25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 EKİM 2000 PAZARTESİ HABERLER Amr Musa'dan kısa ziyaret • ANKARA (Cumhuriyet Biirosu) - Mısır Dışişleri Bakanı Amr Musa, resmi bir ziyaret için dün akşam Ankara'ya geldi. Musa, Dışişleri Bakanı Ismail Cem ile yaklaşık bir buçuk saat süren bir görüşme yaptı. Görüşmede, Cem'e Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e sunduğu mesajını ileten Musa, Mübarek'in geri çağırması nedeniyle bu sabah ülkesine geri dönüyor. Devlet söziinü tutmuyop • ANKARA(ANKA)- Dev let. çıkardığı yasalara uymayarak eski hükümlülerin işe yerleştirilmelerinde gerekli özeni göstermiyor. Ağustos ayında eski hükümlüler için kamu ve özel sektörde 20 bin 334 boş kadro bulunmasına karşın bunlann sadece 356"sına yerleştirme işlemi yapıldı. Yine Ağustos 2000'de kamu ve özel sektörde özürlüler için toplam 22 bin 242 boş kadro bulunmasına karşın sadece 729 özürlü bir işe yerleştirilebildi. Çiller: Yanlış anlaşıldım • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - DYP Genel Başkanı Tansu Çiller. önceki gûn Memur-Sen heyetini kabulü sırasındaki sözlerinin yanlış anlaşıldığını bildirdi. Çiller, dün basın organlanna yansıyan sözlerine ilişkin yaptığı açıklamada, "Üç partiden oluşan Türkmen Çephesi'nin başkanı sayın Sinan Çelebi'ye Ankara sürecinde Iraklı Türkleri temsilen kendisine 'Türkmenbaşı'ifadesiyle hitap edilmiştir. Önceki gün (dün) DYP Genel Merkezi'nde Memur- Sen heyetini kabulüm sırasmda gazetecilerin çeşitli sorulannı yanıtlarken konunun aynntısına girmeden Türkmenbaşı ifadesini kullanmıştım. Bazı yayın organlannda Türkmenistan Cumhurbaşkanı Safar Murat Niyazov Türkmenbaşı'nı kastettiğim şeklinde yanlış anlamalar yer almıştır. Bu yanlış anlaşılmanın bir kez daha yaşanmaması için kamuoyuna durumun açıklanması gereği duyulmuştur" dedi. Yeni memuplar yolda • ANKARA (AA)- Merkezi yerleştirme yoluyla gerçekleştirilecek ikinci memur alımında başvurular bugün başlıyor. ÖSYM'nin geçen yıl yaptığı sınavda başanlı olan adaylara yönelik ikinci yerleştirmede başvurular bu kez valilikler ile valilerin uygun gördügü ilçelerde açılacak olan özel bürolara yapılacak. tkinci yerleştîrmede başvurular 23 Ekim akşamı mesai saati bitiminde sona erecek. Nüfus saymn • ANKARA (AA)- Devlet Istatistik Enstitüsü'nün (DİE) uzun süredir hazırlıklannı yürüttügü genel nüfus sayımı. 22 Ekim tarihinde gerçekleştirilecek. Sayım sırasmda sokağa çıkma yasağı uygulanacak. 1927'denbuyana 14'ÜPCÜSÜ gerçekleştirilecek genel nüfus sayımında 125 bini tstanbul'da olmak üzere yaklaşık 950 bin kişi görev alacak, sayımın maliyeti 30 trilyon liranın üzerinde olacak. Eski İsveç Başbakan Vekili Nordh, kamuda tek istisna olduğunu söyledi 'Krabn sendika lıakkı yok' • tsveç Kamu Sendikalan Konfederasyonu Başkanı Nordh: Polis, asker ve gümrük memuru gibi üniformalı görevlilerin sendikalaşması çok daha önemli. Çünkü sendikalaşma üniformalılann diğer toplumsal kesimlere katı davranmasını ve yabancılaşmasını önlüyor. ALİER İsveç Kamu Sendikalan Konfederas- yonu Genel Başkanj Sture .Nordh. Eski İsveç Başbakan Vekili ve Kamu Sendikalan Konfederasyonu (TCO) Genel Başkanı StureNordh, ülkesindeki sendikal özgürlüklerin sınınnı "Sanınm krahn sen- dika hakkı yok" sözleriyle açıkladı. AB'nin Türkiye'de faaliyet gösteren bir Alman şirketinde çalışan Türk işçisine Al- manya'da emekli olabilme olanağı getire- ceğini belirten Nordh, Kopenhag kriterle- rinin "pazarhğa tabi olmadığnu" kaydetti. Sture Nordh'un sorulanmıza yanıtlan şöyle: - tsveçte sendikal haklardan yoksun ka- mu çahşanlan var ım? Var... Sanınm krahn sendikal hakkı yok. Devlet memuru olarak belki sendika üye- si olabilir. Ama greve çıkabilir mi diye hiç kafa yormadık doğrusu. - PoüsiiL, askerin greve çıkabüeceğini dü- şünmek bizim için akıJ almaz bir şey. Ülke- nizde güvenlik görev lilerinin gre>e çıknğı ol- du mu ya da bu denti geniş sendikal haklar- dan toplumun bir zaran oldu mu? Hayır... Yüzde 831ere varan sendikal ör- gütlülük aynı zamanda omuzlanmıza ağır bir toplumsal sorumluluk da yüklüyor. Eğer gücünüzû abartır, toplumsal sorum- luluklannızı bir yana bırakırsanız, belki hemen değil ama bir süre sonra yok olur- sunuz. 1995'te büyük bir greve çıktık. Grev, hastaneler, çocuk ve yaşlı bakımı, çöp toplama gibi önemli hizmetlerle ilgi- liydi. Toplusözleşme görüşmelerinin gre- ve doğru gittiğini anladık ve toplumu ha- zırlamaya başladık. Grevden etkilenecek kişilere grevden bir hafta önce mektuplar gönderdik, greve çıkış nedenlerimizi anlat- tık ve bizimle temasa geçmelerini istedik. Tüm çalışanlanmızı aynı anda greve çı- karmadık, bir yerde 7 günlük bir grev baş- Yeni parti yok' Kutan: FP'nin kapaülması mümkün değil ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) - FP hakkındaki kapatma davasında sona yaklaşılırken, Genel Başkanı Recai Kutan, partisinin kapatılmayacağını söyledi. FP'lilerin tamamının partilerinin kapatılmayacağına yürekten inandıklannı savunan Kutan, "Hukuk otoriteleri de FP'nin kapanlmasuıın mümkün olmadığını ifade ediyoriar. Dola- yısryla, >eni parti kurma teşeb- büsü kesin olarak sözkonusu de- ğildir'* diye konuştu. FP Kadın Kollan Başkanlı- ğı'nca, partili belediye başkan- lanrun eşlerine plaket verilmesi törenine katılan Kutan, Anaya- sa Mahkemesi'ndeki kapatma davasımn "müspetsonuçlânaca- ğuıT ileri sürerek, U O zaman gö- receksiniz, FP'nin önündehiçbir rakip partinin durması müm- kün olmayacak. Adım adım, tek başına iktidara gelecek" diye ko- nuştu. Kutan, Malatya Milletvekili Oğuzhan Asfltürk'ün, il başkan- lan toplantısında söylediği "ye- ni parti hazır" sözlerinin anım- satılması üzerine de, partililerin tamamının FP'nin kapatılmaya- cağına yürekten inandığını vur- guladı. Hukuk otoritelerinin de FP'nin kapatılmasının olanak- sızlığını dile getirdiğini ileri sü- ren Kutan, "Dolayısyla böylesi- ne yeni bir parti kurma tesebbü- sü kesin olarak sözkonusu değil- dir" dedi. ANAP lideri Mesut Yü- tnaz'ın, TCY'nin 312. maddesi konusunda Genelkurmay'ın iti- razlan bulunduğuna ilişkin açık- lamalannın sorulması üzerine de Kutan, bu yönde görüş duy- madıklannı söyledi. Kutan, "Eğer Türkiye gerçek anlamda özgürlüklerin, insan haldannın olduğu bir ülke olacaksa, gerçek anlamda demokrasiyi özümse- miş bir toplum olacaksa, 312. maddeyi kimsenin savunması mümkün değü" diye konuştu. '2000 Yıh Dünya Yürüyüşü' etkinJikleri çerçevesinde Ankara'da miting düzenleyen kadınlar. şiddete karşı insan haklan. yoksulluğa karşı ortak paylaşım ve her tür aynmcıhğa karşı eşitiik istedfler. (Fotoğraf: AA) Kadınlarm lıak eylemi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)- '2000 Yıh Düııya YüröySşü' çerçevesinde Ankara'da miting düzenleyen kadınlar, savaşa karşı banş, şiddete karşı insan haklan, yoksulluğa karşı servetin ortak paylaşımını, aynmcıhğa karşı eşitiik istediler. '2000 Yıh Dünya Kadın Yürüyüşü' etkinlikleri çerçevesinde Istanbul'dan başlattıklan, yol üzerinde depremzede hemcinslerinin sorunlannı dinlemek için uğradıklan Düzce'de polisin sert tavnyla karşılaşan kadınlann yürüyüşü, Ankara'da yapılan mitingle sona erdi. 2000 Yılı Dünya Kadın Yürüyüşü Türkiye Koordinasyonu tarafından düzenlenen mitinge katılmak için yurdun dört bir yanından gelen kadınlar, sabah saat 09.30'dan itibaren Hipodrom'da toplanmaya başladılar. Saat 11.00'den itibaren Tandoğan Meydanı'na doğru yürüyüşe geçen eylemciler, "İş, aş, özgürlük ve aşk istijoruz", "Bedenim benimdir, bekâret kontrölüne son", "Kadınız, güçlüyüz, kazanacağız'', "Ne paşa. ne hoca, ne koca denetimi'". "Kadınlar sosyaiizmle özgürleşecek". "EMF'yi değil, bizi dinleyin", "Gözaltında taciz ve tecavüze son", "Yoksulluğa karşı yiyecek. şiddete karşı gül, savaşlara karşı banş, eşitiik ve özgüriük için yürüyonız" yazılı döviz ve pankart taşıdılar. Çok sayıda siyasi parti ve kitle örgütünün destek verdiği, emniyet görevlilerinin yoğun güvenlik önlemi aldığı yürüyüş sırasmda kadınlar "Üreten biziz, yöneten de biz otacağız", "Parasız eğitim, parasız sağhk istrvoruz", "Kadınlara özgiirlük. dünyaya banş", "Faşizme karşı omuz omuza" sloganlan attılar. Mitinge katılan Depremzede Derneği'ne bağh 'siyah' önlükler giyen kadınlar ise 'siyah' pankartlar taşıdılar. Başkent Kadın Platformu adına mitinge katılan türbanlı kadmlar da, "FiHstinB armelcrin acısı. acımızdır'\u Her tıiriii aynmcüığa son" ve "Çahşma hakkunız engeüenemez" yazılı dövizler taşıdılar. Tandoğan Meydam'nda toplanan eylemciler davul-zurna eşliğinde Kürtçe ve Türkçe türküler, şarkılar söylediler, halay çektiler. lattık, bir hafta sonra grevdeki arkadaşla- nmız çalışmaya başlarken başka birimde- ki arkadaşlanmız greve çıktı. Böylece hiç- bir yerde grev süresi bir haftayı geçmedi ve toplum grevden zarar görmedi. Aslında iş- veren geniş katılımlı, uzun süreli bir grev istiyordu, çünkü hem çalışanlara maaş ver- meyecekti hem de sendikanın verdiği grev ücretinden vergi alacaktı. OzeOikle üniformalılar Dikkatinizi çekerim, özellikle üniforma- lı devlet memurlannın sendikalaşması ge- rektiğini söylüyorum. Polis, asker ve güm- rük memuru gibi üniformalı görevlilerin sendikalaşması diğer toplumsal kesimler- le entegrasyonu sağlayacaktır. Bu çok önemli. Çünkü sendikalaşma üniformalı- lann diğer toplumsal kesimlere katı dav- ranmasını ve yabancılaşmasını önlüyor. Aynca, onlar da diğer kamu çahşanlan gi- bi ücretliyken ücretlerinin sendikalılardan farklı olarak bir başkası tarafından belir- lenmesinin olumsuz sonuçlan var. - Kopenhag kriterleri pazarhğa tabi de- ğil dediniz, Türkiye'nin böyle bir eğilimi mi var? Bildiğiniz gibi Kopen- hag kriterleri, aday ülkeler için asgari standartlan be- lirliyor ve gerçekten de pa- zarhğa tabi değil. Türkiye bu kriterle uyma süreci konusunda zaman istedi ve zamanla ilgili birpazar- lık eğilimi var. Bu Türki- ye'nin sorunu ve AB için kabul edilemez bir durum. - Sendikalan AB mükte- sebatının çalışanlar için önemli düzenlemekr getir- mediğini belirtiyor. AB Türk işçisine ne getirecek? Öncelikle Kopenhag kriterlerine uygun düzen- lemeler nedeniyle demok- rasi, hukuk ve insan hak- lan alanmda kazanımlan- nız olacak. Türkiye'de fa- aliyet gösteren bir Alman şirketinde çalışan Türk iş- çisi Almanya'da emekli olabilecek, serbest dola- şım hakkı Türk işçileri için de tartışılamaz bir hak olacak. Çalışma saatleri, iş güvenliği ve sağlığı AB normlanna yükselecek. - KüreseUeşmeden ts- veçli çahşanlar da etkilen- dimi? 90Mı yıllarda işsizlik oranı yüzde 10'a çıktı. Kü- reselleşme genel olarak iş- çi kesimini tehdit ediyor, ama oturup küreseleşmeyi tartışmak sendikalar için artık geç kalınmış bir ko- nu. 10 yıl önce AB'ye kar- şı olan biri olarak konuşu- yorum, oluşumunda sen- dikalann yer almadığı bir AB'nin sakıncalannı gö- rerek birliğe katkı verme- ye başladım. Sendikalar küreselleşmeyi eleştirir- ken kendi zaaflannı da görmeliler. Küreselleşme bazı alan- larda işsizliği getirirken bazı alanlarda da istihdam yaratıyor. İstihdam yaratı- İan alanlara eleman yetiş- tirmek gerekiyor. Yoksul ülkelerin daha da fazla et- kilenmemesi için Dünya TicaretÖrgütü(WTO)ile ILO standartlannı baz alan ve küresel düzeyde uygulamaya konulacak bir anlaşmaya varmaya çalışı- yoruz. IR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oratcalislar@yahoo.com Türkiye'de son yıllarda gelir dengesi- nin iyice bozulduğunu tartışıyoruz. Yok- sul kesimlerle zenginler arasındaki uçu- rum korkutucu boyutlara ulaşmış du- rumda. Toplumun küçük bir kesimi Hol- landa düzeyinde yaşarken büyük ço- ğunluk Bangladeş koşullanna mahkûm bir yaşam sürüyor. Bu kadar büyük bir dengesizlik dünyada yalnızca 20 ülke- de var deniyor araştırmalarda. Bu kadar büyük bir dengesizlik ne üretir? Tabii ki düzene ve sisteme karşı büyük bir güvensizlik. Toplumun art ke- simleri içinde ise şiddete yatkınlık. Bu büyük dengesizlik, geçmişte Türkiye'de solcular tarafından eleştiriliyor ve sol ha- reket yoksul kesimlerin sözcüsü olarak ortaya çıkryordu. Bugün ise yoksul ke- simlerin tepkisi Islamcı saflarda kendi- sine yer buluyor. Sol hareket, 12 Eylül askeri darbesi sı- rasmda devletten gördüğü ağır saldın- lar ve Sovyetler'de yaşanan büyük çö- küş nedeniyle Türkiye'de gücünü ve ro- tasını yitirdi. Şimdi Islamcı siyasi hare- ket, fukaralan çevresinde topluyor. Bu gelişme bazı kesimleri korkuturken ba- zı kesimlere ise görev aşkı veriyor. Militarizmi tek çözüm olarak gören güçler, geçmişte "Komünizm geliyor, sl- zi kurtarmamız lazım" diyorlardı. Nasıl Toplumu Fukaralaştıran Kim? kurtaracaklardı? Siyasi özgüriükleri kı- sarak, baskı sistemini daha da ağırlaş- tırarak. Türkıye'yi komünizmden kurtar- mak gerekçesiyle iki askeri darbe yapıl- dı. Bu iki askeri darbe zenginlerden ya- na ağırlığını koyarak dengeleri iyice boz- du. Büyük gelir uçurumunun en önemli nedenlerinden birisi de çalışanlann ör- gütsüz hale getirilmesidir. Haklannı ara- yamayan yoksul kesimler, zenginler kar- şısında iyice çaresiz hale geldi. Peki bu- nu kim yaptı? Tabii ki darbeciler yaptı. Türkiye'de sendikacılık bilinçli olarak öldürüldü. Geçen yıl Avrupa Işçi Sendi- kalan Konfederasyonu Kongresi, Hel- sinki'de yapılmıştı. Bu kongrenin yapıl- dığı Finlandiya'nın nüfusu 5.2 milyon ve bu ülkedeki sendikalı işçi sayısı 1.5 mil- yon. Türkiye'nin nüfusu 65 milyon, sen- dikalı işçi sayısının 1.5 milyonu bulma- dığını biliyoruz. Otoriter yönetimin ya da militarizmin şeriatı önleyebilecegini düşünenlere so- ruyorum: işçileri örgütsüz bırakanlar ko- münistler miydi, yoksa şeriatçılar mı? Soruyu biraz daha ileri götürüyorum: Şeriatçılığı geliştiren en önemli etken- lerden birisi gelir dengesizliği değil mi? Islamcı hareketin yoksul kesimlerde yaygınlaştığını biliyoruz. Bir soru daha soruyorum: Bu ülkenin şeriat tehdidi al- tında olduğunu düşünen ve bu tehdidi engellemenin çaresini demokrasi dışı yöntemlerde görenler, bu gelir dengesiz- liğinin nedeninin sol ya da şeriatçılar ol- duğunu söyleyebilirler mi? Yıllardır aynı senaryoyu yaşıyoruz. Yoksullann talepleri baskıcı yöntemler- le ve zor yoluyla bastınlmak isteniyor. Bu yapılırken asıl olarak da onlann etra- fına toplandıklan siyasi hareket esas he- def alınıyor. O siyasi hareket, planlı ve kapsamlı yöntemlerie sonunda yenilgiye uğratılı- yor. Bu süreç içinde militarizm gelişiyor, güç topluyor. Âncak, bu siyasi akımlan üreten gelir dengesizliği, toplumsal ada- letsizlik ortadan kalkmadığı gibi daha da azıyor. ••• Susurluk'tan sonra gördük, Milli Gü- venlik Kurulu, bir buçuk yıl boyunca bir gün bile Susurluk konusunu ele almadı. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, bu konunun bir kez kendisi tarafından MGK'de gündeme getirildiğini ve onun da Yeşil'le ilgili olduğunu söylemişti. MGK'nin toplumdaki bu gelir denge- sizliğini ele alan ve bunun işçilerin örgüt- lenmesiyle bir ölçüde hafifletilebileceği- ni gündemine alabileceğini düşünebilir misiniz? Şeriat tehdidi üzerine her gün bildiri yayımlanan bir ülkede, bunun asıl nedeninin yoksulluk olduğuna ilişkin bir açıklama okudunuz mu? Asıl çözümün; fakiriiği mümkün oldu- ğu kadar azaltacak, dengesizliği orta- dan kaldıracak, sivil toplum örgütlerinin önünü açacak önlemlerde yattığını söy- leyen sivil ya da asker bir devlet yöneti- cisine rastladınız mı? Şunu kabul ede- lim ki bu kadar büyük bir gelir uçurumu mutlaka sistem dışı örgütlenme ve eği- limleri güçlendirecektir. Bunu gören dar- beciler, militaristler ise "Haydi bakalım deyip" karşımıza dikiliyoriar ve şeriatı saf demokratlann güçlendirdiğini söy- leyerek kendilerine yer açmaya çalışı- yoriar. Türkiye'deki vahşi sayılacak kadar büyük gelir dengesizliğinin sorumlusu şeriatçılar mı? Sivil toplum örgütlerini or- tadan kaldıran, sendikalan yok eden şe- riatçılar mı? Kabul edelim ki her askeri darbe ve her militarist önlem yoksullan daha da yoksullaştırdı, onlann savunu- cusu olan solu ezdi. Şimdi de bu batak- lıktan şeriat filizlendi. Şeriat bir sonuç- tur, sebebi ise şeriat değildir. 2000'Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK AkılMık-DeMik... 'Akıllılık', yaşadığım bütün dönemlerde 'duru- ma uygun davranmayı becermek', 'işini bilmek', 'durumdan yararfanabilmek' anlamlarına geliyor- du. 'Akıllı çocuk', kendisine söylenenleri yapan, derslerine çalışan, anne babasını üzmeyen çocuk demekti. 'Akıllı adam' kısa zamanda para kazan- ma işini kıvıran, kariyer basamaklarını hızla tırma- nan, kime yanaşması gerektiğini çabucak kavra- yan adam demekti. 'Akıllı kadın', çevresini çekip çeviren, ilişkilerini kendi yararına kullanabilen, ha- yatını garantiye alan kadın demekti. 'Akıllılık' böyle tanımlanıp da 'iş becericilik, çı- karcılık, fırsatçılıkîa eşdeğer sayılınca önce kuş- ku duydum, sonra da doğru bir şey olmadığını dü- şündüm. Ancak, 'aklın üstünlüğü'nün, 'aklınege- menliği'nin nasıl bir felsefe, nasıl bir düşünme bi- çimi, nasıl bir dünya görüşü olduğunu öğrendiğim zaman 'akılcılık-rasyonalizasyon', aklımda doğru bir yere oturdu. Bizim toplumumuzdaki 'akıllılık' kavramının da neden böyle bir biçim bozukluğu- na uğradığını anlayabildim. Hoş, bu kavramsal bozulma bize özgü değildir. özellikle günümüzün 'işin kolayını çözümteyen'yaşam ekseninde, bü- tün dünyaya 'akıllılık', bizdeki gibi öğretilmektedir: 'Akıllı ol, paçanı kurtar, geri yanına boşver'. 'Delilik' ise hiç de öyle değildir. 'Deli' kendi iş- lerine boş verir de 'üstüne vazife olmayan işleri dert edinir'. Hiç kimsenin farkına bile varmadığı bir durumu sorun yapar, çözmeye kalkar, başını belalara sokar. Servantes'in Don Kişot'u işte böy- le bir 'deli'öir. Bızde de 'deli' sözcüğü, olumlanan nitelikleri belirtmek için kullanılır, böyle davranan kişilerin adının önüne konur. Bu 'de//'ler, aklına ta- kılanları yapmak için kurallara boş verir, kendi çı- karlannı hiçe sayar, uğraşır, didinir, gücünün üs- tündeki kişilerte uğraşır, 'bu adam ne yapıyor böy- le?' dedirtir. 'Buadam'yada 'bukadın'(kadınlar- da delilik erkeklerden daha fazladır), kimselerin göze alamadığı işlere kalkışır, beklenmedik çıkış- lar yapar, umulmadık yerlerde umulmadık davra- nışlar gösterir ve desteklenir. Desteklenir, çünkü 'akıllılar'ın çıkaıiar, fırsatlar peşinde koştuğu, birbirlerine kazık atmak için ol- madık dalavereler yaptığı bir ortamda 'deli' hak- sızlıklarla savaşır, yanlışları düzeltmek için uğraş verir. Bu 'delilik' insanlan çok çeker, çok beğenilir, in- sanlar böyle olmayı içlerinden geçirirler, ama ge- ne öğretilmiş bencil çıkarcılığın kapısı olmayan çemberinden kurtulamazlar. Sıradan çoğunluk, 'deliler'i çok sever, ama uzaktan bakar ve içinden beğenir. Beğendiğini dile getirme cesaretini bile gösteremeden uzaktan bakar, gene kendi yoluna girer. Giderek 'akıllılık' denilen niteliklerin insana öz değerterini unutturan, dahası reddettiren bir 'kü- çük insanlaşma' durumuna geldiğini görüyoruz. Belki de insanlara öz değerleriyle yaşamayı, ken- dine saygı duyarak yaşamayı, evrensel insanlık er- demlerine sahip olarak yaşamayı öğrenmek için 'akıllı olmaktan vazgeçip deli olmayı öğrenmele- rini' önereceğiz. Belki artık bu, 'insanca her şeyin ancak para ile sattldığı zaman değer taşıdığını' anlatan öğretiye karş) çıkmak için 'deli olmamız' gerekecek. İnsan duygulannın, insan düşüncelerınin, insa- nın geçmişinin, insanın geleceğinin, insan ilişkile- rinin, insan mahremiyetinin bütün değerlerinin hi- çe sayıldığı; her şeyin ancak dondurulup, paket- lenip, parası ödendikten sonra gönderildiği bir 'mal' olduğu zaman, pazara sürülüp satılabildiği zaman değer kazandığını öğreten ideolojiye kar- şı 'deli olmamız' gerekiyor. 'Yaşasın delilik' diye bir yazı yazmayı tasarlama- mıştım. 36. Ulusal Psikiyatri Kongresi'nden yeni dönmüştüm ve 'ruh sağlığının tarihi' üzerine bir yazı yazmayı düşünüyordum. Ancak, aklıma 'akıl- lılık-delilik' ikilemi geldi. İnsanlan 'akıllandırmak' için yüzyıllardır verilen uğraşın sonunda insan ak- lının 'sadece pazarda satılacak mal bulmak, mal üretmek, malyaratmak' için kullanılır duruma gel- mesi size de düşündürücü gelmiyor mu? Şimdi de akılların düşürüldüğü bu tuzaktan kur- tulmak için 'deliliğe sığınmak' bir çare olarak gö- rünmüyor mu? Belki de böyle bir 'delilik' gerçek akıllılık sayıl- malıdır. Eğer insanoğlunda gerçekten de gelişmiş bir beyin varsa, bu beynin işlevi olarak 'insan ak- lının çalışması'ru görüyorsak, o zaman bu akıl da kendini tuzaklardan kurtarabilmelidir. Eğer insan aklı kendisini bu tuzaklardan kurtarmayı başara- mıyorsa, o zaman gerçekten de 'yaşasın delilik'. ABDde Merveskandalı Kavakçı 9 nın katıldığı toplantıya Türk gazeteciler ahnmadı WASHINGTON(AA) - MilleU ekilliği düşen Fazilet Partili Merve Ka- vakçı'nın şeref konuğu olarak konuşma yapaca- ğı Amerikan tslami lliş- kiler Konseyi CAIR'in yemekli toplantısına, Türk basın mensuplan- nm katılmasına izin ve- rilmedi. VVashington yakınla- nndaki Virginia eyaletin- de, bir otelde düzenlenen "Amerika Müslümanla- nnı HareketeGeçirmek" başlıkh toplantıya katıl- mak isteyen Türk basın mensuplanna, aşın dinci örgüt Hamas ile bağlantı- sı olduğu ileri sürülen CAIR'in basın sözcüsü İbrahim Hooper tarafın- dan, önce kayıt ücreti olan 55 dolan ödeyerek toplantıya katılabilecek- leri söylendi. Ancak Ho- oper daha sonra, para ödense bile Türk basın mensuplannın giremeye- ceğini, toplantının gaze- tecilere kapalı olduğunu ileri sürdü. Buna karşılık, toplantıya başka basın mensuplannın girebildi- ği gözlendi. Hooper, bu davranışm adil olmadığını söyleyen gazetecilere, "Sîz de Merve KavakçTya adil davTanmrvorsunuz" diye yanıt verdi. Türk basın mensupla- nnın toplantı salonunun önünde beklemeye de- vam ettiğini gören Ho- oper. "Umanmçıkıstada Merve Hanım'ı rahatsız etmeye kalkmazsınız'' de- di. Toplantı salonuna eşi Bekir Yıldınm ile gelen Merve Kavakçı ise gaze- tecilerin sorulanna karşı- lık, "Söyieyecekhiçbirşe- yim yok. Teşekkür ede- rim" diyerek uzaklaştı. CAIR'in programında, ABD Temsilciler Mecli- si'ndeki sözde "Ermeni soykınmı" tasansının destekçilerinden Demok- rat Partili Georgia Millet- vekili Cynthia McKin- ney'in de toplantıda bir konuşma yapacağı belir- tiliyordu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle