23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 KASIM 2000 ÇARŞAMBA 14 iJ. LJK. kultur@cumhuriyet.com.tr Frankfurt'takiStaedelMüzesi'nden,fotoğrafve resim sanatınıyan yana getiren birsergi jFotoğrafin sanatsalaçılımı»NECMİSÖNMEZ FRANKFURT - 1881 'de yayımla- nan ünlü "Sıradan Fikirier Sözlü- ğü"nde, fotografı maddesinin karşı- sında "Resim sanaünı yaşlamhracak. (bakDaguerreotypie)", Daguerreoty- pie maddesinin karşısındaysa "Re- 1 sim sanatınm yerini alacak. (bak Fo- toğraf)" cümleleri yazılıydı. 20. yûz- yılın başında dolaşıma giren fotograf, ne resim sanatının yerine geçti ne de ressamlan işsiz bıraktı. Ama yaşa- mın, arkasından bakıldığında aynı rüzgânn bir daha esmeyeceği "anla- nn" görsel sanatçılar tarafindan kav- ranmasında, yorumlanmasında yeni, öncesi ve sonrası olmayan bir ''este- tik'' yaklaşunı gündeme getirerek 20. yüzyıl sanatını kökten etkilemeyi ba- -şardı. Frankfurt'taki Staedel Müze- I si'nde *how you krak at h" başlığın- da sunulan kapsamlı bir sergi, kırk sa- natçının yaklaşık olarak dört yüz ça- hşmasını bir araya getirerek 20. yüz- yıl sanatında fotograf ve resim ara- sındakı ilişkiyi sorguluyor. Heinz liesbrock ve Thomas VVes- Id tarafindan organize edilen serginin en büyûk açmazı. aynı dönemde ça- lışmalannı sürdürmüş olan ressamlar- la fotoğrafçılar arasındaki diyaloğu, öğreticı bir biçimde izleyiciye akta- ran bir sergüeme düzeniyle sorgula- maya kalkması. 1900'lerden başla- yarak zamanın ruhunu (zeitgeist) is- ter fırçayla ister kamera objektifınin arkasındaki bakışla yakalamaya ça- - lışan yaratıcı sanatçüann aynı tema- yı aynı zaman diliminde işleyen ça- lışmalannın yan yana getirilmesi, ye- ni bir yonımlama imkânı getirse de, serginin anıacı olan, "fotoğraf sana- tmuı 20. yüzyüın estetik geüşmeteri karşısındaki tutumu" yeterince sor- gulamıyor. Kuzey Amerika'da, 1945'ten sonra kendini kabul ettiren fotograf sanatı potansiyelinin, Al- manca konuşulan ülkelerde ancak 1990'lann ardından "keşfedflmea", son on yıllık süre içinde, hem gûncel Alman sanatına yeni birbakışın gel- mesine hem de yavaş bir şekilde ol- W illianı Eggleston, Memphis, Tennessee, 1969. Ç AJergi, kırk sanatçının yaklaşık olarak dört yüz çalışmasını bir araya getirerek 20. yüzyıl sanatında fotograf ve resim arasındaki ilişkiyi sorguluyor. 20. yüzyıl resmi 'soyutlamanın' estetik gelişimi üzerinde kendi gerçekçiliklerini savunurken 20. yüzyıl fotografı, insanlann, doğanın, nesnelerin 'gerçekçi' biçimde kavranması, tanımlanması üzerine ayn bir estetik yaşam çizgisini getiriyor. August Sander, Sirk Arabasındaki KJZ, 1932. sa da "Avrupa merkeziyetçiliğinden n uzaklaşmasına olanak tanıdı. Yazarlardan ahnülar da var Frankfurt'taki bu geniş kapsamlı sunumu, sergi yapımcılannın savla- dığı gibi "fotoğraf sanabnın yeni es- tetikstratejBerininsorgutanması" ola- rak değerlendirmeye imkân yok. Ama yeni olan, 1920'lerden sonra Alman sanatında Dadaizm'in arkasından et- kisini gösteren Neue SachHchkeit (Ye- ni NesneUik) akımının Albert Ren- ger-Patsch'dan başlayıp Thomas RınTa dek uzanan çizgide; şimdiye dek tahmin edildiğinin üzerinde etki- sini göstermesi. Sergi, şimdiye dek ge- nellikle fotograf koleksiyonu olan müzelerde rastladığımız, tarihsel-sos- yal içerikli belgesel fotografı, "yara- txa fbtoğrariarla ve Edgar Dega'dan FrancisBacon'a EdvvardHopper'dan David Reed'e dek birçok önemli sa- natçının resimleriyle yan yana getir- mek, izleyiciye, fotograf ile resim arasındaki yaklaşım farklılıklannı "gösteriyor". Oysa bu tür diyalogla- n farklı bir açıdan sunmak. "göster- mek" değil sadece "duyumsatmak" gerekir. Serginin girişinde AugustSander'in 1920'lerdeki Alman toplumunu mes- lek dallanna göre belgeleyen etkile- yici siyah-beyaz portrelerinin, Ba- uhausiu ressam Oscar Scfalanmer'nin resimleriyle yan yana getirilmesi, ko- nularını aynı daire içinde seçen bu iki sanatçınuı, gerçekçilik ve soyut- lama gibi farklı yaklaşım açılan kul- lanmalanna rağmen, ortak bir form duyarlüığı ele altnabüeceğini göster- mesi açısından ilginç bir yaklaşım. Serginin ilerleyen bölümlerinde, Ro- bert Frank-Mark Rothko, Brassai- EricHeckd.OianaArbus-FhuıcisBa- con gibi sanatçüann karşı karşıya ge- tirilerek kronolojik biçimde, ressam- larla fotoğrafçıların konulara bakış Macaulay Culkin tiyatro sahnesinde Yammazçocuk utangaçolduKültör Servisi - 'Evde Tek Başına' fılminin yaramaz ço- cuğu Macaulay Culkin, deli- kanlüığa adım attığı şu günler- de çeşitli çevrelerden değişik eleştiriler alan bir oyunla tiyat- ro sahnesinde. 30'hı yaşlannda, mutsuz ve düş kırıklığıyla dolu ilişkiler yaşamış, zeki, yüzeysel, zarar verici derecede çekici, zaman zaman suçlu ve soğukkanh, yü- lar önce kaybettiği masumiye- tini geri kazanmayı başarama- yanFransız edebıyat öğretme- ni Oaudie Mehilkın (Irene Jacob)15 yaşındaki Amerika- h öğrencisi Carî'a karşı hiç de masumane olmayan ilgisi üze- rine, Richard Nelson'ın oyu- nun ana karakterlerinden biri olan Carl'ın yıllar sonra anlat- tıklanndan yola çıkarak yazıp yönettiği bir anı-oyun 'Madam Mehille'. Utangaç. kmlgan ve tecrübe- siz Amerikalı öğrenci Carl ro- lünde Macaulay Cuikın, kimi anlar öğretmenin elinde oyun- cak olan bir kurban görüntüsü sergilerken kimi anlarda ise öğ- retmeniyle aralannda gelişen- lerden kurnazcasma zevk alan bir partnere dönüşüyor. Cla- udie Melville karakteriyle Ire- ne Jacob'ın daha baskın, inan- dıncı ve sıra dışı oynadığı göz- lemleniyor. 'TheObserwr"dan KateKd- Iaway, Carl olarak Macaulay Culkin'in tüm yüzüne yavaşca yayıhp kaybolan gülümseyişi, üslubuna masum bir tezat teş- kil eden perçemi ve bir ağlama nöbetinden yeni çıkmış gibi kuru ve zayıf olan ses tonuyla çok iyi bir performans sergile- diğini yazarak göklere çıkanr- ken 'The Tımes"dan Benedkt Nightingale ise Culkin'in so- luk, güvensiz, sarkık düz saçlı tipik bir Amerikalı öğrenci gö- rüntüsünün avantajını kullana- madığını ve gelişen teksti mo- notonluğa mahkûm ettiğini ya- zarak ağır bir eleştiri getiriyor. 'Madam Mehük'de Macaulay Culkin Irene Jacob'ua Amerikab öğrencisi rotünde. Piyasanın yüzde 35'ine korsan satıcıların egemen olduğu sektör çıkmazda 'Kütüphaneler içiıı kitap ilıalesi yapıbnıyor' Ekonomi Servisi - Süreklı kitap alan okur sayısının yalnızca 100-150 bin civannda olduğu Türkiye'de, eğitime kaynak ayırmayan hükümetler, kütüphaneleri geliştirme yoluna gitmiyor. Bunun sunucunda "geçinmek için tartasiyeteşmek" zorunda kalan kitapçüar ve korsan piyasayla mücadele eden yaymevleri, okuma oranının düşüşüne paralel olarak da çıkmaza giriyorlar. Türkiye'de kitap fiyatlannın, artan maliyetlere bağlı olarak sürekli yükselmesi okurlanıryöneldiği korsan kitap piyasasının trilyonlara ulaşmasma neden oluyor. Eğitime kaynak ayırmayan siyasi irade, kütüphaneleri geliştirme konusunda da aynı tavn sergilerken Kültür Bakanlığı'nın ortalama 5 , yıldır yayınevlerinden kitap alımı gerçekleştirmediği ifade ediliyor. Bütçeden eğitime büyük oranda kaynak ayıran Avrupa ülkelerinde hükümetler, kütüphaneleri geliştirmek ve okuru buraya yönlendırmek için "efinden gefeni yaparken" söz konusu ülkelerde felsefe, bilim-teknik ve ulaşıhnası zor sektörel yayuılann kütüphanelere alındığı kaydediliyor. Türkiye'de ise daha önceki yıllarda ihale açarak yayınevlerinden ucuza kitap alan Kültür Bakanlığı'nın son 5 yüdır halk kütüphanelerine alım yapmak için başvuruda bulunmadığını söyleyen Iletişim Yayınlan Yöneticisi Nihat Tuna, "REFAHYOL döneminden beri bakanhk, yaymevlerini ihaleye çağmnadı. Kültür Bakanhğı, eskiden Üıaleyle ahnh, şimdi ahyorsa da bizler çağnhmyoruz. BOgimiz olmuyor" dedı. Ihalesiz kitap alımı yapıhnaması gerektiğini kaydeden Tuna, Kültür Bakanlığı'nın kitaplan ucuza mal etmesi için gitmesi gereken kapının yaymevleri olduğunu dile getirerek "Ancak işi tkarete dökenlerden de alıyor oJabilir" değerlendırmesıni yaptı. Giderek yaygınlaşan korsan kitap satışlan İritapçılann şikâyet konusu obnayı sürdürüyor. Kitap piyasasının yüzde 35'ini elinde tutan korsan ürün saöcılannın cirosunun 20 trih/on liraya ulaştığı tahmin ediliyor. Avrupa ülkelerinde her köşe başında kitabevi bulunurken Türkiye'de "aynı köşe başlarmı korsan saücuar kapnuş dununda." Hukuki boşluktan da yararlanan korsanlar, belediyelerin halka kültür hizmeti diye açtığı sokak sergileriyle de destekleniyor. Bu tablo karşısında kitapçüar, kiralann da yüksek olması nedeniyle kitap dışında kaset ya da oyuncak satmak zorunda kalıyor. Türkiye'de sadece kitap satan kitapçılann 200'ü geçmediğini söyleyen Polat Kitapevi'nin sahibi ve Kitapçüar Demeği Başkanı Ahmet Polat, kitap dışında ürünler satan kitapçılann 20 bini bulduğunu söylüyor. Kitap maliyetinin çok yüksek olduğunu vurgulayan Polat, büro masrafi, vergi, dizgi-montaj, kâğıt, nakliye, reklam ve telif ücreti ile bir kitabın satış fiyatının aslında düşük tutulduğunu kaydediyor. Fuarlannın içeriği yeteraz Kitap fuan yaklaşırken fuarlar kitap tanıtmak, doğrudan kitap satıp cıro yapmak dışında etkinlik gösteremiyor. Ömeğın sektörel olarak kitap fuarlan düzenlenemiyor. Yurtdışına yönelüc fiıarlar ise yapılamıyor. Bunun nedenleri arasında piyasaya çücan kitaplann yüzde 70'inin yabancı yayınlardan oluşması gösterilirken yurtdışında Türkiye'de çıkan kitaplan değerlendiren editörlerin bulunmaması da tanıtımı zorlaştınyor. açılanndaki benzerlikler izleyiciye sunuluyor. Bu serginin değişik bölümlerinde Sontag'dan Benjamin'e uzanan çiz- gide fotograf üzerine düşünen yazar- lann almülanyla sergilenen işlerin anlamlandınlmak istemesi, izleyici- lere yorum yapmalan için önemli bir yardım imkânı sımsa da, hem resim- leri hem de fotoğraflan belli gmplar altında toparlamaktan öteye geçemi- yorlar. Sergi izleyiciye her şeyi öğret- mek, bak bu resımdeki detayda şu fo- toğrafin etkisinı görmüyor musun so- rusu başta olmak üzere, yalayıp yu- tacağı "sindüimehazu-'' imgeleri su- nuyor. Son derece iyi tasarlanmış ser- gi mimarisiyle birlikte düşünüldü- ğünde tarihsel bir gelişim çizgisini öne çıkarmayı deneyen her büyük çaplı serginin düşeceği cansıkıcılık ne yazüc ki kendisini Frankfurt'ta da hissettiriyor. 20. yüzyıl resmi "soyutiamanın" estetik gelişimi üzerinde kendi gerçek- çiliklerini savunurken, 20. yüzyıl fo- tografı, insanlann, doğanın, nesnele- rin "gerçekçi" biçimde kavranması, tanımlanması üzerine ayn bir estetik yaşam çizgisini getiriyor. Sergideki fo- toğraflann hemen hemen hepsinde kendini belirgin olarak hissettiren bu farklıhk, belki de fotograf sanatının gelişiminin, modern resmin serüve- ninden ayn bir biçimde, sanat tarihi- nin şablonlara dayanmaksızın yorum- lanması gerektiğini ortaya koyduğu için önemli. Çünkü Frankfurt'ta Lee FMedlander,Garr>'\Vnıogrand,Lewis Battz, Patrick Feigenbaum gibi sanat- çının fotoğraflannda gözlemlenen ki- şisellik, konuya olan özgün yakla- şun, aynı tarihlerde görülen farklı sa- nat akımlanyla açıklanabilecek bir özelliğe sahip değiller. Bu, üzerinde düşünülmesi gereken bir durum. Sig- mar Polke, Hans-Peter Feldmann, Cristian Boltanski, Andy VVarhol gi- bi görsel sanatçılar fotograf kamera- sını ellerine aldüdannda, bir fotoğraf- çı gibi hareket etmiyorlar, hem konu- ya hem de tekniğe karşı, ayn aykın bir yaklaşım içine giriyorlar. Bu sa- yede gündeme gelen çalışmalan u fo- toğraP nitelendirmesi altında sun- mannı büyük bir yanılgı olduğunu düşünüyorum. Fotograftekniğinin potansiyeli Fotograf tekniğinin getirdiği ola- naklar hem fotoğrafçılar, hem de di- ğer görsel sanatçılar için farklı bir "gerceknkyorunnT getirdi. Sanat ta- rihinde 1970'lerden itibaren sorgu- lanan "heykel nedir, desen nedir" kav- ramlan, önemli bir sanatsal açılımı gündeme getirdi. Böylece fotoğrafi di- ğer tekniklerden ayırmamıza, onu ay- n bir parantez içinde incelememize olanak vermiyor artık. Bir sanatçının fotograf çekmesi, desen yapması ya da bir şeyleri biçimlendirmesi kadar, güncel sanatın stratejilerinden biri haline geldi. 1960 sonlanndan itiba- ren uluslararası seıgilerde bu fotog- raf, resim, heykel, desen kavramlan- nnı kalkıp, onlann yerini "iş" kavra- mının alması, günümüz sanatı için, sa- nat tarihinin hiçbir döneminde göz- lenihneyen bir u özgürleşıne''nin var- lığını belirgin kıldı. Frankfurt'taki serginin izleyicilere verdiği ana me- sajlardan biri de, fotograf tekniğinin gündeme getirdiği "sanatsal açıh- mın", teknik ilerlemelerle sanata ve izleyicilere farklı "yorumlama" ola- naklan sağlayacakbir potansiyele sa- hip olduğuydu. Sergi, Frankfurt'ta 12 Kasım 2000 tarihine dek izlenebilir. DEFNE GOLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Siyasal Olmayan Roman Olur mu? Haftalardırsüren birtarnşmavan "Siyasal roman öldü mü?" Farklı anlayıştaki arkadaşlar konuyu tartışmayı sürdürüyortar. Kimi artık siyasal roman yazılmadığını, kimi hiç- bir zaman yazılmamış olduğunu savunuyor. Kar- şı gorüştekilerde yazılan örnekleri ortaya koyuyor- lar. "Siyasal roman" derken elbette açık bir sınıfla- madan söz ediliyor. Konusu siyasal sorunlan işle- yen, siyaset içindeki insanlan anlatan romanlar söz konusu. Bu tür romancılığın edebiyatımız içinde önemli ölçüde boyverdiğini düşünüyorum. Ulusal Kurtu- luş Savaşımızı anlatan romanlardan başlayıp 12 Ey- lül dönemini irdeleyen romanlaradek uzun ömek- ler sıralanabilir. Soruna bir de şöyle yaklaşabiliriz: Hangi roman siyasal değildir? Bu soruya kendimce bir yanıt aradığımda açık bir aynm yapamıyorum. Konusu siyasal olan roman, siyasaldır da, ko- nusu siyasal olmayan roman siyasal değil midir? Roman sanatı, Ana Britannica'daki tanıma gö- re, 'belli bir tarihsel ya da coğrafi çevre içindeki birgrup insanın başından geçenleri, bu insanla- nn iç ve dış yaşantılannı belli bir kronolojik, man- tıksal ya da sanatsal ilişkiyi gözeterek öyküleyen" anlatıdır. Tanımdan çıkan birinci unsur insan. Yani roman sanatı bir ya da birçok insanı anlatıyor. Üstelik de bu insanın "belli bir tarihsel ya da coğrafi çevre içinde "ki durumunu anlatıyor. Belli bir tarihsel ya da coğrafi çevre içindeki in- sanın anlatımının aynı zamanda da siyasal olama- yacağı söylenebilir mi? Bence söylenemez. Ne Madam Bovary, ne de Anna Karenina si- yaset dışı değildir. Neden? Roman sanatı bireyleri anlatırken, ister istemez onlan, 'belli bir tarihsel ya da coğrafi çevre /ç/n- de'anlatır. Yedikleri, içtikleri, giydikleri, konuştuk- lan, gezdikleri, düşünceleri, duygulan... Bu anlatımlann siyaset dışı olması olanaklı mı? Hayatın en küçük aynntılannın bile siyasetin dı- şında olduğunu söyleyebilir miyiz? Diyelim roman kahramanı, Istanbul sokaklann- da dolaşıyor. Mendil satan yoksul çocuklar peşin- de koşuyor. Yükseklikleri yanm metreyi bulan kal- dınmlara çıkarken ayağı takılıp düşüyor. Bu olayda siyaset nerede diye sorarsanız sıra- layayım: Sokaklarda yoksul, kimsesiz çocuklann variığı siyasal bir olay değil mi? Kaldınmlan yanm metre yükseklikte yaptrarak, insanı düşünmeyen, uygarlıktan payını alamamış yerel yönetimlerin olduğu bir ülkede yaşıyoruz. O kaldınmlan yaptırmak için birkaç yıkla bir yükleni- cilere (müteahhit) halkın parasını akıtan yoz anla- yışla karşı karşıyayız. Olaym sonrasında belki burkulan ya da kınlan ayağını göstermek için bir hastaneye gittiğinde ül- kenın sağlık sistemiyle karşı karşıya gelecek. Ora- da göreceği ilgi ve tedavi, ülke siyasetiyle bağım- lı değil mi? Bir hastaneyi betimlediğinde romana siyaset yapmıyor mu? Bir roman kanramanınm giysilerini düşünefim. Giy- siler, onun hem kişilik özelliklerini anlatacaktır, hem de nasıl bir kültürün insanı olduğunu. Dahası ku- maşın nerede, hangi malzemeyle dokunduğuna ka- dar gidip, yer yüzündeki tekstil ekonomisine dek okuru götürebilir. Bunlar siyasal değil mi? örnekleri, sonsuz çoğaltabiliriz. İnsan bu dünyada yasadığına göre bu dünya- nın da her adımı, kaldınmlanndan parklara dikilen ağaçlara dek siyasetle düzenlendiğine göre... Bir romanı oluşturabilecek bütün olgulan, izle- nimleri, algılan vb. düşünelim. Hangisi siyaset dı- şı kalabilir? İnsan davranışlannı istesek de istemesek de si- yasetten ayıramayız. İnsanı anlatan roman sana- tına da böyte bakmak belki daha aydınlatıcı ola- bilir. Yapay bukjuğum siyasal roman aynmı yerine, ro- man sanatının kendisine özgü sorunlannı tarhşmak belki de edebiyatımızın geleceği için daha olum- lu sonuçlar doğurur. Güpctetan r da ik Türk oyunu • Kültür Servisi - Tuncer Cücenoğlu'nun daha önce ABD ve Almanya'da sergilenen oyunu 'Matruşka', 9 Kasım'dan itibaren Gürcistan Batum Dram Tiyatrosu'nda sahnelenmeye başlayacak. Gürcistan'da sahnelenecek ilk Türk oyunu olma özellığıni taşıyan oyunun çevirmeni Hatuna Koridze, oyunculan Zaza Gogoidze ve Eka Cavleishvili, yönetmeni ise Merab Lebanidze ve Beso Kuprelshvili. K Ü L T Ü R ÇİZlK K A M I L J?CL M A S 1 X J S A R A CI ffcç r
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle