlmasının zamanı gelmiştir"
gıbisinden ne idiği belirsiz öneriler-
de bile bulunulmuştur koca koca pro-
fesörlerimizce.
Ilginçtir, galiba buprofesörlere öf-
kelenen bazı genç yazarlarımız da,
/"Osmanlı tarihini Tûrklerin tari-
hi diye okutmak, Osmanlılar konu-
sunda düşülen yanılgıların en bü-
yüğüdür." diye yazmakta hiçbir sa-
kınca görmemişlerdir, ola ki o öfkey-
le...
Gerçekten, kimdir şu Osmanlı, Al-
lah aşkına?..
Ziya Gökalp'in savladığı gibi, ta-
rihin bir arunda koşullann yarattığı, an-
cak gene tarihin, koşullar değişince po-
tasmda eriterek yok ettiği, salt "koz-
mopolit bir yönetici sınıf mıdır aca-
ba gerçekten?
Dolayısıyla, Osmanlı tarihini Türk
tarihi ile özdeşleştirmeye kalkışmak
da, gerçeğe aykın, imparatorluİdara
hayranlık duyan çağdışı, gerici, "em-
peryaüst" bir yaklaşnn mı-
dır, gene kimilerince savlan-
dığı gibi?..
Osmanlılar, her ne kadar
Türk kökenli olsalar da, ge-
rek sultanlann yabancı ka-
duılarla evlenmeleri ve hare-
me bolca yabancı cariye al-
malan, gerekse devşirme yön-
temiyle kurduklan Yeniçeri
Ocağı ve Enderun okulu yü-
zünden bir sûre sonra iyice
yozlaşarak özlerini yitirip
Tûrklere düşman kesilmişler
ve bu yüzden Türklerin önem-
li devlet görevlerine gelme-
lerini bilinçli olarak engelle-
mişler midir gerçekten?
Oysa, öte yandan, binlerce
yıldır çok çeşitli budunlar-
dan insanlann bir arada ya-
şayarak, aynı potada eriyip
kaynaştığı yeryüzünün en es-
ki yerleşim birimlerinden bi-:
ri olan Anadolu'da, Orta As-
ya'dan gelmiş atalanmızm da
haslarda, zeametlerde, tı-
marlarda "reaya" olarak
Rum, Ermeni, Arap, Kürt,
Yahudi, Süryani vb. çok çe-
şitli budunlardan insanlarla
bir arada yaşayarak kaynaştığı da bi-
linmektedir. Örneğin, 1924 yılında
"mübadele" anlaşmasıyla Anado-
lu'dan göçmek zorunda bırakılmış,
Konya yöresinde yaşayan Karaman-
ülar'uı, Ortodoks Hıristiyanlar olma-
lanna karşuı, dilleri Türkçedir. An-
cak, Arap abecesini değil, Yunan abe-
cesini kullanmaktalar, yani Yunan
abecesiyle Türkçe yazmaktadırlar.
Dolayısıyla, bu insanlann komşulan-
nın dilini kendine anadil edinmiş Rum-
larmı, yoksa komşulannın dinine geç-
miş Türklermi olduklannı kestirebil-
mek bugün gerçekten olanaksızdır.
Kısacası, Anadolu'nun kırsal ke-
simlerinde, Prof. Barkan'ın deyimiy-
le "ırsî toprak kiracüarı" olarak bir
arada yaşayan bu topluluk-
lardan, azınlık olanlann za-
manla çoğunluğun dilini be-
nimsediği, hatta dinini bile
değiştirdiği, tarihçilerce be-
lirlenmiştir. Dolayısıyla,
"padişah analan"nın soya-
ğaçlanna bakarak Osmanlı
hanedanının Türklüğünü yi-
tirip yozlaştığını öne sürme-
nin, "kanbağı''nı temel alan
çağdışı, ırkçı bir yaklaşun
olmasının çirkinliği de bir
yana, öteki budunlardan
kimselerle (yabancılarla) ev-
lenip kaynaşmanın salt Os-
manlı hanedanına özgü bir
olaymış gibi gösterilmesi de
kuşkusuz bilimsel olarak
hem yanlış, hem olanaksız-
dır.
Aynca, Orta Asya'dan
Anadolu'ya yüzyıllar boyu
sûren bu göç sırasında, ev-
lilik, tutsak düşüp bağış-
lanmak, din kardeşüği. ahi
yoldaşlığı vb. gibi çeşitli ne-
denlerle aşiret üyeliğine alı-
narak "sonradan Türk-
menleşmiş olma" olasılık-
lannı hıç hesaba katmadan,
üstelik Fatih'in, Yavuz'un, Kanu-
ni'nin sadrazamlıklan, vezirlikleri,
ordu komutanlıklan sırasında başar-
dıklanyla ne denli Türkleştiklerini ve
Müslümanlaştıklannı tanıtlamış ol-
malan da bir yana, örneğin salt "müh-
tedi" Yahya Naci Efendi'nin oğlu
Ahmed Vefık Paşa'nın, ilk "Türk
Tarihi"ni yazmış Polonyah Musta-
fa Celaleddin Paşa'nın bile düimize
ve kültürümüze yaptıklan katkılar,
Osmanlılann devşirmeler veya sonra-
dan Osmanlılaşmış kişiler yüzünden
yozlaştıklannı söylemeye kalkışma-
nın, en "masum" deyimiyle bir "bi-
limsel hafiflik" olduğunu gösterme-
ye yetse gerektir.
Galiba, gerçekten kim olduğunu
bilmiyoruz biz, Osmanlı'nın..Kimi-
lerince savunulduğu gibi, hâlâ fetih-
leriyle övündüğümüz, salt zaferden
zafere koşan atlannın nallanyla bütün
Avrupa'yı çınlatarak Viyana kapıla-
rına dayanmış, Cebelitarık Boğa-
zı'ndan Hint Denizi'ne kadar üç ana-
karaya yayılmış, dünyanın en büyük
imparatorluklanndan birinin kurucu-
su büyük savaşçılar mıdır Osmanlılar,
yoksa Abbasilerden sonra Islamiye-
tin bayrağını kapmış ve Müslümanlı-
ğı Avrupa'nın ortalanna kadar yayma-
yı başarmış müminler mi?
Osmanlı Imparatorluğu, gerçekten
Orta Asya geleneklerine göre kurul-
muş, çoİc uluslu, çok dinli ve hoşgö-
rülü tipik bir ortaçağ devleti midir,
yoksa Islami şeriata göre yönetilen, te-
okratik bir Müslüman devlet midir,
kimilerince savlandığı gibi?
örneğin, XVII. yüzyıldan itibaren
Imparatorluğun gerilemeye başlama-
sı da, kimilerince hâlâ ısrarla savlan-
dığı gibi Islami yaşama sut çevrildi-
ği için midir, yoksa dünyadaki bilim-
sel gelişmelere bir türiü ayak uyduru-
lamayıp hızla çağdaşlaşılamadığı için
mi?
Sürecek
îş Güvencesi Yasa
Tasamsı Uzerine
Prof. Dr. SAVAŞ TAŞKENT
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından hazırlanan
ve Bakanlar Kuaılu'nca da be-
nimsenen */ş Güvencesi Yasa
Tasansı" bu konunun yeniden
güncellik kazanmasına yol aç-
mıştır.
- 1ş güvencesi -tıpta sendika öz-
gürtüğü, toplu rş sözleşmesi
özerkliği ve grev hakkı gibi- ka-
pitalist sistemin bir ürünüdür;
serbest piyasa ekonomilerinin
uygulandığı ülkelerde doğmuş
ve gelişmiştir.
Iş güvencesi her şeyden ön-
ce bir insan hakkıdır ve işçinin
işini korumasını, işçinin işine
"haW/b/rneden "olmaksızın, bir
başka deyişle "keyfi" bir biçim-
de son verilmemesini öngörür.
Birieşmiş Milletler'in insan hak-
lan ile ilgili uzmanlık kuruluşlan
arasında yer alan ve amacı ça-
lışma ve yaşama koşullannın iyi-
leştirilmesi ye sosyal adaletin
gerçekleştirilmesi olan Ulusla-
rarası Çalışma Örgütü'nün (ILO)
158 sayılı sözleşmesi, iş güven-
cesinin asgari normlannı düzen-
ler.
Sözleşme bugüne kadar -ara-
lannda Fransa, ısveç, Ispanya,
Portekiz veAvustralya'nın bulun-
duğu- 27 ülke tarafından onay-
lanmıştır.
llginç olan husus, sözleşme-
yi onaylamamış bulunan Alman-
ya, Italya, Avusturya, Isviçre, In-
giltere, ÇekCumhuriyeti, Maca-
ristan gibi ülkelerin, mevzuatla-
nnda iş güvencesi (işçinin fes-
he karşı korunması) sistemine
yer vermiş bulunmalandır.
ILO'nun bu sözleşmesi
TBMM'de oybirliği ile kabul edil-
miş ve 12 Ekim 1994 tarihli Res-
mi Gazete'de yayımlanarak yü-
rürlük kazanmıştır. Dolayısıyla,
ülkemiz 158 sayılı sözleşmede
öngörülen ilke ve kurallan iç hu-
kukumuza aktarmak yükümlülü-
ğü altına girmiştir. "Hizmet lliş-
kisine Işveren Tarafından Son
Verilmesi Hakkında 158 Sayılı
Sözleşme" başhğını taşıyan söz-
leşmeye göre, işverenin işçinin
işine son verebilmesi için haklı
(geçerli) birsebep bulunmalıdır.
İşine son verilen işçi, uygun bir
süre içinde mahkemeye başvu-
rarak işe iadesini isteyebilir. Mah-
keme fesih işleminin haksız ol-
duğu sonucuna varırsa, işçinin
işe iadesine veya işyeren işçiyi
çalıştırmak istemediğinde "yeter-
li bir tazminat" ödenmesine ka-
rar verebilir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı'nca hazırlanan ve Ba-
kanlar Kurulu üyeleri tarafından
da imzalandığı belirtilen tasan,
"İş Kanunu ile Toplu İş Sözleş-
mesi, Grev veLokavtKanunu'nun
Bazı Maddelerinde Değişiklik Ya-
pılması Hakkında Kanun Tasan-
sı" adını taşımaktadır. Tasan top-
lam 7 maddeden oluşmaktadır.
Tasannın 1. maddesi ile 1475
sayılı İş Kanunu'nun 6. madde-
sinde değişiklik yapılmakta ve
tanm" işleri de kanunun kapsa-
mı içine alınmaktadır. Bu deği-
şiklik uygun görülemez. Çünkü,
tanmdaki çalışma düzeni ve ça-
lışma koşullan, sanayi ve ticaret
işierinden çok farklıdır. Tanm iş-
leri için ayrı bir yasa çıkarılma-
sında yarar görülmektedir.
Tasannın 2. maddesi ile 1475
sayılı İş Kanunu'nun 13. madde-
sinin (C) bendine ikinci paragraf-
tan sonra gelmek üzere şu pa-
ragraf eklenmektedir "Bildirim
sırasında işveren feshin sebep-
lerini açıkça belirtmek zonında-
dır."
Bu ek dolayısıyla işçilere 'iş gü-
ı«hces/
1
'sağlandığı yolunda açık-"'
lamalarda bulunmaktadır. An-
cak, 158 sayılı sözleşme anlamın-
da bir iş güvencesinden söz ede-
bilmek için, sebep bildirme ya-
nında, gösterilen sebebin hak-
lılığının mahkemece denetlen-
mesi; sebep haksız ise işçinin işe
iadesi veya kendisine uygun bir
tazminat ödenmesi gerekir. Bu
hususlar maddede yer alma-
maktadır. Bu durumda, işveren
uydurma birsebep bildirirya da
yasa hükmüne rağmen hiç se-
bep bildirmezse ne olacaktır, so-
rusu cevapsız kalmaktadır. Ta-
sannın 3. maddesi ile İş Kanu-
nu'nun 17. maddesine bir fıkra
eklenmektedir "Feshin haklı bir
nedene dayandığmı ispat yü-
kümlülüöü işverene aittir." Bilin-
diğigibi,İş Kanunu'nun 17. mad-
desi, işverenin bildirimsiz (der-
hai) fesih hakkını düzenlemekte-
dir.
Tasarının 5. maddesi ile 2822
sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev
ve Lokavt Kanunu'nun 13. mad-
desine sendikaya üyeliği güven-
ce altına alan fıkralar eklenmek-
tedir. Söz konusu güvence, İş-
verenin, işyerinde çalışan sendi-
ka üyesiişçilerin iş akitlerini, sen-
dikaya üye olmalan nedeniyle
feshetmesi halinde..." ile sınırlı-
dır. Açıkçası, işçi sendikaya üye
olduğu için işten çıkanlır ise gü-
venceden yararianacak; üye ol-
madan önce, sözgelimi yasal bir
hakkını (mesela fazla mesai üc-
retini) talep ettiği için veya üye
olduktan sonra hertiangi bir sen-
dikal faaliyet nedeniyle (sendika-
nın toplantısına katılma, diğer
çalışanlan sendikaya üye olma-
ya teşvik etmek vb.) işten çıka-
rılır ise güvenceden yoksun ka-
lacaktır. öte yandan, 2822 sayı-
lı kanunun 13. maddesi "yetki
tespiti" ile ilgilidir; sendika üye-
liği güvencesinin bu maddede
yeri yoktur.
Tasanya göre, işçi sendikaya
üye olduğu için işten çıkarılır ise
iş mahkemesine başvurabilecek
ve dava en çok 4 ay içinde so-
nuçlanacaktır. Mahkemece, fes-
hin sendikaya üye olma nedeniy-
le yapıldığmın tespiti halinde, iş-
çinin işe iadesine karar verilecek-
tir. Ancak işveren bu karara rağ-
men, işçiyi işe başlatmaz ise iş-
çinin biryıllık ücreti tutannda bir
tazminat ödeyecektir.
Bu bir yıllık üçret tutanndaki
tazminat, Sendikalar Kanunu-
muzun 31. maddesinde, hertür-
lü sendikal faaliyet nedeniyle iş-
ten çıkarmalarda esasen yer al-
maktadır. Buradaki değişiklik,
tazminatın sadece üye olma do-
layısıyla öngörülmüş olması ve
aynca kısa bir (4 aylık) dava pro-
sedürü getirilmiş bulunmasıdır.
158 sayılı sözleşme, her türiü
işten çıkarmalarda uygulama
alanı bulur. Tasan son derece
dardır; sadece sendikaya üye
olmaya güvence getirmektedir ve
bu hali ile de ILO Sözleşmesi ile
bağdaşmamaktadır.
KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakfn turk.net
if ıtl
ÇİZGÎLlK KÂMİL MASARACI
HARBt SEMİH POROY [email protected]
BULUT BEBEK NVRAYçtrrçt
TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 1 Kasım
"P/SKJN TEYZE'NİN ÖLÜMÜ..
19S3'OA BUGÜM,ÜHÜJ rlyATTfO OtUNCUSU HAIİDE PİfKİN,53 YAflNM
İSTANBLU.'C* ÖLDİI- &»H\£Y£ İLK KE2, 1923yS."MlLLİSAHNE"
TDPLULUÖLINUH İZMİft TURNEStNOE ÇJKMIÇ, *S£VOA HANHS!
ZEVCEM"OYUHUHOA OYNAMtÇTt. 102S' A
AIAŞİr ÖZCAN W£ SADİ TEK TOPLUUJKLAK/AiaA <P
L/ŞTI&U ARADA, REVÜLERDB KOLALOI. 1933'TE.
"KARIM BENİ ALDATIRSA'FİLM'yLE SİUEMAM S£Ç
Tİ. CANLANDIRCI6I HAUCTAN Kİ^İLBRLE ffÜyÜK
ÛN KAZANt>I.AMA,ONUN YURTÇAP/NDA İLGİ
TDPLAtAASfNIM NEDENİ RAdYOMKl SKBÇLE.
RİYDİ.GALJPARCAN'lN HAZIRlAPlĞI "HABİBE
MOU-A* VE DAHA SONRA OA "PlŞ-
k'M TEVC2£", BUHLARIN £M
POPÜLER OLANLARiyOt..
PANO
DENtZ KAVUKÇUOGHJ
Çağrışımlar (4)
İnsanlann, "ba/7ş"kavramınayaklaşımlan, kişilik-
lerinin biryansımasıydı. Çünkü yaklaşımlanmız, eği-
limlerimiz, gereksinimlerimiz, ilgilerimiz ve idealleri^
miz, amaçlarımızı oluşturan başlıca öğelerdi. Yaşa-
mımız boyunca karşılamak için çaba gösterdiğimiz
gereksinimlerimiz, belirli olaylara, belirli düşüncele-
re karşı ilgilerimiz ve eğilimlerimiz sonucunda orta-
ya çıkıyordu. Üretim sürecinde yer almamızla birlik-
te gereksinimlerimiz artıp çeşitleniyor, ilgi gösterece-
ğimiz yeni alanlar ortaya çıkıyordu. Ufkumuz geniş-
liyor, yeteneklerimiz gelişiyor ve yenileniyordu. Amaç
ve eylemlerimizin açıklanması da, bireyler olarak için-
de yaşadığımız toplumla karşılıklı ılişkiler içinde sü-
rekli değişim gösteriyordu. Insanlar, üreterek uygar-
laşıyoriar, uygar insanlar için demokrasi ve özgürlük
gibi "banş" da vazgeçilmez oluyordu. Üretici olma-
yan, bireylerinin çoğunluğu işsizler ve mesleksizler-
den oluşan toplumlar "banş"tan kolayca vazgeçebi-
liyoriar, kendilerinden daha ileri düzeydeki toplumla-
nn çıkarlarına alet oluyoriardı.
Gelişmiş ülkeler arasında bir "yeniden paylaşım
savaşı" o\an II. Dünya Savaşı'ndan günümüze kadar
yeryüzünde saptanan irili ufaklı 120 bölgesel savaş
ve çatışmada, savaşan ve çatışan taraflardan he-
men her zaman en az birinin, kendileri dışında "bü-
yük bir güç" adına savaşmış ya da çatışmış olmas)
bir rastlantı değildi. Günümüzde savaşlar, sonunda
savaşana değil, savaştırana yarıyordu. Büyük güç-
ler, üretimlerinin yoğunluğu ve yaygınlığı ölçüsünde,
savaşın tüm evrelerine olduğu gibi savaş sonrasın-
daki ekonomik ve siyasal yaşamlar üzerine de ege-
men oluyoriardı. Yeryüzünde banştan kolay vazge-
çebilen geri toplumlar olmasa, silah sanayicileri ki-
min için üretecekler, ürettıklerini kime satacaklar, em-
peryalist güçler nüfuz alanlarını nasıl genişletecek-
lerdi? Geride milyonlarca "kahraman", "gazi", "şehit"
bırakan Nijerya-Bıafra savaşı, Iran-lrak savaşı, son Bal-
kan savaşları hangi güçlere yaramıştı sonunda? Gü-
neydoğumuzdaki talihsiz çatışma, milliyetçi rüzgâr-
lan kapılıp bir iç savaşa dönüşseydi kime yarardı? Bir
Türk-Yunan savaşının "gerçek" galibi kım olurdu?
Bireysel kimliğimiz, içinde yaşadığımız toplumda,
dış dünyayla ve toplumla ilişkilerimiz içinde oluşuyor-
du. Bizim, başka insanlarla ilişkilerimizi yönlendiren
karakterimiz de çevre koşullannca belirieniyor, top-
lumsal ve kişisel açıdan önemli olan koşullar ya da
davranışlar arasındaki uyum, karakter yapımızı etki-
liyordu. Bu etki, tutum ve davranışlarımıza yansıyor,
giderek alışkanlığa dönüşerek yerleşiyordu. "Dış dün-
ya ile çatışmalı karakter" olarak adlandırılan kişilik
bozukluklan da, bireylerin toplumsal ve kişisel dav-
ranışlan arasındaki çelişkilerin derinleşmesi sonu-
cunda ortaya çıkıyordu. Bu insanlar, kendilerinden fark-
lı" olana, "yabancı" olana, "öteki" olana karşı düş-
manca duygulannı denetleyemiyorlar, en küçük kış-
kırtmalara büyük öfke patlamalanyla karşılık veriyor-
lardı. Kişilik bozukluklan, bireylerinin "okulluluk dü-
zeyi" ortalama 3 yıl 2 ay olan toplumumuz gibi bir top-
lumda "gerdekcinayetleri"ne, "futbolcinayetleri"ne,
"terör cinayetleri"r\e neden olduğu gibi, ölüm ceza-
sınayaklaşımları "Asmayalım da besleyelim mi?"der\
öteye gitmeyen, komşuluk ilişkilerine, ancak "ümük
sıkma" noktasından bakabilen devlet başkanlannın
söylemlerine de yansryordu. •'•
Günümüzde "savaş" ne kadar kötaysâ, "banş" tiâ
o kadarzordu. Insanların, kolay kahramanlıklara olan
ilkel eğilimlerini ortadan kaldırmak, onlan barışayön-
lendirmek, banşı kurmak, geliştirmek; dostça birara-!
da yaşamanın, farklı olanla kardeşliğin temellerinl .
oluşturmak, demokrasiye, özgürlüğe, uygarlığa uza-ı
nan yolların taşlannı döşemek büyük emek isteyen,
direnç isteyen, ama her şeyden önce belli bir bilinç
düzeyini gerektiren zor bir işti... İnsanlar, başka coğ-
rafyalarda, sözgelimi Bosna Hersek'te, Kosova'da)
Çeçenistan'da süren savaşlarda kendilerini bir "ta-
raf'a ait hissettikleri için sokaklara dökülüyorlar, am^
kendi topraklarında 15 yıl süren, 30 bin insana maf
olan bir çatışmayı durdurmak için, "banş" için, ken-
dileri için seslerini yükseltmiyorlardı. Yükseltmemiş-'
lerdi. Bilinç düzeyimiz ancak "ateşkes"eyetiyor, °ateş-
!
kes"\ ise ortak bir emek ürününe, ortak bir değere,'
"banş"a dönüştüremiyorduk, ne yazık ki...
Savaşlardan, çatışmalardan beslenen siyasal güç-)
ler, "banştan her zaman korkmuşlardı. Şimdi de kor-j
kuyorlardı. Yakın tarihimizde kurulan "banş demek-
teri'nin ikisi de kapatılmış, yöneticileri ağır hapis ce-.
zalanna çarptınlmıştı. Bir rastlantı değildi bu! Bastık-
lan zemini yitirmek istemiyoriardı haklı olarak... Ya biz-j
ler?.. Ama banş da uzun bir "savaş" değil miydi so-
nuçta?
1
Faks:0212-723 84 97 i
(e-posta: dkavukcuogluCo tuyap.com)
BULMACA SEDAT YAŞAYAH
1 2 3 4 5 6SOLDA.V SAĞA:
1/ Çevgan ya
da polo oyu- '
nunda, atın sır-
tından topa
vurmak için
kullanılan ucu 4
eğri sopa. 2/ ln-
giltere'de çok
sevilen bir bira 6
çeşidi...Birku- j
mar aracı. 3/ „
Lityum ele- °
mentinin sim- 9
gesi... Tanınan,
bilinen varlıklan duyu
organlan yoluyla ayut
edememe durumu. 4/
"Bir söz dedı cânan kı
kerâmet var içinde / 4
Dün geceye — bir işa-
ret var içinde" (Ne-
dım)... Sevgıde üstün
rutulan. 5/ Besleyip
yağlandırmak için
enenmişhoroz...Müs- 9
tahkemyer. 6/Eski dildeyol... Mikroskopcamı. 7/Yu-'
nan mıtolojisinde savaş tannsı... Asker. 8/ Geminin yü-i
rümesine hizmet eden direk, seren, ip, halat ve yelken
takımı... Çıkar yol, çare. 9/ Akdeniz yöresinde yeti-
şen, yapraklan güzel kokulu bir bitki. >
YUKARIDAN AŞAĞIYA: .
1/ Ucu biraz eğrice uzun bıçak. 2/ Hz. Muhammed'ün
aile üyelenne verilen ad... Rubidyum elementinın sim-i
gesi. 3/ Bir bağlaç... III. Selim'in şiirlennde kullan-î
dığı mahlas. 4/ Katışıksız... Tann. 5/ Büyük Sahra'da;
kumullarla örtülü bölge... Güreşte bir oyun. 6/ Yaşmakt
yapımında kullanılan, tülbent cınsınden bez... Mezo-)
potamya'da kurulmuş eski bir krallık. 7/ Erkekliğin ve
dışılığın belirlenmesinde rol oynayan kromozom...,
Bir soru eki. 8/ Düzyazı... "Fazıl —": Piyanistimiz.
9/ tnce ve keskin ses... Balıkesir'in Edremit ilçesine'
bağh, kaphcasıyla ünlü bir belde.