Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13EKİM2000CUMA CUMHURİYET SAYFA
JvLJJ-Jİ LJ.ll. kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Björk, şöhreti ve onun getirdiği olanaklan işinden veyaşamından uzak tutuyor
'Star sisteminisevmiyorum'Kîiltör Servisi-Lan voo THer5
in son
fîlmi 'Dancer In The Dark'ta başrol
oynayan ünlü îrlandah şarkıcı Björk,
fihnle ilgili hiçbir röportaj vermeye-
ceğini ve bir daha asla başka bir film-
de oynamayacağını belirtmişti. flk söy-
lediğinin üstüne uzun bir süre kim-
seyle röportaj yapmayan Björk, bu sö-
zünü Premiere dergısı içın bozdu. Şim-
di sanat çevreleri, filmdeki etkileyici
performansından sonra, sanatçının
ikinci sözünde de durmamasını dili-
yorlar.
-ŞimdiyekadarDancerIn The Dark
hakkında konuşmadımz-.
BJÖRK - Lars'a Selma'yı canlan-
dırmak ıstediğimi ilk söylediğimde
bana dediği şey aktrisleri hiç sevme-
diği ve filmde tek yapmam gerekenın
o karakteri oynamak değil, onu be-
nimsemek ve yaşamak olduğuydu. Bu
zaten bana uyan bir istekti, çünkü oy-
namayı beceremem. Yapabildiğim tek
şey hissetmek. Selma karaktenni sev-
dim hatta Selma'ya dönüştüm. Senar-
yoyu ilk okuduğum günden itibaren ar-
tık Björk değil, Selma'ydım. Röpor-
taj konusuna gelince, bir söyleşi yap-
mak Selma adına yapacağım en son
şeydi. ilk başlarda hiç yapmak ıstemi-
yordum, fakat sonralan düşününce
onu savunmak adına ilk ve son olarak
bir açıklama yapmam gerektiğini his-
settim.
'Baharda yeniden Björk oldum'
- Yeniden Björk'e nasıl dönüstünûz?
BJÖRK - 99 yılının Ağustos ayın-
da çekimler bitince, Izlanda'ya evime
döndükten dokuz ay sonra eski hali-
me dönüşebilmek için oldukça boca-
ladım. Bu sûre zarfında 2001 Nisa-
nı'nda çıkacak yeni albümüm içın şar-
kılar yaptım, okula başlayan oğlumun
ev ödevlerini yaptım, kendımi oyala-
yacakşeylerbulmayaçalıştım. 16 ya-
şımdan beri sûrekli yolculuklara çıka-
nm, mevsimlerin değişmesine çok az
tanık oldum. Ağustosta evime dön-
mek ve sonbahann, kışın gelişini iz-
lemek beni oldukça iyi etkiledi. Ba-
harda yeniden Björk oldum. Bu ger-
çekten zor bir dönemdi, çünkü nere-
deyse organik olarak bile Selma'ya
dönüşmüştüm.
-Sfain sinemaya olan Ugmiz hakkın-
da çok fazla bir şey bümiyorduk-.
BJÖRK- Benim için ön planda olan
her zaman müzikti, çûnkü işim bu.
Çok fakir bir işçi ailesinden geliyorum.
Sinemaya yılda ancak bir kere gide-
biliyorduk. Televizyonsuz büyüdüm za-
ten Izlanda'da çok az kanal vardı. Es-
kı bir hippi olan annem televizyon
seyretmemizi yasaklamıştı. Ailem çok
ılgınçtı, felsefcmız 'acıküğındaavlan,
eğer bir sanat eseri istiyorsan yarat.
birevistiyorsaninşaet'ti. Odamındu-
vanna birposterasmak, birproblemim
olduğuna işaretti.
-Sevdiğiniz sinemacüar kimler?
BJÖRK -1993 'te Londra'ya taşın-
dığımda Avrupa filmlerini yakından
izleme olanağım oldu ve oldukça et-
kilendim. Louis Malle, Andre Tar-
kovski, Terrence Malick, Alain Rena-
ts sevdiğim yönetmenlerden.
- Lars Von Trier Ue nasıl tamştmız?
'öhretli biriyseniz,
^çevrenizigüvenlik
görevlileriyle
çevirebilir,
limuzinlerden
inmeyebilir ve
kaprislerinizle herkesi
çüdırtma hakkına
sahip olabüirsiniz.
Ya da tam tersini seçip
kendinizi sadece işinize
adayabilirsiniz. Ben bu
yolu tercih ettim, diğer
insanlan da
garipsiyorunu
BJÖRK - Beni sûrekli fılminde oy-
namaya ikna etmek için anyordu. Her
defasında teklifini reddediyordum.
Çûnkû ben oyuncu değil, müzisye-
nim. Lars'ın yapımcısı asıstanımla bir
yemeğe çıktı, o da elinde Lars'ın 'DaJ-
galan Aşmak' filminin bir kasediyle
döndü. Film beni oldukça etkiledi ve
Danımarka'da Lars ile tanışmaya ka-
raverdim.
- Trîer'filmînde sizi oynatmayı ne-
İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK
Dedikodu nelere yol açar?"Dedikodu" öyle şakadan birkonu değildir. Yu-
va da dağıtır, ara da bozar, insana hayaü zehır de
eder. Hele de tutucu çevrelerde, birbirinin deneti-
mi altında yaşanan çevrelerde "dedikodu" korku-
lan bir sosyal olaydır. Ama "seks dedikodulan",
bu sosyal bulaşıcı olayın birûniversite kampusun-
da da nelere yol açabileceğinin fılmi. Bir öğrenci
partisinin danslı, içkili ortamında birisi tarafından
rastlantıyla görûlen bir sevişme sahnesinin dedi-
kodu konusu yapılması, olayın temasını oluşturu-
yor. "Ortahğa bir dedikodu aühp soouçtannm in-
cetenmes" ise ilerişim dersinde verilen bir ödevin
üçögrerKİtarafindanhazııiarunbir^araşarmaprDg-
ramı". îkisi erkek, biri kadın öğrencüerin "Birde-
dikodu nasıi yayıhr, nasıl yön ve bkim değiştirir?"
konulu çalışmalan da "bu sevişme sahnesinin de-
dikodukonusayapümasıylan
başlıyor. Bu dediko-
duda adı geçen genç kız, zengin bir adamm kızı-
dır ve o zamana kadar seks yapmamış ohnasıyla
tanınmaktadır. Birlikte odaya gittiği genç ise kı-
zın yakın arkadaşıdn-. Olayı gören genç, aslında bu
olayda kızın çok içkili olduğunu, erkeğin ıstekli
olmasına karşın tam bir cinsel ilişki olmadığını gör-
müştür. Ancak dedikodu hızla yayıhr, genç kız da
kendisine sahip olunduğunu düşûnûr, erkek arka-
daşını tecavüzle suçlar. Okul yönetimi kızın baba-
sından çekindiği için soruşturma açar, iş polise
bildîrilir ve genç erkek tecavüz savıyla rutuklanır.
Ancak, ışin içinde iş vardır, dedikoduyu başla-
tan ûçlü grubun asıl elemanı olan genç erkek, te-
cavüze uğradığı dedikodusu çıkanlan kızı önce-
den de tanımaktadır. aralannda ikisini de etkile-
yen bir olay geçmiştir. Ekibin öteki iki elemanı,
birisi içe dönûk bir genç, ötekisi etkin bir genç ka-
dın, sonradan kuUanıldiklarını anlarlar, ama olay-
lar artık yön değiştırmiştır. Filmin sonuna kadar
Davis Guggennheim'in yönetngi 'Seks Dedikodulan' bir ûniversite kampusundaki otaytan aktanyor.
neyingerçek,neyin yalanolduğu anlaşılamayaeak-
ör.
Aslında "çokiyi" birkonubulunmuş, "iyice" bir
senaryoyla işe başlanmış. Ama bir Amerikan ûni-
versitesi kampusunda kızlı-erkekli yurt odalann-
da arkadaşlık edebilen, bekâret kaybının dert edil-
mediği bir ortamda "tutucu bir Amerikan kasa-
bası ahlakçiûğT yaşanması pek akla yakın gelmi-
yor. Olay, erkeklerle kadınlar arasındaki bir ilişki
sorumluluğuna taşınmak istenmişse debaşanlı de-
ğil. Hele de insanlar biraz yapay da olsa bir geri-
lim çizgisine taşındıktansonrabeklenmedik birsürp-
rizle "ceee" denrnesi iyi bir soğuk duş. Eğer ille
sinemaya gitmek istiyorsanız, orta düzeyde bir
film de olsa olur diyorsanız gidin derim. Ama si-
nemada gördüğümüz 13-14 yaşındaki çocuk-kız-
lar gibi hayal kınklığına uğrarsanız kabahati bizde
bulmaym.
YENİ BASLAYANLAR... YENİ BASLAYANLAR
Rules of Engagement /
Vur Emri
VVffliam Friedkin'in
yönetmenliğini yaptığı filmde
Tommy Lee Jones, Samuel L
Jackson, Guy Pearce, Bruce
Greenwood, Blair Undervvood,
Phflip Baker Hau, Anne Archer
ve Ben Kingsley rol alıyor.
Yemen'deki ABD
Büyükelçiliğinin çevresinin
kalabalık bir gösterici grubu
taranndan sanlması üzerine
elçiliğin güvenliğinin sağlanması
Albay Terry Childers (Samuel
L.Jackson) komutasındakı deniz
birligine verilir. Aldığı emre
göre, durumun kötüye gitmesi
halinde elçiyle ailesinin
tahliyesini sağlayacaktır.
Childers 'ıngörevi
ûstlenmesinin birkaç saat
sonrasında elçinın güvenliği
sağlanır ama askerlerle arasında
çıkan çatışma sırasında
Chılders'ın askerlerinden 3
tanesi hayatmı kaybeder. Bu
arada askerlerin açtığı ateş
sonucunda 80'den fazla Yemenli
erkek, kadın ve çocuk da
ölmüştür. Childers şimdi
mahkemede silahsız sivilleri
şiddet uygulayarak öldürmek
suretiyle görev kurallarını
çiğnemekle yargılanmaktadır.
Me Myself&lrene/Ben
Kendlm ve Sevgillm
Peter Farrery ve Bob Farrely
kardeşlerin senaryosunu yazıp
yönetmenliğini yaptığı fümde
başrolleri Jim Carrey, Renee
ZeDweger, Chrfa Cooper,
Anthoırv Anderson ve Jerod
Mkon paylaşıyor. 17 yıllık polis
Charlie Bailygates (Jim Carrey)
her nedense bir anda kişilik
bölünmesi yaşamaya başlamıştır.
Birden ortaya çıkan ve Charlie
ile hiç benzerliği olmayan
Hank... Ve bir de Irene vardır.
Her ikisinin de tek zayıf yönleri
olan tatlı, güzel ve şirin Irene.
den istemiş oiabflir?
BJÖRK - Küçûklüğûmden beri bir
müzikalde oynamayı hayal ederdim,
Lars da benim bu isteğimi biliyordu.
Ama sanınm o başka bir şeyden etki-
lendi. Dört sene önce Bangkok Hava-
alanı'nda oğlumun fotoğrafım çek-
mek için onu hırpalayan gazetecilere
saldrrdım . Hayatımda sadece iki ke-
re saldırgan oldum ki bence her anne
böyle bir durumla karşılaştığında ay-
m tepkiyi gösterirdi. Basında olduk-
ça geniş yer alan bu olay Lars'uı da
kulağına gitmiş. Aynca benim 'Ifsso
Quiet' adlı şarkımm video klibini de
izlemiş. Sanınm bütün bunlar üzeri-
ne beni düşünmüş. Senaryoyu ilk oku-
duğumda, düşlerimin gerçekleştiği
hissine kapıldım. O zaman filmin sa-
dece müzilderini yapmak için Lars'la
anlaşnk fakat Lars sûrekli Selma'yı ke-
sinlikle benim oynamam gerektiğini
söylüyordu. Ben de oyuncu olmadığı-
mı öne sürerek reddediyordum. Fakat
bir yıl sonra beni, eğer oynamayı ka-
bul etmezsem fihni çekmemekle teh-
dit etti. Ben de ilk etapta'Tamam ben
de şarkılanmı alır ve bir albüm yapa-
run* dıye cevap verdun. Fakat sonra
düşününce, bu şarkılann bana değil Sel-
ma'ya ait olduğunu fark ettim. Ve iş-
te o anda bu karaktere tutkuyla bağ-
landığımı hıssedip onu canlandırma-
ya karar verdim.
- Trierie çahşmak, söylenildiği ka-
dar zormu?
BJÖRK - Ben şimdiye kadar bera-
ber çalıştığım bütûn insanlarla çok
uyumluydum. Fakat fibn çekimleri
ve müzikleri üretme safhasında Lars'la
birçokkere tarüştık. Hayaümdaki ikin-
ci defa saldırganlaştığırn insan da odur
zaten. Tartışmadan duramıyorduk. Bu
hiçbir çalışma arkadaşımla başıma
gelmemiş bir olaydı. Sanınm bütün
bunlar ikimızin de inanılmaz derece-
de trtiz ve işine âşık insanlar olmamız-
dan kaynaklamyor.
'Acrya çok fazla yer verildi'
-FflmiilkseyTetriğinizdenehissetti-
niz?
BJÖRK- Biraz üzüldüm çünkü da-
ha iyi olabileceğini düşünüyorum.
Filmde acıya çok fazla yer verildi ve
ben filmin psikolojik olarak bu kadar
ağır olmasının gereksiz olduğunu dü-
şünüyorum. Selma daha güçlü olabı-
lirdi ve insanlar yine de onun ne ka-
dar acı çektiğini anlayabilirlerdi. Ama
o zaman insanlar sinemadan, filmin
acıklılığından dolayı üzülerek değil
dünyayı değiştirme fıkrine sahip ola-
rak çıkarlardı. Lars, kendinin bir sa-
natçı olmadığı kompleksinden dola-
yı, insanlan şoke etmek istiyor. Ben-
ce daha iyi olabilirdi. Onun gerçekten
büyük bir dâhi olduğuna inamyorum.
Ama kendine yeteri kadar güvenme-
diğini ve insanlan ağlatmak için bu ka-
dar zorlamasına gerek ohnadığını dü-
şünüyorum. Sonuçta, üç sene boyun-
ca ikimiz de her şeyi bir yana bıraka-
rak bu filme konsantre olduk ve bü-
tün bu perfonnansımızla daha mü-
kemmel bir fikn yapabilirdik. Yine
de bence oldukça başanlı bir film
'Dancer m The Dark'.
- Cannes Fflm Festivaü'nde çok ür-
kek görûnüyordunuz—
BJÖRK- Star sistemini hiç sevmi-
yorum. tzlanda'da 11 yaşındayken
stardım ve bundan nefret ediyordum.
Şarkılardan sadece bir tanesi bana ait
olan bir albüm yapmıştım ve bundan
son derece rahatsızhk duyuyordum,
çünkü bu bana ait bir şey değildi. Üç
arkadaşımla bir punk grubu kurdum
ve orada sadece sahnede ön planda
olmamak adma bateri çaknaya başla-
dım. Birçok işte çalıştım ve şunu fark
ettim genelde hiçbir insan hayatmı
seçme şansına sahip değü, Prens Char-
les, Kosova'daki insanlar... Ama benim
böyle bir şansım var. Şöhreti ve onun
getirdiği olanaklan genelde insanla-
nn yaptığının tersine farklı bir biçim-
de algılıyorum. Şöhretli biriyseniz,
çevrenizi güvenlik görevlileriyle çe-
virebilir, limuzinlerden inmeyebilir
ve kaprislerinizle herkesi çıldırtma
hakkına sahip olabüirsiniz. Ya da tam
tersini seçip kendinizi sadece işinize
adayabilirsiniz. Ben bu yolu tercih et-
tim, diğer insanlan da garipsiyorum.
KEDİGÖZÜ
VECDt SAYAR
Öteki TüıHdye'ye
Yolculuk
Biliyorsunuz, yann Hakkâri'ye gidiyoruz. Yakla-
şık 80 kedi... Aralarında müzisyenler, yazariar, çi-
zerler, tiyatrocular, sinemacılar, plastik sanatçılar
ve gazetecilerin bulunduğu grubu Hakkârililerdört
gözle bekliyor. Otel kapasitesi yetmediği oranda
Hakkârililerin evlerine konuk olacağız. Dört gün-
dört gece birlikte şarkılar söyleyip sanattan ve
hayattan söz edeceğiz. Ve Istanbul'a geri döner-
ken çok farklı kediler olacağız. Oradan çok şey öğ-
renmiş, zenginleşmiş olarak dönecegimize hiç
kuşkum yok. Çünkü, ben iki kez yaşadım bunu.
llki, sevgili Onat Kutlar, Erden Kıral ve Kenan
Ormanlar'la birlikte "Hakkâri'de BirMevsim"\n ha-
zırltk çalışmalan sırasındaydı. Anımsayacaksınız,
Hakkâri'ye "sürgün" (öğretmen) giden Ferit Ed-
gü'nün yazdığı "O" adlı romandan uyarianmıştı bu
film. ikinci deneyimim, geçen yıla ait. Paris'ten
sonra Antalya'da, hemen ardından Hakkâri'de
görevlendirildiğimde (herhalde Hakkâri'nin kültü-
rel gereksinmeleri göz önüne alınarak yapılmamış-
tı bu tayin, Sayın Bakan'a bu köşeden yöneltilen
eleştirilerin cevabıydı), bir haftalığına oraya gidip,
Hakkârili aydınlara, gençlere Hakkâri Kültür Mü-
dürlüğü'nde şube müdürü olarak onlara yararlı
olamayacağımı anlattım ve sonra görevimi bırak-
tım ("müstafi" sayıldım). "Memur" srfatı ile orada
bir kültür hareketi yaratmanın olanaksız olduğu-
nu herkes biliyordu zaten. Oradaki sohbetter sı-
rasında, Hakkârili gençlere, yörenin kültürel geliş-
mesinin yerel inisiyatifin güçlenmesine bağlı oldu-
ğunu söylediğimde, Hakkâri'deki sanat dernek-
lerinin yaşanan acılı süreç içinde çalışamaz hale
geldiğini, dışardan gelen sanat etkinliklerinin de
çok sınırtı olduğunu, bir yıl içinde tek bir imza gü-
nü gerçekleştiğini, bir kez de tiyatro geldiğini an-
lattılar. Onlara bir söz verdim. Seneye, buraya ye-
niden geleceğim, "sürgün"olarakdeğil, kendi ira-
demle geteceğim ve arkadaşlanmı da getireceğim,
dedim.
Bir yıl sonra, bu "kedi sözû'nü tutabiliyorsam,
bunu arkadaşlanmın özverisine borçluyum. Kimi,
Istanbul'da düzenlediğimiz etkinliklere ücret alma-
dan katılarak, kimi salonunu vererek, kimi afişle-
ri, broşürleri basarak, kimi duyurulan ücretsiz ya-
yımlayarak bu projeye destek verdiler. Van'a uçak
biletleri, ses düzeni ve diğerteknik giderleri Istan-
bul etkinliklerinin geliri ile karşılıyoruz. Bu prgani-
zasyonu gerçekleştiren Pi Prodüksiyon-Özdem
Petek'e, etkinliklerin afişini tasarlayan Bülent
Erkmen ve Yetkin Başanr'a, Graphis Matbaa-
Özdemir Korkmaz'a, Galeri Artist'e, düzenleme
kurulunda görev alan "Sosyal Demokrasi Vakfı"
Başkanı Ercan Karakaş'a, "Sosyal Kültürel Ya-
şamı Destekleme Derneği" Başkanı Zafer Kı-
raç'a ve iki kuruluşun genç elemanlarına, Yılmaz
Erdoğan a, Hakkâri'ye 2000 kitap bağışlayanTür-
kiye Yazariar Sendikası'na, İletişim, Papirüs, Bo-
yut-Mitos yayınlanna, Esenyurt Belediye Başka-
nı Gürbüz Çapan'a, Hakkâri Genç Işadamları
Derneği Başkanı Erkan Ertunç ve yönetim kuru-
lu üyelerine, HADEP ve CHP il örgütlerine, KESK
temsilcilerine, Hakkâri Belediyesi Halkla llişkiler Mü-
dürü Ahmet Taş'a, Hakkârili aydınlar Adil Erdo-
ğan ve Ali Sevmiş'e ve elbette projenin Istanbul
ve Hakkâri etaplanna oyunlarıyla, müzikleriyle,
tablolanyla katılan tüm sanatçılara (Istanbul Bü-
yükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan'na, Ferhan
Şensoy'a, Beşiktaş Kültür Merkezi'ne, Nedim
Saban'a, Levent Kırca*ya. sergilere katılan tüm
ressam, heykeltıraş ve karikatürist dostlara) ne
kadar teşekkür etsem az. Bu sıralamam boşuna
değil. Bu isimlerin başkalanna örnek oluşturabi-
leceğini, oluşturması gerektiğini düşünüyorum.
Ne yazık ki, paranın dışında başka değer ölçüle-
rine de sahip olanlann sayısı giderek azalıyor. Ke-
dilere gelince, fireler varsa da durumumuz o ka-
dar kötü değil. Gördüğünüz gibi, hâlâ birlikte bir
şeyler üretebiliyoruz.
"Istanbul-Hakkâri Sanat Köprüsü' projesinin, top-
lumsal gelişmede kültür ve sanatın rolünü vurgu-
lamak açısından olduğu kadar, yörenin acil sorun-
lannı geniş kitlelere duyurmak açısından da işle-
vi olacağına, Hakkâri'ye giden kedilerin, döndük-
ten sonra o yöreyi unutmayacaklarına inanıyo-
rum. Kimbilir, bu proje ülke çapında "sanat sefer-
berliği" için bir ilk adım oluşturur da, benzer pro-
jeleri başka "kedi inisiyatifleri" de art arda gerçek-
leştirmeye başlariar. Çünkü, bundan başka bir yol
yok. Merkezde "tey/n"le, ne kültür seferberiiği
olur, ne de toplumsal gelişmeye katkı. Sanat de-
diğin gönül işidir. O yörenin halkı ile kol kola gir-
meden, bir yöreye kültür götürülebileceğini iddia
etmek, en hafif deyimiyle saflıktır. İşte bu yüzden
de, devletin yaptığı kültür merkezi inşaatları, an-
cak müteahhitlerin işine yarar. Sorunlan ne bina
inşa ederek çözmek mümkün, ne de memur ata-
yarak. Çözüm, bir sistem inşa etmekten geçiyor.
Sanatsal yaratıcılığı özendiren, sanatçıyı "itaat-
kâr bir memur" gibi görmekten vazgeçip özgürbı-
rakan, yerel girişimlere destek olan bir sistem.
K I L T U R ÇtZİK
K A M t L M A S A R A C I