Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 OCAK 2000 PERŞEMBE
OLAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gonjs@cumhuriyet.com.tr
Biyoteknoloji, Biyogüvenlik ve Türkiye
Prof. Dr. NaZİfKOLANKAYA BiyoteknolojiDerneği Yönetim Kurulu
Başkanı, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi
M
oleküler biyoloji cari)payının 150-200müyardolarmüs-
alamnda 1953 yı-
lından bu yana orta-
ya çıkan hızlı geliş-
meler modern biyo-
teknoloji denilen
yeni bir teknoloji dalının doğmasına ne-
den olmuştur. Kısaca "(bşandan gene-
tik bflgi aktanlmak suretiyle canlı hüc-
rekre yeni karakteıier kazandınlmasT
olaıak da tanımlanan modern biyotek-
noloji, np, çevre, tanm ve besin (gıda)
sektörlerine çağdaş anlamda yeni ve
önemli kazanımlar getirmiştir. Sanayi-
leşmiş Batı ülkelerinde önceleri akade-
mik kuruluşlarda başlayan modern-bi-
yoteknolojı çalışmalan daha sonralan şir-
ketleşme dönemine girerek 1980'li yıl-
lardan itibaren de ürünlerini dünya pi-
yasalanna süren bir endüstri (biyotek-
noloji endüstrisi) kolu durumuna gelmiş-
tir.
Uluslararası bir fînans şirketinin yap-
mış olduğu araştırmaya göre 1997 tari-
hi itibanyla Avrupa'da biyoteknoloji ala-
nında etkinlik gösteren ve toplam 39.000
kişinin işlendirildiği (istıhdam edildi-
ği) 1036 şirket bulunmaktadır. Bu şir-
ketlerin bu alandaki araştırma-geliştir-
meye ayırdıklan yannm tutannm 2.2
milyar dolar olduğu saptanmışnr. ABD'de
aynı alanda etkinlik gösteren fırmalann
1998'de işlendirdikleri personel sayısı
153.000, araşürma-geliştirme yatrnm-
lan ise 9.9 milyar dolardır. Yine yapı-
lan hesaplamalara göre 2000'li yıllann
sonuna doğru biyoteknolojik ürünlerin
dünya pazarlanndaki yıllık tecimsel (ti-
tûnde olacağı kabul edilmektedir. Bu-
gûn biyoteknolojik sûreçlerle ûretilip
dünya piyasalannda yer alan ürünlerin
başında saglık amaçlı kullanılan ılaçlar,
tanm (bitkisel ve hayvansal) ve besin
ürünleri gelmektedir.
Ancak biyoteknolojik üretmılerde kul-
lanılan yöntemlerin doğal sûreçlerle
uyumlu olmaması, bu süreçlerin kulla-
nıldığı teknolojilerin uygulanması ve
ürünlerinin tüketilmesi bazında, dünya
kamuoyunda insan ve çevre sağlığı açı-
sından kuşkuya neden olan tartışmala-
ra yol açmaktadır.
Ozellikle tanm ve besin sektörlerini
ılgılendıren alanlarda biyoteknolojik sü-
reçlerin kullanımı ve ürünlerinin tüke-
tımine tepki şeklinde ortaya çikan bu tar-
tışmalar, günümüzde dünya siyasal çev-
relerinde de yansımasını bulmuş ve so-
nuçta bazı devletleri, bu teknoloji üriin-
lerinin dışalımını (ithalatını) sınırlama-
ya varan siyasal tasarraflara yöneltmiş-
tir.
Tarusmalanntemelinde genaktarmy-
faı yeni karakterier kazandınlmış ûriin-
lerin bilinmeyen, fakat insan ve çevre
sağbğuu kısa ya da uzun vadede etkfle-
yebilecek başka özelliklerin taşmabflece-
ğikuşkıısu bulunmakta olup, bu tür üriin-
lerin toplumlann yaşadığı bölgelerde
biyogüvenliğı tehdit edeceğı anlayışı
yer almaktadjr. Ancak, biyogüvenlik
amaçlı siyasal ve idari tasarruilann kü-
reselleşen überal ekonomi ilkeleriyle
ve düzeniyle çaüşır nıtelikte olması, so-
runa uluslararası bir boyut kazandır-
- tçinde bulundugumuz dönem-
de bu sorunlardan belli başlıcasının
ABD ve Kanada'mn oluşturdugu blok
ile AT (Avrupa Topluluğu) arasında ya-
şandığrnı görmekteyiz. Başta Fransa ol-
mak üzere bazı Avurpa ülkeleri, ABD
kökenli biyoteknolojik tanm ve gıda
ürünlerinin (örneğin soya ve mısır gibi)
dışaJurunda çevre tüketici sağlığı kay-
gılanyla mevzuat sınırlan getirmiştir.
Sorunlann ortaya çıkmaya başladığı
1993 yüından itibaren sorunlann aşıl-
ması yönünde çaba ve girişimlerin ulus-
lararası gündemde önemli yer tuttuğu gö-
rülmektedir.
Nitekim, 1999 Temmuzu'nun sonla-
nnda gerçekleştirilen G-8 ülkelerinin
toplanüsmda gündeme gelen sorunun çö-
zümü için OECD gibi uluslararası ör-
gütlerin devreye girmesinin uygun ola-
cağı karanna vanlmıştır. Bu hedef doğ-
rultusunda OECD 1999 Kasımı'nda Pa-
ris'te konuyla ilişkili çeşiüi sivil top-
lum örgütlerinin (çeşitli çevre ve tüke-
tici örgütleri) ağnlıklı olarak kanldığı bir
toplantı düzenlemiştir. Öte yandan UNEP
gibi örgütler de, biyogüvenlik ve biyo-
çeşitlilik konulannı esas alan prpjelerin
desteklenmesini üstlenmiştir.
Ancak, 1999 Aralık ayı içinde Dün-
ya Ticaret örgütü'nün ABD Seattle'da
yapmış olduğu toplantılara karşı yürü-
tülen protesto gösterileri, biyoteknolo-
jik ürünlerin uluslararası ticaretinin ge-
lecekte büyük sorunlar taşıyacağının bir
göstergesidir. Çünkü bu toplantı sıra-
sındâ yapılan gösterüerin hemen hemen
büyük çoğunluğu, bıyotoknolojık ürün-
lerin tüketimine ve yaratacağı çevre so-
nmlanna karşı olan sivil toplum örgüt-
lerince gerçekleştınlmıştır.
Bütün bunlara karşın, ozellikle besin
ve tanm ürünlerinde biyoteknolojinin
maliyet düşürücü, verimlüiği ve üretken-
liği artnncı özelliği, bu teknoloji ile üre-
tim yapıp ürünlerini dünya pazarlarına
sunan sınırlı sayıdaki (çoğunluğu
ABD'de yerleşik) fırmalann uluslarara-
sı rekabet gücünü artnrmaktadır.
Biyoteknolojinin Türkiye'de önemi-
nin kavranması son 15 yıllık bir döne-
mi kapsamaktadır. Bunun sonucunda
yeni binyıDık döneme girerken Tflrki-
ye'nin atdnn yapmas teknoloji dallann-
dan birinin de biyoteknoloji otanaa ge-
ntoiğidevletçebirpofitika olarak benim-
senmiş 6 ve 7. beş yühk pianlarda biyo-
tekDoiojikçahşınâlanndesteğikonıtsmt-
dayenihedeflerbeiirlenmiştinPlanlanan
süreler içinde Türkiye'deki biyotekno-
lojik çalışmalar akademik araştirmalar
şeklinde bazı üniversite, TÜBtTAK ve
yine bazı bakanlıklara (örneğin Tanm
ve Köy Işleri Bakanlığı gibi) bağlı ku-
ruluşlarda yürütüldüğünden, amaçla-
nan hedeflere ulaşılamamıştır. Çünkü
bu durumun alünda yatan en önemli ne-
den, yatinm ve şirketleşmeyı gerektiren
biyoteknoloji endüstrisinin Türkiye'de
şimdiye değin kurulamamış olmasıdır.
Bu bakımdan Türkiye yakın gelecekte
biyoteknolojik uygulamalann ve ürün-
lerin dışsaümcısından daha çok içalım-
cısı olmaya yakın konumdadır. IMF gi-
bi uluslararası kuruluşlarla yaptığı an-
laşmalar gereği Türkiye, tanm alanın-
da bugüne değin uyguladığı sübvansi-
yonlarda kısıntı yapmayı siyasal açıdan
benimsemiş görünmektedir.
Bu durumda Türkiye ozellikle verim-
liHği yüksek tanmsal biyoteknolojik uy-
gulama ve ürünlere tecimsel yönden
açık olacaknr. Aynı durum biyotekno-
lojik süreçlerden geçmiş besin ürünle-
ri için de geçerlidir.
Ozellikle GAP bölgesinde yakın ge-
lecekte tanma açıhnası olası alanlar ta-
nmsal biyoteknolojide etkinlik gösteren
uluslararası biyoteknoloji kuruluşlan-
nın yeni ürünlerini denemek için iştah
kabartan alanlar konumundadır. Türki-
ye'nin biyoteknoloji alamnda uluslara-
rası rekabet gücünü artürmak ve söz sa-
hibi olabilmek için alması gereken ön-
lemlerin başında, konuya ilişkin tasar-
ladığı politikalan ve planlan yaşama
geçirmesi gelmektedir. Ancak, bu du-
rumun yakın bir gelecekte gerçekleş-
mesi olası görünmemektedir. Eğer Tür-
kiye biyoteknolojik uygulama ve ürün-
lerin dışalımcısı olacaksa, ozellikle dı-
şalımını yapacağı biyoteknolojik besin
ve tanmürünleri açısındanbazı ivedi ön-
lemler alması gerekmektedir.
Bu önlemler arasmda biyoteknolojik
uygulama ve ürünlerin alımında kulla-
nılacak yasal ve idari düzenlemeler ka-
dar, bu uygulama ve ürünlerin çevre ve
tüketici sağlığı açısmdan değerlendırme-
sini yapacak insan gücünün yetışünlme-
si, laboratuvar gibi öteki altyapı olanak-
lannın hazır duruma getirilmesi ve bi-
yoteknolojik ürünlerin olası sağlık risk-
leri hakkında kamuoyunun bilinçlendi-
rilmesi de gelmektedir. Benim de üye-
si bulunduğum devlet planlama özel uz-
manlık (ihtisas) komisyonu, konuya iliş-
kin önlemleri ayrmtılı birbiçimde ele alan
raporunu 8. beş yıllık plana alınmak
üzere hazırlamış bulunmaktadır. Şimdi
sorun raporda yer alan önlem ve hedef-
lerin en kısa sürede ele altnarak yaşa-
ma geçirilmesidir.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
İrtica Tehlikesi Yokmuş!
Bazı şeyleri, bazılanna be-
nimsetmek o kadar zor ki ör-
neğin, Türkiye'de tehlikeli öl-
çüde bir "irtica" olgusunun
yaşandığı...
MGK, her toplantısında yi-
neliyor "İrtica rejim için en
büyük tehlikedir, onunla savaş-
mak gerekir. Işbaşındaki hü-
kümetler bu işi gerektiği gibi
elealmalıdıriar..."
Işte son olay: Beykoz'da
Hizbullahçılann kolluk güçle-
riyle çatışması, birçok işada-
mının kaçınlıp yok edilmesi,
sokaklan dolduran başörtülü
insanlann yasalara karşı dire-
nişi, hapisteki gerici takımının
adalete meydan okuması!..
Bakryorsunuz, gazetelerin
sayfalannı, TV'leri Hizbullah
olayı kaplamış. Bunlarcumhu-
riyete karşı kalkışmanın birin-
ci evresini bitirmişler, "teb-
liğ'öen savaş aşamasına geç-
mişler, yüz binlerce dolara sa-
tın aldıklan köşkü birsilah de-
posu, bir irtica merkezi biçimi-
ne sgkmuşlar, polise karşı
bombalı, Kalaşnikoflu saldın-
ya geçmişler!
Ama bu haberleri kocaman
başlıklar, fotoğraflarla veren
gazetenin aynı sayfasında, bir
yazar bakın ne diyor
Türkiye'nin tekciddiprob-
lemi vardır ve Kürt meselesi-
dir. 'irtica tehlikesi' ise 'para-
noid' bir kavramdır ve zaten
boş çıkmıştır."
Yıllardır, aylardır irtica uya-
nsı yapanlar, silahlı kuvvetle-
rin içindeki irtica yanlılannı gö-
revlerinden alanlar, MGKtop-
lantolannda kuvvet komutan-
lannın, genelkurmay başkan-
lannın sürekli "irtica ile savaş-
mak" gerekliliğinden söz et-
meleri hepsi bir paranoya!
"Böyie birşeyyok" demek-
le o "şey" yok olabilir mi? 01-
sa olsa bu tür konuşmalar ya-
panlann, yazanlann gerici çev-
relerden yana olduklannı gös-
termez mi?
"İrtica tehlikesi boş çıkmış-
tır" diye yazan kişi, kendi ga-
zetesindeki haberleri, görmü-
yor mu? Yoksa kendi gazete-
si de "paranoya" hastalığına
mı tutuldu? Bütün çabalan
Fethullahçılann taktiğini be-
nimsemek, sinsi sinsi çalışa-
rak Türkiye Cumhuriyeti'nin
temellerini kemirmek, zama-
nı geldiğinde de kalkışmaya
geçip rejimi kökünden değiş-
tirmek!..
Birde demokrasi, insan hak-
lan tutturmuşlar! Oysa elleri-
ne fırsat geçse o demokrayi
de, insanlannı da kendi kafa-
lannagöre biçimlendirirler. İn-
san haklan yalnızca irtica ey-
lemlerine kılrf bulmak içindir.
Demokrasi de bu toplumu yüz-
lerce yıl geriye sürükieyerek,
demokrasiyi ortadan kaldır-
maktan başka bir şey değildir.
İrtica nedir, geriye dönüş!
Ne var gerilerde, iyi, güzel ya-
rariı bir şey mi var? Tutturmuş-
lar, dinsel baskj var! Oysa bu
ülkede gerçek Müslümanla-
ra hiçbir zaman baskı, bir ön-
lem, birdüşmanlıkyaşanma-
mıştır. Atatürk, Inönü dönem-
lerinde Türk halkı istediği gibi
dinsel görevlerini yerine ge-
tirmiş, camisine de gitmiş, na-
mazını da kılmış, orucunu da
tam bir özgüriük içinde tut-
muştur. Ama birtakım kafalar,
bu gerçeği örtbas etmek için
yıllardır uğraşıp dururiar, yalan-
laria gerçekleri ortadan kaldı-
racaklannı sanırtar.
Işte, Hizbullah'ın, İBDA'ala-
nn, daha başka irtica örgütle-
rinin kâh sinsi, kâh apaçık ça-
lışmalan orta yerde dururken
bir yazar kalkfyor "İrtica teh-
likesi paranoid bir kavramdır
ve boş çıkmıştır" diyebiliyor.
Atatürkçülük Yürek Ister
Bahir M. ERÜRETENHukukçu
Y
üce önder Atatürk, kendi
düşûnce sisteminin ürünü
olan ilke ve devrimlerinin
sonsuza dek korunmasını,
Türkiye Cumhuriyeti'ni
oluşturan halVina emanet
etmışti. Çünkü bu ilke ve devrimler, dev-
letin temelini ve yaşam gücünü oluşturu-
yordu.
Akıl ve bilimin öncülüğünde, sürekli
devrimci niteliği ve çağdaş karakteri ile
Atatürkçü ideoloji, içinde bulundugumuz
21. yüzyılda da devlete yön verecek ve yü-
, çelmesini sağlayacak düşünceler bütünü
idi. Ne yazık ki Atatürkçü düşüncenin or-
tayakoydyğu bu'gerçekçi sistem, b^er ne ka-
dar anayasamızda ve birçok yasalaf^a şeic-
Ien varlığıru sürdürüyor ise de yanm yüz-
yıldan beri sürekli olarak gerici-karşı dev-
rimci saldınnın etkısı altındadır. Giderek
şiddetira artorarak sürdürülen bu saldmlar,
iki ayn kesımden gelmektedir.
Bunlardan birincisi, açıkça laik çağdaş
düzene karşı olan genci-yobaz kesimdir.
tkincisi ise son yıllarda ortaya çıkan ve
sözde aydın geçinen, kimi yazar ve üniver-
site öğretim üyelerinin oluşturdugu numa-
raacumhuriyetçfler,öbür adı ile yeniman-
daalarcephesidir. Ilk bakışta, birbirlerin-
den ayn düşüncede imiş gibi gösterilen bu
iki kesim de, eğri bir hat üzerinde ilerle-
yip, sonuçta bir çember oluşturan ve amaç-
ta büieşip, ünıter Türk devletinin temeli-
ne dinamit koyan iki kesimdir.
Bu kesimlerden biri, birkaç yıldan beri
silahlı kalkışma halindedir. Saldınlannı,
Atatürkçü gerçek aydınlara yöneltmişler-
dir. MuammerAksoy'lar, UğurMumcu'lar,
BahrryeÜçok'lar, AhmetTanerKışlalı'lar,
alçakça saldınlarla katledilirken, karşı ke-
sim bunlann yönlendiriciliğini yapmakta,
Atatürkçü geçinen bir şaşkffi kesim de hâ-
Iâ "Düşünce snçu yoktur" teranesini sür-
dürmektedirler. Sözde Atatürkçü geçinen-
lerin bir bölümü ise medyada ve basında
görüldüğü gibi "Korkudağlanbekter" ya
da "Bana dokunmayan yılan bin vaşasm"
felsefesiyle, uzunca bir süreden beri hava-
dan sudan konulan işlemeyi yeğlemiş gö-
rünüyorlar.
Devletin çeşitli ve etkin birimleri, gide-
rek Atatürkçü düşünceyi yok etme amacın-
da kadrolaşmaktadır. CHP suskunluğunu
sürdürüyor. Meclis'te ise gerçek Atatürk-
çüyüm diyen bir siyasal parti yok. Sivil
toplum örgütleri ile onlan yönetenlerin se-
si soluğu çıkmaz oldu. Medyada Atatürk'e
ve Atatürkçü düşünceye kürredilirken, ya-
nıt verecek bir Tann'nın kulunu arar oldu
vatansever halkımız.
Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü savunmak ay-
dınlanmızın korkulu rüyası oldu. Meyda-
nı boş bulan karşı devrimciler, gerçek Ata-
tûrkçüleri açıkça vatanhaini ilan etmeyebaş-
lamışlardır.
Bir gerçeği daha gözden uzak tutmamak
gerek. Bugün basında hâlâ Atatürkçü ya-
zarolarak sevilip sayılanlann en genci yet-
noiş yaşını çoktan aşmış, oysa yeni yetişen
kuşaklar içinde yüzbinlerce Atatürkçü genç
var. Bunlara niçin olanak tanınmıyor? Oy-
sa bugün ileri yaştaki yazarlann geçmişi-
ne bakıyonım, hepsi de yirmili yaşlannda
basında boy göstejrneye-başlamışlardı.
Bugünün koşullannda elbette Atatürk-
çü kımlığı korumak, bunun için özveriü ça-
lişmak kolay değil. Çünkü Atatürkçülük ve
bunun savunuculuğu öncelikle, kolay ko-
lay geri dönüş yapmayacak bir doğruluk is-
ter, dürüstlük ve bılgeük ıster, karakter sağ-
lamlığı ve cesaret ister. Bu nedenle, kor-
kaklar, iki yüzlüler, dönekler, kültürden ve
özveriden yoksun olanlar Atatürkçü olamaz-
Jar ve Atatürkçülüğü savunamazlar.
Çünkü Atatürkçülük önce sağlam bir yü-
rek ister.
'Gayrimüslimlere Verilmez' Ayıbı!
C
umhuriyet'in 7 Ocak tarihli sa-
yısında Sn. Deniz Som'un "Va-
zıyet" köşesinde verdiği bir ha-
ber üzerine görüşümü beürtmek-
te yarar gördüm. Konunun biraz daha ir-
delenmesinde yarar var kanımca.
Sn. Som'un aldığı bılgiye göre Istanbul
Belediyesi yaşh vatandaşlara ücretsiz oto-
büs pasosu veriyormuş. Bunu almak için
belirli bir yere başvurmak ve kimlik gös-
tennek gerekiyormuş. Sırası gelen vatan-
daşın kimliğine bakan yetkili "Gayrünns-
timkreyok" demiş. Yaşlı vatandaş boynu-
nu büküp gişenın önünden aynlmış. Doğ-
rusu içim burkuldu. Olayı kendim izlemiş
gibi oldum.
Burada iki noktanın üzerinde dunnak
gerek. Günümüzde Istanbul Belediyesi'nin
yönetimi Fazilet Partisi'ne emanet edilmiş
durumda. Asunda bu başka bir soruna da
yol açıyor: Belediye yönetimini eline ge-
çinniş olanparti, oylann sadece yüzde yir-
mi ikisini ahnış durumda. Yani seçmenle-
rin kalan yüzde yetmış sekizd başka parti-
lere oy vermiş. Gönül isterdi ki demokra-
tik ülkelerde (örneğin Fransa'da) olduğu gi-
bi, bizde de iki seçimli sisteme gidılsin ve
belediyeler gibi yöre halklannı çok yakın-
dan etkileyebilen yönetimlere gehnek için
oylann yüzde elli birini alma esası kabul
edilsin.
Öte yandan eminim ki Fazilet Partili de
olsa tstanbul Belediyesi'nin Sn. Som'un bil-
dirdiği türden bir karar almış olmasını ak-
lım almıyor. Böylesine ayncalık yarata-
cak, tek taraflı bir karan Türkiye Çumhu-
riyeti 'nde hiçbir kurumun alacağına inana-
mıyorum. Olayı daha çok orada görevli ki-
şinin özel tutumuna baglamak gerekir ka-
msnıdayım. Yine de kafaya bakın: îstan-
bul gibi on milyonu aşkm nüfusu olan ve
herhalde gayrimüsum sayısuıın en çok ol-
duğu bir kentimizde bu tür bir uygulama
olabiliyor!
Yanjmıyorsam bugünlerde TBMM'de
Medeni Kanun'un değıştirümesi günde-
me gelmiş durumda. Bu firsat ile uygula-
mamızda kahruş eski ve demokratık anla-
yışa aykın bir konunun da ele ahnması çok
yerinde olur. Batılı demokratik ülkelerde
kişiye özgü kimlik kartlannda dinsd inanç-
lara deghulme uygulaması kaldınlmıştır.
Hatta ABD'de işe alınmak için doldurul-
ması gereken başvurularda, kişinin ırk ve
dini konulannda soru sorulması da yasak-
lanmıştır.
Işte bundan böyle kişiler adına düzenle-
necek kimliklerde dinsel bir belirleme ya-
pılmasını önleyecek bir hükmün yeni ka-
nun değişikliğine dahil edilmesi yerinde ol-
maz mıydı? Kabul ediyorum, serde biraz
Osmanlılık var belki, ancak samimiyetle
inanmaktayım ki Mustafa Kemal Ata-
tûrk'ün kurduğu cumhuriyetin azınkklara
karşı bağışlayıcı ve en azından sevecen ol-
ması gerektiğine inanmaktayım. Gerisi yet-
kililere kalmıştır.
ALİH.NEY2İ
PENCERE
Beştirel Akhn
Otoyolları...
Yıl içinde Amerika'da başkanlık seçimleri yapı-
lacak; yanşın adaylanndan sayılan Cumhuriyetçi
Senatör John McCain ne demiş:
"- Ülkemin en büyük Internet şirketi America
Online (AOL) ile medya devi Tıme VVamer'ın bir-
leşmesinden yurttaşlar adına kaygı duyuyoruz."
-Pekı, neolacak?..
"- Senato konuyu ele alacaki.."
Senato Ticaret Komisyonu Başkanı da olan
John McCain niçin kaygı duyuyor?..
Açık:
"- Bu tür birieşmeler sakıncalı!.."
Neden?..
Açık seçik nedeni liberal ekonominin anayasa-
sında yazılıdm McCain diyor ki:
"- Tekelleşme rekabeti öldürür!.."
Amerika'da "Senato Ticaret Komisyonu" iki
dev şirket arasındaki birteşmeyi inceleyecek, 'ABD
Federal lletişim Komisyonu" da konuyu ele alıp
irdeleyecek, yasalara aykın olup olmadtğını sor-
gulayacak...
• •-'
Küreselleşmeyi Türkiye'de eleştirel akhn terazi-
sine vurmak isteyenlere saldın tek sözcüğe indir-
gendi: \v
- Dinozori..
Küreselleşme ulus devleti dtşlıyor; bu fırsattan
yararianmak isteyen kesim, Anadolu coğrafya-
sında olağanüstü bir yağmayı tasarir/on sözde
küreselleşme adına yapılan her şeyi denetim dı-
şında bırakmak amacına ancak eleştirel aklı sön-
dünmekle ulaşabilirter.
Ülkenin aklı başında güçteri, yurtseverteri, insan-
lık kimliğini korumak isteyen bireyleri dünyada
olan bitenleri eleştirel akhn süzgecinden geçir-
mekyöntemini bir an bile bırakmayı düşünmesin-
ler!.. Bat, hayatın tüm boyutlannı aklın mahkeme-
sinde yargılayarak çağdaş uygariığa ulaştı.
Amerikalı kendi toplumundaki dev satışı dene-
tim altına alırken, küreselleşme sürecinde dünya
çapındaki tekelleşmeye Anadolu Türk'ü nasıl al-
kış tutabilir?..
Amerika'datekelteşen güç, On Asya'yı haycfi hay-
di avucunun içine alacaktır.
•
Teknolojide devrim süreci yaşanıyor, dünyada
iletişim ışık hızında...
Bu gerçek!..
Ancak bu gerçeğin insanın özgüriüğünde, ye-
tişmesinde, toplumsal hayatında, geleceğinde,
temel haklannda, kişiliğinde, özel ilişkiterinde, sos-
yal güvenceterinde, eğitiminde yapacağı etkileri ve
sonuçlannı özenle irdelemek ve eJeştirmek gele-
ceğimizin güvencesidir.
Şu günlerde Meclis'te TELEKOM'un haraç me-
zat satışı tezgâhlanıyor. Oysa TÜBlTAK'ın hazır-
ladığı "TELEKOM" raporu açık seçik ne söylüyor
"- Meclis'teki tasan Türkiye'nin çıkarlanna ters
düşmektedir, yabancı sermayeli dev tekeller az
oranda hisseyle denetimi ele geçirebiliher."
Daha ne desin?..
v
-
•
lletişim bir bütün!.. Internet, medya, gazete, rad-
yo, tetevizyon, dergi, vb. ne varsa tümünü birden
toplum demokratik denetimle özgüriüklere açık tu-
tacak!..
Bu iş için de her şeyden önce eleştirel aklın oto-
yollannı açık tutmak gerek!..
İLAN
T.C.
ANKARA10. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1999/464
Davacı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanhğı
vekili taranndan davalı tbrahim Öktem aleyhine
açılan kamulaştırma davasının mahkememızde ya-
pılan duruşmasuıda verilen ara karan gereğince;
Davalı tbrahim Öktem'in Ivedik Köyü Yenima-
halle / Ankara adresine çıkartılan tebligatm yapıla-
madığı ve yaptinlan emniyet araştırmalannda ise
adresinin tespit edilemediği emniyet yazılanndan
anlaşıhnış olup bu dava dilekçesinin HUMK'nun
213. maddesi gereğince ilanen tebliğine karar veril-
miştir. Duruşma günü 15.2.2000 günü saat 10.10'a
bırakılmış olup duruşmaya gehnediğiniz veya ken-
dinizi temsil eden bir vekil buhnadığmız, ibraz et-
mek ıstediğınız belge ve delillerinizi duruşma günü-
ne kadar ibraz etmedığıniz takdirde yokluğunuzda
karar verilecektir.
Işbu ilan, davalı Ibrahim Öktem'e dava dilekçesi
yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
21.12.1999
Basm: 1795
verelim. Bir günde. Kefilsiz