18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 EKİM 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA E K O N O M I / ekonomiC»\(a cumhuriyet.com.tr 13 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sının yüzde 51.6 oranında artarak 567 milyon liraya çıktı Yaşam snıırlaıı zorlaımorEkonomi Servisi - Kış mevsiminin vazgeçilmezi kuru gıda ürünlerinde fıyatlar baş döndürücü bir hızla artarken yoksulluk sının 567 milyon 95 bin liraya yükseldi. Kamu-Sen, dört kişilik bir ailenin 1999 Eylül ayı sonunda 374 milyon 231 bin lira olan yoksulluk sının ücretinin, bu yılın aynı aymda yüzde 51.6 oranında arttığını açıkladı. Türkiye Kamu- Sen Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi'nin. dört kişilik bir ailenin aylık gıda, konut, yakacak, giyecek, ulaşım, haberleşme, eğitim, sağlık ve diğer giderlerini baz alarak yaptığı araştırmaya göre, Eylül 1999'da dört kişilik bir ailenin geçinebilmesi için 374 milyon 231 bin lira gerekirken bu yılın eş ayında bu miktar yüzde 51.6 oranında artarak 567 •Asgari ücret 90 milyon lira bile değil. 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sının ise 567 milyon liraya yükselmiş durumda. Bir zamanlar yoksulun kış sofrasının vazgeçilmezi kurufasulye ve mercimeğe artık ulaşmak bile zor. milyon 95 bin liraya çıktı. Kamu-Sen. dört kişilik ailenin geçen yıl eylül ayı sonunda 124 milyon 190 bin lira olan açlık sının ücretinin de 2000 Eylül ayının sonunda yüzde 46.7 oranında artarak 182 milyon 175 bin liraya çıktığını bildirdi. Kamu-Sen'in araştırmasına göre, dört kişilik bir aile eylül ayında gıda için 182 milyon 175 bin lira, giyim için 56 milyon 525 bin lira, ev eşyalan için 45 milyon 40 bin lira, sağlık için 23 milyon 352 bin Asgari ücrette ilk randevu 19 Ekim'de ANKARA(AA)-Çahşma ve Sosyal Güveniik Bakanı Yaşar Okuyan tarafmdan toplantıya çağnlan Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanfyor. Komisyon, 1 Ocak 2001'den itibaren geçerli olacak yeni ücreti belirleme çalışmalanna 19 Ekim'de başlayacak. Asgari ücret, halen brüt 118 milyon 800 bin, net 86 milyon 922 bin 900 lira olarak uygulanıyor. Türk-fş'in, yürürlükîeki asgari ücretin gerçekleşen enflasyon oranında; buna karşıhk TlSK'in de, asgari ücretin enflasyonla mücadele programma uygun rakamlar doğnıltusunda arttınlması taleplerini de komisyon çalışmaları sırasında gündeme getirmeleri bekleniyor. Bu arada, Türk-îş'e göre 1 Ocak 2000'de 145 dolar, Temmuz 2000'de 139 dolar olan yürürlükteki net asgari ücret Ekim aymda 129 dolara düştü. Ocakta gıda harcama tutannm yüzde 63.8'ini, Temmuz 2000'de yüzde 57.5'ini karşılayan net asgan ücret, Ekim2000'de ise zorunlu gıda harcamalarının ancak yüzde 50lik bölümünü karşılar duruma geldi. Iira, ulaşım ve haberleşme için 50 milyon 666 bin lira, kültür ve eğitim için 34 milyon 828 bin lira, kira için 91 milyon 484 bin lira, yakıt için 33 milyon 189 bin lira harcadı. Fiyatlar baş döndürûyor Kış mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte kuru gıda ürünlerinin fiyatlan fırladı. Asgari ücret 90 milyon lirayı bile bulmazken yoksul için et yerine geçen kurufasulyenin kilogram fiyatı 1 milyon lira civannda. Kış aylannın vazgeçilmez gıdalanndan kırrruzı mercimeğin kilogram Fiyatı da 800- 900 bin lira arahğmda. Baldo pirincin kilogram fiyatı. satış yerine göre 700 bin ile 1 milyon 300 bin lira arasında değişirken pilavlık bulgur da en az 600 bin lira. DÜNYA E K O N O M İ S Î N E B A K I Ş / ERGÎN YILDIZOĞLU LONDRA ergin(aergin.demO n.co.uk Uluslararası yatırım ve danışmanlık şir- keti Morgan Stanley Dean VVitter'in ba- şekonomıstı Stephen Roach, yaklaşık bir yıl önce, küreselleşmenın etkilerini tartış- tığı bir makalesınde, "Emekle sermayenin arasındakimücadelenin uzun birtarihi var. Tarih göstermiştir ki aşınlık rejimlehni, her zaman, ekonomik gücün sarkacını aksi yönde iten bir karşı tepki izler..." "Geçen 20 yılda ekonomik gücün sar- kacı aşın bir biçimde sallanmaya başladı, bu sarkaç işçilerin gelirierini azaltmakpa- hasına sermayeye büyük kâriar getiriyor" diye yazıyor ve ekliyordu: "Sosyolojik ola- rak bu süreç, kendisini tersine çevirecek siyasi bir dalganın tohumlannı eker." Seattle'dan bu yana yaşanan gelişme- ler ve nihayet geçen hafta Prag'da izledik- lerimiz, bu karşı dalganın başladığını gös- teriyor. Bir süredir, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, UNCTAD gibi kuruluşlann rapor- lannda ortaya konan veriler temelinde ar- tık reddedilerneyecek bırgerçekiik var. Bu, International Herald Tribune'ün yorum- culanndan VVilliam Pfaffin'in vurguladığı gibi, "Batı'nın kureseileşme atılnn muaz- zam bir başansızlıkla sonuçlanıyor" Yükselmeye Başlayan Dalga -1 tek kutuplu dünya, Avrupa ve Asya ülke- leri ve Rusya tarafmdan çok kutupluluk ta- lepleriyle marke edilmeye başlandı. Ulus- lararası kuruluşlann peş peşe yayımladık- lan raporlar küreselleşmenin bilançosunu artık gizlenemeyecek bir biçimde gözler önüne serdi. Dünya ülkeleri arasında en zengin yüz- de 20 ile en yoksul yüzde 20'si arasındaki gehrfarkı 1973'te35katiken 1990'lann so- nunda 80 kata ulaşmıştı. Bu dönemde en zengin yüzde 20'nin dünya gelirindeki pa- yı yüzde 86'ya ulaşırken en yoksul yüzde 20'ninkı yüzde 1 düzeyinde kaidı. Gelişmek- te olan ülkelerde, enfeksiyonlardan, bula- şıcı hastalıklardan ölenlerin sayısı geçen 6 yılda yüzde "lOOarttı. Tüm yapısal uyum programlanna rağmen gelişmekte olan ülkelenn dış borçlan 2 tril- yon dolara ulaştı (Bu veriler Türkiye gaze- telerinden). Dünyanm en zengin üç kişisi- nin toplam geliri 48 yoksul ülkede yaşayan 600 bin insanın gelirine eşit hale geldı. Bun- lanr» üçü de -BiH Gates (90 mılyar dolar), Paul Allen (30 mılyar dolar), Waren Buf- uzun ekonomik toparlanmasından birini yaşıyordu. Bu ekonomik büyümeye paralel olarak ABD yeni teknolojik atılımını finanse ediyor, ordusunu yeniliyor, savunma har- camalannı devasa boyutlarda arttınyor, yeni sılah sistemlerini devreye sokuyor, tüm dün- yaya ve uzaya hâkim olaeağı tek kutuplu dün- yanın düşleriyle Vision 2020 gibi uçuk projeleri finanse etmeye hazırlanıyordu. Besbellı ki küreselleşmenin yarattığı olanaklarla ABD, tarihin daha Roma Im- paratorluğû döneminde, tarihçi Polybius tarafından farkına vanlan bir yasasını ihlal etmeye hazırlanıyordu. PoJybius'a göre, her imparatorluk canlı bir organizma gibiy- di, çürürneden ve çöküşten kurtulamaz- dı. ABD küresel hegemonyasını ebedi kılmanın yollannı anyordu, ama bu arada nedense Edvvard Gibbon'un 6 ciltlik Roma imparatorluğu Tarihi kitabının son iki cildi "Gerileme ve Çöküş" giderek daha fazla sayıda yazarın ilgisini çek- meye başlamıştı. Evet, kureseileşme bel- ki de gerçekten yeni bir çağ açıyor. Ama bu çağ, sanınm kureseileşme hayran- lannı ağır bir düş kınklığına uğratacak. ANKARA PAZARI YAKUP KEPEISEK İçekapanık Bilim mi? Ekonomi, bilım olarak hemen her za- man tartışma konu- sudur. Çünkü işin içinde, üretilenin bö- lüşûmü vardır. Eko- nomide kuramsal ve uygulamalı araştır- malann sonuçlan değişik yorumlara yol aça- bilir. Bövte olunca datopiumsal bilimlerin ece- sj sayılan ekonomi, süreklı tartışılan bilim özelliği kazanıyor. Son aylarda Fransa'da yeni bir ekonomi bilimi tartışması başladı. Fransa dışında da hızla yayılıyor. Öğrencilerin ve öğretim uye- lerinin yayımladığı aynı doğrultudaki bildın- ler, topiumsal destek buluyor; basın ve ka- muoyu konuyu güncel tutuyor. Burada bıl- dirilerin çok kısa bir özeti verilecektir. Bildirilerde, ekonominin içekapanık ve kendi düş dünyasıyla oyalanan bir bilim ol- duğu öne sürüluyor ve bunun düzeltilmesı gerektiği vurgulanıyor Bu bağlamda bilim ola- rak ekonomiye yöneltilen ikı eleştıri var. Bun- lardan birincisi, ekonomi biliminde geçerli olan. yani ders kitaplannda yer alan egemen gö- rüşün gerçekleri yansrtmadığı, düşler dün- yasında kaldığıdır. Bilim olarak ekonominin, karşılaştığımız ekonomik olay ve kavramla- n daha derinlemesine anlamamıza yardım etmesi gerekir. Oysa ders kitaplannda yıllar- dır egemen olan neoklasik ekonomi kura- mı, bu iştevi yerine getiremiyor. Neoklasik eko- nomi, olgulan yorumlayamıyor; kurumlann işteyişi ya da tarihsel olaylan kapsayamı- yor; ekonomiyle uğraşanların davranışlannı inceleyemiyor. Neoklasik olmayan kuram- lar, ders programlanna giremıyor ve bu du- rum büyük kuramsal yetersızlıkler yaratıyor. Neoklasik kuramın dayandığı akılcı temsil- ci varsayımı; denge çözümlemelerı ve özel- likle de fiyatlann ekonomik davranışlan be- lirleyen en temel, belki de tek etken sayıl- ması büyük eleştiri alıyor; tamamıylagrerçe/c dışı bulunuyor. Sonuçta, ekonomi bilimi, ekonomik gerçekleri yansrtmıyor; onlara uy- muyor ve tersine, onlardan uzak kalıyor. Eleştiri oklannın hedefi, dahaözelde, ma- tematiği kullanma bıçımine yöneliyor Tar- tışmacılar, ekonomik olanlann açıklanma- sında matematiksel ilişki ve denklemlerden yararlanılmasını yennde buluyor. Ancak, ma- tematik kullanımının biraraç olmaktan çıkıp amaç konumunayükseltildiği; bunun zarar- lı bir kısırdöngü ya da içekapanıklık yarattı- ğının altı çiziliyor. Matematiksel soyutlama- da aşınya kaçılmasıyla; ekonomide, eleşti- rel bakış ya dışlanıyor ya da yasaklanıyor. Soyut ve kuru matematiksel formüllerle, gerçeklikten uzak birdds/erdünyasının so- runlan çözülmek isteniyor. Bu tekçı anlayış içinde ve kimi önyargı ve varsayımlara da- yanılarak ekonomik gerçeğin araştınldığı ve buyaklaşımınkaçınıl- ' maz olarak dogmatik bir düşunceyapısı do- ğurduğu vurgulanıyor. Kanı ve bulgularını inanç öğretilerınden çıkaran duşunce bi- çımı, yanı dogmatik yaklaşım, bıldınlerde kesınlikle redc/ed/7/yor. Ekonomi oğretımme başkaldın hareketı, çıkış yollannı da gosterıyor. Ekonomi öğre- timını gelıştırme ve guçlendırmenin çokyön- lü yaklaşımlarla olanaklı olduğu özenle vur- gulanıyor. Once. oğrencinın ekonomi eğiti- mı çeşitlendınlmelı, eğitim, ekonomi kültü- rü ortamına yerleştınlmelı; oğrencı. eleştirel bir bakış açısıyla eğıtılmelıdır. Ekonomi eğı- timı, neoklasik kısırlıktan kurtarılmalıdır. Işsızlık, eşıtsızlık, para pıyasaları, artı ve eksı yönlerıyle serbest dış tıcaret. kuresei- leşme, ekonomik gedşme vb. eKonomık ko- nulann temel özetoğı karmaşık oimalandır Eko- nomik olgularyalnız sayısal ve doğrusal ka- lıplara dokulemez. Konulann doğru anlaşıl- ması, gelıştırılen kuramlann olgu ve olaylar- la denenmesı, gerçeklıkle ilışkilendirilmele- n ıçın de neoklasik kuramın ötesinde bir yaklaşım gerekir. Nıtelıksel oğeler ve çok yonlüluk onemlıdır. Ekonomik olgulara ön- yargısız yaklaşılması; aynı kavramı açıklama- da değişik yontem, kuram ve uygulamalı çalışmalann vartığının benımsenmesı; so- runun zaman boyutu ve sınırlan; kurumsal ve tarihsel çerçevesının vb. ırdelenmesı ge- rekir. Ekonominin bılımsellığıni. matematiksel mo- dellenn kullanılmasına bağlamak yanlıştır. Ekonomik kuram ve uygulamayı bu nokta- ya çekmek, halkı ve onun yaşamsal sorun- lannı tamamıyla dışlamak olur. Bu da eko- nomıyı topiumsal bılım olmaktan çıkanr. Tar- tışmayı açanlar, katılım ve bıldırılennın im- zalanmasını ıstıyor. Tartışmaları, gelışmele- n ızlemek, bunlara etkın bir biçimde katılmak üzere pek çok ağ sıtesı varsa da bunlann ıçın- deenkapsamlısı. 15Ekım'densonraaçıla- cak olan www.paecon.net sayfasıdır. * • • Turkıye'nın devlet ve ozel unıversrtelen. bu yıl 7 bin 750 dolayında ekonomi oğrencısı alıyor. Lısans ve lısansustu programlarda ıktisat eğrtımı gorenlerın toplamı 30 bin do- layındadır. Öğrencılenyie ve oğretim uyele- riyle ekonomi eğıtımı dunyamız ne yapıy or? Ne kadar ıçıne kapalı? İnanç duzeyıne çıka- rılan neoklasik kuramı ve buna benzer dog- maları kırabılıyor mu: halkın sorunlarını ne 61- çüde ele alıyor: dunyada yaşanan gelişme- len ne olçüde ızlıyor'? Unıversıteler açılırken bunlar ve benzer ko- nular tartışılmahydı. e-posta: yakup metu.edu.tr (29.9.2000). Şimdi, Pfaffin "ulusal ekono- mitere Batı tarafından dayatılan yönetim normlan, ekonomikderegülasyon, piyasa- lann açılması, yehi sanayilerin ve tanm iş- letmelerinin çokuluslu şirketler tarafından ele geçin'lmesinin kolaylaştırılması" (age) olarak tanımladığı bu kureseileşme atılı- mına karşı yükselmeye başlayan dalganın özelliklerini, potansiyel olarak taşıdığı ola- sılıklan, bir tarihsel aniamı olup olmadığı- nı tartışmaya başlamak gerekiyor. Kaybedenler ve kazananlar 1990'lara şöyle bir söylemin egemen- liği altında girdik: "Artık tarihte ilk kez bir küreselleşme sürecinde yaşıyomz. Ku- reseileşme herşeyi kökünden değiştir- di: Devletlerin egemenlikleri geriledi, herkesin piyasanın kurallanna dayanma kapasitesi ortadan kalktı, kendi kültürel yaşamımızın otonomisini koruma şansı- mız neredeyse tümüyle ortadan kalktı, o ana kadar veri kabul ettiğimiz klmlik- ler hızla dağılmaya başladı." Bu süreç içinde insanlığı demokrasi, ba- nş, refah, ekonomik istikrar bekliyordu. Bu sürece asla direnmemek, mümkün olduğunca uyum sağlamaya çalışmak gerekiyordu! Bugün bu söylem artık tü- müyle çökmüş durumda. IMF'den Dün- ya Bankası'na, Harvard, MIT, London School Economics gibi "reytingi yük- sek" üniversitelerin sağcı ve merkezci ekonomistlerinden büyük yatınm ban- kalannın yönetim kurullanna kadar hemen her yerde 1990'lann başındaki küresel- leşme söylemi değil bunun olumsuz et- kileri, yol açtığı karşı tepkiler ve yeni bir antikapitalist dalga olasılığı konuşuluyor. Çünkü geçen 10 yıl içinde ekonomik mali krizler birbirini izledi; küresel bütün- leşme değil dağılma, etnik savaşlar, soy- kınmlar, Ruanda, Kosova, Çeçenistan, Do- ğu Tımoryaşandı. ABD, Kolombiya iç sa- vaşına doğrudan katılmaya başladı; nük- leer aniaşmaların geleceğıni tehdrt eden, yeni bir dehşet dengesini gündeme geti- ren Yıldız Savaşları projesi hortladı. Niha- yet, büyük çapta siyasi ekonomik kutup- laşmaeğilimleri belirdi; ABD'nin "Yeni Dün- ya Düzeni" bağlamında kurmaya çalıştığı fet (36 milyar dolar)-1980-2000 arasında parladı. Dünyanm en büyük 500 çokulus- lu şirketi toplam dünya ticaretinin yüzde 70'ini, toplam dış yatınmların yüzde 80'ini ellerine geçirdiler (Sydney Morning He- rald, 12.9.2000). "IMFve Dünya Bankası'nın biravuçzen- gin hükümetin aracı olduğu" Harvard Üni- versitesı Uluslararası Gelişme Merkezi Di- rektörü Prof. Jeffrey Sachs gibi muhafa- zakâr eğilimli ve serbest pıyasa yanlısı eko- nomistler tarafından dile getirilir oldu (Fi- nancial Times, 26.9.2000). ABD Senato- su'nca hazırlatılan Metzer Komisyonu Raporu, "Dünya Bankası'nın kaynaklan- nın çoğunun gelişmiş ülkelere gittiğini, yolsullukla mücadele programlannın ba- şarısızlık oranının yüzde 70'e ulaştığım" saptadı (Aktaran: VValden Ballo, Melbo- urne konuşması, 6-11.9.2000). IMF'nin sözde "Yapısal Uyum Program- lan" da tam birfelaket olmuştu: Yoksulluk sının altında yaşayanlann sayısı, gerilemek biryana, 1985'te1.1 milyardan1998'de1.2 milyara yükselmişti (Reuters, 3.8.2000). işte neoliberalızmin bu yaygın ve inkâredi- lemez sonuçlan insan onurunun sınırlannı zorlamaya başladı ve küresel düzeyde bir hoşnutsuzluğun oluşmasına, giderek bir tepkiye dönüşmesine yol açtı. Yapısal krize uyum paketi Diğer taraftan, daha önce de birçok kez vurguladığımız gibi (Aynntılı bir çözümle- me için Petrol-lş'in 1999 yıllığındaki yazı- ma bakabilirsiniz), küreselleşme süreci ola- rak sunulan politikalar paketi, kapitalizmin 1980'lerde mali aşamasına giren yaptsal kn- zine uyum sağlamak, onu düzenlemek için fonmüle edilmişti. Bu yönde, genel olarak uluslararası ser- mayenin, özel olarak da hegemonik ülke- nin çıkarı açısından etkili de oldular. Nite- kim, 1990'ın ikinci yarısında, ABD artık 1980'lerde çok konuşulan ekonomik geri- lemesini tersine çevirmiş uluslararası şir- ketlerin kârlanyla, bunların üzerindeyükse- len borsanın tüketimi körükleyici zenginlik etkisiyle, bu borsaya özellikle Asya krizin- den sonra gelişi hızlanan yabancı fonlarla, batan Asya ülkelerinden gelen ucuz mallar- la ekonomisini finanse ediyor, tarihinin en Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği'nden Açıklama Neden Zorunlu Deprem Sigortası? Zorunlu Deprem Sigortası Zorunfu deprem sigortasına dair 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yürürlüğe girdikten sonra, Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) ve Zorunlu Deprem Sigortası Konularında yazılı ve görsel basında yer alan son derece yanlış, gerçek dışı, asılsız yazı ve ilanlar nedeniyle Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği bu basın bülteni yoluyla kamuoyunu aydınlatmak zorunda kalmıştır. Neden Zorunlu Deprem Sigortası? Ülkemizin büyük bir kısmı deprem kuşağı üzerinde yer almakta, bu nedenle ülkenin her yöresi hemen hemen her gün sallanmakta, tüm Türkiye eli yüreğinde yeni bir afetle karşılaşacağı anı beklemektedir. Deprem Sigortaları ülkemizde 40 yıldır makul primlerie uygulanmakta olmasına rağmen, 17 Ağustos depremi öncesinde sadece 500.000 konut poliçesi mevcuttu ve hasarianan 213.000 konuttan sadece 14.000 konut sahibi deprem teminatı bulunduğu için zararını sigortadan alabildi. Bu durum korunmayı zorunlu kılmanın gerçek nedenidir. Sigortanın zorunlu hale getirilip uygulamasının sigorta sektörüne bırakılması da öngörülememiştir. Bu kapsamda geniş bir uygulamanın özel sigorta sektörünce yürütülmesi ve reasüransının sağlanması pratikte mümkün değildir. Doğal afete maruz ülkelerde de (Fransa, Japonya, Yeni Zelanda ve Amerika gibi) bu sigortalar özel kurumlar vasıtası ile devlet gözetiminde tek elden yürütülmekte ve reasüransı sağlanabilmektedir. DASK uygulaması bu ülkelerdeki örnekleri değerlendirilerek ortaya konmuştur. . . ' Bugüne kadar afet olduğunda ne yapılırdı? Deprem ve sel gibi afetlerde hemen afet bölgesine gidilir, yaraların nasıl sarılacağı konusunda uzun ve etkili konuşmalar yapılır, bütçe için Afet Fonu adı altında açılan bir hesaba başka fasıllardan ödenekler aktarılarak yaralar sarılmaya çalışılır veya afet boyutları çok büyük olduğunda uluslararası kuruluşlar, yabancı ülkeler ve gönüllü halktan yardım alınırdı. Böylece ne zaman, ne kadar ve ne miktarda geleceği belli olmayan yardımlarla ve bütçe olanaklarıyla yaralar sarılmaya çalışılırdı. 1999 yılında yaşanan ve 20. yüzyılın en büyük doğal afetlerinden sayılan Kocaeli-Bolu-Düzce depremlerinde de aynı olaylar yaşandı. Devlet, üstündeki bu yükü en aza indirecek çözümleri araştırdı, benzer türde doğal afetlerle sarsılan ülkelerin başarı ile uyguladıkları yöntemleri inceledi ve sonuçta çözüm Zorunlu Deprem Sigortası olarak bulundu. Bu sigortanın amacı "Konut edinmeye gücü yeten herkesin gelişmiş toplumlardaki gibi, sorumluluk bilinciyle konutu için yatırdığı milyarlarca lirayı, küçük bir prim karşılığı her sene yaptıracağı deprem sigortası ile güvence altına alması ve bu suretle afet sonrası Devletten yardım beklemek yerine, kendi yaptırdığı sigortadan maddi hasarını, kaybını karşılaması"dır. Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) Zorunlu Deprem Sigortası'nı; Hazine Müsteşarlığı'nın bağlı olduğu Bakanlık gözetiminde Kamu tüzel kişiliğini haiz "Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK)" yönetecektir. DASK bir KİT değildir. Gelirleri bütçe gelirleri arasında görülmeyen özerk bir kuruluştur. Amacı, deprem afetinden sonra zorunlu deprem sigorta poliçesi sahiplerinin hasarlarını karşılamaktır. KİT olmadığı için de merkezi Ankara'da bulunan büyük hizmet binaları ve binlerce çalışanı olmayacaktır. Şu anda bu KURUM'un idarecisi ülkemizde 71 yıldır reasürans işleri yapan Milli Reasürans T.A.Ş.'dir ve burada çalışan çok az sayıda personel aynı zamanda bu işle de görevlendirilmişlerdir. Milli Reasürans T.A.Ş.'nin Teşvikiye'de bulunan büyük binasının içinde kendilerine bir yer tahsis edilmıştir. Yedi kişiden oluşan DASK Yönetim Kurulu Üyeteri hiç bir maddi karşıhk olmadan halen tüm giderlerini kendi kaynaklarından karşılamaktadırlar. Kararnameye göre bu üyelere, KİT'lerde Yönetim Kurulu Başkan ve Üyeleri'nin tabi oldukları ücret rejimine göre ödeme yapılacaktır. Deprem Hasarlarımn Ödenmesi Zorunlu Deprem Sigortası tümü ile sigorta tekniğı içinde çahşacaktır. Bu bakımdan yeterli kaynak bulunamaması veya kısmi ödeme yapılması gibi problemler yaşanmayacaktır. Reasürans teminatı vardır ve hasarlar toplanan fonla sınırlı olmaksızın verilen poliçe teminatının limiti dahilinde karşıIanacaktır. Her yıl toplanan primler yurt içi ve yurt dışı yatırım araçları ile değerlendirilecek ve yıl sonunda gelirleri ile birlikte fonda toplanarak ilerisi için kaynak oluşturacaktır. Mevcut Durum Devlete ve vatandaşlara son derece yararlı olacak yeni bir sistemin kurulması, yerleştirilmesi ve yaşatılması kolay değildir. Başlangıçta sorunlar yaşanması doğaldır, bir süre sabretmek gerekir. Sistem oturuncaya kadar vatandaşlar sorunlarla karşılaşmasınlar diye 29 Eylül 2000 tarih ve 24185 (Mükerrer) sayılı Resmı Gazetede bir Kanun Hükmünde Kararname yayınlandı. Bu Kanun Hükmünde Kararname ile tapuda işlem yapacaklar için Zorunlu Deprem Sigortası poliçesi aranma zorunluluğu iki ay süre ile ertelendi. Ancak sigorta yaptırma zorunluluğu 27 Eylül 2000 tarihinde başladı. Konutu olan herkes bu poliçeyi yaptırmak zorunda, ancak tapu işlemlerinde ıkı ay süre ile bu poliçe nedeni ile işler aksamayacak. Bu da kamuoyuna yanlış aksettirildi. Bazı basın ve yayın organlarında uygulamanın tamamı üç ay süre ile ertelendi, haberi çıktı. Hatta bu ertelemeden dolayt bazı Kamu Meslek Kuruluşları gazetelere boy boy ilanlar vererek projeyi haksız yere eleştirdiler ve bu erteleme için hükümete teşekkür ettiler. Düşünmeden, araştırmadan. okumadan ve bilmeden bu güzel ülkenin insanlarını kendi amaçları uğruna asılsız haberlerle yanıltmaya kimsenın hakkı yoktur. Bu hayırlı sistemin başarıya ulaşması için sağduyulu her kişi ve kuruluşun destek olması gerektiğine inanıyoruz. Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği Yönetim Kurulu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle