Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28 OCAK 2000 CUMA
14 kultur@cumhuriyet.com.tr
Kent Oyunculan Margaret Edson'un Pulitzer ödüllü 'Nükte' adlı oyununu sahneliyor
Uroyun metrii
olarak Nükte 'nin
en başanlıyönü
kanseri, ölümü,
hastane
perişanlığını, fiziksel
ve ruhsal acıyı
anlatsa da, asla
duygusal tuzaklara
düşmüyor olmasu
Yönetmen
Yüdız Kenter'in
yorumu bu nedenle
oyunun ruhuyla
örtüşen başanlı
biryorum.
Ben merhametin sayanhm uıuıtsctydm
MÜJDAT M. SÖNMEZ
Tann, yaşam ve ölüm kavram-
lanru irdeleyerek tükettiğiniz ya-
şamın (şursel değil, bır başkası-
nın değÜ, sizın yaşamınızuı!) bir
gün dördüncü derecede bir yu-
murtalık kanseri ile son viraja
girdiğıru öğrendiğinizde, birden
bir perde aralaruvenp o güne ka-
dar bütün bu kavramlar hakkın-
da aslında hıçbır şey öğreneme-
miş olduğunuz kafanıza dank
edince, artık sığınabileceğiniz
tek bir lıman kalmıştır: Nükte...
Dr. Vrvian Bearing üe işte sı-
ğındığı o son lımanda tanışıyor
ve öyküsünü kendi ağzından «lin-
liyoruz. Ama hastalığı ve ölmek
üzere oluşu, ne bir acıma duygu-
su uyandınyor, ne de vıcık vıc-
vık bir duygusallıkla "hayat her
şeye rağmen çokgüzeJ" deme yü-
zeysellığine ve duygu sömürüsü-
ne dönüşüyor. Hastanenin ışık-
lan kadar donuk, kanser oldu-
ğunu öğrendiği an kadar duygu-
dan uzak ve acı veren bır dene-
yim bu. Dr. Vıvıan Beanng iste-
diğı kadar felsefe profesörü ol-
duğunu haykmp dursun, bir te-
kerleklı sandalyede o laboratuvar-
dan bu laboratuvara taşınan âciz
bir bedenden başka bir şey değil-
dir artık! Durmadan anlattığı o
parlak akademik kariyerinin çe-
kilen fiknlere, yapüan tahlıllere
hiçbir faydası yoktur; kimsenin
onu dinlemeye niyeti ve zamanı
da yoktur zaten. Ama eski bir
öğrencısı kendisine "nisai mu-
ayene" yaparken hissettiği utan-
ca, hastanenin sonsuz labirentle-
rinde tekerleklı sandalyeyle ora-
dan oraya sürüklenıp dururken
hissettiği edılgenlığe ve gıttıkçe
artanfizikselacılanna rağmen Vi-
vıan, klınık yaklaşım gereği bü-
tûn sağlık personelinin ezberlen-
miş sahte bir ilgıyle dudaklann-
dan dökülen "Kendmizinasl his-
sediyorsunuz?" sorusuna hep
"lyi" diyerek yanıt verir, o koşul-
larda bile dalgasını geçerek.
(Muhteşem Yüdız Kenter her
tt
iyi"yi ayn bır mımık ve tonla-
rnayla oynarken, neden Türk ti-
yatrosunun divası olduğunu ka-
nıtlarcasına bir oyunculuk dersı
veriyor.)
John Donne'in soneleri
Maria Caflas'tan sonra bir kez
daha bır öğretmen Yüdız Kenter.
Yine seyırcisıne, öğrencisine ders
venyor sahneden. Bu kez yasa-
ma ve ölüme dair anlarüklan. 17.
yüzyıl Ingilteresi'nde metafizik
şiirleriyle ûn yapmış ozan John
Donne'in kutsal sonelerinin içer-
diği zekâ ve ince alayı ve bu so-
neler aracılığryla Tann' ile kul
eyTanru• Maria Callas'tan sonra bir kez daha bir
ögretmen Yıldız Kenter. Yine seyircisine,
öğrencisine ders veriyor sahneden. Bu kez
yaşama ve ölüme dair anlattıklan. Türk
tiyatrosunun divası, bir oyunculuk dersi veriyor.
arasındaki ilişkiyi irdeliyor. Ve
bunu yaparken tıpkı daha sonra
doktorlann ona yaptığı gibı ken-
dısı üe bılımının nesnesi arasına
duygusuzluktan bır duvar çeke-
rek çalışıyor; deyım yerindeyse
sonelenn ıcığını cıcığını çıkan-
yor. Öğrencilerine kök söktûren,
duygudan yana pek nasibüıı al-
mamış bu mesafeli, bu korkunç
ögretmen, ış sözcüklere geldi-
ğınde bambaşka bır insana dönü-
şüyor ve çocukJuğundan beri âşık
olduğu sözcüklere ve onlann ar-
dındakı denn anlamlara dalıp biz
öğrencilerinin yolunu ayduilatı-
yor.
Neden zehirB madenler
NedenzEhirlelmajtabizöJüm-
süztere ölüm yağdıran o ağaç
Şefavedi tekder, kBkanç yriantar
Lanedenmiyor da, ben
Ey Tann, neden neden ben?
Nedir benim günahlanmı da-
ha lanetli kılan?
Akhm nu, mantıgım mı, anu-
cunmı
Benfiğinden doğan?
Merhametin şanıTann'ya da-
ha çok yaraşırdı.
Neden gazabıy la üriditüyor in-
sanı?
Ama ben kimim, sana nasıl
karşı gelebflirim?
An, Tann, Tannm_
Senin muhteşem kamn ve be-
nim gözyaşlanm
Bir Letos seü olup aksa cenne-
tinden
Boğsa,voketsegünalüannanı-
sını
L'nırtsanevTann. unutsan, ha-
urıamasan_
Ama haürtarsm değfl mi, unut-
mazsın alacağuu
Ben merhametin sayardım
unutsaydın ey Tanru.
Ölüme neden yazgılı olduğu-
nu sorgulayan kul imgesiyle şi-
irine hınzırca bir giriş yapan John
Donne'in "Ama benkmim?_" üe
başlayan dizeyle şiınni bır akıl
oyunu olmaktan çücanp ucuz bir
melodrama, mandıncdıktan uzak
bir iman taşkınlığuıa dönüştür-
düğünü, ancak bunu yapmakta-
ki amacuıın nükteyı en sona sak-
lamak olduğunu açıklıyor bizle-
re: Merhametlı görüntüsünün ar-
dında alacağını hiç unutmayan,
bizi ölüme mahkûm etuği yetmi-
yormuş gibi diğer yaranklanndan
farklı olarak insanoğluna bir de
ölüm bilinci veren gaddar, tüc-
carTann!
(Meraklüan büirler, bu hesap-
çı. tüccar Tann imgesuıı Peter
Shaffer, Amadeus oyununda unu-
tulmaz bir başanyla kullarur.)
Edson'un ilk oyunu
1961 doğumlu, Amerikalı genç
yazar Margaret Edson'un ılk oyu-
nu Nükte. Bugünlerde anaokulu
öğretmenlığı yapan Edson, oyu-
nu 1991 'de bir araştırma hasta-
nesinin kanser koğuşunda küçük
bir idari memur olarak çalıştığı
Yeşünfl, 'ErolPekcan'ıAnmaGecesi'nedekatılacak.
Ayşegül Yeşilnil
Sextet, Gramofon'da
Küttür Servisi - 'AyşegfiJ Yeşflntt Sestet' Tünel-Gra-
mofon'da, 28 ve 29 Ocak geceleri 22.30'da cazseverler-
le buluşuyor. Sextet, gitarda Neşet Rnacan, trompette
LJoyd Chfehohn, kontrbasta Neafa Yeşilnil. piyanoda Se-
HmBenba. davulda DemzDimdarve vokalde AyşegülYe-
şflmTden oluşuyor.
Yeşilnil, 31 Ocak Pazartesi, AKM Büyük Salon'da Kül-
tür Bakanlığı ve Akademi Istanbul davetlisi olarak, uzun
süre büiikte caz söylediğı *Erol Pekcan'ı Anma Gece-
s'nın de konuğu olacak. 1987 'den beri ülkenin önde ge-
lencaz müzisyenleriyle konserler veren, caz kulüplerin-
de söyleyen sanatçı, ressam kimliğiyle de tanınıyor. Do-
kuz Eyhıl Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Teks-
tü Tasanmı Ana Sanat Dalı mezunu, karma ve kışisel
pek çok sergi açan Ayşeğül Yeşilnil, en son 1998'de,
IMKB Sanat Galerisi'nde sergüedıği, şahmaran gibi Or-
tadoğu mitolojisini ele alan temakra yer verdiği resim-
leri ile gündeme gelmişti. "Birbninden ayıramadığnn
Hdz çocaklanm" diyerek caz ve resim tutkusunu ifade
eden sanatçı, yaşama nedenini de "sağukla nefes alabil-
diğim hergün, mâzScve resim adına. insan olmak adına
yapmam gerekenleri eümden geküğince gerçekleştir-
mek" sözleriyle özetliyor. Yeşimil, en büyük desteğı
eşinden, caz müzisyeni Nezih Yeşilnil'den aldığını be-
iirriyor. "Akordeon, gitar, mandolin çalan büyükierim-
k^lzmir'dekiy^semmkokulanmnsardığıbahçeMevimR-
de her zaman şarla söyfcdim. Şanshydnn td yetkin, çok
kr>Tnetti ve a\m ramanda ivi bir hoca olan Nezih Yeşfl-
nil'leyaşam yoflarunız kesişti. Cazmyorumlandığı ve ya-
şandığıortamaginnemvedeğenisanatçdariaçak^ınase-
rövenim böyielflde başfaun."
Ayşegül Yeşilnü, yeni bir albümün müjdesini de veri-
yor. 1995'te yaymüadığı'Rüzgâra Şarkdar Söyfc' albü-
nıûnde Bülent Ortacgü, Erkan Oğur, LeventÇoker. Jak-
JanetEam gibi müzisyenlerle çalısan ve Türkiye'deki pop
müziğe yalm ve farkh bir soluk getiren sanatçı, aynı tarz-
da hazırlanan yeni bir albümün çalışmalannı sürdürüyor.
BİLGİ^DE StNEMA^DA GENC TÜRK SİNEMASIAĞIRLIKTA
'Güneşe Yolculuk'un
galası şubatta yapılacak
Kültür Servisi - 'Kent Merke-
zindeYeni\e Sürekli Bir SanatSi-
neması' sloganıyla Kasım '98'den
bu yana etkınliklennı sürdüren
Istanbul Bilgi Üniversitesi, yeni
programında 'Sinema Tarinin-
den', "Dünya Sinemalanndan'
başlüdarımn yamna 'Genç Tnrk
SinemasT ve'TopluGösteriler'i
de ekledi.
'Genç Türk Sinemaa' çerçe-
vesinde, BUgi'de Sinema'da; 30
Ocak Pazar saat 14.00'te, Yeşfan
Ustaoğlu'nun dördüncü kısa fil-
mi 'Otel', îstanbul Film Festiva-
li'nde en iyi Türk filmi ödülünü
kazanan, ilk uzun metraju fUmi,
'Iz'nı gösteriminin yanı sıra 28 Şu-
bat Pazartesi saat20.30'da, yönet-
mene geçen yü yurtta ve yurtdı-
şında pek çok ödül kazandıran
filmi 'GûneşeYokuhık'un gecüc-
meli galası gerçekleştınliyor.
3 Şubat Perşembe saat 19.00'da
ve 6 Şubat Pazar saat 14.00'te
Zeki Demirkubuz'un ilk uzun
metrajh filmi 'C Blok', 20 Şubat
Pazar saat 14.00'te ve 21 Şubat
Pazartesi saat 19.00'da ise yönet-
menin ödüllü filmi 'Masumiyet'
gösterilecek. 10 Şubat Perşembe
saat 19.00'da ve 27 Şubat Pazar
saat 14.00'te NuriBflgeCeylan'ın
48. Cannes Film Festıvalı 'nde de
gösterilen filmi 'Koza' ile ilk
uzun metrajh çalışması 'Kasa-
ba\ 12 Şubat Cumartesi saat
19.00'da ve 13 Şubat Pazar saat
'Güneşe Yolculuk' sinemalarda gösterim olanağı bulamamıştL
14.00'te yönetmenin olumlu eleş-
tiriler alan fıhni 'Mayıs Sıkmb-
a' izlenebihr.
'Tophı Gösterikr'de. ünlü Is-
panyol yönetmen Pedro Ahno-
dovar'uı 31 Ocak saat 19.00'da ve
1 Şubat Salı saat 20.30'da 'Pepi,
Lud,Bom-', 7 Şubat Pazartesi sa-
at 19.00'da 'FkmerofMySecret'
ve 14 Şubat Pazartesi saat 19.00'da
'What Have I Done to Deserve
This?' adlı fihrüeri yer ahyor.
'Sinema Tarihmden' başlığı al-
tmda gösterilen, 15 Şubat Salı
saat 20.30'da Roger Vadim'in yö-
Barry Levinson'ın yönetngi'Başkanm Adambn' gösterüecek nlmlerden.
nettiği, BrigitteBardot'nun baş-
rolünde oynadığı 'VeTannKadı-
m Yaratü', 29 Şubat Salı saat
20.30'da Jean-LucGodard'uıyö-
nettığı, başrollenni Jean-PaulBel-
mondo ve Jean Seberg'in pay-
laştıklan 'Serseri Aşıklar' ve 22
Şubat Salı saat 20.30'da Franço-
is TrufTaut'nun yönettiği '400
Darbe' fıünleri sinemaseverlere
eski tatlan taruma ya da yinele-
me fırsatı yaratıyor.
'Dûnya Sinemalanndan' kuşa-
ğında ıse bugün saat 19.00'da,
yann ve pazar günü saat 17.00'de
Luc Besson'un yönettiği, Bruce
VVıflis ile Milla Jovovkh ın bas-
rollermı paylaştüdan '5. Gûç', 2
Şubat Çarşamba saat 19.00'da
RaoulRuizın yönettiği, Marcel-
ktMastroiannive Ana Gaiiena'nın
roJ aldıklan 'Üç Yaşam ve Tek
Bir Ölüm', 4 Şubat Cuma saat
19.00 'da, 5 ve 6 Şubat günleri sa-
at 17.00'de, JoelCohen'in yönet-
tiği, kadın polis rolüyle Frances
McDormand'a Oscar ödülü ka-
zandıran 'Fargo', 11 Şubat Cuma
saat 19.00, 12 ve 13 Şubat gün-
leri saat 17.00'de, Stefan
Schwartz'ın yönettiği 'Oltada
BahkÇantadaKeknk', 18 Şubat
Cuma saat 19.00,19 ve 20 Şubat
günleri saat 17.00'de Barry Le-
vinson'ın yönettiği, Dnstin Hoff-
man ve Robert De Niro'nun yer
aldıklan 'Başkanm Adamlan' iz-
lenebiür.
günlerde kaleme ahmş. 1995'te
South Coast Repertuar Tiyatro-
su'nda ilk kez sahnelendiğinde
Los Angeles Tiyatro Eleştirmen-
leriÖdülü'nüalanoyun, 1998'de
Manhattan'a ve oradan OfF-Bro-
adway'e geçmış. Umon Square
Tiyatrosu'ndakı sahneleruşi Üe al-
tı ayn ödül birden alnuş ve bu ara-
dayazannada 1999 Pulitzer Ödü-
lü kazandırmış. Oyunun yazddı-
ğı tarihten ancakyıllarsonra ödü-
le değer bulunması tabii ki bir
rastlantı değil. Kapüann sürek-
li yüze kapandığı bu dönemde
Edson umudunu hiç kaybetme-
den oyununu bağlantı kurabüdi-
ği her adrese postalıyormuş. An-
cak ıçeriği nedeniyle pek çok tı-
yatrodan geri dönen, yapımcıla-
nn "iş yapmaz" gerekçesiyle sü-
rekli reddettiği oyunun kaderi,
oyuncusunu bulunca değişmiş.
Bu önemli bir aynntı, çünkü biz-
de de bu oyunu Kenter Tiyatro-
su dışında herhangi bir özel tiyat-
ronun oynamayı göze alabüece-
ğini sanmıyorum. Yıldız Ken-
ter'in karizrnası ile hangi oyunu
oynarsa oynasın, ona izlemeye
gidecek olan Kenter Tiyatrosu
müdavimleri bu oyunu da doldu-
racak elbette. Ama iki noktamn
altını çizmekte fayda var. "Nük-
te" sözcüğü oyunun orijinal adı
olan "wtt" sözcügünün çağnşım
alanını tam olarak kapsamıyor.
Bu nedenle oyunun adına baka-
rak şen şakrak bir hafif komedi
olacağnu düşünen ızleyicilerin
beklentüeri havada kalacak. Ama
tabii ki alacaklan tiyatral tat ko-
medi tadının çok ötesinde bır do-
yum sağlayacak.
Bir diğer nokta ise Kenter Ti-
yatrosu'nun geleceği ile ilgili.
Kadrosu daha kalabalık olsa da
Nükte de Maria Caflas gibi as-
lında tek kişilik bir oyun olarak
değerlendirilebilir. Metüıde Vi-
vian Beanng dışındaki oyun ki-
şılennın psikolojık derinliği olan
aynntüı karakterler olarak çizil-
diği söylenemez. Bundan dola-
yı sahnede sadece Yüdız Kenter'i
izliyorsunuz, bir takım oyuncu-
luğundan söz etmek mümkün
değil. Bir özel tiyatroda loko-
motif oyunculann otmasından
daha doğal bir şey olamaz; an-
cak Kenter Tiyatrosu'nun gele-
ceği adına, bu gelenekten yetişen
genç oyunculann daha ağırükta
olduğu oyunlann da seçihnesi
ve seyircinin ahştınknası gerek-
tiğini düşünüyorum.
Yine bir Kenter kahfesi
Bir oyun metm olarak Nük-
te'nin en başanlı yönü kanseri,
ölümü, hastane perişanlığını, fi-
ziksel ve ruhsal acıyı anlanyor ol-
sa da asla duygusal tuzaklara
düşmüyor olması. Yönetmen Yü-
dız Kenter'in yorumu bu neden-
le oyunun ruhuyla örtüşen başa-
nlı biryorum. Nükte'yi duygu sö-
mürüsü olmaktan koruyan et-
kenler ise oyunun çok katmanlı
yapısı, epüc unsurlan ve en acı-
h anlan bile dayanıhr kılan ölçü-
lü nüktedanlığı. Akıcı çevirisi,
oyunun temposunu arttıran bu-
luşlarla dolu pratik dekoru, özen-
li kostüm ve makyajı ve başan-
lı oyunculuğu ile yine bir Ken-
ter kalitesiyle baş başayız kısa-
cası.
Dünya tıyatrosunun gündemi-
ni yakmdan takıp ederek basan-
h oyunlan Türk tiyatrosuna ka-
zandn"düdan ve gişe kaygısı üe
kah'te çizgisini yülardır en iyi bi-
çimde dengeledikleri için Ken-
ter Tiyatrosu'na taşekkür borç-
lu olduğumuza inamyorum. Ay-
nca bir teşekkür de ızmirliler
adına. tstanbullular bilmez, biz
taşrada yaşayanlar Îstanbul 'daki
bütün gelismeleri hep basmdan
takip eder, ikinci el bilgüerimi-
zin kişisel izlenimlere ve görüş-
lere dönüşmesi için öyatro grup-
lannın turneye gelmelerini bek-
leriz. Geldiklerinde de zaten oyun
basında yeterince yer aldığı için
bizlenn payuıa susup oturmak
kalır. Bize bu önceliği tanıdıkla-
n için Kenter Tiyatrosu'na ayn-
ca teşekkürler.
YAZIODASI
SEIİMİLERt
Karlı Bir Kış Günüydü
Karlı bir kış günüydü. Ama biz, dedemle ikimiz
yola çıktığımızda kar henüz başlamamıştı. Kar va-
purla karşıya geçerken başladı.
Vapurdan inince Istanbul'u bir anda bembeyaz
buldum. 1950'lerin Istanbul'una kar yağıyordu.
Ortalıkta tek taşıt yoktu. Köprü'yü yürüyerek geç-
tik. Eminönü'ne yaklaşırken hep Yeni Cami'e ba-
kıyordum. Dedem Yeni Cami Külliyesi'nin mace-
rasını anlatıyordu. Bir roman, belki de bir masal.
Inşası yıllarca süren cami, limana gelenleri büyü-
lesin istenmiş...
Bugün de, onca siluet değişimine rağmen, Is-
tanbul'un en güzel anıtlanndan biri.
Eminönü, Istanbul'un en eski tarihinden başla-
yarak liman olma özelliğini koaımuş. Şimdi vapur
iskeleleriyle, ekmek arası balık satıcılanyla, kaset-
çileriyle çevrilmişliğine bakmayın. Birzamanlar kı-
yı şeridinde ta Mısır'a gidecek gemiler demiriiyor-
muş.
Biz o gün Mısır Çarşısı'na alışverişe gidiyorduk.
MısırÇarşısı! Çocukluğumda bu isim bana pektu-
haf gelirdi; çarşıya girer girmez çuval çuval mısır-
la karşılaşacağımızı sanırdım. Meğerse, çarşı, bu-
rada iiaç satılan küçük dükkânlann yerine yapıl-
mış, Turhan Valide Sultan'ın zamanında ve çarşı-
da Mısır'dan gelen ilaçlar satılıyormuş.
Biraz daha yol alırsak piyangocusu, saatçileriy-
te donanmış ara yol başlar. Oralan hep öyle hatır-
lanm. Neyse ki pek değişmedi. Saatçilerin ceme-
kânlan önünde durur, bir yığın saatin tıkır tıkır iş-
leyişine hayranlıkla bakardım.
Benim için Eminönü biraz da Hacı Bekir'dir. Aki-
desiyle, badem şekeriyle, tadı baygın badem ez-
mesiyle. Onun da vitrinine bakmadan geçmek ol-
maz.
Içine pek girip çıkmadığımız eskili yenili büyük
iş hanlan Eminönü'nü on dokuzuncu yüzyıl son-
lanndan başlayarak bir iş ve ticaret merkezine dö-
nüştürmüş. Kentin yaşamasının gırdisi çıktısı bu-
ralarda soluk alıyor.
Eminönü'yle Sirkeci'nin sının o kadar kesin çi-
zilemeyeceğine göre, Büyük Postane'den mutla-
ka söz açmak gerekir. Milli Mimari döneminin çok
değerli bir miman olan Vedat Tek'in eseri posta-
ne. Yirminci yüzyılın başlannda Posta ve İelgraf
Nezareti Binası'ymış.
Sirkeci'ye doğru döndüğümüzde meşhur köf-
teciye ille uğramak geçer içimden. Yeniyetmelik yıl-
lanmda her gün Ankara Caddesi'ne gelır, kitapçı-
lan dolaşırdım. öğle yemeğı ille köfte-piyaz; tadı-
na doyamazdım.
Sirkeci Gan'nın önünden dolmuşlar kalkardı. Bi-
nip eve dönerdim. Ama Sirkeci Gan'nı her defa-
sında şöyle bir yaşadıktan sonra.
Tasanm Alman mimar Jasmund'a ait. 1890'dan
beri Istanbul'a hizmet venyor. Dış cephesinin gra-
nitleri, mermerleri arada bir temizlendikçe gar ay-
dınlanır. Ben saat kulelerine de bayılınm. Fakatsa-
atlerin dakikliğine güvenmeye gelmez.
İşte buralan trafik keşmekeşidir. Gerçi oldum
bittim kalabalık taşrtlıydı Eminönü-Sirkeci arası.
Bugün trafik lambalanyla, üst geçitleriyle, otobüs-
leri, taksileri, kamyonlan, bütün o kjyametieriyle büs-
bütün yoğun.
Yoğun telaş. Yoğun tıkanıklık. İş düzeninin aman-
sız koşullannda insanlarsürüklenip duruyorlar. Ge-
lenter ve gidenler. Nereye? Niçin? Değişmez bir hız
ve akış içinde herkes. Onlara biraz fazla baktınız
mı, başınız döner. Simıtçiler, işportacılararasından
geçerek yine vapur iskelesine gelelim. Üsküdar da
olabilir, Kadıköyü de. Vapurtar bu gürültü patırtı-
dan bizi kurtarabilir. Deniz daima enginleri çağınş-
tınr.
Dediğim gibi, karfı birkış günüydü. Eminönü'yle
daha önce tanış mıydık bilmiyorum. O karlı kış gü-
nüyse hiç aklımdan çıkmaz.
Belki o yüzden Eminönü benim için hemen hep
Yeni Cami çağnşımlıdır. Dedemin anlattıklanna ba-
kılırsa, deniz kıyısı sultan camılerinin en görkem-
lisi olan Yeni Cami'i Venedik'ten gelme Safiye Sul-
tan yaptırmaya başlamış. Sonra inşaat çok uzun
süre yanm kalmış. Bittiğindeyse Safiye Sultan ha-
yatta değilmiş. Gönderildiği eski sarayda deniz
sesleri, deniz uğultulan duyarak ölmüş.
Amerftan GüzeH'ne Rlm
Beştrmenleri Birliği'nden ödül
• BEVERLY HILLS (AFP) - Alan Küre En İyi Fıhn
Odülü'nü Ica7anan 'American Beauty' (Amerikan
Güzeli) Broadcast Füm Eleştinnenlen Bu-lıği'nm
1999'un En tyi Filmi olarak 5. Elesnrmenlenn
Seçtüderi Odülü'ne de laydc görüldü. Sam Mendes'in
yönetmenliğinı yaptığı Annette Benıng ve Ke\ın
Spacey'nin başrollen paylaştığı 'Amerikan Güzeli'nin
yanı sıra Russell Crowe 'The Insider' filmı ile En lyı
Erkek Oyuncu, 'Boys Don't Cry' fıhnindeki
performansıyla da Hüary Swank En İyi Kadın Oyuncu
ödülünü kazandılar. Füm Eleştirmenleri Birliğı'nin En
İyi Yönetmen ödülünü Sam Mendes, En iyi Senaryo
ödülünü de Alan Ball 'Amerikan Güzeh' fıhniyle
alırlarken, Frank Darabont da 'The Green Müe'
fıhniyle En İyi Senaryo Uyarlaması ödülüne layüc
görüldü. Ste\en Spıelberg ise Son 10 Yüm Film
Yapımcısı seçüdi.
K Ü L T Ü R İ Ç t Z t K
K Â M Î L M A S A R A C I